615- [1:524,
Hadîs No: 1067]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Arapların söyledikleri
en üstün şiir, Lebid'in şu sözüdür: "Dikkat ediniz! Allah'ın dışındaki
herşey boştur."[1]
616.[1:525
Hadîs No: 1069]
Muâviye'den (r.a.)
rivayetle:
Başkalarının işlerinin
görülmesinde aracı olun ki, sevap kazanasi-mz.[2]
617 -
[1:525, Hadîs No: 1071]
Ebû Sâid (r.a.)
rivayet ediyor:
Talihsizlerin en
talihsizi, üzerinde dünya fakirliği ile âhiret azabının toplandığı kimsedir.[3]
618. [1:526
Hadîs No: 1073]
E§ 'as bin Kays (r.a.)
rivayet ediyor:
İnsanlar içerisinde
Allah'a en çok şükreden, insanlara en fazla teşekkür edendir.[4]
Teşekkür eden insan
iyiliğin kıymetini bilen ve bu vesileyle iyilik yapana şükran duygularını
açıkça gösterebilen kimsedir. Bu herşeyden önce insanî bir vazifedir.
İnsanların en küçük iyiliklerine dahi değer verip teşekkür etmesini bilen
insan, elbetteki Allah'a da şükretmesini bilecektir. Hem de sonsuz derecede.
Çünkü insanlardan birkaç iyilik görüyorsa Allah'tan sayısız iyilik görmektedir.
Teneffüs ettiği havayı, içtiği soğuk suyu, ışığından, ısısından faydalandığı güneşi,
kısacası sayısız nimetleri ihsan eden Rabbinin bunca iyiliklerine karşı insan
nasıl iigisiz kalabilir? Sonra teşekküre vesile olan, insanlardan gelen her
türlü iyilik de yine Allah'tan gelmekte, insanlar ise buna sadece aracı olmaktadırlar.
O halde teşekkürün ne mânâya geldiğini takdir edebilen bir insan en çok şükre
lâyık olanın Allah olduğunu bilecek ve elinden geldiğince Ona şükrede-cektir.
Öte yandan insanlara yapılan şükürler ister şuurunda olunsun, ister olunmasın
sonuçta Allah'a gitmektedir. Çünkü teşekküre vesile olan faziletleri yaratan
Odur.
619- [1:527,
Hadîs No: 1075]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Hacerü'l-Esvedi
hayırlarınıza şahit tutun. Çünkü, Kıyamet günü o şefaat edecek ve şefaati kabul
edilecektir. Bir dili, iki dudağı olacak, kendisini selamlayanların lehinde
şahitlik edecektir.[5]
620. [1:528,
Hadîs No: 1078]
M.uaz bin Cebel (r.a.}
rivayet ediyor;
Darlıkla imtihan
olundunuz, sabrettiniz. Sizin için en çok korktuğum, kadınlarla gelen bolluk
imtihanıdır. Bu da, onların altın bilezik taktıkları, ince yumuşak elbiseler ve
Yemen'in çizgili kaftanlarını giyindikleri, zengini bıktırıp fakirden de
bulamayacağı şeyleri istedikleri zaman olacaktır.[6]
621- [1:528
Hadîs No: 1079]
Dahhak rivayet ediyor:
Yemeğini, Allah rızâsı
için sevdiğin kimselere yedir.[7]
622. [1:528,
Hadîs No: 1080]
Ebû Ümâme (r.a.)
rivayet ediyor: Bid'at ehli, ateşin köpekleridir.[8]
623. [1:530,
Hadîs No: 1083]
Ebû Saîd (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
En doğru rüyalar seher
vaktinde görülen rüyalardır.[9]
624. [1:530,
Hadîs No: 1085]
Yesir el-Ensârî (r.a.)
rivayet ediyor: Ahmakla dostluğu kes.[10]
Ahmak insan, kârı
zararı iyi hesap edemeyen, sonucu baştan kestiremeyen, ölçüsüz hareketler
içerisinde bulunan kimsedir. Dolayısıyla böyle kimseyle arkadaşlık yapan,
onunla dost olan kimse kendini tehlikeye atıyor demektir.
En büyük servetin
akıl, en büyük yoksulluğun da ahmaklık olduğunu söyleyen Hz. Ali, ahmakla dost
olmamayı tavsiye ediyor ve sebebini de şöyle açıklıyor: "Çünkü sana fayda
vereceğim derken zarar verir." Bunun sebebi ahmağın yaptığı hareketlerin
sonucunun nereye varacağını hesap edememesidir.
625. [1:532,
Hadîs No: 1087]
Ali 'den (r.a.)
rivayetle:
Bütün hastalıkların
kaynağı, birbiri üstüne yemek yemektir.[11]
İslâm aklı, nesli ve
sıhhati korumayı hedef alır. Çünkü hayatî vazifelerin sağlıklı olarak
yapılabilmesi buna bağlıdır. Burada Resûl-ü Ekrem (as.m.) sağlığı tehdit edici
bir davranıştan bahsetmekte, bunun önemli olan bir tanesi üzerinde durmakta,
bunun da birbiri üzerine yemek yeme olduğunu bildirmektedir. Peygamber
Efendimiz (a.s.m), "Âdemoğlunun doldurduğu kapların en kötüsü
mide-sidir" buyurmuşlardır. Acıkmadan yememeyi, yenildiğinde de çok yenilmemesini
öğütlerlerdi. İranlı bir doktor günlerce kaldığı halde kendisine hasta
gelmeyince ayrılmak üzere Resûlullaha müracaat etmişti. Sahabîlerin niçin hasta
olmadığı dikkatini çekmişti. Sormadan edemedi. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şu
cevabı verdi: "Benim ümmetim iyice acıkmadan yemek yemezler. Yedikleri
zaman da tıka basa değil, daha iştahları varken kalkarlar." Doktor
heyecanla şöyle dedi: "İşte sağlığın şartı budur."
Tıp otoriteleri aşırı
yiyip içmenin sağlığa büyük tahribat yaptığını üzerine basarak anlatırlar.
Doktorların üstadı olan İbni Sina'nın bu konudaki görüşlerini belirtim iştik.
Midenin belli bir
sindirim zamanı vardır. Bu da ortalama dört saat kadardır. Bundan önce yenilen
şeyler mideyi yorar, sindirimi güçleştirir, zamanla da hastalıklara sebep
olur. Sindirim sistemi vücud fabrikasının motoru mahiyetindedir. Ondaki küçük
bir arıza diğer organlara da kolaylıkla yansır.
626. [1:532
Hadîs No: 1089]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Dünya işlerinizi
yoluna koyunuz ve yarın ölecekmiş gibi âhiretini-ze çalışınız.[12]
627. [1:533,
Hadîs No: 1090]
Ali'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır;
Layık olana da,
olmayana da iyilik yap, eğsr lâyık olana rastlarsan isabet etmiş olursun. Lâyık oİana
rastlamazsan sen iyilik ehli olursun.[13]
628. [1:533,
Hadîs No: 1091]
Abdullah bin Ca'fer
rivayet ediyor:
Cafer ailesi için
yemek yapınız. Çünkü başlarına kendilerini bundan alıkoyacak bir musibet
gelmiştir.[14]
Cenaze çıkan ev halkı
için bilhassa yakın komşuların yemek hazırlamaları ve götürmeleri güzel bir
âdettir. Onların acılarını hafifletir. Peygamber Efendimiz bu hadislerinde ev
halkından Mûte Savaşında şehid oian ve tafsilatını 596. hadiste verdiğimiz Hz.
Ca'fer'in hanımı ve çocukları için yemek yapılmasını istemektedir.
Ölen kimsenin
ailesinin yemek hazırlayıp başkalarına ikram etmesi hem bir Câhiliyye âdeti,
hem de zamansız bir külfet olduğundan mekruh sayılmıştır.
629. [1:534,
Hadîs No: 1093]
Kasım bin Muhammed
rivayet ediyor: Kadınları ancak kötüleriniz döver.[15]
630- [1:535,
Hadîs No: 1094]
Ebû Ümâme'den (r.a.)
rivayetle:
Şu altı hususta bana
söz verin; ben de Cennete girmenize kefil olayım: Miraslarınızı paylaşırken
birbirinize haksızlık yapmayın. Aleyhinizde de olsa insanlara karşı adaletli
davranın. Düşmanlarınızla savaşırken korkaklık göstermeyin. Umumun malına
hıyanet etmeyin. Zâlimlerinizin elini mazlumlarınızdan çektirin.[16]
631. [1:535
Hadîs No: 1095]
Übâde bin Sâmit
rivayet ediyor:
Şu altı şeyi devamlı
yapacağınıza dâir bana söz verin, ben de Cennete gireceğinize kefil olayım:
(1) Konuştuğunuzda doğru söyleyin. (J) Söz verdiğinizde sözünüzde durun. (3)
Size güvenildiğinde sû-i is-fimal etmevin. (4) Namusunuzu koruyun. (5)
Gözlerinizi haramdan sakının. (6) Haramın her türlüsünden çekinin.[17]
632. [1:536
Hadîs No: 1096]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Hoş söz söyle, selâmı
yay, akrabanla iyi münasebet içerisinde ol, insanlar uykuda iken gece namaz
kıl. Sonra da selâmetle Cennete gir.[18]
633. [1:537,
Hadîs No: 1101]
Ebû Saîd'den (r.a.)
rivayetle:
Yemeklerinizi takva sahiplerine
yediriniz. İyiliklerinizi mü'min-lere yapınız.[19]
634. [1:538,
Hadîs No: 1102]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Mü'minlerin ölen
çocukları Cennette bir dağdadır. Kıyamet günü babalarına teslim edilinceye
kadar bakımlarını Hz. İbrahim ve hanımı Sâre üzerine alır.[20]
Bir mü'minin çocuğunun
ölümüyle bir kâfirin çocuğunun ölümü arasında dağlar kadar fark vardır. Kâfir
ölümü yokluk olarak gördüğü için evladının ölümüne bir türlü dayanamaz.
Yemekten içmekten kesilir. Hayat, zindana döner. Mü'min ise ölümün yokluk
olmadığını, ebedf bir âleme geçiş olduğunu bildiği için îmanı ölçüsünde
sabreder, tahammül gösterir. Bilir ki çocuğu Cennete gitmiştir. Orada daha
güzel keyf eder, gezer, eğlenir. Evladının yer değiştirdiğini, daha güzel bir
âieme gittiğini, birgün ona kavuşucağını bildiği için fazla üzülmez, dayanır.
Be-dîüzzaman Hazretleri evladı ölen bir kimsenin şunlan düşünmesi gerektiğini
söylemişti: "Şu veled [çocuk] masumdur. Onun Hâlıks dahi Rahim ve
Kerîmdir. Benim nakıs terbiye ve şefkatime bedel, gayet kâmil olan inayet ve
rahmetine aldı. Dünyanın elemli, musibetli, meşakkatli zindanından çıkarıp
Cennetü'l» Firdevs'ine gönderdi. O çocuğa ne mutlu! Şu dünyada kalsaydı,
kimbilir ne şekle girerdi. Onun İçin ben ona acımıyorum, bahtiyar biliyorum,
Kaldı, kendi nefsime ait menfaati için, kendime dahi acımıyorum, bahtiyar
biliyorum. Çünki dünyada kalsaydı, on senelik muvakkat elemle karışık bir evlad
muhabbeti temin edecekti. Eğer salih olsaydı, dünya işinde muktedir oisaydı,
belki bana yardım edecekti. Fakat vefatıyla, ebedi Cennette on milyon sene
evlad muhabbetine medar ve saadet-i ebediyeye vesile bir şefaatçi hükmüne
geçer. Elbette ve elbette, meşkûk [şüpheli] muaccel bir menfaati kaybeden,
muhakkak ve müeccel bin menfaati kazanan, elîm teessürat göstermez, meyûsane
feryad etmez."[21]
635. [1:538,
Hadîs No: 1103]
Selman el-Fârisi
(r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Müşriklerin ölen
çocukları Cennet ehlinin hizmetçileridir.[22]
636. [1:539
Hadîs No: 1105]
Başkası için afiyet
dile ki, sana da nasib olsun.[23]
637. [1:539,
Hadîs No: 1106]
Ebû Saîd'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
İhtiyaçlarınızı
ümmetimin merhametli olanlarından isteyin ki, yerine getirilsin ve umduğunuza
eresiniz. Çünkü Allah şöyie buyuruyor:
"Rahmetim
kullarımın merhametli olanlarının yanlarmdadır." İhtiyaçlarınızı katı
kalelilerden istemeyiniz. Zira yerine getiremezsiniz ve umduğunuzu
bulamazsınız. Çünkü Allah, "Benim gazabım katı kalblilerin
yanındadır" buyuruyor.[24]
638. [1:541,
Hadîs No: 1108]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Hayatınızın her ânında
hayır elde etmeye çalışın. Ve Allah'ın rahmet esintilerine yönelin. Çünkü,
Allah'ın rahmet esintileri vardır. Onları dilediği kullarına isabet ettirir.
Allah'tan kusurlarınızı örtmesini ve sizi korkularınızdan emin kılmasını
isteyin.[25]
639. [1:541,
Hadîs No: 1109]
Âişe (r.a.) rivayet
ediyor: Rızkı yerin altında arayın.[26]
640. [1:543
Hadîs No: 1111]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Çin'de de olsa ilmi
arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslüma-na farzdır. Melekler, yaptıkları
işten hoşlandıkları ilim talebeleri için kanatlarını yere sererler.[27]
641. [1:543
Hadîs No: 1113]
Abdullah bin Büsr
rivayet ediyor:
İhtiyaçlarınızı,
izzet-i nefsinizi koruyarak isteyin. Çünkü işler takdir edildiği şekilde
meydana gelir.[28]
Hiç kimseye muhtaç
olmamak Allah'a mahsustur. Yaşadığı sürece her insan birbirine muhtaçtır. Çünkü
yaratılış bakımından ihtiyaçlarını ancak diğer insanların yardımıyla
sağlayabilen insan zaman zaman başkalarının kapılarını çalmak zorunda kalır.
