420- [1:406,
Hadîs No: 764]
Ebû Zer (r.a.) rivayet
ediyor:
Bir kötülük
işlediğinde peşinden hemen bir iyilik yap ki onu silsin.[1]
421- [1:407,
Hadîs No: 766.]
Urs bin Ümeyre rivayet
ediyor:
Yeryüzünde bir günah
işlendiğinde onu görüp de kalben nefret eden kişi, günahı görmeyen kimse gibi
olur. Orada bulunmadığı halde, işittiğinde ona rızâ gösteren kimse de gören
kimse gibidir.[2]
Mü'min elinden
geldiğince günahtan kaçınacak, işlenen günah karşısında da tavrını koyacaktır.
Bir hadisin belirttiğine göre bu, önce elle engel olma, ona güç yetiri I
emiyorsa dille engel olma şeklinde olacaktır. Üçüncü safhası ise kalben nefret
etmek, kötü karşılamaktır.
Bazan oiur ki mü'min
ilk iki vazifeyi yapamayacak durumda kalır. Elinden ancak nefret etmek
gelebilir. Bu durum bile îmanın gereği olduğu için, mü'mini vebalden,
sorumluluktan kurtarır. Yukardaki hadis, bu halin kişiyi o günahı hiç görmemiş
gibi bir duruma götüreceğini belirtmektedir. Aksine o günahı görmediği halde
onu işittiğinde ondan hoşlanan, ona rıza gösteren kimsenin ise görüp de ses
çıkarmayan, nefret dahi etmeyen kimse gibi bir sorumluluk üstleneceğini
belirtmektedir.
Bu hadîsin vurgulamak
istediği Önemli hususlardan birisi mü'minin günaha karşı tavrını belirlemiş
olmasıdır. Demek mü'min günahı görse, hatta yapsa dahi onu asla hoş görme
yoluna gitmeyecektir. En azından reaksiyonunu, allerji ve tepkisini gösterecek,
hiç birşey yapamazsa kalben nefret duyacaktır. Bu duygu kötülüklerin
yaygınlaşmasını önleyecek en tesirli yollardan biridir.
422. [1:407,
Hadîs No: 767]
İbni Abbas'tan (r.a.)
rivayetle:
Güneş battığında
çocuklarınızı dışarı çıkmaktan alıkoyunuz. Çünkü bu şeytanların yeryüzüne
yayıldığı bir vakittir.[3]
423- [1:407,
Hadîs No: 768]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor: Biriniz kızdığında sussun.[4]
424, [1:407,
Hadîs No: 769]
Ebû Zer'den (r.a.)
rivayetle:
Biriniz ayakta iken
öfkelenirse otursun. Öfkesi geçerse ne âlâ. Aksi halde uzansın.[5]
425- [1:408
Hadîs No: 770]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Kişi öfkelendiğinde
"Allah'a sığınıyorum" derse öfkesi gider.[6]
426- [1:408,
Hadîs No: 771]
îbni Ebî Evfa'dan
(r.a.) rivayetle:
Güneş zevale erip
gölgeler döndüğünde ve rüzgârlar estiğinde ihtiyaçlarınızı Allah'a sunun.
Çünkü bu tövbekarların vaktidir.[7]
427- [1:409,
Hadîs No: 773]
îbni Ömer rivayet
ediyor:
Kulun kalbine duâ etme
arzusu geldiğinde Rabbine duâ etsin. Çünkü Allah onu kabul edecektir.[8]
428. [1:409,
Hadîs No: 774]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Ümmetim şu onbeş şeyi
işlediğinde başına belâlar gelir: (1) Devlet malının yalnız belirli kimselerin
elinde dönüp dolaşarak başkalarının bundan mahrum bırakılması, (2) Emanetin
ganimet bilinip istismar edilmesi, (3) Zekât vermenin bir angarya kabul edilmesi,
(4) Kocanın her hususta karısının emrini yerine getirerek (5) annesine isyan
etmesi, (6) Kişinin dostuna iyilik ederek (7) babasına eziyet etmesi (8)
Camilerde yüksek sesle konuşulması, (9) Halkın en aşağılık kimselerinin lider
olmaları, (10) Kötülüğünden korkulduğu için kişiye saygı duyulup iyilik
edilmesi, (11) içkilerin içilmesi, (12) İpek elbiselerin giyilmesi, (13) Şarkıcılarla
(14) çalgı âletlerinin yaygınlaşması, (15) Bu ümmetin sonunda gelenlerin önce
gelenlere lanet okuması. İşte o zaman bir kızıl rüzgarı, yere batmayı veya
suret değişmesi belâlarını beklesinler.[9]
429. [1:410 Hadîs No: 775]
İbni Öiner rivayet ediyor:
Kişi Müslüman
kardeşine "Allah seni hayırla mükâfatlandırsın" derse, en mükemmel
teşekkürü yapmış olur.[10]
İyiliğe teşekkür
etmek, insanlık gereğidir. En mükemmel insanlık modelini ihtiva eden İslâmiyet
ise teşekküre dinî bir mânâ kazandırmıştır. Bir hadislerinde Peygamberimiz
(as.rn), İnsanlara teşekkür etmeyenin Allah'a şükretmiş olamayacağını
bildirmektedir. Bu bize, insanlara yapılan teşekkürün aynı zamanda Allah'a
yapılan şükre bir basamak olduğunu göstermektedir. Çünkü insanlardan gördüğü bir
iyiliğe teşekkür eden insan, elbetteki Rabbînin iyiliklerine karşı daha çok
şükretme ihtiyacını duyacaktır. Öte yandan insanlara teşekkür etmesini bilen
bir kimse, güzel, insanî ve İslâmî bir alışkanlık kazanmış demektir. Böyle bir
kimse şüphesiz vasıtaların ötesinde gerçek nimet sahibi Cenab-ı Hakkın sayısız
ihsanlarına karşı ilgisiz kalamayacak, şükretme yoluna gidecektir. Böyle
davranmanın daha birçok faydaları vardır.
Bu ölçüler içerisinde
kardeşinden gördüğü bir iyiliğe, hadisteki tarzda "Allah seni hayırla
mükâfatlandırsın" duasıyla karşılık veren kişi en mükemmel teşekkürü
yapmış olur. Bu aynı zamanda teşekkürü duaya çevirmek demektir. Daha çok biz
"Allah razı olsun" gibi bir duayla teşekkürümüzü yapmış oluruz.
430. [1:411,
Hadîs No: 777]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle;
Kul, "Ya Rabbi,
ya Rabbi" diye Allah'a dua ettiğinde Allah şöyle buyurur: "Duana
icabet ediyorum. İste ki sana verilsin.[11]
Bir insandan bir defa
birşey istendiğinde verir, fakat bu birkaç defa tekrarlandığında bundan
hoşlanmayabilir, red cevabı dahi verebilir. Ama Allah öyle değildir. Kul,
Allah'tan ne kadar çok isterse, Allah ondan o kadar çok hoşnut olur. Hatta bir
hadiste, ayakkabımızın bağına kadar herşeyimizi Ondan istememiz buyurulur.
İşte ister küçük,
ister büyük ne olursa olsun Allah'tan istemeye başladığımızda, Allah bundan o
kadar hoşnut olur ki, hemen ona mukabele eder. Daha kul ellerini kaldırıp,
"Ya Rabbi, ya Rabbi!" der demez, Cenab-ı Hak, "Duanı kabul
ediyorum. İste ki sana verilsin" buyurur. . : ... ,.
Bir âyette de Cenab-ı
Hak, "Dua edin, cevap vereyim"[12]
.buyurmuştur. Evet, Allah her duaya muhakkak cevap verir. Ama bu cevâp her
"duanın karşılığını aynen vermek demek değildir. Bu konuda Söziet'öe güzel
bir örnekle mesele şöyle anlatılır:
"Cevap vermek
ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevap vermek var; fakat kabul etmek,
hem ayn-ı matlubu [isteği aynen] vermek Cenab-ı Hakkın hikmetine tâbidir.
Meselâ: hasta bir çocuk çağırır: 'Ya hekim! Bana baki' Hekim, 'Lebbeyk
[buyur]' der; 'Ne istersin?' Cevap verir. Çocuk, 'Şu ilacı ver bana1 der. Hekim
ise; ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına [faydasına] binâen
ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez.
İşte Cenab-ı Hak; Hakîm-i Mutlak, hâzır, nazır olduğu için, abdin [kuiun]
duasına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla
ünsiyete çevirir. Fakat, insanın hevaperestâne ve heveskârâne [nefsinin arzu ve
isteklerine bağlı olarak] tahakküm üyle değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin
iktiza-sıyia [Allah'ın hikmetinin gereği olarak] ya matlubunu [isteğini] veya
daha evlasını verir veya hiç vermez."[13]
Sonra duanın bir
ibadet olduğu ve neticesinin âhirette verileceği düşünülürse, yine dua
neticesiz kalmamış, kabul edilmiş olacaktır.
431-[1:411,
Hadîs No: 778]
Büreyde (r.a.) rivayet
ediyor:
Kişi, münafık birine
"Efendim" dediğinde Rabbini kızdırmış olur.[14]
Îman izzetli olmayı
gerektirir. Çünkü îman ağacının meyvelerinden birisi de budur. Bu duygu,
îmanın, İslâmın yüceliğini, kudretini, değerini-göstermek, çiğnetmemek, toz
kondurmamak şeklinde kendini gösterir. Onun içindir ki izzetlilik, kâfirlere ve
münafıklana dinin izzetini rencide edecek tavırlardan uzak kalmayı da
gerektirir. Allah ve din düşmanı münaftk birine, "Efendim" dernek,
ona haddinden fazla değer vermek demektir. Bu ise dinin değerini düşürmek
mânâsına gelir. İzzetlilik buna engeldir. Nezaket, dil alışkanlığı ve beşerî
münasebetler gereği "Efendim" demek hadîsin şümulü dışındadır.
432. [1:411,
Hadîs No: 779]
Âişe (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kadın kocasına,
"Ben senden ne hayır gördüm ki," derse, iyilikleri boşa gitmiş olur.[15]
Bâzı kadınlar uzun
müddet kocalarından iyilik görseler, istekleri büyük ölçüde karşılansa, fakat
bir defa da istekleri karşılanmasa "Senden zâten hiçbir hayır
görmedim" diyerek nankörlük ediverirler.
İşte Server-i Kâinat
Peygamber Efendimiz (a.s.m.)bu hadîslerinde kadınlardan böyle yapmamalarını,
herhangi bir sebeple ihtiyaçları karşılanmadığında daha önce karşılanan
ihtiyaçlarını düşünerek anlayış göstermelerini istiyor. Karşılanmayan ihtiyacı
düşünüp daha Önce karşılanan pekçok ihtiyacı hatırlamayarak nankör
davrandıklarında amellerinin boşa gideceğini çok veciz bir şekilde bildiriyor.
Peygamber Efendimizin
(a.s.m.) bu konuyla ilgili başka bir hadîsleri de şöyledir:
"Ey kadınlar
topluluğu, bol bol sadaka verin, çok çok istiğfar edin. Çünkü ben
Cehennemliklerin çoğunun sizlerden olduğunu gördüm."
Bunun üzerine oradaki
kadınlardan birisi, 'Yâ Resûtallah, bizim ne kusurumuz var ki,
Cehennemliklerin çoğu bizden oluyor?" diye sordu, Peygamber Efendimiz
(a,s.m.):
"Çünkü siz fazla
lanet eder ve kocalannıza karşı nankör davranırsınız"[16] buyurdular.
433.
.[1:412, Hadîs No: 780]
Câbir (r.a.) rivayet
ediyor:
Biriniz gece namaz
kılmak için kalktığında misvak kullansın. Çünkü namazında birşey okuduğunda
melek ağzını onun ağzı üzerine koyar ve ağzından/çıkan herşey meleğin ağzına
gider.[17]
434. [1:413,
Hadîs No: 783]
Ebû Bekre'den (r.a.)
rivayetle:
Biriniz namaza
durduğunda el, ayak gibi organlarını hareket ettirmesin. Yahudiler gibi ap.^a
sola sallanmasın. Çünkü, organları hareket ettirmemek namazın tam olmasının
gereklerindendir.[18]
435. [1:413,
Hadîs No: 784]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Kişi oturduğu yerden
kalkıp sonra geri dönerse orası öncelikle onun hakkıdır.[19]
436. [1:414,
Hadîs No: 786]
Ebû Zer'den (r.a.)
rivayetle:
Biriniz namaza
durduğunda rahmet ona yönelip gelir.[20]
437. [1:414,
Hadîs No: 787]
Ebû Ammar rivayet
ediyor:
Kul namaza durduğunda
rükûa gidinceye kadar hayır onun başı üzerine saçılır. Rükûda iken secdeye
varıncaya kadar Allah'ın rahmeti onu kaplar. Secde ettiğinde ise Allah'a manen
yaklaşır ve Onun rahmet nazarını kendine çevirir.[21]
438- [1:415
Hadîs No: 789]
Aişe'den (r.a.)
rivayetle:
Biriniz yolculuktan
evine döndüğünde çoluk çocuğuna bir hediye getirsin. Taş gibi değersiz bir
hediyeyle de olsa onlara süpriz yapsın.[22]
439-[1:415,
Hadîs No: 791.
Ebû Hüreyre (r.a,)
rivayet ediyor:
İnsanoğlu secde
sûresini okuyup secde edince şeytan ağlayarak yanından uzaklaşır ve şöyle der:
'Vay halime! İnsanoğluna secde etmesi emrolundu. O da secde edip Cenneti hak
etti. Bana da secde etmem emrolundu. Ben ise emre karşı gelip Cehennemi
hakettim.[23]
440. [1:416,
Hadîs No: 794]
Ebû Ümâme'den (r.a.)
rivayetle:
Kişi Kur'ân okur,
göğsü de Resûlullahm hadisleriyle dobdolu olur, bu konuda da kendisinde ince
bir anlayış ve meleke de bulunursa o kimse peygamberlerin halifelerinden bir
halifedir.[24]
441- [1:417,
Hadîs No: 796]
Hâkim rivayet ediyor:
Kul salih amelinde
kusurlu davranınca, Allah onu üzüntülere müptelâ eder.[25]
442. [1:417, Hadîs No: 797] .
Ebû İzze rivayet
ediyor:
Allah bir kulun bir
yerde ölmesini takdir etmişse, onun oraya gitmesine sebep olacak bir ihtiyaç
yaratır.[26]
443. [1:418,
Hadîs No: 800]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
Biriniz bir Müslüman
kardeşinin yanında oturduğunda öğrenmek maksadıyla soru sorsun. Onu güç durumda
bırakmak için soru sormasın.[27]
444. [1:418,
Hadîs No: 801]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Cuma günü imam hutbe okurken
yanındakine "Sus!" bile desen, Cumanın adabına aykırı davranmış
olursun.[28]
445.
