1700. [3:199,
Hadîs No: 3134]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Yiyeceklerinizi biraz
soğutarak yiyin ki, sizin için bereketli kılınsın.[1]
1701.
[3:199, Hadîs No: 3137]
Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: *$ Anne babaya
iyilik, ömrü uzatır. Yalan rızkı azaltır. Dua kazayı geri çevirir. Aziz ve
celil olan Allah'ın yaratıkları hakkında iki kazası vardır. Biri değişmez,
diğeri ise değişir.[2]
Her insan uzun ömürlü
olmayı ister. Hadis-i şerifte bunun yollarından biri özerinde durulmakta, anne
babaya iyiliğin ömrü uzattığı belirtilmektedir.
O şefkat kahramanları
annelere, o fedakâr babalara yapılan iyilikler elbette zayi olmaz. Âhirette
verilecek sevap bir yana, daha dünyadayken insan peşin ücretini alır. İyiliği
sebebiyle gönlü huzurla dolar, işleri rast gider, o huzur ve rahatlığın
verdiği zevk ve lezzetle hayalın tadını çıkarır. Manen ömrü uzar. Ömrün manen
uzaması demek, ömürden beklenen sevap semerelerinin artması demektir.
Başkalarının uzun ömürlerle elde edemediğini böyle kimseler daha kısa bir
ömürle elde etmiş olurlar. Öte yandan Allahu Taâlâ bazı şeyleri bir takım
şartlara bağlamıştır. O şartlar yerine getirildiğinde şarta bağlı olan husus da
gerçekleşir. Buna göre Allah kulunun ömrünün daha uzun olmasını, meselâ burada
olduğu gibi anne babaya hürmet gibi birtakım iyiliklere bağlamış olabilir. O iyilikler
yapıldığında kişinin ömrü hakikaten uzamış olur. Allah ezelde onun yapacağı
iyilikleri bildiği için ona daha uzun ömür takdir eder. Bu da nihaî takdirin
bozulması mânâsına gelmez. Çünkü nihaî takdirin ne olduğu da Allah katında
kayıtlıdır.
Hadîste yalanın da
rızkı azalttığı belirtilmektedir. Önce şunu belirtmek gerekir. Rızık ikidir:
Birincisi hakikî, ikincisi mecazî. Herkese ölmeyeceği kadar rızkın verilmesi
hakikî rızık, bundan fazlası ise mecazî rızık içerisine girer.
Bazı kimseler,
bilhassa ticârette yalanlar atarak bol para kazanacaklarını sanmaktadırlar ki
bu kendi kendilerini aldatmaktan öte geçmez. Kaderde ne varsa o gerçekleşir. Ne
yapsa bu hakikî rızkını değiştirmez. Ne arttırır, ne de eksiltir. Mecazî rızık
da çalışmaya bağlı rızıktır ki, Cenab-ı Hak böylelerine hayırlı rızıklar ihsan
etmez, engeller çıkarır, bolca değil; daha az verir, verdiklerinden de
bereketi kaldırır. Rızkın Allah'ın elinde olduğu düşünülürse, onun izin ve
müsaadesi olmadan insan, bin türlü hile ve yalana müracaat etse de müsbet bir
sonuç alamayacağını bilmelidir. Müşterinin kalbini meylettirecek O olduğuna
göre, yalana, hileye müracaatetmenin mânâsı yoktur. Ancak böyle bir yola îmanı
zayıf veya inançsız olan kimseler müracaat edebilirler. Halbuki rızık verenin Allah
olduğu düşünülse, sonra da. makul ve meşru yollara başvurulsa, dürüstçe hareket
edilse, Allah bol bol rızık verecektir. Dürüst kişi çevresine güven verdiği
için müşterileri celbedecektir. Cenab-ı Hak.da onun bu dürüstlüğüne mükâfat
olarak bolca ihsanlarda bulunur. Evet, yalan rızk» azaltır, dürüstlük ise rızkı
çoğaltır.
Hadiste dikkat çekilen
hususlardan birisi de duanın kazayı geri çevirdiğidir. Diyelim ki, Cenab-ı Hak
bir kuluna bir felâketi takdir etti. Bu kader bir gün gelip gerçekleşecek, yani
kaza olacak. İşte hadis-i şerifte bu kazayı önlemenin yollarından biri
gösterilmekte, dua tavsiye edilmektedir. Evet, kulluğun özü olan duaya
yaratılışımız gereği zâten ihtiyacımız var. Herşeyimizle ve her işimizde muhtaç
olduğumuz Rabbimize yönelmezsek, başımıza dolular gibi yağmakta olan
musibetlerden nasıl korunabilir, mukadder bazı felaketlerden nasıl kurtulabilirdik?
Hadiste kazanın
değişebileceği konusu üzerinde de durulmaktadır ki, bu önemli bir kelâm
mevzuudur. Kaza değişir mi? Değişirse nasıl değişir? Hadiste bazı kazaların
değişebileceği belirtiliyor. Bu da yukarda geçtiği gibi bazı iyiliklere
bağlıdır. Bu konuda Mesnevî-i Nuriye'de şöyle denilir:
"Cenab-ı Hakkın,
atâ, kaza ve kader nâmında üç kânunu vardır. Atâ, kaza kânununu, kaza da kaderi
bozar.
"Meselâ birşey
hakkında verilen karar, kader demektir. O kararın infazı, kaza demektir. O
kararın iptaliyle hükmü kazadan affetmek, atâ demektir. Evet, yumuşak bir otun
damarları katı taşı deldiği gibi, atâ da kaza kânununun kat'iyetirfl deler.
Kaza da ok gibi kader kararlarını deler. Demek, atanın kazaya nisbeti, kazanın
kadere nisbeti gibidir. Atâ, kaza kânununun şümulünden ihraçtır."[3]
Bunu bir örnekle'
açıklamak gerekirse şöyle diyebiliriz: Bir suçlunun cezalandırılması konusunda
hüküm verilmesi kader, bunun infazı kaza, iyi haline binâen hakimin cezayı
infazdan vazgeçip affetmesi atadır. Bunun gibi Cenab-ı Hak da bir kulu hakkında
bir takdirde bulunur. Bu bir kaderdir. O kader de zamanı gelip gerçekleşirse
kaza olur. Eğer Cenab-ı Hak, kazadan önce onun bir kısım iyiliklerine binâen o
hükmü kaza etmekten vazgeçerse bu da atâ olmuş olur.
1702.
[3:200, Hadîs No: 3138]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
İffetli olunuz ki
hanımlarınız da iffetli olsunlar. Anne babanıza iyilik ediniz ki çocuklarınız
da size iyilik etsinler.[4]
1703.
[3:200, Hadîs No: 3139]
Cabir (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kendisinden özür
dilendiği halde bunu kabul etmeyen Kevser havuzunun başına varamaz.[5]
1704.
[3:200, Hadîs No: 3140]
Süleyman'dan
rivayetle:
Yemekten önce ve sonra
elleri yıkamak yemeğin bereketine vesiledir.[6]
1705.
[3:201, Hadîs No: 3141]
Ebu'd-Derda (r.a.)
rivayet ediyor: Mü'mine dünyada müjde güzel rüyadır.[7]
1706.
[3:201, Hadîs No: 3142]
Ebu Bekir'den (r.a.)
rivayetle:
Bedir Savaşında
bulunanları Cennetle müjdele![8]
1707.
[3:201, Hadîs No: 3143]
Übey (r.a.) rivayet
ediyor:
Bu ümmeti şanı
yücelik, dindarlık, yükseliş, zafer ve yeryüzü hâkimiyetiyle müjdele! Onlardan
her kim âhiret işini dünya için yaparsa âhiretten hiçbir nasibi olmaz.[9]
1708.
[3:201, Hadîs No: 3144]
Büreyde'den (r.a.)
rivayetle:
Karanlık gecelerde
camilere gelenleri Kıyamet gününde tam bir nur ile müjdele.[10]
1709.
[3:203, Hadîs No: 3150]
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor:
Ben halis tevhid
inancı benim Kim Sünnetimden saparsa
benden değildir.
Ben halis tevhid
inancı ve hoşgörülü bir dinle gönderildim.[11]
1710.
[3:203, Hadîs No: 3151]
Cabir'den (r.a.)
rivayetle:
Ben insanlarla iyi
geçinme özelliğiyle gönderildim.[12]
1711. [3:203,
Hadîs No: 3152]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Ben Kıyamete çok yakın
bir zamanda kılıçla birlikte gönderildim ki, hiçbir şey ortak koşulmadan yalnız
Allah'a kulluk edilsin. Benim rızkım mızrağımın altına konulmuştur. Zillet ve
küçüklük benim emrime muhalefet edenlere verilmiştir. Kendisini bir kavme
benzeten onlardandır.[13]
1712. [3:204,
Hadîs No: 3153]
Ömer'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Ben hakka çağına ve
Allah'ın emirlerini insanlara ulaştırıcı olarak gönderildim. Hidayet verme
konusunda elimde hiçbirşey yoktur.
Şeytan da Allah'ın
yasak kıldığı şeyleri süslü gösterici olarak yaratılmıştır. Saptırma konusunda
onun da elinde hiçbir şey yoktur.[14]
1713.
[3:205, Hadîs No: 3154]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Ben rahmet ve savaş
Peygamberi olarak gönderildim. Tüccar ve çiftçi olarak gönderilmedim. Dikkat
ediniz, dinine karşı duyarlı olanları hariç, ümmetimin en şerlileri tüccarlar
ve çiftçilerdir.[15]
1714. [3:206,
Hadîs No: 3157]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
İftarı vakti girer
girmez yapınız. Sahuru ise geç yapınız.[16]
1715.
[3:207, Hadîs No: 3160]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Selâm vermekle de olsa
akrabalarınıza iyiliğiniz dokunsun.[17]
1716.
[3:208, Hadîs No: 3162]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
İslâm şu beş e'sas
üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına ve Muhammed'in
Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek. Namazı dosdoğru kılmak. Zekât vermek.
Hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmak.[18]
1717.
