1500. [3:65,
Hadis No: 2764]
Ibni Abbas'den (r.a.)
rivayetle:
Cennet ehli, daha
hayatta iken Allah'ın insanların kendisi hakkındaki hayırlı övgüleriyle
kulaklarım doldurdukları kimselerdir.
Cehennem ehli ise,
daha hayatta iken Allah'ın şerrinden dolayı m-Himların kendisi hakkındaki kötü
sözleriyle kulaklarını doldurdukları kimselerdir.[1]
1501. [3:66.
Hadîs No: 2765]
Hltzeyfe (r.a.J rivayet
ediyor:
Zâlimler ve
yardakçıları Cehennemdedirler.[2]
1502. [ 3:66,
Hadîs No: 2767]
fSbû Umûnıe'den (r.a.J
rivayetle: Kur'ân ehli, Cennet ehlinin reisleridir.[3]
Kur'ân İnsanlar için
büyük bir rehber, dünya ve âhiret işlerinde eşsiz bir kılavuzdur. Kur'ân
âhiret âleminin bir haritasıdır.
Kuran ehli demek,
böylesi mukaddes bir Kur'ân'ı öğrenip onu okuyan ve 0KuduQuyla amel eden kimse
demektir. Kur'ân'ı okuyup anlama, emir ve yasaklarına uymanın büyük önemi
vardır. O sayede maddî ve manevî kalkınma ger-çtkliştlrllir İnsan doğru ve
gerçeği bulur. Huzur içinde yaşar.
Kur'ân ehli
rehberdirler, bayrak şahsiyetlerdir. İnsanların huzura, saadete kavuşmaları
için hizmete talip olmuş kimselerdir. Dolayısıyla büyük ve kudsî bir hl/mttl
omuzlamışlardır. "Kavmin efendisi onlara hizmet edendir" Hadîsi
çerçe-viBİnde onlar efendiliği bihakkın kazanmış kimselerdir. Çünkü onlar en
büyük hiimttl götürmektedirlor Kur'ân ehli sadece dünyada değil, âhirette de
yol gös-ttriCiktlr, Cennetlikler bilemedikleri hususları Kur'ân ehline
soracaklardır.
lf|li Ctnab ı link,
Kur'.İıı ehlini dünyada böyltmirıo yüksulttiği ve mükâfatlandırdığı fllbl,
âhirultu da Cuiıiıutliklere reis olacak dermatdo büyük bir makam ve mevki İhsan
»ductktlr,
1503. [3:67,
Hadîs No: 2769]
Süraka bin Mâlik (r.a.)
rivayet ediyor:
Cehennemlikler katı
kalbH, cimri ve kibirlenen kimselerdir. Cennetlikler ise güçsüzler ve elinden
gelen mücâdeleyi gösterdikten sonra yenik düşüp ezilen kimselerdir.[4]
1504. [3:68,
Hadîs No: 2772]
Nûman bin Beşir'den
(r.a.) rivayetle:
Kıyamet Günü
Cehennemliklerden azabı en hafif olan bir adamdır ki, ayağının iki topuğuna
iki kor konur da bundan dolayı beyni kaynar.[5]
1505. [ 3:69,
Hadîs No: 2778]
tbni Abban (r.a.)
rivayet ediyor:
îmanın en Hiığlum
kulpu, Allah yolunda karşılıklı dostluk kur* mttk, Allah yolunda düşmanlık
bıılımtk, Allah için sevmek, aziz vs l
olan Allah için kin bnal^mıkltr[6]
1506. [3:70,
Hadîs No: 2780]
İbni Mes'ûd'dan (r.a.)
rivayetle:
Yüce Allah,
peygamberlerinden birine "Kendini ibâdete vermiş filan kuluma şunu
sor" diye vahyetti: "Dünyaya karşı soğuk durmanla nefsini daha
dünyada iken rahata kavuşturdun. Kendini benim yoluma vermenle izzet ve şeref
kazandın. Bunlar senin içindir. Peki Benim için yapman gereken-jşeylerden ne
yaptın?" O, "Ey Rabbim, Senin için yapmam gereken nedir?" diye
sordu. Allah, "Benim yolumda bir düşmanıma düşmanlık besledin mi? Benim
uğrumda bir dostumla dostluk kurdun mu?" buyurdu.[7]
1507. [3:71,
Hadîs No: 2781]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor: Allah İbrahim'e (a.s.) şöyle vahyetti:
"Ey Halîlim,
kâfire karşı bile olsa ahlâkını güzelleştir ki, iyi kimselerin vardığı yere
varasın. Benim, ahlâkını güzelleştireni Arşımın gölgesinde gölgelendi recegime,
Cennetimi yü'lııştireceğime ve kendime yaklaştıracağıma dııir Önceden verilmiş
mönüm vurdu.[8]
1508. [3:71,
Hadîs No: 2783]
Ka'b bin Malik'den
(r.a.) rivayetle:
Yüce Allah Davud'a
(a.s.) şunu vahyetti: "Herhangi bir kulum yi« yatıklarıma değil de Bana
sırtını dayarsa, bunu onun samimî niyt-tinden de anlarsam, gökler içindekilerle
beraber ona tuzak kuriKİnı1, Şen, bu tuzaktan kurtulması için ona mutlaka bir
çıkış kapmı içb rtm. Her hangi bir kulum da Beni bırakıp bir yaratığa sırtını
dayar ta ve Ben bunu niyetinden de anlarsam, mutlaka önündeki bütün yükseliş
sebeplerini keser ve çöküş yollarım kolaylaştırırım. Herhnn* gi bir kul Bana
itaat ederse, o daha istemeden Ben mutlaka ktsnditi-ne veririm. Benden
bağışlanmasını dilemeden onu affederim.[9]
1509. [ 3:73,
Hadîs No: 2787]
Ümâme (r.a.) riuûyet ediyor: Bin, bindin
ranraki halifeyi Aİlnh'tin korkmayı Müılümuniim kommıyı, onların büyükiirinı
d§|«r virmtyl, kttçukltrln itikat göstermeyi, âlimlerine saygı duymayı, dövüp
de zillete düşürmemeyi ürkütüp de nankörlüğe sevk etmemeyi, yüzlerine karşı
kapılarım kapatıp da güçlülerin zayıflan ezmesine fırsat vermemeyi tavsiye ederim.[10]
1510. [3:74,
Hadîs No: 2788]
GUrmiiz bin Evs'den
rivayetle:
Çok lanet okuyucu
olmamanı tavsiye ederim.[11]
1511. [ 3:75,
Hadîs No: 2791]
Shû Said el-Hudrî
(r.a.) rivayet ediyor:
Sana Allah'tan
korkmayı tavsiye ederim. Çünkü bu her hayrın başıdır. Cihada sarıl. Çünkü o,
Müslümanın kendisini bütünüyle ibâdeti vermesidir. Allah'ı çokça zikret ve
Kur'ân'ı çokça oku. Çünkü bu Cennetti! rahatlığın, yer yüzünde de nam ve
şerefindir.[12]
1512. [ 3:76,
Hadîs No: 2793]
Ebû Zerden (r.a.)
rivayetle:
Sana Allah korkusunu
tavsiye ederim. Çünkü Allah korkusu her-Şiyin başıdır. Kur'ân'ı okumaya ve
Allah'ı anmaya bak. Çünkü bu dinin anılması ve yeryüzünde nurundur. Hayrın
dışında çok az konuş. Çünkü çok az konuşmak şeytanı senden uzaklaştırır ve
dinini korumada sana yardımcı olur. Çok gülmekten sakın. Çok gülmek kalbi
öldürür ve yüzün nurunu giderir. Cihadı bırakma. Çünkü o Ümmetimin kendisini
bütünüyle ibâdete vermesidir. Fakirleri sev ve onlnrln oturup kalk. Nimetlere
sahip olma noktasında senden üstün Oİnnlarn bakma, aşağıda olanlara bak. Böyle
yaparsan, Allah'ın sana Verdiği nimetleri küçümsemenıiş olursun. Senden
ilişkiyi kesseler bili akrabalarınla :iyi ilişkiler içerisinde bulun. Acı da
olsa dâima hakki löylo. Allah yolunda insanların kınamasından korkma. Kendini
kötü bilmen seni başkalarına dil uzatmaktan alıkoymalıdır. Kendin imlediğin
kötülüğü başkaları yaptığında onları yadırgama.
Şu üç huy kişiye ayıp
olarak yeter:
I. Kendi
kusurunu görmeyip başkalanndaki aynı kusuru görmesi.
2. Kandı
utunç verici hâlini görmeyip başkalarının aynı durumun-• lan utnnç duyması.
3. Oturup
kalktığı kimselere »ıkıntı vermesi.
My Ebû /or! Tmlbir
gibi «kıl, ytıiflk olun şeylerdim sakınmak gibi lukvA, Jüıol uhlAk gibi dt
şırsf yoktur.[13]
1513. [3:78,
Hadîs No: 2795]
Ömer (r.a.) rivayet
ediyor: .
Size Sahabîlerimi ve
onları izleyen nesli tavsiye ederim. Sonra yalan yaygınlaşacak. Öyle ki, yemin
etmesi istenmeden kişi yemin edecek. Şahitlik etmesi istenmeden şahitlik
edecek. Dikkat edin. Bir erkek kendisine nikâh düşen bir kadınla hiçbir
surette başbaşa kalmasın. Şayet kalırsa üçüncüleri şeytan olur. Cemaate
sarılınız. Ayrılıktan uzak durunuz. Şeytan tek kişiyle beraber, iki kişiden ise
daha uzaktır. Cennetin en orta yerini isteyen kimse cemaate sarılsın.
İyilikleri kendisini sevindiren, kötülükleri ise kendisini üzen kimse gerçek
mümindir. [14]
1514. [ 3:79,
Hadîs No: 2796]
Ebû Ümâme'den (r.a.J
rivayetle:
Size komşu hakkını
gözetmeyi tavsiye öflerim.[15]
1515. [ 3:79,
Hadîs No: 2797] . .
Ebû Hür ey re (r.a.)
rivayet ediyor:
En uygun duâ kişinin
şöyle demesidir:
"Allah'ım, Rabbim
Sensin, ben Senin kulunum. Nefsime zulme.t« tim. Günahlarımı itiraf ettim. Ey
Rabbim, günahlarımı affet. Şüphi» siz benim Rabbim Sensin. Senden başka
günahları bağışlayacak hiç kimse yoktur.[16]
1516. [ 3:80,
Hadîs No: 2800]
Abdurrahman bin Avfden
(r.a.) rivayetle:
Bir koyun kesmekle de
olsa düğün yemeğini ver.[17]
Evlenen kimsenin düğün
yemeği vermesi sünnettir. Peygamberimiz (a,S.(Di) Vi Sahabîler evlendiklerinde
ziyafet vermişlerdir. Ayrıca Peygamberimiz düğün ytniöği vermeyi tavsiye
etmiştir. Meselâ İzahını yaptığımız Hadîste Peygarnb#> rlmi/in muhatabı
Abdurrahman bin Avf'tır (r.a.). Resûlullah (a.s.m.) onun evltrv dlğlni
öğrenince, "Allah sana mübarek kılsın. Bir koyun kesmek suretiyle de düğün
ziyafeti ver" buyurmuştur.
Düğün yemeği herkesin
imkânına göre olmalıdır. Sünnet işlenirken gösteri Şt vo israfa kaçılmamalıdır. Düğün yemeği
veren zât, fakir zengin ayırd etmi*. din imkânı nisbetinde herkesi yemeğe davet
etmelidir. Zîra, Peygamber Efendi* mlı (a.s.m.) zenginlerin çağırılıp
fakirlerin davet edilmediği düğün yomiğlnl lilvip etmemiş; bununla ilgili
olarak şöyle buyurmuştur:
"Kendisine
zenginlerin çağırılıp fakirlerin çağırılmadığı davet yemeği n« kö IU y#mektir."[18]
1517. [ 3:81,
Hadîs No: 2801]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'ın evliyaları,
görüldüklerinde Allah'ın hatırlandığı kimseler-[19]
1518. [ 3:82,
Hadîs No: 2804]
Hasan-ı Basrî'den
rivayetle:
İbâdetin ilk basamağı
susmaktır.[20]
1519. [3:83,
Hadîs No: 2808]
Ebû Mahzura rivayet
ediyor:
Namazı vaktinin
başlangıcında kılmak Allah'ın rızasına, ortasında kılmak Allah'ın rahmetine,
sonunda kılmak ise Allah m atlına vesiledir.[21]
1520. [ 3:83,
Hadîs No: 2810]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Ölümünden sonra
Allah'ın mu mine ilk hediyesi, cenaze namazım kılan kimseleri affetmesidir.[22]
1521. [3:84,
Hadîs No: 2812]
Ukbe bin Âmir (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah huzurunda ilk
dâvâlaşacak olan birbirlerinin hakkını g leyen iki komşudur. [23]
1522. [ 3:85,
Hadîs No: 2813]
û Said el-Hudrî'den
(r.a.) rivayetle:
Cennete ilk girecek
kafile on dördündeki ay gibi, ikinci khlıle d» gökteki en parlak ve güzel
yıldız renginde olacaktır. Her birini m- iki eş verilir. Bu eşlerden her birisi
üzerinde yetmiş güzel elbise v.u dır, Bacak kemiklerinin ilikleri bu
elbiselerden görünür.[24]
Cennete girecek olan
insanlar hep aynı makam ve mevkide bulunmaynçık tır. Dünyada işledikleri salih
amellere göre bazıları ayın ondördündekl parlaklığı gibi, kimileri yıldız gibi
parlayarak gireceklerdir. Bunlar Cennete girecek İlk kafi lelerdir.
Cennete girenlere ilk
etapta ikişer eş verilir. Bu eşlerin üzerinde yetmiş gasil elbise olduğu halde,
bacak kemiklerinin ilikleri görünür. Bu insana dünyâdaki kulluklarına karşılık
verilen bir mükâfattır. Cennet madem güzellikler diyarıdır. Vo çeşit çeşit
güzelliklere sahiptir. Elbettekl insan, Cennetin herşeyinden istifa ılo etmek
isteyecektir, öyleyse Cennnttnki bulun güzelliklerin küçük bir nümü misinin,
Cennetlik eş ve hurilerde bulunmanı kmlııı makûl birşey olama/
l'ekl buna niçin
Ihtiynç vardır vb hu Hıdtf «Ihinu giydikleri haldo birbirlerini oıtmamolorl nt
domoktlr vo hu ruınıl mümkün olahlIlıV
Büyük İslâm âlimi
Bedîüzzaman Hazretleri bu hususu Mektûbat isimli eserinde şöyle anlatır:
"Ehl-i Cennet
olan bir insan, hususan bütün duygularıyla ve cihâzât-ı mâne-viyesiyle ubudiyet
etmiş [kullukta bulunmuş] ve Cennetin lezâizine istihkak kes-betmiş ise; herbir
duygusunu memnun edecek, herbir cihâzâtını okşayacak, herbir letâifini [ince
duygularını] zevklendirecek bir tarzda; Cennetin herbir nev'inden birer
mehasini gösterecek bir tarz-ı libası, kendilerine ve hurilerine, rahmet-i
İlâhiye tarafından giydirilecek."