Ancak böyle anlarda izzetini rencide etmemeli, yüz suyu dökmemeli ve
ağırbaşlılığı elden bırakmamalıdır. İnsan ne kadar yalvarıp yakarsa da netice
değişmez. Kişi vermeyecekse yine vermez. Çünkü insan, kısmetinde ne varsa onu
bulur. O halde, "Nasipse olur" deyip değerini düşürmeden, kendini
zillete atmadan ihtiyacını arzetmelidir.
642. [1:544,
Hadîs No: 1115]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
İyliği ümmetimin
merhametlilerinden isteyin. Onların himâyesi altında yaşarsınız. Katı yüreklilerden
istemeyin. Çünkü onların üzerine lanet yağar.
Ey Ali, Allah iyiliği
ve iyilik ehlini yarattı. Onlara iyiliği ve iyilik yapmayı sevdirdi. Onunla
hayat bulması için susuz toprağa suyu sev-kettiği gibi iyilik isteyenleri de
onlara yöneltti.
Dünyada iyilik ehli
olanlar, âhirette de iyilik ehli olurlar.[29]
643. [1:544,
Hadîs No: 1116]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Kabirlere tefekkürle
bak ve öldükten sonra dirilmekten ibret al.[30]
644. [1:545,
Hadîs No: 1117]
îmran hin Husayn
(r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Cennete baktım, ekser
halkının fakirler olduğunu gördüm. Cehenneme de baktım, ekser halkının
kadınlar olduğunu gördüm.[31]
Niçin fakirlerin çoğu
Cennete, kadınların da çoğu Cehenneme girmektedir?
Aslında herşey bir imtihan
vesilesidir. Fakirlik de zenginlik de. Fakir çalıştığı halde fakirlikten
kurtulamamışsa ve bunu lsyafi ve şikâyette değil de sabırla karşılıyorsa,
imtihanı kazanır. Aksine zengin imkânlarına şükretmez, helâl dâirede kalmazsa
imtihanı kaybeder. Biri Cennete, diğeri ise Cehenneme gider. Demek ki varlığın
yokluğa göre sûistimali daha kolaydır.
Kadınlara gelince,
kadınlık büyük bir şeref olduğu halde o da sûistimal edilebilir. Çünkü kadın
his yönü ağır basan bir yaratıktır. Duygularına koiayca mağlup olup günaha
girebilmektedir. Onun aslında fıtrî vazifesini tam olarak yapabilmesi için
verilen bu özelliğini bilen kötü niyetli kimseler de onu daima istismar
edegelmiş, günah uçurumuna atmış, kadınlar da buna âlet olmuşlardır. Bu
yö-nüyledir ki kadınlar Cehenneme girmeye müstehak olmuşlardır.
645.[1:546,
Hadîs No: 1118]
Ebû'd-Derdâ'dan (r.a.)
rivayetle:
Allah'a en çok itaat
edeniniz, arkadaşına önce selâm verendir.[32]
646.[1:546,
Hadîs No: 1119]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Kıyamet günü boynu en
uzun olanlar, müezzinlerdir.[33]
647. [1:547,
Hadîs No: 1122]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
En temiz ve üstün
kazanç, kişinin el emeği ve her türlü dürüst alış verişten kazandığıdır.[34]
648. [1:548,
Hadîs No: 1126]
Avf bin Mâlik1 den
(r.a.) rivayetle: Aranızda bulunduğum sürece bana itaat ediniz. Allah'ın
Kitabına sarıhmz. Onun helâl kıldığım helâl, haram kıldığım da haram bili[35]
649. [1:549,
Hadîs No: 1127]
Ümmü Seleme (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Nikahı ilân edin, kız
istemeyi ise gizli tutun.[36]
Hadîste de ifâde
edildiği gibi, nikâhı ilân etmek sünnettir. Bunun birçok hikmetleri vardır.
Herşeyden önce nikâhla başlayacak olan ailevî beraberliğin sû-i zanna sebep
olması önlenmiş olur.
Nikâh ilân edilirken
çeşitli şenlikler yapılabilir. Ancak, şenliklerin helâl daireyi aşmamasına
dikkat edilmelidir. Mümkün mertebe dinî ölçülerden taviz vermemek lâzımdır.
Yeni bir yuvanın kurulması esnasında gösterilecek ihmal ve taviz, ileride
ailenin huzuruna, çocukların terbiyesine tesir edebilir.
Nikâhta Allah ve
Resulünün rızâsına uygun, Müslümanların hissiyatlarını okşayıcı merasimler
tertiplenebilir. Meselâ, dost ve akrabalar davet edilir, imkân ölçüsünde bir
düğün yemeği verilir, Kur'ân okunur, mevlit okunur. Ney, kudüm ve def eşliğinde
bâzı ilâhiler okunabilir. Kadınlar ayrı, erkekler ayrı yerlerde kendi
aralarında eğlenebilirler.
Bu hadîslerinde nikâhı
ilân etmeyi isteyen Peygamber Efendimiz (a.s.m.), her hayırlı teşebbüse
başlarken engellerle karşılaşmamak için o işin gizli tutulmasını tavsiye
ettiği gibi kız istemeyi de gizli tutmayı tavsiye etmektedir. Çünkü bu
yayıldığında, o kıza tafib olan başka birisi ondan önce davranabilir. Kıza talip
olmasa da, gerek erkek tarafına, gerekse kız tarafına duyduğu hased sebebiyle,
bu evliliğe mâni olmaya çalışabilir. Erkeği kıza, kızı erkeğe kötüleyebilir,
hattâ iftira dahi atabilir
650. [1:549,
Hadîs No: 1129]
Yahya bin Ebî Kesîr
rivayet ediyor:
İnsanların ençok
ibâdet edeni Kur'ân'ı ençok okuyandır. Ve en fa-zîletli ibâdet de duadır.[37]
651. [1:549
Hadîs No: 1130]
Ebu'l-Müntefik rivayet
ediyor:
Allah'a ibâdet et. Ona
hiçbir şeyi ortak koşma. Farz namazları kıl. Farz zekâtı ver. Hacca git. Umre
yap. Ramazan orucunu tut. însanla-rm sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de
onlara Öyle davran. İnsanların sana yapmasını istemediğin şeyi sen de onlara
yapma.[38]
652.[1:550,
Hadîs No: 1131]
Muaz bin Cebel'den
(r.a.) rivayetle:
Allah'a ibâdet et ve
hiçbir şeyi ortak koşma. Allah'ı görür gibi kullukta bulun. Kendini ölmüş say.
Her taşın ve her ağacın yanında Allah'ı an. Bir kötülük yaptığında ardından
hemen bir iyilik yap. Gizli yaptığın kötülük için gizli iyilik yap. Açıktan
yaptığın kötülüğe karşılık açıktan iyilik yap.[39]
Allah'tan başka mâbûd
yoktur. İbadete lâyık olan ancak Odur. Yer ve göklerin mülkü bütünüyle
Onundur. Bizi yoktan var eden ve yaşatan da Odur. O halde ibâdete O lâyıktır.
0 tektir ve Onun ortağı yoktur. Çünkü kâinattaki nizam ve intizam tek elden
idare edildiğinin işaretidir, O halde ortağı olmayan Allah'a kafadan ortaklar
uydurulmamalıdır.
İbadetlerimizin
hakkını verebilmek için Allah'ı görür gibi kulluk etmek de Önemlidir. Bu şuur
insana nerede olursa olsun Allah'ın kendisiyle beraber olduğu inancını
yerleştirir. Böyle olunca insan, Allah'la yüz yüzeymiş gibi hayatının her safhasında
günahlardan kaçar, iyiliklere yönelir.
İnsanın kendini ölmüş
bilmesinin ise büyük önemi vardır. Lem'alaföa belirtildiği gibi, hakikat
mesleği gereği gelecekte kesinlikle vuku bulacak olan ölümümüzü düşünmek için
geleceği günümüze getirmeye gerek yoktur. Aksine fikren istikbale gidip o gözle
bakmak gerekir. O zaman insan hayal etmeye gerek duymaksızın, şu kısa ömür
ağacınıö başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Öyle ki sadece
kendi ölümünü görmekle kalmaz, bir parça öbür tarafa gitse asrındaki insan ve
diğer canlıların ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse dünyanın
ölümünü de müşahede edebilir.[40]
Kendini ölmüş bilmenin
birçok faydalan vardır. Kendini ölmüş bilen bir kimse, kötü bir hayat
sürmekten kaçınır, haramlara girerken titrer, uzun emeller peşinde koşmaz.
Çünkü her an için bir mes'ûliyet içerisinde olduğunu düşünür, Allah'ın
huzurunda hesap vereceğini aklından çıkarmaz.
Allah'ı anmak ise, ruh
ve kalblerin gıdasıdır. Kalpler Onu anmakla aydınlanır, feyz bulur. Bir
âyette, "Dikkat edin. Kalpler ancak Allah'ı anmakla doyar"[41]
Duyurulmuştur.
Hadiste ayrıca
kötülüğün hemen peşinden iyilik yapma emredilmektedir. Çünkü iyilikler
kötülükleri silip süpürürler, zehre karşı panzehir tesiri yaparlar. Gizli
kötülüğe gizli iyilik etme, başkalarının bilmediği kötülüğü onlara duyurmama,
herkesin duyup bildiği veya gördüğü kötülüğe ise açıktan iyilik yaparak güzel
bir örnek sergileme çok büyük bir önem taşır.
653. [1:551,
Hadîs No: 1133]
Zeyd bin Erkam'dan
(r.a.) rivayetle:
Allah'ı görür gibi Ona
ibâdet et. Çünkü sen Onu görmüyorsan da O seni görüyor. Kendini ölülerle
beraber say. Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü o kabul edilir.[42]
654. [1:552
Hadîs No: 1134]
îbni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'a ibâdet et ve
Ona hiçbir şeyi ortak koşma. Kur'ân'ın gittiği tarafa sen de git. Küçük veya
büyük olsun, kimden gelirse gelsin hakka yönel. İsterse bu kişi kızdığın ve
sana uzak olan biri olsun. Küçük veya büyük kimden gelirse gelsin, bâtılı
reddet. îsterse bu kişi sevdiğin ve akraban biri olsun.[43]
655. [1:552,
Hadîs No: 1136]
İbnİMea'ud (r.a.)
rivayet ediyor:
Kişiyi arkadaşından
tanıyın.[44]
Başka bir hadîslerinde
Peygamberimiz (a.s.m.), "Kişi arkadaşının yolundadır"
buyurmuşlardır. Bir insanı tanımanın en güzel ölçülerinden biri de arkadaşıdır.
Çünkü insan anlaşabileceği, uyuşabileceği bir kimseyle dostluk ve arkadaşlık
kurar. Bu bakımdan iyi arkadaşlar kişinin iyiliği, kötü arkadaşlar da
kötülüğünün işaretidir. Kötüyle arkadaş olan o yolun yolcusu demektir. Atalarımız
da bu hadisten ilhamla, "Bana arkadaşını söyie. Ne olduğunu
söyleyeyim" demişlerdir.
656. [1:555,
Hadîs No: 1142]
îbni Abbas'tan (r.a.)
rivayetle:
Sarık sarınız ki,
hilminiz [yumuşak huy, sükûn, tahammül] art-sın.[45]
657. [1:556,
Hadîs No: 1145]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
İnsanların en âcizi,
duadan âciz olandır. İnsanların en cimrisi selâmı esirgeyendir.[46]
658. [1:557,
Hadîs No: 1146]
Numan bin Beşir'den
(r.a.) rivayetle:
Başkalarının iyilik ve
ihsanda âdil davranmasını istediğiniz gibi, siz de hediye vermede çocuklarınız
arasında âdil davranınız.[47]
659. [1:558,
Hadîs No: 1151]
Sevban (r.a.) rivayet
ediyor:
Benim sözlerimi
Allah'ın kitabının ölçülerine vurunuz. Şayet uygun düşerse o bendendir ve onu
ben söylemişimdir.[48]
660. [1:559,
Hadîs No: 1153]
Muaviye rivayet
ediyor:
İnsanların kusurlarını
araştırmayın. İnsanların şüpheli şeylerini araştırdığında onları bozduğunu veya
fesada sevkettiğini görmüyor musunuz?[49]
Kusursuz insan olmaz.
Önemli olan kusurlara karşı tavrımızdır. Kusurlar araştırılmamalı, açtğa çıkarılmamalı,
yüze vurulmamalıdır.
Kusur araştırmanın
birçok zararları vardır. Herşeyden önce bu araştıranı psikolojik rahatsızlığa
sokar. Araştırılanda da rahatsızlıklara sebep olur. Bazan bu, perdeyi
yırtmasına kadar gider.
Kusur araştırmanın,
perde yırtmanın zararlarını nazara veren Bedîüzzaman, bu konuda şunları söyler:
"Faraza, bazılarının altında büyük fenalıkları varsa da, hücum edilmemek
gerektir. Zira, çok fenalık vardır ki, iyilik perdesi altında kaldıkça ve perde
yırtılmadıkça ve ondan tegafül edildikçe [görmezlikten gelindikçe] mahsur ve
mahdut [kontrol altında ve sınırlı] kaldığı gibi, sahibi de per-de-i hicab ve
haya [utanma perdesi] altında kendisinin ıslahına çalışır. Lakin, vakta ki
perde yırtılsa, haya atılır; hücum gösterilse, fenalık, fena tevessü eder
[yayılır]."[50]
Hz. Ömer devrinde
geçen şu hadise de bu konuda güzel bir örnektir. Bir gece vakti Hz. Ömer Ibni
Mes'ûd'la birlikte şehirde dolaşıyordu. Bir problem varsa çözüm bulacaktı.
