2900.
[4:498, Hadîs No: 6071]
Ebû Hureyre'den (r.a.)
rivayetle:
Rabbiniz şöyle
buyuruyor: "Eğer kullarım Bana itaat etselerdi, geceleyin onlara yağmur
verir, gündüzü güneşli kılardım. Ve onlara gök gürültüsünün sesini işittirmezdim.[1]
2901.
[4:494, Hadîs No: 6061]
İbni Ebî Evfâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Cebrail bana şöyle
dedi: "Hatice'y gunluk bulunmayan inciden bir evle müjdele."
Cebrail bana şöyle dedi:
"Hatice'yi, Cennette içinde gürültü ve yor- [2]
2902.
[4:500, Hadîs No: 6077]
Cabir'den (r.a.)
rivayetle:
Cebrail bana dedi ki:
"Ya Muhammed! İstediğin kadar yaşa, kurtuluş yok, Öleceksin, istediğini
sev, sonunda ondan ayrılacaksın, istediğin şeyi yap, sonunda onunla
karşılaşacaksın. [3]
2903.
[4:501, Hadîs No: 6080]
Ebû Hureyre (r.a.)
rivayet ediyor:
îmran oğlu Musa, Ta Rabbi!
Senin katında en değerli kulun kimdir?" diye sordu. Allah şöyle cevap
verdi: "Cezalandırmaya gücü yettiğinde affedendir." [4]
2904.
[4:501, Hadîs No: 6081]
Hasan-ı Basrî'den
rivayetle:
Musa (a.s.): "Ey Rabbim!
Âdem Aleyhisselâm Sana nimetlerinin şükrünü nasıl yerine getirdi?" diye
sordu. Allah, "Bunların Benden geldiğini bildi. İşte bu onun şükrü
oldu" diye cevap verdi. [5]
2905.
[4:502, Hadîs No: 6082]
Ebû Bekir (r.a.)
rivayet ediyor:
Musa Aleyhisselâm aziz ve
celil olan Rabhine şöyle sordu: "Çocuğu ölen kadını teselli eden kimse
için ne mükâfat vardır?" Allah, "Ben onu gölgemden başka gölgenin
bulunmadığı Kıyamet Gününde gölgemde gölgelendireceğim" buyurdu. [6]
2906.
[4:502, Hadîs No: 6083]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.)
rivayetle:
Davud Aleyhisselâm şöy,le
demiştir: "Ey kötülükleri eken! Sen ektiğinin dikeli mey i
toplayacaksın." [7]
2907. Hadîs
ÎNo: G084]
Ebû Hureyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Davud Aleyhisselâm şöyle
demiştir: "Elini dirseğe kadar ejderhanın ağzına sokman, sonradan görmüş
bir kimseden birşey istemenden daha iyidir." [8]
2908.
[4:504, Hadîs No: 6087]
Cündeb bin
Cünadete'den (r.a.) rivayetle:
Birisi. ' Ulah falan kimseyi
affetmez" dedi. Bunun üzerine Allah, rtien. birine şöyle vahiy gönderdi:
"Bu, amellerini boşa çıkaiıa bir
in hi Dolayısıyla yeniden saüh amel işlemeye
başla. [9]
2909.[Hadis
No: 608S]
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor:
"Davud oğlu Süleyman'ın
annesi şöyle demiştir: "Evladım, geceleyin çok uyuma. Çünkü geceleyin çok
uyumak insanı Kıyamet Günü fakir bırakır." [10]
2910.
[4:505, Hadîs No: 6089]
Ebû Ümame'den (r.a.)
rivayetle:
Yoksullara verilen avuç avuç
hurmalar güzel gözlü hurilerin mehirleridir. [11]
2911 .
[4:505, Hadîs No: 6090]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
El sıkışma Müslümanm din
kardeşini öpmesi yerine geçer. [12]
2912.
[4:506, Hadîs No: 6092]
Sa'd'dan (r.a.)
rivayetle:
Müslümam öldürmek ancak kâfire
yakışan bir davranıştır. Müslümana sövmek ise günahtır. Bir Müslümanın din
kardeşine üç günden fazla dargın durması helâl değildir. [13]
2913.
[4:506, Hadîs No: 6093]
Ebû Hureyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Kişinin işkenceyle
öldürülmesi, önceden işlemiş olduğu günahları affettirir. [14]
2914.
[4:506, Hadîs No: 6095]
Büreyde'den (r.a.)
rivayetle:
Mü'mini öldürmek, Allah
katında dünyanın yok olmasından daha büyük bir hâdisedir. [15]
2915. [4:506,
Hadîs No: 6096]
Irbat bir Sariye
(r.a.) rivayet ediyor:
Sizi gecesi gündüzünden
farksız ap aydınlık bir yol üzerine bıraktım. Benden sonra ondan ancak helak
olmuş bir kimse sapabilir. Sizden yeteri kadar ömrü olan, pekçok ihlilaîlar
görecektir. Size Sünnetimi ve dos doğru yoldaki hulefâ-i râşidînin sünnetini
tavsiye ederim. Onlara sımsıkı sarılınız. Başınızdaki Habeşli bir köle de olsa
itaat-tan ayrılmamanızı tavsiye ederim. Şüphesiz mü'min çekildiği tarafa doğru
giden uysal deveye benzer. [16]
Resûlullah Efendimizin
(a.s.m.) gösterdiği yol, tavsiye ettiği ve yaşadsği hc-yat, kısa ifadesiyle
Sünnet-i Seniyye, Allah'ın razı olduğu bir hayat tarzı, dünya ve âhiret saadeti
arayan herkes için model olabilecek örneklerle dolu, dikensiz, çakılsız düm düz
bir yoldur. Bu yolu Kur'ân-ı Kerîm "sırat-ı müstakim" olarak ifade
eder.
Her meselesi açık,
içinde hiçbir şüphe bulunmayan; hak, doğru, gerçek, ifrat ve tefritten uzak bir
yoldur sırat-ı müstakim. Duyguların ifrat ve tefritinden uzak bir yoldur.
Hadisteki ifadesiyle gecesi gündüzünden farksız ap aydınlık bir w -dur. Tabii
ki bu yoldan ancak helak olan kimse ayrılır,
Hadis-i şerif ayrıca
ömrü olanın birçok İhtilaf jöreceğini b!
böyle bir ihtilaf
ânında ne yapılmalıdır ki bulabilsin?
Bunun çaresi de hadis-î şerifte : nişûimaKtadır. Sühk i Semyyeyâ ve Hülefâ-i Râşidînin sünnetine
bağhl
Çünkü gerek Resûl-ü
Ekrem ve gerekss onur yolunu devam ettiren dört halife Kur'ân'a birer ayna
olmuş, sırat-» müstakimi gösten ıtşîerd Bj yol, insan fıtratına uygun bir
yoldur. Akil, ruh, kalb ve hissiyatın zikzak yapmaksızın doğru yolda yürüdüğü
bir yoldur.
Onların koyduğu hayat
modeline uyulduğu îakdiı hataları sebebiyle çıkmış olsa bile ihtilaf lar
dev n edip gitme
Çünkü Sünnet-i
Seniyye, herşeyden önce ırk; renk, sınıf, soy zetmeksizin bütün inananların
kardeş olduğunu belirtmekte, kardeşçe yaşama yi tavsiye etmekte, mü'minlerin
bir binanın kenetlenmiş taşlan gibi olduklarını, bir vücudun azaları gibi
birbirlerine yardımcı olacaklarını bildirmektedir. Vücuttaki herhangi bir
organın diğerine, meselâ elin ayağa, gözün kulağa, aklın ruha muhalefet ettiği
görülmüş müdür? Vücut ancak uyum ve ahenkle, anlaşma ve yardımlaşmayla
hayatiyetini sürdürebilir. Vücutta ihtilafa sebep olan anarşist bir kanser
hücresi, yerine göre insanın hayatına mal olabilmektedir. Müslümanlar
arasındaki ihtilafların da nelere mal olabileceğine bu örnekle bakabiiiriz.