"En üstteki
hülleden [elbiseden], tâ en alttaki hülleye kadar; ayrı ayrı meha-sinler, ayrı
ayrı tarzda, hissiyatı ve duyguları zevklendirecek, memnun edecek mertebeler
var."[25]
Sözleı'üe de bu husus
daha geniş olarak şöyle ele alınır:
"Şu çirkin, ölü,
câmid [cansız] ve çoğu kısır olan dünyada; hüsün ve cemâl, yalnız göze güzel
görünüp, ülfete [ısınmaya] manî olmazsa, yeter. Halbuki: güzel, hayattar,
revnekdar [renkli] bütün kışırsız lüb ve kabuksuz iç olan Cennette; göz gibi
bütün insanın duyguları, latifeleri cins-i lâtif olan hurilerden ve huriler
gibi ve daha güzel, dünyadan gelme, Cennetteki nisâ-i dünyeviyeden [dünya
kadınları] ayrı ayrı hisse-i zevklerini, çeşit çeşit lezzetlerini almak
isterler. Demek, en yukarı hüllenin güzelliğinden tut, tâ kemik içindekilere
kadar, birer hissin, birer latifenin medâr-ı zevki [zevk vesilesi] olduğunu
Hadîs işaret ediyor. Evet, 'hurilerin yetmiş hülleyi giymeleri ve
bacaklarındaki kemiklerin ilikleri görünmesi' tabiriyle Hadîs-i şerif işaret
ediyor ki; insanın ne kadar hüsünperver ve zevk-perest ve zinete meftun ve
cemale müştak duyguları ve hassaları ve kuva-ları ve latifeleri varsa, umumunu
memnun edip doyuracak ve herbirisini ayrı ayrı okşayıp mes'ûd edecek, maddî ve
manevî her nevî zînet ve hüsn-ü cemâli huriler camidirler. Demek, huriler
Cennetin aksâm-ı zînetinden [ziynet kısımlarından] yetmiş tarzını, birtek
cinsten olmadığından birbirini setretmeyecek surette giydikleri gibi; kendi
vücudlarından ve nefis ve cisimlerinden, belki yetmiş mertebeden ziyade ayrı
ayrı hüsün ve cemâlin aksamını [kısımlarını] gösteriyorlar. "Orada
canların çektiği, gözlerin hoşlandığı herşey var"[26]
işaretinin hakikatini gösteriyorlar"[27]
Nasıl bir elmaya
baktığımızda tâ renginden kokusuna kadar değişik özellik ve güzellikleri
birbirlerini gizlemeyecek, aksine gösterecek ve tamamlayacak tarzda
yaratılmışsa, Cennetlik eşlerin ve hurilerin giydikleri elbiseler de birbirlerinin
güzelliklerini örtmeyecek ve insanın bütün duygularını tatmin edecek tarzdadır.
1523. [3:86,
Hadîs No: 2818]
Ebû Hüreyre (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: . .
Ramazan ayının başı
rahmet, ortası mağfiret, sonu ise Cehennem ateşinden kurtuluştur.[28]
1524. [ 3:87,
Hadîs No: 2818]
Enes'den (r.a.)
rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kulun Kıyamet Günü ilk
hesaba çekileceği ameli namazdır. Eğer o düzgün çıkarsa, diğer amelleri de
düzgün olur. Eğer o bozuk çıkana diğer amelleri de bozuk olur.[29]
1525. [ 3:88,
Hadîs No: 2820]
Şeddad bin Evs (r.a.)
Peygambtr Efendimizin (a.a.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Dininizden ilk
kaybedeceğinin ş»y vmAnittir.[30]
1526. [3:88,
Hadîs No: 2821]
Şeddad bin Evs'den
(r.a.) rivayetle:
İnsanlardan ilk
kaldırılacak şey, Allah'a karşı kalbin korku ve tevâzusudur.[31]
1527. [3:88,
Hadîs No: 2823 1507]
Ümmii Derdâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Sevap kefesine ilk
konulacak olan şey güzel ahlâktır.[32]
1528. [3:89,
Hadîs No: 2824]
Câbir (r.a) rivayet
ediyor:
Kulun sevap kefesine
ilk konulacak ameli, çoluk çocuğunu geçimi için yaptığı harcamalardır.[33]
1529. [3:89,
Hadîs No: 2825]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.)
rivayetle:
Kıyamet günü insanlar
arasındaki dâvalardan ilk hükme bağlanacak olan, kan davalarıdır.[34]
1530. [3:89,
Hadîs No: 2827]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Bu ümmetten ilk
kaldırılcak olan güzel hasletler, haya ve güveni-KKk.[35]
1531. [3:90,
Hadîs No: 2828]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.)
rivayetle:
Rabbimin,
putperestlikten sonra bana en evvel yasakladığı şey, içki içmek ve insanlarla
çekişmektir.[36]
1532. [3:90,
Hadîs No: 2829]
Sehl b. Huneyf (r.a.)
rivayet ediyor:
Şehidin, yere dökülen
ilk kanıyla birlikte, kul hakkı dışındaki bütan günahları bağışlanır.[37]
1533. [3:91,
Hadîs No: 2832]
Vasile'den rivayetle
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Yakınlarından olup
bana en evvel kavuracak olan sensin ey Fatı-ma, eşlerimden bana en evvel
kuvuşacak olan ise Zeynep'tir. O sizin eli en açık olanıdır.[38]
1534. [3:91,
Hadîs No: 2834]
Hz. Osman (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet günü ilk
şefaat edecek olanlar, peygamberler, sonra alimler, sonrada şehidlerdir.[39]
1535. [3:92,
Hadîs No: 2835]
Ibni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Cennet girmek için ilk
çağrılacak olanlar, kıvançta ve tasada Allah'a çokça hamdedenlerdir.[40]
1536. [3:95,
Hadîs No: 2843]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Ümmetime Yüce Allah'ın
ilk farz kıldığı şey beş vakit namazdır ve amelleri içerisinde ilk ortadan
kaldırılacak olan farzda beş vakit namazdır, ilk sorguya çekilecekleri husus
da beş vakit namazdır. Ondan birşey eksik yapan kimse için Yüce Allah şöyle
buyurur: "Bakın, kulumun farzlardan eksik bıraktığı namazları tamamlamak
için nafile olarak kıldığı namazı var mı? Kulumun Ramazan oruçlarına bakınız,
eksik bıraktığı birşey varsa bunu tamamlayacak nafile oruçları var mı? Kulumun
zekâtına bakınız. Eğer ondan birşey eksik bırakmışsa bunu tamamlayacak nafile
sadakalarını bulabiliyor musunuz?" Bu nafileler Allah'ın farz kıldığı
ibâdetlere eklenir. Bu, Allah'ın rahmet ve adaletiyle olur. Bundan fazlasını
bulabilirse sevap kefesine konur. Ve kendisine şöyle denir: "Mesrur
olarak Cennete gir." Eğer nafileden farzları tamamlayacak birşey
bulunmazsa zebanilere emir verilir. Onlar da elinden ve ayaklarından
yakalayarak sonra Cehenneme fırlatırlar.[41]
1537. [3:98,
Hadîs No: 2848]
Ebû Hüreyre*(r.a.)
rivayet ediyor:
Size hiçbir
peygamberin bahsetmediği şekilde Deccal'den bahsedeyim mi? Onun bir gözü
kördür. O beraberinde Cennet ve Cehennemin timsali bulunduğu halde gelir. Onun
Cennet dediği aslında Cehennemdir. Sizi Nuh Aleyhisselâmm kavmini sakındırdığı
gibi ondan sakındırırım.[42]
1538. [3:98,
Hadîs No: 2849]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Size, Cennete
girmenize vesile olacak şeyleri haber vereyim mi? Bunlar cihad etmek, Allah
yolunda vuruşmak, misafire yemek vermek, namazı vaktinde kılmaya özen
göstermek, soğuk gecede güzelce abdest almak ve Allah için yemek yedirmektir.[43]
1539. [3:99,
Hadîs No: 2851]
Abdullah bin Câbir
(r.a.) rivayet ediyor:
Kur'ân'da en hayırlı
sûre "Elhamdülillâhi Rabbi'l âlemin" yâni Fatiha Süresidir».[44]
1540. [ 3:100,
Hadîs No: 2852]
fMuâz bin
Cebel'den,'(r.a.) rivayetle:
Size Cennet ehlinin
sultanını bildireyim mi? O, zayıf, horlanan, fakirliğinden eski elbise giyen,
önemsenmeyen ve Allah adına 'Şu şöyle olacak' diye yemin ettiğinde Allah'ın
kendisini doğru çıkardığı kimsedir.[45]
1541. [ 3:100,
Hadîs No: 2853]
Ebû Derdâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Cehennem ehli, bütün
katı kalbli, etrafındakilere gururla bağırarak emreden, büyüklenen ve hırsla
mal toplayıp kimseye birşey vermeyendir.[46]
1542. [ 3:101,
Hadîs No: 2854]
Ukbe bin Âmir'den
(r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır
Allah'a sığınanların
kendisiyle sığındıkları en faziletli şeyi haber vereyim mi? O, Felâk ve Nâs
Sûreleridir.[47]
1543.
[3:101, Hadîs No: 2855]
İbni Mes'ûd (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Size "Lâ havle ve
lâ kuvvete illâ billah"m açıklamasını haber vereyim mi? Allah'ın
yasakladığı şeylerden sakınma ancak Allah'ın korumasıyla mümkündür. Allah'a
itaate güç yetirme de ancak Allah'ın yardımıy^adır. Bana Cebrail bu şekilde
bildirdi.[48]
1544. [ 3:102,
Hadîs No: 2857]
Ebû Hüreyre'den
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Size hayırlınızın kim,
şerlinizin kim olduğunu haber vereyim mi? Hayırlınız hayrı umulan, şerrinden de
emin olunandır. Şerliniz ise hayrı umulmayan, kötülüğünden de emin olunmayan
kimsedir.[49]
1545. [ 3:102,
Hadîs No: 2858]
Ebû Saîd el-Hudrî
(r.a.) rivayet ediyor:
Size insanların en
hayırlısıyla en şerlisinin kimler olduğunu haber vereyim mi? Hayırlı
insanlardan birisi atının, devesinin veya ayaklarının üzerinde ölünceye kadar
Allah yolunda çalışandır.
İnsanların en
şerlilerinden birisi ise günahkâr ve Allah'ın kitabını okuduğu halde hiçbir
yasağından sakınmayan cüretkâr kimsedir.
[50]
1546. [ 3:103,
Hadîs No: 2859]
Safvan bin Süleym'den
(r.a.) rivayetle:
Size en kolay ve
bedene en hafif gelen ibâdeti haber vereyim mi?[51]
Bu: Susmak ve güzel
huydur.
1547. [ 3:103,
Hadîs No: 2860]
Enes bin Mâlik (r.a.)
rivayet ediyor:
"Size en cömert
kimsenin kim olduğunu haber vereyim mi? Allah bütün cömertlerden daha
cömerttir. Ben Âdemoğullarının en cömerdiyim. Benden sonra onların en cömerdi
ise Allah'ın kendisine ilim verip bu ilmi yayan kimsedir. Bu kimse Kıyamet Günü
tek başına bir ümmet olarak diriltilecektir. Bundan sonra en cömert olan ise
şehid edilinceye "kadar Allah yolunda nefsinden fedâkârlıkta bulunan kişidir."[52]
1548.
[3:104, Hadîs No: 2861]
Sa 'd bin Ebî Vakkas
'dan (r.a.) rivayetle:
"Size birinizin
başına dünya ile ilgili bir sıkıntı veya belâ geldiğinde okuyarak bundan
kurtulacağı bir şeyi haber vereyim mi? O, Hz. Yunus'un şu duâsıdır: 'Senden
başka hiçbir ilâh yoktur. Sen her türlü noksan sıfatlardan münezzehsin. Hiç
şüphesiz ben nefsime zulm edenlerden oldum."[53]
1549.
[3:104, Hadîs No: 2862]
Aişe'den (r.a.):
rivayet ediyor:
Size öyle bir sûreyi
haber vereyim mi ki, büyüklüğü gökle yerin arasını doldurmuştur. Onu yazan için
de bu kadar mükâfat vardır. Cuma Günü onu okuyan kimsenin iki Cuma arası ve üç
gün fazlasıyla işlemiş olduğu günahları bağışlanır. Kim son beş âyetini okuyup
yatarsa dilediği gece Allah onu'uyandırır. Bu sûre Kehf süresidir. :" [54] '
1550.
[3:105, Hadîs No: 2863]
Cabir (r.a.) rivayet
ediliyor:
Yarın Cehennemin
kendilerine haram olduğu kimseleri size haber ■»«reyim mi? Cehennem her
ağırbaşlı, nazik, cana yakın ve Allah'a ve istekleri yerine getirilmesi gereken
insanlara karşı itaatkâr kimseye haram olacaktır.[55]
1551.
[3:105, Hadîs No: 2864]
Zeyd bin Halid
El-Cühenî'den (r.a.) rivayetle:
Size şahitlerin en
hayırlısını haber vereyim mi? O, kendisinden islenmeden önce şahitlik görevini
yerine getiren kimsedir.[56]
1552.
[3:106, Hadîs No: 2866]
Ebû Derdâ (r.a.) rivayet
ediyor:
"Size farz
olanların dışındaki oruç, namaz ve sadakanın sağladığı dereceden daha üstününü
haber vereyim mi? İnsanların arasını bulmaktır, insanların arasını bozmak ise
dini kökten kesmektir."[57]
1553. [ 3:108,
Hadîs No: 2870]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Arşın altından ve
Cennetin hazinesinden olan bir sözü size bildireyim mi? O "Lâ havle ve lâ
kuvvete illâ billâh Kötülükten sakınma ve iyiliğe güç yetirme ancak Allah'ın
yardımıyladır" cümlesidir. Sen böyle dediğinde Allah "Kulum Bana
teslim oldu ve herşeyi de Bana teslim etti" buyurur.[58]
1554.
[3:109, Hadîs No: 2873]
Ebû Hüreyre (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Size günahları
silip süpüren, dereceleri yükselten bir şeyi haber vereyim mi? Zor şartlarca
abdest almak, uzak yerlerden mescidlere gitmek ve namazı kıldıktan sonra diğer
namazın beklentisi içinde olmaktır. İşte bu bir cihattır, bu bir cihattır, bu
bir cihattır."[59]
1555.
[3:110, Hadîs No: 2874]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
En güçlünüzün
kim'olduğunu size haber veriyim mi? Öfkelendiğinde kendini en iyi hâkim
olabilendir.[60]
1556.
[3:110, Hadîs No: 2875]
Ali bin Ebî Talip
(r.a.) rivayet ediyor:
"Size benim,
Sahabîlerimin ve benden önceki peygamberlerin halifelerinin kimler olduğunu
bildireyim mi? Onlar Allah yolunda Onun rızâsı için Kur'ân'ı ezberleyen ve
mânâsım düşünerek devamlı okuyanlarla, benim ve onların sözlerini başkalarına
nakledenlerdir."[61]
1557.
[3:110, Hadîs No: 2876]
Ebû Hüreyre'den (r.a)
rivayetle:
Cebrail'in bana okuyup
tedavi ettiği bir duayı sana öğreteyim mi? Şöyle diyeceksin: "Allah'ın
adıyla sana şifâ dileğinde bulunuyorum. Allah, sana düğümlere üfleyen
sihirbazların şerrinden ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden gelen her
hastalıktan şifâ versin."[62]
1558.
[3:111, Hadîs No: 2877]
Esma binti Umeys
(r.çf.) rivayet ediyor:
Sıkıntı ânında
söyleyeceğin birkaç kelimeyi sana öğreteyim mi? O da şu: "Allah Rabbimdir.
Ona hiçbirşeyi ortak koşmam."[63]
1559. [3:lll,
Hadîs No: 2878]
Hz. Ali'den rivayetle:
Üzerinde Sabir Dağı
kadar borç olsa dahi, okuduğun takdirde Allah'ın seni ondan kurtaracağı bir
sözü sana öğreteyim mi? Şöyle de: "Allah'ım helâlindan vererek haramdan
koru! Lütfunla Senden başkasına beni muhtaç etme!"[64]
1560. [3:111,
Hadîs No: 2879]
Ebû Said el-Hudrî
(r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Söylediğinde Allah'ın
üzüntünü gidereceği ve borcunu ödemeni sağlayacağı bir sözü sana öğreteyim mi?
Sabaha çıktığında ve akşamladığında şöyle de: "Allah'ım, kaygı ve
üzüntüden Sana sığınırım. Acizlik ve tembellikten Sana sığınırım. Korkaklık ve
cimrilikten Sana sığınırım. Borçlar altında ezilmekten ve insanların
istibdadından Sana sığınırım. [65] .