[3:208, Hadîs No: 3163]
Ebu Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Ümmetime günün erken
saatleri bereketli kılınmıştır.[19]
1718.
[3:209, Hadîs No: 3166]
İbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
İçinde çocuk
bulunmayan evde bereket yoktur.[20]
1719.
[3:209, Hadîs No: 3167]
îbni Mes'ud (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Daha iyi fiatla
gitmesi için keçiyi sağmayıp memesinde süt biriktirip satılması aldatmadır.
Aldatma ise bir Müslümana helal değildir.[21]
1720.
[3:210, Hadîs No: 3170]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle:
Kişi ile şirk ve küfür
arasındaki perdenin kalkması namazı ter-ketmekti/.Namaz küfre ve şirke
engeldir.[22]
1721.
[3:210, Hadîs No: 3172]
lbni Abbos (r.a.)
rivayet ediyor:
Mescid-i Haramda
Kabe'nin rüknü ile Makam-ı İbrahim arasında Mültezim denilen bir yer vardır.
Musibete uğramış bir kişi orada duâ ederse mutlaka kurtulur.[23]
1722.
[3:210, Hadîs No: 3173]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Kul ile Cennet
arasında yedi sarp yokuş vardır. Bunların en kolay geçileni ölümdür. En zor
olanı ise mazlumun zalimin yakasına yapıştığı günde hesap vermek için Allah'ın
huzurunda dikilmektir.[24]
1723.
[3:211, Hadîs No: 3174]
Hâlid bin Velid (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyametin hemen
yakınında anarşi ve kargaşa günleri vardır.[25]
1724.
[3:211, Hadîs No: 3178]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
îlmiyle amel eden âlim
kendini ibâdete veren kimseden yetmiş derece üstündür.[26]
1725.
[3:212, Hadîs No: 3179]
Esma binti Umeys
(r.a.) rivayet ediyor:
Ne kötü kuldur o kul
ki sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi olan Allah'ı unutur da kendinde bir şeref
var sanıp kibirlenir. Ne kötüdür
o kul ki en yüksek ve
istediğini yapmaya muktedir olan Allah'ı unutur da zulüm ve tacavüze kalkışır.
Ne kötüdür o kul ki kabir ve orada çürümeyi unutur da bu dünyadaki asıl
vazifesini kulak ardı edip oyalanır. Ne kötüdür o kul kj nereden gelip nereye
gittiğini unutarak serkeşlik ve azgınlığa dalar. Ne kötüdür o kul ki dini âlet
ederek dünyayı iâter. Ne kötüdür o kul ki şüpheli şeylere sarılıp dinî yasaklardan
kurtulmaya çalışır. Ne kötüdür o kul ki rehberi bir tamahkârlıktır. Ne kötüdür
o kul ki nefsinin herhangi bir kötü arzusu onu yoldan saptırır. Ne kötüdür o
kul ki bir gayr-ı meşru istek ayağını kaydırır.
[27] .
1726.
[3:212, Hedîs No: 3180]
Muaz bin Cebel'den
(r.a.) rivayetle:
Karaborsa yapan kişi
ne kötü kuldur. Allah fiatları düşürdüğünde üzülür. Artırdığında ise sevinir.[28]
1727.
[3:213, Hadîs No: 3181]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
İçinde seslerin
yükseltildiği ve avret mahallerinin açıldığı hamam ne kötü evdir.[29]
Hamamlar suyu sıcak ve
temizlenme imkânı genellikle elverişli yerlerdir. Sıhhat açısından da
faydalıdır. Ancak insanların birtakım ölçülere uymamaları sebebiyle bu
faydalılık gölgelenmekte ve hamamlar kötü yerler haline gelmektedır. Peygamberimiz
yukarıdaki hadisleriyle hamamların bu fonksiyonuna karşı çıkrrıaktadır.Bır
hadislerinde de hamamlarda örtünme tavsiyesinde bulunmuştur.[30] Ki
bu aynî zamanda hamama gidilebileceğine işarettir. İzahını yaptığımız hadisi
şerifte de hamamların "kötü bir ev" olduğu belirtilirken bunun sebebi
de açıkça bildirilmektedir. O da içinde avret yerlerinin açılması, yüksek sesle
olur olmaz şeylerin konuşulmasıdır. Dolayısıyla bu mahzurların bulunmadığı hamamlar
"kötü ev" şümulüne girmez. Zaten temizliğe son derece önem veren dinimizin
böyle temizlik müesseselerine karşı çıkması düşünülemez. Nitekim tarih boyunca
ecdadımız da gittikleri her yerde cami ve medresenin yanı başına bir de hamam
inşa etmişlerdir.
1728.
[3:213, Hadîs No: 3184]
Ebû Hüreyre'den fr.a.)
rivayetle:
Zenginlerin yediği,
fakirlerin menedildiği düğün yemeği ne kötü yemektir.[31]
1729.
[3:214, Hadîs No: 3185]
Ukbe bin Âmir (r.a.)
rivayet ediyor:
Misafiri evlerinde
barındırmayan topluluk ne kötüdür.[32]
1730.
[3:214, Hadîs No: 3186]
Mu minin aralarında
ürkek ve durumunu saklar bir halde dolaştığı bir topluluk ne kötüdür.[33]
1731.
[3:214, Hadîs No: 3188]
Huzeyfe (r.a.) rivayet
ediyor:
"Şu şöyle dedi,
bu böyle dedi" gibi dedikodularla bir yerlere varmaya çalışmak ne
kötüdür.[34]
1732.
[3:214, Hadîs No: 3189]
Ibni Mes'ud'dan (r.a.)
rivayetle:
Birinizin "Ben
filan filan âyeti unuttum" demesi ne kötüdür. Aksine onlar kendisine
unutturulmuş tur.[35]
1733.
[3:215, Hadîs No: 3190]
Ibni Mes'ud (r.a.)
rivayet ediyor:
Küs olan iki kişiden
Önce selâm veren küskünlüğü devam ettirme sorumluluğundan uzaktır.[36]
1734.
[3:215, Hadîs No: 3191]
İbni Mes'ud'dan
rivayetle:
Selâmı Önce veren kişi
kibirden uzaktır.[37]
1735.
[3:216, Hadîs No: 3194]
Uz. Hüseyin (r.a.)
rivayet ediyor:
Asıl cimri, yanında ismim anıldığı halde bana salavât
getirmeyendir.[38]
1736.
[3:217, Hadîs No: 3195]
Ebû Derdâ'dan (r.a.)
rivayetle:
Müstehcen konuşmak
kötülük, kötü huy da uğursuzluktur.[39]
1737.
[3:218, Hadîs No: 3198]
Ebû Sa'lebe rivayet
ediyor:
İyilik, yapıldığında
ruhun rahata erdiği, kalbin huzur bulduğu şeydir. Günah ise, âlimler fetva
verseler bile ruhun hoşlanmadığı, kalbin ısınamadığı şeydir.[40]
1738.
[3:218, Hadîs No: 3199]
Ebû Kılâbe'den
rivayetle:
İyilik yok olmaz,
günah unutulmaz, hesap görücü olan Allah ölmez. Artık dilediğim yap. Nasıl davranırsan
öyle karşılık görürsün.[41]
1739.
[3:219, Hadîs No: 3202]
Selmân el-Fârisi
rivayet ediyor:
Bereket şu üç
şeydedir: Toplu halde yemek, tirid ve sahur yemeği.[42]
1740.
[3:220, Hadîs No: 3204]
Muhammed bin Sa'd'dan
rivayetle:
Bereket ticârettedir.[43]
1741.
[3:220, Hadîs No: 3206]
Ebû Umâme rivayet
ediyor:
Bereket büyüklerimizin
yanındadır. Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize hürmet göstermeyen bizden
değildir.[44]
1742.
[3:223, Hadîs No: 3218]
Ebu d-uerda dan (r.a.)
rivayetle:
Belâya uğrama ve ondan
emin olma kişinin diline bağlıdır. Kul bir hususda "Hayır, vallahi bu işi
asla yapmayacağım" derse, şeytan mutlaka bütün işini bırakır, yapmam
dediği şeyi yaptırmak suretiyle onu günahkâr edinceye kadar peşine düşer.[45]
1743. [3:223,
Hadîs No: 3221]
Zübeyr (r.a.) rivayet
ediyor:
Memleketler Allah'ın
mülkü, kullar Allah'ın kullarıdır. Öyle ise nerede hayrı bulursan oraya yerleş.[46]
1744.
[3:224, Hadîs No: 3222]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
îçinde Kur'ân okunan
bir ev, yer ehline yıldızların parlak göründüğü gibi gök ahâlisine öylesine
parlak görünür.[47]
1745.
[3:224, Hadîs No: 3223]
Hakim bin Huzam (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Alıcı ve satıcı
birbirlerinden ayrılmadıkları sürece alışverişi bozmada serbesttirler. Satıcı
doğru konuşur, malında ayıp bulunduğunda söylerse bu alışveriş her ikisi için
de bereketli olur. Fakat ayıbı gizler ve yalan konuşurlarsa alışverişlerinin
bereketi kaldırılır.[48]
1746.
[3:225, Hadîs No: 3227]
Abdullah bin
Mes'ud'dan (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hac ve umreyi birlikte
yapın. Çünkü körük, demir, altın ve gümüşün pasını nasıl giderirse, hac ve
umre de fakirliği Öyle giderir, günahları siler. Makbul olan haccın mükâfatı
ise ancak Cennettir.[49]
1747.
[3:226, Hadîs No: 3229]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Cehennem ateşi
insanoğlunun secdeye giden yerleri hariç bütün vücudunu yer. Allah, secdeye
giden yerleri yemeyi ateşe haram kılmıştır.[50]
1748.
[3:226, Hadîs No: 3231]
Ebû Zerden (r.a.)
rivayetle:
Din kardeşinin yüzüne
gülümsemen senin için bir sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman,
senin için bir sadakadır. Yolunu kaybetmiş bir kişiye yol göstermen, senin için
bir sadakadır. İnsanların gelip geçtiği yoldan taşı, dikeni ve kemiği
kaldırman senin için bir sadakadır. Kuyudan çektiğin kovandan din kardeşinin
kovasına su koyman senin için bir sadakadır.