Sünnet-i Seniyye her
derde devadır. Bir ihtilaf ânında ondaki esas ve prensiplere sarılmak,
kardeşlik duyguları içerisinde hareket etmek, af ve bağışlama yolunu tercih
etmek, hislerle hareket etmemek, değişik duygu ve davranışlar
içerisine girmemek
problemi çözmeye yeter de artar bile. Rehber olabilecek bu esaslardan iki
tanesini buraya alalım:
Bir âyette şöyle
Duyurulmaktadır:
"Allah'ın dinine
ve Kur'ân'a sim sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın"[17]
Bir hadis de şöyledir:
"Birbirinizi
kıskanmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Hy Allah'ın
kulları, kardeşler olun." [18]
Resûl-ü Ekremin
(a.s.m.) yolunu yoi edinmiş, asrımız manevî hizmetlerin öncüsü Bedîüzzaman da
Müslümanları ihtilaflara karşı uyarır, Sünnet-i Seniyye içerisinde hareket
etmeyi tavsiye eder. Şöyle der:
"Ey ehl-i îman! Zillet
içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan
istifade eden zalimlere karşı 'Ancak mü'minler kardeştir' [19] kal'a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun
ediniz [sığınınız]. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa
edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk
ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa,
bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini
aşağı indirir. İşte ey ehl-i îman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârâne
tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz.
Hayat-ı içtimâiyenizle alâkanız varsa, 'Mü'min mü'mine karşı bir binanın
birbirine kenetlenmiş taşları gibidir. Biri diğerine kuvvet verir1 düstur-u
âliyeyi [yüce prensibi] düstur-u hareket yapınız; sefalet-i dünyeviyeden ve
şekavet-i uhreviyeden [âhirette sıkıntı çekmekten] kurtulunuz." [20]
Bu düsturlara uymaktan
başka yapabileceğimiz birşey olmasa gerek.
2916. [4:508,
Hadîs No: 6098]
Ebû Zer'den (r.a.)
rivayetle:
Şüphesiz iman için kalbini
hâlis kılan, onu gösteriş ve kin gibi kötü duygulardan arındıran, dilini doğru
tutan, ruhunu mânevi gıdalarla tatmin eden, yolunu dosdoğru tutan, kulağına
hak sözü dinleten ve gözünü Allah'ın kudret eserlerine ve sadece meşru olan
şeylere çeviren kişi kurtuluşa ermiştir. [21]
2917.
[4:508, Hadîs No: 6100]
Kurra bin Ebl Hübeyre (r.a.)
rivayet ediyor: Kendisine akıl verilen kimse kurtuluşa ermiştir. [22]
Nefiste kendini
beğenmişlik vardır. "Ayranım ekşidir" diyen olmaz. Herkes kendi
aklını, fikrini daha iyi görür. Hele biraz da kâbiliyetliyse ve bir kısım meziyetlere
sahipse kimseyi beğenmez, kimsenin görüşünü kabul etmez; insanlara tepeden
bakmaya, daima kendini haklı görmeye çalışır.
Oysa "Akıl
akıldan üstündür demiş atalarımız. Kur'ân'da da, "Her bilenin üstünde bir
bilen vardır"[23]
buyuruI muştur. Peygamberimiz de bir hadislerinde "Kim âlimim derse
cahildir buyurmak suretiyle insanın herşeyi bilemeyeceğine dikkat çekmiştir.
"Ben bilirim. Aklım herşeye erer. Bana kimse yetişemez" gibi ölçüsüz
sözler, insanlara tepeden bakma aslında eksikliğin, noksan kalışın ifadesidir.
Böyle insanlar,
kendilerine yapılan öğütleri, verilen fikirleri ne kadar isabetli de ofsa
kabullenemezler. Akıllarının herşeye yettiğine, ileriyi geriyi görebildiklerine
inanır, başkalarının verdikleri akıl, nasihat ve düşüncelerden yararlanma
yoluna gitmezler.
Tevazu perdesine
bürünen, ne kadar zeki, akıllı, bilgili olursa olsun tek başına aklının
herşeye eremeyeceğini, herşeyi kavrayamayacağını, yanılabileceğini, hatâ
edebileceğini, bilemeyeceğini bilen insan hiçbir zaman akıl, fikir ve bilgisiyle
gururlanmaz. Kapılarını istişareye, nasihatlara, tecrübelere, faydalı
düşüncelere açık tutar. Daima yanılabileçeğini, ne kadar bilgili ve kabiliyetli
de olsa herşeyi bilemeyeceğini düşünen insan kolay kolay yanılmaz. Ve böyle bir
insan kendisine akıl verildiği, doğru olan gösterildiği için onu büyük bir
fırsat kabul eder, kurtuluşa erer, huzuru bulur.
2918.
[4:511, Hadîs No: 6106]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Hicret ederek Medine'ye
geldiğimde Medinelilerin Cahiliyye döneminde eğlendikleri iki günleri vardı.
Allahu Teâlâ o iki günü sizin için daha hayırlı olan şu iki gün ile değiştirdi:
Ramazan ve Kurban Bayramı günleri. [24]
Ramazan Bayramı ile
Kurban Bayramı, farklı özellikler taşıyan iki mübarek gündür. Ramazan ayında
bir ay müddetle oruç tutularak Allah'ın rızâsı aranır. Mü'minler büyük bir
manevî ordu gibi Allah'a azamî surette asker olma şuuruna ererler. Allah'ın
haram kıldıkları şöyle dursun İlahî emre uyarak yeme, içme gibi meşru olan
âdetlerini terk ederek bir nevi melekleşirler. Öte yandan bu ayda fitre
dediğimiz yaratılış sadakası verilir. İşte Ramazan bayramı böyle bir imtihanı
başarmanın verdiği sevincin yaşandığı bir gündür.
Kurban Bayramında ise
milyonlarca mü'min İslâm dünyasının muhteşem bir kongresi hükmünde olan hac
ibâdetini yerine getirmek için Kabe'ye akın ederler. Arafat'ta el açıp
Rablerine duada bulunurlar. Yine bu bayramda dünyanın dört bir yanındaki
mü'minler nimetlere bir şükür ifadesi olarak kurbanlar keserek Allah rızâsını
kazanmaya çalışırlar.
Bayram günlerinde dinî
hassasiyetini büyük çapta kaybetmiş olsa bile pekçok insanın bayram namazını
kılabilmek için camilere akın ettiklerini görürüz. Camiler namaz için
gelenleri almaz olur. Namazda rütbesi, makamı, serveti ne olursa olsun, herkes
Allah'ın huzurunda saf bağlar. Ona kul olmanın hazzını yaşar.
Bayram günleri,
büyükleri, akrabayı ziyaret etme günleridir. Bu ziyaretleri yapanlar büyük
sevap kazanırlar. Peygamberimiz bir hadislerinde bununla ilgili olarak şöyle
buyurmuşlardır:
"Allah, Ramazan ve
Kurban Bayramı günlerinde yeryüzüne rahmetiyle tecellî eder. Öyle ise namaz ve
ziyaret için evlerden dışarı çıkın ki, rahmet size dokunsun." [25]
Bayram günlerinde
şahlanan yardımlaşma, hediyeleşme ve ziyaret ruhu sadece hayattakilere
münhasır kalmaz. Dünyadan gidip kabirlerinde bir Fatiha bekleyenlere de uzanır.
Kabirler de ziyaret edilerek oralarda yatanların ruhlarına mânevi hediyeler
gönderilir.
Bayram günlerinde
çocukları sevindirmek, neşelendirmek, okşamak da sünnettir. Peygamberimiz
bayramlarda çeşitli hediyelerle çocukları sevindirmiştir.