-[1:419, Hadîs No: 802]
Ebû Eyyûb Hâlid bin
Zeyd'den (r.a.) rivayetle:
Namaz kıldığında son
namazmmış gibi kıl. Sonradan özür dileyeceğin bir şeyi söyleme. İnsanların elindeki
şeylerden ümidini kes, bir beklenti içerisine girme,[29]
448. [1:419,
Hadîs No: 803]
Ebû Saîd (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet günü ölüm
beyaz bir koç şeklinde getirilip Cennet ve Cehennem ortasında durdurulur.
Sonra insanların gözü önünde boğazlanır. Sevincinden ölen birisi olsaydı o
anda Cennet ehli sevincinden dolayı ölürdü. Eğer üzüntüsünden dolayı ölen
olsaydı, Cehennem ehli kederlerinden ölürlerdi.[30]
İnsanın hayatta en çok
korkup titrediği hususların başında ölüm gelir. İnsan tatlı hayatını acılaştıracak
ölümün kollarına kendini atmak istemez. Ebedî yaşamak emelindedir. Ama bu
kaçınılmaz sona boyun eğmek zorunda kalır. Bu dünyanın kânunu böyle konulmuş.
Âhirette ise Allah,
kullarının bu en büyük arzusunu gerçekleştirmiş olacak, ölümü bir koç şekline
getirip hepsinin gözü önünde boğaziattıracaktır. Bundan sonra artık mü'min
ebediyete dek Cennette, kâfir de Cehennemde kalacaktır. Ölüm korkusu, endişesi
kalmayacak. Bu durum mü'mini öyle bir sevince garke-decektir ki, Peygamber
Efendimiz (a.s.m.) bu sevinci, "o anda biri sevincinden ölseydi, Cennet
ehli sevincinden ölürdü" buyurarak anlatır. Kâfirler için ise bu öyle bir
üzüntü kaynağıdır ki, bunu da Peygamber Efendimiz (a.s.m.),"Eğer
üzüntüsünden dolayı ölen olsaydı, Cehennem ehii kederlerinden ölürlerdi"
buyurarak anlatmıştır. Çünkü kâfir ebediyen azap göreceğini bildiği için
kahrola-cak, fakat elinden birşey gelmeyecektir. Hatta Nebe Sûresinde
anlatıldığı gibi hayvanlar gibi toprak olmayı isteyecek ama muvaffak
olamayacaktır. Cehenneme girdiğinde de azabın şiddeti karşısında ölmeyi
isteyecek, ama ölemeyecek-tir.
447- [1:421,
Hadis No:804]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Cuma gününde her
mescidin bütün kapılarında melekler bulunur. Gelenleri öncelik sırasına göre
yazarlar. İmam minbere oturduğunda defterlerini dürerler de hutbede yapılan
zikri dinlemeye gelirler. Sevap olarak önce gelenlere bir deve kurban etmiş
gibi, ondan sonra gelene bir inek kurban etmiş gibi, ondan sonra gelene bir
koç kurban etmiş gibi, ondan sonra gelene bir tavuk sadaka vermiş gibi, ondan
sonra gelene de bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap yazarlar.[31]
448. [1:424,
Hadis No: 806]
Ebû Hüreyre1 den
(r.a,) rivayetle:
Biriniz oruçlu
bulunduğu gün çirkin sözler söylemesin, kaba dav-ranışlarda bulunmasın. Şayet
bir başkası kendime sataşır ve dökmeye kalkarsa, "Ben oruçluyum, ben
oruçluyum desin.[32]
449. [1:424,
Hadîs No: 807]
Âhirzamanda insanlar
heveslerine uyarak farklı görüşlere saptığında bunlardan etkilenmedikleri için
çöldeki insanların ve kadınların dinine sarılın.[33]
450- [1:425,
Hadîs No: 809]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Birinizin saçı varsa
bakımını iyi yapsın.[34]
451. [1:425,
Hadîs No: 809]
İmran bin Husayn
(r.a.) rivayet ediyor:
Birisinin diğeri
üzerinde bir borcu olup da onu belli bir vakte kadar ertelerse, bu onun için
bir sadaka olur. Eğer vadesi geldiğinde bu süreyi daha da uzatırsa, geçen her
gün için bir sadaka sevabı kazanır.[35]
452. .
[1:425, Hadîs No: 812]
Mikdam rivayet ediyor:
Âhirzamanda insanlara
para pul gerekecek. Tâ ki, onunla din ve dünyalarını ayakta tutabilsinler.[36]
İnsanlık birçok
merhalelerden geçerek bugüne kadar gelmiştir Su gelişme vetiresi içerisinde
maddî ve manevî birçok faktör rol oynamış, ağırlığını hissettirmiştir. İlim ve
teknolojinin hükmettiği günümüzde ise maddî kalkınma ve refah, büyük bir önem
arzetmektedir. Devletler, hatta kişiler bile bu yolla hâkimiyet kurma çabası
içerisine girmişlerdir.
Herşeyi inancına
hizmet ettirmeyi gaye edinmiş bir Müslüman için bu realiteyi göz ardı etmek,
ona ilgisiz kalmak elbet düşünülemez. Herşeyden önce "kuvvetli
olma"yi emreden bir dinin mensupları, kendilerini aşağılatacak, küçük duruma
düşürecek pozisyonlardan da şiddetle kaçınmak zorundadırlar. Dinin izzeti
BirçoK ayet ve hadiste ilmin, çalışmanın *e sanatın övûimesi, dinine bağlı olarak
yaşamayı hedef edinen bir Müslüman için hiç şüphesiz büyük mânâlar ifade eder.
Maddeten ve manen kalkınma yollarını açan, dünya ve âhiret saadetine temel
oiabilecek esasları koymuş olan bir dinimiz var. Onun belirttiği esaslara bağlı
kaldığımızda, yerimizde saymamız, geri kalmamız mümkün değildir.
Günümüz şartlarında
ise bu hususun daha bir ehemmiyet taşıdığını gelişen hadiseler açıkça
göstermektedir. Çağımızın büyük İslâm âlimi Bedîüzzaman, bu zamanda İ'lâ-yı
Kelimetullahın maddeten terakkîye bağlı olduğunu söyler ve şöyle der: "Her
bir mü'min İ'lâ-yı Kefimetuliah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi,
maddeten terakki etmektir. Zira, ecnebiler [yabancılar], fünûn ve sanayi
silahıyla bizi isîibdad-ı manevîleri altında eziyorlar. Biz de fen ve sanat
sila Kelimetuliahın eri müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtitaf-ı efkâra
[fikir ayrılıklarına karşı] cihad edeceğiz."[37]
Bugün yapılmakta olan
ve yapılması gereken birçok hizmetin maddî finansmanı gerektirmesi ehl-i
îmanın maddî kalkınmaya da büyük bir önem vermesi gerektiğini göstermektedir.
Özel okullar, yurtlar, öğrencilerin iyi bir eğitime tabi tutulması, kitap,
dergi, gazete gibi neşriyat, video, sinema, özel radyo ve televizyon; hep
maddiyatı gerektirmiyor mu? Bu hizmetlerin önemi herkesçe bilindiğine göre,
bunları omuzlayabilecek fikir potansiyeli kadar maddî gücün de gerekliliği
tartışma götürmez.
O halde Müslümanlar
sırf dünya için değil, bilhassa böyle hizmetlere omuz verebilmek için maddeten
kalkınma noktasında üzerlerine düşenleri eksiksiz yapmalıdırlar.
453. -[1:426
Hadîs No: 813]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
İki kişi kendi
aralarında gizlice konuşuyorlarsa, aralarına girme.[38]
454. .
[1:427, Hadis No: 816]
Übey bin Ka'b (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kıyamet Günü
geldiğinde ben peygamberlerin önderi, sözcüsü olacağım ve şefaatları elimde
olacak. Bunda övünmek yok.[39]
455- [1:427,
Hadîs No: 817]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet Günü,
"Nerede altmışlıklar?" diye seslenilir. Bu yaş Allah'ın, "size
düşünüp ibret alan bir kimseye yetecek kadar ömür vermedik mi?" dediği
yaştır.[40]
456- [1:427,
Hadîs No: 818]
Abdurrahman binAvftan
(r.a.) rivayetle:
Kıyamet Günü
geldiğinde bir nida edici şöyle seslenir: "Bu ümmetten hiç kimse amel
defterini Ebû Bekir ve Ömer'den önce yukarı kaldırmasın.[41]
457. [1:427,
Hadîs No: 819]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet Gününde Allah
kullarından birini çağırır, huzurunda durdurarak malının hesabını sorduğu gibi
makamının hesabını da sorar.[42]
Bir âyet-i kerimede,
"Sonra size verilen nimetlerden hesaba çekileceksiniz"[43]
Duyurulmaktadır. Bu âyet de göstermektedir ki, insan sahip olduğu bütün nimetlerden
hesaba çekilecektir, Yukardaki hadis-i şerif özellikle hesabı sorulacak şeyler
arasında malın yanında makamı da saymaktadır. Çünkü makam büyük nimetlerdendir.
Bu nimet, büyüklüğü ölçüsünde yükümlülükleri de getirmektedir. Evet, makam
sorumluluk getirir. Ancak hakkı verilmek şartıyla üstlenilmelidir. Kendisinden
makam isteyen Ebû Zer'e Resûl-ü Ekrem (a.s.m.), "Ey Ebû Zer, sen zayıf bir
adamsın. İdarecilik ise bir emanettir. Şüphesiz hakkı verilmediğinde bu emanet
Kıyamet Gününde hüsran ve pişmanlık getirir. Ancak bu vazifeyi üzerine alıp da
hakkıyla yerine getirenler müstesnadır"[44]
buyurmuşlardır.
Bu hadis, idareciliğin
ağır sorumlulukları olduğunu göstermektedir. Herşey-den önce ehil olmak ve
makamın hakkını vermek, makamın bir tahakküm vasıtası değil, hizmet makamı
olduğunu bilip adaletle hareket etmek; makamın sorumlulukları arasında yer
alır. İdaresi altındakilere zulmeden, hak ve hukukuna riâyet etmeyen idareci
büyük bir vebal yüklenmiş otur. Kısaca hakkı verilmek şartıyla idarecilik
alınabilir, yoksa o sorumluluk altına girilmemelidir.
458. [1:429,
Hadîs No: 822]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Kıyamet Günü bir nida
edici perdeler arkasından şöyle seslenir: "Ey Mahşer halkı, Muhatnmed'in
kızı Fâtıma geçinceye kadar gözlerinizi kapayın."[45]
459. [17429
Hadîs No: 823]
Ebû Sa'd bin Ebî
Fudale rivayet ediyor:
Kıyamet Günü bir nida
edici şöyle seslenir: "Kim Allah'tan başkaları için amel işlediyse
mükâfatını ondan istesin."[46]
460. -
[1:429, Hadîs No: 824.]
Uhban'dan (r.a.)
rivayetle:
Müslümanlar arasında
fitne meydana geldiğinde kendine tahtadan bir kılıç edin.[47]
İslâm, huzurlu bir
hayatı sağlamak için gerekii her türiü esas ve prensipleri koymuştur. Ama
mü'minler zaman zaman bu huzur atmosferini bozucu tavırlarla karşılaşabilirler.
Bu noktada yapılacak iş, bu prensiplere sajıip çıkmak, fitneye girmemek, âlet
olmamak, dedikodu yapmamak, yapanlara fırsat vermemektir. Hadiste geçen
"tahtadan kılıç" tabiri böyle fitnelere müsamahayla davranılma-ması,
aksine İslâmm esas ve prensiplerinden taviz vermeyen bir tavır takınıl-ması,
fakat bunu yaparken de yıkıcı duruma düşülmemesi gerektiğini göstermektedir.
Tavizsiz davranılmalı, çünkü bu tavır fitnecilere fırsat vermez. Yıkıcı
olmamalı, çünkü mü'minlerin şevkleri kırılır, yara alırlar. Böyle anlarda
fitneye sebep ve âlet olmamak kadar fitneyi önleyici tutum ve davranışlar
içerisine girmek de önemlidir. Hz. Osman, şehid edildiği sıralarda fitnecilere
karşı koyabilecek güçte olduğu halde, buna teşebbüs etmemiş, teşebbüste
bulunanlara da fırsat vermemişti. "Müslüman kanı akıtılmasın"
diyordu. Diğer Sahabîler de fitneye karşı yapılabilecek en doğru hareketin,
oniarın sebep olmak istedikleri tehlikelerin önüne set germek olduğunu
göstermişlerdir. Sa'd bin Ebî Vakkas, oğlu Ömer'in "Niçin
savaşmıyorsun?" sorusuna şu cevabı vermişti:
"Oğlum, sen benim
fitnenin elebaşısı olmamı mı istiyorsun? Hayır, elime mü'mine vurunca kesmeyen,
kâfire vurunca öldüren bir kılıç verilinceye kadar savaşa katılmayacağım."
Bu cevap Resûlullahın
hadislerinde ifade buyurduğu "tahtadan kılıç" tabirine en uygun
davranış şeklini sergilemektedir.
Hz. Sa'd, "Niçin
savaşmıyorsun? Oysa sen Hz. Osman'ı halife seçen heyetin üyelerindensin"
denildiğinde de, "Bana, gözleri, dili ve dudakları olan, mü'minle kâfiri
ayırt eden bir kılıç getirilmedikçe savaşmam. Ben vaktiyle çok savaştım ve savaşın
ne demek olduğunu bilirim"[48]
cevabını verdi.
Hz. Üsame de, "Lâ
ilahe illallah" diyen kimselerle savaşmayacağını söylüyordu.[49]
461. .
[1:430, Hadîs No: 825.]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
İçinizdeki iyi
kimseler idarecileriniz, cömert kimseler de zenginleriniz olduğu ve işleriniz
istişare ile yürüdüğü takdirde toprağın üstü sizin için, altından daha
hayırlıdır. Kötüleriniz idareci ve cimrileriniz de zengin olduğu ve işleriniz
de kadınlarınıza kaldığı zaman toprağın altı, sizin için üstünden daha
hayırlıdır." [50]
462. -
[1:430, Hadîs No: 826]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet
ediyor:
Bir kimsenin iki
hanımı olur da aralarında adaleti gözetmezse, Kıyamet Günü bir tarafı felçli
olarak gelir.[51]
463- [1:430
Hadîs No: 827]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Üç kişi bir araya
geldiğinde ikisi üçüncüyü bir tarafa bırakıp da aralarında gizlice
konuşmasınlar.[52]
Peygamberimiz bu
hadîslerinde önemli bir görgü kaidesini nazara vermektedir. Edeb ve görgü
kurallarının hepsini içine alan Sünnet-i Seniyye, burada, kardeşliği
zedeleyebilecek hoş olmayan bir davranışa dikkatleri çekmektedir.