1561. [.3:112,
Hadîs No: 2880]
Hz. Ali (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Okuduğunda üzerinde
zerreler adedince günahlar olsa bile Allah'ın seni affedeceği birkaç kelimeyi
sana öğreteyim mi? Şöyle de: Tüce ve büyük olan Allah'tan başka hiçbir ilâh
yoktur. Kullarını hemen cezalandırmayıp tövbe etmesini bekleyen ve sonsuz
kerem sahibi olan Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur. Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Yedi göğün ve büyük Arşm
Rabbi olan Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd, âlemlerin Rabbi
olan Allah'a mahsustur."[66]
1562.
[3:113, Hadîs No: 2881]
İbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Allah'ın onlar
sayesinde sana fayda vereceği birkaç hasleti öğreteyim mi? İlme sarıl! Çürîkü
o mü'minin dostudur. Hilm yardımcısı, akıl rehberi, amel gözeticisi, şefkat
babası, yumuşaklık kardeşi, sabır ise maddî ve manevî duyguların kumandanıdır.[67]
1563.
[3:113, Hadîs No: 2882]
İbni Ömer Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Sana Allah'ın hayrını
dilediği kimseye öğretip bir daha hiç unutturmadığı bir sözü öğreteyim mi?
Şöyle de: "Allah'ım, ben zayıfım. Rızan uğrunda, zayıflığımı kuvvete
çevir. Dizginimden tutup hayra doğru götür. îslâmı, hoşnutluğumun son hedefi
kıl. Allah'ım, güçsüzüm. Beni kuvvetlendir. Zillet içindeyim. Beni aziz eyle!
Fakirim, beni nzıklandır.[68]
1564.
[3:113,114, Hadîs No: 2883]
İbni Abbas'dan
rivayetle:
Allah'ım, beni hayatta
bıraktıkça ebediyyen günahları terk ettirmekle bana merhamet et! Beni
ilgilendirmeyen işin altına girmekten muhafaza ederek bana merhamet et! Seni
benden hoşnut kılacak şeylere dikkatle bakmamı nasip eyle! Ey gökleri ve yeri
yoktan ör-neksiz olarak Yaratan; celâl, ikram ve sarsılmaz izzet sahibi olan
Al-lah'ım! Senden şunu istiyorum: Ya Allah, ya Rahman! Azametin ve Zânnın nuru
hürmetine bana öğrettiğin gibi kitabını ezberlemeyi kalbime yerleştir! Seni
benden hoşnut kılacak şekilde onu okumayı nasip eyle! Kitabınla gözlerimi
nurlandırmayı, onunla dilimi açmayı, sıkıntılarımı gidermeyi, göğsümü
genişletmeyi, vücudumun onunla amel etmesini ve bunları yerine getirmek için
güç ve kuvvet vermeyi, bana yardım etmeni niyaz ediyoruz. Şüphesiz Senden başka
hayır yo-İkmda bana yardım edecek kimse yoktur. Onu işlemeye muvaffak kılacak
Senden başka kimse yoktur.[69]
1565.
[3:114, Hadîs No: 2884]
Muaz bin Cebel (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
İnsanların en
şerlisinin kim olduğunu söyleyeyim mi? Tek başına yiyen, iyiliğini esirgeyen,
yolculukta arkadaşlarını terk eden, hizmetçisini döven kimsedir. Bundan daha
şerlisini söyleyeyim mi? İnsanlara kin besleyen, insanların da kendisine kin
beslediği kimsedir. Daha şerlisini de bildireyim mi? Şerrinden korkulan, hayrı
umulmayandır. Daha şerlisini bildireyim mi? Başkasına dünyalık bir menfaat
sağlamak için âhiretini satandır. Bundan daha şerlisi ise dini âlet ederek
dünyalık kazanç peşinde koşandır.[70]
1566.
[3:116, Hadîs No: 2887]
Ebu'l-Büceyr'den
(r.a.) rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Dikkat edin!
Dünyadayken lezzetli yemek yiyen ve süslü elbise giyen nice kimseler vardır
ki, Kıyamet günü aç ve çıplaktırlar. Dünyada nice karnı aç ve çıplak kimseler
vardır ki, âhirette lezzetler ve güzel elbiseler içerisindedirler.
Dikkat edin! Nice nefsine
izzet, ikram eden kimseler vardır ki aslında onu horlamış olmaktadır. Nice
nefsine değer vermeyen kimseler vardır ki aslında ona izzet ikram
etmektedirler.
Dikkat edin! Allah'ın
Resulüne ganimet olarak verdiği şeylerden çalarak nimetlenen nice kimseler
vardır ki, Allah katında hiçbir nasipleri yoktur."
Dikkat edin! Cennete
götüren amel sarp ve yokuştur. Cehennem ameli ise kolay ye düzlüktür. Nice bir
anlık nefsanî istekler vardır ki uzun üzüntüleri netice verirler.[71]
Bu hadîsi iyi
anlayabilmek için dünyada niçin bulunduğumuzu, dünyanın mahiyetinin ne
olduğunu çok iyi bilmemiz gerekir. Dünyanın geçici bir misafirhane, «sanın da
misafir bir yolcu, gideceği asıl vatanın ise Cennet olduğu ve onu kazanmak
için burada bulunduğu düşünülürse, dünyanın lezzetlerine fazla İtibar etmememiz
gerektiği anlaşılır.
Çünkü dünya nimetleri,
lezzetleri geçicidir. Âhirettekiler ise ebedîdir. Ebedî oianları bir tarafa
atıp, hiç düşünmeyip, onları elde edebilmenin yollarını arama-yıp geçici
lezzetler içerisinde boğulup gidersek, kaybederiz. Böylece lezzetlerin veriliş
sebebini idrak edemediğimizi göstermiş oluruz.
Tehlikeli olan hayat;
yeme, içme, giyme gibi dışa ve bedene hitap eden nimetlerin âhirette verilecek
nimetlerin birer numunesi olduğunu bilememek, onları asıl gaye zannedip
onlarda âdeta fanî olmak, kaybolmaktır.
Bu gözlükle yukardaki
hadîse baktığımızda, dünyada lezzetli yemek yiyen tre süslü eibise giyen
kimseler, eğer bunlara gaye ve-herşeyin bunlardan ibaret oJduğu gözüyle
bakıyorlarsa, Kıyamet Günü aç ve çıplak kalacaklardır. Dünya-aa aç ve açık
kaldığı halde isyana girmemiş, onu âhiretin bekleme salonu gibi gördüğü için
sabretmiş kimseler de âhirette bol ve lezzetli nimetlere, güzel elbi-setere
kavuşacaklardır.
Peki dünya
nimetlerinden hiç istifade etmeyecek, lezzetli şeyleri yiyip içmeyecek miyiz?
Madem ki, Allah
nimetleri yaratmış, onları seyredebilmek için göz, koklaya-aimek için burun,
tadabilmek için dil, değerlerini hissedebilmemiz için akıl vermiş. Elbetteki
bunlardan istifade edeceğiz.
Ancak, bunların bir
ölçüsü ve sınırı olacak. Nimetleri Cenab-ı Hakkın âhirette kullarına ihsan
edeceği nimetlerin birer numunesi olarak gördüğümüzde, asıllarına müşteri
olabilmek için tadmamız gerektiğini hemen anlarız. Öyleyse şükretmek, israfa
kaçmamak, meşru sınırı aşmamak şartıyla istifade edeceğiz.
Lem'alar'da
belirtildiği gibi, insan, ne vakit ruh cesede, kalb nefse, akıl mideye hâkim
olsa ve lezzeti şükür için istese, o zaman leziz şeyleri de yiyebilir.
Sonra bu nimetleri
elde etmemek diye birşey de söz konusu olamaz. Madem ki Cenab-ı Hak âhiret
nimetlerini olduğu gibi dünya nimetlerini de mü'min kulları için yaratmıştır. O
halde helâl daire içerisinde istifade etmemize hiçbir engel yoktur.
Mesnevî-i Nuriye'de
yer alan şu cümle dünya ve dünya nimetlerine nasıl bakmamız gerektiği konusunda
bize bir ölçü vermektedir: "Dünyayı kesben değil, kalben terketmek
lâzımdır."
Yani, dünyaya
çalışmamak diye birşey söz konusu olamaz. Dünyada yaşadığımıza göre bir kısım
ihtiyaçlarımız olacak, el âleme muhtaç olmadan yaşamak isteyeceğiz. Onun için
d#e çalışmamız gerekecek. Ancak bunları âhirete basamak olacak şekilde elde
etmeye çalışmalıyız. Dünya âhiretin tarlası olduğuna göre burada
kazandıklarımız âhirette biçebileceğimiz tarzda olursa, dünyanın mânâ ve
hikmetini anlamış oluruz.
Hadiste dikkat çekilen
diğer bir husus da şudur: Allah için değil, sırf nefis hesabına ve nefsi
şımartmak için ona ikramda bulunan kimsenin onu aslında horlayıp azap
çekmesine vesile olmuş olması. Evet, nefsini şımartıp helâl haram ayırd etmeden
onun her dediğini yapan kimse, aslında onu azaba sürüklemektedir de farkında
değildir. Daha dünyadayken harama girmenin sıkıntılarını çekmeye başlar.
Âhirette çekeceği azap ise daha başka. Hadiste belirtildiğine göre ise nefsine
değer vermeyen nice kimseler de vardır ki, aslında onlar nefislerine ikramda
bulunmaktadırlar. Onlar bilmektedirler ki her türlü kötülüğün başı olan nefis
hor ve hakir görülmeye herşeyden daha çok lâyıktır. Onun için onlar nefse çile
çektirmekten çekinmezler. Dünyada nefse çile çektirirler, ama İlâhî emre uymanın
lezzetini daha dünyadayken tattırır, âhirette de kat kat sevapla karşılaşırlar.
Nefsine değer
vermeyen, onun kötü arzularıyla mücadele eden insan kazanır. Öyleyse nefis
daima îkaz edilmelidir. Şu sözler ne güzel bir îkazdır. "Hazer et!
[sakın!], dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dâne, bir
lem'a [ışıkcık], bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letâifini
[duygularını] onda batırma."[72]
Hadîste dikkat çekilen
bir husus da ganimet malını çalanların Allah katında nasipleri
olamayacaklarının bildirilmesidir. Aynı husus devlet malı için de geçerlidir.
Devletin malını şahsî malıymış gibi zimmetine geçiren, tüyü bitmemiş yetimlerin
haklarını çalıp çırpan, lüks ve depdebe içerisinde yaşayanların Allah katında
hiçbir nasipleri yoktur. Haksız olarak yiyip içtikleri her kuruşun hesabını
Mahşerde vereceklerdir.
Ayrıca hadiste
Cennetin yolunun sarp yokuş olduğu, ucuz olmadığı, ona ancak nefisle
mücadeleyi kazananların gireceği; aksine, Cehenneme götüren amellerin de nefse
hoş ve kolay geldiğini, düz bir yolda gitme gibi kolay olduğu bildirilmektedir.
Evet, sabahın erken
vaktinde, uykunun tatlı ânında kalkıp sabah namazını kılmak, he/kes dünyanın
zevk ve şâşasına kapılıp giderken namaza koşmak, yazın kavurucu sıcağında, uzun
günlerinde herkes su içip yemek yerken oruç tutabilmek kolay olmasa gerek. Yine
birçokları nefsin arzuları için servet ve imkânlarını seferber ederken, malı,
mülkü, canı Allah yolunda dağıtabilmek elbet-teki zordur. Yine birçokları nefis
ve şeytana uyup nefsin süflî arzularının esiri ve zebûnu olup rahatına ve
keyfine bakarken, insanlara hak ve hakikati ulaştırmak için rahatı, zevkleri,
hatta uykuyu feda etmenin pek kolay olduğu söylenemez. Bu sarp yokuşları
aşabilecek îman gücüne sahip olanlar Cennete gireceklerdir.
Cehenneme götüren
amelleri düşünelim. Hadiste anlatıldığına göre bunlar da kolay ve düzlüktür.
Çünkü bunlar nefsin hoşlandığı şeylerdir. Nefis, ne kadar rezil şeyler varsa
ondan hoşlanır. Birçok insanın nefsinin zebûnu oluşu, bunun delilidir. Nefisle
mücadeleyi gaye edinmemiş kişilerin veya nefse mağlup olmuş kimselerin trenin
rayda kolayca akıp gitmesi gibi kötü yollarında çekinmeden ilerleyip giderler.
Bu hadis aslında
yukardan beri anlatılan hususların bir nevi özeti şeklindedir. Bir anlık nefse
uyma da insana çok şeylere rnal olabilmektedir. Mesela nefsine uyup haksız
yere adam öldüren nice kimseler vardır ki, hapishane köşelerinde ömür tüketmek
zorunda kalırlar.
1567.
[3:117, Hadîs No: 2888]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Özür dileyeceğin her
işten sakın![73]
1568.
[3:117, Hadîs No: 2889]
Ebu'l-Ğadiye'den
(r.a.) rivayetle: Kulağın hoşlanmayacağı herşeyden sakın![74]
Bu hadîs hem
başkasının hoşuna gitmeyeceği şeyleri söylememe, hem de kulağının
hoşlanmayacağı sözleri söyleme ortamına sebep olmama öğüdünü vermektedir.
Birisi gelip bize hoşumuza gitmeyen sözler söylese, aleyhimizde atıp tutsa veya
başkalarının aleyhimizde söylediği sözleri nakletse herhalde hoşlanmayız. Evet,
insan iftiradan, küfürden, hakaretten, dedikodudan, çekiştirmeden, karalamadan
hoşlanmaz. Bunlar duyulduğunda kulağın hoşlanmayacağı şeylerdir. Öyleyse
şahsımızın hoşlanmayacağı bu sözlerden başkalarının da hoşlanmayacağını
düşünüp, söylememek gerekir. Çünkü vazifemiz fiilen olduğu gibi sözle de kimseyi
rahatsız etmemektir. Mü'min, bir hadiste belirtildiği gibi, eliyle ve diliyle
kimseye zarar vermeyen kimsedir.
Kulağın hoşlanmayacağı
bir söz işiten kimse, "Acaba benim ne gibi yanlış davranışlarım var ki bu
sözlere muhatap oluyorum" diye düşünmeli, eğer kendisi sebep olmuşsa
hatasını düzeltmelidir.
1569. [ 3:117,
Hadîs No: 2890]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Kötü arkadaştan sakan!
Onunla tanınacağından şüphen olmasın.[75]
1570.
[3:119, Hadîs No: 2892]
Muaz'dan (r.a.)
rivayetle:
Lüks yaşamaktan sakın.
Çünkü Allah'ın gerçek kulları lüks yaşamazlar.[76]
1571.
[3:119, Hadîs No: 2894]
Habbab bin Eret (r.a.)
rivayet ediyor:
içkiden sakın! Çünkü o
asmanın dal vermesi gibi kötülüğü dallandırır.[77]
1572. [ 3:120,
Hadîs No: 2895]
Garr bin Rabia'dan
(r.a.) rivayetle:
Ayağı günde yedi defa
da sürtçse, mü'minin ateşinden sakın ki seni yakmasın. Çünkü onun sağ eli
Allah'ın Kudret Elindedir. Dilediği an onu ayağa kaldırır.
1573. [ 3:120,
Hadîs No: 2896]
Sıcak yemek yemekten
sakının! Çünkü o bereketi giderir. Soğuk yemeyi tavsiye ederim. Çünkü o daha
çok içe siner, bereketi daha büyüktür.[78]
1574. [ 3:121,
Hadîs No: 2899]
Ebu Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
İnsanlarla
sürtüşmekten sakın! Çünkü bu iyi hasletleri örter, çirkinleri ise su yüzüne
çıkarır.[79]
1575.