1749.
[3:228, Hadîs No: 3236]
Cömerdin kusurunun,
âlimin hatâsının ve ^Hdârecinin sertliğe kaçmasının üzerinde fazla durmayın.
Çünkü Allah bunların her aya-ğı kaydığında ellerinden tutar, kaldırır.[51]
1750. [ 3:229,
Hadîs No: 3240]
Ubeyd bin Ümeyr'den
rivayetle:
Mü'mini gücü yettiği
şeyde gayretli, gücü yetmediği şeyde ise 'Yapamadım' diye hasret çeken olarak
görürsün.[52]
1731. [3:229,
Hadîs No: 3241]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
İnsanları madenler
halinde bulursun. Onların câhiliyyet dönemindeki hayırlıları, dini iyi
anladıkları zaman İslâmî dönemde de hayırlılarıdırlar. Bu din konusunda insanların
en hayırlısı olarak İslama girmeden önce ona en fazla düşmanlık besleyen
kimseyi bulursunuz. Kıyamet Gününde Allah katında insanların en şerlileri
olarak iki yüzlü olanları bulursunuz. Onlar şunlara bir yüzle, diğerlerine
başka bir yüzle gelirler.[53]
1752.
[3:230, Hadîs No: 3242]
Übey bin Kâb'den
(r.a.) rivayetle:
Ateşli bir hastalığa
yakalanan kimsenin hastalığından dolayı ayağı depreştikçe veya bir damarı
attıkça sevaplar kendisine akarak gelir.[54]
1753.
[3:230, Hadîs No: 3243]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet
ediyor:
Dünyada başına bir
musîbet geldiği zaman çığlık atarak ağlayanlar Kıyamet Günü Cehennemliklerin
sağında ve solunda olmak üzere iki saf halinde dizdirilirler. Ve bunlar
Cehennemliklerin üzerine köpekler gibi havlarlar.[55]
1754.
[3:231, Hadîs No: 3244]
îbni Abbas'den (r.a.)
rivayetle:
imam olduğunuzda
namazı kısa tutunuz. Çünkü arkanızda güçsüzler,
yaşlılar ve işi olanlar vardır.[56]
1755.
[3:231, Hadîs No: 3245]
Ayyaş bin Rebiâ
rivayet ediyor:
Kıyamete çok yakın bir
zamanda bir rüzgar eser. O anda her mü'mimn ruhu alınır.[57]
1756.
[3:232, Hadîs No: 3253]
MücemmV bin Yahya'dan
rivayetle Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Sonunda helak
olacağınızı bilseniz bile doğruluğun peşini bırakmayın. Çünkü gerçek kurtuluş
ondadır. Kurtuluş görseniz bile yalandan da sakının. Çünkü gerçek helâket
ondadır.[58]
1757.
[3:233, Hadîs No: 3257]
îbni Ömer (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Mü'minin gerçek rahatı
ölümle başlar.[59]
1758.
[3:234, Hadîs No: 3260]
Rabia el-Curaşî'den
rivayetle:
Günah işlememek
suretiyle kendinizi yerin şahitliğinden koruyunuz. Çünkü o sizin annenizdir.
Kişi orada hayır veya şer hiçbir şey işlemez ki, Kıyamet Gününde yer onu haber
vermesin.[60]
1759.
[3:235, Hadîs No: 3262]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Bir yerde iken size
gaflet basarsa yerinizi değiştirin.[61]
1760.
[3:235, Hadîs No: 3263]
Hz. Âişe'den
rivayetle:
Akikli yüzük kullanın.
Çünkü o mübarektir.[62]
1761.
[3:236, Hadîs No: 3267]
Abdullah bin Mes'ud
(r.a.) rivayet ediliyor:
Yemekten sonra
dişlerinizin arasını kürdanla temizleyiniz. Çünkü bu temizliktir. Temizlik ise
imanı çağırır, iman da Cennette sahibinin yanındadır.[63]
1762.
[3:237, Hadîs No: 3268]
Hz. Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Nutfeleriniz için
araştırma yapınız. Onu nereye bırakacağınıza dikkat ediniz. Denklerinizle
evleniniz ve denkleri denkleriyle evlendiriniz.[64]
1763.
[3:237, Hadîs No: 3269]
Âişe (r.a,) rivayet
ediyor:
Nutfeleriniz için
araştırma yapınız. Onu nereye bırakacağınıza dikkat ediniz. Çünkü, kadınlar
erkek kardeşlerine, kız kardeşlerine benzeyen çocuklar doğururlar.[65]
Bir Müslümanın en
büyük arzusu duasından, hayır ve hasenatından istifade edeceği hayırlı evlat
bırakmaktır. Bunu yapabildiği takdirde amel deften kapanmaz, sevapları
yazılmaya devam eder.
Hayırlı evlat
bırakmanın yolu ilk basamağı sâliha, ahlâklı ve halk tabiriyle "helâl süt
emmiş" bir kadınla evlenmektir. Böyle bir anne, çocuğuna, rahmine düştüğü
andan itibaren temiz ve berrak ruhundan ruh kalacak, doğduğu andan itibaren de
güzel bir eğitimle iyi bir insan ve kâmil bir Müslüman olarak yetişmesine
gayret gösterecektir.
İşte bunun içindir ki,
Sevgili peygamberimiz, mü'minin çocuğuna seçeceği anneyi iyi araştırmasını
tavsiye etmektedir. Seçilecek eşin asil ve iyi bir âiieye mensup olması
gerektiğine dikkat çekmiş, bunun gerekçesi olarak da kadınların erkek
kardeşlerine, kız kardeşlerine benzeyen çocuklar doğurabiieceklerini nazara
vermiştir. Çocuğun soyuna çekmesi günümüzde bilinen bir gerçektir.
1764.
[3:238, Hadîs No: 3271]
Üsâme bin Şüreyk'den
rivayetle:
Ey Allah'ın kulları
tedavi olunuz. Çünkü Allah hiçbir dert yaratmamıştır ki, devasını da
yaratmamış olsun. Bir tek dert hariç, o da ihtiyarlıktır.
1765.
[3:238, Hadîs No: 32731
Abdullah bin Mes'ud
(r.a.) rivayet ediyor:
İnek sütüyle tedavi
olunuz. Allah'ın bunu şifâya vesile kılacağını umuyorum. Çünki inek her
bitkiden yer.[66]
1766.
[3:239, Hadîs No: 3274]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Üzüntü ve
kaygılarınızı sadakalar vermekle gideriniz ki, Allah kötü durumunuzu düzeltsin
ve düşmanlarınıza karşı size yardım etsin.[67]
Üzüntü ve kaygılardan
kurtulmanın, düşmanlara karşı yardıma mazhar olmanın sadakayla ne gibi bir
ilgisi olabileceğini ilk etapta kavramak güç olabilir. Biraz düşünülünce bunun
hiç de imkânsız olmadığı, aksine son derece makûl olduğu hemen anlaşılır. Çünkü
sıkıntıyı giderecek olan Allah'tır.
Evet, Allah, rızası
için sadaka verenlerin hem üzüntü ve kaygılarını giderir, hem de onlara,
düşmanlarına karşı yardım eder.
Bunun maddî İzahlarını
yapmak da mümkündür. Sadaka veren insan, psiko-lojikman büyük bir rahatlama
içerisine girer. Yardımseverliğin, başkalarının elinden tutmanın manevî
zevkini tadar. İçi huzurla dolar. Gönlünde kaygı ve üzüntünün boğucu sislerine
yer kalmaz. Bu huzur, bu rahatlık ayrıca gelebilecek kaygı ve üzüntüleri de yok
edebilecek büyüklüktedir. Evet, sadakanın kalbte doğurduğu huzur güneşi, kaygı
ve üzüntü buzlarını eritecek güçtedir. Âdeta sadaka, dertlerin ilacıdır. Nice
cimri insan, maddeten iyilikler yapmak suretiyle cimriliğin manevî kıskacından
kurtulmuşlardır.
Yine sadaka veren
insan, moralmen güçlü olduğu için düşmanlara karşı da güçlüdür. Çünkü morali,
kuvve-i mâneviyesi yüksek olan insanın çalışma gücü, faaliyeti ve verimliliği
de o seviyede artar. Zayıt görünüşlü bir mü'mine karşı başka duygular besleyen
düşman, aynı duyguları, zorlukların üzerine üzerine giden moralmen güçlü, dinç
ve zinde bir mü'mine karşı duyamaz. Ondan korkar, çekinir, üzerine gidemez.
Gitse de o mü'min Cenab-ı Hakkın verdiği bir kuvvetle ona kolaylıkla karşı
koyar.
Demek ki, sadaka
gerçekten kaygı ve üzüntüleri defedebilecek, düşmana karşı Allah'ın yardımını
celbedebilecek güçtedir.
Sonra sadaka veren
kimsenin dost ve arkadaşları çok olur, çevresi geniş olur. Etrafında âdeta
çelikten bir halka meydana gelir. Hiçkimse onunla mücadeleyi kolay kolay göze
alamaz. Öte yandan sadaka verdiği kimselerin duaları onun için büyük bir manevî
güç kaynağı olur.
1767.
[3:239, Hadîs No: 3275]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Aralanın kükrerken ne
dediğini biliyor musunuz? Şöyle der: "Al-lah'ım, beni iyiliksever hiçbir
kimseye saldırtma."[68]
1768.
[3:240, Hadîs No: 3281]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Vasiyet yapmamak
dünyada büyük bir kusurdur, âhirette ise ateş ve rezil rüsvay olmaktır.[69]
Vasiyet, kelime olarak
emir, bir işi birisine ısmarlamak demektir. Dînî bir tâbir olarak
kullanıldığında, bir malı veya herhangi bir menfaati, ölümünden sonra geçerli
o'lmak üzere başkasına vermek mânâsına gelir.
Vasiyetin çeşitleri
vardır. Birincisi vacip olan vasiyetlerdir. Kişinin yanında bulunan emânetlerin
verilmesi veya senedi olmayan borçların ödenmesi için vasiyet etmesi vaciptir.