Mecburiyet halinde
elbette izin alınıp özel bazı konuşmalar yapılabilir. Ama üç kişi bir araya
gelip sohbet ederlerken, birisini bir tarafa bırakıp ikisinin gizlice konuşmaya
başlamaları veya anlamayacağı dilden konuşmaları herşeyden önce medenî, insanî
ve Islâmî bir davranış değildir. Terkedilen arkadaş, aleyhinde konuşulduğu
düşüncesine kapılabilir, itilmişlik ve yalnızlık psikolojisi içerisine girebilir,
arkadaşlarına karşı güveni sarsılır, sevgi ve saygısı azalır. Hatta bu durum
kırgınlık ve dargınlıklara dahi sebep olabilir. Bu ve buna benzer olumsuz
sebepleri nazara alındığında bu öğüdün ne kadar yerinde olduğu anlaşılır.
464. [1:431,
Hadîs No: 828]
Ebû Satd el-Hudri'den
(r.a.) rivayetle:
Üç kişi bir araya
geldiklerinde birisi imam olsun, imamlığa en lâyık olanları Kur'ân'ı en iyi
okuyandır.[53]
465- [1:431,
Hadîs No: 830]
Ebû Derdâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Kul tekbir
getirdiğinde o tekbiri gök ve yer arasını doldurur.[54]
466. [1:434,
Hadîs No: 838]
Âişe (r.a.) rivayet
ediyor:
Kulun günahı çoğalıp
ona keffaret olabilecek kadar saîih ameli kalmadığında Allah o kula üzüntü
verir ki, günahlarına keffaret olsun[55].
467. (1:484,
Hadîs No: 839]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Günahlrrm çoğaldığında
insanlara bol bol su dağıt ki, fırtınalı bir rüzgarda ağaçlardan yapraklarının
döküldüğü gibi günahların dökülsün.[56]
Bir âyet-ı kerimede,
"İyilikler kötülükleri giderir"[57]
buyurulmaktadır. İyiliğin en önemli faydalarından birisi de işte budur. Bu ve
buna benzer âyet ve hadisler mu mim .yılık yapmaya tevsik etmekte, eline geçen
fırsatları değerlendirmesine Kapı açmaktadır.
Su dağıtma ucuz ve
kolay yapılabilecek bir harekettir. Bu iyiliği hemen yapabilir. Hiçbir iyilik
küçük görülmemelidir. Çünkü bu tip iyilikler bir gönül almadır. Bazan da
ihtiyaca cevap mânası taşımaktadır. Meselâ sıcak bir günde susamış bir insana
ikram edilen bir suyun ne kadar büyük bir sevaba vesile olduğu açrktır. Sonra
Allah'ın rızasının hangi harekette olacağı bilinmemektedir. Bazan küçük sanılan
bir hareket Allah'ın rızasına vesile olabilir. Hem böyle tavsiyelerde iyiliğe
alıştırma, iyilik yapmayı alışkanlık haline getirme de söz konusudur. Çünkü
insan böyle iyilikleri yapa yapa diğer iyilikleri de kolayca yapabilir, güçlük
çekmez.
Atalarımızın yol
boyunca çeşmeler yaptırmaları, sarnıç ve kuyular açmalarında Resûlullahın bu
öğütlerinin büyük rolü vardır. Bugün bile çarşılarda hayırsever Müslümanlar
tarafından kurulan sebiller bunun yaşayan örneklerindendir.
468. [1:434,
Hadîs No: 840]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Kul yalan söylediği
zaman, meydana gelen manen kötü kokudan dolayı, melekler kendisinden bir mil
uzaklaşır.[58]
469- [1:436
Hadîs No: 843]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Elbise giyerken ve
abdest alırken sağdan başlayın.[59]
470. [1:436, Hadîs No: 844]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle;
Şeytan rüyada
birinizle oynayıp da gusletmenizi gerektirdiğinde bunu başkalarına anlatmayın.[60]
471- [1:436,
Hadîs No: 845]
Câbir (r.a.) rivayet
ediyor:
Bu ümmetin sonra
gelenleri önce gelenlerine lanet okuduğu zaman bir hadisi gizleyen kimse aziz
ve celîl olan Allah'ın bana indirdiği Kur'ân'ı gizleyen kimse gibi olur.[61]
472, [1:437,
Hadîs No: 847]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Hacdan gelen biri ile
karşılaştığında selâm ver. Onunla musafaha et ve evine girmeden önce senin için
Allah'tan mağfiret dilemesini iste. Çünkü onun günahları bağışlanmıştır.[62]
Öyle günahlar vardır
ki onları ancak hac esnasında yapılan bazı fiiller affettirir. Hadislerde bu
konu üzerinde özellikle durulmuştur. Bu hadislerden bir kaçını buraya alalım:
"Her kim Kabe'ye
gelir, kötü söz söylemez, büyük günahla'rdan çekinir, küçük günahları
işlemekte israr etmezse, günahlarından arınarak anasından doğduğu günkü gibi
tertemiz olarak döner."[63]
"İslâm, kendinden
önceki günahları yok eder. Hicret, kendinden önceki günahları yok eder. Hac da
kendinden önceki günahları yok eder."[64]
"Hacca ve umreye
gidenler, Müslümanları temsilen Allah'ın huzuruna giden heyetlerdir. Allah'a
dua ederlerse kabul eder; günahlarının bağışlanmasını isterlerse,
bağışlar."[65]
Bu hadîslere yer
verdikten sonra bir hacıyı yolda karşılamanın, ona selâm vermenin, onunla
musafaha etmenin ve hayırlı duasını istemenin önemi herhalde daha iyi
anlaşılır. Günahlardan arınmış bir ağızla yapılan dua makbul olur.
Sonra günahlardan
arınmış hacının o andaki hali halistir. Dünyaya pek girmemiş, daha gönlünü
dünya meşgaleleri doldurmamıştır. Böyle bir anda yapılacak duanın büyük
fazileti vardır.
Öte yandan böyle bir
durum, hac gibi bir şeâiri canlı tutma açısından büyük bir önem taşır. Hacıları
karşılamak, onların hayırlı dualarını almak güzel bir alışkanlık olarak
sürdürülmelidir.
473- [1:437
Hadîs No: 849]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Kişi öldüğünde
melekler, "Önünden ne gönderdi?" diye sorarken, insanlar "Geride
ne bıraktı?" derler.[66]
474- [1:437
Hadîs No: 850]
Ebû Hüreyre (r. a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor
Kişi öldüğünde şu üç
şeyden gelenler hâriç, ameli kesilir. (1) Varlığı devam eden ve istifade
edilen hayırlı bir eser, (2) kendisinden faydalanılan ilim, (3) kendisi için
duâ eden hayırlı bir evlât.[67]
475- [1:438
Hadîs No: 851]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Biriniz öldüğünde
Cennet ehlinden ise Cennetteki yeri, Cehennem ehlinden ise Cehennemdeki yeri
sabah akşam kendisine gösterilir. Ve kendisine şöyle denilir: "Burası
Kıyamette Allah'ın seni göndereceği yerindir."[68]
476 . [1:439
Hadîs No: 852]
Aişe (r.a.) rivayet
ediyor:
Arkadaşınız öldüğünde
onu kendi haline bırakın, aleyhinde konuşmayın.[69]
477- [1:439,
Hadîs No: 853]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Bir bid'atçi
öldüğünde, Allah İslâmiyet için bir fetih gerçekleştirmiştir. [70]
478. [1:440
Hadîs No: 854]
Ebû Musa'dan (r.a.)
rivayetle:
Kulun çocuğu
öldüğünde, Allah meleklerine "Kulumun evlâdının ruhunu aldınız mı?"
diye sorar. Onlar, "Evet," derler. Allah, "Onun gönlünün
meyvesinin ruhunu aldınız mı?" buyurur. Melekler, "Evet" derler.
Allah, "Kulum ne dedi?" diye sorar. Onlar, "Sana hamdetti ve
(innâ Hllahi ve innâ ileyhi râciûn [Şüphesiz biz Allah'ınız ve yine Ona
döneceğiz]' dedi" derler. Bunun üzerine Allah şöyle buyurur:
"Kulum için
Cennette bir köşk yapın ve ona Hamd Köşkü adını verin."
479- [1:440
Hadîs No: 855]
Üsâme bin Zeyd (r.a.)
rivayet ediyor:
Kâmil mü'min yüzüne
karşı methedildiğinde kalbindeki îmanı artar.[71]
Medh, övgü bir kısım
İyilik, fazilet, maharet, üstünlük ve başarılar sebebiyle yapılır. Yaratılışı
bozulmamış hiçbir insan bu özellikler karşısında asla ilgisiz kalamaz. Bunları
takdir ve hayranlıkla karşılamak, minnet ve teşekkürlerini ifade etmekten
kendini alamaz. Bu bazan övgü derecesine kadar varır. Medih ve övgü bir mânâda
bir şükran ifadesidir. Bu aynı zamanda bir kadirşinaslık, hakpe-restlikdir de.
Övgüye muhatap olan
kimsenin tavrı da önemlidir. Eğer övgü kişiyi şükre yöneltiyor, övgüye sebep
olan vasıfları Allah'ın bir ihsan ve ikramı olarak görüyor, şevk ve gayrete
getiriyorsa bu zarar vermez. Aksine hadiste belirtildiği gibi o kişinin
îmanını arttırır. Böyle bir takdir, insan olması hasebiyle bazan güzel bir
hizmet ve iş sergilemiş kimse tarafından da beklenebilir.
Eğer övülen kimse, o
vasıfları kendinden biliyor, ne oldum sevdasına kapılıyor, "Meğer ben ne
büyük adammışım" gibisinden gurur ve kibire götürüyorsa bu övgü zarar
getirir. Kâmil mü'minin övülmesini isteyen Peygamberimiz, Başka hadislerinde de
yapılan övgüyle gurura kapılan kimseleri meth etmenin onların boyunlarını
vurmak demek olduğuna dikkat çekmiştir. Öven kişinin bunlara dikkat edip ona
göre davranması gerekir.
480- [1:441
Hadîs No: 856]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Fâsık biri
methedildiğinde Allah gazaplanır ve bundan dolayı Arş sallanır.[72]
481- [1:441
Hadîs No: 858]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Şerri dokunabilecek
kötü adamlara rastladığınızda selâm veriniz. Ki, size karşı olan kötü
düşünceleri ve düşmanlıkları dinsin.[73]
482. [1:442,
Hadîs No: 859]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
"Cennet bah^ine uğradığınızda manen besleniniz" meclisleridir"
buyurdu.[74]
483- [1:442
Hadîs No: 860]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor;
Resûlullah,
"Cennet bahçesine uğradığınızda manen besleniniz" buyurdu.
Sahabîler, "Yâ
Resûluliah, Cennet bahçeleri nedir?" diye sordular. Peygamberimiz, 'İlim
meclisleridir" buyurdu.[75]
484. [1:442
Hadîs No: 861]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Resûluliah,
"Cennet bahçesine uğradığınızda manen besleniniz" buyurdu.
Sahabîler, "Yâ
Resûluliah, Cennet bahçeleri nedir?" diye sordular. Peygamberimiz,
"Mescidlerdir" buyurdu. «Beslenmek nedir?" diye soruldu.
Resûluliah, "Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allfthû ekberdir" buyurdu.[76]
485. [1:443
Hadîs No: 863]
Ebû Saîd (r.a.)
rivayet ediyor:
Bir grup insan bir
topluluğa uğradığında birisi oturanlara selâm verip, oturanlardan da bir kişi
selâmını alırsa bu her iki taraf için de yeterlidir.[77]
486. [1:444,
Hadîs No: 864]
Ebû Mûsâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Kul hastalandığında
veya yolculuğa çıktığında, sağlamken veya yolculuğa çıkmadığında yaptığı salih
amelin mükâfatının aynısını, Allah ona yazar.[78]
487. [1:444,
Hadîs No: 865]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Kul üç gün
hastalandığında annesinden doğduğu gün gibi günahlarından sıyrılır.[79]
488. .
[1:445, Hadîs No: 866]
Kul hastalandığında
sol tarafındaki günahları yazan meleğe 'Yazma'' denilir. Sevapları yazan
sağdaki meleğe de, "Önceden yapmakta olduğu amellerine yazdığından daha
güzel sevap yaz. Çünkü ben onu sizden daha iyi tanırım. Ve onu amel işlemekten
alıkoyan da Benim" denilir.[80]
489. [1:445,
Hadîs No: 867]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Ümmetim kibirlenerek
çalımlı yürüdüğünde, îran ve Rum hüküm-[arlarmm çocukları onlara hizmet
ettiğinde kötüleri iyilerinin başı-ıa musallat edilir.[81]
490-[1:445,
Hadîs No: 868]
Ebû Ümâme (r.a.)
rivayet ediyor:
Ezan okunduğunda gök
kapıları açılır ve dualara cevap verilir.[82]
491. [1:446 Hadîs No: 871]
tbni Abbas'tan (r.a.)
rivayetle:
Birinizin başına bir
sıkıntı, bir güçlük veya bir belâ gelirse şöyle desin: "Allah, Allah
Rabbimizdir, Onun hiçbir ortağı yoktur."[83]
492. [1:446,
Hadîs No: 872]
Havle bint-i Hakîm
rivayet ediyor:
Biriniz bir yerde
konakladığında, "Yarattığı şeylerin şerrinden Allah'ın eksiksiz
sıfatlarına sığınırım" diye duâ ederse, oradan ayrılıncaya kadar hiçbir
şey ona zarar vermez.[84]
493. [1:447
Hadîs No: 875]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
baksın.
ve yaratılış
bakımından kendisinden daha üstün kılın-ı gördüğünde, hemen kendisinden daha
aşağı da olanla-[85]
494. [1:448,
Hadîs No: 876]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor: Taberani’nin Kebir’inden
Baba çocuğuna
kendisinden razı olduğunu gösteren bir bakışla baktığında, evlat bir köleyi
hürriyetin© kavuşturmuş gibi sevap kazanır.[86]
495. .