Bayram günleri,
dargınların barıştığı, kardeşliklerin kuvvetlendiği günler olması bakımından
da mühimdir. Burada bayram vesilesiyle hissiyatını bastırıp dargın olduğu
birisini ziyarete, giden kimsenin manen büyük bir kazanç eide edeceğini de
hatırlatalım.
Her vesile ile bizleri
ibadete ve âhiret amellerine teşvik eden Sevgili Peygamberimiz, yılın iki
bayram gecesinde kalkıp ibâdet yapmayı tavsiye ederdi. Bu geceleri ibâdetle
geçirmenin kalbin gafletten kurtulmasına vesile olduğunu bildirirdi. Bir
hadislerinde şöyle buyurmuştur:
"Sevabını Allah'tan
bekleyerek iki bayraragecesinde kalkıp ibâdet eden kimsenin kalbi, kalplerin
öldüğü gün ölmez." [26]
Bayram günleri sevinç günleri
olduğu için, bu sevincin açıklanmasına sebep olacak meşru dâirede olan ve günah
unsurları taşımayan oyun ve eğlenceler caizdir. [27]
Ancak eğlencenin
gaflete dönüşmemesi gerekir. Bunun yolu da Allah'ı mümkün mertebe hatırdan
çıkarmamaktan geçer. Bediüzzaman Hazrstleri bununla ilgili olarak şöyle der:
"Bayramlarda gaflet
istilâ edip gayr-i meşru dâireye sapmamak için, rivayetlerde zikru İlaha
[Allah'ı zikretmeye] ve şükre azim tergîbât [büyük teşvikler] vardır. Ta ki,
bayramlarda o sevinç ve sürür nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idâme ve
ziyâdeleştirsin [devam ettirsin ve arttırsın] Çünkü şükür nimeti
ziyâdefeş-tirir, gafleti kaçırır."[28]
2919.
[4:511, Hadîs No: 6107]
Câbir bin Abdullah
rivayet ediyor:
Hoş geldiniz. Küçük cihattan
büyük cihada; nefsin gayr-i meşru arzularıyla mücâdele etmeye döldünüz. [29]
Bir savaş sonrasıydı.
Kollar kanatlar kesilmiş, kan gövdeyi götürmüştü. Re-sûl-ü Ekrem (a.s.m.)
Sahabilerine, küçük rihaddan büyük cihada girdiklerini be-lirtmiş, büyük
cihadın da nefsin gayr-; meşru istekleriyle yapılan cihad olduğunu bildirmişti.
İnsan Heyecana,
gayrete gsiip can havliyle din, vatan ve namus uğrunda maddî cihada çıkmayı
başarabilir. Fakat bu, ömür boyu sürmez. Mücadele ya ^hid, ya da gazilikle
sonuçlanır. Sonra insanın en çok sevdiği can, mal ve sevdiklerini feda etmek,
yerine göre anlıktır veya kısa bir sürey; işgal eder. Nefisle csnaci ise
ölünceye kadsr devam ^der.
Maddî cihadda düşman
genellikle karşıdadır. Düşman bilindiği ölçüde tedbir almak, taktikler
kullanmak kolay olur. Nefis ise kale içine yerleşmiş hîlekâr, gizli &İr
casusu andırır. Her an, her dakika, umulmadık bir anda kötülükler yapabilir.
!çe yerleşen, sn büyük düşman olan nefis de dış düşmanın yapamayacağı
kö-tü;ükîeri yapabilmektedir insana. En umulmadık anda onu tongaya düşürmekte, süçiürmekte,
tehlikelere atmaktadır. İnsanı yerine göre günahlara, yerine göre Küfre
itebilmekte, dinden çıkarabilmekte, maddî ve manevî hayatını mahv edebilmektedir.
Bu sinsî ve hâin clOşmana karşı uyanık olunmaz ve meşru olmayan arzu ve
isteklerine göz rnulursa ona yenik düşülür.
Demek ki en büyük
cihad nefiste: onun meşru olmayan arzu ve istekleriyle yapılan cihaddır.
2920.
[4:513, Hadîs No. 6112]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Namazın içinde Kur'ân
okumak namaz haricinde Kur'ân okumaktan daha faziletlidir. Namaz hâricinde
Kur'ân okumak, sübhanallah
ve Allahü ekberi
tekrarlamaktan, Sübhanallah demek, nafile sadaka vermekten üstündür. Nafile
sadaka vermek, nafile oruç tutmaktan daha faziletlidir. Oruç Cehennem ateşine
karşı kalkandır. [30]
2921.
[4:515. Hadîs No: 6117]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Birşeyi ödünç vermek, onu
sadaka olarak vermekten daha hayırlıdır. [31]
2922.
[4:518, Hadîs No: 6128]
Hakem bin Ümeyr'den
rivayetle:
Bıyıklan dudakların
hizasından kesiniz. [32]
2923.
[4:521, Hadîs No: 6134]
Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Şöyle de: "Allah'ım, iç
dünyamı, dışımdan daha hayırlı eyle. Dışımı da sâlih eyle. Allah'ım, Senden
insanlara verdiğin mal, aile ve ne sapık, ne de saptırıcı olmayan evlât gibi
nimetlerin faydalı olanlarını dilerim. [33]
2924.
[4:521, Hadîs No: 6136]
Ebû Umâme (r.a.)
rivayet ediyor:
Şöyle de: "Allah'ım,
Senden, Sana kavuşmaya îman eden, hükmüne razı olan ve verdiğine kanaat
getiren mutmain bir nefis diliyorum." [34]
2925.
[4:522, Hadîs No: 6137]
Büreyde'den (r.a.)
rivayetle Resûlullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Şöyle de: "Allah'ım ben
zayıfım bana kuvvet ver. Ben zelilim, beni aziz kıl. Ben fakirim, beni
rızıklandır." [35]
2926.
[4:522, Hadîs No: 6138]
Câbir (r.a.) rivayet
ediyor:
Şöyle de: "Allah'ım,
Senin bağışlaman benim günahımdan daha geniştir. Rahmetin benim yanımda
amelimden daha çok ümit vericidir." [36]
2927.
[4:522, Hadîs No: 6140]
îbni Mes'ud (r.a.)
rivayet ediyor:
Her sabah ve akşam şöyle de:
"Dinim, canım, evlâdım, âiîem ve malım için Bismillah." [37]
2928.
[4:522, Hadîs No; 6141]
Tank el-Eşcâî'den
(r.a.) rivayetle:
Şöyle de: "Allah'ım,
günahlarımı bağışla, bana merhamet i l bana âiiyet ver ve beni
nzıklandır." Şüphesiz bunlar dünyada ve âMr^tte senin için faydalı olan
şeyleri içine alıyor. [38]
2929. [4:523,
Hadîs No: 6142]
Ebû Bekir (r.a.)
rivayet ediyor:
Şöyle de: "Allah'ım,
şüphesiz bc-n nefsime çok zulmettim. Ve yine şüphesiz günahları Şenden başka
kir se bağışlaystmaz. Beni katından bir mağfiretle bağışla. Bana ineri et.
Şüphesiz Sen bütün günahları bağışlayan ve çok merhamet edensin." [39]
2930.
[4:523, Hadîs No: 6143]
Süfyan bin Abdullah'dan
(r.a.) rivayetle: "Allah'a inandım" de. Sonra da dosdoğru ol. [40]
2931 .
[4:525, Hadîs No: 6148]
Ebû Ümâme (r.a.)
rivayet ediyor:
Şükredici bir kalb,
ızîlkredici bir dil, dünya ve âhiret işlerinde sana yardım eden sâliha bir
hanım; insanların, kıymetinden dolayı sakladıkları herşeyden daha hayırlıdır. [41]
2932.
[4:526, Hadîs No: 6150]
îbniAmr'dan (r.a.)
rivayetle:
Az bir dînî kavrayış sahibi
olan çok ibâdet edenden daha hayırlıdır. Allah'a kulluk etmesi dinî kavrayış
olarak kişiye yeter. Kendi görüşünden başkasını beğenmemesi de cahillik olarak
ona yeter, insanlar iki kısımdır: Mü'min ve kâfir. Mü'mine eziyet etme.