Ölümün ne zaman geleceği bilinmediğinden, emânetlerin ve senetleri olmayan
borçların vasiyet edilmesi gerekir. Peygamberimiz bir hadislerinde bununla
iigili olarak şöyle buyurur:
"Vasiyet edilecek
birşeyi bulunan bir Müsiümanın, vasiyeti yanında bulunmadıkça, iki gece
geçirmesi doğru değildir."[70]
Ayrıca, üzerinde yemin
ve oruç keffâreti bulunanların, zekât borcu olanların bıraktıkları maldan bu
borçlarının ödenmesini; namaz borcu olanların kılamadıkları namazların yerine
fidye verilmesini, hac borcu olanların yerlerine hacca gidilmesini vasiyet
etmeleri, vacip kısmın içinde değerlendirilir.
İzahını yaptığımız
hadis de, vacip olan bu tür vasiyetler içindir. Kişinin gerek insanlara,
gerekse Allah'a olan borcunu bildirmeden vefat etmesinin kusur olduğu,
âhirette ateş ve rüsvaylık olacağı ise açıktır.
Vasiyetin bir diğer
çeşidi müstehap olan vasiyetlerdir. Vasiyet edebilecek kadar maddî durumları
müsait olan kimselerin, vârislerini başkalarına muhtaç bir vaziyette bırakmamak
şartıyla mallarının üçte birini aşmayacak kısmından fakirlere ve kimsesizlere
verilmesini vasiyet etmeleri müstehaptır. Fakat bu vasiyet yapılırken dikkat
edilmesi gereken bir husus vardır. O da vasiyetin Islama hizmet eden
kuruluşlara, dine, ilme ve fazilete hizmet eden kimselere yapılmasıdır. İçki,
kumar ve benzeri gayr-i meşru yerlere harcayan kimselere yapmanın haram
olduğunu söyleyen âlimfer vardır. Böyle bir vasiyet en hafifinden mekruhtur.
1769. [3:241,
Hadîs No: 3285]
îbni Mes'ud (r.a,)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Bakire kadınlarla
evlenmeye bakınız. Çünkü, onların ağızları daha tatlı, rahimleri daha çok
çocuk yapmaya müsaittir. Kendileri de daha kanaatkardırlar.[71]
Peygamberimiz bu
hadislerinde bakire ile evlenmeye teşvik etmektedir. Aynı hadiste bunun üç
hikmeti sayılmaktadır. Birincisi, bakirenin dul kadına nisbeten konuşması daha
güzeldir, genelde eşine karşı lüzumsuz ve uygunsuz sözler sarfetmez, ölçüyü kaçırmaz.
Dul kadına nisbeten daha utangaç ve saygılıdır. Çünkü daha önce başka bir
erkekle yaşamadığı için daha sıkılgandır, her ağzına geleni söylemez. Tabî
böyle olması, kocasının bu perdeyi muhafaza etmedeki gayretine bağlıdır. Onu
bu perdeyi yırtmaya mecbur bırakmadıkça bu böyle devam eder.
Hadiste sayılan ikinci
hikmet, bakirenin daha çok çocuk yapmaya müsait olmasıdır. Evliliğin en mühim
gayesi nesli devam ettirmek olduğundan, bu hikmet de mühimdir.
Üçüncü hikmet ise,
bakirenin aza razı olmasıdır. Dul bir kadın ölen veya boşandığı kocasının
yanında iken bolluğa, cinsî tatmin bakımından zevkine daha uygun bir yaşantıya
alışmış olabilir. Bunu ikinci eşinde bulamadığında huzursuzluk çıkabilir. Yine
eski kocasının bâzı vasıflarını çok seviyor olabilir. Yeni kocasında bu
vasıfları bulamaması veya tam tersiyle karşılaşması,sıkıntıya sebep olabilir.
Oysa bakire için böyle bir endişe söz konusu olmaz.
Bakire ile evlenme
teşvikinin bir diğer hikmeti de, bâzı erkeklerin hanımının eski kocasını
düşünerek hissen rahatsız olmasıdır.
Bununla beraber,
Peygamberimizin "Bakire kızlarla evlenmeye bakınız" ifâdesi bir emir
değil, tavsiyedir. Nitekim Hz. Câbir'e kız kardeşinin bakımı hikmetine binâen
dul ile evlenmesinin daha iyi olacağını söylemiştir. Kendisi de gerel<
himaye maksadıyla, gerekse bâzı hikmetlere binâen dul kadınlarla evlenmiştir,
Bunu da nazardan uzak tutmamak gerekir.
1770.
[3:242, Hadîs No: 3287]
Ebû Ümâme'den (r.a.)
rivayetle:
Evleniniz, ben sizin
çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar edeceğim. Hıristiyanların rahipleri
gibi olmayınız.[72]
1771.
[3:242, Hadîs No: 3288]
Ebû Mûsâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Evleniniz, boşamayımz.
Şüphe yokki Allah zevkine çok düşkün erkek ve kadınları sevmez.[73]
1772.
[3:243, Hadîs No: 3289]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
Evleniniz, boşamayımz.
Şüphesiz boşanma sebebiyle Arş titrer.[74]
1773.
[3:243, Hadîs No: 3291]
Ebû Hüreyre (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Sahura kalkınız.
Şüphesiz sahurda bereket vardır.[75]
1774.
[3:244, Hadîs No: 3293]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Bir yudum suyla da
olsa sahur yapınız.[76]
1775.
[3:244, Hadîs No: 3296]
Nuaym bin Abdurrahman
rivayet ediyor:
Rızkın onda dokuzu
ticârettedir. Onda biri ise hayvancılıktadır.[77]
1776.
[3:247, Hadîs No: 3302]
Ibni Ömer'den
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Birbirinizle musafaha
yapınız ki, kalblerinizden kin duyguları yok olsun.[78]
1777.
[3:247, Hadîs No: 3304]
Enes fr.a.J rivayet
ediyor:
Sadaka veriniz. Çünkü
sadaka Cehennem ateşinden kurtuluşunu zdur.[79]
1778.
[3:248, Hadîs No: 305]
îkrime'den rivayetle:
Bir hurma tanesi de
olsa sadaka olarak veriniz. Çünkü o az da olsa açlığı dindirir ve suyun ateşi
söndürdüğü gibi günahları yok eder.[80]
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.)
bu hadislerini herkesin açlık, kıtlık çektiği, yerine göre bir hurmayı dahi
bulmada güçlük çektiği bir atmosferde söylemişti. O zaman o tek veya yarım
hurmayı sadaka olarak vermenin değeri kendiliğinden anlaşılır.
Sonra burada
mü'minleri sadaka vermeye alıştırma da söz konusudur. Asgarîsini göstererek
büyüklerini yapmaya teşvik etmektedir. Hemen hemen herkes bir hurma tanesi
bulabilir. Öyleyse onu küçük görmemeli, az da olsa, yapa-bildiğince hayır
yapmalı, sadaka vermelidir. Hem azdan veren, çoktan da verebilir.
Bir fakirle
karşılaştığımızı farzedelim. Bizim de durumumuz pek iyi değil. Ama, ona göre
daha iyi şartlarda hayat sürebiliyoruz, işte o noktada bir hurma tanesiyle de
olsa yardım yapmayı ihmal etmemeli, onun açlığını giderebilaceği-ni düşünmeli,
o hayrı yapmalıyız. Öte yandan fitre meselesinde olduğu gibi hem biz, hem de
başkaları birer hurma verecek olsak, fakir olanlar da belini doğrultma imkânı
bulabilir.
Sonra hurma burada bir
semboldür. Fakirin ihtiyacına cevap verebilecek para veya herhangi bir ihtiyaç
maddesi de bunun içerisine girer. Kısacası az çok demeden güç ve imkânlar
ölçüsünde sadaka verebilmeli, içimizdeki bu iyilikseverlik duygusunu daima
canlı ve taze tutmalı, geliştirmeye çalışmalıyız.
Böylesi hayır ve
sadakalar fakiri sevindirmekle kalmaz, vereni de sevindirir. Sonra hadiste de
belirtildiği gibi suyun ateşi söndürdüğü gibi günahlara keffâret olur.
1779.
[3:249, Hadîs No: 3309]
İbni Ömer (r,a.)
rivayet ediyor:
Birbirinizi affediniz
ki, aranızdaki kin ve düşmanlıklar kalksın.[81]
1780.
[3:249, Hadîs No: 3310]
Ebû Musa'dan (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kur'ân'ı sık sık
tekrar etmek suretiyle hatırda tutunuz. Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a
yemin ederim ki, Kur'ân devenin bağından kurtulup uzaklaşmasından daha hızlı
bir şekilde insanların hafızalarından uzaklaşır.[82]
1781. [3:250,
Hadîs No: 3312]
Abdullah binAbbas
(r.a.) rivayet ediyor:
Hayırlı işlerde
cevvaliyet, ümmetimin seçkinlerinde bulunan bir özelliktir.[83]
1782.
[3:250, Hadîs No: 3313]
Abdullah bin Abbas'dan
(r.a.) rivayetle:
Hacca gitme hususunda
acele ediniz. Çünkü biriniz başına ne geleceğini bilemez.[84]
En hayırlı ibadet,
vakti içinde ve zamanında yapılan ibadettir. Hac Hanefî, Malikî ve Hanbelî
imamlarının çoğuna göre fevri bir ibadettir, yani farz olur olmaz hemen o yıl
yapılmalıdır.
Imam-ı Şafiî ve
Hanefîlerden Imam-ı Muhammed haccın fevri değil, ömrî olduğunu söylerler. Kişi
ömrünün herhangi bir senesinde gidebilir. Bu, "Hac geciktirilebilir"
mânâsında değil, farz olur olmaz hemen gitmek şart değildir demektir. İmkânlar
varken gitmemek, geciktirmek mekruhtur.