[1:449 Hadîs No: 881]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Namaz için ezan
okunduğunda gök kapıları açılır ve dualar kabul edilir.[87]
496. [1:450
Hadîs No: 882]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Bit iş yapmayı
düşündüğünde yedi defa istihare yaparak Rabbin-deiihayırlısmı dile. Sonra
kalbine ilk doğan şeye bak, îlâhî tercih ondadır.[88]
Hadîste de ifâde
edildiği gibi, istihare Peygamberimizin (a.s.m.) bir sünnetidir. Ümmetine
tavsiye ettiği bir duâ ve ibâdet şeklidir. İstihare bir sünnet olmakla
birlikte, istihareden önce, yine bir sünnet olan istişare yapmak, ehil ve
güvenilir kimselerin görüşlerini almak uygundur. İstişareden sonra lüzum
hissediürse istihare yapılır. Her ikisi birden yapıldığında istişarede çıkan
hükmün esas alınması daha güzeldir.
İstihare lügat mânâsı
itibariyle, Allah'tan hayır dilemektir. Yani yapılacak bir işin iyi mi, kötü mü
olduğunu, yahut o işi hemen mi, yoksa bir müddet sonra mı yapmanın daha iyi
netice vereceğini anlamaya çalışmak ve kalbin o meseleye yatışmasını Allah'tan
dilemektir.
İstihare, zor
durumlarda mü'min için ruhî bir kuvvettir. Bir işte tereddütte kalan bir
mü'min, Cenâb-ı Hakka yönelir. Teşebbüs edeceği iş, seçeceği hayat arkadaşı,
dini, dünyası ve âhireti için hayırlı ise gönlünde bu işe karşı bir ferahlık
uyandırmasını, bu işi yapabilmek için kuvvet ve kudret vermesini; şayet dini,
dünyası ve âhireti hakkında şer ise kendisinden çevirmesini Cenâb-ı Haktan niyaz
eder. İşini Allah'a bırakıp tevekkül ettiğinden, gönlünde bir hafiflik duyar.
İstihare ettiği şey hakkında kendisi için haynn görüleceğine kalben emin olur,
neticesine de rızâ gösterir
İstihare yapacak olan
kimse iki rekât namaz kılar. Birinci rekâtta Fâtiha'dan sonra Kâfirûn Sûresini,
ikinci rekâtta da Fâtiha'dan sonra İhlâs Sûresini okumak tavsiye edilir.
Namazdan sonra (Namaz kılmadan sadece duâ etmek de mümkündür) Peygamberimizden
rivayet edilen şu duâ yapılır:
"Allah'ım,
hakkımda hayırlı olanı sen bildiğin için hayırlı olanı Senden isterim.
Gücünden yardım dileyerek hayırlısına gücümün yetmesini Senden isterim. Senin
büyük ihsanından hayır dilerim. Çünkü Senin herşeye gücün yeter; ben ise
güçsüzüm. Sen herşeyi bilirsin; ben bilmem. Sen gizli olanlan da bilirsin. Allah'ım,
istediğim bu şey, senin ilminde benim dinim, hayatım, sonum, şu ânım ve
geleceğim hakkında hayırlı ise bunu bana takdir et ve kolaylaştır. Sonra onu
bana mübarek eyle. Eğer bu iş Senin ilminde benim dinim, hayatım, âkibetim,
dünya ve âhiretim hakkında şerli ise onu benden, beni de ondan vaz geçir. Hayır
nerede ise bana onu nasib et; sonra da nefsimi ona razı eyle."
Bu hadisi rivayet eden
Hz. Câbir bin Abdullah, istihare eden kimsenin "bu şey" ifâdesinin
geçtiği her yerde kişinin istediği şeyi söyleyebileceğini ifâde eder.
Kişi istihare ettikten
sonra kalbi hangi tarafa meylederse onu yapmalı, istihareden önceki peşin
hüküm ve kaanatini bırakmalıdır. İbni Âbidin, istihare eden kimse rüyada beyaz
veya yeşil görürse işin hayırlı olduğuna, siyah veya kırmızı görürse, şer
olduğuna işaret ettiğini söyler.
İzahını yaptığımız
hadiste, istihareye rağmen, bir temayül ve gönül yatışması görülmediği
takdirde, istihareyi yedi defa tekrarlamanın uygun olacağı bildirilmektedir.
İş acele olup tekrara imkân bulunmadığında şöyle duâ edilmelidir:
"Ya Rab, bana
hayır ver, benim için hayrı seç. Allah'ım, beni kendi arzuma bırakma."
497. [1:450,
Hadîs No: 884]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Birinizin gönlünde
Müslüman kardeşine faydalı bir nasihat geçiyorsa, onu söylesin..[89]
Nasihatin insan
hayatındaki önemi tartışma götürmez. Çünkü nasihat İyi niyetin,
iyilikseverliğin ve din kardeşinin hayrını ve selâmetini dilemenin ifadesidir.
Batıda bile en çok satan eserler arasında bu tip kitapların yer alması insanın
bu moral gücüne ne kadar muhtaç olduğunu gösterir. Tarih boyunca bu hep böyle
olagelmiştir. Nasihatlerle canavar ruhlu insanların bile yola geldikleri çok görülen
hadiselerdendir. Hele bu nasihatiar yerinde ve zamanında, uygun üsluplarla
yapılabiliyorsa muhakkak meyvesini verir. "Din nasihattir" buyuran
Peygamberimiz de nasihatin dinle özdeşleştiğini ifade etmek suretiyle
nasihatin dindeki önemine dikkatleri çekmiştir. Dinin hangi meselesine bakarsak
bakalım, bir yönüyle nasihat olduğunu görmez miyiz? Bunda aynı zamanda İslâmı
tebliğle görevli kimselerin dinin bu yönünü gözden uzak tutmamaları
gerektiğine bir işaret vardır. Bu duygu ve düşünceyle yapılan tebliğler huzurlu
bir toplum kuruluşunda hiç şüphesiz büyük hizmet edecektir. "Sen
hatırlat. Muhakkak hatırlatmak mü'minlere fayda verir"[90]
âyeti gereğince tebliğle vazifeli her mü'minin bu özelliği daima hatırında
bulundurmasında fayda vardır.
Nasihat kadir ve
kıymet bilirliğin, muhataba değer vermenin de bir İfadesidir. Nasihat eden kişi
bu hareketiyle iyi niyetini de göstermiş olur. Söz cimriliği yapmamış olur.
"Söylesem ne olur, söylemesem ne olur? Söylemeyim de burnu sürtülsün"
gibi bir anlayış sergilemekten kurtulmuş olur.
Nasihata muhtaç kimse
hastaya benzer. Doktor, yarası olan bir hastaya acı duyacak diye müdahaleden
çekinmez. Nasihat eden de böyle düşünmeli, söylemek faydalıysa kızacak,
darılacak diye söylemekten çekinmemelidir. Hangi sözün ne derece tesir
edeceğini ancak Alan bilir.
Nasihatin bu önemli
faydalan göz Önüne alındığında, yukardaki hadîse uymanın önemi kendiliğinden
ortaya çıkar. Bu duygu içten geldiği için daha samimidir ve uyulmasında büyük
yararlar vardır.
498. .
[1:451 Hadîs No: 887]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
İş ehil olmayana
verildiğinde Kıyameti bekle.[91]
499.
.[1:452, Hadîs No: 888]
Sevban'dan (r.a.)
rivayetle:
Ümmetimin arasına
kılıç girerse, Kıyamete kadar aralarından kalkmaz.[92]
500. [1:452
Hadîs No: 890]
rivayet ediyor:
Sofra kurulduğunda
önce idareci, sonra sofranın sahibi, sonra topluluğun en hayırlı bilineni
otursun.[93]
501 - [1:452
Hadîs No: 891]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Yemek kabı ortaya
konulduğunda, etrafından yeyin, ortasını bırakın. Çünkü bereket ortasına iner.[94]
502. [1:452
Hadîs No: 892]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Yatağa uzandığında
Fâtiha'yı ve îhlâs Sûresini okursan ölüm hâriç, her tehlikeden emin olursun.[95]
503- [1:453
Hadîs No: 893]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Ölülerinizi kabre
indirdiğinizde "Bismillahi ve alâ sünneti Resûl-illahi [Allah'ın adıyla ve
Resulünün dini üzere]" deyin.[96]
504. -
[1:453 Hadîs No: 894] . .
Zeyd bin Erkâm (r.a.)
rivayet ediyor:
Kişi yerine getirmek
niyetiyle, din kardeşine söz verir. Sonra da geçerli bir mazeret sebebiyle onu
yerine getiremez ve söz verdiği yere gelemezse, günahkâr olmaz.[97]
505- [1:453
Hadîs No: 895]
Ebû Hüreyre'den (r.a)
rivayetle:
Birinizin içeceğine
sinek düştüğünde onu daldırsın sonra çıkarsın. Çünkü sineğin kanadının birinde
hastalık, diğerinde şifâ vardır.[98]
Resûlullahın yüzyıllar
önce belirttiği bu husus, ilim adamlarınca ancak yeni ortaya konulabilmiştir.
Evet, bugün artık bilinmektedir ki sineğin bir kanadında zehir, bir kanadında
panzehir bulunmaktadır. Bal arısının vücuduna biri zehirli, biri bal akıtan iki
iğneyi yerleştiren Cenab-ı Hak, sinekte de iki zıt kutbu bir araya getirmiş,
kanadının birisine zehiri, diğerine de panzehiri yerleştirmiş, eşsiz kudretini
göstermiştir.
Yine sineğin bu sanat
harikalığı yanında mikroplan toplayıcı, bir istihale ve arıtma makinesi olarak
da vazife gördüğünü öğreniyoruz- Bu konuda, günümüzden altmış sene kadar önce
yazılmış bir eserde şunlar ifâde edilmektedir:
"İnsanın gözüne
görünmeyen, hastalıkların mikroplarını ve madde-i semmi-yeyi [hastalık yapan
maddeleri] temizlemekle, sinekler muvazzaftırlar [görevlidirler]. Değil
mikropların nâkileleri [nakledicileri], bilâkis, muzır mikropları rriass, yani
emmek ve yemekle o mikropları imha, o madde-i semmiyeyi [zehirli maddeyi]
istihaleye uğratırlar, çok sarî hastalıkların önünü alırlar. Hem sıhhîye
neferleri, hem-tanzifat [temizlik] memurları, hem kimyager olduklarına ve geniş
bir hikmete mazhar bulunduklarına delil ise, onların gayet kesretidir
[çokluğudur]. Çünkü kıymettar menfaattar şeyler teksir edilir
[çoğaltılır]."[99]
506. -
[1:454, Hadîs No: 896]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
Kurtulman zor olan bir
belâya düştüğünde şöyle de: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Güç ve
kuvvet sadece yüce ve büyük olan Allah'tandır" Allah bu duâ ile dilediği
her türlü belâyı geri çevirir.[100]
507. [1:454, Hadîs No: 897]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Büyük bir güçlüğün
içine düştüğünüzde, "Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir" deyin.[101]
508. .
[1:455 Hadîs No: 898]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Seninde içinde
bulunduğun bir toplulukta bir adama dil uzatılırsa ona yardımcı ol, onları
bundan vaz geçir veya yanlarından kalk.[102]
Suçsuz bir kimseye dil
uzaltıldığında onu müdafaa etmek, her hakşinas, hakperest insanın omuzlaması
gereken bir vazifedir. Aslında bu bozulmamış her fıtratın sesine kulak
vermekten başka birşey değildir. Evet, masumu, mazlumu müdafaa etmek fıtrî bir
vazifedir. Resûlullah bu fıtrî sese dinî bir hüviyet kazandırarak, suçsuz
insanları müdafaaya teşvik etmektedir. Hazır bulunsun, bulunmasın mü'mine
düşen vazife, kendi hukukunu koruduğu kadar 'mü'min kardeşinin hukukunu da
korumaktır. Bir kardeşinin aleyhinde atılıp tutulduğu, dil uzaltıldığında onu
savunmak, hak ve hukukunu korumak da vazifesidir. Böyle bir durumla karşılaşan
mü'mine düşen, o kardeşinin hukukunu müdafaa etmek; elinden birşey gelmiyorsa
en azından o topluluktan uzaklaşmaktır.
509. [1:456,
Hadîs No: 902]
Atâ bin Ebî Müslim
rivayet ediyor:
Allah'ı an. Çünkü bu
yapmak istediğin işte senin için yardımcıdır.[103]
510. -
[1:456, Hadîs No: 903]
îbni Abbos'dan (r.a.)
rivayetle:
Allah'ı öyle çok
zikredin ki, münafıklar "Gösteriş yapıyorsunuz" desin.[104]
511. [1:457
Hadîs No: 905]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Ölülerinizin güzel
yönlerini söyleyiniz, kötülüklerini ise söylemeyiniz.[105]
512. [1:458
Hadîs No: 907]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Yediğiniz yemeği
Allah'ı zikrederek sindiriniz. Üzerine yatmayın ki, kalbleriniz katılaşmasın[106].
513- [1:459,
Hadîs No: 908]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s,m.) şöyle buyurm uslardır:
Ümmetim içerisinde
ümmetime karşı en merhametlisi Efaû Bekir, Allah'ın dininde kâfir ve
münafıklara karşı en şiddetlisi Ömer, en hayâlısı Osman, en güzel hüküm vereni
de Ali'dir.
Miras taksimini en iyi
bilen Zeyd bin Sabit, en güzel Rur'ân okuyanı Übey bin Ka'b, haram ve helâli
en iyi bilen Muaz bin Cebel'dir. Dikkat ediniz! Her ümmetin bir emini vardır.
Bu ümmetin emini de Ebû Ubeyde bin Cerrah'tır.[107]
514. [1:461
Hadîs No: 910]
Amr bin Osman
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Faizden daha çirkin ve
daha büyük bir günah başkalarının ırz ve namuslarına dil uzatmaktır, Dil
uzatmanın da en çirkini hicvetmektir. Bu tür dil uzatmaları başkalarına
aktaran kişi de dil uzatan gibidir.[108]
515- [1:461
Hadîs No: 912]
îbni Ömer (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Dört şey vardır ki,
onlar sende olduktan sonra dünyadan elde etmediğin şeyler sebebiyle gam yeme.
Bunlar: Doğru söz, emâneti korumak, güzel ahlâk ve helâl yemektir.[109]
516. [1:462,
Hadîs No: 913]
Ebû Mâlik
el-Eş'arî'den (r.a.) rivayetle:
Ümmetimde Cahiliyye
Devrinden kalma dört şey vardır: Nesebleri ile övünmek, birbirinin soyuna dil
uzatmak, yıldızlara bakıp yağmur istemek [yağmur var demek], ölü için yüksek sesle
ağlamak.[110]
517.