Kâfirle desözle cedelleşmeye girme. [42]
2933.
[4:526, Hadîs No: 6151}
Ebu'd-Derda (r.a.)
Resâl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Az bir îlâhî tevfike mazhar
olan, aklı çok olandan daha hayırlıdır. Dünyanın gayr-ı meşru işlerinde akıl
zarar kaynağı, din işlerinde ise akıl sevinç kaynağıdır. [43]
2934.
[4:526, Hadîs No: 6152]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Bilgiyle yapılan az amel
fayda verir. Fakat bilgisizce yapılan çok amel fayda vermez. [44]
2935.
[4:526, Hadîs No: 6153]
Ebû Ümame (r.a.)
Peygamber E fendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Şükrünü yapabildiğin az mal,
şükrünü yapamayacağın çok maldan daha hayırlıdır. [45]
2936.
[4:527, Hadîs No: 6154]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Kalk namaz kıl. Şüphesiz
namaz şifadır. [46]
Gerek Kur'ân'ın ve
gerekse Peygamber Efendimizin (a.s.m.) emrettiği her hususta insan için sayısız
faydalar vardır. Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) yukardaki hadislerinde namaz kılmamızı
emrederken onun çok Önemli bir faydasına dikkatleri çekmektedir. O da namazın
şifa oluşudur.
Evet, namaz şifadır.
Maddî ve manevî hastalıklarımız için bir ilaçtır. Namaz, ruh ve kalbin
gıdasıdır. Maddeten ve manen bir çok hastalıklara karşı mücadele edebilecek
manevî bir vitamindir. Namaz sıhhattir, huzur ve saadet kaynağıdır. Kılan
herkes bunu derecesine göre hisseder.
Namaz insanı
sıkıntılardan ve ızdıraplardan kurtarır. Namazın buna benzer sırlarını
keşfetmiş olan İngiliz ilim adamı Bernard Show, "iki bin yılının Avrupalı
doktorlarının reçetelerinde Müslümanların namazı yer alacak" demektedir.
Günümüz insanı bunalım
ve stresler içerisinde kıvranıp durmaktadır. Bunun sebebi Yaratıcısının
mülkünde sayısız nimetlerinden faydalandığı halde Onun emir ve yasaklarını
tanımayan bir kaçaktan farksız bir halde dolaşıp durmaktadır. Namazsız insan,
fıtratın sesine kulak vermeyen insandır. Midesini yemekle, suyla doyurduğu
halde ruh ve kalbinin gıdası olan namazı kulak ardı ettiği için manen açlık
çekmekte, kıvranmakta, sıkıntılardan sıkıntılara düşmektedir. Ancak bu dert ve
sıkıntılardan ruh ve kalbini dinlemek, namazın şifâ verici iklimine girmekle
kurtulabilir.
2937.
[4:527, Hadîs No: 6156]
Üsame bin Zeyd (r.a.)
rivayet ediyor:
Cennetin kapısında durdum.
Oraya girenlerin büyük çoğunluğun fakirler olduğunu gördüm. Cehennem ehli olup
da oraya gönderilmek üzere emir verilenler dışında kalan [Cennetlik]
zenginlerin de beklediklerini gördüm. Cehennemin kapısında durdum. Oraya
girenlerin de büyük çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm. [47]
2938.
[4:528, Hadîs No: 6159]
Cabir'den (r.a.)
rivayetle:
Kişiyi ayakta tutan aklıdır.
Aklı olmayanın dini de yoktur. [48]
Akıl Allah'ın,
yaratıklar içerisinde sadece insana bahşettiği büyük bir nimettir. Onun
sayesindedir ki insan dağ ve taşların, yer ve göklerin omuzlamaktan korktuğu
büyük emaneti, sorumlulukları yüklenmiştir.
Sorumluluk akılla başlar.
Akıl olmazsa sorumluluk da olmaz. İnsan onun sayesinde imtihana tabi tutulur.
Önüne açılan hayır ve serden birisini tercih eder. Ya kazanır, ya da kaybeder.
Aklını gerektiği gibi kullanır, hayra yönelirse melekleri dahi geçebilecek
ölçüde yükselir. Aksine aklını şerre kullanıp tahribe yönelirse aşağıların
aşağısına düşer. Neticesi, ebedî saadeti veya sonsuz sıkıntı ve ızdırapları
getirecek derecede büyüktür.
İşte akıl böylesine
sorumlulukları yüklenmiş bir organımızdır. Cenab-ı Hak, kullarını ancak bu
sayede mükellef tutarken akıl vermediklerini de bu sorumluluktan
kurtarmaktadır. "Aklı olmayanın dini de yoktur" hükmü delilerin
sorumlu tutulmayacaklarını, sorumluluğun ancak akılla olabileceğini
göstermektedir.
Öyleyse böylesine
büyük bir nimetin büyüklüğü ölçüsünde de sorumluluk getireceğini unutmamak ve
ona göre hareket etmek gerekir.
2939.
[4:528, Hadîs No: 6160]
Âişe (r.a.) rivayet
ediyor:
Mallarınızla şerefinizi
koruyunuz. Biriniz dinini korumak için dil ucuyla da olsa kötü kimselerle hoş
geçinmeye çalışsın. [49]
2940.
[4:530, Hadîs No: 6163]
Ubade bin Samit'den
(r.a.) rivayetle:
Hayrı söyleyiniz ki kazançlı
çıkağınız. Kötü söz söylemekten de sakınınız ki selâmette kalasınız [50]
2941.
[4:530, Hadîs No: 6165]
Ebû Hureyre (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Allah yolunda cihat için
savaş safinda bir saat ayakta beklemek, altmış sene gece kalkıp ibadet
yapmaktan daha hayırlıdır. [51]
2942.
[4:530, Hadîs No: 6167]
tbni Ar&r'ddn (r,aJ)
rivayette: ilmi yaşıyla kaydedin. [52]
2943.
[4:531, Hadîs No: 6168]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Kaylûle [Kerahet vaktinin
çıkışından ikindiden az önceye kadar ki vakitte uyunan uyku] yapın. Şeytan
kaylûle yapmaz. [53]
2944.
[4:531, Hadîs No: 6169]
Vehb bin Münebbih'den
rivayetle:
Dinin direği namazdır.
Amellerin zirvesi cihattır. İslâm ahlâkının en faziletlisi, insanların dilinden
zarar görmemeleri için susmaktır. [54]
2945. [4:532,
Hadîs No: 6170]
İbni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Benden sonra halife olan
Cennettedir. Ondan sonra halife olan Cennettedir. Üçüncü ve dördüncü olarak da
halife olan Cennettedir. [55]
2946.
[4:532, Hadîs No: 6172]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Aslı astarı olmayan
hîkayelerle insanlara öğüt verenler Allah'ın gazabını bekliyorlar. Dinleyenler
ise Allah'ın rahmetini bekliyorlar. Tüccar, rızkı bekliyor. Karaborsacı ise
laneti bekliyor. Ölü üzerine çığlık atarak ağlayan kadın ve etrafinda toplanıp
onu dinleyen diğerlerinin üzerinde Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların
laneti vardır. [56]
2947.
[4:533, Hadîs No: 6174]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Allah yolunda şehid edilmek,
kul hakkı hariç bütün günahları affettirir. [57]
2948.
[4:534, Hadîs No: 6178]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Kadere îman tevhid inancının
nizamıdır. Allah'ı bir bilen ve kadere îman eden kişi şüphesiz kopmaz bir
kulba sarılmıştır. [58]
2949.
[4:535, Hadîs No: 6182]
İbni Mes'ud (r.a.)
rivayet ediyor;
Kur'ân şefaat edecek ve
şefaati kabul edilecektir. Şikayetçi olacak ve şikayeti doğru kabul
edilecektir. Onu kendisine rehber edeni o Cennete götürecektir. Arkasına atanı
ise Cehenneme sürükleyecektir. [59]
2950.