[3:121, Hadîs No: 2900]
Ebû Sald E[-Hudn
(r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
İnsanların gelip
geçtiği yollarda oturmaktan sakınınız. İlla da otu-racaksanız o zaman yolan
hakkını veriniz. Yolun hakkı ise şunlardır: Harama bakmamak, insanlara sıkıntı
vermemek, selâmı almak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak.[80]
1576. [ 3:122,
Hadîs No: 2901]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Zandan sakının. Çünkü
zan, insanın içinden geçen en yalan şeydir. İnsanların gizli yönlerini
araştırmayın, ayıplarını öğrenmeye çalışmayın, birbirinize karşı üstünlük
yarışına girmeyin, birbirinize hased etmeyin, birbirinize karşı kin beslemeyin,
birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları kardeşler olunuz. Biriniz,
kişi evlenin-ceye veya bırakmcaya kadar din kardeşinin dünür gittiği kızı
istemeye gitmesin.[81]
1577.
[3:123, Hadîs No: 2903]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Arada iftar etmeden
iki veya daha çok gün oruç tutmak mânâsına gelen savm-ı visalden sakının. Siz
bu konuda benim gibi değilsiniz. Geceleyin Rabbim beni yedirir ve içirir.
Gücünüzün yettiği kadarınca amel yüklenin.[82]
1578.
[3:124, Hadîs No: 2904]
Ebû Katade (r.a.)
rivayet ediyor:
Alış verişte çok yemin
etmekten sakının. Çünkü bu malı sattırır, sonrada bereketini giderir.[83]
1579.
[3:125, Hadîs No: 2906]
İbni Amr'dan (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Aşırı mal sevgisinden
sakının! Çünkü sizden öncekiler ancak aşırı mal sevgisi yüzünden helak oldular.
Bu özellik onlara cimriliği emretti. Cimrileştiler. Akrabalarıyla münasebetleri
'kesmeyi emretti. Kestiler. Zulüm ve günahlara dalmayı emretti. Daldılar.[84]
1580. [ 3:125,
Hadîs No: 2907]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Fitnelerden sakının!
Dille ona karışmak kılıçla karışmak gibidir.[85]
1581. [
3:125, Hadîs No: 2908]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Hasedden sakının.
Çünkü hased ateşin odunu yeyip bitirdiği gibi iyilikleri yer bitirir.[86]
1582. [3:125,
Hadîs No: 2909]
İbni Abbas (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Dinde aşırı gitmekten
sakının. Çünkü sizden öncekiler ancak dinde aşırı gitmekle helak oldular.[87]
Dinde aşırı gitmek,
dinin çizdiği sınırlara kanaat etrrieyip daha fazla şeyler yapmak istemektir.
Bu ise insan gücünü aşabilecek, kapasitesini taşabilecek bir davranıştır. Bir
hadiste de belirtildiği gibi, herşeyin ortası hayırlı olanıdır. Bu orta yol,
insan fıtratına en uygun olan yoldur. İnsan takatinin üzerinde bir yük yüklenirse,
bunu belki bir süre taşıyabilir, a*ma ilelebet götürmesi mümkün değildir.
Ab-duDah bin Amr bin Âs'ın başından geçen şu hâdise buna en güzel bir örnektir:
Resûl-ü Ekrem
(a.s.m.), Hz. Abdullah'ın geceleri namaz kıldığını, gündüzleri oruç tuttuğunu,
çokça da Kur'ân okuduğunu öğrendi. Bunun üzerine ona şu tavsiyelerde bulundu:
"Bazan oruç .tut,
bazan tutma. Gecenin bir kısmında ibadet et, bir kısmında uyu."
Hz. Abdullah'ın,
"Ne kadar zamanda Kur'ân'ı hatmedeyim?" sorusuna da, "Ayda bir
hatim indir" cevabını verdi. "Ya Resülallah, ben bundan daha kısa bir
sürede hatm edebilirim" de'yince yirmi günde yapmasını, daha da az bir
zamanda hatm edebileceğini söylediğinde de, on günde hatm etmesini söyledi.
Hz. Abdullah daha kısa sürede hatim yapabileceğini söylediyse de Resûlullah
buna razı olmadı.[88]
Çünkü zamanla güç kuvvetten düşebilir, hizmetlerini aksatabilirdi. Nitekim öyle
oldu. Hayatının son yıllarında yaşlanan Hz. Abdullah güçten, kuvvetten düşünce
zorlanmış ve şöyle demişti:
"Keşke
Resûlullahın tavsiyesini tutsaydım, o bana sahralar dolusu kırmızı koyunlardan
daha hayırlıydı."[89]
Bu hadis açıkça
göstermektedir ki, aşırılık daima zarar getirir. Öyle ki yukar-daki hadis-i
şerifte de belirtildiği gibi insanları helake kadar götürür. Nitekim geçmiş
bazı ümmetler bu yüzden helak olmuşlardı. Şu hadis-i şerif de bu konuda güzel
tavsiyelerdendir:
"Din kolaylıktır.
Fazla amel yapayım diye dine galip gelmek isteyen ancak mağlup olur, amel yapma
gücünü kaybeder. Şu halde doğru yolu takip edin ve dengeyi koruyun. En
mükemmelini yapmaya gücünüz yetmezse, ona en yakın olanını yapın."[90]
1583. [ 3:126,
Hadîs No: 2911]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Çıplak durmaktan
sakınınız. Çünkü yanınızda sadece abdestinizi yaptığınızda ve kişi ailesiyle
cinsi münasebette bulunduğunda ayrılan melekler vardır. Onlardan haya edin ve
onlara saygı gösterin.[91]
1584.
[3:126, Hadîs No: 2913]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Nefsin arzularına
uymaktan sakının! Çünkü o, hakka karşı sağır ve kör yapar.[92]
1585.
[3:127, Hadîs No: 2915]
Enes'den (r.a.)
rivayetle
Kâfirden de olsa mazlumun
bedduasından sakının. Çünkü onun aziz ve celil olan Allah'a ulaşmasına engel
olacak hiçbir perde yoktur.[93]
1586.
[3:127, Hadîs No: 2916]
Sehl bin Sa'd (r.a.)
rivayet ediyor:
Küçük görülen
günahlardan sakının! Çünkü bu günahların durumu şuna benzer: Bir topluluk bir
vadide konaklamışlar. Ekmeklerini pişirmek için herbiri birer çalı çırpı
getirmiş, böylece yeterli odunu toplamışlar. îşte küçük gibi görülen günahlar
da böyledir. Birike birike sahibini helake götürür.[94]
1587.
[3:128, Hadîs No: 2918]
Sâ'd bin Mes'ûd'dan
(r.a.) rivayetle:
Nikâh düşen kadınlarla
yalnızken konuşmaktan sakının. Çünkü bir kişi nikah düşen bir kadınla başbaşa
kalırsa mutlaka gönlü kayar.[95]
1588.
[3:129, Hadîs No: 2920]
Muaviye (r.a.) rivayet
ediyor:
Birbirinizi övmekten
sakının. Çünkü o kişiyi manen boğazlamaktır.[96]
1589.
[3:130, Hadîs No: 2922]
İbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Güneşte oturmaktan
sakının! Çünkü bu elbiseyi eskitir. Kokuyu bozar, gizli hastalıkları ortaya çıkarır.[97]
1590.
[3:130, Hadîs No: 2923]
Abdullah İbni Muğaffel
rivayet ediyor:
Parmaklarla taş
atmaktan sakının. Çünkü bu diş kırar, göz çıkarır.[98]
1591. [3:130,
Hadîs No: 2924]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Zinadan sakının! Onun
dört kötü neticesi vardır. Yüzün nuruna giderir. Rızkı keser. Rahman olan
Cenab-ı Hakkı gazaba getirir. Deriyi de ateşe atar. [99]
1592.
[3:130, Hadîs No: 2925]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Borç almaktan sakının!
Çünkü o gecenin kaygısı, gündüzün ise zilletidir.[100]
Resûlullah (a.s.m.)
borçlanmanın şerrinden Allah'a sığınmıştır. Hatta bu serden .sığınmayı Deccal,
hayat ve ölümün fitneleri gibi tehlikeli fitneler arasında sayarken zikreder
ki, böylece borçlanmanın tehlikesine dikkat çeker.[101]
Yukardaki hadiste ise
bu tehlikelerden ikisi nazara verilmekte, gecenin kaygısı, gündüzün ise
zilleti olduğu bildirilmektedir.
Borç getenin
kaygısıdır. İnsanın uykusunu kaçırır, sıkıntıda bırakır. Aile huzurunu da
bozar.
Borcun gündüz zillete
düşürmesi ise alacaklılara muhatap olma ânında kendini gösterir. Bir hadiete
bu hususa da dikkat çekilmiş, "İnsan borçlandığı zaman yalan uydurur, söz
verir de sözünde durmaz" [102]
buyurulmuştur.
Evet, insan borç alır,
"Şu gün ödeyeceğim" der, ama o gün gelir, ödeyemez; yalancı duruma
düşer, mahcup olur. Güvenini yitirir. Olumsuz durumlarla karşılaştığında ise
rahatsız olmaya başlar, vicdanen huzursuz olur. Vurdumduymaz birisiyse
hakaretlere kadar uzanan sözlere muhatap olur.
Borç bazan insanı öyle
bir o noktaya kadar götürür ki, izzeti, şerefi, namusu dahi insana feda
ettirir. Öyle ki, başkalarının ayaklarını öpecek kadar zillete düşürtür,
dilenciliğe, yüz suyu dökmeye başlatır. Kişi netice alamazsa hırsızlığa kadar
gider, rüşvet almaktan çekinmez. Manen kendini tehlikeye atmakla kalmaz,
maddeten de risk altına sokar.
işte borçlanmanın bu
ve buna benzer tehlikeleri yüzündendir ki, Resûl-ü Ekrem (a.s.m.), borçlu
yaşamayı tavsiye etmemektedir. Mecbur kalınmadıkça ve ödeyebilmeyi göze
almadıkça borca girmemelidir. Kişinin, izzetini rencide ettirmeden borçlanma
yoluna girmesi, altından kalkabileceği atılımlara teşebbüs etmesi bahsimizden
hariçtir. Ayağını yorganına göre uzatıp ona göre hareket etmek en doğru bir
davranış olsa gerek.
1593. [3:131,
Hadîs No: 2926]
İbni Me's'ûd'dan (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kibirden sakının!
Çünkü şeytanı Âdem'e secde etmemeye sürükleyen kibirdir. Hırstan sakının!
Çünkü Hz. Adem'i yasak ağaçtan yemeye sevkeden hırstır. Hasedden sakının!
Çünkü Adem'in iki oğlundan birisinin diğerini öldürmesi hased yüzündendir.
Hased bütün günahların köküdür.[103]
1594.
[3:132, Hadîs No: 2927]
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor:
Tamahkarlıktan
sakının! Çünkü o peşinen fakirliktir.[104]
1595.
[3:132, Hadîs No: 2928]
İbni Ömer (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kibirden sakının!
Çünkü kibir, fakirliğinden dolayı değersiz elbise giyen kişide dahi
bulunabilir.[105]
1596.
[3:133, Hadîs No: 2931]
Ebû Bekir (r.a.)
rivayet ediyor:
Yalandan sakının!
Çünkü yalanla doğru iki zıt kutupturlar. •
[106]
1597.
[3:134, Hadîs No: 2933]
Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Dinde ince eleyip sık
dokumaktan sakının! Çünkü Allah onu kolaylaştırmıştır. Öyleyse gücünüzün yettiği
kadarını alın. Şüphesiz Allah salih amelin az da olsa devamlı olanını sever.[107]
1598.
[3:135, Hadîs No: 2937]
Ebû Said (r.a.)
rivayet ediyor:
Hanginiz cihad gibi
hayırlı bir işi için evinden ayrılan bir kimsenin ailesine ve malına iyi bir
şekilde göz kulak olursa, çıkanın mükâfatının yansı kadar sevap kazanır.[108]
1599.
[3:136, Hadîs No: 2939]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Herhangi bir kişi din
kardeşine "kâfir" derse bu onlardan birisine döner: Eğer dediği
gibiyse mesele yok. Aksi halde kendisine döner.[109]
1600. [ 3:138,
Hadîs No: 2944]
Sevban (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Herhangi bir kadın
zarurî bir gerekçe olmadan kocasından boşanmasını isterse Cennetin kokusu
kendisine haram olur.[110]
1601.
[3:138, Hadîs No: 2945]
Ümmü Seleme'den (r.a.)
rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Herhangi bir kadın
kocası kendisinden hoşnut olarak ölürse Cennete girer.[111]
1602.
[3:140, Hadîs No: 2949]
Huzeyfe (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Birisi bir adamı
aralarında ondan daha liyakatlisi bulunduğunu bile bile on kişiye idareci
yapsa, Allah'a, Resulüne ve İslâm topluluğuna hıyanet etmiş ölür.[112]
1603.
[3:140, Hadîs No: 2950]
Ebu Said el-Hudrî'den
(r.a.) rivayetle Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Herhangi bir kişi
helâîindan bir mal kazanır, ondan yer, giyinir, t JÜaıfe'in, kendinden daha
muhtaç kullarına yedirir ve giydiril se bu lusndîsi için bereket ve temizlik
olur. Herhangi bir Müslüman da ve-ııpppk sadakası bulunmazsa, dualarında şöyle
desin: "Allah'ım, kulun me fiesûlün olan Muhammed'e (a.s.m.), erkek ve
kadın mü'min ve İüslüinan erkek ve kadınlara rahmet eyle!" Bu da onun
bereket ve temizliğidir.[113]
1604.
[3:140, Hldtı No: 2951]
Süheyb bin Sinan
(r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Herhangi bir kişi
vermemek niyetiyle bir borç alırsa, Kıyamet Günü hırsız olarak Allah'ın
huzuruna çıkar.[114]
1605.
[3:140, Hadîs No: 2952]
Süheyb bin Sinan'dan
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Herhangi bir kimse,
bedelini vermemek niyetiyle birşey satın alırsa, öldüğü gün hâin olarak ölür.
Hâin ise Cehennemdedir.[115]
1606.
[3:141, Hadîs No: 2953]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Hastayı ziyaret eden
bir kimse, Allah'ın rahmetine dalar. Hastanın yanında oturan kimseyi de rahmet
kaplar.[116]
1607. [ 3:141,
Hadis No: 2954]
Cabir'den (r.a.)
rivayetle: .
Herhangi bir kişi genç
yaşlardayken evlenirse, şeytan şöyle çığlık atar: "Vay başıma gelene! Bu
benden dinini korudu."[117]
1608.
[3:141, Hadîs No: 2955]
Atiyye bin Kays (r.a.)
rivayet ediyor:
Herhangi bir kişiye
dini konusunda İlâhî bir öğüt tebliğ edilirse, bu, Allah tarafından kendisine
gönderilen bir nimettir. Onu şükrederek kabul ederse ne âlâ. Aksi takdirde bu
Allah katında, aleyhinde bir delil olur. Onunla Allah günahını arttırır ve daha
fazla gazab eder.[118]
Nimetlerin en büyüğü
insanın manevî hayatı,"moral dünyasıyla ilgili olan nimetlerdir. Çünkü
insanın huzuru, saadeti yerinde değilse, maddeten ne kadar refah içinde de olsa
sıkıntıdan kurtulamaz.
Manevî dünyaya yönelik
öğütlerin ise hayatımızda ap ayrı bir yeri vardır. Öğüde muhtaç olmayan insan
yoktur. Öğüt verenler bile öğüde muhtaçtırlar. Bazan olur ki, bunalan, bir
çıkış yolu arayan insan, kendisine Allah için yapılan bir öğütle
rahatlayıverir.
Öğütler hayat yolunun
işaret taşlarıdır. Âdeta karanlıkları aydınlatan bir projektördür. Rahatlık,
kolaylık ve kurtuluş reçetesidir. Yerine göre insanı büyük tehlikelerin
eşiğinden döndürür. Bu ve buna benzer özellikleri sebebiyledir ki öğütleri
büyük bir nimet olarak değerlendirmek gerekir. Eğer insan, böylesine mtzlytt vt
fazlletlffi olan öğütlara kulak Kabartır, şükr«d«r#K kabullenirse faydalarını
görür, maddeten v# mânan çok şeyler kazanır.