-[1:462, Hadîs No: 914]
Ebû Hüreyre (r.a.)
Peyamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Dört kimse vardır ki,
bunlar Allah'ın yardımına hak kazanmışlardır: (1) Gazi, (2) evlenen, (3) bir
ücret karşılığında hürriyetine kavuşmak için efendisiyle anlaşan kişi, (4)
hacı.[111]
518. [1:463,
Hadîs No: 915]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Dört duâ vardır ki
reddedilmez. Evine dönünceye kadar hacca gidenin duası. Ehline dönünceye kadar
gazinin duası. Şifâ buluncaya kadar hastanın duası. Mü'minin mü'mine yokluğunda
yaptığı duâ. Bu dualarda en çabuk kabul edileni de mü'minin mü'min kardeşine
yanında yokken yaptığı duadır.[112]
519- [1:463
Hadîs No: 916]
İbni Amr'dan (r.a.)
rivayetle:
Dört özellik vardır
ki, kimde bulunurlarsa o kimse hâlis münafık olur: Bunlardan bir tanesi
kendisinde bulunursa onu terketmediği müddetçe münafıklığın bir özelliği onda
var demektir. Bunlar şunlardır: (1) Konuştuğu zaman yalan söyler, (2) söz
verdiği zaman sözünde durmaz, (3) antlaşma yaptığında vaz geçer, (4) düşmanlık
yaptığında da smırı aşıp hakkı çiğner.[113]
520. [1:464
Hadîs No: 917]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Dört haslet vardır ki,
kimde bulunursa Allah o kimseye Cehennemi haram kılar ve onu şeytandan korur.
Birşeyi isterken nefsine hâkim olan, nefsi istemediği halde güzel birşeyi
yapan, birşeye canı çektiğinde nefsine hâkim olan, öfkelendiğinde nefsine
hâkim olan. Dört haslet de vardır ki, kimde bulunursa Allah rahmetini o kimse
üzerinde yayar ve onu Cennete koyar. Bir yoksulu barındıran, zayıfa merhamet
eden, emri altındakilere yumuşak davranan ve anne babaya ihsanda bulunan.[114]
521. [1:464,
Hadîs No: 918]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Dört haslet vardır ki,
kime verilmişse ona dünya ve âhiretin hayrı verilmiş demektir. Zikreden bir
dil, şükreden bir kalp, musibete sabreden bir beden, namusunu ve kocasının
malını koruma hususunda hıyaneti düşünmeyen bir kadın.[115]
522- [1:465
Hadîs No: 819]
Ebû Eyyûb
el-Ensârî'den (r.a.) rivayetle:
Şu dört şey
peygamberlerin sünnetidir: Haya, güzel koku sürünmek, evlenmek ve misvak
kullanmak.[116]
523. [1:466,
Hadîs No: 920]
Abdullah bin Hakîm
rivayet ediyor:
Dört şey vardır ki,
kişinin bahtiyarlık alâmetidir: Hanımının sali-ha olması, çocuklarının hayırlı
olması, arkadaşları ve birlikte çalıştığı kimselerin dindar olmaları ve
rızkını memleketinde kazanması.[117]
524- [1:466
Hadîs No: 921]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Dört şey vardır ki,
bedbahtlık alâmetidir. Gözün yaş dökmemesi, îalp katılığı, aç gözlülük ve ebedî
yaşama hayâli.[118]
525- [1:467
Hadîs No: 923]
Ebû Eyyûb (r.a.)
rivayet ediyor:
Öğle namazından önce,
arada selâm verilmeden sünnet olarak kılınan dört rekât namaza gök kapıları
açılır ve kabul edilir.[119]
526- [1:468,
Hadîs No: 926]
İbni Ömer (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Dört şeyden yapılan
dört ameli Allah kabul etmez. Bunlar: Hıyanetten, hırsızlıktan, zimmete
geçirilen umuma âit maldan ve yetim malından elde edilen para ile yapılan hac,
umre, cihad ve sadaka.[120]
527. [1:469,
Hadîs No; 927]
Ebû Ümâme'den (r.a.)
rivayetle:
Dört şey Arşın
altındaki hazineden indirilmiştir: Fatiha, Ayete'l-Kürsî, Bakara Sûresinin son
iki âyeti [Amenerrasûlü] ve Kevser Sûresi.[121]
528. [1:469,
Hadîs No: 928]
Ebû Hüreyre (r.a,)
rivayet ediyor:
Dört kimse vardır ki,
cezalarını çekmedikçe onları Cennete koymamak Cennet nimetlerinden tattırmamak
Allah'ın hakkıdır. Îçki müptelası, faiz yiyen, haksız yere yetim malını yiyen,
anne ve babasına isyan eden.[122]
529. [1:469
Hadîs No: 929]
Semûre bin Cündüb'den
(r.a.) rivayetle:
Şu dört kelime
sözlerin en üstünüdür. Önce hangisine başlarsan başla. Bunlar,
"Sübhanallah, Elhamdülillah ve Lâ ilahe illallahu val-lâhü ekber."[123]
530- [1:470,
Hadîs No: 930]
Vasile (r.a.) rivayet
ediyor:
Dört kimse vardır ki,
duaları kabul edilir. Bunlar: adaletli idareci, mü'min kardeşine yanında yokken
dua eden, zulme uğrayan, anne ve babasına dııâ eden kimsedir.[124]
531 - [1:470
Hadîs No: 931]
Ebû Umâme (r.a.)
rivayet ediyor:
Dört kimse vardır ki,
Kıyamet günü Allah onlara rahmet nazarıyla bakmaz. Anne ve babasına isyan
edene, yaptığı iyiliği başa kakana, içki içmeye devam edene ve kaderi
yalanlayana.[125]
532. [1:470
Hadîs No: 932]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Dört kimse vardır ki
Allah onlara buğzeder. Bunlar, (1) yemin ederek malını satan, (2) kibirli
fakir, (3) zina eden ihtiyar, (4) zâlim idareci.[126]
533. [1:471,
Hadîs No: 933]
Ebû Ümâme (r.a.)
rivayet ediyor:
Dört kimse vardır ki,
öldükten sonra bile sevapları devam eder: (1) Allah yolunda hizmet ederken
ölen, (2) öğrettiği ilimle amel edilen âtim, (3) verdiği para ile yapılan
faydalı eser ayakta duran hayır sahibi, (4) kendisine duâ eden hayırlı bir
evlât bırakan kimse[127].
Her insan, öldükten
sonra da amel defterinin açık kalıp sevaplar yazılmasını arzu eder. Bunun yol
ve çarelerini arar. İşte Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) hepimizin canla başla
arzuladığı bu meselenin yollarını göstermiş, çok önemli olan bu hususlara
uymaya teşvik etmiştir.
Öldükten sonra sevap
defterleri kapanmayan insanlardan biri, Allah yolunda hizmet ederken ölen
kimsedir. Allah'ın dinini, Kur'ân'ın hakikatlerini muhtaç kimselere ulaştırmak
için didinen, çırpınan, köşe bucak dolaşan, ayakları Allah yolunda tozlanan
kimseler bu yolda ölürlerse, amel defterleri daima açık kalır.
İkinci olarak
öğrettiği ilimle amel edilen âlimdir. Birçok âyet ve hadislerde ilim sahipleri
övülmüş, onlara yüksek makam ve mevki verileceği belirtilmiştir. Maddî ve
manevî kalkınmanın temelini teşkil eden ilme sarılmak, uygulanacağı ümidiyle
öğrenilenleri anlatmak, duyurmak her mü'min için bir şevk kaynağıdır.
Üçüncü olarak maddî
imkânlarını mektep, medrese gibi insanlığa yararlı bir kuruluşa seferber eden
kimse, öldükten sonra da sevap kazanmaya devam edecektir.
Amel defteri
kapanmayan dördüncü kişi de saüh evlat yetiştiren kimsedir. Adını hayırla yâd
ettirip devam ettirecek olan hayırlı evlad, anne ve babasının arkasından
Kur'ân'larla, dualarla onlara manevî destek sağlayan evlattır. Kısaca İslâmı
yaşayan bir evlattır. Böyle bir evlat yetiştirmek, o evladı padişah yapmaktan
daha büyüktür. Çünkü birisinin faydası geçici, diğerininki ise ebedîdir. Böyle
bir evladın sevabına, yetişmesine vesile oldukları için anne ve baba da
hissedar olurlar.
534. -
[1:472, Hadîs No: 935]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Şu dört şey Cennet
hazinesindendir: (1) Sadakayı gizli vermek, (2) Musibeti gizli tutmak, (3)
Akrabalarla ilişkiyi devam ettirmek ve (4) "Güç ve kuvvet sadece
Allah'tandır" sözü.[128]
535- [1:472,
Hadîs No: 937]
İbni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Kırk ŞahlS bİr ölü
için hâlis duâ derlerse, Allah o oluyu mutlaka onlara bağışlar ve günahlarını
affeder.[129]
536- [1:473,
Hadîs No: 940]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Akrabalarının hakkını
gözet! Akrabalarının hakkını gözet![130]
537- [1:473,
Hadîs No: 941]
îbni Mes 'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Yeryüzündekilere
merhamet et ki, göktekiler de sana merhamet etsinler.[131]
538- [1:474
Hadîs No: 942]
îbni Amr'dan (r,a.)
rivayetle:
Merhamet ediniz ki,
size de merhamet edilsin. Başkasını affediniz ki, affedil esiniz. Söz
dinlemeyenlere yazıklar olsun. Yaptıkları işin kötü olduğunu bile bile onda
ısrar edenlere yazıklar olsun.[132]
539. [1:475
Hadîs No: Ö44J
Gücünün yettiği kadar,
israfa kaçmadan sadaka ver. Cimrilik etme ki, Allah da senden ihsanını
kesmesin.[133]
540- [1:476
Hadîs No: 947]
Eş'as bin Süleym
rivayet ediyor:
Paçalarını yerde
sürünmeyecek şekilde yukarıda tut. Çünkü bu elbiseni daha temiz tutar ve
Rabbine olan takvanı arttırır.[134]
541. [1:476
Hadîs No: 949]
Sehl bin Sa'd'dan
(r.a.) rivayetle:
Müslümanlardan
dilinizi çekin. Onlardan biri öldüğünde de hakkında hayır konuşun.[135]
542. [1:477,
Hadîs No: 950]
Zeyd bin Hattab (r.a.)
rivayet ediyor:
Kölelerinizin hakkını
gözetiniz. Kölelerinizin hakkını gözetiniz. Onlara yediklerinizden yediriniz,
giydiklerinizden giydiriniz.[136]
543- [1:477,
Hadîs No: 951]
Köleleriniz
kardeşlerinizdir. Öyle ise onlara ihsanda bulununuz. Gücünüzü aşan işlerde
onlardan yardım isteyiniz. Güçlerini aşan işlerde de onlara yardım ediniz.[137]
544.[1:478,
Hadîs No: 953]
Muaz bin Enes rivayet
ediyor:
Bu hayvanlara eziyet
çektirmeden bininiz, eziyet çektirmeden ininiz. Onları yollarda ve-çarşıda
hitabet kürsüsü yapmayınız. Çünkü nice binilen hayvan vardır ki, binicisinden
daha hayırlıdır, ondan daha çok Allah'ı zikreder.[138]
545- [1:478,
Hadîs No: 955]
Ukbe bin Amir'den
(r.a.) rivayetle:
Kişinin oynadığı
herşey faydasızdır. Ancak kişinin ok atması, atını eğitmesi ve hanımıyla
oynaşması bundan hâriçtir. Bunlar faydalıdır. Kim ok atmayı öğrendikten sonra
terk ederse bu Öğrenme nimetine karşı nankörlük etmiş olur.[139]
546. [1:481,
Hadîs No: 960]
Sehl bin Sa'd (r.a.)
rivayet ediyor:
Dünyaya önem verme ki,
Allah seni sevsin. İnsanların elindekine göz dikme ki, insanlar seni sevsin.[140]
547- [1:481,
Hadîs No: 961]
-Ebû Derdâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Âlime karşı en
ihtiyaçsiz davranan aile fertleri ve komşularıdır.[141]
Başta Peygamberimiz
olmak üzere hemen bütün peygamberler Allah'ın kendilerini peygamber olarak
vazifelendirdiğini tebliğ ettiklerinde, ilk tepkiyi yakınlarından
görmüşlerdir. Yabancılar grup grup onları tasdik ederlerken ve etraflarında
pervane olurlarken, yakınları onlara inanmamışlar, bununla da kalmayarak karşı
çıkmışlar ve mücâdele etmişlerdir.
Aynı durum
peygamberlerin vârisleri olan âlimler için de geçerlidir. Âlimlere karşı da en
ilgisiz olanlar, onların değerlerini anlamayan yakınlarıdır. Pekçok insanın
hidâyete ermesine, manevî yükseliş merdiveninde yükselmesine sebep olan ilim
sahipleri, aynı etkiyi yakınları üzerinde gösterememektedir. Başkaları o âlimi
takdir ederken, birşeyler öğrenmek için peşinde dolaşırken, yakınları onu
dinlememekle kalmayıp alay dahi edebilmektedirler.
Bunun pekçok sebebi
olmakla beraber bir sebebi de onun insan olması hasebiyle en hususî zaaflarına
şahit olmaları ve ünsiyet sebebiyle üstünlüklerini sıradan özelliklermiş gibi
görmeleridir. Şâirin "Ol mâhiler [balıklar] ki derya içre-dirler, derya
nedir bilmezler" dediği gibi, bunlar içinde bulundukları nimetin kıymetini
bilememektedirler. O âlim dışarıda ne kadar aranan kişi olursa olsun, ailesinin,
akrabasının, komşularının gözünde sıradan bir insandır. O âlim onların gözünde
"Küçüklüğünü bildikleri Ahmed'dir, Mehmed'dir."
Bununla ilgili bîr
kıssa anlatılır. İmâm-ı Azam'ın annesi bir gün bir hocaya bir mesele sorar.
Hoca ona, "Anne biz senin oğlundan ders alıyoruz. Sen ise o meseleyi
oğluna sormuyor, bize soruyorsun" der. Kadın, "Bizim Nu'man mı? O birşeyler
söylüyor, siz ona bakmayın" karşılığını verir.