Yukardaki hadiste de
belirtildiği gibi haccı geciktirmemenin önemli hikmetlerinden biri insanın
başına neler gelip gelmeyeceğini bilemeyeceğidir. Beklenmedik bir musibetle
karşılaşabilir, fakir düşebilir, yaşlanıp gidemeyecek duruma gelebilir, hatta
ölüm dahi gelebilir. Farz olduğu halde bu görevi yapmadan gidebilir. Öyleyse
farz olur olmaz, hemen gitmelidir ki borçlu kalmasın.
1783.
[3:250, Hadîs No: 3315]
Üsâme bin Zeyd rivayet
ediyor:
Pazartesi ve Perşembe
günleri olmak üzere haftada iki defa insanların amelleri Allah'a sunulur.
Aralarında düşmanlık bulunan ve akrabalarıyla bağları koparan kimselerin
dışında her mü'min kulun günahları bağışlanır.[85]
1784.
[3:251, Hadîs No: 3316]
Hakim'den rivayetle:
Ameller Pazartesi ve
Perşembe günleri Allah'a arzedilir. Peygamberlere, ölmüş olan anne ve babalara
Cuma günü sunulur. Onlar bu iyiliklerden dolayı sevinirler. Yüzlerinin beyazlık
ve parlaklığı artar. Öyle ise Allah'tan korkun ve günah işlemek suretiyle ölülerinize
eziyet etmeyin.[86]
1785.
[3:251, Hadîs No: 3317]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Genişlikte taat ve
şükürle kendini Allah'a tanıt ki, O da sıkıntı anında yardımına koşmakla seni
tanısın,[87]
1786.
[3:252, Hadîs No: 3319]
Ebû Hüreyre (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Akrabalık haklarını
yerine getirebilecek kadar soyunuzu öğrenmeye çalışınız. Çünkü akrabalarla iyi
ilişkiler, yakınlar arasında sevgiye, malın artmasına ve ömrün uzamasına
sebeptir.[88]
Sıla-i rahîm, yani
akrabalık haklarını gözetmek dinimizin mühim emirlerin-dendir. Gerek âyeî-i
kerimelerde, gerekse hadis-i şeriflerde bu husus üzerinde hassasiyetle
durulmuştur. Meselâ bu âyetlerden birisi şu mealdedir:
"Allah adaleti,
iyilik yapmayı ve iyi kullukta bulunmayı, akrabaya ikram etmeyi emreder;
fuhşiyatı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Allah düşünüp ibret almanız için
size böyle öğütler verir."[89]
Peygamber Efendimiz de
(a.s.m.) bir hadislerinde konu ile ilgili olarak şöyle buyururlar:
"Rahim
[akrabalık] kelimesi, Allah'ın Rahman isminden gelir. Allah da, 'Kim akraba
haklarını yerine getirirse, Ben de o kimseye iyilik ve lütufla davranırım. Kim
bunu yapmazsa, Ben de ona iyilik ve lütufda bulunmam1 buyurmuştur.[90]
İşte Peygamberimiz, bu
hadislerinde de akrabalarla iyi ilişkilerde bulunmanın yakınlar arasında
sevgiye, malın artmasına ve ömrün uzamasına vesile olacağına dikkat çekiyor.
Akrabalık haklarını
yerine getirebilmek için akrabaları tanımak gerekir. İzahını yaptığımız
hadiste dikkat çekilen hususlardan birisi de kişinin akrabalık haklarını yerine
getirebilecek kadar soyunu bitmesidir. Bu hadisteki ikaza günümüzde her
zamankinden çok daha muhtacız. Çünkü günümüzde maalesef yakın sayılabilecek akrabalar
dahi birbirlerini tanımamaktadırlar. Bazan amcasının, halasının, dayısının
gocuklarını tanımayan kimselere rastlayabilmekteyiz.
Hadiste geçen
akrabalar arasındaki iyi ilişkilerin yakınlar arasındaki sevgiye sebep olduğu
açık bir husustur. Bunun ömrü uzatması ise iki türlü olur. Birincisi ömrün
manen uzamasıdır. Ömrün manen uzaması demek, ömürden beklenen sevap
meyvelerinin artması demektir. Başkalarının uzun ömürle elde edemediklerini,
akraba hukukuna riâyet edenler, daha kısa bir ömürde elde etmiş olurlar
Sıla-i rahmin ömrü
uzatmasının bir diğer izahını ise şöyle yapabiliriz. Allahu Teâla, bâzı
kullarının ecellerini bâzı şartlara bağlı olarak tayin etmiştir. O şart yerine
geldiğinde, şarta bağlı olan husus da gerçekleşir. Buna göre Yüce Allah, bâzı
kullarının ömürlerini sıla-i rahme dikkat etmeleri şartına bağlı olarak tayin
etmiş olabilir. Dolayısıyla buna dikkat eden kulun ömrü uzamış olur.[91]
Diğer taraftan,
akrabalarıyla iyi ilişkiler içerisinde olan bir insan huzurludur, sıkıntıdan
uzaktır. Bir musibetle karşılaşsa akrabalarını yanıbaşında bulur. Sevinçli bir
gününde yine onlarla beraberdir. Huzurlu ve stresten uzak bir insanın çoğu
hastalıklara yakalanmaktan kurtulacağı bir vakıadır.
Başka bir hadiste
duanın kötü kazayı önleyeceği bildirilmektedir. Akrabalarıyla iyi ilişkiler
içerisinde olan bir insan, onların dualarını da alır. Kişinin gıyabında
yapılan duanın daha çok kabul edileceği ise, başka bir hadiste bildirilmektedir.
1787.
[3:253, Hadîs No: 3322]
Uz. Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
îlim öğreniniz, ilim
için de ağırbaşlı ve vakur olmayı öğreniniz. îlim aldığınız kimseye karşı
tevazu gösteriniz.[92]
1788.
[3:253, Hadîs No: 3323]
Muaz'den (r.a.)
rivayetle:
Öğrenmek
istediğinizden neyi öğrenirseniz öğreniniz, bildiklerinizle amel etmedikçe,
Allah sizi bundan faydalandırmaz.[93]
1789.
[3:255, Hadîs No: 3327]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Kur'ân'ı öğreniniz ve
yatağınıza uzanırken onu okuyunuz. Çünkü Kur'ân'ı öğrenen, okuyan ve onunla
amel eden kimsenin durumu misk dolu torbaya benzer. Kokusu her tarafa yayılır.
Onu öğrenip okuyarak ve henüz tesiri geçmemişken yatağına uzanan kişinin durumu
miskin üzerine geçirilen torba gibidir.[94]
1790.
[3:256, Hadîs No: 3332]
Belâ ve musibetlerin
gücünüzü zorlamasından, sıkıntı ve mutsuzluğun ulaşmasından, kötü kazadan ve
düşmanlara alay konusu olmaktan Allah'a sığınınız.[95]
1791.
[3:257, Hadîs No: 3334]
Şu üç felâketten
Allah'a sığınınız: Sende bir hayır gördüğünde gizleyen, bir kötülük gördüğünde
ise yayan kötü komşudan. Yanında bulunduğun zaman diliyle seni inciten,
yanından ayrıldığında ise sana hıyanet eden kadından. İyilik yaptığın zaman
kabul etmeyen, kötülük yaptığında ise affetmeyen idareciden.[96]
1792.
[3:258, Hadîs No: 3338]
İbni Ömer'den
rivayetle:
Şu beş durumda gök
kapıları açılır ve dualar kabul edilir: (1) Kur'ân okunurken, (2) islâm ordusu
düşman ordusuyla karşılaştığı zaman. (3) Yağmur yağdığında. (4) Zulme uğrayan
duâ ettiğinde (5) ve ezan okunduğunda.[97]
1793.
[3:258, Hadîs No: 3339]
Osman bin Ebu'-l Âs
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Gece yarısı gök
kapılan açılır ve bir nida edici şöyle seslenir: "Duâ eden yok mu? Duasına
cevap verilsin. Bir şey dileyen yok mu? Dileği verilsin. Sıkıntıda olan yok mu?
Sıkıntısı giderilsin. Öyle ki, duâ edip de Allah'ın duasını kabul etmediği
hiçbir Müslüman kalmaz. Ancak namusunu kazanç vesilesi yapan zinâkâr ve zâlim
idarecinin jurnalci ve yardakçıları bundan hâriçtir.[98]
1794.
[3:259, Hadîs No: 3341]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Cuma, Pazartesi ve
Perşembe günleri Cennetin kapıları açılır. Allah'a hiçbir şeyi ortak
koşmayanlardan, bağışlanma dileyen her kulun günahı bağışlanır. Ancak din
kardeşiyle kendi arasında düşmanlık bulunan kişi bunun dışındadır. Böyle bir
kimse için şöyle denir: "Barışmcaya kadar bu ikisini bekletiniz."[99]
1795.
[3:261, Hadîs No: 3343]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.)
rivayet ediyor:
Gücünüzün yettiği
kadar gönlünüzü dünya kaygılarından boşaltınız. Çünkü, kimin en büyük kaygısı
dünya ise, Allah onun meşguliyetini arttırır, fakirliği gözünün önüne diker.
Kimin en büyük kaygısı âhiret ise Allah onun işini toparlar, gönlünü zengin
eder. Kim bütün gönlüyle Allah'a yönelirse, Allah mü'minlerin kalblerini sevgi
ve şefkatle ona doğru koşturur. Bizzat Allah da her hayrı en sür'atli bir
şekilde ona yetiştirir.[100]
1796.
[3:262, Hadîs No: 3345]
İbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Herşeyi tefekkür edin.
Fakat Allah'ın Zâtını acaba nasıldır diye düşünmeyin. Çünkü yedinci kat semadan
Kürsî* ye kadar nurdan yedi bin perde vardır. O bunun da ötesindedir.
1797.