öflüdü dlnluyen İnsan,
herşeyden önce bu öğütlerin iyi niyetle yapıldığını düşünür, sevgi ve
muhabbetle bakar, ona göre değerlendirirse o öğüdü kolayca kabullenebilir.
Aleyhine şeyler söylense de, bunu acı bir ilaç gibi görür ve uygulama gayreti
içerisine girer. Böyle öğütler dosttan gelir. Sa'di'nin "Önünde bir çukur
olduğunu söyleyen senin hayırhahındır" dediği gibi böyle kimseler bizim
iyiliğimizi isteyen kimselerdir.
İnsanların öğüdü kabul
etmemelerinin genel gerekçesi öğüt veren kimseden hoşlanmamalarıdır,
şahsiyetleridir. Şahsiyeti hoşuna gitmiyorsa, söyledikleri ne kadar güzel ve
faydalı olursa olsun çoğu zaman kale almaz. Oysa bu yanlış bir harukotlir. Sözü
söyleyene değil, sözün kendisine bakılmalıdır. Yerindeyse kim-üoıı golirse
gelsin kabul edilmelidir.
Aksi halde insan bu
öğütleri kulak ardı eder, vurdumduymazlığa verir veya sırl çevirirse,
zararlarını dünyada görmekle kalmaz, hadiste belirtildiği gibi Kıyamet Günü
aleyhinde delil olarak kullanılır, hem Allah'ın gazabını kazanmış, hem de
günahını arttırmış olur.
1609. [ 3:142,
Hadîs No: 2960]
Ebû Said el-Hudrî
(r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Bir Müslüman üzerinde
elbisesi olmayan bir Müslüman kardeşini giydirirse, Allah da ona Cennetin yeşil
elbiselerinden giydirir. Bir Müslüman aç bir Müslümanı doyurursa Allah da
Kıyamet Günü ona Cennet meyvelerinden yedirir. Bir Müslüman susamış bir
Müslüman kardeşinin susuzluğunu giderirse, Allah da Kıyamet Günü ona ağzı
mühürlü Cennet içeceğinden içirir.[119]
1610. [ 3:143,Hadis
No: 2961]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Bir Müslüman bir
Müslüman kardeşine, bir elbise şiydirirse, üzerinde ondan bir parça kaldığı
sürece, Allah'ın muhafazası altında olur.
[120]
1611.
[3:145, Hadîs No: 2965]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayet ediyor:
Bir kimseye Allah bir
ilim verir de o da onu gizlerse, Allah Kıyamet Günü ona ateşten bir gem vurur.[121]
1612.
[3:145, Hadîs No: 296]
Ebu'd-Derda (r.a.)
rivayet ediyor:
Bir kimi* Allah'ın
bulirlediği canlardın birinin uygulanmaraşsı-na aracı olurı», bundun
vaig»çin<< ve kadar Allah'ın gaıabınu hedef olmaya duvunı odur, Bir
kima», hakkında bilgili olmadığı bir dâvada bir Müilüman kardeşin» aşın kin
< I uyarsa, o kişinin hakkı konusunda Allah'la çekişmiş olur, Allah'ın
gazabına maruz kalmak için aşın bir cüretkârlık gösterir ve Kıyamet Gününe
kadar sürekli olarak Allah'ın lanetine maruz kalır. Bir kişi, dünyada iken,
kötüleme gâyesiy-la, bir Müslüman kardeşi hakkında bir iftirayı yayarsa,
Kıyamet Günü bu «uçunun cezasını çekinceye kadar ateşte asılı tutmak Allah'ın
Uiifina bir hak olur.[122]
İbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Bir kimse
Müslümanların bir işini üzerine alır da kendisini gözetip koruduğu gibi onları
korumazsa kendisine Cennetin kokusu kok-lltlılmaz.[123]
1614.
[3:149, Hadîs No: 2977]
Bera bin Azib (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
iki Müslüman
birbirleriyle karşılaştığında birisi diğerinin elinden tutar, her ikisi de
Allah'a hamdederek musafahalaşırlarsa, birbirlerinden küçük günahları kalmamış
olarak ayrılırlar.[124]
1615. [3:150,
Hadis No: 2982]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Herhangi bir topluluk
bir mecliste oturur, orada uzun süre bekler; sonra da Allah'ı anmadan veya
peygamberine salavat getirmeden da-ğılırlarsa Allah'a karşı bir kusur işlemiş
olurlar. Allah dilerse onlara azap eder, dilerse bağışlar.[125]
1616.
[3:151, Hadîs No: 2985]
Ebû Zer (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Herhangi bir kişi
kendisine izin verilmeden önce bir evin kapı veya penceresindeki örtüyü
kaldırarak bakarsa yapması helâl olmayan bir iş işlemiş demektir. O anda ev
içinden birisi gözünü patlatırsa ceza görmez. Bir kişi de örtü bulunmayan bir
kapının önünden geçer de ev sahiplerinin görülmesi uygun olmayan yönlerine gözü
çarparsa hiçbir günahı yoktur. Suç ev halkınındır.[126]
1617. [ 3:152,
Hadîs No: 2986]
Bişr bin Âsım'dan
(r.a.) rivayetle Resûlullah (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır
Bir idareci,
Müslümanların işini üzerine aldığı halde aralarında idtıleti gözetmezse,
Cehennemin üzerine kurulan Sırat köprüsünde durdurulur. Sırat, bütün organları
yerinden çıkıncaya kadar sallanır.[127]
1818. [ 3:152,
Hadîs No: 2987]
Ma'ftıl bin Yesar
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Bir idareci, emri
altındakileri aldatıp hıyanet ederse, Cehennemdedir.[128]
1619. [ 3:152,
Hadîs No: 2989]
Rbû Said'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöy-k buyurmuşlardır:
Herhangi bir kadının
üç tnno çocuğu ölürse, bunlar kendisi için Cehanneme karşı ptmlu olurlar.
1620. [3:155,
Hadîs No: 2996]
Muaviye (r.a.) Resûl-ü
Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyh buyurduklarını rivayet ediyor:
Herhangi bir kadın
başına kendisine ait olmayan bir saçı takarsa o başa takılmış bir vebal olur.[129]
1621. [ 3:155,
Hadîs No: 2998]
Ebû Ümame'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Herhangi bir adam
namaz kılma gayesiyle abdest almaya başlar ve ellerini yıkarsa yere düşen ilk
damlalarla birlikte avucuyla işlemiş olduğu günahları düşer. Yüzünü
yıkadığında yere düşen ilk damlalarla birlikte kulağı ve gözüyle işlemiş
olduğu günahları düşer. Kollarını dirseklerine, ayaklanın da topuklarına kadar
yıkadığında da kendisine ait olan bütün günah ve hatalardan kurtulup anasından
doğduğu günkü gibi ter tomiz olur. Namaza kalktığında ise Allah bununla onu
bir derece yükseltir. Oturunca da selâmete ermiş olarak oturur.[130]
1622.
[3:156, Hadîs No: 2999]
Attır bin Abese (r.a.)
rivayet ediyor:
Hurhangi bir Müslüman
Allah yolunda bir ok atarsa, bu ok hedefi-np İNiıbet etsin etmesin
İsmailoğullarından bir köleyi âzâd etmiş gibi »ovup kazanır. Herhangi bir kişi
Allah yolunda saçım ağartırsa bu kendisi için nur olur. Herhangi bir kişi
Müslüman bir köleyi âzâd iderae o kölenin herbir organı âzâd eden kimsenin
herbir organının Cehennemden kurtulması için bir fidye olur.[131]
Bu hadîs-i şerifin ilk
cümlesi, cihad ruhunu canlı tutmayı hedeflemektedir. Çünkü bu ruhun her devirde
ve her hal ü kârda ter ü taze tutulması gerekir. Günün şartlarına göre cihad
ok atma tarzında olabildiği gibi, çağın gelişen şartlarına göro modern âlet ve
cihazlarla da yapılabilir. Nitekim bugün okun yerini, ge-Hf tnl0 otomatik
silâhlar almıştır.
Dün ok atmayı öğrenip
düşmana atan, hedefe isabet etsin etmesin sevap kazınıyordu. Hem de hadiste
belirtildiği gibi Ismailoğullarından bir köleyi âzâd «tmiş gibi...
Ismailoğullannın genel olarak ne kadar asil ve mübarek insanlar olduğu
düşünülürse, bu sevabın büyüklüğü kendiliğinden anlaşılır.
Dugün de modern
silahlan kullanmasını bilip onları hedefe fırlatan, isabet et-jiin ölmesin aynı
sevabı kazanacaktır.
Tabiî bu maddî cihad
için söz konusudur. Bir de manevî cihad vardır ki, bu Clhud da hadîste
anlatılan husus içerisine girer. İmansızlığa, ahlâksızlığa, maddi ve manevî
değerleri tahribe yönelik faaliyetlere karşı yapılan mânevi cihad, yani likir
harbi de böyledir. Dinsizliği, ahlâksızlığı neşreden basın ve yayın organlarına
karşı müsbotlerini, faydalılarını yayınlamak bu cihada katılmak olur. O /iirnarı
horbir kitap, horbir fikir birer ok yerlno gaçor. Bu yolda yapılan herbir
tohbot, vaaz, dam do biror ok atma mesabsnlmlodir Kısacası o dohşotli mânevi
yangım »öndutmok için yapılan her türlü li«lly«t, hedefini tam olarak bulsun
voyu bulmanın bunun içoriHİnu girtf,
O halde bu manevî
eğitime katılmak, fikir oklarını hedeflerine ulaştırmak, aynı sevabı kazanma
yolunda gayret göstermek, aynı sevabı kazanmak demektir. O halde hiçbir
Müslüman böyle bir hizmeti hafife almamalı, maddeten ve manen ne gerekiyorsa
üzerine düşeni yapmalıdır.
Hadîsin ikinci cümlesi
Allah yolunda saçını ağartan kimsenin ağaran saçlarının Mahşer Gününde nur
olacağını bildirmektedir. Evet, Allah yolunda atılan her adım, yani Allah'ın
rızasını kazanmak, dinini yüceltmek, çizdiği meşru dâirede hayat sürmek,
kısacası Müslümanca yaşamak, maddî ve manevî cihad için her yürüyüş, her
hareket, her davranış kulun manen yükselmesi, derece ve mertebesinin artması
demektir. Bu öyle bir nurdur ki, herkesin böyle birşeye ihtiyaç duyduğu o
sıkıntılı Kıyamet gününde onun yüzünü ağartacak, gönlünü hoş edecek bir lütuf
ve ihsan haline golir. Böyle bir mü'min âhirette göreceği mükâfatın küçük bir
örneğini dünyada da görür, onca zahmete rağmen huzur dolu bir hayat sürer.
Hadîste ayrıca köle
âzâd etmenin fazileti üzerinde durulmuş, Müslüman bir köleyi âzâd eden bir
kimseye kölenin herbir âzası karşılığında kendi azalarından birinin
Cehennemden kurtulacağı bildirilmiştir. Bu hadîs de göstermektedir ki, dinimiz,
insan hürriyetine çok büyük bir önem vermekte, eski çağların bir realitesi
olan köleleri hürriyete kavuşturmak için büyük teşvikler yapmaktadır.
1623.
[3:156, Hadîs No: 3000]
Ali bin Ebî Talip'den
(r.a.) rivayetle:
Herhangi bir kimse
benden sonra ümmetimin idaresini üzerine alırsa, Kıyamet Günü Sırat köprüsü
üzerinde durdurulur. Melekler amel sahifosini açarlar, Kftor âdil davranmışsa
Allah, bu adaleti sebebiyle onu kurtarır. Rğeı zulüm yapmışsa, Sırat onu öyle
bir silkeler ki, eklemleri birbirinden ayrılır, Oy ki iki organı birbirinden
yüz sentlik Sonra ! iuul onu Cehenneme
düşürür.[132]
1624.
[3:157, Hadîs No: 3001]
Ebû Ümame (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Bir Müslüman diğer bir
Müslümana sıcak bir ilgi gösterip sonra da onu aldatırsa, faiz yemiş gibi günahkâr
olur.[133]
1625.
[3:157, Hadîs No: 3003]
Ebû Said El-Hudri
(r.a.) Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Herhangi bir idareci,
idaresi altındakilere merhamet etmezse, Allah ona Cenneti haram kılar.[134]
1626.
[3:157, Hadîs No: 3004]
Ebû Ümame (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Bir genç, ilim ve
ibadet içerisinde yetidir, olgunlaşırsa, Allah Kıyamet Günü ona yetmiş iki
sıddîkın hovııIu kıulur sevap verir.[135]
1627.
[3:158, Hadîs No: 3005]
Mâkıl bir Yesar'dan
(r.a.) rivayetle:
Herhangi bir
toplulukta sabahleyin ezan okunursa bu onlar için akşama kadar Allah'ın azabına
karşı bir teminat olur. Herhangi bir toplulukta akşamleyin ezan okunursa bu da
onlar için sabaha kadar Allah'ın azabına karşı bir teminat olur.[136]
1628.
[3:158, Hadîs No: 3006]
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor:
Zekâtı verilen
herhangi bir malın biriktirilmesi, Allah'ın Kur'An'-da yasakladığı
"kenz" değildir.[137]
.
1629.
[3:158, Hadîs No: 3007]
Abdurrahman hin
Semüre'dtn (r.a.) rivayetle:
Herhangi bir idareci
bir topluluğun idarttini üıtlonir de onları iyi niyet ve güvenilirlik kanutlun
«İtini fümeni, herzeyi kuşatan Al» Itth'm rnhmoti onu difindıı lıırttku1,[138]
1630.
[3:158, Hadîs No: 3008]
Mâkıl bin Yesar (r.a.)
rivayet ediyor:
Bir idareci, ümmetimin
idaresini üzerine alır da kendi şahsına iyi niyet besleyip gayret gösterdiği
kadar onlar için de iyi niyet besleyip gayret göstermezse, Allah Kıyamet Günü
onu yüzüstü Cehenneme atar.[139]
1631.
[3:158, Hadîs No: 3009]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Hnrhangi bir idareci,
bir topluluğu idare eder de, onlara karşı yu-B»U|nk davranıp şefkat gösterirse,
Allah da Kıyamet Günü ona şefkatle muamele eder.[140]
1632.
[3:159, Hadîs No: 3010]
Enet (r.a.) Peygamber
E fendim itin (u.t.m.) şöyle buyurduğunu rl-vâytt tdiyor:
Herhangi bir kişi
yanlış bir yola çağırır da bu çağrısına uyulursa, uyanların günahı kadar
kendisine günah yazılır. Bu, onların günahlarından da hiçbir şey eksiltmez.
Herhangi bir kişi doğru bir yola çağırır da bu çağrısına uyulursa kendisine
uyanların mükâfatı kadar mükâfat alır. Bu, onların mükâfatından da hiçbirşey
eksiltmez.[141]
1633.
[3:159, Hadîs No: 3011]
Amr bin Mürre'den
rivayetle:
Nerede Allah'ın
takdirini gönül hoşluğuyla karşılayanlar? Nerede bol mükâfatla karşılık verilen
güzel amellere koşanlar? Sonsuzluk diyarına inandığı halde aldanış yurdu olan
dünyanın âhirette faydasız işlerine çalışanlara hayret ederim.[142]
1634.
[3:159, Hadîs No: 3012]
Câbir (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Ky insanlar! Allah'tan
korkun ve rızkınızı ararken aç gözlülük gÖHtormeyin, mutedil olun. Çünkü hiçbir
canlı elde etmede gecikse bilo rızkını tam olarak almadan katiyyen ölmez.
Öyleyse Allah'tan korkunu/ vo malodinmorio aç gözlülük yapmaktan sakınınız,
güzelce davranınız. Allah'ın helftl kıldığını alın, hıırnm kıldığını ise
terkedin.[143]
1635.