548. [1:482,
Hadîs No: 962]
Ebû'd-Derdâ'dan (r.a.)
rivayetle:
Pe)'gamberlere karşı
en ihtiyaçsızmış gibi davranan ve onlara en fazla sıkıntı veren akrabalarıdır.[142]
549. [1:482,
Hadîs No: 963]
Dahhak rivayet ediyor:
İnsanların en zahidi
kabri ve çürümeyi unutmayan, dünya ziynetinden en kıymetlisini terkeden, ebedî
olanı fânî ve geçici olana tercih eden, yarını ömründen saymayan ve kendini
ölmüş kabul edendir.[143]
550. [1:483,
Hadîs No: 964]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Üsâme bin Zeyd
insanlardan en çok sevdiğim kişidir[144]
551- [1:483,
Hadîs No: 965]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Sıkıntı zamanlarında
güzelce abdest almak, camiye gitmek için yürümek, bir namazı kıldıktan sonra
diğerini arzu ile beklemek günahları tamamen yıkar.[145]
552. [1:484,
Hadîs No: 966]
Ebû Mâlik el-Eş'ârî
(r.a.), Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Abdesti güzelce almak
îmanın yarısıdır. "Elhamdülillah" terazinin sevap kefesini doldurur.
"Sübhanalîah" ve "Allâhü ekber"in sevabı göklerle yeri
doldurur. Namaz nurdur, zekât delildir, sabır ışıktır, Kur'ân ya lehinde veya
aleyhinde delildir. Bütün insanlar sabahları çıkarlar; ya rızâsına uygun işler
yaparak kendilerini Allah'a satar ve
Cehennem azabından
kurtarmış olurlar veya kendilerini azaba müs-tehak ederler.[146]
553- [1:45,
Hadîs No: 967]
Süleyman bin Surad
rivayet ediyor: Misvak kullanın, temizlenin.[147]
554. [1:486 Hadîs No: 969]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle:
İyiliği
neticelendirmek ona başlamaktan daha faziletlidir.[148]
555- [1:486,
Hadîs No: 970]
Yahya bin Yamer
rivayet ediyor:
Kadınları, malınızın
en temizi ile nikahlayarak kendinize helâl kılmız. [149]
556- [1:487
Hadîs No: 973]
îbni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'tan hakkıyla
haya edin. Allah'tan hakkıyla haya eden kimse başını ve baştaki maddî manevî
duyguları, karnı ye içindeki organları naramdan korur. Ölümü ve çürümeyi
hatırlar. Âhireti isteyen dünya hayatının ziynetini terkeder. Kim bunları
yaparsa Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur.[150]
557- [1:488,
Hadîs No: 974]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.)
rivayetle:
Ezberinizdeki Kur'ân'ı
tekrarlayınız. Çünkü o insanın göğsünden hayvanın ipini koparıp kaçmasından
daha süratli kaçar.[151]
558- [1:489,
Hadîs No: 975]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Akıllı kimseden
nasihat isteyin ki, doğru yolu bulaşınız. Onu din-lememezlik etmeyin ki, pişman
olmayasmız.[152]
559. [1:490,
Hadîs No: 977]
Recael-Ganavî rivayet
ediyor:
Kulları kendisini
hamdetmeden önce, Allah'ın kendisini övdüğü ve methettiği Fatiha ve İhias
Süreleriyle şifâ isteyiniz.[153]
Maziye doğru binlerce
sene gittiğimizde insanoğlunun yaratıldığı bir dönemle karşılaşırız. Daha Âdem
babamız dahi vücut safhasında yokken, Allah'ı ham-de başlamadan önce, Rabbimiz
şanına, izzetine, azamet ve büyüklüğüne yakışır tarzda zâtını hamd ediyordu.
Bu hamdierden birisini Fatiha, birisini de fhlas Sûresi teşkil ediyordu.
Bilindiği gibi Fatiha
Sûresi "Âlemlerin Rabbine hamdolsun" cümlesiyle başlamaktadır. Sonra
yer alan Rahman ve Rahim, din gününün Sahibi ifadeleri de Al-lah'tn övgüye
lâyık isimleridir. "Ancak Sana ibadet eder ve ancak Senden yardım
dileriz" ifadelerinde de övgü vardır. Çünkü ancak gerçek mânâda övgüye
lâyık olana ibadet edilir ve ancak Ondan yardım dilenir.
fhlas Sûresinde ise
Allah'ın zât ve sıfatlarında birliği, hiçbirşeye muhtaç olmadığı, doğmadığı,
doğurmadığı; eşi, benzeri ve dengi olmadığı anlatılır. Ihlâs Sûresi, Allah'ı en
güzel anlatan ve öven bir sûredir. Allah'ı bu vasıflarıyla anlatmak en güzel
övgüdür.
560- [1:491
Hadîs No: 979.]
Tarık el-Muharibî
rivayet ediyor: Ölüm gelmeden önce ölüme hazırlanın.[154]
561- [1:486,
Hadîs No: 980]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Not tutarak sağ elinle
hafızana yardım et.[155]
562. [1:492,
Hadîs No: 981]
Muaz bin Cebel'den
(r.a.) rivayetle:
Bir kötülüğe götüren,
ulaşılması mümkün olmayan bir şeye yönelik olan ve istek duyulmaması gereken
şeye karşı aşırı istekten Allah'a sığınınız.[156]
Bu hadislerinde
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) bize hayat boyu lazım olacak üç önemli reçeteyi
vermektedir. Çünkü kötülüğe götüren aşırı istek, dizginlenmediği sürece
insanın başına belâlar açar. Birkaç dakikalık zevk uğruna günlerce, yıllarca
sıkıntı çekme zorunda bırakabilir.
Ulaşılması mümkün olmayan
bir şeye karşı duyulan aşırı istek ise insanı sıkıntıda bırakır. Çünkü ona
ulaşamadığı halde ulaşabilmek için kendini için için yer bitirir. Bedîüzzaman
Hazretleri, çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde sabırsızlıkla
sızlanma yoluna gidilmemesi gerektiğini1 söylerken bizlere bu ölçüyü
vermektedir.
İstek duyulmaması
gereken şeye aşırı istekle yönelmek de böyledir. Bu ya maddeten, ya da manen
zararlı bir şeydir. Ona istek duymak, dolayısıyla zararlı bir şeye yönelmek
demektir ki bu da aleyhimizedir.
563- [1:492,
Hadîs No: 982]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Devamlı olan komşunun
şerrinden Allah'a sığınınız. Çünkü kişi geçici komşudan uzaklaşmak istediğinde
uzaklaşabilir.[157]
564. [1:492,
Hadîs No: 983]
Âişe (r.a.) rivayet
ediyor:
Nazardan Allah'a
sığınınız. Çünkü nazar haktır.[158]
565. [1:493,
Hadîs No: 984]
Übâde bin Sâmit (r.a.)
rivayet ediyor:
Fakir olduğunuz halde
kalabalık aileden, zulmetmekten veya zulme uğramaktan Allah'a sığınınız.[159]
566. .
[1:493, Hadîs No: 985]
Mıtaz bin Cebel'den
(r.a.) rivayetle:
ihtiyaç duyduğunuz bir
şeyi gerçekleştirirken onu gizli tutmakla yardım isteyiniz. Çünkü her nimet
sahibine hased edilir.[160]
Gıpta duygusunun
kötüye kullanılması demek olan hased, dinimizce istenilmeyen bir duygudur.
Bununla beraber çoğu insanda bu duygu maalesef vardır. Bunun içindir ki,
Peygamberimiz mühim bir işe teşebbüs eden kimsenin yapacağı işi herkese
yaymamasını tavsiye etmekte ve işi gizli tutmanın onda muvaffak olmaya yardımcı
olacağına dikkat çekmektedir. Meselâ bir kimse faydalı bir iş plânlayacak olsa,
plân program y«parken bunu olur olmaz yerde yaysa, onun kazanmasını istemeyen
hasedçiler bu kârlı teşebbüsüne mâni olmak için harekete geçerler, ona
ayakbağı olmaya çalışırlar.
Peygamberimiz, bir
hadislerinde ele aynı gerekçe ile dünür gitmeyi gizli tutmayı tavsiye
etmektedir. Çünkü bu yayıldığında, o kıza talib olan başka birisi ondan önce
davranabilir. Kıza talib olmasa da gerek erkek tarafına, gerekse kız tarafına
duyduğu hased sebebiyle, bu evliliğe mani olmaya çalışır. Erkeği kıza, ktzı
erkeğe kötüler, hattâ iftira atmaktan dahi çekinmez.
Bunun içindir ki, her
nimet sahibine hased edilebileceğinden, bir plânı olan kimse onu güvendiği en
yakınlarından veya istişare etmeyi faydalı bulduğu kimselerden başkasına
açmamalıdır. Böyle yapmasını düşündüğü şeyin gerçekleşmesinde kendisine çok
büyük faydası dokunacağı kesindir. Hadis de bunu ifâde eder.
567. [1:494,
Hadîs No: 986]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Gündüz oruç tutmak
için sahur yemeğinden; gece kalkıp ibâdet etmek için öğlen uykusundan yardım
isteyiniz.[161]
568. [1:494,
Hadîs No: 987]
Abdullah bin Amr el
Müzeni rivayet ediyor:
Rızkınızın bollaşması
için sadaka vererek Allah'tan yardım isteyin-[162]
569. [1-495,
Hadîs No: 989]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'ın tükenmez
hazinelerinden isteyerek insanlara karşı tok gözlü davranınız.[163]
570. [1:495
Hadîs No: 990]
îbni Abbos'tan (r.a.)
rivayetle:
Misvak kabuğu ile de
olsa karnınızı doyurabilecekseniz insanlardan birşey istemeyin.[164]
571. [1:495,
Hadîs No: 991]
Vâbisa rivayet ediyor:
Her ne kadar müftüler
sana fetva verseler de, sen yine kalbine danış.[165]
572. [1:496,
Hadîs No: 992]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Kurbanlıklarınızı
iyisinden seçiniz. Çünkü onlar sıratta sizin binekleri nizdir.[166]
573- [1:496
Hadîs No: 993]
îbni Amr'dan (r.a.)
rivayetle:
İstikâmet üzere ol.
İnsanlara karşı ahlâkın güzel olsun.[167]
574- [1:497
Hadîs No: 994]
Sevban (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
İstikamet üzere
olunuz. Siz bunun sevabını saymakla bitiremezsiniz. Biliniz ki, amellerinizin
en hayırlısı namazdır. Abdestli olmaya ancak kamil mü'min dikkat eder.[168]
575. [1:497
Hadîs No: 995]
Ebû Ümâme'den
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurmuşlardır:
İstikâmet üzere
olunuz. İstikâmet üzere olmak ne güzeldir.[169]
576. -
[1:498, Hadîs No: 997]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
İnsanlardan senin için
hayır duâ etmesini çok iste. Çünkü kul kimin diliyle duasının kabul
edileceğini ve merhamet göreceğini bilemez.[170]
577.
.[1:499, Hadîs No: 998]
Ebû Saîd el-Hudrt'den
(r.a.) rivayetle:
Bakiyât-ı sâlihat
denilen "Sübhanallah, Lâ iiâhe illallah. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ
billâh" ı çok söyleyiniz.[171]
578. [1:499,
Hadîs No: 1000]
Câbir (r.a.) rivayet
ediyor:
"Güç ve kuvvet
ancak Allah'tandır" cümlesini çok tekrar ediniz. Çünkü o doksandokuz çeşit
zararı def eder.[172]
579- [1:500,
Hadîs No: 1001]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Salih mü'minlerden
dostlarınızı çoğaltınız. Çünkü Kıyamet Günü her bir mü'min için şefaat hakkı
vstrdır.
İbnünneccar’ın Tarih’inden.
580, [1:501,
Hadîs No: 1004]
Âişe (r.a.) rivayet
ediyor:
Soğuk su ile taharet
yapınız. Çünkü bu basur illeti için şifadır.
581 -
[1:501, Hadîs No: 1007]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Dinini, emânetini ve
amelinin neticesini Allah'a havale et.[173]
582- [1:502,
Hadîs No: 1008]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Seni, yanındaki
emânetler zayi olmayan Allah'a ısmarlıyorum[174].
583. [1:502,
Hadîs No: 1009]
Ebû Aziz rivayet
ediyor;
Esirler hakkında size
hayır ve iyilik tavsiye ederim.[175]
584- [1:503,
Hadîs No: 1012]
Ebû Hüreyre'den (r.a,)
rivayetle:
Kadınlara hayır ve
iyilik tavsiyesinde bulunurum. Çünkü kadın eğri kaburga kemiğinden
yaratılmıştır. Kaburganın en eğri yeri de üst tarafıdır. Eğer onu doğrultma
yoluna gidersen kırarsın. Eğer kendi haline bırakırsan eğri kalmaya devam eder.
Kadınlar hakkında hayır ve iyilik tavsiyesinde bulunurum.[176]
Bu hadis-i şerif
kadına nasıl davranılmasi gerektiğinin ölçüsünü vermektedir. Eğe kemiğini
gözümüzün önünde canlandırdığımızda, onun yapısı gereği biraz eğri olduğunu
görürüz. Onu kendi haline bırakmak eğri kalması demektir. Düzeltmeye kalkmak
da kırmaya vesile olur.
Kadınlar da eğe kemiği
gibi nazik bir yapıya sahiptir. Çabuk incinen, narin, nazik yapıları dikkate
alınıp öyle davranılırsa rahat edilir. Ufak tefek kusurları görmezlikten
gelinmeli, büyütülmemeli, fazla üzerlerine varılmamalı, mesele yapmadan,
kırmadan, incitmeden izah edilmeli, fkazlarda ölçü kaçırılmamalıdır. Eğer ölçü
kaçırılırsa hadiste işaret edildiği gibi onulmaz yaralar açılabilir. Bununla
birlikte vurdumduymaz bir havaya da girümemeli, kadın her ne yaparsa yapsın ses
çıkarmama gibi davranış içerisinde de bulunulmamalıdır. Böyle olunca da kadının
yanlışlarını düzeltmek mümkün olmaz.
Unutulmamalıdır ki bu
psikolojik ölçüye uyma, aile saadetinin temel taşlarından birini teşkil eder.
585- [1:504,
Hadîs No: 1014]
Ebû Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Saflarınızı düz
tutunuz ki, kalbleriniz de düz olsun. Aranızda boşluk bırakmayınız ki,
birbirinize karşı merhametli olasınız.[177]
586. [1:504,
Hadîs No: 1015]
Ali (r.a,) rivayet
ediyor:
Yapılması en zor olan
amel şu üç şeydir: (1) Her hal üzere Allah'ı zikretmek, (2) Aleyhinde de olsa
adaletli davranmak, (3) Müslüman kardeşine maddî yardımda bulunmak.[178]
587. [1:505,
Hadîs No: 1017]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Sevabı eh çabuk
görülen davranış, iyilik yapmak ve akrabalarla iyi ilişkileri sürdürmektir.