[4:535, Hadîs No: 6183]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Kur'ân öyle bir servettir ki
onu elde edenin hiçbirşeye ihtiyacı kalmaz. Ondan daha büyük bir zenginlik de
bulunmaz. [60]
Kur'ân bütün
güzelliklerin kaynağıdır. İlimler menbaı, hayırlar hazinesi, maddî ve manevî
yükselişin esaslarını içine alan mukaddes bir kitaptır.
Kur'ân yücedir,
mukaddestir, büyüktür. Çünkü Allah'a ait olan herşey değerlidir, yücedir,
üstündür. Kur'ân ise Allah'ın ezelî ve ebedî kelâmıdır. İnsanlar için
hazırlamış olduğu İlâhî bir katologdur. Dünya ve âhiret saadetinin temel
taşıdır. Kur'ân manevî karanlıkları aydınlatan bir projektördür. Kur'ân'sız
hayat kap karanlıktır, zindandan farksızdır. Kur'ân dertlere deva, gönüllere
şifâdır. Kur'ân huzur kaynağıdır. Onu en güzel bir şekilde Allah'ın Resulü
anlatmıştır. Şöyle buyururlar:
"Kur'ân, hakla
batılı, doğru ile yanlışı ayıran bir hakemdir. Onda boş söz yoktur. Kim, onun
hükümlerine karşı gelerek terk ederse, Allah o kimsenin boynunu kırar, perişan
eder. Kim ondan başka bir kurtuluş yolu ararsa, Allah onu saptırır. O, Allah'ın
sağlam bir ipidir. O hikmet dolu sözdür. Dos doğru bir yoldur. O, hevâ ve
heveslerin hakikatten saptıramadığı, dillerin onu karıştıramadı-ğı, ilim
adamlarının doymadığı, fazla tekrarlanmakla usandırmayan ve insanı hayrete
düşüren yönleri bitip tükenmeyen bir kitaptır. O, öyle bir kitaptır ki, cinler
onu dinledikleri zaman, 'Biz doğruluğu gösteren, hayret verici mucizeler, hakikatlerle
dolu bir kitabı dinledik ve îman ettik" dediler.
"Kim ona dayanarak
konuşursa doğruyu bulur. Kim onunla amel ederse mükâfatını görür. Kim ona
dayanarak hükmederse adaleti bulur. Kim ona çağrılırsa doğru yol gösterilmiş
olur." [61]
Böyle bir Kur'ân
elbettekî eşsizdir, harikadır, en büyük servettir. Hem de hiçbirşeye ihtiyaç
hissettirmeyecek seviyede büyük bir manevî servettir.
2951.
[4:536, Hadîs No: 6186]
Kur'ân ap açık nurdur. Hikmet
dolu öğüttür. Dos doğru yoldur. [62]
2952.
[4:536, Hadîs No: 6187]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Kur'ân ilâcın tâ kendisidir. [63]
İlaç, denilince maddî
ve manevî hastalıkları tedavî eden her şey hatıra gelir. Hadis-i Şerif, Kur'ân
için, ilacın tâ kendisidir buyurmak suretiyle Kur'ân'ın bütünüyle şifa
olduğunu bildirmiştir.
Evet, Kur'ân şifanın
tâ kendisidir. Maddî ve manevî dertlere ilaçtır. Çünkü Kur'ân herşeyden önce
bir moral kaynağıdır. Mcrai insanın şevkini arttırır, ruhen ve bedenen dinç ve
genç kalmasını sağlar. Bir âyette açıkça Kur'ân'ın şifâ olduğuna dikkat
çekilerek şöyle buyurulmuştur:
"Biz Kur'ân'dan
mü'minler için bir şifâ ve rahmet olan şeyi indiriyoruz." [64] Resûl-ü
Ekrem de bir hadislerinde, Kur'ân okunduğunda kalb huzurunun indiğini
bildirmektedir. [65]
Bilhassa manevî dert
ve sıkıntılar için Kur'ân'ın bir şifâ kaynağı olduğu bilinen hakikatlerdendir.
Büyü gibi hadiselere karşı bizzat Rabbimiz Resûl-ü Ekre-me Felak ve Nas
sûrelerini okumasını öğütlemiştir.
Bugün Kur'ân'ın sadece
manevî değil, maddî birçok dertlere de ilaç olduğu bilinen gerçeklerdendir.
ABD'nin Kaliforniya eyâletinde kurulan bir klinikte inançlı inançsız kimselere
Kur'ân dinletilmiş, o hoş sâdâ karşısında streslerinin bir bir izâle olduğu,
rahatladıkları tesbit edilmiştir. Onu teslimiyet ve samimiyet duygularıyla
okuyan ve dinleyenlerde müsbet tesirlerini görmemek mümkün değildir. Diğer
insanlara göre hayatın güçlüklerine karşı daha dirençli oldukları bilinen
hâdiselerdendir. Sonra Kur'ân ihtiva ettiği hakikatler bakımından da insanlığı
maddeten ve manen terakki ettirecek, insanlık ufkuna yükseltecek, dünyayı dahi
Cennete döndürecek esasları ihtiva etmektedir.
2953.
[4:538, Hadîs No: 6191]
Ebû Hureyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Kalb hükümdardır. Askerleri
vardır. Hükümdar düzgün olunca askerleri de düzgün olur. O bozulunca da
askerleri de bozulur. Kulaklar muhafız, gözler gözcü, dil tercüman, eller
askerî cenahlar, ayaklar sürücü, karaciğer şefkat, dalak gülme, böbrekler hile
ve akciğer nefestir. [66]
2954.
[4:539, Hadîs No: 6193]
Enes'den (r.a.)
rivayetle: Kanaat tükenmez bir servettir..
2955.
[4:540, Hadîs No: 6196]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet
ediyor: Kahkaha şeytandan, tebessüm Allah'tandır. [67]
2956.
[4:541, Hadîs No: 6197]
Ebû Said el-Hudrî
(r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
timi ehlinden gizleyene
denizdeki balıklara, gökteki kuşlara varıncaya kadar herşey lanet eder. [68]
2957.
[4:542, Hadîs No: 6199]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Fakirlik nerdeyse küfür
olacaktı. Hased neredeyse kaderin önüne geçecekti. [69]
Hadiste belirtildiğine
göre zaruret içinde bulunmak, ihtiyaçlar içinde kıvranmak, fakirlik sebebiyle
ihtiyaçlarını elde edememek küfre dahi götürebilecek tehlikeleri ihtiva
etmektedir. Böyle bir insanın küfre düşmesi an meselesidir.
Şöyle ki: insan manevî
kaynaklardan feyz alamıyorsa fakirliği onu zenginlere hased etme noktasına
kadar götürür. Hased de iyiliklerini yer bitirir.
Fakirliği onu aşağılık
duygusuna da itebilir. O kadar ki bu kompleksle zenginin önünde eğilir, dinini
ve namusunu dahi ayaklar altına alabilir.
Fakirlik kaza ve
kadere itiraza kadar da götürebilir insanı. "Fakirlik içerisinde
kıvranmaya mahkûm muyum? Niye Allah benim kaderimi böyle yazmış?" gibi
sözlerle kadere itiraz ve isyana kadar gidebilir. Bu da onu küfre götürür.
İşte fakirliğin bu ve
buna benzer tehlikeleri sebebiyledir ki Peygamberimiz fakirlikten Allah'a
sığınmıştır.
Süfyan-ı Sevrî der ki:
"Yanımda kırk bin dinarım bulunarak öldüğüm gün, insanlara el avuç açıp
da zillete düştüğüm günden daha hayırlıdır."