[3:160, Hadîs No: 3014]
Ebû Said el-Hudrî'den
(r.a.) rivayetle:
Ey insanlar! Allah'tan
korkun! Allah'a yemin ederim ki bir mü'-min bir mümine zulmederse, Allah
Kıyamet Gününde ondan mutlaka intikamını alır.[144]
1636.
[3:161, Hadîs No: 3017]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Ey ümmet! Ben sizin
bazı şeyleri bilmemenizden korkmuyorum. Fakat bildiklerinizle ne derece amel
ettiğinizi bakın.[145]
1637.
[3:161, Hadîs No: 3018]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Herhangi bir kul bir
din kardeşini Allah rızası için ziyaret ederse, kendisine, 'Güzel yaptın.
Cennet senin için güzolleşti' diye seslenilir. Aziz ve celil olan Allah da
şöyle buyurur: 'Kulum Beni ziyaret etti. Ağırlaması Bana aittir. Kulum için Cennetten
başka bir ziyafete razı olmam."[146]
1638.
[3:162, Hadîs No: 3019]
Ebû Zer (r.a.) rivayet
ediyor:
Ey kardeşim! Sana bir
tavsiyede bulunacağım. Onu hatırında tut. Allah'ın bundan seni
faydalandıracağını umarım. Çok olmalınızın gündüzleyin zaman zaman kabirleri
ziyaret et ki bu sana âhiıvti hatırlatsın. Fakat bunu çok yapma ki din ve
dünya işlerin yüz üstü kalmasın. Cenazeleri yıka. Çünkü cansız cesedlerle
haşir neşir olmakta çok tesirli bir öğüt vardır. Cenaze namazlarını kıl ki bu
gönlüne uh-revî bir hüzün versin. Çünkü gönlü kırık olanlar Allah'ın
himAyeıin-de olarak her türlü hayra mazhardırlar. Allah için bir tevazu ve mü*
kâfatına îman gayesiyle fakirlerle oturup kalk. Karşılaştığında onlara selâm
ver. Musibete uğrayanlarla beraber Allah için müttViit davranarak ve bunun
sevabına inanarak yiyip iç. Mütevazî ve lüki» kaçmayan elbiseler giyin. Böylece
gurur ve kibir sende yerleşecek bir yor bulamamış olur. Zaman zaman Rabbine.
ibâdet için süslen, Çünkü mü'min bunu insanlara karşı tok gözlülüğünü göstermek,
şoroflnl muhafaza etmek ve pejmürdelikten kaçınmak için yapar. Allah'ın
ya-rnIlığı hiçbir şeye ateşle azap verme.[147]
1639. [ 3:164,
Hadîa No: 3021]
lrbad'dan (r.a.)
rivayetle:
Sizden biriniz
koltuğuna kurularak Allah'ın şu Kur'ân'daki şeylerden başka hiçbirşeyi
yasaklamadığını mı zannediyor? Dikkat edin, Allah'a yemin ederim ki ben de bazı
şeyleri emretmiş, bazı öğütler vurmiş ve birkısım şeyleri de yasaklamış
bulunuyorum. Bunlar Kur'ân kadar veya sayıca daha fazladır. Yüce Allah sizin
üzerlerindeki hakkınızı verdikleri zaman, izin vermeleri durumu müstesna ehl-i
kitabın ne evlerine girmenizi, ne kadınlarını dövmenizi ve ne de meyvelerini
yemenizi helal kılmıştır.[148]
Adiy bin Hatem (r.a.)
rivayet ediyor:
Kişinin hem en uğurlu
ve hem de en uğursuz organı iki çenesi arasındaki dilidir.[149]
1641.
[3:165, Hadîs No: 3023]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
Devamlı olarak şüpheli
şeylerin peşinde koşanlar, şaraba şıra, rüşvete hediye, haksız vergiye de zekât
kılıfı geçirip alırlar.[150]
1642.
[3:165, Hadîs No: 3024]
Ebû Said (r.a.)
rivayet ediyor:
Faizin günahı
konusunda alan da, veren de eşittir.[151]
1643.
[3:166, Hadîs No: 3025]
Abdullah bin Cerad'dan
(r.a.) rivayetle:
İyiliği emreden onu
işleyen gibidir.[152]
1644.
[3:167, Hadîs No: 3030]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet alâmetleri bir
tek ipe dizilmiş boncuklar gibidir. İp kop n ustur. Bunlar birbirini takip
edeceklerdir.[153]
1645.
[3:167, Hadîs No: 3031]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.)
rivayetle:
Kim Bakara Sûresinin
son iki âyetini geceleyin okursa bu ona kâfî gelir.[154]
1646.
[3:170, Hadîs No: 3038]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Cemaatle namaza
gelenlerin mükâfatı mescidden uzaklıkları nis-betinde büyük olur. En uzak olan
en büyük mükâfatı alır.[155]
1647.
[3:171, Hadîs No: 3039]
Urvetü'l-Barakî'den
(r.a.) rivayetle:
Deve, sahibi için
izzet vesilesidir. Davar, berekettir. Hayır, Kıyamet Gününe kadar atın
perçemine bağlanmıştır.[156]
1648.
[3:171, Hadîs No: 3042]
Kbû Hüreym (r.a,)
Hvâytt idiyor;
îhsân, Allah'ı
görüyormuşsun gibi Ona ibâdet etmendir. Her ne kadar sen Onu görmüyorsan da O
seni görüyor.[157]
1649.
[3:176, Hadîs No: 3053]
Ebû Musa el-Eş'ari'den
(r.a.) rivayetle:
Biriniz, bir yere
girmek istediğinde üç defa izin istesin. Müsaade edilmezse geri dönsün.[158]
1650.
[3:176, Hadîs No: 3054]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
İzin üç defa istenir.
Birincisi işitmeniz için, ikincisi sağa sola çekia düzen vermeniz için,
üçüncüsü izin vermeniz veya geri çevirmeni» içindir.[159]
1651.
[3:177, Hadîs No: 3056]
Muâviy$ bin Haydu'den
(r.a.) rlvâyttb: [160]
1652.
[3:177, Hadîs No: 3057]
Huzeyfe (r.a.) rivayet
ediyor:
İstiğfar, günahların
silgisidir.[161]
1653.
[3:178, Hadîs No: 3059]
Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
islâm, Allah'tan başka
hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şâhidlik
etmendir. Namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol
bulabilirsen haccetmendir.[162]
1654.
[3:179, Hadîs No: 3061]
Ebu Zer (r.a.) rivayet
ediyor:
İslâm kolaylık ve
hoşgörülüktür. Ancak yumuşak huylu ve hoşgörülü kimselere lâyıktır.[163]
1655.
[3:179, Hadîs No: 3062.]
Muâz bin Cebelden
(r.a.) rivayetle; Müslümanlık artnr, okuilmoz.[164]
Fetih Sûresinin 28.
âyetinde Resûlullahın bütün dinlere üstün gelecek bir dinle gönderildiği
bildirilmiştir ki, bu haberi gelişen hadiseler ortaya koymuş; tek başına yola
çıkan Resûl-ü Ekremin (a.s.m.) getirdiği din kısa zamanda bütün dünyaya hâkim
olmuştur. Yukardaki hadis-i şerif de bu âyeti teyid etmekte, Isla-' mın
eksilmeyeceği, daima artacağı bildirilmektedir.
Vefatı ânında geride
140 bin Sahabî bırakan Allah Resulünün açtığı çığır dört halife ve daha sonraki
devirlerde genişletilerek devam ettirilmiş, birçok İslâm devleti,
gerçekleştirdiği fesihlerle nice insanın İslâm dairesine girmesine vesile
olmuştu. Bugün toprak olarak hemen hemen dünyanın yarısına, sayı olarak da
beşte birine hâkim olan İslâmiyet, gün geçtikçe kuvvetlenmekte ve artmaktadır.
Diğer bütün dinlerin
aksine Müslümanların gün geçtikçe daha da artmalarının sebebi; vahye
dayanması, islâmın hak ve hakikatler manzumesi olması, her meselesini akla
tespit ettirmesi, ilimle çatışmaması, kısacası asliyetini mü hafaza etmesidir.
Bu gerçeği meşhur filozof Mister Karlayl şu şekilde ifâde edi yor:
"islâmiyet, gayet
parlak bir ateş gibi doğdu. Şâir dinleri kuru ağacın dallan gibi yuttu. Hem bu
yutmak Islâmiyetin hakkı imiş. Çünkü şâir dinjer—Fikal, Kur'ân'ın tasdikine
mazhar olmayan kısmı—hiç hükmündedir."[165]
Rus'u mağlup eden
Japon başkomutanı da, "İslâmın hakikatinin kuvveti ölçüsünde ve
Müslümanların buna uydukları ölçüde medenîleştikleri ve ilerledikle rini tarih
gösteriyor. Ve ona sırt çevirdikleri ölçüde de vahşet ve çöküşe düştük lerine,
here ü merc içinde belâlara, mağlûbiyetlere uğradıklarına tarih
şahittir."2[166]
İslâm aklı, kalbi ve
tüm hissiyatı tatmin eden bir dindir, insanların gruplar hâlinde Islama
girmelerinin sebeplerinden en önemlisi budur. Bedîüzzaman HU* retleri de,
eskiden beri insanların başka dine değil de, Islama girişini şöyle 4fe
ğerlendiriyor:
"Bir Müslümanın
muhâkeme-i akliye ile ve delil-i yakîni [kesin delil] ile ve |t lâmiyete tercih etmekle eski ve yeni ayrı bir
dine girdiğini tarih göstermiyor. AV mın
delilsiz, taklidi bir surette başka dine girmesinin bu meselede ehemmlyitl yok.
Dinsiz olmak da başka meseledir. Halbuki bütün dinlerin etbalan İse hlttt en
ziyade dinine taassup gösteren İngilizlerin ve eski Rusların muhakemf akliye ile Islâmiyete dahil olduklarını ve
günden güne, bazı zaman takım takım kati burhan ile Islâmiyete girdiklerini
tnrih bl/o bildiriyor."[167]
1656.
[3:179, Hadîs No: 3063]
Âiz bin Amr (r.a.)
rivayet ediyor: islâm üstündür, ona üstün gelinemez.[168]
1657.
[3:179, Hadîs No: 3064]
Cübeyr bin Mut'im'den
(r.a.) rivayetle:
İslâm, Müslüman
olmadan önce işlenen günahları siler.[169]
1658.
[3:180, Hadîs No: 3065]
Âişe (r.a.) rivayet
ediyor:
İslâm temizdir, öyle
ise temizleniniz. Çünkü, Cennete temiz olan-tfan başkası giremez.[170]
1659.
[3:180, Hadîs No: 3066]
Bera bin Âzib'den
(r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Şımarıklık kötülüktür.[171]
1660.
[3:181, Hadîs No: 3070]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
îktisad geçimin
yarısıdır Güzel ahlâk da dinin
yarısıdır.[172]
1661.
[3:181, Hadîs No: 3071]
Ibni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Harcamada iktisad
geçimin yarısıdır. İnsanlara kendini sevdirip yaklaşabilme aklın yarısı, güzel
soru sorma da ilmin yarısıdır.[173]
1662.
[3:181, Hadîs No: 3072]
Küleyb el-Cühenî
rivayet ediyor:
Büyük kardeş baba
makâmındadır.[174]
Dinimiz sıla-i rahîme,
yani başta anne ve baba olmak üzere akraba hukukunu gözetmeye büyük ehemmiyet
vermiştir Dir mü'min yakın olsun, uzak olsun akrabalarına derecelerine göre
İlgi göttermell, onların sevinciyle sevinmeli, üzüntüsüyle üzülmelidir. İşte
Peygamberimi/ bu hadislerinde husuit olarak büyük kardeşti olan münasebete
dikkat gtklyor lüyük kardeşti hürmette, ikramda va RAlr münaRflbfHlirde b«b«
gibi dftğır verilmeli Ktioinl nazari veriyor,
bi bunun bâzı
sebepleri vardır. Herşeyden önce nimet bir'külfet karşılığıdır. Büyük kardeş,
babası hayatta ise ona yardımcı olmuş, küçük kardeşlerinin daha iyi şartlar
içerisinde yetişmelerine katkıda bulunmuştur. Baba ölmüşse, babalık vazifesini
üstlenmiş, ailenin bütün sıkıntılarını omuzlamıştır. Bu kadar külfet elbette
olarak bir karşılık gerektirecektir. İşte hadiste bu karşılığın ödenmesi gerektiğine
dikkat çekilmektedir.
1663.
[3:182, Hadîs No: 3075]
Ümmü Seleme'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hizmetçi ile yemek
yemek tevazûdandır.[175]
1664.
[3:182, Hadîs No: 3076]
Ebû Hüreyre (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
İmam, cemaatin
namazının kefilidir. Müezzin de mûtemetidir. Ey Allah'ım! İmamları doğru yola
yönelt, müezzinlere de mağfiret eyle.[176]
İmamın cemaate kefil
olması, namaz kıldırma sorumluluğunu yüklenmesi sebebiyledir. Çünkü imam,
namazı bozan birtakım davranış ve hareketler içinde bulunabilir ve cemaat
bundan habersiz olabilir. Bu sebeple cemaat bundan mes'ûl olmaz. Bu itibarla,
imam cemaatin kefilidir ve namazın mes'ûliyetini üzerinde taşır.
Diğer taraftan,
müezzinler de namaz, iftar ve sahur vakitlerini bildirmek noktasında cemaatin
itimat etmiş olduğu kimselerdir. Onların sorumluluğu da bu noktadandır.
1665.
[3:182, Hadîs No: 3077]
Sehl bin Sa'd'dan
(r.a.) rivayetle:
îmam cemaatin
namazının kefilidir. Eğer hakkını verirse faydası hem kendisine, hem de
cemaatedir. Hakkını vermezse mes'ûliyet sadece kendisine aittir, cemaatin bir
sorumluluğu yoktur.[177]
1666. [3:182,
Hadîs No: 3078]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor;
Yetersiz ve beceriksiz
idareci Allah'ın rahmetinden uzaktır.[178]
1667.
[3:182, Hadîs No: 3080]
Enes'den (r.a.)
Güvenilir olmak zengin.tik.tir.[179]
1668.
[3:183, Hadîs No: 3081]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Güvenilir olmak rızkı
çeker. Hıyanet de fakirliği çeker.[180]
1669.
[3:183, Hadîs No: 3082]
Enes'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Aranızda şu üç hasleti
gözettikleri sürece idarecileriniz Kureyş'ten olacaktır. Kendilerinden merhamet
istendiğinde merhamet ettikçe, bölüştürdükleri zaman eşit bölüştürdükçe, hüküm
verdikleri zaman adaletle hükmettikçe.[181]
1670.
[3:183, Hadîs No: 3085]
Hakem bin Umeyr (r.a.)
rivayet ediyor:
Bid'aların yayılışı,
felaket hali, taşınamayan yük ve ardı arkası kesilmeyen kötülüktür.[182]
1671.
[3:183, Hadîs No: 3086]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Emniyet ve afiyette
olmak, birçok insanın değerini bilemeyip al-dandıkları iki nimettir.[183]
1672.