Vakit iyice gecikmişti. Lambası yanan bir ev gördüler. İçerden bir kadın şarkı
söylemekteydi. Hz. Ömer, hemen içeri daldı. Baktı ki yaşlı bir adam içki
içmekte. Kendini tutamayıp şöyle dedi: "Ecelini bekleyen senin gibi bir
yaşlının halini gördüğüm bu gece kadar kötü bir manzarayla karşılaşmadım"
Yaşlı adam başını
kaldırdığında karşısında Hz. Ömer'i gördü ve bu sözüne şu karşılığı verdi:
"Ey mü'minlerin emiri, senin bu yaptığın ondan daha kötüdür. Çünkü yasak
edilmesine rağmen Müslümanların gizliliklerini araştırdın ve izinsiz olarak
evime girdin."
Hz. Ömer irkilmişti.
"Anan yasını tutsun ey Ömer! Rabbin affetmezse mahvolursun. Bu adam
yaptığını gizliyordu. Şimdi ise, 'Nasıi olsa Ömer gördü' diyerek açıktan içmeye
başlayacak" demesiyle birlikte oradan ayrılması bir oldu.
Bu hadiseden sonra
ihtiyar Hz. Ömer'e gözükmedi. Korkusu Hz. Ömer'in gördüklerini başkalarına da
anlatmasıydı. Kızıp bağırabilirdi. Namaza geldiğinde de arka saflarda durmayı
tercih etti. Birgün Hz. Ömer'in gözüne ilişti. Yanına çağırdı ve kulağına,
"Muhammed'i hak din olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, o gün
gördüklerimi kimseye anlatmadım. Hatta o gece yanımda bulunan İbni Mes'ûd'a
dahi anlatmadım."
Adam da şöyle dedi:
"Ben Muhammed'i (a.s.m.) hak din ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, o
günden beri içkinin bir damlasını ağzıma koymadım."
Demek kusurları açığa
vurmamanın birçok faydaları var. Kişiye düşen, baş-kalannın kusurlarını
araştırmak değil, kendi kusurlarını görüp düzeltmeye çalışmaktır.
661. [1:559,
Hadîs No: 1154]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Soyunuzu öğreniniz ki,
akraba haklarını yerine getiresiniz. Çünkü yakın dahi olsa, iyi ilişkiler
kesilirse akrabalık diye birşey kalmaz. İyi ilişkiler sürdürüldüğü takdirde ise
akrabalık uzak da olsa, uzaklık ortadan kalkar.[51]
662. [1:560,
Hadîs No: 1156]
Ebû Ümâme'den (r.a.)
rivayetle:
Allah'ı emirlerine
uyarak yücelt ki, Allah da seni aziz kılsın.[52]
663. [1:560,
Hadîs No: 1157]
Ebû Berze rivayet
ediyor:
Müslümanların yolu
üzerinden onlara sıkıntı verecek şeyleri kaldır.[53]
664. [1:560,
Hadîs No: 1158]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle:
İstersen eşinden azil
yap. Şüphesiz onun için takdir edilen yerine gelir. [54]
Cenab-ı Hak, Hakim
isminin gereği olarak kâinatta meydana gelen hadiseleri bâzı sebeplere
bağlamıştır. Meselâ buğday elde etmek için tarlaya tohum ekmek, meyve
yetiştirmek için ağaç dikmek gerekir. Bütün bunlar bir sebeptir.
Bunun gibi, bir
çocuğun anne karnında teşekkül edebilmesi için de, erkekte bulunan sperm ile,
kadında bulunan yumurtanın buluşması gerekir. Bu buluşma herhangi bir yolla
engelenirse, çocuğun teşekkül etmemesi normal sayılır.
İşte azil yapmakla,
yani cinsî münâsebet esnasında erkeğin menisini dışarı akıtmasıyla, spermle
yumurtanın birleşmesi önlenmektedir. Bu durumda çocuğun doğmaması normaldir.
Bununla birlikte,
hadiste de ifâde edildiği gibi, Cenâb-ı Hak şayet yaratmayı takdir etmişse,
tedbirin hiçbir tesiri olmaz. Azil esnasındaki bir anlık gecikme veya başka
bir sebep çocuğun teşekkülüne vesile olabilir. Kaldıki hiçbir sebep olmasa
dahi Afiah dilerse çocuk mutlaka doğar. Zaten ilmen de şu anda tatbik edilen
hiçbir doğum kontrol metodu yüzde yüz netice vermemektedir.
665. [1:561,
Hadîs No: 1161]
Ebû Saîd (r.a.)
rivayet ediyor:
Gözün ibâdetten
nasibini verin. Bu da Kur'ân-ı Kerime bakmak, onu tefekkür etmek ve hayret
verici âyetleri üzerinde düşünüp ibret almaktır.[55]
.
666. [1:562
Hadîs No: 1163]
Ebû Katade'den (r.a.)
rivayetle:
Oturmadan önce iki
rekât namaz kılarak mescidlerin hakkını verin.[56]
667. [1:562,
Hadîs No: 1164]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
İşçinin ücretini
alnının teri kurumadan verin.[57]
İslâm dini hakka büyük
önem verir. Resulûllahın (as.m.) titizlikle üzerinde durduğu konuların başında
hak ve hukuk gelir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) hakka o kadar hürmetkar ve
riayetkardır ki, şu ifade bu konuda ne kadar zirvede olduğunu gösterir:
"Kimin sırtına bir kamçı vurmuşsam işte sırtım gelsin vursun."
İslâmda emek de
mukaddestir. İşçinin emeğinin karşılığının verilmesi de dolayısıyla büyük bir
önem taşır. Asrımızda emek-sermaye arasında süregelen mücadele ve ihtifallere
baktığımızda bu hadisin ne kadar büyük bir mânâ taşıdığını anlarız. Gerçekten
bu hadis bile tek başına dünya sulhunu sağlayacak çapta bir öneme sahiptir.
Çünkü yüzyıllarca
burjuva tabakası işçiyi ezmiş, onun sırtından geçinmişti. Sonunda işçi tabakası
hak arama uğruna isyana girmiş, mücadeleler, ihtilaller birbirini takip
etmişti. Komünizmle kapitalizmin çarpışmasının temelinde işçi-işveren
münasebetlerinin yer alışı manâlı değil midir?
İşte dinimiz işçiye
gereken hakkının verilmesini emretmek suretiyle bu tip hadiseleri daha baştan
önlemiş, işçinin ücreti hak etmesini, işverenin de o hakkı alnının teri
kurumadan vermesini emretmiştir. Alınanın hak edilerek alındığı, hakkın da
yeterince verildiği bir toplumda isyan ve ihtifal sâdâlarına ve kargaşalıklara
hiç meydan kalır mı?
İşin devamı, kalitesi
ve netice verici olması da büyük ölçüde işçinin hakkını, hem de zamanında
almasıyla mümkündür. İşçi hakkını almadığında sûistimal yoluna da gidebilir, bu
da birçok aksaklıklara sebep olur. Hakkını alıp işini şevkle, zevkle ve
severek yaptığında verim artar.
Hakka riâyeti hayat
prensibi kabul eden Resûlullah, burada da işçinin hakkının daha alnının
terinin kurumadan önce verilmesi gerektiğini bildirmek suretiyle, önemli bir
noktaya dikkat çekmiştir. Haklar zamanında verilmelidir. Onu geciktirmek bile
vebal getirir ve rahatsızlıklara sebep olur.
668. [1:563,
Hadîs No: 1165]
Esma binti Ebî Bekir
(r.a.) rivayet ediyor:
Ver. Sen cimrilik
ederek malı tutma ki, senden de mal esirgenmesin.[58]
669. [1:563,
Hadîs No: 1166]
Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Bana cevâmiü'I-kelim,
az sözle çok mânâ ifâde etme kabiliyeti verildi.[59]
670. [1:564,
Hadîs No: 1169]
Ali (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Bana benden önceki
peygamberlere verilmeyen şu hususiyetler verildi:
1. Düşmanların
kalbine korku verilmekle bana yardım edildi.
2. Fetihler
nasib etmekle yerin anahtarları verildi.
3. [Allah'ı
en çok öven ve övülmeye en çok lâyık olan mânâsına gelen] Ahmed ismi ile
anıldım.
4. Yeryüzü
bana temiz ve her tarafı mescid kılındı.
5. Ümmetim
de ümmetlerin en hayırlısı kılındı.[60]
671. [1:586,
Hadîs No: 1172]
Ebû Zer (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Bana Arşın altındaki
hazineden benden önce hiçbir peygambere verilmeyen Bakara Sûresinin son
âyetleri [Âmenerresûlü] verildi.[61]
672.[1:566,
Hadîs No: 1173]
Enes (r.a.) Resûl-ü
Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Bana şu üç haslet
verildi:
1. Saflar
halinde cemaatle namaz kılmak.
2. Cennet
ehline mahsus olan selamlaşmak.
3. Harun'dan başkasına yerilmeyen
"Amin" kelimesi. Hz. Mûsâ, duâ ettiğinde Harun (a.s.),
"Âmin" derdi.[62]
673. [1:566,
Hadîs No: 1174]
Câbir (r.a.) rivayet
ediyor:
Bana benden önce
hiçbir peygambere verilmeyen şu beş şey veriİ-di:
1. Bir aylık mesafeden düşmanların kalbine korku
verilmekle bana yardım edildi.
2. Yeryüzü
bana temiz ve her tarafı mescit kılındı. Öyle ise namaz vakti geldiğinde
ümmetimden biri namazını kılsın.
3. Benden önce hiç kimseye helâl
olmayan ganimetler bana helâl kılındı.
4. Kıyamet
günü şefaat etme izni verildi.
5. Önceden gönderilen peygamberlerden biri
sadece kendi kavmine gönderilirken ben bütün insanlığa gönderildim.[63]
674. [2:2,
Hadîs No: 1176]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Ümmetime hiçbir ümmete
verilmeyen bir hususiyet verildi. O da musibet ânında, "Şüphesiz biz
Allah'a âitiz ve yine Ona döneceğiz" demektir.[64]
675. [2:3,
Hadîs No: 1179]
Abdullah bin Kurat
rivayet ediyor:
Allah katında günlerin
en büyüğü Kurban Bayramının birinci ve ikinci günüdür.[65]
676. [2:3,
Hadîs No: 1180]
İbni Abbas'tan (r.a.)
rivayetle:
En büyük hata, dilin
çok çok yalan söylemesidir.[66]
677. [2:3,
Hadîs No: 1181]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Sevabı en fazla olan
hasta ziyareti, kısa tutulanıdır.[67]
678. [2:4,
Hadîs No: 1182]
Ebû Mâlik el~E§câî
(r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet Günü Allah
katında hıyanetin en büyüğü, arazileri veya evleri birbirine komşu olan iki
kişiden birisinin kendi hissesine kattığı bir arşın topraktır. Bunu aldığında
o yer Kıyamet Günü yedi kat yerin altına kadar alınır ve boynuna geçirilir,[68]
679.[2:4,
Hadîs No: 1184]
Ebû Musa'dan (r.a.)
rivayetle:
Namaz hususunda
insanların en fazla sevap kazananı derecelerine göre namaza uzak yerden
yürüyerek gelendir. İmamın arkasında namaz kılmak için bekleyen kişi, namazı
kılıp uyuyan kimseden daha çok sevap kazanır.[69]
680.[2:5,
Hadîs No: 1185]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
İnsanların dünyada
kaygısı en büyük olanı mü'min kimsedir.
Çünkü hem dünyası, hem de âhireti için kaygı çeker.
681. [2:5,
Hadîs No: 1186]
Âişe (r.a.) rivayet
ediyor:
İnsanlar içinde kadın
üzerinde en fazla hak sahibi kocası, erkeğin üzerinde de anasıdır.[70]
682. [2:5,
Hadîs No: 1187]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Bereketi en fazla olan
kadın, geçimi en kolay olandır.[71]
683. [2:6,
Hadîs No: 1188]
İbni Mes'ûd (r.a,)
rivayet ediyor:
Kur'ân-i Kerimde en
büyük âyet, "Âyete'1-Kürsî'dir. En âdil âyeti, "Allah adaleti, iyilik
yapmayı ve iyi kullukta bulunmayı, akrabaya ikram yapmayı emreder. Fuhşiyatı,
kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Allah, düşünüp ibret almanız için size böyle
öğütler verir"[72]
âyetidir.
En korkutucu âyet,
"Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa onun mükâfatını görür. Kim zerre
kadar bir kötülük yaparsa onun cezasını görür"[73]
âyetidir. En umıt verici âyet, «Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş
olan
Aliah?in
ral>metînden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah, bütün günahları ballar.
Şüphesiz ki O çok bağlayıcı, çok merhamet edicidir"[74]
âyetidir [75]
684. [2:7,
Hadîs No: 1189]
Âişe (r,a.) rivayet
ediyor:
İnsanların en büyük
yalan söyleyenleri, bütün bir kabileyi hicveden şâir ve babasını inkâr eden
iki kimsedir.[76]
Bir yalanın çirkinliği
ve günahının büyüklüğü o yalanın ap açık bir yalan olması ve verdiği zararın
büyüklüğüyle doğru orantılıdır. Bu ölçüyle hadise baktığımızda ne büyük bir
gerçeği ifâde ettiği anlaşılır. Bir kabileyi bütünüyle kötüle-yen bir insanın
yalancı olduğu açıktır. Çünkü hiçbir topluluk bütünüyle kötü olamaz. Hattâ bir
ferdin bile bütün vasıflarının kötü olmadığı düşünülürse, bir topluluğun
tamamım kötülemenin ne kadar büyük bir yalan olduğu anlaşılır.
Yalancılık, dinimizce
çok çirkin karşılanan bir huydur. Kişiyi Cehenneme götürecek bir özelliğe
sahiptir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu hadislerinde, insanların en
yalancılarından olan iki sıntf üzerinde durmaktadıü. Bunlardan birisi, bütün
bir kabileyi kötüleyen şâirdir. Bu yalancıdır. Çünkü, bir veya birkaç kişi için
o şahsın bütün akrabalarını ve kabilesini kötülemek zulümdür. Kimse kimsenin
günahını çekmez, kimse kimsenin hatâsından dolayı mes'ul tutulamaz. Kaldı ki, insanların
şahsını hedef alıp kötülemek, hicvetmek, Islâmiyete uymayan bir davranıştır.