Cezası en çabuk görülen kötülük ise zulüm ve akrabalarla ilişkiyi kesmektir.[179]
588- [1:505,
Hadîs No: 1019]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Cenazeyi çabucak
yerine naklediniz. Eğer o iyi birisi ise bir an önce onu dünyadan daha iyi
olan yerine kavuşturmuş olursunuz. Eğer kötü birisi ise bu bir serdir ve siz de
onu bir an önce omuzlarınızdan indirmiş olursunuz.[180]
589. [1:506,
Hadîs No: 1020]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Yedi kat gök ve yedi
kat yer İhlas Sûresi üzerine kurulmuştur.[181]
Bu hadisi iyi
anlayabilmek için İhlas Sûresi ve muhtevasını düşünmek gerekir. İhlas Sûresi,
Allah'ı özlü bir şekilde anlatan sûrelerden biridir. Burada Al-lah'm birliği
esası işlenmiştir. Bu birlik kâinatın da hamurunu teşkil etmektedir. Evet,
kâinat tevhidle, yani Allah'ın birliği gerçeğiyle ayakta kalmaktadır. Eğer
ikinci bir el karışsaydı kâinat karışır, herşey alt üst olur, düzenden,
nizamdan, intizamdan söz edilmezdi. Nitekim bir âyette, "Yerde ve gökte
Allah'tan başka ilah bulunsaydı, yer de gök de bozulup giderdi"[182]
buyurulmuştur. O halde yedi kat yer ve göklerin İhias Sûresi üzerine kurulmuş
olmasını gayet dikkat çekici bir husus olarak değerlendirmek gerekir.
590. [1:507,
Hadîs No: 1021]
Ebû Hureyre'den (r.a.)
rivayetle:
Kıyamet Günü benim
şefaatimle en çok mutlu olacak kişi, gönülden hâlis ve samimî olarak "Lâ
ilahe illallah" diyen kimsedir.[183]
591- [1:509,
Hadîs No: 1029]
Hakim bin Hizam
rivayet ediyor:
Sen geçmişte işlediğin
hayırlara binâen İslâm nimetine erdin.[184]
Bir Sahabîye hitaben
söylenmiş bu hadis, önemli bir noktaya dikkat çekmektedir. Cenab-ı Hak,
kullarına bir kısım nimetler verir. Bu nimetleri bazan daha önce yapmtş olduğu
iyiliklere mükâfaten vermektedir. Kulun öylesine güzel, hoş davranışları,
iyilikleri vardır ki, bunlar Allah'ın rızasına vesile olur. Hakkı ve hidayete
kabule hazır ve araştırma meylinde olan insanı hidayete ulaştırmaya kadar
götürür, büyük bir ihsana ermesine vesile olur.
İmansız iyilikler
elbetteki insanı kurtarmaz. İnsanın dağlar kadar iyiliği olabilir. Ama bu
iyilik, Allah'ı tanımadan ve iyi bir niyetle yapılmadığı için Allah katında
bir değer ifade etmez. Hak ve hakikati arama arzusu olmadığı için îmana bir
basamak da teşkil etmez. Bahğın yüzmesinin, kuşun uçmasının onlara üstünlük
kazandırmaması gibi, kâfirin bu iyilikleri de onun kurtulmasına vesile olmaz.
İnsanlar değer verebilir, teşekkür edebilir. Ama bunlar Allah'a göre bir değer
ifade etmez.
Demek ki iyiliklerin
hidayete, îmana vesile olabilmesi, mükâfata götürebilmesi ancak hak ve
hakikati araştırma arzusuyla yapıldığında bir mânâ İfade edebilir.
İyiliklerin îman gibi
büyük bir mükâfata vesile oluşuna bu açıdan bakılmalıdır. Allah, her kulunun
iyiliğini isteyeceğine göre birini mükâfatlandırması, diğerini cezalandırması
söz konusu olamaz. Kul iradesiyle bu nimete liyakat kesbetti-ğinde nimet gelir.
Bu kaide ışığında
meseleye bakıidtğında, Cenab-ı Hakkın iyilikleri karşılıksız bırakmayacağı
düşünülüp ne olursa olsun iyiliğe koşulmalıdır. Bu mükâfatlar dünyada
olabileceği gibi âhirete de kalabilir. Ama bilinmelidir ki iyilikler zayi
olmaz.
592. [1:510,
Hadîs No: 1031]
Ebû Ümâme (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'ın kendisi ile
dua edildiğinde kabul edilen İsm-i Azamı şu üç sûrededir: Bakara, Âl-i İmran ve
Tâ Hâ.[185]
593- [1:510,
Hadîs No: 1032]
Esma bint-i Yezid'den
(r.a.) rivayetle:
Allah'ın İsm-i Âzami
şu iki âyettedir. Biri, "Sizin ilâhınız tek bir ilahtır. Ondan başka
hiçbir ilâh yoktur. O Rahmandır, Rahimdir" âyeti. (Bakara Sûresi 163.)
Diğeri de Âl-i îmran'ra başı olan "Elif lâm mîm. Allahu Taâlâ ki, Ondan
başka ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur. O Hayydır, ezelî ve ebedî hayat
sahibidir. O Kayyumdur, varlığı ve bekası için hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığı
gibi, bütün eşya Onun ya-ratmasıyla ve tedbiriyle devam eder ve vücutta kalır,
beka bulur" (Âl-i İmran Sûresi, 1-2.) âyetidir.[186]
594. [1:511,
Hadîs No: 1033]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'ın kendisiyle
duâ edildiğinde kabul edilen İsm-i Âzâmı şu âyettedir: "De ki: ey mülkün
hakikî sahibi olan, âlemlerde dilediği gibi tasarruf eden Allah'ım! Sen mülkü
dilediğine verir, dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Sen dilediğini aziz
eder, yükseltir, dilediğini de zelil kılar, alçaltırsm. bütün hayır ve iyilik
yalnız senin kudretin-dedir, sen herşeye kadirsin. (Âl-i îmran, 26.)
595- [1:512,
Hadîs No: 1035]
îbni Sa'd (r.a.)
rivayet ediyor:
Ağır duyana soz
işittirmek sadakadır.[187]
596. [1:512,
Hadîs No: 1036]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Ümmetimin malı ve
bedeniyle en fedakâr olanı Cafer-i Tayyardır.
Caferi Tayyar (r.a.),
Peygamberimizin amcası Ebû Talib'in oğlu, Hz. Ali'nin kardeşidir. Hz. Ali
vasıtasıyla Müslüman olan Hz. Ca'fer, ilk Müslümanlardandır.[188]
Müşriklerin
İşkencesine mâruz kaldığı için Habeşistan'a hicret eden Hz. Cafer, orada
İslâmiyeti tebliğ etti. Pekçok insana İslâm hakikatlerini anlattı. Habeşistan'dan
döndüğünde Peygamberimiz de Hayber fethinden dönüyordu. Hz. Cafer'i görünce
çok sevindi. Onu kucakladı, bağrına bastı, alnından öptü ve sevincini şöyle açıkladı:
"Ben hangisine
sevineceğimi bilemiyorum: Hayber'in fethine mi, yoksa Cafer'in dönüşüne
mi?"
Hz. Cafer vücutça ve
ahlakça Peygamberimize en çok benzeyen Sahabî idi. Onun peygamberimizin yanında
ap ayrt bir yeri vardı. Hz. Cafer için "fakirlerin babasj" derdi.
Çünkü Hz, Cafer son derece cömertti.
Peygamberimiz,
Hicretin 8. yılında Bizanslılara karşı yapılan Müte Savaşında Zeyd bin
Hârise'yi (r.a.) kumandan tayin etmiş, o şehid olursa kumandayı Hz. Cafer'in
alması talimatın! vermişti. Hz. Cafer bu savaşta çok büyük kahramanlıklar
gösterdi. Sonunda şehid oldu. İki kolu da kesilmişti. Vücudunda doksanın
üzerinde kılıç ve mızrak yarası vardı.
Cenâb-ı Hak zaman ve
mekân mefhumlarını kaldırarak harp meydanını Peygamberimize gösterdi.
Peygamberimiz harbi bütün safhalarıyla Ashabına haber verdi. Cafer hakkında da
şöyle buyurdu:
"Allah ona
kesilen iki koluna bedel iki kanat verdi. Onlarla Cennete uçtu." Bundan
sonra Hz. Cafer Sahabîler arasında iki kanatlı mânâsında
"Zülcena-heyn" ve 'Tayyar" ünvanlarıyla anıldı.
İşte Peygamberimiz bu
hadislerinde Hz. Cafer'in malıyla ve vücuduyla yaptığı fedakârlığına dikkat
çekmektedir.
597. .
[1:512 Hadîs No: 1037]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Her bakımdan cömert ol
ki, sana da öyle davramlsm.[189]
598. [1:513,
Hadîs No: 1039]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Size idareci kılman
kişi isterse başı siyah bir üzüm tanesine benzeyen Habeşli bir köle olsun,
emirlerine kulak veriniz, onlara itaat ediniz.[190]
Bir âyette "Ey
îman edenler! Allah'a, Resulüne ve sizden olan idarecilere itaat ediniz"[191]
buyurulmaktadır. Bu âyet-i kerime Allah'a, Resulüne ve Müslüman olan
idericelere itaat etmemizi emretmektedir. Âyetteki "Sizden" tabiri
itaatte ölçüyü koymakta, idarecinin Allah ve Resulü yolunda olması gerektiğini
belirtmektedir.
Bir hadiste de ırk ve
renk ayırımı yapmaksızın idareciye itaat emredilmekte-dir. Ama hangi noktaya
kadar idareciye itaat edilecektir? İçki içme, birisini yaralama, öldürme gibi
Allah'ın yasakladığı bir davranışı emrettiğinde de mi idareciye itaat
edilecektir?
Bunun ölçüsünü yine
Resûlullah (a.s.m) koymuştur. Bu konudaki hadislerden iki tanesi şöyledir:
"Müslüman bir kimse, hoşuna gitsin, gitmesin, bütün işlerde günah
olmadıkça, idarecinin emirlerini dinlemek ve itaat etmek mecburiyetindedir.
Eğer idareci günah olan bir hususu emrederse, o zaman onu dinlemek ve itaat
etmek gerekmez."[192]
"İdarecide açık
bir inkâr görür ve bunu da Allah'ın kitabından bir delile dayandırırsanız, o
zaman itaat etmek söz konusu olmaz."[193]
599. [1:513,
Hadîs No: 1040]
Ebû Saîd (r.a.) rivayet
ediyor:
İnsanların hırsızlık
bakımından en kötüsü rükûunu, sücûudunu ve huşûumı eksik yaparak namazından
çalandır.[194]
600. [1:515,
Hadîs No: 1043]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Zina edenlere Allah
şiddetle gazab eder.[195]
601- [1:515,
Hadîs No: 1044]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Zina etmek suretiyle
bir topluluğa kendilerinden olmayan bir çocuğu katan kadına Allah şiddetle
gazab eder. Çünkü bu çocuk onlardan kendisine nâmahrem olanlarını görecek ve
mallarına ortak olacaktır. [196]
602. [1:516,
Hadîs No: 1046]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Allah'tan başka
yardımcı bulamayan birine zulmedene Allah şiddetle gazab eder.[197]
603- [1:516
Hadîs No: 1049]
Hâlid bin Velid (r.a.)
rivayet ediyor:
Dünyada insanlara en
çok eziyet veren Kıyamet Günü Allah katında en çok azab görecek olanlardır.[198]
604. [1:517,
Hadîs No: 1050]
Ebû Saîd'den (r.a.)
rivayetle:
Kıyamet Günü en
şiddetli azap görecek olan zâlim idarecidir.[199]
605- [1:517
Hadîs No: 1051]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet Günü azabı en
şiddetli olan hiçbir hayra sahip olmadığı halde kendisini insanlara hayırlı
imiş gibi gösteren kimsedir.[200]
606. [1:518,
Hadîs No: 1053]
Ebû Hüreyre'den (r.a,)
rivayetle:
Kıyamet Gününde azabı
en şiddetli olan, ilmi kendisine fayda vermeyen âlimdir.[201]
607. [1:518,
Hadîs No: 1054]
Sa'd bin Ebî
Vakkas'dan (r.a.) rivayetle:
Sıkıntının en
şiddetlisine maruz kalanlar peygamberlerdir. Sonra da derecelerine göre diğer
insanlar gelir. Kişi dinine bağlılığına göre musîbete maruz kalır. Dinine
bağlılığı kuvvetli ise, musibeti de şiddetli olur. Dinine bağlılığı zayıfsa
musibeti de az olur. Musibet, günahsız olarak yer yüzünde dolaşacak bir hale
gelinceye kadar mü'min kulun yakasını bırakmaz.[202]
608- [1:520,
Hadîs No: 1057]
Ebû Saîd rivayet
ediyor:
Şüphesiz ben peygamber
ve salih kimseyi, sizlerin Allah'ın ihsanına sevindiğinizden daha çok belâ ve
musîbete sevindiklerini görüyorum.[203]
609- [1:520,
Hadîs No: 10581
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Kıyamet Gününde en çok
hasret çekecek olan, ilim öğrenme fırsatı verildiği halde öğrenmeyen ve
ilminden başkaları istifade ettiği halde kendisi faj'dalanamayan kimsedir.[204]
610- [1:521,
Hadîs No: 1060]
Ebû Zer (r.a.) rivayet
ediyor:
Beni ençok seven
benden sonra gelecek bir topluluktur ki, onlardan biri beni görmeye karşılık
çoluk çocuğunun ve malının olmamasını temenni eder.[205]
611 -
[1:521, Hadîs No: 1061]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
En zorlu savaş,
kadınların fitnesinden korunabilmektir. İnsanın karşılaşmayı en uzak gördüğü
şey ölümdür. Bu ikisinden daha zorlusu ise, insanlara muhtaç olmaktır.[206]
612. [1:522
Hadîs No: 1062]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
En güçlünüz
öfkelendiğinde kendisine hâkim olandır. En yumuşak huylunuz intikama gücü
yettiği halde affedendir.[207]
613- [1:522,
Hadîs No: 1063]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Ümmetimin en
şereflileri Kur'ân okuyanlar ve gece kalkıp ibâdet yapanlardır.[208]
614- [1:523,
Hadîs No: 1066]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
En üstün îman,
insanların senden emin olmasıdır. En üstün Müslümanlık, dilinden ve elinden
insanların selâmette kalmasıdır. En üstün hicret, günahlardan kaçmadır. En
üstün cihad, Allah yolunda şehid edilmen ve atının da boğazlanmasıdır. En üstün
zühd, kalbinin sana verilenle huzur bulmasıdır. Allah'tan isteyeceğin en üstün
dilek, din ve dünya hakkında afiyet istemendir.[209]
[1] Timizi, Birr: 55; Müsned, 5:153,158,169
[2] Ebu
Davud,Melahim:17.