Yukardaki hadis, bize
Müslümanın fakir kalmaması için çalışması gerektiğini göstermektedir. Ama insan
çalışır veya imkânsızlıklar yüzünden çalışamaz da fakir kalırsa, böyle anlarda
da isyan ve şikayetlere girmemeli, sabır ve tevekkülle rızık kapıları
araştırmalıdır.
Evliyaullahın
fakirlikle övünmeleri ise bundan tamamen farklıdır. Bu fakirlik, Allah'a karşı
fakirliğini hissedip ona yalvarıp yakarmak demektir. Yoksa fakirliğini
insanlara ilân etmek, onlara yüz suyu dökmek demek değildir.
Hasede gelince; hadis,
hasedin nerdeyse kaderin önüne geçeceğini bildirmektedir. Bunun mânâsı şudur:
Hasedçi o hale gelir
ki herşeyin kaza ve kader kalemiyle takdir edildiğini, her türlü nimetin bu
yolla geldiğini görmez, görmek istemez. Oysa herşeyi kader programlar. Kişiye
nimet gelecek veya gelmeyecekse o İlâhî programla gerçekleşir. Hasedçi muhatap
olduğu kişiye bir nimet geldiğinde ona hased eder, o nimetin yok olmasını
arzular. Bu haliyle kaderle planlanıp kazayla ihsan edilen nimetin yok
olmasını istemekle kaderin önüne geçmek ister.
2958.
[4:542, Hadîs No: 6200]
Enes'den (r.a.) rivayetle
Resûl-Ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Nerdeyse söz getirip götürmek
sihir olacaktı. [70]
2959.
[4:542, Hadîs No: 6201]
Ebû Hureyre (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kendi yakını olsun veya olmasın
yetimin bakım ve gözetimini üstlenen kişi ile ben, Cennette [şehâdet ve orta
parmağını birleştirerek] şöyleyizdir. [71]
2960.
[4:544, Hadîs No: 6205]
îbni Ebza (r.a.)
rivayet ediyor:
Eyyûb Aleyhisselâm insanların
en yumuşak huylusu, en sabırlısı ve en çok öfkesini yutanıydı. [72]
2961.
[4:544, Hadîs No: 6206]
Îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
insanlar hasta diye Davud
Aleyhisselâmı ziyaret ediyorlardı. Oysa kendisinde şiddetli derecede Allah
korkusundan başka birşey yoktu. [73]
2962.
[4:545, Hadîs No: 6209]
Ebû Hureyre (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Adamın biri insanlara borç
veriyordu. Alacakları tahsil eden hizmetçisine, "Eli darda olan birine
gittiğinde borcunu sil. BelM bu sebeple Allah da bizi affeder" derdi. O
kişi vefat edince Allah da onu affetti. [74]
2963.
[4:546, Hadîs No: 6211]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hacerü'l-Esved, önceleri
kardan daha beyazdı, insanoğlunun yaptığı günahlar onu kararttı. [75]
Hz. İbrahim, Allah'ın
emri ile Kabe'yi inşâ ederken kendisine yardımcıolan oğlu İsmail'den bir taş
getirmesini istedi. "Bana bir taş getir ki, insanların Kabe'yi tavafa
başlayacakları yere bir işaret olsun" dedi.
Hz. İsmail bir taş
bulup getirdi, fakat İbrahim (a.s.) onu beğenmedi. Hz. İsmail yeni bir taş
aramaya gittiğinde Cebrail (a.s.) siyah bir taş getirdi. Bu taşa renginin
siyahlığı sebebiyle Hacerü'l-Esved (Siyah Taş) denildi. Hacerü'l-Esved,
Cennetten yere daha Önce indirilmişti. Cenâb-ı Allah Nuh tufanında onu Ebû
Kubeys Dağında muhafaza etmişti. Yukarıdaki hadisten de anlaşılacağı gibi,
Cennetten indirildiğinde sütten daha beyazdı. Fakat sonraları insanların günahları
onu kararttı.
Peygamberimiz pekçok
hadislerinde de Hacerü'l-Esved'in faziletine dikkat çekmiştir. Bu hadislerden
birisi şu mealdedir:
Allah'a yemin ederim ki,
"Cenâb-ı Hak, Kıyamet Gününde Hacerü'l-Esved'i gören gözleri ve konuşan
dili olduğu halde, kendisine ihlâsla el sürüp öpen kimsenin Cennetlik olduğuna
şahitlik ecfecektir. [76]
2964.
[4:546, Hadîs No: 6212]
Ebû Hüreyre (r.a)
rivayet ediyor:
Bir yol üzerinde
insanlara eziyet veren bir ağaç dalı bulunmaktaydı. Adamın biri onu oradan
kaldırdı da bu sebepten dolayı Cennete girdi. [77]
2965.
[4:546, Hadîs No: 6215]
Nevvas bin Sem'an'dan
(r.a.) rivayetle:
Senin doğru konuştuğuna
inanan bir din kardeşine yalan konuşman büyük bir hıyanettir. [78]
2966.
[4:547, Hadîs No: 6216]
îbni Amr (r.a.)
rivayet ediyor:
Acıkmadan yemek, uyku
gelmeden uyumak, bir şeye şaşmadan yapmacık olarak gülmek, musibet ânında
feryad etmek, nimet ânında da gayr-ı meşru tarzda çalgı çalmak, Allah, katında
büyük bir gazaba vesiledir. [79]
2967.
[4:547, Hadîs No: 6218]
Ümmühanî'den (r.a.)
rivayetle:
Yüz defa Allahü ekber, yüz
defa Elhamdülillah, yüz defa Sübhanal-lah de. Bu dizginlenmiş, eğerlenmiş
olarak Allah yolunda cihada tahsis edilmiş yüz attan daha hayırlıdır. Yüz
deveyi sadaka olarak vermekten daha hayırlıdır. Yüz köleyi âzad etmekten daha
hayırlıdır. [80]
2968.
[4:548, Hadîs No: 62201
Ebû Said el-Hudrl
(r.a.) rivayet ediyor;
Allah'ın kitabı Allah'ın
gökten yere uzatılmış ipidir. [81]
2969.
[4:548, Hadîs No: 6222]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Rabbiniz mahlûkâtı
yaratmadan önce bizzat
şunu yazmıştır;
""Rahmetim gazabımı aşmıştır." [82]
2970. [4:549,
Hadîs No: 6223]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Size farz kılmmadığı halde,
kurban kesmek bana farz kılındı. Size farz kılmmadığı halde, kuşluk namazını
kılmak bana farz kılındı. [83]
2971 .
[4:549, Hadîs No: 6225]
Ümm-ü Seleme'den
(r.a.) rivayetle:
Çokça hac ve umre yapmak
geçim sıkıntısını önler. [84]
2972.
[4:550, Hadîs No: 6228]
İbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Mektubun değeri mühürlenmesi
(veya imzalanmasmdadır). [85]
2973.
[4:550, Hadîs No: 6229]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Kişinin şerefi dindarlığıdır.
Şahsiyeti aklıdır. Soyu sopu ise güzel
ahlâkıdır. [86]
İslâm gelir gelmez
büyük bir inkılâb yaptı. Çağlar boyunca da bu inkılâbını sürdürdü. Kıyamete
kadar da devam edecek. Ruh, kalb, akıl, şahsî ve içtimaî hayatta gerçekleşen bu
inkılâbın ikinci bir benzerine daha rastlamak mümkün değildir.
Bu inkılâbla Cahiliyye
döneminden kalma bütün bâtıllar, yanlışlıklar ve hurafelere son verildi.
Şerefin, değerin, îtibarın mal mülk, makam mevki, soy sop, renk ve şekille
değil, dindarlıkla olduğu bildirildi.
Kurân-ı Kerim hangi
milletten, ırktan, renkten olursa olsun bütün inananları kardeş saydı. Herkesin
bir tarağın dişleri gibi eşit olduğunu söyledi. Üstünlüğün, şerefin ancak takva
ile, dindarlıkla, Allah'ın emirlerine bağlılıkla olacağını bildirdi.