Hadiste ifâde edilen
en büyük yalancılardan diğer sınıf, babasını inkâr eden kimsedir. Bilhassa
Câhiliyye Devrinde bu yaygındı. Kişi babasını inkâr ediyor, "Bu benim babam
değildir" diyebiliyordu. Günümüzde makam sahibi birisinin babası köylü,
fakir veya câhil birisi olduğu için arkadaşlarına mahcup düşmemek düşüncesiyle
babasına "babam" diye sahip çıkmamasının da bu hadisin mânâsına
dâhil olduğu kanaatindeyiz,
685. [2:7,
Hadîs No: 1191]
Enes (r.a.) Resûl-ü
Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Deveni bağla da, öyle
tevekkül et.[77]
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.)
burada tevekkülün temelini teşkil edecek bir hususa parmak basmaktadır.
Tevekkülde esas olan Allah'a güvenmek, sığınmak, sonucu Ondan beklemektir. Ama
bunu yaparken hiç ihmal edilmemesi gereken bir nokta, sebeplere sarılmaktır.
Kısaca söylemek gerekirse tevekkül sebeplere sarıldıktan sonra sonucu Allah'a
bırakmak demektir.
Sebeplere sarılmanın
Allah'a güvenmeye ters düşen bir tarafı da yoktur. Çünkü sebeblere sarılmak
rahmet kapısını çalmak demektir. Meselâ bir öğrenci derslerine çalıştıktan, bir
çiftçi de çiftini sürdükten sonra Allah'a tevekkül edecektir. Şartlar yerine
getirilmeden, sebeplere sarılmadan, üzerimize düşen vazifeler yapılmadan
tevekküle kalkmak, kendi kendimizi aldatmak demektir. Bu tevekkül değil,
tembelliktir. Böyle bir kimsenin "Tevekkül ettim" demesi de tembelliğine
kılıf uydurmaktır.
Server-i Kâinat
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) 'Deveni bağla da, öyle tevekkül et"
buyururken, sebeplere sarılmanın ihmal edilmemesi gerektiğine dikkat çekmiştir.
686. [2:8,
Hadîs No: 1192]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır.
İnsanların en âlimi,
başkasının ilminden istifade ederek ilmini arttırandır. Her ilim sahibi
öğrenmeye susamıştır.[78]
687. [2:8,
Hadîs No: 1193]
Ebû Ümâme (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu ğunu rivayet ediyor:
Bil ki, sen Allah'a
her secde ettiğinde, mutlaka Allah bununla bir dereceni yükseltir ve bir
günahını düşürür.[79]
688. [2:8,
Hadîs No: 1194]
EbûMes'ûd'dan (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Ey Ebû Mes'ûd! Bil ki,
senin bu köleye gücünün yettiğinden daha fazla Allah'ın sana gücü yeter.[80]
İnsan bazan kendini
güçlü hissedip güçsüz ve savunmasız kimselere zulm edebilir. Hele kendisine
hesap soracak birisinin varlığını hissetmiyorsa veya bunun sorumluluğunu
duymuyorsa korkmadan, çekinmeden yapabilir. Ama bir insan Allah'a gönülden
inanıyor, Onun sonsuz gücünü kabul ediyorsa, kolay kolay zulmedemez. Bilir ki
bu dünyada olmasa bile âhirette zulmünün muhakkak cezasını çekecektir.
Melekler gibi gizli polisleri, Cehennem gibi hapishanesi olan Allah'tan nasıl
korkulmaz?
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.)
Ebû Mes'ûd şahsında, güçlü olan herkese gücüne güvenip de hizmetçi gibi zayıf
ve kimsesizlere zulmetmemeleri îkazında bulunmaktadır.
689. [2:9,
Hadîs No: 1195]
Amr bin Avf(r.a.)
rivayet ediyor:
Ey Bilâl! Şunu bil!
Kim ki benden sonra unutulmuş bir sünnetimi ihya ederse onunla amel edenlerin
sevabının bir mislini kazanır. Bu, onların sevabından hiçbir şey eksiltmez.
Kim ki, Allah ve
Resulünün razı olmadığı bir sapıklığı dine sokarsa, onunla amel edenlerin
günahının bir mislini kazanır. Bu, onların günahından hiçbir şey eksiltmez.[81]
690. [2:10,
Hadîs No: 1196]
îbni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Sizden hiçbiriniz
yoktur ki, vârisinin malını kendi malından daha çok sevmesin. Gerçek malın
âhirete gönderdiğindir. Vârisinin malı ise dünyada bıraktıklarındır.[82]
691.[2:11,
Hadîs No: 1198]
Aişe'den (r.a.)
rivayetle:
Şu evlilikleri ilân
edin. Onu mescidlerde yapın. Nikâhta def de çalın.[83]
692. [2:11,
Hadîs No: 1200]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Öyle bir Zâtın rızası
için amel et ki, herkese bedel sana kâfi gelsin.[84]
Başkalarının hoşuna
gitme duygusu her insanda az veya çok vardır. Hemen herkes annesinin,
babasının, arkadaşlarının, âmirinin, büyüklerinin rızasını, hoşnutluğunu
kazanmak ister. Bu suretle sevilmeyi, uyum içinde yaşamayt, işlerini kolayca
yürütmeyi hedefler. Aksi halde nefret edileceğini, itileceğini düşünür. Bazan
bunu başarır, bazan başaramaz da BazisıOı memnun etse de, bazılarını memnun
edemez. Bundan daha önemli olanı ise hadiste belirtildiği gibi öyle dii' Zât
için amel edilmelidir ki herşeye bedel olsun, kâfî gelsin. Bu ise Allah'ın
hoşnutluğunu, rızasını aramakla olur. Bu konuda Lem'alar'da şöyle denilir;
"Amelinizde
rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer
O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten
sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız
halde, halklara da kabuf ettirir. Onları da razı eder. "[85]
Hikem-i Atâiye'nin,
"Cenab-ı Hakkı bulan, neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden, neyi kazanır?"
beytini açıklarken de, "Onu bulan herşeyi bulur. Onu bulmayan hiçbirşey
bulmaz, bulsa da başına belâ bulur"[86] der.
Başka bir yerde de Allah'ı bulmanın önemini şöyle anlatır:
"Ey nefis! Eğer
takva ve amel-i salih ile Halikını razı ettiysen, halkın rızasını tahsile lüzum
yoktur; o kâfîdir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet
gösterirlerde, iyidir; şayet onların ki dünya hesabına olursa, kıymeti yoktur.
Çünkü onlar da senin gibi âciz kullardır."[87]
693. [2:12,
Hadîs No: 1201]
îbni Amr (r.a.)
rivayet ediyor:
Hiç ölmeyeceğini
zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.[88]
Bu hadîs-i şerif,
ehl-i dünyanın dört elle sarıldıkları bir hadis-i şeriftir. Dünyaya dört elle
sarılışlarına delil getirerek derler ki: "Bak Peygamber Efendimiz (a.s.m.),
hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışın" buyurmaktadır. Bektaşi gibi
davranmaktadırlar da farkında değillerdir. Oysa hadisin ikinci kısmını da düşünseler
yanıldıklarını göreceklerdir. Evet, insan ölmeyecekmişcesine dünyaya sarılmalıdır.
Ta ki başarılı olabilsin, büyük işler başarabilsin. Ama yarın ölecek-mişcesine
de âhirete çalışmalıdır ki, ebedî kalacağı âlem için hazırlanmış ve böylece her
iki dünya arasında denge kurulmuş olsun.
Dikkatle bakıldığında
bu hadis-i şerifin dünya ve âhiret saadetinin temel taşı olduğu görülür.
Maddeten ve manen yükselişin esasını teşkil etmektedir. Hiç ölmeyecekmişcesine
dünyaya çalışan insanın maddeten geri kalması, gelişmemesi söz konusu olamaz.
Bu anlayışla sefalet ve geri kalmışlığın def edilmemesi, maddî refahın
yakalanmaması mümkün değildir.
Öte yandan yarın
ölecekmişcesine âhireîe çalışan kimse de ibadet, ahlâk ve fazilet bakımından
muhakkak mesafe alır. Mükemmel bir Müslüman olma yolunda gayret gösterir.
Günahlardan şiddetle kaçınır, iyiliklere koşar. Kimsenin hak ve hukukunu
çiğnemez, kalb kırmaz, karıncayı dahi incitmez. Âdeta yeryüzünde dolaşan bir
melek haline gelir.
694. [2:13,
Hadîs No: 1204]
Ümmü Seleme (r.a.)
rivayet ediyor:
Çalış, Allah'ın
rahmetine güvenerek tembellik gösterme.[89]
Kâinat, zerreden
küreye kadar herşeyiyle faaliyet içerisindedir. Hayvanlar bir yerde durmaz,
köşe bucak dolaşır. Hareketsiz gibi görünen bitkiler bile tezgahlarını toprağa
kurmuş, yoğun bir çalışma sergilerler. Atomlarda da, Güneş Sisteminde de aynı
hareket ve faaliyet vardır. Hal böyle olunca kâinatın en şerefli, en üstün
yaratığı olan insanın boş durması, kendini tembelliğe atması ona yakışmaz. O
da çalışmalı, bir şeyler ortaya koymalıdır.
Yalnız insan sırf
dünya için yaratılmadığı için tüm himmetini dünyaya yöneltmesi doğru olmaz.
Dünyada bulunuş gayesi kulluk olduğuna göre önce kulluğa yönelecektir. Kulluk
da Allah'ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınmaktır. Âhire-tin gerçek azığı
işte budur. O halde çalışma denilince ilk akla gelen bu olmalıdır.
Beş vakit farz namazı
kıldıktan sonra iyi bir niyetle yapılan mubah hareketlerin de ibadete
dönüştüğünü burada belirtelim. O halde mü'min bu düşünce ve duygular içerisinde
ne kadar çok çalışırsa, o kadar âhiretine azık hazırlamış olur, o ölçüde
kazançlı çıkar.
Kur'ân-ı Kerîm
insanları çalışmaya teşvik eder. Bir âyette "İnsan için çalıştığından
başka birşey yoktur. Çalışmasının neticesini de yakında görecektir"[90]
bu-yurulur. Hadis-i Şerifte de "Çalışan Allah'ın sevgili kuludur"
buyurutmaktadır. O halde çalışmalı, Allah'ın rahmetine gü'enip tembelliğe
girmemelidir.
Resûl-ü Ekrem
(a.s.m.), "Ey Muhammed'in kızı Fâtıma! Ey Resûlullahın halası Safiyye!
Allah katında kabul görecek ameller işlemeye bakınız. Bana güvenmeyiniz. Çünkü
ben sizi Allah'ın azabından kurtaramam"[91]buyurur.
Bir Peygamber en yakınlarına böyle söylerse, bizlerin Allah'ın rahmetine
güvenip de günahlara girmemiz ne derece doğru olabilir? Sonra şeytanın bizi
rahmete güvenerek günahlara daldırmak istemesini de gözden uzak tutmamak
gerekir. Bir âyette, şeytanın, Allah'ın azabıöı unutturup sadece affına
güvendirerek isyana süreklediğinden[92]
bahsedilir. Başka bir âyette de bu yollu ikaz ediliriz: "Sakın dünya
hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah'ın azabını unutturup
sadece affına güvendirerek sizi isyana sürüklemesin"[93]
buyurulur,
695. [2:13,
Hadîs No: 1205]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Size iyilik yapmaları
hususunda, çocuklarınıza yardımcı olunuz. İsteyen, çocuklarını itaatsizlikten
kurtarabilir.[94]
Her anne, baba
çocuğundan iyi muamele bekler. Bunun yolu herşeyden önce çocuğa birşeyler
verebilmektir. Daha küçük yaşlardeyken onları dinî bilgilerle besleyen, gerekli
eğitim ve terbiyeyi veren insan, genellikle çocuğundan beklediklerini alır.
Ama bazan bu vazifede
ihmalkârlıklar olabilmekte, istenilen verilememektedir. Verilse de eksiklikler
doğabilmekte veya çocuktan kaynaklanan yanhşlıklar olabilmektedir. Böyle
anlarda anne ve babaya düşen, çocuğun olumlu davranmasında yardımcı olmaktır.
Onun psikolojisi dikkate alınıp ona göre davranılır-sa iyiye yönlendirilmeleri,
itaat etmeleri sağlanabilir. Eğer çocuk isyankâr bir ta-vtr sergileyebilecek
pozisyonda ise son derece dikkatte davranılmalt, ne bütün bütün tavizkâr ve ne
de bütün bütün otoriter bir tavırla yaklaşılmalı, onun anlayabileceği dilden,
sevdirerek, ısındırarak, oıgun bir tavırla yaklaşılmalıdır. Üs-lub, ifade ve
tutum çok önemlidir. Onu yola getirebilecek, müsbete yöneltebilecek akıllı bir
davranış, çocuğun itaatkâr olması açısından son derece faydalı bir yoldur.
696. [2:14,
Hadîs No: 1206]
Ebû Ümâme (r.a.)
rivayet ediyor:
Benim nazarımda en çok
gıpta edilen mü'min, yükü hafif, namazdan nasibi fazla olan, rızkı kendisine
yetecek derecede fazla olmadığı halde Allah'a kavuşuncaya kadar buna sabreden,
Rabbine karşı kulluk vazifesini güzel bir şekilde yerine getiren, insanlar
arasında fazla tanınmayan, musibeti dünyada iken verilen, mirası ve ardından ağlayanı
az olan kimsedir.[95]
697. [2:15,
Hadîs No: 1209]
Ebû Ümâme'den (r.a.)
rivayetle;
Cuma günü yıkanınız.