[3:262, Hadîs No: 3346]
Abdullah bin Abbas
(r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Yaratıkları tefekkür
edin. Fakat Yaratıcının Zâtını tefekkür etmeyin. Çünkü buna güç
vetiremezsiniz.[101]
Allah, insana bir akıl
vermiştir Bu akıl kârı, zararı, iyiyi kötüyü birbirinden ayırabilecek, insanı
hem dünya, hem de âhiret saadetine ulaştırabilecek güçtedir. Ancak aklın da
belli bir kapasitesi vardır. Bunun ötesine geçemez. Aklın kapasitesini aşan
noktalardan birisi de Allah'ın zâtını kavramaktan âciz kalmasıdır. Değil,
sadece Allah'ı anlamak, bizzat vücudumuzda bulunduğu halde aklımızı, ruhumuzu
dahi kavrayamıyoruz.
Evet, insan aklı
herşeyi anlayabilecek güçte değildir. Bir kimya profesörünün yazdığı bir yüksek
kimya kitabını, bir atom mühendisinin kaleme aldığı atomla ilgili kitapları
eğer anlıyamıyorsak, bu o kitapları mânâsız hale getirmediği gibi yazarlarının
büyüklüğü hakkında da bizi şüpheye sevk etmez. Aksine yazarlarının büyüklüğünü
anlarız.
Akıl, ruh, v.s. gibi
Allah'ın yarattığı bir kısım eserlerin büyüklüğünü kavraya-mayışımız da bize
Allah'ın büyüklüğünü anlatır.
Biz Allah'ın Arş'ını,
Kürsî'sini de kavrayabilecek güçte değiliz. Daha kâinattaki birçok varlığın
değil mahiyetlerini bilmek, varlıklarından dahi haberdar değiliz. Kâinatın
ancak milyonda beşini görebiliyoruz. Göremediğimiz âlemleri anlamamız da söz
konusu değil. Kaldı ki kâinatın tümü, Kürsî yanında çöle atılan bir halka gibi
kalmaktadır. Kürsî de Arş'ın yanında yine çöle atılan bir halka kadardır. Allah
emir ve hükmünü Kürsîden yürütür. Bunları göremeyen, mahiyetlerini
kavrayamayan aklı, duygulan, kapasitesi sınırlı bir insanın Allah'ı göremediği
gibi zâtını kavrayabilmesi de mümkün değildir. Sınırlı bir varlığın sınırsız
bir Varlık'ı ihata etmesi imkânsızdır.
Ancak Allah'ı eserleri
vasıtasıyla tanır, sonsuz kudret, ilim, irade ve hikmetini, büyüklüğünü
anlamaya çalışırız. Herbir yaratık Allah'ın varlık, birlik ve isimlerinin
tecelli yeridir. Bunları araştırmak, düşünmek Allah'ın büyüklüğünü anlamaya
vesile olduğunda îmanımızı arttırır.
1798.
[3:264, Hadîs No: 3350]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Siz şu altı şeyi kabul
edin; ben de Cennete girmenize vesile olmayı kabul edeyim:
1. Biriniz
konuştuğu zaman yalan söylemesin.
2. Söz
verdiği zaman sözünden dönmesin.
3. Kendisine
güvenildiğinde hıyanet etmesin.
4. Harama
karşı gözünüzü yumunuz.
5. Harama
elinizi uzatmayınız.
6.
İffetinizi koruyunuz.
1799.
[3:264, Hadîs No: 3351]
îbni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'a isyan
bayrağını açanlara kalben kızmakla Allah'a yaklaşmaya çalışınız. Onları asık
yüzle karşılayınız. Onlara kızmakla Allah'ın hoşnutluğunu arayınız. Onlardan
uzaklaşmakla Allah'a yaklaşmaya çalışınız.[102]
Mü'minin
özelliklerinden birisi de kötülüklere engel olmak, onlara gücü yetiyorsa eliyle;
değilse diliyle karşı çıkmaktır. Buna gücü yetmediğinde yapacağı iş ise, o
hareketi kalben kötü karşılamak ve nefret etmek, bunun ifadesi olarak da surat
asmaktır.
Evet, surat asmak
Allah'a isyan bayrağı açan kimseyi fiiliyle mahkûm etmek demektir. Ona kızarak
hoşnutsuzluğumuzu belli etmek, hiçbir şey yapamıyor-sak ondan uzak kalmak o
kötü davranışa karşı yapabileceğimiz en güzel bir hareket tarzıdır, Böylece
insan Rabbine yaklaşmış olur.
Böyle davranmanın
birçok faydaları vardır. Herşeyden önce isyankâr kişi, davranışının
yanlışlığını anlamış olur, yüz bulamaz, ya pişmanlık duymaya veya sinerek
açıktan değil, gizlice yapmaya çalışır. Kötülüklerin yok olması veya
azalmasının en önemli yollarından birisi bu değil midir?
Allah'a isyan eden
Onun düşmanı sayılır. Allah'ın düşmanına düşmanlık etmek ise Allah'a dostluk
demektir, insan böylelerinden uzaklaştıkça Allah'a yaklaşmış olur. Kızgınlık
onların şahsına değil, taşıdıkları sıfatlaradır. Kötü sıfatı için ona kızan
kimse o kötü sıfata kendisi de yaklaşmaz. Dolayısıyla kötülükten uzaklaşmış, bu
açıdan da Allah'a yaklaşmış olur.
1800.
[3:265, Hadîs No: 3354]
Ya'la bin Münye'den
(r.a.) rivayetle,Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kıyamet Günü Cehennem
mü'mine, "Çabuk geç ey mü'min! Yoksa nurun alevlerimi söndürecek"
diye seslenir.[103]
1801.
[3:266, Hadîs No: 3355]
Ebu Ümame (r.a.)
rivayet ediyor:
Her türlü Öfke ve ağız
kavgasının ilacı, iki rekât namazdır.[104]
1802.
[3:266, Hadîs No: 3356]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
Sahabîlerimin ileride
hataları olacaktır. Allah benimle olan beraberlikleri sebebiyle bunu
affedecektir.[105]
1803.
[3:266, Hadîs No: 3357]
Muaviye (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Öyle idareciler
gelecek ki istediklerini söyleyecekler, fakat kimse ses çıkarmayacak. Bunlar
bir biri peşi sıra Cehenneme yuvarlanacaklar.[106]
1804.
[3:266, Hadîs No: 3358]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
Öyle fitneler olacak
ki ne elle, ne de dille düzeltilemeyecek.[107]
1805.
[3:267, Hadîs No: 3360]
Ebû Âmir es-Sekûnî
(r.a.) rivayet ediyor:
Kimsenin görmediği
yerde de açıkta yaptığın salih amelin aynısını yapman iyiliğinin eksiksiz
oluşuna delildir.[108]
1806.
[3:267, Hadîs No: 3361]
Ebû Umâme'den (r.a.)
rivayetle, Peygamber E fendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim ki, sınır
boylarında düşmana karşı kırk gün beklerse, bu esnada bir alışveriş yapmaz ve
uygunsuz bir olaya sebep olmazsa annesinden doğduğu gün ki gibi günahlarından
sıyrılır.[109]
1807.
[3:267, Hadîs No: 3362]
Muaz (r.a.) rivayet
ediyor:
Nimetin tamamlanması
Cennete girmek ve Cehennemden kurtulmaktır.[110]
1808.
[3:268, Hadîs No: 3365]
İbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurmuşlardır:
İlim konusunda cimri
davranmayın ve başkalarına öğretmekten geri durmayın. Onu birbirinizden
gizlemeyin. Çünkü ilmi gizlemekle yapılan hıyanet, malda yapılan hıyanetten
daha büyük günahtır.[111]
1809.
[3:270, Hadîs No: 3369]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Bütün gücünüzle temiz
olmaya çalışınız. Çünkü Allah, İslâm binasını temizlik üzerine kurmuştur. Cennete
de ancak temiz olanlar girer.[112]
1810.
[3:270, Hadîs No: 3272]
Ebu Hureyre'den
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kadın dört şey için
nikâh edilir: Serveti için, soyu için, güzelliği için ve dini için. Sen dindar
olanını tercih et, iki eli toprak dolasıca.[113]
1811.
[3:272, Hadîs No: 3376]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Birbirinize yemek
götürmekle hediyeleşiniz. Çünkü bu rızıklarınızda genişlik sağlar.[114]
1812.
[3:273, Hadîs No: 3379]
Ümm-ü Hakîm'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hediyeleşiniz. Çünkü
hediye sevgiyi katlar ve kalblerdeki kinleri giderir.[115]
1813.
[3:273, Hadîs No: 3380]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Mütevazı olunuz.
Fakirlerle oturup kalkınız ki Allah'ın rahmetine mazhar büyük kullarından
olasınız ve kibirden kurtulasınız.[116]
1814.
[3:273, Hadis no: 3381]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kendilerinden ilim
öğrendiğiniz kimselere karşı mütevazı davranınız, îlim Öğrettiklerinize de
alçakgönüllülük gösteriniz. Zorba âlimler olmayınız.[117]
1815.
[3:274, Hadis no: 3382]
îbni Ömer (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Allah'a tövbe ediniz.
Şüphe yok ki ben hergün yüz defa Allah'a tevbe ediyorum.[118]
1816.
[3:276, Hadîs No: 3387]
Îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Günahından tevbe eden
günah işlememiş gibidir. Günah işlemeye devam ettiği halde dil ucuyla Allah'tan
af dileyen kimse de Rabbiyle alay eden kimse gibidir. Bir kimse Müslüman birine
eziyet ederse ondan dolayı yerde biten hurma ağaçları kadar günah kazanır,[119]
1817.
[3:277, Hadîs No: 3388]
Sa'd (r.a.) rivayet
ediyor: Ahirete ait amellerin dışındaki işlerde, her işte acele davranmamak
daha hayırlıdır.[120]
Önce dünya işi, âhiret
işi tabirleri üzerinde duralım. İnsanın günlük hayatında yaptığı yeme, içme,
uyuma, alışveriş gibi bir kısım işler vardır. Buniar her ne kadar doğrudan
doğruya âhiretle ilgili değillerdir. Ancak dünyalık işler diye ifade
edebileceğimiz bu işlerin gayr-ı meşru olması da gerekmez. Bunların yanında
bir de doğrudan doğruya âhirete bakan, kulluk vazifemizi yerine getirmeye
yönelik olan işler vardır. Namaz, oruç, sadaka, hac gibi. Bunların herbiri âhiret
işlerindendir. Kısaca dünya işi, âhiret işlerinin tersine, acele yapılması
övülen veya tehir edilmesi kınanmayan işlerdir. Âhiret işi ise insanı manen yükselten,
Allah'a yaklaştıran her iyi iş ve harekettir.