[3] Taberani’nin
Kebir’i nden.
[4] Müsned:1:239.
[5] Müsned, 5:152
[6] İbni
Adiyy’in el-Kamil’inden.
[7] Abdurrezzak’ın
Cami’i ve EbuNuaym’ın
Hilye’sinden.
[8] Tirmizi’den.
[9] Tirmizi,Fiten:38.
[10] Hatib’in
Tarih’inden.
[11] İbni Ebid Dünya’dan.
[12] Gâfir sûresi, 60.
[13] Sözler, s. 294, 295.
[14] Hakim’in
Müstedrek’inden ve .Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından
[15] İbni
Asakir’den ve İbni
Adiyy’in el-Kamil’inden
[16] İbni Mâce, Fiîen: 19; Müslim, îman: 132; Buharı,
Hayız: 6.
[17] Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından
[18] İbni
Adiyy’in el-Kamil’i ve
Ebu Nuaym’ın Hilye’sinden..
[19] Müslim, Selâm: 31; Ebû Davud, Edeb: 28,139; Timizi
Edeb: 10; İbni Mâce, Edeb: 22.
[20] EbûDavud, Salat 171; Tirmizt, Mevakit: 162; Neseî,
Sehv: 7; İbniMâce, İkâme: 62; Mösned, 5:150.
[21] Said bin Mansur’un
Sünen’inden.
[22] Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından
[23] Müslim, îman: 133; İbniMâce, ikâme: 70; Mösned, 2:443
[24] Rafi’nin
Tarih’inden.
[25] Müsned’den.
[26] Timizi, Kader: 11
[27] Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’inden.
[28] Müsned, 2:474.
[29] İbniMâce, Zühd: 15; Mûsned, 5:12.
[30] Buharî, Tefsir-i Sûre: 19; Timiz}, Cennet: 20;
Tefsîr-i Sûre: 19; Müsned, 2:377,3:9.
[31] Buharı, Cuma: 31; Müslim, Cuma: 24; Neşe!, İmame: 59;
Cuma: 13; İbniMâce, İkâme, 82; Mösned, 2:239.
[32] Buhar/, Savm: 2; Müslim, ayam: 160,163; Ebu Davud,
Savm: 25; Nesei, Siyam: 42; Ibni Mâce, Siyam: 21;
Mûsned, 2:245,257.
[33] Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’i ve İbni
Hıbbandan.
[34] Ebu Davud, Tereccül: 3.
[35] Taberani’nin
Kebir’i nden.
[36] Taberani’nin
Kebir’i nden.
[37] Dtvan-t Harb-i Örfî, s. 49.
[38] İbni
Asakir’den.
[39] Tırmizî, Menakıb: VjbniMâce, Zûhd: 37; Mösned,
5:137,138.
[40] Taberani’nin
Kebir’i ,Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından
[41] İbni
Asakir’den.
[42] Hatib’in
Tarih’inden.
[43] Tekâsür Sûresi, 8.
[44] Müslim, fmare: 16; Müsned, 5:173.
[45] Hakim’in
Müstedrek’inden
[46] İbni
Sa’d’ın Tabakat’ından.
[47] Tnmizl Fiten; 33; İbniMâce, Fften: 10; Müsned, 5:69;
6:393.
[48] Hilye, 1/94.
[49] Tefsiru't-Kur'âni'l-Azîm, 2:309.
[50] Tirmizi,Fiten:78.
[51] Tırmizî, Nikâh: 42.
[52] Buharı, İstizan: 47; Müslim, Seiâm; 37,38.
[53] Müslim, Mesacid: 289-291; Müsned, 3:24; 5:53
[54] Hatib’in
Tarih’inden.
[55] Müsned, 6:157. .
[56] Hatib’in
Tarih’inden.
[57] Hûd Sûresi, 114.
[58] Tirmizi,Birr:46.
[59] Ebû Davud, Ubas; 41; Mûsned, 2/354.
[60] Müslim, Rüya: 16; IbnlMâce, Rüya: 5; Mûsned, 3:315.
Müslim, Rüya: 16;
IbnlMâce, Rüya: 5; Mûsned, 3:315.
[61] Ibni Mâce, Mukaddime: 24
[62] Mûsned, 2:69,128.
[63] Buharf, Hac: 4; Müslim, Hac: 438.
[64] Müslim, İman: 192.
[65] İbni Mâce, Menasik: 5.
[66] Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından
[67] Müslim, Vasıyye: 14; Ebû Davud, Vesâya: 14; Tirmizt,
Ahkâm: 36; Neşet, Vesâya: 8.
[68] Buhari, Cenâiz: 90; Bed'ül-Halk: 8; Rikak: 42; Müslim,
Cennet: 65, 66; Tırmizf, Cenâiz:
[69] Ebû Davutfdan
[70] Hatib’in
Tarih’i ve . Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[71] Taberani’nin
Kebir’i ve Hakim’in
Müstedrek’inden .
[72] İbni
Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[73] Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından
[74] Tirmizî, Daavât: 82,83; Müsned, 3:150
Taberani’nin Kebir’i nden.
[75] Taberani’nin
Kebir’i nden.
[76] Tirmizî, Daavat: 82.
[77] Ebu Nuaym’ın Hiye’sinden.
[78] Buharı, Cihad: 134; Müsned, 4:410,418.
[79] Taberani’nin
Evsaf’ından.
[80] İbni
Asakir’den.
[81] Tirmizi,
Fiten:74.
[82] Ebu
Ya’la’nın Müsnedinden;
Hakim’in Müstedrek’inden
[83] Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından
[84] Müslim, Daavat:54,55.
[85] Timizi Kıyame; 58; (bniMâce, Zühd: 9; Müsned,
2:254,482.
[86] Taberani’nin
Kebir’inden.
[87] Ebu
Ya’la’nın Müsned’inden.
[88] Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[89] İbni
Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[90] Zârlyat Sûresi, 55.
[91] Buharî, Kim: 2.
[92] Mösned, 5:278,284.
[93] İbni Asakir’den.
[94] Tirmizl Et'ıme: 12; Ebû Davud, Etime: 17; Ibni Mâce,
Etime: 12; Dârimî, Etime: 16, Mösned, 1570.
[95] Bezzazdan.
[96] Mösned, 2:27,40, 59,69,128.
[97] Ebö Dâvud, Edeb: 82; Timizi İman: 14
[98] Buharî, Bedü'l-Halk: 17; Tıb: 58; Ebû Davud, Etime:
48; Neşet, Fer1:11;
[99] Latif Nükteler, s. 8.
[100] İbnü’s-Sünni’den.
[101] İbni
Mürdeveyh’den.
[102] İbni
Ebi’d-Dünya’nın
Zemmü’l-Gıybet’inden.
[103] İbni
Asakir’den.
[104] Taberani’nin
Kebir’inden.
[105] Tırmizî, Cenâiz: 34
[106] Taberani’nin
Evsaf’ı ve İbni
Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[107] Ebû Ya'la'nın Müsnedinden.
[108] Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ı ve Abdürrezzak’tan.
[109] Müsned, 2:177.
[110] Müslim, Cenâiz: 29; Müsned, 5:342-344.
[111] Müsned, 2:251; 437.
[112] Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[113] Buhâri, İman: 24; Müslim, İmân: 106; Ebû Dâvud,
Sünnet: 15; Tirmizî, îman: 14;
Ne$eî, îman: 20;
Mösned, 2:189,198.
[114] Hakim’den.
[115] Taberani’nin
Kebir’i ve Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından.
[116] Timizi Nikâh: 1; Müsned, 5:421.
[117] İbni
Asakir ve Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[118] İbni Adiyy'in el-Kâmit\ ve Ebû Nuaym'ın H/jye'sinden.
[119] Ebû Davud, Tatavvu: 7,35.
[120] Said bin Mansur’un
Sünen’ ve İbni
Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[121] Taberani’nin
Kebir’inden.
[122] Hakim’in
Müstedrek’i ve Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından.
[123] Ibni Mce, Edeb: 56; Mösned, 5:10,11,20.
[124] Ebu
Nuaym’ın Hiye’sinden.
[125] Taberani’nin
Kebir’i ve İbni
Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[126] Neseî, Zekât; 77; Mûsned, 5:151,176.
[127] Mûsned, 5:261; 269.
[128] Hatib’in
Tarih’inden.
[129] Halili’nin
Meşih at’ından.
[130] İbni
Hıbban’ın Sahih’inden.
[131] Taberani’nin
Kebir’i ve Hakim’in
Müstedrek’inden .
[132] Müsned, 2:165,219.
[133] Buharî, Zekât: 22; Hibe: 15; Müslim, Zekât: 88,89;
Müsned, 6:139,160,345,346.
[134] Buharî, Fezâi'û-Ashabİ'n-Nebiyyi: 8; Müsned, 5:364
[135] Taberani’nin
Kebir’inden.
[136] Buhar!, Itk: 15; Müslim, Zühd: 74; îman: 38; Ibni Mâce,
Edeb: 1; Müsned, 4:36; 5:168,173.
[137] Müsned, 5:58,371
[138] Darimi, İsti’zan: 351; Mûsned, 3:439,441; 4:234
[139] Neseî, Hayl: 8; Müsned, 4:144
[140] İbni
Mace,Zühd:1
[141] Ebu
Nuaym’ın Hiye’sinden, İbni Adiyy’in
el-Kamil’i nden.
[142] İbni
Asakir’den.
[143] Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından.
[144] Müsned ve Taberani’nin Kebir’inden.
[145] Ebu
Ya’la’nın Müsned’i, Hakim’in Müstedrek’i
ve Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[146] Müsned, 1:287; 2:230,277,301,303; Neşet, Zekât: 1;
IbniMâce, Tahare: 5.
[147] İbni Ebi Şeybe
ve Taberani’nin Evsaf’ı ndan.
[148] Taberani’nin
Evsaf’ı ndan.
[149] EbûDavud, Nikâh: 39.
[150] Timizi, Kıyame: 24; Müsned, 1:387.
[151] Buharı, Fezâilü'l-Kur'ân: 23; Müslim, Mûsafirin: 228;
Tirmizİ, Kuran: 8; Neseî, Iftltah: 37; Dsrimt, Rikak; 32Müsned, 1:46
[152] Hatib’in
Tarih’inden.
[153] İbni Kani’den.
[154] Taberani’nin
Kebir’i, Hakim’in Müstedrek’i ,
Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[155] Timizi, İlim: 12,
[156] Müsned, 5:232,247.
[157] Hakim’in
Müstedrek’inden.
[158] İbni
Mace,Tıb:32.
[159] Taberani’nin
Kebir’inden.
[160] Taberani’nin
Kebir’i, İbni Adiyy’in el-Kamil’i , Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[161] Müsned, 5:393; İbniMâce, Siyam: 22.
[162] Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[163] İbni
Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[164] Taberani’nin
Kebir’i, Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından.
[165] Buhari’nin
Tarih’inden.
[166] Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[167] Taberani’nin
Kebir’i, Hakim’in
Müstedrek’i, Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[168] İbni Mâce, Tahare: 4; Darimî, Vuzu1:2; Taherânî,
Tahare: 36; Müsned, 5:277,282.
[169] îbni Mâce, Tahare: 4.
[170] Hatib’in
Tarih’inden.
[171] Mösned, 3:75
[172] Ukayli’nin
Zuafa’sından.
[173] Ebû Davud, Cihad: 73; Timizi Daavat: 43; fbniMâce,
Cihad: 24; Müsned, 2:7,25,38,136,358.
[174] Müsneâ. 2:93.
[175] Taberani’nin
Kebir’inden.
[176] Buharı, Enbiya; 1; Nikâh; 80; Muşum, Rada; 62;
Tirmizi, Rada: 1 î; Tefsîr-i Sûre: 9.
[177] Taberani’nin
Evsaf’ından, Ebu Nuaym’ın
Hiye’sinden.
[178] Ebu
Nuaym’ın Hilye’sinden.
[179] İbni Mâce, Zühd:23
[180] İbni Mâce, Cenâiz :15; Buharî, Cenâiz: 50,51;
EbûDavud, Cenâiz:46; Neseî, Cenâiz: 44; Taberânî, Cenâiz: 58; Müsned,
2:240,280.
[181] Hemmam’ın
Fevaid’inden.
[182] Enbiya Sûresi, 22.
[183] Müsned, 2:7, 307, 518
[184] Müslim, îman: 194,195,196; Müsned, 3:402.
[185] Ebû Davud, Vitr; 23,25; Tirmizi, Daavât: 63,99; Neşe!,
Sehv: 58; Müsned, 3:120,158.
[186] Timizi, Daavat: 64; İbniMâce, Dua: 9; Dârimî,
Fezâilû'l-Kurân: 14,15, Müsned, 6:461.
[187] Hatib’in
Tarih’inden.
[188] İbni Asakir’den.
[189] Müsned, 1:248
[190] Buharî, Ezan: 4,5,156; Ahkâm: 4; İbnİMâce, Cihad: 39;
Müsned, 3:114; 171.
[191] Nisa Sûresi, 59.
[192] Buharî, Ahkâm: 4; Müslim, İmare: 38; Tirmizî, Cihad:
39.
[193] Buharı, Fiten: 3; Müslim, 42; Müsned, 5:314.
[194] Müsned, 3:56.
[195] Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[196] Bezzazdan,
[197] Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[198] Mösned, 3:403; 4:90.
[199] Mûsned, 3:22,55;.
Ebu Ya’la’nın Müsned’i, Taberani’nin Evsaf’ı ndan.
[200] Deylemi’nin
Müsnedü’l-Firdevs’i nden
[201] İbni
Adiyy’in el-Kamil’i nden, Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ı,Taberani’nin Sağir’inden.
[202] Tirmizî, Zühd; 57; İbni Mâce, Fiten: 23; Dârimî,
Rikak; 67
[203] Müsned, 3:94.
[204] ibni Asakiı'den.
[205] Müslim, Cennet: 12; Mûsned, 2:417.
[206] Hatib’in
Tarih’inden.
[207] İbni
Ebi’d-Dünya’dan.
[208] Taberani’nin
Kebir’i, Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından.
[209] Taberani’nin Sağir’inden.