[3:183, Hadîs No: 3087]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Bütün işler, hayır
olanı da, şer olanı da Allah'tandır.[184]
İmanın şartlarından
birisi de "kadere iman"dır. Bir Müslüman Allah'a, meleklere,
peygamberlere, kitaplara ve öldükten sonra dirilmeye olduğu gibi, kadere inanmakla
da mükelleftir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir hadislerinde imanın bu altı
şartını şöyle sayar:
"İman, Allah'a,
meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, âhiret gününe ve kadere-hayrına ve
şerrine-inanmandır."[185]
Peygamberimiz başka
bir hadislerinde de kadere imanla ilgili olarak şöyle buyurur:
"Bir kul hayrı ve
şerri ile kadere îman etmedikçe, tam îman etmiş olmaz. Yine, başına gelecek
birşeyin mutlaka geleceğine; gelmeyecek olanın da kesin olarak gelmeyeceğine
inanmadıkça, tam îman etmiş olmaz."[186]
Ehl-i sünnet
âlimlerine göre, kâinattaki herşey Allah'ın irâde, takdir ve yarat-masıyla
olmaktadır. Bu sebeple hayrı da, şerri de Allah yaratmıştır. Ehl-i Sünnet
âlimlerinin bu görüşüne temel teşkil eden pekçok âyet-i kerime vardır. Meselâ
Saffat Sûresinin 96. âyetinde bununla ilgili olarak, "Sizi de, sizin
yaptıklarınızı da yaratan Allah'tır" buyurulmuştur. Bu gerçek Zümer
Sûresinin 62. âyetinde şöyle ifâde edilir:
"Allah herşeyin
yaratıcısıdır. O herşeyi hakkıyla görüp gözeticidir." Ehl-i Sünnetin bu doğru
ve hak olan görüşüne rağmen, Ehl-i Sünnete tâbi olmayan Mu'tezile mezhebi
mensupları şerrin yaratılması meselesinde farklı görüş ileri sürer, şerrin
yaratılmasını Allah'a vermezler. Allah'ın sadece hayırları yarattığını
söylerler. Bunların böyle bir fikre sahip olmalarının sebebi, şerrin yaratılmasını
da şer olarak kabul etmeleridir. Cenâb-ı Hakkı yüceltmek için, "Kul
fiilini kendi yaratır" derler. Bununla insana yaratıcılık vermek gibi
büyük bir yanlışa düşerler.[187]
Mecûsîler de Allah'ın
büyüklüğü ve kusurdan uzak olması düşüncesinden hareketle, kendilerince küçük
ve çirkin şeyleri yaratmayı Allah'ın sânına yakıştıramadıkları için onları
yaratmayacağını ileri sürerler. Şerrin yaratılmasını Allah'a vermezler.
Biri'hayrı, biri de şerri yaratan iki yaratıcıya inanırlar. Onlara göre şerri
yaratan şeytandır.
Oysa şerrin
yaratılması şer değil, şerri işlemek, yapmak serdir. Çünkü şerrin yaratılması
birçok hayırlı neticelere bakar, hayırlara başlangıç olur, hayır hükmüne
geçer. Şer ise bizim hatâlarımız sonucunda doğar. Meselâ yağmurun yağmasında
binlerce hayırlı neticeler vardır. Hepsi de güzeldir. Tembel bir çiftçi hasadını
geciktirse, bu sebeple mahsulü zarar görse, ıslansa "yağmurun yaratılması
rahmet değil serdir" diyebilir mi? Diyemez, zira yağmurun yaratılmasında
birçok hayırlar vardır, fakat o tembel çiftçi su-i ihtiyarıyla o rahmeti
kendisi hakkında şerre çevirmiştir, yani şefri kendi işlemiştir. Diğer bir
misâl, ateşin yaratılmasında pekçok hayırlar vard'r. Fakat bâzıları onu kötü
kullanmakla zarar görseler, "Ateşin yaratılması serdir" diyebilirler
mi? Elbette diyemezler, çünkü ateş sadece onu yakmak için yaratılmamıştır.
Kendisi ihtiyarını kötüye kullanmakla yemeğini pişiren, kendisini ısıtan ateşe
elini sokarak hizmetkârını kendisine düşman etmiştir.[188]
Diğer taraftan, iyinin
ve güzelin anlaşılmasına vesile olduğu için de, şer ve çirkinin yaratılması
hayırdır. Eğer çirkinlikler olmasaydı, bizler iyinin ve güzelin kıymetini
bilemezdik. Karanlık olmasa aydınlığın, hastalık olmasa sıhhatin, çirkinlik
olmasa güzelliğin, düşmanlık olmasa sevginin kıymetini bilemeyeceğimiz gibi.
Gerçi çirkinin ve
şerrin varlığında az da olsa zarar vardır, fakat ondaki büyük hayırlar genel
mânâda o işi hayra çevirir. Dolayısıyla büyük hayırlar için, küçük serleri kabul
etmek gerekir. Eğer az bir şer gelmemesi için çok büyük hayırları netice veren
bir şer terkedilse, asıl o zaman büyük bir şer işlenmiş olur. Meselâ savaşa
asker göndermekte elbette küçük bâzı maddî ve bedenî zarar ve serler vardır.
Fakat o cihadın neticesinde büyük bir hayır mevcuttur. Dinimiz, vatanımız,
namusumuz, malımız düşman istilâsından kurtulur. Eğer bâzı insanlar ölecek
diye bu mücâdeleden kaçılsa, bütün bu değerler büyük bir tehlike ile karşı
karşıya kalacaktır.
Biraz da insanın kendi
ihtiyarıyla işlediği şerfiilerin üzerinde duralım. Kul ihtiyarını neye
kullanırsa, Yüce Allah onu yaratır. Meselâ kul namaz kılmak istediğinde kuluna
onu yapacak gücü verir; içki içmek istediğinde de onu yapacak gücü yaratır.
İçki içmek isteyene zorla namaz kıldırmayacağı gibi, namaz kılmak isteyen
kuluna da zorla içki içirmez. Dolayısıyla kul şerri kendisi istediği için
mes'ûliyeti kendisine aittir. Onu yaratmak ise şer değildir. Çünkü Yüce Allah
insanı imtihan etmek için yaratmıştır. Bu da hayır isterse hayrın, şer isterse
şerrin yaratılmasıyla mümkündür.
Bediüzzaman Hazretleri
Sözler isimli eserinde bununla ilgili olarak şöyle bir misâl verir:
"Teşbihte
.[benzetme] hatâ olmasın, sen bir iktidarsız [güçsüz] bir çocuğu omuzurta
alsan, onu muhayyer [serbest] bırakıp 'Nereyi istersen seni oraya götüreceğim'
desen. O çocuk yüksek bir dağı istedi, götürdün. Çocuk üşüdü, yahut düştü.
Elbette 'Sen istedin' diyerek itap edip [azarlayıp] üstünde bir tokat vuracaksın.
İşte Cenâb-ı Hak, Ahkemü'l-Hâkimîn, nihayet zaafta olan abdin [kulun]
iradesini, bir §art-ı âdi [İlâhî kanunu gereği] yapıp irâde-i külliyesi ona
nazar eder."[189]
1673.
[3:184, Hadîs No: 3088]
Sehl bin Sa'd (r.a.)
rivayet ediyor:
Düşünerek ve
ağırbaşlılıkla hareket etmek Allah'tan, acele etmek ise şeytandandır.[190]
1674.
[3:184, Hadîs No: 3090]
Ali'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Peygamberler rehber,
din âlimleri ise reistirler. Onlarla
oturup kalkmak da hayır, fazilet ve ilmi arttırır.[191]
1675.
[3:184, Hadîs No: 3091]
Malik bin Nadle (r.a.)
rivayet ediyor:
Eller üçtür. Allah'ın
eli en üstte, arkasından veren el gelir, en altta da isteyenin eli vardır.
Malının ihtiyaç fazlasını ver. Kendini güç durumda bırakma.[192]
1676.
[3:184, Hadîs No: 3093]
Hz. Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
îman, Allah'a,
meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inan-mandır. Cennete, Cehenneme,
amellerin tartılacağına, öldükten sonra dirilişe inanmandır. Hayrı ile, şerri
ile kadere inanmandır.[193]
1677.
[3:185, Hadîs No: 3094]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Mükemmel îman,
inanılacak şeylere kalben inanmak, dil ile inandığını ifâde etmek ve
organlarla gereğini yerine getirmektir.[194]
1678.
[3:185, Hadîs No: 3096]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
îman, yetmiş küsur
bölümdür. En üstünü lâ ilahe illallah sözüdür. En aşağısı ise insanların gelip
geçtiği yoldan sıkıntı verici şeyleri kaldırmaktır. Haya da imandan bir
bölümdür.[195]
1679.
[3:186, Hadîs No: 3098]
Ebu Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
îman, verilen sözden
dönmemek için bir bağdır. Mü'min sözünden dönmez.[196]
1680.
[3:186, Hadîs No: 3099]
Cabir'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
îman sabır ve maddî ve
manevî fedakârlıktır.[197]
1681.
[3:187, Hadîs No: 3100]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor: Kadere îman, tevhid inananın nizamıdır.[198]
Kader kâinatta
hiçbirşeyin tesadüfen olmadığının, plânlı, programlı yürütüldüğünün, herşeyin
tek elden idare edildiğinin ifadesidir. Kâinatta rastgele, tesadüfen olup
biten hiçbir olay yoktur. Herşeyin sahibi Allah'tır, herşeyin dizgini Onun
elindedir. Herşey Onun# izni ve kontrolüyle yürütülür. Gece ve gündüz Onun
takdiriyle meydana gelir. Mevsimler Onun İlâhî programıyla gidip gelir. Kar,
kış, fırtına o takdirle yürütülür. Bunun gibi insanın başına gelecek hayır ve
serler de takdirat iledir. Onun ihsan ettiği her nimet fazlının meyvesi ve
ürünü, vermiş olduğu her ceza ve musibet de adaletinin gereğidir.
Yaratıklarının yapısını, ileride alacakları durumları çok iyi bilir ve onlara
göre hayatlarını programlar. Yaptığı hiçbir icraattan dolayı kınanamaz.
Kullarına dilediği şeyi emreder, dilediği şeyi yasaklar. Bütün bunlar kaderin
muhtevasına girerler ve aynı zamanda tevhid akidesinin vazgeçilmez
unsurlarıdır. Bunlar olmadan tevhid inancı ayakta duramaz.
1682.
[3:187, Hadîs No: 3101]
Ebu Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Kadere îman kaygı ve
üzüntüyü giderir.[199]
1683.
[3:187, Hadîs No: 3102]
Muhammed bin Nadr
el-Harîsi (r.a.) rivayet ediyor: îman, haramlar ve tamahkârlıklardan uzaktır.[200]
1684.
[3:188, Hadîs No: 3105]
. [Muhammed bin
AHJ'den rivayetle:
îman ve amel iki
a'rkadaştır. Herbiri ancak diğeriyle ayakta durur.[201]
1685.
[3:188, Hadîs No: 3106]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
îman iki parçadır.
Yarısı sabır, yarısı şükürdür.[202]
1686.
[3:192, Hadîs No: 3113]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
îki çeşit günah vardır
ki, cezaları âhirete bırakılmadan dünyada verilir: Zulüm ve ana babaya isyan.[203]
1687.
[3:193, Hadîs No: 3117]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Karanlık gecelerin
parçaları gibi fitneler gelmeden hayırlı amellerde acele ediniz. O fitneler
sırasında kişi sabahleyin mü'min olarak kalkar, kâfir olarak akşamlar. Akşam
mü'min olur, kâfir olarak sabahlar. Dini, az bir dünyainenfaati karşılığında
satar.[204]
1688.
[3:194, Hadîs No: 3118]
Ebu Ümame'den (r.a.)
rivayetle:
Ağız tadını kaçıran
ihtiyarlık, anî ölüm, ibadetten alıkoyan hastalık ve unutturan erteleme
gelmeden önce salih amellerde acele ediniz.[205]
1689.
[3:194, Hadîs No: 3120]
Abis el-Gıfarî (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Şu altı şey gelmeden
önce salih amel işlemede acele ediniz. Sefihler başa geçmeden, polisler
çoğalmadan, hüküm karşılığında rüşvet alınmadan, kısas terkedilmekle adam
öldürme hafife alınmadan, akrabalık bağları kesilmeden, Kur'ân'ı bir çalgı
âleti gibi kullanan yeni yetmeler çıkmadan, insanlar bunlardan birini Kur'ân'ı
en az anlayanları oldukları halde sırf kendilerine şarkı gibi okumak için öne
geçirirler.[206]
1690.
[3:195, Hadîs No: 3121]
Ebu Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmaktadırlar.
Şu yedi şey gelmeden
önce salih amellerde acele edeniz. İnsanları ancak şu yedi şey bekliyor:
Unutturucu bir fakirlik, azdırıcı bir zenginlik, sıhhati bozucu bir hastalık,
tâkattan düşürücü bir yaşlılık, anî bir ölüm, Deccal ki beklenen serdir ve
Kıyamet. Kıyamet hepsinden daha dehşetli ve daha acıdır.[207]
1691.
[3:195, Hadîs No: 3122]
Enes rivayet ediyor:
Sadaka vermede acele
ediniz. Çünkü belâ sadakanın üzerinden atlayıp gelemez.[208]
1692.
[3:195, Hadîs No: 3123]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Rızkı kazanmada ve
ihtiyaçlarınızı karşılamada sabahın erken saatlerini tercih ediniz. Çünkü
sabahın erken saatlerinde bereket ve başarı vardır.[209]
1693.
[3:196, Hadîs No: 3124]
lbni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Kişi değiştirmeye güç
yetiremediği birşey görünce, Allah'a bundan hoşlanmadığını bildirmesi onu
kurtarmaya yeter.[210]
1694.
[3:196, Hadîs No: 3125]
lbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
îman açısından kişinin
şöyle demesi kişiye yeter: Rab olarak Allah'ı, peygamber olarak Muhammed'i
(a.s.m.), din olarak İslâmı kabul ettim.[211]
1695.
[3:196, Hadîs No: 3126]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Din konusunda olsun,
dünya konusunda olsun kişinin parmakla gösterilmesi ona kötülük olarak yeter.
Ancak Yüce Allah'ın, korudukları bunun dışındadır.[212]
Gerek din ve gerekse
düTıya konusunda aşırılığa kaçarak parmakla gösterilir hale gelmek, birçok
tehlikeye hedef olmak demektir.
Bu hadis aşırılığa
giderek sivrilmeyi, şimşekleri üzerine çekmeyi yasaklamaktadır.
Öyle insanlar vardır
ki, dinî konularda bid'alar uydurur, dikkatleri üzerine çeker, birçok kimseyi
de peşlerinden sürükler, sapıtmalarına sebep olurlar.
Öyle insanlar vardır
ki, dünyevî konularda bid'at sayılabilecek alışkın olmayan kötülükler îcad eder,
kendilerini öylece tanıtır ve birçok kimsenin de peşlerinden gelmelerini
sağlarlar. Bu hal de bir felâkettir.
Öyle kimseler vardır
ki, sahasında müsbet veya menfî tarzda yükselir, doruğa çıkar; fakat riya ve
gösterişe girer, şöhret sevdalısı olur, dinini dünyasına âlet ederler. Zahiren
yükselmişlerdir, ama manen alçalmış, kendi kendilerini tehlikeye atmışlardır.
Bu tip kimseler örnek
alındıkları için o kötülükleri yapanların günahlarını da
yüklenmektedirler.
.
Müsbet noktada meselâ
ilimde, hizmette, maddî ve manevî fedakârlıkta, gayrette, ihlasta zirveye
çıkmış, parmakla gösterilir hale gelmiş kimseler de vardır ki, bunları da
tehlikeler beklemektedir. Riya, şöhret, kendini beğenmişlik, gurur ve enaniyet
mikropları onları alt edebilmek için daima mücadele verirler. Eğer bu kimseler
şöhret belâsına müptelâ olmuşlarsa kendilerini manen felakete atmışlar
demektir. Bedîüzzaman'ın belirttiği gibi, "Şöhret ayn-ı riyadır ve kalbi
öldüren zehirli bir baldır ve insanı insanlara abd ve köle yapar. O belâ ve
musibete düşersen, 'Innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn [Biz Allah'ın
kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz.] [213] 'de,
o belâdan kurtul."[214]
Böyle kimseler
ihlaslarını yitirmedikleri sürece Allah'ın yardım ve korumasına mazhar
olurlar. Model ve örnek alındıkları için de başkalarını iyiliğe sevket-miş ve
onların sevaplarının bir mislinin de defterlerine yazılmasına vesile olmuş
olurlar.
1696. [3:197,
Hadîs No: 3127]
Sâib bin Zeyd'den
rivayetle:
Kişinin duâ ederken
şöyle demesi kişiye yeter: "Allah'ım, günahlarımı bağışla, bana merhamet
et ve beni Cennetine koy."[215]
1697.