İşte Resûl-ü Ekrem
(a.s.m.) birinci gruba giren işleri acele etmemeyi, sabırla hareket etmeyi,
ikinci gruba giren işlerde ise bir an önce yerine getirmemizi tavsiye
etmektedir.
Dünya işlerinde niçin
acele edilmemelidir? Çünkü dünya işleri bir kısım ön hazırlıklar ister. Meselâ
ticârete atılacak bir kimsenin iyi bir araştırma yapması, ehil kişilerle
istişare etmesi ve ona göre hazırlıklarını yapması gerekir. Aksi halde acele
karar verirse pişman olacağı bir neticeyle karşılaşabilir.
Meselenin diğer bir
yönü de dünya iie ilgili işler daha çok helâl veya haram ihtimali olabilen
işlerdir. Bir mü'mine düşen teşebbüs edeceği işin helâl mı, haram mı olduğunu
araştırmak, helâlsa teşebbüs, haramsa vazgeçmektir.
Âhirete ait işlerde
ise acele davranmayı hızlı davranmak, bir an önce o iş veya ibadeti bitirme
azim ve gayreti içerisine girmek şeklinde değerlendirmek gerekir. Hayır yapma,
ibadet etme gibi âhirete yönelik işlerde acele edilmelidir. Çünkü yapılan her
hayır ve ibadet iyilik defterimize kaydolunur, iyiliklerimizin kabarmasına
vesile olur. Bu tip âhiretle doğrudan doğruya ilgili olan İşlerin pek çoğu
belli bir zamanla sınırlıdır. O zaman aşıldığında o ibadeti yerine getirmeyen
mes'ûl olur ve yapılmasının da pek bir mânâsı kalmaz. Sonra bunlar fırsatla ilgili
işlerdir. Bu fırsat kaçabilir. Bir daha yakalamak mümkün olmayabilir. Meselâ
hacca gidecek kadar zengin olan bir kimse bu ibadeti zamanında yapmazsa ilerde
fakirleşebilir veya hacca gitmesini engelleyen mâniler çıkabilir.
Hayırlı işlerin birçok
muzır manileri de vardır. Başta nefis ve şeytan olmak üzere bunlar o hayırlı
işten bizi alıkoymak için fırsat kollarlar. O işi bir an önce yerine getirmekle
bu mücadeleyi daha başlangıçta kazanmış oluruz.
Ölümün her an
gelebileceğini düşünen ve bütün işi âhirete azık hazırlamak olan insanlar için
geçen her dakika kayıp demektir. Ne kadar acele edilirse o kadar çok kazanç elde
edilir. Yalnız işi acele yapacağım diye ibadetleri eksik bırakmaktan da
şiddetle kaçınmalıdır.
Şunu özellikle
belirtelim ki, acele etmek işe teşebbüs safhasında yapılmalı ve işe bir an önce
başlanmalıdır. İşe başladıktan sonra o işin hakkı ne ise verilmeli, aceleye
getirerek yanlışlıklara ve eksikliklere meydan verilmemelidir.
1818.
[3:277, Hadîs No: 3389]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Dikkat ve temkinle
hareket etmek, iktisad ve güzel haslet peygamberliğin yirmi dört parçasından
bir parçadır.[121]
1819. [3:277,
Hadîs No: 3390]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Dikkat ve temkinle
hareket etmek Allah'tan, acelecilik ise şeytandandır.[122]
1820.
[3:278, Hadîs No: 3392]
Ebû Said'den (r.a.)
rivayetle Resûl~ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Dürüst ve güvenilir
tüccar Peygamberler, sıddıklar ve şehidlerle beraberdir.[123]
1821.
[3:278, Hadis No: 3393]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Dürüst tüccar Kıyamet
Günü Arş'ın gölgesinde olacaktır.[124]
1822.
[3:278, Hadîs No: 3394]
îhni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Doğru söyleyen tüccar
Cennetin hiç bir kapısında bekletilmez.[125]
1823.
[3:279, Hadîs No: 3395]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Korkak tüccar
kazanamaz, cesur tüccarın ise rızkı bol olur.[126]
1824.
[3:279, Hadîs No: 3396]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Esneme şeytandandır.
Birinize esneme geldiğinde gücü yettiğince esnememeye çalışsın. Çünkü biriniz
esnerken "HahP diye ses çıkar-dağında şeytan ona güler.[127]
1825.
[3:279, Hadîs No: 3398]
Numan bin Beşir (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kişinin Allah'ın
kendisine verdiği nimeti dile getirmesi şükürdür. Bunu yapmaması ise
nankörlüktür. Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez, insanlara teşekkür etmeyen
Allah'a da şükretmez. Cemaat bereket, ayrılık ise azaptır.[128]
1826.
[3:280, Hadîs No: 3399]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
Tedbir hayatın yarısı,
sevgi akim yarısı, gam ve keder ihtiyarlığın yansı, çoluk çocuğun azlığı da,
iki kolaylıktan birisidir.[129]
1827.
[3:281, Hadîs No: 3400]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Hak için zillete
katlanmak, batılla izzetli görünmekten şerefe daha yakındır.[130]
Bu hadîsin
Deylemîtarafından rivayet edilen tam metni şöyledir:
"Hak için zillete
katlanmak, batılla izzetli görünmekten şerefe daha yakındır. Kim bâtıla
dayanarak izzet kazanmak isterse, Allah haksızlık yapmaksızın onu zilletle
cezalandırır."[131]
Hak için yaşamak, hak
yolunda olmak kadar kudsî, yüce, değerli ve şerefli bir-şey yoktur. Zaman
olacak bu yolda zillete düşülecek, yani aşağılanacak, horlanacak, bir kısım
nimet ve imkânlardan mahrum kalınacaktır. Ama, bu zillet görünüşte zillettir,
gerçekte o insan aziz, değerli ve şereflidir. İnsanların reva gördükleri bu
muamele hakka arka çıkan kişiyi haktan saptırmamalıdır. Çünkü hakkın sânına
lâyık olan budur. İcabında insan ezilecek, çiğnenecek, ama haktan fedakârlık
vermeyecektir ki hakkın yüceliği, üstünlüğü herkesçe kabul edilsin.
Batılla izzetli
görünmek ise kağıttan kule kurmaya, kar üstüne bina yapmaya benzer. Nefretleri,
düşmanlıkları celbe vesile olur. Böylesine bir saltanat, izzetli görünmek
insanı İnsanlıktan düşüren bir davranıştır. İnsanı alçaltır, küçültür. Evet,
batılla izzetli görünmektense, haklı olup da zillete katlanmak daha şereflidir.
Cenab-ı Hak bir
âyetinde izzetin Allah, Resulü ve mü'minlere ait olduğunu bildirir ki, bu
izzetin nerede aranması gerektiğini açıkça gösterir. Başta peygamberler olmak
üzere tarihte hakkın mücadelesini veren nice kahraman vardır ki izzet diye
küfrün kof depdebesi üzerine taht kuran muhaliflerini yere sermiş, gönüllere
taht kurup adlarını ebedîleştirmiş, izzetin ne olduğunu bütün âleme göstermişlerdir.
Nemruda karşı Hz. İbrahim'in, Firavun'a karşı Hz. Musa'nın, Ebü Cehil ve Ebû
Leheb'e karşı Peygamberimizin verdiği mücadelelerde bu gerçeği bütün
açıklığıyla görmekteyiz.
1828.
[3:282, Hadîs No: 3404]
"Sübhanellah"
demek mizanın sevap kefesinin yarısını doldurur. "Elhamdülillah"
demek ise tamamını doldurur. Tekbir getirmek gökle yer arasını doldurur. Oruç
sabrın yarısıdır. Temizlik de imanın yarısıdır.[132]
1829.
[3:282, Hadîs No: 3405]
Abdurrahman bin Avfdan
(r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
"Yarın yaparım,
ertesi gün yaparım" gibi düşünceler şeytanın prensibidir. Onu mü'minlerin
kalblerine atar.[133]
İşleri zamanında
yapmanın büyük önemi vardır. Aksayan ve zamanında yapılmayan işler bir
aksaklığı daha peşinden getirebilir ve işler sürüncemede kalabilir.
"Yarın yaparım" düşüncesi de aksamayı, eksikliği peşinen kabul etmek
demektir. Çünkü yarının nasıl olacağını bilemeyiz. Herşeyden önce hergünün
kendine göre işi vardır. Bugünün işini yarına bırakmak demek, yarının işini
ikiye katlamak demektir. Çünkü hergünün kendine göre bir işi vardır. O günün
işini zor yetiştirirken, ikinci bir işi yüklenmek, işlerin ağırlığı altında
ezilmek, muhakkak birisini ihmal etmek mânâsına gelir. Ömer bin Abdülaziz'e
birgün yakınlarından biri şöyle der: "Bu işler arasında hep boğulup
gidiyorsunuz. Biraz dışarılara çıkıp hava alsanız, gezip dinlenseniz."
Ömer bin Abdülaziz,
"İyi ama," dedi, "O günün işlerini ne yapacağım?"
"Ertesi gün
yaparsınız."
Ömer bin Abdülaziz
buna da şu cevabı verdi:
"Ben biıiek günün
işini zor yetiştiriyorum. Beni alabildiğine yoruyor, iki günün işini bir arada
yapmaya kalkarsam halim ne olur?"
Daha çok tembellerin
mazeret ifâdesi olan "Yarın yaparım" gibi sözlerin bu ve buna benzer
mahzurları sebebiyledir ki, Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) böyle bir hareketin
şeytandan geldiğini, şeytanın prensibi olduğunu bildirerek mü'min-leri
uyarmakta, başka bir hadîslerinde de bunun tehlikesini şöyle dile getirmektedir:
"'Yarın yaparım,
yarın yaparım' diye işlerini erteleyenler helak olmuşlardır." Söz konusu
durum uhrevî işler gündeme geldiğinde daha büyük önem arze-der. Dünya işleri
böyle olursa âhiret işlerinde daha dikkatli olunması, bir an önce yapılması
gerektiği anlaşılır.