Bu İlahî ölçüyle nice
fakirler dindarlıkları sayesinde sultanları geçtiler. Nice köleler birçok büyük
görülen efendileri geride bıraktı, ordu kumandanlığına yükseldiler. Nice hor
görülenler velilik rütbesini kazandılar.
Bu hak ölçü, insanın
maddiyatla değil, ruhen, kalben gelişmesini, manevî yönden ilerlemesini, insanı
insan yapan ahlâkî değerlerle terakkisini esas almaktadır. Bunu pratikte
yaşatan yüce dinimiz yüzyıllar var ki yeryüzünü melekler gibi insanlarla
doldurdu. Bilhassa Asr-ı Saadet, melekleri dahi geçebilmiş böyle insanlarla
doludur.
Hadis-i şerif
"Kişinin şahsiyeti akıldır" derken de kârı zararı ayırd edebilen,
hakkı hak bilip ittiba eden, bâtılı bâtıl bilip kaçınan bir aklı nazarımıza
vermektedir. Aklını bu çerçeve içerisinde kullanan insan hem akıllı, hem de
şerefli insandır.
Hadisteki soy soptan
maksat asalettir. Kişi güzel ahlakıyla asaletliliğini göstermiş olur. Güzel
ahlâklılık en büyük asâletliliktir.
O halde kişi dindar,
akıllı ve güzel ahlâklı olabildiği ölçüde şerefli, şahsiyetli, asâletli bir
kimse olmuş olur.
2974.
[4:551, Hadis No: 6233]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Öğüt verici olarak zaman
yeter. Ayırıcı olarak da ölüm yeter. [87]
2975.
[4:551, Hadîs No: 62363
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Her duyduğunu söylemesi,
kişiye günah olarak yeter. [88]
2976.
[4:552, Hadîs No: 6237]
îbniAmr (r.a.) rivayet
ediyor:
Geçimini sağlamakla yükümlü
olduğu kimseleri ihmal etmek kişiye günah olarak yeter. [89]
2977.
[4:552, Hadîs No: 6238]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Kişiye din ve dünya işlerinde
güven duyulması saadet olarak yeter. [90]
2978.[:553,
Hadîs No: 6239]
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor:
Kendisine ikram edilen yemeğe
burun kıvırması, kişiye kötülük olarak yeter. [91]
2979.
[4:552, Hadîs No: 6240]
Mesruk'dan (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Allah'tan korkması kişiye
ilim, kendini beğenmesi de cahillik olarak yeter. [92]
2980. [5:2,
Hadîs No: 6242]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Her duyduğunu söylemesi kişiye
yalan olarak yeter. [93]
2981. [5:2,
Hadîs No: 6243]
îmran bin Husayn
(r.a.) rivayet ediyor:
Kişinin parmakla gösterilir
olması kötülük olarak ona yeter. [94]
2982. [5:3,
Hadîs No: 6245]
Ammar'dan (r.a.)
rivayetle:
Öğüt verici olarak ölüm
yeter. Zenginlik olarak da kuvvetli îman sahibi olup Allah'a tam itimad etmek
yeter. [95]
2983. [5:4,
Hadîs No: 6246]
Rnbi'bin Enes rivayet
ediyor:
Dünyadan soğutucu ve âhirete
teşvik edici olarak ölüm yeter. [96]
2984. [5:5,
Hadîs No: 6249]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Devamlı düşmanlık ve sürtüşme
halinde olman günah olarak sana yeter. [97]
2985. [5:5,
Hadîs No: 6250]
Hasan-ı Basrî rivayet
ediyor:
Yanında ismim anıldığı halde
bana saalvat getirmemesi kişiye cimrilik olarak yeter. [98]
2986. [5:5,
Hadîs No: 6252]
Ukbe bin Amir'den
(r.a.) rivayetle:
Geveze, hayasız ve cimri
olması kişiye kötülük olarak yeter. [99]
2987. [5:5,
Hadîs No: 6253]
Hâkim bin Umeyr (r.a.)
rivayet ediyor:
Kişinin hatalarının çok,
yumuşak huyluluğunun eksik, gerçekçiliğinin az olması, gece boyu leş gibi
uyuması, gündüz de boş oturması, tembel, sürekli sızlar, cimri ve aç gözlü
olması kişiye dindeki kötülüğü bakımından yeter. [100]
2988. [5:6,
Hadîs No: 6256]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Günahın keffareti pişmanlık
duymaktır. Eğer günah işlemeseydi-niz Allah bağışlamak için günah işleyen bir
topluluk getirirdi. [101]
İnsan beşerdir, şaşar.
Yapısında günah işleme özelliği vardır. Ama bu illâ günah işleyecek demek
mânâsına gelmez. Hadisten, "Madem ki insan günah işleyecek yapıdadır.
Öyleyse günah işlemelidir" gibi çarpık bir mantık çıkarılmamalıdır.
Bundan şu veya bu şekilde bilerek veya bilmeyerek insanın günah işleyebilecek
yapıda olduğu anlaşılmalıdır. Günahsızlık ancak Allah'ın korumuş olduğu
meleklere mahsus bir özelliktir.
Evet, insan günah
işleyebilir. Ne var ki bile bile günaha girmemeli, bir hata ve yanlışlık sonucu
girmişse hemen dönüş yapmalı, günahta ısrar etmemeli, hemen tövbeye
sarılmalıdır. Hadis bize pişmanlığın tövbe olduğunu bildirmektedir. İnsan bir
günah işlediğinde ondan pişmanlık duyar, bir daha yapmamak üzere dönüş yaparsa
tövbesi kabul olur,
Nasıl aç olana rızık
verilir, açlıkta Cenab-ı Hakkın Rezzak ismi, hastalıkda Şâfî İsmi tecellî eder,
gühah işlendiğinde de Cenab-ı Hakkın Gafur, Gaffar, Tev-vab gibi isimleri
tecellî eder. İnsan hatasız olamayacağına göre devamlı tövbe etmeli, hatalarını
hatırlayıp pişmanlık duymalıdır.
2989. [5:6,
Hadîs No: 6257]
îbni Mes'ud (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Sohbet meclislerinde yapılan
hataların keffareti, orada bulunan kulun şöyle demesidir:
"Sübhaneke'l-lâhümme ve bihamdike. Eşhedü enlâ ilahe illâ ente vahdeke lâ
şerîke leke. Estağfîruke ve etûbü iley-ke=Sana hamdederek Seni her türlü noksan
sıfatlardan tehzih ederim. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Teksin. Hiçbir
ortağın yoktur. Senden bağışlanma dilerim. Ve Sana tövbe ederim." [102]
2990. [5:7,
Hadîs No: 6260]
Ebâ Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Günahların kefîareti soğuk ve
sıcak gibi sıkıntılı anlarda güzelce abdest almak, camiiye gitmek için yolu
adımlamak ve bir namazı kıldıktan sonra diğerinin beklentisi içinde olmaktır. [103]
2991. [5:7,
Hadîs No: 6263]
Bem'binÂzib (r.a.)
rivayet ediyor:
Bu ümmetten şu on
sınıf, yüce Allah'ı inkâr eden kâfirlere benzer:
1) Müslümanların
ortak malını zimmetine geçiren,
2) Sihir
yapan,
3) Yakınını
yabancılardan kıskanmayan,
4) Kadına
arkadan yaklaşan,
5) îçki
içen,
6) Zekât
vermeyen,
7) îmkân
bulduğu halde hacca gitmeden ölen,
8) Fitne
için çaba gösteren,
9) Müslümanlarla
mücadele halinde olan kâfirlere silah satan,
10) Nikah
düşmeyen bir yakınıyla evlenen. [104]
2992. [5:8,
Hadîs No: 6264]
Ebâ Zer'den (r.a.)
rivayetle:
insanlara kötülük yapmaktan
uzak dur. Şüphesiz bu senin için bir sadakadır.