Kim böyle yaparsa, üç gün fazlasıyla, iki Cuma arasında işlediği günahları
affedilir.[96]
698. [2:16,
Hadîs No: 1210]
Ibni Abbas (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Beş şey gelmeden evvel
beş şeyi fırsat bil:
1. Ölüm
gelmeden önce hayatının,
2. Hastalık
gelmeden önce sağlığının,
3.
Meşguliyet gelip çatmadan önce boş vaktinin,
4.
İhtiyarlık gelmeden önce gençliğinin,
5. Fakirlik
gelmeden önce zenginliğinin.[97]
699. [2:16,
Hadîs No: 1211]
Übey bin Ka'b (r.a.)
rivayet ediyor:
Kalbiniz yumuşadığında
duâ etmeyi fırsat bilin. Çünkü bu hal rahmettir.[98]
700. [2:16,
Hadîs No: 1212]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.)
rivayetle:
Musibete uğramış
mü'minin duasını ganimet bil.[99]
701. [2:17,
Hadîs No: 1113]
Ebû Bekre'den (r.a.)
rivayetle:
Ya âlim, ya ilim
öğrenen, ya dinleyen, ya da bunları seven kimse ol. Sakın beşincisi olma! Yoksa
helak olursun.[100]
702. [2:18,
Hadîs No: 1215]
Âişe (r.a.) rivayet
ediyor:
İlim öğrenmek için
sabah erken çıkın. Çünkü bunda bereket ve başarı vardır.[101]
703. [2:19,
Hadîs No: 1218]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
Elbiselerinizi
yıkayınız. Saçlarınızın fazlalıklarını kesiniz. Misvak kullanınız. Süsleniniz
ve temizleniniz. Çünkü İsrâiloğulları bunu yapmadıkları için kadınları zina
etmişlerdir.[102]
Bir kadın, kocasının
gözünü dışarıda bırakmamak için süslenmeli, hoş ve çekici görünmelidir. Onu iş
elbisesiyle karşılamaman, bu hususu hiçbir zaman basite almamalıdır.
Aynı şey erkek için de
geçerlidir. Kendisi hanımını nasıl görmek istiyorsa, o da hanımına karşt öyle
olmalıdir. Gurur ve kibir gayesiyle olmamak şartıyla, temiz ve güzel elbiseler
giymeli; kirli, biçimsiz ve pejmürde kıyafetler içerisinde bulunmamalıdır.
Tıraşını olmalı, dişlerini temizlemeli, hanımını rahatsız edici şeylerden
mümkün mertebe sakınmalıdır. Unutulmamalıdır ki, eşlerin birbirlerine karşı
böyle davranmaları, aralarındaki muhabbeti daha da arttıracaktır. İşte
Peygamberimiz yukandaki hadîslerinde bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Hadîste
ayrıca bu yapılmadığında kadının zinaya düşebileceğine ve tarihte bunun misâlinin
yaşandığına dikkat çekilmektedir. Günümüzde de bunun örneklerine
rastla-nabilmektedir. Bununla beraber böyle yapmayan her erkeğin hanımının kötü
yola düşeceği mânâsı da hadîsten çıkarılmamalıdır. Bir tek kadının bile, kötü
yola düşmemesi için böyle bir ikazın yapılmasının ne kadar yerinde olduğu düşünülmelidir.
Hadîsin son kısmında
ise, eşlerin temizliğe dikkat etmemeleri halinde meydana gelebilecek kötü
neticelerden sadece bir tanesine dikkat çekilmektedir. Bu tavsiyenin başka
hikmetler: de vardır.
704. [2:19,
Hadîs No: 1219]
Cüz bin Kays rivayet
ediyor:
Affet.
Cezaiandıracaksan suç miktarmca cezalandır. Yüze vurmaktan sakın.[103]
705. [2:19,
Hadîs No: 1220]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
İnsanların en zengini
Kur'ân'ın hükümlerini yaşayan hafızlardır.[104]
706. [2:20,
Hadîs No: 1122]
Aışe (r.a.) rivayet
ediyor:
Diğer şehirler
kılıçla, Medine ise Kur'ân'la fethedilmiştir.[105]
İslâm tarihini
okuyanlar bilirler. Medine'nin İslâmın yayılışında ap ayrı bir özelliği vardır.
Daha Peygamber Efendimiz (as.rn.) Medine'ye hicret etmeden Medine'de mânevi
altyapı kurulmuş, zemin hazırlanmış, Kur'ân'la gönüller fethedilmişti. Daha
sayıları yüzü bulmayan Medtne'ü Sahabîler Resûl-ü Ekrem (as.m.) ve Mekke'de
işkence gören, zulüm ve baskı altında ezilen Müslümanlara kucak açmış, yer ve
yurt vermişlerdi. Hicretten sonra aradığını bulmuş kimselerin sevinciyle
Server-i Kâinat Efendimize (a.s.m.) yönelen Medineliler kısa zamanda onun
okuduğu âyet ve ifade buyurduğu hadisler karşısında takdir ve hayret duygulan
içerisinde tasdik etmişlerdi. Bu, Medinelilerin yapılarının bir neticesidir.
Bir misâl verelim: Hz. Mus'ab, İslâmı tebliğ maksadıyla Medine'ye gelmişti.
Medineliler hemen etrafında halkalandılar. Ondan dinledikleri çok hoşlarına
gitmişti. Medine'nin ileri gelenlerinden birisi olan Üseyd bin Hudayr kızgınlıkla
geldiği halde Mus'ab'ı (r.a.) dinledikçe yumuşadı ve: "Bu ne güzel şey!
Siz bu dine girmek için ne yapıyorsunuz?" diyerek kelime-i şehadet getirip
hemen Müslüman oldu.
Mekke ve diğer
şehirler ise ilk başta kucak açamamış, direnmiş, karşı koymuş, savaş açmış ve
sonunda mağlup olup teslim olmuşlardır.
707. [2:20,
Hadîs No: 1223]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Yahudiler yetmiş bir,
Hıristiyanlar yetmiş iki fırkaya ayrılmış. Benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya
ayrılacaktır.[106]
Verdiğimiz kaynaklarda
bu hâdise ilâve olarak yetmiş üç fırkadan yetmiş ikisinin Cehennemde, sadece
birisinin Cennette, Cennette olan o fırkanın da Kur'ân ve Sünnet etrafında
toplanan topluluk olduğu ifâde edilir.
Bâzıları bu hadîste
geçen "Fırka-i Naciye'yi, yani Cennette olan fırkayı Ehl-i Sünnet
çerçevesi içindeki cemaatlerden birine tatbik etmektedirler ki, bu yanlıştır.
Bu sakat yaklaşıma göre Ehl-i Sünnet dairesinde yer alan gruplardan sadece bir
tanesi kurtulacak, diğerleri ise Cehenneme gidecektir. Oysa Ehl-i Sünnet
içerisinde olan bütün cemaatler Cennete girecek fırkaya dahildir. Cehennemde
olan yetmiş iki fırka Ehl-i Sünnetin dışında olan ehl-i bid'a mezhebleridir.
Bunlar da küfre girmedikleri sürece kâfir görülemez, bid'alarmın cezasını
gördükten sonra yine Cennete gireceklerdir.
Bu hadiste
Peygamberimiz aynı zamanda gaybî bir hadiseyi haber vermektedir. Hz. Osman'ın
şehâdetinden sonra başlayan gruplaşma hareketleri, zamanımıza kadar yetmiş üçü
bulmuştur.
708. [2:22,
Hadîs No: 1226]
Ebû Ümâme'den (r.a.)
rivayetle:
Selâmı yay, bolca
yemek ver. Kabilenden heybetli ve saygı duyulur bir adamdan utandığın kadar
olsun Allah'tan haya et. Ahlâkın güzel olsun. Kötülük yaptığında hemen-ardından
iyilik yap. Çünkü iyilikler kötülükleri giderirler.[107]
709. [2:22,
Hadîs No: 1227]
Berâ bin Âzib (r.a.)
rivayet ediyor: Selâmı yayınız ki, selâmette kalasınız.[108]
710. [2:23,
Hadîs No: 1228]
Ebû Mûsâ (r,a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Aranızda selâmı
yaygınlaştırm ki, birbirinizi sevesiniz.[109]
711. [2:23,
Hadîs No: 1229]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Selâmı yayınız. Çünkü
o, Allah'ı razı eden bir ameldir.[110]
712. [2:23,
Hadîs No: 1230]
Ebû Derdâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Selâmı yayınız ki, düşmanlarınıza
üstün gelesiniz.[111]
713. [2:24,
Hadîs No: 1232]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Selâmı yayınız, yemek
yediriniz ve Allah'ın emrettiği şekilde kardeş olunuz.[112]
714. [2:25,
Hadîs No: 1235]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Amellerin en üstünü
vaktinde kılınan namaz, anne babaya yapılan iyilik ve Allah yolunda cihad
etmektir.[113]
715. [2:25,
Hadîs No: 1236]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Amellerin en
faziletlisi, mü'min kardeşini sevindirmen, borcunu ödemen, ekmek de olsa yemek
yedirmendir.[114]
716. [2:26,
Hadîs No: 1238]
Ebû Saîd el-Hudrî
(r.a.) rivayet ediyor:
En faziletli amel
helâl kazançtır.[115]
717. [2:26,
Hadîs No: 1239]
Mâin rivayet ediyor:
Amellerin en
faziletlisi tek olan Allah'a inanmak, sonra cihad, sonra da kabul edilen
hacdır. Bu, diğer amellerden doğu ile batı arasındaki mesafe kadar üstündür.[116]
718. [2:27,
Hadîs No: 1240}
Enes'den (r.a)
rivayetle:
Amellerin en
Faziletlisi, Allah'ı bilmektir. İlimle olunca amelin
a verir-Cehâletle[117]
719. [2:28,
Hadîs No: 1241]
Zer (r.a.) rivayet ediyor:
Amellerin en üstünü
Aflah için sevmek ve Allah için buğzetmek-tir,[118]
720. [2:28,
Hadîs No: 1242]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah katında günlerin
en faziletlisi Cuma günüdür.[119]
721. [2:29,
Hadîs No: 1243]
Ubâde bin Sâmit'den
(r.a.) rivayetle:
imanın en üstünü,
nerede olursan ol, Allah'ın senin yanında bulunduğunu bilmendir.[120]
722. [2:29,
Hadîs No: 1244]
Ümeyr el-Leysî (r.a.)
rivayet ediyor:
îmanın en üstünü
sabır, cömertlik ve hoşgörülü olmaktır.[121]
723. [2:29,
Hadîs No: 1245]
Muaz bin Enes (r.a.)
rivayet ediyor:
îmanın en üstünü,
Allah için sevmen, Allah için düşmanlık beslemen, dilini Allah'ın zikri ile
meşgul etmen, kendin için istediğin şeyi başkaları için de istemen, kendin için
istemediğini onlar için de istememen, ya hayır söylemen veya susmandır.[122]
724. [2:30,
Hadîs No: 1246]
Ebû Saîd'den (r.a.)
rivayetle:
En üstün cihad, zâlim
idarecinin suratına karşı söylenen hak sözdür.[123]
725. [2:31,
Hadîs No: 1247]
Ebâ Zer (r.a.) rivayet
ediyor:
En faziletli cihad,
kişinin nefsi ve gayr-i meşru istekleriyle cihad etmesidir.[124]
726. [2:32,
Hadîs No: 1249]
îbni Mes'ud'dan (r.a.)
rivayetle:
İyiliklerin en üstünü,
kişinin beraber oturup kalktığı kimselere karşı kerim olmasıdır.[125]
Bazı insanlar öylesine
bencilleşirler ki, beraber çalıştıkları arkadaşlarına bile ilgisiz kalırlar. Bu
çok yanlış bir davranıştır. Birlikte bulunmanın bir kısım sorumlulukları
vardır. Âlicenap olmak, cömert davranmak, iyi muamelede ve ikramda bulunmak,
sevinç ve üzüntüleri paylaşmak, fedâkârane davranışlar içerisinde bulunmak
arkadaşlık gereğidir. Böyle hareket, arkadaşlık ve dostluk bağlarını
kuvvetlendirir. Güzel huy daima iyi neticeler verir. Resûl-ü Ekrem (as.m.) bu
hadislerinde beraber çalıştığı arkadaşına iyilik yapmayı iyiliklerin en üstünü
olarak değerlendirir ki, bunun her iki taraf için de ne kadar büyük bir değer
ifade ettiğini gösterir.
727.[2:32,
Hadîs No: 1250]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
En faziletli duâ,
kişinin kendisi için yaptığı duadır.[126]
728. [2:32,
Hadîs No: 1251]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
En üstün duâ, Rabbinden
dünya ve âhirette af ve afiyet dilemen-dir. Çünkü bunlar dünyada ve âhirette
sana verilirse kurtuldun demektir.[127]
729. [2:33,
Hadîs No: 1252]
Sevban (r.a.) rivayet
ediyor:
En faziletli para,
kişinin çoluk çocuğuna, Allah yolunda kullandığı hayvanına ve yine Aziz ve
Celîl olan Allah yolundaki dâva arkadaşlarına harcadığı paradır.[128]
730. [2:33,
Hadîs No: 1253]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle:
En faziletli zikir,
"Allah'tan başka ilâh yoktur" demek, en faziletli duâ da "Hamd
Allah'a mahsustur" demektir.[129]
.
.