[3:197, Hadîs No: 3129]
Ebu Ümame (r.a.)
rivayet ediyor:
Şu beş şey ne güzel!
Ne güzeli Bunlar mizanda, ne kadar da ağır gelirler: Lâ ilahe illallah,
Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahüekber ve Müslüman bir kişinin salih bir
evladı vefat ettiğinde sabredip sevabını Allah'tan beklemesi.[216]
1698.
[3:198, Hadîs No: 3130]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
İnsanlar selâm
vermemekle cimriliğin doruğuna ulaşırlar.[217]
1699.
[3:198, Hadîs No: 3132]
Halid bin Zeyd (r.a.)
rivayet ediyor:
Zekât veren, misafire
yemek yediren, felakete uğrayanlara yardımda bulunan kişi cimrilikten
kurtulmuştur.[218]
[1] IbniMâce, Zühd:25.
[2] Hakîm'in MüstedreKMen.
[3] Hakîm'den.
[4] Hakîm'in MüstedreK'md&n.
[5] 8ı//ıarî,îdeyn: 9; Rikak: 51; Müslim, îman: 363;
Tirmizî, Cehennem: 12; Neşe/, Istiaze: 62; Mûsnad, 4:271,274,
[6] T ab«ılnrnln Kabandan.
[7] Hatib'in TariH\ ve Ebû Nuaym'ın H///e'sinden.
[8] TiİMfânl'nln
[9] İbni Asakir’den.
[10] Beyhaki'nin Sünerfinden
[11] Müsned, 5:70.
[12] Ibni Mâce, Cihad: 8; Müsned, 2:325,331; 3:82; 5:181.
[13] Tlbfrâni'nln Kebir’inden.
[14] Tirzimî, Fiten: 7.
[15] Haraiti'ininMe/car/mü'M/i/âKından.
[16] Muhammed bin Nasr'in Salâtından.
[17] Buharı. Menakıbü'l-Ensar: 50; Nikah: 7,54-56,59; Ed«b:
87; Müslim, Nikah: 79; 80,81; Ebû Davud, Nikah: II
[18] İbni,Mace, Nikâh: 25.
[19] Hakiırtden.
[20] Hünacf dan.
[21] Dârekutni'nin Sürrarfinden.
[22] Hakim'fon.
[23] TaberânFrıin KM»VindM.
[24] Tirmızl, Kıyanı» 10
[25] Mektûbat, s. 360.
[26] Zuhrul Sûrtll, 71.
[27] Sölltf, I, 419, 470,
[28] İbni Ebid-Dünya’dan.
[29] Taberânî'nin fvıtrindln.
[30] Tıbtrinrnln Kentten,
[31] Taberânînin Ke6/7inden.
[32] Taberânînin Keö/Vinden.
[33] Taberânî'nin Evsafından.
[34] Buharı, Diyat: 1; Rikak: 48; Müslim, Müsakât: 28;
Timizi, Diyat: 8; Ateşe/" Tahrim, 2; M •
IbnîMâce, Diyat:
V,Müsned, 1:388,441,442.
[35] Kazâ/den.
[36] TaberânFnin Kefe/Vinden.
[37] Taberânînin Kebîri ve Hâkim'in MüstedreK'mden.
[38] Ibni Asâkir'den.
[39] Hatibin Tarihinden.
[40] Taberânrnin Kebiri, Hâkimin Müstedroki ve Beyhakl'nin
Şi'bü'l-îmartmdan.
[41] Hâkim'in Künnîsinden.
[42] Buharı, Enbiya: 26.
[43] Ibni Asakifden.
[44] IbniMce, Mukaddime: 13; Cihad: 16; Zühd: 4; Mûsned,
5:158.
[45] IbniMâce, Zühd: 4; Müsned, 5:407.
[46] Taberânînin Kebîri ve Ebû Davud, Edeb: 7 ve Müsned,
4:227.
[47] TaberânFnin Kebenden.
[48] Ibnü'n-Neccaföan.
[49] Tirmizî, Fiten: 76.
[50] Müsned,
3:37,42, 58.
[51] Ibni Ebi'd-Dünyâdan.
[52] Ebû Ya'la'nın Müsnetfinden.
[53] Hâkimin MüstedreRMen.
[54] Ibni Mürdeveyff ten
[55] Müsned, 1:415.
[56] Tirmizi, Şehadât: 1; Taberânî, Akdıye: 3; Müslim,
Akdıye: 19; Ebû Davud, Akdıye: 13.
[57] ebû Davud, Edeb: 50; Tirmtâ, Kıyame: 56; Taberânî,
Hüsnû'l-Hulk: 7; Müsned, 1:165,167; 6:445.
[58] Hakim'in MüstedreKMen.
[59] Buharı, Vuzu'b; Müslim, Tahare: 34,41; Tirmizî,
Tahare: 39; Neseî, Zekât: 1; Tahare: 102; Ibni Mâce,
Tahare;5,49; Mesacid: 14; Taberâni,
Sefer: 55; Dârin: Vudu': 30.
[60] Taberânî'ninMe/cammü'M/ı/âA'ından.
[61] Hatibin Tarih'mden
[62] Buharı, Tıb: 38; Müslim, Selâm: 40; Ebû Davud, Tıb:
19; Ibni Mâce, Tıb: 36,37.
[63] Ebû Davud, Vitir: 26.
[64] Tirmizî, Dua: 110.
[65] Ebû Davud, Vitir: 32.
[66] Tirmizî, Daavat: 80.
[67] HakMüen.
[68] TaberânFrıin Kebifi ve Hâkim'in MüstedreKlnden.
[69] 7w-m/ADaavat:114;
[70] Ibni Asakifden
[71]
Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmartmdan.
[72] Lem'aiar, s. 131.
[73] Z/ya'dan.
[74] TaberânFnin Kebirinden.
[75] ibni AsatoVden.
[76] Müsned, 5:243,244.
[77] Ibni Mace, Eşribe: 1.
[78] Abdan'ın Sahabe'sinden.
[79] Beyhaki'nin Şi'bü'l-lmarlından.
[80] Buharı, Mezalim: 22; Ebû Davud, Edeb: 12; Müsned,
3:36,47,4:30.
[81] Buharl Nikâh: 45; Feraiz: 2; Edeb: 57; Müslim, Birr:
28,30; Taberâni, Hüsnü'l-Hulk: 15; Mösned, 2:287.
[82] Buharı, Temenna: 9; Savm: 20,48-50; Hudud: 42;
l'tisam: 5; Müslim, Siyam: 57; •
Taberânî, Siyam: 58;
Müsned, 3:8; 6:126.
[83] Müslim, Müsakât: 133; A/ese/", Büyü': 5; IbniMce,
Ticârât: 3; Müsned, 4:6; 5:297.
[84] Müslim, Birr: 56; Müsned, 2:160,191,195.
[85] IbniMâce, Fiten: 12.
[86] IbniMâce, Zühd: 22; EbûDavud, Edeb: 44.
[87] Neseî, Menasik: 217; IbniMâce, Menasik: 63; Müsned,
1:215,347.
[88] Üsdül-Gâbe, 3:234.
[89] Hılye, 1:284-285.
[90] Buharı, îman: 30; Neseî, iman: 28.
[91] Tirmizî, Edeb: 42.
[92] Siczî'nin /banisinden.
[93] Semewyye'den.
[94] İbni Mâce, Zühd: 29; Buharı, Rikak: 32; Dâriım, Rikak:
17; Müsned, 1:402; 5:331.
[95] Hakîm'in MtebüV-Hacc'ından.
[96] İbni Mâce, Edeb: 36; Müsned, 4:92,93,99.
[97] Hâkim'in Müstedrek'mden.
[98] Taberân?nin KeöıYnder.
[99] Taberânî'nin Evsafında»,
[100] Beyhaki'nin Şi'bö'l-îmartındai).
[101] Müslim, Zikir: 49.
[102] Müslim, Mesâcid: 25.
[103] İbni Asakitden.
[104] Taberâni'nin Evsafından.
[105] Müsned, 1:15.
[106] Ukayirnin
[107] Dirimi Mukaddeme: 19 ve Ebu'l-Kasım bin Büşran'dan.
[108] Müslim, Imare: 138; Ebû Davud, Cihad: 20; Mûsned,
3:15.
[109] Buhari, Edeb: 73; Müslim, îman: 111; Tirmizi, İman;
16; Taberânî, Kelâm: 1; Müsned,2:18,44,60,112,113,142.
[110] Ebû Davud, Talak: 18; İbni Mâce, Talak: 21; Dârimî,
Talak; 6; Müsned, 5:46,277,283.
[111] İbni Mâce, Nikâh: 4; Tirmizî; Rada: 1.
[112] Ebû Ya'la'nın, Müsned'mden.
[113] Hâkimin Müstedreki; IbniHıbbanve Ebû Ya'la'nın
Müsned'mden.
[114] IbniMâce, Sadakat: 11.
[115] Ebû Ya'la'nın Müsned\ ve Taberân?nin Kebîrinden.
[116] Müsned, 3:174,255.
[117] Ebû Ya'la'nın Müsnedinden.
[118] Ibni Asakiföen.
[119] Ebû Davud, Zekât: 41; Edeb: 45; Müsned, 314
[120] Tabe'âni'nin KebİfMtn,
[121] Taberânînin Keb/Vindsn.
[122] Tahorânî'nin Kahî/ırtrlan
[123] Ukaylî'nin Zuafa'sından.
[124] EbûDavud, Edeb:142.
[125] Hâkim'in MüstedreKMen.
[126] Ebû Davud, Edeb: 128; Müsned, 2:414,527; 5:181.
[127] bni Asakitden.
[128] bni Asakitden.
[129] Neseî, Zînet: 67, £8; Müslim, Libas: 124.
[130] Müsned, 5:263.
[131] Misnecf,4:113,286.
[132] rİmi KahııdbinBüşran'ın £m«//yı'ılnden,
[133] Ebû Nuaym'ın H//ye'sinden.
[134] Haysemetü'l-Etrabilisî'ninCüz'ûnden.
[135] Tflbnıânrnln Keblf\n<ian,
[136] Taberânrnin Kcfei/indan.
[137] Hatib'in fart/fIndOT,
[138] Hitlb'ln
Tarih’inden.
[139] Taberânrnin Kebîrinden.
[140] Ibni Ebi'd-Dünya'nın Zemmü'/-Gadab'ından.
[141] Tırmizî, İlim: 15; IbniMâce, Mukaddime: 14; Müsned
5:387.
[142] Hünaddan.
[143] ton/MA», Ticâret: 2.
[144] IbniHıbbanve Ebu Ya'la'nın Müsnerfinden.
[145] Ebû Nuaym'ın H//ye'sinden.
[146] Ihnl I lıl'.i nrtnua'ın KUMuVİ //ıı/*riınrian
[147] bnl Aınkltfon.
[148] Ebû Davud, Imare: 33; Sünnet: 5; Timizi, İlim: 10;
Müsned, 2:367,483; 4:132. 1640.13:165, Hadîs No: 3022]
[149] Taberânînin Keb/Yinden.
[150] Deyjemî'nin, Müsnedü'l-Firdev&tvian,
[151] Dârekutni ve Taberânînin Kebîrindin.
[152] Deylemînin Müsnedü1-Flrd»vt\n4w\,
[153] MO$nad, 2:219
[154] Buharı, Megazî: 12; Fezâilü'l-Kur'ân: 10,27,34;
Müslim, Müstafirîn: 255,256; Ebû Davud, Ramazan: 9; Tirmizi, Sevabü'l-Kur'ân:
4; IbniMâce, İkâme: 183.
[155] Ebû Davud, Salât: 48; Buharı, Ezan: 31; IbniMâce,
Mesacid: 15; Taberânî, Tahare: 33.
[156] Buharı, Cihad: 43,44; Hums: 5; Menakıb: 28; Zekât: 25;
Imare: 98,99; Ebû Davud, Cihad: 41; Tirmizi, Cihad:19.
[157] Buharı, Tefsir-i Sûre: 31; iman: 37; Müslim, îman: 57;
Ebû Davud, Sünnet: 16;
Tirmizi Jman: 4; bni
Mâce, Mukaddime: 3.
[158] Müsntd, 4:418
[159] Dârektıtntıiın,
[160] İbni Asakir’den.
[161] Deylemfnin Müsnedü'l-Firdevg'mden.
[162] Müslim, İman: 1; Ebû Davud, Sünnet: 16, Neşe/, İman:
5.
[163] Müsned, 5:145.
[164] Hm) Duvud, Fırilz: 10, Münnmi, 6:230,2M,
[165] Hutb0-IŞİmly, t, 36.
[166] A.g.t,,l. 19,
[167] A,0,«,.t, 10,10,
[168] Dârekutnîve Beyhaki'nin Sünerfinden.
[169] Ibni S'ad'ın Tabakât\nda
[170] Taberânî'nin Evsafından.
[171] Ebû Ya'la'nın Mûsnedmten.
[172] Hatibin TariHMon.
[173] Beyhaki'nin Şi'bü'l-fmart\ ve Taberânî'nin Keblflndtn.
[174] Beyhakl'nin ŞM'l-lmartı ve TebMnln KeöMndtn.
[175] Deylemî'nin Müsnedü'l-Firdev^rvien.
[176] TMzl Mevakit: 39;.fcm Mâce, İkâme: 47; Ebû Dâvud,
Salât: 39.
[177] bni Mice, İkâme: 47; Müsned, 4:156.
[178] Taberânînin Kebü'inden.
[179] Kaza/den.
[180] Deylomî'nin Müsnedü'l-Firdevg'mden.
[181] Hâkim'in MüstedreK'möen.
[182] Taberârrînin /Ceb/Vinden.
[183] Taberânfnin Kebirinden.
[184] Taberâni'nin Evsafından.
[185] Buhari, İman: 39; Tirmizî, İman: 4; İbni Mâce,
Mukaddime: 63; Nesei, İman: 5.
[186] Tirmizî, Kader: 10.
[187] Işârâtü'l-I'câz, s. 82-84.
[188] Mektûbât, s. 40.
[189] Sözler, s. 437.
[190] Tirmizi, Birr: 65.
[191] Kazafden.
[192] Ebû Davud, Zekât: 28; Müsned, 4:137.
[193] Beyhakî'nin Şi'bü'l-îmariından.
[194] Şirazî'nin Elkab'mdan.
[195] Müslim, îman: 58; Ebû Davud, Sünnet: 18; Tirmizi,
îman: 6; bni Mâce, Mukaddime: 9; Mûsned, 2:279,445.
[196] Ebû Davud, Cihad: 157; Müsned, 1:166,167; 4:192.
[197] Taberânrnin Kebîfi ve Ebû Ya'la'nın Müsnetfinden
[198] Deylemrnin Müsnedü'l-Firdev&nâsn.
[199] Hâkim'in MûstedreK'möen.
[200] Ebû Naym'ın Hı/ytfsinden.
[201] Ibni Şahirtden.
[202] Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmarimdan
[203] Hâkim'in Müstedrek'möen.
[204] Müslim, îman: 146; Timizi, Fiten: 30; Müsned,
2:304,372,390; 3:453; 4:273.
[205] Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmartmdan.
[206] Taberânînin Kebirinden.
[207] Timizi, Zühd: 3.
[208] Taberânfnin Evsafı ve Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmaıiınöm.
[209] Taberânînin Evsafı ve Ebû Ya'la'nın Müsnerfinden.
.
[210] Buharlmn Tarih'i ve Tabeı anînin Keb/Vinden.
[211] Taberânî'nin Evsafından.
[212] Beyhaki'nin Şi'bü'l-imartmdan.
[213] Mesnevî-i Nuriye, s. 71.
[214] Bakara Sûresi, 156.
[215] Taberâni'nin Keb/Vinden.
[216] Müsned, 4:237; 5:245.
[217] Ebû Nuaym'ın H//ye'sinden.
[218] Ebû Ya'la'nın Müsned'ı ve Taberânfnin Kebîrinden.