[1] Ibni Adiyy'in e/-Kâm//inden.
[2] Ibni Adiyy'in el-Kâmil'mden.
[3] Mesnevî-i Nuriye, s. 188.
[4] Taberâni'nin Evsafından.
[5] Taberânînin Keb/Vinden.
[6] Ebû Davud, Et'ıme: 11; Tirmizî, Et'ıme: 39; Müsned,
5:441
[7] Taberânî'nin Keb/Vinden.
[8] Darekutnî'nin Efrarfından
[9] Müsned, 5:134.
[10] Ebû Davud, Salât: 49; Timizi, Mevakit: 51; IbniMâce,
Mesacid: 14
[11] Hatib'in Tariflinden.
[12] BeyhakVnin Ş/'bü7-/marfından.
[13] Ebû Davud, Libas: 4; Müsned; 2:50.
[14] İbni Adiy/in el-KâmK\ ve BeyhakVnin Süne/finden.
[15] Ebû Nuaym'ın W///e'sinden.
[16] İbni Adiyy'in e/-Kam//inden.
[17] Taberânî'nin Kebîri ve Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmartmdan.
[18] Taberânî'nin Evsafından.
[19] Taberânî'nin Evsafından.
[20] Ebu'ş-Şeytien.
[21] IbniMâce, Ticarât: 42
[22] Müslim, îman: 134; Timizi, îman: 9; IbniMâce, ikâme:
77; Dârimî, Salat: 29; Müsned, 3:370,389.
[23] Tâberâni'nin KefcıVinden.
[24] bniNeccarve Ebû Said en-Nakkaş'ın Mu'cem'inden.
[25] Müsned, 2:492; 4:391,392,406,414.
[26] Deylemrnin Müsnedü'l-Firdovg'ınden.
[27] Taberâni'nin Kebîr'i ve Beyhak'ı'nin
Şİ'bü'l-îman'\nĞar\.
[28] Taberânî'nin Kebîri ve Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmarimdan.
[29] İbni Adiyy'in el-Kâmil'mâen.
[30] Tırmizl Edeb: 43; Ibni Mâce, Edeb: 38.
[31] Darekutnînin Sünen'inden
[32] Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmariından.
[33] Deylemrnin Müsnedü'l-Firdovg'ınden.
[34] Ebû Davud, Edeb: 72; Müsned, 4:119; 5:401.
[35] Buharı, Fezâilü'l-Kur'ân: 23; Müslim, Müsâfirîn; 228;
Neseî, Iftftah: 37,
[36] Ebû Nuaym'ın Hı/ye'sİnden.
[37] Beyhaki'nin Şi'bül-fmarfı ve Hatibin Taritimden.
[38] Tirmizİ, Daavat: 100; Müsned, 1:201.
[39] Taberâni'nin Kefe/finden.
[40] Mösned, 4:194,228; Darimî, Büyü': 2.
[41] AbdürrezzaK\ an.
[42] Taberânî'nin Kebît\ ve Beyhaki'nin Şi'bü't-İman'möan.
[43] Ebû Davud'un Merasiminden.
[44] Taberânfnin Keb/Vinden.
[45] Hatibin Tarifti ve Beyhaki'nin Şi'bü'i-İman'mdan.
[46] Mösned, 1:166.
[47] Beyhakı'nin Şi'bü'l-îmarfınöan.
[48] Buharı, Büyü': 19,22,44,46; Ebû Davud, Buyu': 51;
Tirmizî, Buyu1:26; Meseı", Büyü'; 4; Dârimî, Büyü": 15; Müsned, 3:402, 403.
[49] Tirmizî, Hac: 2; Neşet, Hac: 6; IbniMâce, Mer.asik: 3;
Müsned, 3:446,
[50] Buharı, Ezan: 129; Rikak. 52; Tevhid: 24; Müslim,
îman: 299.
[51] Hatib'in TanTı'İnden.
[52] Müsned, Zühd,
[53] Buharı, Enbiya: 8,14,19; Menakıb: 1; TefsiH Sûre: 12;
Müslim, Fezail: 168; Fezailü's-Sahabe: 199; Dârimt,
Mukaddime: 24.
[54] Taberânfnin Keb/Vinden.
[55] Ibni Asakifden.
[56] TaberânîTıin Kebirinden.
[57] Taberârtfnin Kebifl, Hâkimin Möstedre/flnden.
[58] Hünatf dan.
[59] Taberânî'nin Kebif], Hâkimin Mü$tedreK\, Ebû Nuaym'm
Hılye'si ve Beyhaki'nin Ş/'bö7-/man'ındaı.
[60] TaberânFnin /Ceö/Vinden.
[61] Beyhakı'nin Süneri\ ve Ebû Davudöan.
[62] Ukayli'nin ez-Zuafâs\r\dan.
[63] Taberânî'nin Evsafından.
[64] İbni Mâce, Nikâh: 46; Buharı, Nikâh: 12.
[65] İbni Adİy/in el-Kâmit\ ve İbni Asakifden.
[66] TaberânTnin /Cebrinden.
[67] Deylemî'nin Müsnedü'l-Findevg'mâen.
[68] TaberânTnin Ket/finden.
[69] Taberânî'nin Evsafından.
[70] Müslim, Vasâya: 1; Ibnİ Mâce, Vasâya: 2.
[71] /ön/Mâce, Nikâh: 7.
[72] Beyhakı'nin Süne/finden.
[73] Taberânî'nin Keb/Vinden
[74] IbniAdiyy'İn 8İ-Kâmifİnden.
[75] Buharı, Savm: 20; Müslim, Siyam: 45; Tirmizl Savm: 17;
Nesei, Siyam: 18,19; Ibni Mâce, Siyam: 22; Dârimî, Savm: 9.
[76] EbûYa'la'nm Müsned'mfen.
[77] IbniSa'd'ın işbaşından.
[78] İbni Adiyy'in e/-Kam//inden,
[79] Taberânfrıİn Evsafı, Ebû Nuaym'ın Hz/ye'sinden.
[80] ibnü'l-MübareK\en.
[81] Bezzat'dan.
[82] Buhan, Fezâilü'l-Kuran: 23; Müslim, Müsaİirin:
228,229, 231; Tirmizî, Kur'ân: 8; Neseî, lititah: 37; Dârimî,
Fezâilü'i-Kufân: 4.
[83] Taberânînin Ke6/7inden.
[84] Müsned, 1:314.
[85] Taberânfnin Kebîrinden.
[86] Hakfirtden.
[87] Ebu'l-Kasım bin Büşralitian.
[88] Timizi Birr: 49; Mösned, 2:374.
[89] Nahl Sûresi, 90.
[90] Buhârî, Edeb; 13; Tirmizî, Birr: 16.
[91] (1775 nolu 3:199, 3137 hadîse ve izahına da bakınız.)
[92] Taberânrnin Evsafı ve Ibni Adİyy'in eW(âm//inden
[93] Ibni Adİyy'in e/-Kâm//i ve Hatibin Tariflinden.
[94] Tİrmizi, Sevabü'l-Kur'ân: 2; IbniMice, Mukaddime: 16.
[95] Buharı, Kader: 13; Müslim, Zikir: 53; Neseİ, Istiâze:
24,31,32,34,35; Mûsned, 2:173,246.
[96] Beyhaki'nin Şi'bü'l-fmart \nöan.
[97] Taberânİ'nin Evsafından.
[98] TaberânFnin Kebîrinden.
[99] Müslim, Birr: 34,36; Ebû Davud, Edeb: 47; Taberânî,
Hüsnû'l-Halk: 17,18; Müsned, 2:389,400.
[100] Taberânî'nin KeöjVinden,
[101] Ebu'ş-Şeyhten.
[102] Ibnİ Şahin'in Brarfından.
[103] Taberânrnin Kebît\ ve Ebû Nuaym'ın H//y£sinden.
[104] Taberânrnin Kefc/Yinden.
[105] Ibni AsakifĞen.
[106] Taberânînin Kebîrinden.
[107] Rüste'nin /martından.
[108] Taberânrnin /Cebi/inden.
[109] Taberânînin Kebirinden.
[110] Timizi, Daavat: 93; Müsned, 5:231,235.
[111] Ebû Nuaym'ın Hz/ye'sinden.
[112] Ebu's-Salik'İt-Tartusi'in Cüzünden.
[113] Buharı, Nikah: 15; Müslim, Rada: 53; Ebû Davud, Nikâh:
2; Neseî, Nikah: 13;
İbni Mâce, Nikah: 6;
Müsned, 2:428.
[114] ibni Adiyy'in e/-Kâmı/inden.
[115] Taberânînin Keö/Vinden.
[116] Ebû Nuaym'ın H///e'sinden.
[117] Hatib'in Tarifimden.
[118] Buharî'nin Edsb'möen.
[119] Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmartmdan.
[120] EbûDavud, Edeb: 10.
[121] Taberânfrıin Kebîrinden.
[122] Tİrmizî, Birr: 66.
[123] ibniMâce, Ticarât: 1; Timizi, Buyu"; 4; Dârimî,
Buyu': 8.
[124] Qey\em"\'nh Müsndü'i-Firdevs'möen.
[125] bnünneccafdan.
[126] Kazâtden.
[127] Buharı, Bed'ül-Halk: 11; Edeb: 125,128; Müslim, Zühd:
56; Timizi, Edeb: 7; Salât: 156.
[128] Beyhakî'nin Şi'bü'l-İmartmdan.
[129] Deylemrnin Müsnedü'l-Firdevg'mden.
[130] Deyiemînin Mûsnedö'i-Firdev^nden.
[131] Feyzül-Kadîr, 3:281.
[132] Tirmlzî, Daavat: 86; Müsned, 5:363,365,372.
[133] Deylemfnin Müsnedü'l-Firdev&nden.