731. [2:35,
Hadîs No: 1254]
Ebû Hüreyre (r.a,)
rivayet ediyor:
Allah yolunda cihad
halinde olmanın en üstünü namaz ve zikir meclislerine devam etmektir. Namazdan
sonra yerinde oturan hiç kimse yoktur ki, abdesti bozuluncaya veya yerinden
kalkıncaya kadar melekler kendisine devamlı duâ etmesinler.[130]
732. [2-35,
Hadîs No; 1256]
Amr bin Abese rivayet
ediyor:
En faziletli vakit,
gecenin ikinci yarısıdır.[131]
733. [2:36,
Hadîs No: 1258]
Ebû Hüreyre'den (r.a:)
rivayetle:
En üstün sadaka,
sıhhatin yerinde iken, dünya malına karşı aşırı istekliyken, zenginliği umup
fakirlikten korkarken verdiğin sadakadır. Sadakanı can boğaza gelip de
"Şu şey falanın olsun, bu şey filanın olsun" deyinceye kadar
geciktirme. Dikkat et. O şeyler zaten onların olmuştur.[132]
734. [2:36,
Hadîs No: 1259]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
En üstün sadaka, malı
az olanın kendisini zorlayarak verdiği sadakadır. Harcamaya geçimi ile mes'ûl
olduğun kimselerden başla.[133]
735. [2:37,
Hadîs No: 1260]
Hakim bin Hizam (r.a.)
rivayet ediyor:
Sadakanın en
faziletlisi, ihtiyaçtan fazla olanını vermektir. Veren el alan elden
hayırlıdır. Sadaka vermeye, geçimi sana ait olanlardan başla.[134]
736. [2:37,
Hadîs No: 1261]
İbni Abbas'tan (r.a.)
rivayetle:
En üstün sadaka su
içirmektir.[135]
737. [2:37,
Hadîs No: 1262]
Ebû Hüreyre (r,a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
En üstün sadaka, bir
Müslümamn ilim öğrenip sonra da onu başkasına öğretmesidir.[136]
738. [2:38,
Hadîs No: 1263]
Ummü Gülsüm binti Ukbe
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
En üstün sadaka,
kötülük düşünen akrabaya verilendir.[137]
739. [2:38,
Hadîs No: 1265]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
En fazîletli sadaka,
Ramazan'da verilendir.[138]
740. [2:39,
Hadîs No: 1266]
Semûre bin Cündeb
(r.a.) rivayet ediyor:
Dil ile yapılan en
üstün sadaka şefaattir ki, onunla esiri kurtarırsın, kan dökülmesine mâni
olursun, Müslüman kardeşine iyilik ve ihsan gelmesine vesîle olursun ve bir
kötülüğü defedersin.[139]
741. [2:39,
Hadîs No: 1267]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
En üstün sadaka, aç
bir canlıyı doyurmandır.[140]
742. [2:39,
Hadîs No: 1268]
Abdullah bin Amr
(r.a.) rivayet ediyor:
En üstün sadaka, iki
kişinin arasını düzeltmektir.[141]
743. [2:40,
Hadîs No: 1269]
Muaz bin Cebel'den
(r.a.) rivayetle:
En üstün sadaka,
lisanı muhafazadır.[142]
744. [2:40,
Hadîs No: 1270]
Ebû Ümâme (r.a.)
rivayet ediyor:
En üstün sadaka,
fakire gizlice verilen ve malı az olanın imkânlarını zorlayarak verdiği
sadakadır.[143]
745. [2:41,
Hadîs No: 1273]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah katında en üstün
namaz, Cuma günü cemaatle kılman sabah namazıdır.[144]
746. [2:41,
Hadîs No: 1274]
Cündüb (r.a.) rivayet
ediyor:
Farz namazlardan sonra
en faziletli namaz, gecenin ortasında kılınan teheccüd namazıdır. Ramazan'dan
sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur.[145]
İmam-ı Gazâlî, bu
hadisle ilgili şöyle bir açıklama yapar: "Muharrem ayı Hicrî senenin
başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel
olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir."[146]
Bir defasında da bir
zât Peygamberimize-gelmiş ve, "Ramazan'dan başka ne zaman oruç tutmamı
tavsiye edersiniz?" diye sormuştu. Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Muharrem Ayında
oruç tut. Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde
bir kavmin tevbesini kabul etmiştir. O günde başka bir kavmi de
affedebilir."[147]
Bilindiği gibi
Muharrem Ayının 10. günü Âşûre Günüdür. Âşûre Gününün da diğer günler
içerisinde mühim bir yeri vardır. Âşûre Gününün Allah katında ayrı bir yeri
olduğu Fecr Sûresinin ikinci âyetinde, "O geceye yemin olsun"
şeklinde ifâde edilir. Bazı tefsirlerde Allah'ın üzerine yemin ettiği bu on
gecenin Muharrem ayının birinci gününden Âşûre Günü olan onuncu gününe kadar
olan zaman olduğu kayıtlıdır.
Muharrem ayı ve Âşûre
Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes
sayılırdı. Peygamberimiz (a.s.m.) Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada
yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi. "Bu ne orucudur?"
diye sordu. Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlardan kurtardığı ve
Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Mûsâ (a.s.) şükür olarak bugün oruç
tutmuştur" dediler. Peygamberimiz, "Biz Musa'nın sünnetini ihyaya
sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz"[148]
buyurdu ve o gün oruç tuttu. Âşûre Gününde oruç tutulmasını ümmetine de bir
vâcib olarak emretti. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra Müslümanları bu
günde oruç tutmak hususunda serbest bıraktı, "İsteyen tutar, isteyen
tutmaz" buyurdu.[149]
Âşûre Gününde tutufan
orucun fazileti hakkında bir hadiste şöyle buyurulur: "Âşûre Gününde
tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret
olacağını kuvvetle ümit ediyorum."[150]
Burada bir hususu
belirtmek isteriz. Sadece Aşure Gününde tutufan oruç tenzihen mekruhtur. Çünkü
burada Yahudilere benzeme durumu vardır. Peygamberimiz başka bir hadîslerinde
ümmetinden ehl-i kitaba benzememelerini istemiştir. Bundan kurtulmak için
Aşure Gününün bir gün öncesinde veya sonrasında oruç tutulmalıdır.
747. [2:42,
Hadîs No: 1277]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Ramazan'dan sonra en
faziletli oruç, Ramazan'a hürmeten Şaban ayında tutulan oruçtur. En faziletli
sadaka Ramazan'da verilendir.[151]
748. [2:43,
Hadîs No: 1279]
Ebû Saîd (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet Gününde Allah
katında kulların en üstünü, Allah'ı çok zikredendir.[152]
749. [2:43,
Hadîs No: 1280]
ibni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
İbâdetin en üstünü
dînî konularda ince anlayıştır. En üstün dindarlık da şüpheli şeylerden
sakınmaktır.[153]
750. [2:44,
Hadîs No: 1281]
Nu 'man bin Beşir
rivayet ediyor:
En faziletli ibâdet
duadır.[154]
751. [2:44,
Hadîs No: 1282]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
En faziletli ibâdet
Kur'ân okumaktır.[155]
752. [2:44,
Hadîs No: 1283]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
En üstün ibâdet,
sıkıntı ânında sabırla kurtuluş beklemektir.[156]
753. [2:44,
Hadîs No: 1284]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
En üstün amel, niyette
doğruluktur.[157]
754. [2:45,
Hadîs No: 1286]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Allah yolunda savaşa
çıkanların en üstünü, savaşanlara hizmet edendir. Sonra da onlara haber
getirendir. Bunlardan Allah katında en özel makam sahibi olanı, oruç tutanıdır.[158]
755. [2:45,
Hadîs No: 1287]
Muaz bin Enes rivayet
ediyor:
Faziletlerin en üstünü
senden bağını koparanla bağını sürdür-mendir. Sana vermeyene vermen, sana
zulmedeni affetmendir.[159]
756. [2:47,
Hadîs No: 1289]
Hasan-ı Basrî rivayet
ediyor:
Kur'ân'ın en fazîletli
kısmı Bakara Süresidir. Ondaki âyetlerin en büyüğü Âyete'l-Kürsîdir. Şeytan Bakara
Sûresinin okunduğunu duyduğu evden çıkar gider.[160]
757. [2:47,
Hadîs No: 1290]
Ebû Bürde bin Niyar
rivayet ediyor:
En üstün kazanç,
hayırlı alışveriş ve kişinin kendi elinin emeğidir.[161]
758. [2:48,
Hadîs No: 1292]
îbni Amr (r.a.)
rivayet ediyor:
İslâmiyet açısından
inananların en üstünü diğer Müslümanların kendi dilinden ve elinden selâmette
kaldığı kimsedir. îman bakımından inananların en üstünü, ahlâkı en üstün
olanlardır. Muhacirlerin en üstünü, Allah'ın yasak kıldığı şeylerden
kaçanlardır. Cihadın en üstünü, aziz ve celîl olan Allah yolunda nefsiyle
mücâdele eden kimsenin yaptığı cihattır.[162]
759. [2:49,
Hadîs No: 1294]
îbni Amr'dan (r.a.)
rivayetle:
iman bakımından
mü'minlerin en üstünü, birşey istediğinde kendisine verilen, verilmediği zaman
da istemekte ısrar etmeyendir.[163]
760. [2:50,
Hadîs No: 1296]
Ebû Saîd el-Hudrî
(r.a.) rivayet ediyor:
İnsanların en
faziletlisi, Allah yolunda canıyla, malıyla cihad eden mü'mindir.[164]
761. [2:50,
Hadîs No: 1297]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
İnsanların en üstünü,
malının azlığından dolayı değer verilmeyen mü'mindir.[165]
762. [2:50,
Hadîs No: 1298]
Îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
İnsanların en
faziletlisi gücünü zorlayarak malını veren kimsedir.[166]
763.[2:53,
Hadîs No: 1307]
îbni Abbas 'tan (r.a.)
rivayetle:
Cennet kadınlarının en
üstünü Hüveylid'in kızı Hatice, Muham-med'in kızı Fâtıma, İmran'm kızı Meryem
ve Piravun'un hanımı Mü-zahim'in kızı Asiye'dir.[167]
764. [2:53,
Hadîs No: 1308]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
En üstününüz,
görüldüklerinde Allah'ın hatırlandığı kimselerdir.[168]
765. [2:54,
Hadîs No: 1310]
Abdullah bin Zübeyr
(r.a.) rivayet ediyor:
[Peygamberimiz bir
iftar ziyafetinde] "Oruçlular yanınızda oruçlarını açtılar; iyi kimseler
yemeklerinizi yediler. Melekler de Allah'tan günahlarınızı bağışlamasını
dilediler" buyurdu.[169]
766. [2:54,
Hadîs No: 1312]
Kurre bin Hübeyre
rivayet ediyor:
Kendisine akıl nasib
edilen kimse kurtuluşa ermiştir.[170]
767. [2:55,
Hadîs No: 1313]
Fudale bin Ubeyd'den
(r.a.) rivayetle:[171]
768. [2:55,
Hadîs No: 1314]
Mikdam bin Ma 'di
Kerib rivayet ediyor:
Ey Kudeym, idareci,
zekât ve miras gibi mâli işlerde hesap tutan ve bilirkişi olmadan ölürsen
kurtuluşa erdin demektir.[172]
769. [2:55,
Hadîs No: 1315]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Şüphesiz ümmetimin
basma gelen musibetlerin üçte biri nazar değm esindendir.[173]
Başka bir hadîsten de
öğrendiğimize göre nazar, deveyi kazana, insanı kabre götürecek kadar tesirli
olabilmektedir. Bugün ilim de nazarın, diğer adıyla göz değmesinin etkilerini
kabul etmeye başlamıştır. Birşeye aşın bir hayranlık veya kıskançlıkla
bakıldığında, gözden birkısım ışınlar çıktığını ve bakılan nesne üzerinde
olumsuz tesirler bıraktığını söylemektedir.
Nazar değmesi insanda
değişik şekillerde etkisini gösterir. Bedenî kırgınlıklara, can sıkıntısına,
huzursuzluğa sebep olabilir. Hasta edip yatağa düşürebilir. Bazan bir kısım
musibetleri dahi üzerine çekebilir. Hatta insanın ölümüne dahi sebep olabilir.
Böyle bir tehlikeye
sebep olmamak için, bakan kimsenin hayranlık duyduğu bir şeye Maşaallah diyerek
bakması gerekir. Hased gözüyle bakmaya zaten müsaade edilmemiştir. Manevî
mes'ûliyeti vardır.
Nazara hedef oian
kimsenin de nazar duası, Felak ve Nas sûrelerini okuyarak korunmaya çalışması
gerekir, Bilinmelidir ki, Allah dilemedikçe, hiçbir kimse başkasına zarar
veremez. Ona sığınmak ve Ondan yardım dilemekten başka yapabileceğimiz birşey
de yoktur.
770. [2:56,
Hadîs No: 1316]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Suçları kesinleşmiş
kimselere Allah'ın koyduğu cezayı vermek Allah'ın beldelerinde kırk gece
yağmur yağmasından daha hayırlıdır.[174]
771. [2:56,
Hadîs No: 1317]
Zeyneb binti Cahş
(r.a.) rivayet ediyor:
İkramları kabul edin.
İkramın en üstünü güzel kokudur. Bunun da üstünü taşıması kolay ve kokusu en
güzel olandır.[175]
772. [2:56,
Hadîs No: 1319]
Enes’den (r.a.)
rivayetle:
Benden sonra
Ashabımdan Ebu Bekir ve Ömer’e tabi olunuz. Ammar’ın doğru yolunu tutunuz. İbn
Mesud’un nasihatlarına sarılınız.[176]
773. [2:57,
Hadîs No: 1321]
İbni Mes'ud (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet yaklaştı.
Halbuki insanlar dünyaya karşı ancak hırslarını artırıyorlar, Allah'tan da
uzaklaşıyorlar.[177]
774. [2:61,
Hadîs No: 1333]
İbni Amr'dan (r.a.)
rivayetle: Seni kötülüklerden alıkoyduğu sürece Kur'ân'ı oku. Seni kötülükten
alıkoymuyorsa onu gerçek mânâda okumuyorsun demektir.[178]
775. [2:63,
Hadîs No: 1336]
Cündüb bin Abdullah
(r.a.) rivayet ediyor:
Kalbleriniz mânâ ve
hükümleri üzerinde birleştiği sürece Kur'ân'i okuyun. Hakkında ihtilafa
düştüğünüzde kalkınız.[179]
776. [2:63,
Hadîs No: 1337]
Ebû Ümâme el-Bâhilî
(r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kur'ân'ı okuyunuz.
Çünkü Kur'ân Kıyamet Günü okuyanlarına şefaat etmek için gelir. İki parlak
sûreyi; Bakara ve Âl-i îmran sûrelerini okuyun. Çünkü onlar Kıyamet günü iki
parça bulut veya iki gölgelik gibi ya da saf bağlamış iki grup kuş gibi
okuyanlarını ve hükümleriyle amel edenleri müdafaa etmek için gelirler. Bakara
Sûresini okuyunuz. Çünkü onu okumaya devam etmek bereket, bunu terketmek ise
hasrettir. Tembeller bunu devamlı okumaya güç yeti-remezler.[180]
777. [2:64,
Hadîs No: 1338]
Abdurrahman bin Şibl
rivayet ediyor:
Kur'ân'ı okuyunuz ve
onunla amel ediniz. Onu okumaktan uzak kalmayınız. Ona yakışmayan yorum ve
tevillerle haddi aşmayınız. Onu vasıta yaparak menfaat temin etmeyiniz.
Onunla'dünyalığınızı çoğaltmaya çalışmayınız.[181]
778. [2:66,
Hadîs No: 1340]
Ebû Ümâme
el-Bâhilî'den (r.a.) rivayetle:
Kur'ân'ı okuyunuz.
Çünkü Allah Kur'ân'ı kavrayarak ezberlemiş bir kalbe azab vermez.[182]
779. [2:66,
Hadîs No: 1341]
Câbir bin Abdullah (r.a.)
rivayet ediyor:
Kur'ân'ı ok gibi
düzgün okudukları halde onun karşılığını şu dünyada isteyip âhirete bırakmayan
bir topluluk gelmeden önce, Kur'ân'ı okuyun ve onunla sadece Yüce Allah'ın
rızasını arayın.[183]
780. [2:66,
Hadîs No: 1342]
Salsal bin Delehmes'den
(r.a,) rivayetle:
Evlerinizde Bakara
Sûresini okuyunuz. Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Bakara Sûresini okuyan
birine Cennette bir taç giydirilir.[184]
781. [2:67,
Hadîs No: 1344]
Ma'kil bin Yesâr
(r.a.) rivayet ediyor: Ölmek üzere olanlarınıza Yâsîn okuyunuz.[185]
782. [2:68,
Hadîs No: 1347]
Fudalc bin Ubeyd'den
(r.a.) rivayetle:
Aziz ve celil olan
Allah'a en yakın amel Allah yolunda cihad etmektir. Buna hiçbir şey
yaklaşamaz.[186]
783. [2:69,
Hadîs No: 1349]
Amr bin Abese (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'ın kula en yakın
olduğu zaman gecenin ikinci yarısıdır. O saatte Allah'ı zikredenlerden
olabiliyorsan ol.[187]
784. [2:69,
Hadîs No: 1350]
Ümmü Kürz'den
rivayetle:
Kuşları yuvalarında
rahat bırakınız, onları ürkütmeyiniz.[188]
785. [2:70,
Hadîs No: 1351]
Vasile bin Eskâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'ın azabından
korkmakla rahmetini ümid etme duygusu kimde bir arada bulunursa o kimseye
Cehennem kokusunu koklatmama-ya; kimde beraber bulunmazlarsa ona da Cennet
kokusunu koklat-mamaya yemin etmiştir.[189]
786. [2:70, Hadîs
No: 1352]
îbni Abbas'tan (r.a.)
rivayetle:
Allah'ın üzerinizdeki
hakkını yerine getirin. Çünkü Allah vefa
gösterilmeye en lâyık Zâttır.[190]
787.[2:71,Hadis No:1354]
îbni Ömer (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Âhir zamanda ümmetim
içerisinde en az bulunacak şey helâl para ve kendisine güvenilir arkadaştır.[191]
788. [2:72,
Hadîs No: 1358]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Günahlarını azalt ki,
ölüm sana kolay gelsin. Borcunu azalt ki, hür yaşayasın.[192]
789. [2:73,
Hadîs No: 1360]
îbni Şıkîyr rivayet
ediyor:
Zenginlerin yanına az
girip çıkın. Çünkü bu Allah'ın nimetlerini küçümsememenize daha uygundur.[193]
790. [2:73,
Hadîs No: 1361]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Özür dileyecek
davranışlarını azalt.[194]
791. [2:73,
Hadîs No: 1362]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Namazını dosdoğru kıl,
zekâtını ver, Ramazan orucunu tut, hac ve umreyi yap, anne babana iyilik et,
akrabalarınla iyi ilişkiler içinde bulun, misafirlerine ikram et, iyiliği
emret, kötülükten sakındır. Hak nerede ise sen de orada ol.[195]
792. [2:74,
Hadîs No: 1364]
İbni Abbas'den (r.a.)
rivayetle:
Cömert kimselerin
kusurunu affedin. Çünkü her ayağı sürçtüğünde Allah onun elinden tutar.[196]
793. [2:74,
Hadîs No: 1365]
Ubâde bin Sâmit (r.a.)
rivayet ediyor:
Yakınınız olsun, olmasın
Allah'ın takdir ettiği cezaları yerine getiriniz. Bunu yaparken kınayanların
kınaması sizi etkilemesin.[197]
794. [2:75,
Hadîs No: 1367]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Saflarınızı düzgün
tutunuz. Çünkü siz melekler gibi saf tutmuş oluyorsunuz. Omuzlarınızı aynı
hizaya getiriniz. Aradaki boşlukları kapatınız. Saf tutarken kardeşinizin yer
açmanız için eliyle omuzu-nuza dokunması durumunda yer açınız. Şeytan için
boşluklar bırakmayınız. Safları birleştiren, saf boşluklarını dolduran kimseye
Allah rahmetini ulaştırır. Safları birleştirmeyen, boşluk bırakan kimseden de
rahmetini keser.[198]
795. [2:76,
Hadîs No: 1368]
Ebû Hureyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Namazda safları düzgün
tutunuz. Çünkü safı düzgün tutmak namazın güzel kılınmasının bir parçasıdır.[199]
796. [2:76,
Hadîs No: 1369]
Nu'man bin Beşir'den
(r.a.) rivayetle:
Saflarınızı dosdoğru
tutunuz. Allah'a yemin ederim ki ya saflarınızı doğru tutacak, ya da Allah
kalblerinizin arasına ihtilaf atacaktır.[200]
797. [2:77,
Hadîs No: 1373]
Semûre bin Cündeb
(r.a.) rivayet ediyor:
Namaz kılınız, zekât
veriniz, hac ve umre yapınız. İstikâmet üzre olunuz ki, Allah da işlerinizi
istikamet üzere devam ettirsin.[201]
798. [2:77,
Hadîs No: 1374]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Büyük günahların en
büyüğü Allah'a ortak koşmak, adam öldürmek, anne babaya eziyet etmek ve yalan
şahitlikte bulunmaktır.[202]
799.[2:77,
Hadîs No: 1375]
Ibni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor: Günahların en büyüğü dünya sevgisidir.[203]
800. [2:78,
Hadîs No: 1376]
îbni Ömer (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Günahların en büyüğü
Allah hakkında sû-i zan etmektir.[204]
Günahların en büyüğü
Allah hakkında sû-i zanna girmektir. Meselâ Allah Rezzaktır. En küçükten en
büyük canlıya kadar heF canlının rızkını ihsan eder. Hiçbir canlı açlıktan
ölmez. Böyleyken kul, aç kalacağım endişesiyle rızık konusunda telaşa kapılır,
hatta haram yollara başvurursa, bu Allah hakkında sû-izan mânâsı taşır. Oysa
Allah bir kelebeğin olduğu gibi insan gibi şerefli bir yaratığın rızkını da
taahhüd etmiştir. Kula azıcık bir gayret göstermek yeterlidir.
Allah'ın affedictliği
konusunda ümitsizliğe girmek de bir sû-i zandır. Bir kudsf hadiste
"Rahmetim gazabımı geçmiştir" buyurduğunu biliyoruz. Buna rağmen Onun
rahmetinden ümit kesmek ne derece doğru olabilir? Oysa günah ne kadar büyük
olursa olsun Allah'ın rahmetinden daha büyük değildir. O halde tövbe
edildiğinde affedilmeyeceğine inanmak, Allah'ın rahmetini küçümsemek, dolayısıyla
Allah hakkında sû-i zan etmek olur. Allah'tan ümid kesilmez. Allah her türlü iyiliğin
sahibidir. Onun hazinesinde herşey boldur. Her bakımdan Ona yönelmek,
güvenmek, Onun sonsuz rahmet ve ihsanından istemek gerekirken, Ona
güvenmiyormuşcasına nefsin hile ve desiselerini ön plana almak günahların en
büyüğüdür.
Bir hastalığa yakalanan
kişi eğer "Artık ben iflah olmam" deyip şikayetlere giriyor,
Allah'tan ümidini kesiyorsa o da sû-i zanna girmiş demektir. Halbuki derdi
yaratan Allah dermanını da yaratmıştır. Şâfî ismine müracaat edip şifâ dilemek
varken ümitsizliğe girip şikayetlere dalmak, Onun Şâfi ismine itimatsızlık mânâsı
taşır. Hastalıklar birer imtihan vesilesi olduğu, sabredildiği takdirde
günahları döktüğü, sevap kazandırdığı, dualarının âhireti için kabul edileceği
gibi gerçekleri göz ardı edip şikayete girmek de büyük bir gaflettir ve sû-i
zandır.
Bütün iyiliklerin
sahibi olan, hazinesinde hiçbir şey eksik olmayan Allah'a ancak hüsn-ü zan
edilebilir.
Allah hakkında sû-i
zanna girmenin günahların en büyüğü olarak gösterilmesinin bir sebebi bütün
kötülüklerin anası ve manevî tahribatın kaynağı olmasıdır. Çünkü böyle bir
sû-i zanna kapılan kimse Allah'a itimad etmediği için ağır hayat yükünün altma
bizzat girmek isteyecek, fakat çekemeyip altında ezilecektir. Sonra da battı
balık yan gider düşüncesiyle kendisini içine düştüğü ümitsizlik ve günah
girdabının içerisine bırakacaktır. Böyle bir insanın hem dünyada, hem âhirette
sonunun hüsran olacağı açıktır.
801. [2:78,
Hadîs No: 1377]
Cez' el-Ensârî rivayet
ediyor:
Ümmetimin en
büyükleri, azgınlaşmasın diye kendilerine verilme-sn ve dilenecek derecede
rızkı kısılmayan kimselerdir.[205]
802. [2:79,
Hadîs No: 1379]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Cennet ehlinin en çoğu
kötülük düşünmeyen safî kalbli insanlardır.[206]
Safî kalblilik, kalbi kötü,
sinsî, hilekâr ve hain düşüncelerden arındırmak demektir. Temiz kaibliliktir.
Ard düşüncelere yer vermemektir. Böylesine safî kalbli insanlar, yaptıkları
ibadetlerde ihlaslı olur; gösteriş, riya, hile ve menfaat karıştırmazlar.
İçleri dışlan birdir. Son derece samimidirler, içtendirler. Asla bir kötülük
düşünmezler. Bu safi li ki eriyle Allah (c.c.) ve peygamber ne buyurmuşsa bütünüyle
teslim olur, ellerinden geldiğince uygularlar. Bu yüzden de Cennete girmeye
herkesten önce hak kazanırlar ve Cennet ehlinin çoğunluğunu teşkil ederler.
803. [2:79,
Hadîs No: 1381]
îbni Mes'ûd (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
insanoğlunun hatasının
çoğu dilindendir.[207]
804. [2:80,
Hadîs No: 1382]
Ebû Hüreyre (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kabir azabının çoğu
idrardan iyi korunmamaktandır.[208]
805. [2:80,
Hadîs No: 1383]
Hz. Ömer (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Benden sonra ümmetim
hakkında en çok korktuğum, Kur'ân'ı yanlış tev'il eden kimse ile Müslümanları
idare etmeye kendisini herkesten daha lâyık görendir.[209]
806. [2:80,
Hadîs No: 1384]
îbni Amr (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Ümmetimin
münafıklarının çoğu okumuşlarıdır.[210]
807. [2:81,
Hadîs No: 1386]
Ebû Hüreyre (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kıyamet Günü günahı en
çok olan kimse, kendisini ilgilendirmeyen konularda en çok konuşandır.[211]
808. [2:82,
Hadîs No: 1389]
Berâ binÂzib'den
(r.a.) rivayetle:
Şunu çok şöyle:
"Melik ve Kuddûs elan Allah, her türlü noksan sıfattan münezzehtir. O,
meleklerin ve Cebrail'in Rabbidir. Sen gökleri ve yeri izzet ve hâkimiyetinde
kuşatmışsın.[212]
809. [2:83,
Hadîs No: 1390]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Duayı çok yapın. Çunku
dua gelmesi kesin olan kazayı defeder.[213]
[1] Müslim, Şiir: 2; Tirmizî, Edeb: 70-
[2] Ibni Asakiföm
[3] Taberânfnin Evsafından
[4] Müsned, 5:212.
[5] Taberânî'nin Kebirinden
[6] Hatib'in Tari/finden.
[7] Ibni Eörd-Dünya'tim.
[8] Ebû Hâtirrtden,
[9] Timizi Rüya: 3; Müsned, 3:29,68.
[10] Beyhaki'nin Ş/'öüW/narfından.
[11] Darekuînfnfn Sünelinden.
[12] Deylemrnin Müsnedü'l-FirdtvstMm.
[13] Hatip'İn Tariflinden.
[14] Timizi, Cenâiz: 21; IbniMâce, Cenâiz: 59.
[15] ibniSa'd'ın Tabanında
[16] Taberânî'nin Kebîrinden,
[17] Mûsned 5:323.
[18] Ibni Hıbban ve Ebû Nuaym'ın H/Asinden L
[19] İbni Ebi’d Dünya’dan.
[20] Mûsned, 2:326.
[21] Mektöbât, s. 72.
[22] Taberânfnin Evsafından.
[23] Buhar!, Eşribe: 22; Bed'ü'l-Halk: 11,16; Müslim,
Eşrİbe: 97.
[24] Taberânfnin Evsafve U.kayirnin Zuafe'sından,
[25] Beyhakl'nln Şi'bö'l-lmartı ve Ebû Nuaym'ın Hz/ye'sinden.
[26] Ebû Ya'la'nm Müsnedi, Taberânfnin Kebltl ve
Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmarfından.
[27] İbniAbdi'i-Berfden.
[28] Temmam ve Ibni Asakir'den.
[29] Hâkim'In MöstedreKMen.
[30] Beyhakl'nin Şi'bü'l-fmartvrvten,
[31] Buharî, Nikah: 88; Rlkak: 16,51; Bsd'ö'l-Halk: 8;
Ttrmizî, Cehennem: 11; Müsned, 1234,359.
[32] Taberânî'nin Keblffaöen
[33] Buharî, Salât 1; Müslim, Salât 14; IbniMâce, Ezan: 5;
Müsned, 3:169,264; 4:95.
[34] Müsned, 2:334,357.
[35] Taberânî'nin Kedinden
[36] İbni Mâce, Nikâh: 20; Tirmizî, Nikâh; 6 ve-DeylemFnln
Mûsnedü'l-Firdevsrmden.
[37] Mevhebfnin örfinden
[38] Taberânî'nin Kebirinden.
[39] Taberânrnin Kebîr] ve Beyhafct'nîn £/'öû'/-/marfından.
[40] Lem'alar.s, 157.
[41] Ra'd Sûresi, 28.
[42] Ebû Nuaym'm Hissinden.
[43] IbniAsâkiMon.
[44] Ibni Adiyy'in el-Kâmiti ve Beyhaki'nin
Şi'bü'l-İmari\n6ar\.
[45] Taberânî'nin Keöfrinden.
[46] Taberânî'nin Evsafı ve Beyhaki'nin Şi'bû'l-İmartmdan.
[47] Taberânî'nin Kebenden.
[48] Taberânî'nin Kebirinden.
[49] Taberânî'nin Kebirinden,
[50] Münazarat, s. 82.
[51] Hâkimin Müstecfretfinden.
[52] Deylemrnin Müsnedü'i-Hrdevginden.
[53] Müslim, Birr: 131; 132; İbniMâce, Edeb; 7; Mösned,
4:420,422,424.
[54] Buharî, Megâzî: 32; İbniMâce, Nikâh: 30.
[55] Beyhaki’nin
Şi’bü’l-İman’ından
[56] tbniEbîŞeybetâen.
[57] İbn Mâce,Rûkün:4.
[58] Ebû Davud, Zekât: 46.
[59] Ebû Ya'lâ'nın Müsnerfinden
[60] Müslim, Mesâcid: 5; Tırmizî, Siyer: 5; Mûsned, 5:393.
[61] Müsned, 5:151,180,383.
[62] Ibni Mündeveyhin Tefecinden.
[63] Buharı, Teyemmüm: 1; Salât 56; Müslim, Mesâcid: 3;
A/esef, Gusüî: 26.
[64] Taberânî'nin Kebirinden.
[65] Ebû Davud, Menasik: 19; Mûsned, 4:350.
[66] İbni Adiyy'in el-KâmitMen.
[67] Bezzazdan.
[68] Mûsned, 4:140; 202; 5:341.
[69] Buharı, Ezan: 31; Müslim, Mesâcid: 276.
[70] Hakim'in MöstedreK'mtien.
[71] İbni Mâce, Tlcârât: 2.
[72] Nahl Sûresi, 90.
[73] Zilzal Sûresi, 7, 8.
[74] Zümer
Suresi,53.
[75] İbni Mündeveyh'in Tefsifive Herevı'nin Fedâ/l'inden.
[76] İbni Mâce, Edeb:42.
[77] Timizi, Kıyame: 60.
[78] Ebû Ya'la'nın Müsnetfinden.
[79] Müsned, Ebû Ya'la'nın Müsnecfl, Taberânî'nin
Kebîrinden.
[80] Müslim, îman: 34-36; Ebû Davud, Edeb: 124; Tirmizî,
Birr: 30; Müsned, 4:120.
[81] Tirmizî, İlim: 16; İbniMâce, Mukaddime: 15.
[82] Buharı, Rikak: 12; Müsned, 1:382.
[83] Tirmizî, Nikâh: 6.
[84] ibni Adİyy'in el-Kâmiti ve Deylemî'nin
Mûsnedû'l-Firdevs'möen.
[85] Lem'alar, s. 154.
[86] Mektûbat, s. 24.
[87] Mesnevî-i Nuriye, s. 156.
[88] Beyhaki'nin Söneninden.
[89] İbni Adiyy'in et-Kâmit'mden.
[90] Necm Sûresi, 38, 39.
[91] Tabakat, 2:254; Sire, 4:303, 304.
[92] Hadid Sûresi, 14.
[93] Lokman Sûresi, 33.
[94] Taberânî'nin Evsafından.
[95] Tirmizi, Zûhd: 35; İbniMâce, Zühd: 4; Müsned,
5:252,255.
[96] Taberânî'nin Kebemden.
[97] Hâkim'in Müstedrelö, Ahmed bin HanbeTin Zühdü, Ebû
NuaynTın Haşinden.
[98] Deylemrnin Müsnedû'i-Firdetâinden.
[99] Ebu'ş-Şeyttten.
[100] TaberânPnin Evsafından.
[101] Hatib'in Tariflinden.
[102] İbni Asâkitöen.
[103] Taberânı'nin KeöMnden.
[104] İbni Asakitöen
[105] Beyhaki'nin Şİ'bü'l-îmattinöan.
[106] EbûDâvud, Sünnet: 1; İbniMâce, Fiten: 17; Timizi
ifnan: 18.
[107] Taberânî'nin Kebîrinden.
[108] Buharî'nin Edem, EbûYa'la'nınMüsnetfinden.
[109] Hâfcim'in MüstedreK'mden.
[110] Taberânî'nin Evsat\ ve Ibni Adiyy'in e/-Kam//inden.
[111] Taberânî'nin Kebîrinden
[112] Tirmizi, Efıme:45; Kıyatne:42; İbnİMâce, Et'ımeM;
İkâme: 174.
[113] Hatibin fari/Tinden.
[114] Beyhakl'nin Ş/'bü'/-/marfından.
[115] İbni LâVdan.
[116] Taberânfnin Evsafından.
[117] Hakim’den.
[118] Ebö Davud, Sünnet 2.
[119] Beyhaki'nin ŞFbûlJmartmten.
[120] Taberânî'nin Kebîft, Ebû Nuaym'm W//ye'sinden.
[121] Deylemî'nin MüsnedüV-FircfevsInden.
[122] Taberânî'nin Kebirinden.
[123] Ebû Davud, Melahım: 17; Tırmizî, Fiten: 13; İbni Mâce,
Fiten: 20; Müsned 3:19.
[124] İbnünneccatöan.
[125] Kazâföen,
[126] Hâkim'in MüstedreK'mden.
[127] Tirmizt, Daavat: 84; İbni Mâce, Dua: 5; Müsned, 3:127.
[128] Ttrmizt, Birr: 42; İbni Mâce, Cihad: 4.
[129] İbniMâce, Edeb;55.
[130] Tayalisfden.
[131] Taberânî'nin Kedinden.
[132] Müslim, Zekât; 93; Nesei, Zekât: 60; Vesâyâ: 1; İbni
Mâce, Vesâyâ: 4; Mûsned, 2:231,250.
[133] Ebû Davud, Vitr: 12; Tatavvu: 2; Zekât 40; Neseî,
Zekât: 49; Darimî, Salât: 135; Müsned, 2:358.
[134] Buharı, Zekât: 18; Nefekat: 2; Müslim, Zekât: 95; Ebû
Davud, Zekât: 39; Nesei Zekât 53, 60; Darimî, Zekât 20, 21.
[135] Neseî, Vesâyâ: 9; İbniMâce, Edeb: 8; Müsned, 5:85;
6:7.
[136] İbni Mâce, Mukaddime: 20.
[137] Danm't, Zekât 38; Müsned, 3:402; 5:416.
[138] Selim 'ür-Razrpin Cû/ünden.
[139] Taberânî'nin Kebîri, Beyhaki'nin £/'öö'/-/marfından.
[140] Beyhaki'nin Şi'bö'l-îmarf\ndan.
[141] Taberânî'nin Kebîr1], Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmartindan.
[142] Deylemrnin Mûsnedü'l-Firdevs'möen.
[143] Taberânî'nin Kebirinden.
[144] Beyhaki'nin Şi'bü'l-lmarh ve Ebû Nuaym'ın
HZ/ye'sinden.
[145] İbni Mâce, Siyam: 43; Müslim, Siyam: 202,203; Ebû
Davud, Savm: 55; Timizi Mevakıt:207; Nesei, Kıyamü'l- Leyl:
[146] 1./Aya, 1:238.
[147] Tirmizî, Savm: 40.
[148] Müslim, Siyam; 117.
[149] İbni Mâce, Siyam: 41; Müslim, Sıyâm: 117.
[150] Tirmizî, Savm: 47.
[151] Tirmizî, Zekât: 28
[152] Tirmizî, Daavat 5; Müsned, 3:75.
[153] Taberânî'nin Kebîrinden,
[154] Hâkimin Müstedrek\nöen.
[155] İbni Kanfâen.
[156] Beyhakı'nin Ş/'6üV-/man'ından.
[157] Hakîntden.
[158] TaberânPnin Evsafından.
[159] Mûsned, 3:438
[160] Mervezî'nin, K/fabü's-Sa/âfından.
[161] Müsned, 3:66; 4:141.
[162] Ebû Davud, Sünnet: 14; Müsned, 2:250,472,527; 5:49;
Taberânrnin Kebîrinden.
[163] Hatib'in Tarih'inöet).
[164] Buhari, Cihad: 2; Müslim, Imare: 122,123,127; Ebö
Davud, Cihad: 5; Tırmizİ, Fezâilû'l-Cihad: 24; Neşet, Zekâl: 74; fbniMâce,
Frten: 13
[165] Deylemînin Müsnedü'l-Firdevs'ınden.
[166] Tayaiisföen.
[167] Müsned; Taberânfrıin Kebtt\ ve Hakimin
MöstetfröKinden.
[168] tfato/rfden.
[169] Ebû Davud, Et'ıme: 54; Müsned, 3:138.
[170] Buharî'nin Tarih i ve Beyhaki'nin Ş/'ftü7-/man'ından.
[171] Taberânfnin Kebîri ve Hâkim'in
[172] Ebû Davud, İmare: 5; Müsned, 4:133.
[173] Hakfırtden.
[174] İbni Mâce, Hudud: 3.
[175] Dârekutnrnin Si/neninden.
[176] Tirmizî, Menak.ö: 16,37; ibni Mâca, Mukaddime: 11;
Mûsned, 5:382,385,399.
[177] Hâkim'in Müstedrek!ir\d&t\.
[178] Deylemî'nin Müsnedû'l-Firdev&intieo
[179] Buharı, Fezâilii'l-Kur'ân: 37; Müslim, İlim: 3,4;
Dârimi, Fezâilü'l-Kurân; 7; Mûsned, 4:313.
[180] Müslim, Mösâfirîn: 252.
[181] Mûsned, 3:428,444.
[182] Temmam'dan.
[183] Ebû Davud, Saiât: 135; Müsned, 3:146,155; 5:338.
[184] Beyhaki'nin Şi'bü'l-îman'mdan.
[185] Ebû Davud, Cenâiz: 20; İbni Mâce, Cenâiz: 4; Müsned,
5:26, 27.
[186] Buhaıînin Tariflinden.
[187] Müslim, Salât: 215; Neşe!, Mevakit: 35; Tatbik: 78;
Tirmizİ, Daavat: 118.
[188] Ebû Davud, Edâhî: 21; Müsned, 6:381.
[189] Taberânî'nin Keö/rfnden.
[190] Buharı, Sayd: 22; Neseî, Menasik: 7; Dariml, Savm: 49.
[191] İbni Adiyy'in el-Kâmifinöen.
[192] Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmaıtmöan.
[193] Hâkim'in Mü$tedreW ve Beyhaki'nin Şi'bü'l-îman'ınûan.
[194] Deylemî'nin Müsnedü'l-FirdevsîinĞen.
[195] Buharfnin Tarifti, Hâkim'in Müstedretf\r\den
[196] Harâiti'nin Mekarimö'l-Ahlâtfmüan,
[197] Buhar!, Ahkâm: 43; Müslim, İmare: 41; Ateşe/, Büyü':
44; İbni Mâce, Cihad: 41.
[198] Ebû Dâvud, Salat: 93; Mûsned, 2:98; 5:262.
[199] Buharı, Ezan: 74; Müslim, Salât: 126; Tirmizî,
Mevakıt: 53; Müsned, 2:314.
[200] Müslim, Salât: 132; Ebû Davud, Salât: 93,95; Tirmizî,
Salât: 54; Neseî, İmame: 23,
[201] Taberânî'nin Kebîrinden.
[202] Deylemî'ninMüsnedüV-firdevsInden.
[203] Deylemî'nin/MüsnedüV-F/rrfevs'inden.
[204] Deylemî'ninMüsnedü7-F//-devs'inden.
[205] Buharrnin Taritfmden.
[206] Bezzazdan.
[207] Taberânfnin Kebîfi ve Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmrimöm
[208] İbniMâce, Tahare: 26; Neseî, Sehv: 88; Mösned,
2:326,388,389.
[209] TaberâniTıin Evsafından,
[210] Müsned, Taberânrnİn Keb\t\ ve Beyhaki'nin
£f'6ü'/-/roan'ından.
[211] Ahmed bin Hanbel'in Zühdü ve Sizcfrlin /banisinden.
[212] İbnü's-Sünnîve Harâİti'nin Mekarimü'l-Ahlâkınöan.
[213] Ebu'ş-Şeyttten.