[105]
2993. [5:8,
Hadîs No: 6265]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Bizim yanımızda geğirme.
Şüphesiz dünyada en çok tok olanlar, âhirette en uzun açlığı çekecek
olanlardır. [106]
2994. [5:8,
Hadîs No: 6268]
Ibni Ömer'den (r.a.) rivayetle
Peygamber,Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Lâ ilahe illallah diyenlere
dil uzatmaktan uzak olur. Hiçbir günah yüzünden onları kâfirlikle itham. etme.
Lâ ilahe illallah diyenleri küfürle itham eden kişinin kendisi küfre daha
yakındır. [107]
2995. [5:9,
Hadîs No: 6269]
îbni Amr (r.a.)
rivayet ediyor:
Kur'ân'daki herbir âyet
Cennette bir derecedir ve evlerinizde bir , kandildir. [108]
2996. [5:9,
Hadîs No: 6270]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Kuyruk sokumu dışında
âdemoğlunun her taranın toprak yer. în-san ondan yaratılmış ve yine ondan
terkip edilecektir. [109]
2997. [5:9,
Hadîs No: 6273]
Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Rabbimden her iyiliği ümit ederim. [110]
2998. [5:10,
Hadîs No: 6274]
Ebû Bekrete'den (r.a.)
rivayetle:
Allahu Taâlâ, anne babaya kötülük
hariç dilediği her günahın cezasını Kıyamet Gününe erteleyebilir. Allah anne
babaya kötülük yapanın cezasını hayatta iken ve daha ölmeden önce dünyada
verir. [111]
2999. [5:11,
Hadîs No: 6277]
EbûHüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Müslümanın herşeyi Müslümana
haramdır. Malı, ırzı ve kanı. Din kardeşini hakir görmek kişiye kötülük olarak
yeter. [112]
3000. [5:11,
Hadîs No: 6278]
Ebû, Zühd: 23.
Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Günahı açıktan işlemekten
sıkılmayanlar hariç bütün ümmetim Allah'ın afiyetine mazhardır. Geceleyin bir
günah işleyip Allah da yaptığı bu günahı örtmüşken sabahleyin kalkıp
"Akşam şunu şunu yaptım" diyen kişi de açıkça günah işlemekten
sıkılmayan kimselerdendir. Rabbi geceleyin suçunu örtmüşken sabahleyin kalkıp
Allah'ın örttüğü bu Örtüyü kaldırıyor. [113]
3001 .
[5:12, Hadîs No: 6280]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Diretenler hariç bütün
ümmetim Cennete girer; bana itaat eden Cennete girer, emirlerimi dinlemeyenler
ise diretenlerdir. [114]
3002. [5:12,
Hadîs No: 6282]
Ukbe bin Amir'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kıyamet Günü insanlar
arasında hüküm verilinceye kadar herkes sadakasının gölgesinde bulunacaktır. [115]
3003. [5:13,
Hadîs No: 6284]
Ebû Hüreyre (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Bismillahirrahmanirrahîm ile
başlanmayan önemli hiçbir iş, hayırlı sonuç vermez. [116]
3004. [5:14,
Hadîs No: 6285]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Allah'a hamd ve bana salavat
ile başlanmayan her önemli iş, hayırlı sonuç vermez, neticesizdir ve her
bereketten mahrumdur. [117]
3005. [5:14,
Hadîs No: 6286]
Ebu Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Herbir Cennetlik kişi
Cehennemdeki yerini görür ve "Allah bana doğru yolu göstermeseydi ben
orada olacaktım" der. Bu onun için bir şükür vesilesi olur. Herbir
Cehennemlik kişi de Cennetteki yerini görür ve "Allah beni doğru yola
iletseydi ben orada olacaktım" der. [118]
3006. [5:15,
Hadîs No: 6288]
Vasıle'den (r.a.)
rivayetle:
Kendisiyle amel edilen hariç
her ilim Kıyamet Günü sahibi için vebaldir. [119]
3007. [5:16,
Hadîs No: 6291-1 -
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Bütün insanoğulları
hasedçidir. Ancak diliyle onu ifade ve eliyle de gereğini yapmadıkça hased»
hasedçiye zarar vermez. [120]
3008. [5:16,
Hadîs No: 6292]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Her insan hata eder. Hata
edenlerin en hayırlıları ise tövbe edenlerdir. [121]
3009. [5:17,
Hadîs No: 6296]
Ebû Bekir (r.a.)
rivayet ediyor:
Haramla büyüyen her beden
Cehennem ateşine en lâyık olan bedendir. [122]
3010. [5:18,
Hadîs No: 6298]
Ebû Hilreyre'den (r.a)
rivayetle:
İçerisinde kelime-i şehadet
bulunmayan her hutbe çolak el gibidir. [123]
3011. [5:19,
Hadîs No: 6303]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Peygambere salavat
getirilinceye kadar her dua kabul edilmeden bekletilir. [124]
3012. [5:21,
Hadîs No: 6312]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle: Sarhoş edici her içki haramdır.[125]
3013. [5:23,
Hadîs No: 6316]
Cabir bin Umeyr (r.a.)
rivayet ediyor:
Şu dört şey hariç
Allah'ı zikir olmayan herşey oyun ve oyalanmadan ibarettir:
1) Kişinin
hammıyla oynaşması,
2) Atım
eğitmesi,
3) Ok talimi
yaparken hedefe gidip gelmesi,
4) Yüzme
öğrenmesi. [126]
3014. [5:25,
Hadîs No: 6324]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Kelime-i şehadet ve anne
babanın evladına yaptığı dua hariç her-şey ile Allahu Taâlâ arasında bir perde
vardır.[127]
3015. [5:27,
Hadîs No: 6332]
Irbat (r.a.) rivayet
ediyor:
Allah yolunda düşmana karşı
duran kişininki hariç kişi öldüğünde bütün amelleri kesilir. Onun bu ameli
Kıyamete kadar kendisi için büyütülür ve rızkı verilmeye devam edilir. [128]
3016. [5:27,
Hadîs No: 6334]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Şu üç göz hariç Kıyamet Günü
her göz ağlayacaktır. Bu gözler:
1) Allah'ın
haram kıldığı şeylere balanaktah çekinen göz,
2) Allah yolunda
uykusuz kalan göz,
3) Allah
korkusundan bir sinek başı kadar da olsa yaş akıtan göz. [129]
3017. [5:28,
Hadîs No: 6335]
ıîbnİMes'ud (r.a.)
rivayet ediyor:
Her borç verme bir sadakadır. [130]
3018. [5:28,
Hadîs No: 6339]
Amr bm Ümeyye'den
(r.a.) rivayetle:
Aile fertlerine yapmış
olduğun her iyilik onlara bir sadakadır. [131]
3019. [5:29,
Hadîs No: 6343]
Semüre (r.a.) rivayet
ediyor:
Her ziyafet veren kişi
ziyafetine gelinmesini sever. Allah'ın ziyafet sofrası da Kur'ân'dır. Kur'ân'ı
ihmal etmeyiniz. [132]
3020. [5:30,
Hadîs No: 6347]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Saıhoş eden herşey içkidir.
Her sarhoş edici şey de haramdır. Dünyada içki içen ve içmeye devam ederken
tövbe etmeksizin ölen kişi âhirette Cennet şarabını içemez. [133]
3021 .
[5:32, Hadîs No: 6352]
Cabir (r.aj rivayet
ediyor:
Zengine olsun, fakire olsun
yapmış olduğun, her iyilik sadakadır. [134]
3022. [5:32,
Hadîs No: 6354]
tbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Her iyilik sadakadır. Hayrın
yolunu gösteren kimse onu işleyen gibidir. Allah gönlü kırık, şaşkın şaşkın
meded isteyenin yardımına koşmayı sever. [135]
3023.
[5:33,-Hadîs No: 6356]
Esved bin Seri (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Her doğan çocuk fitrat üzere
doğar. Konuşup meramını ifade etmeye başlayınca anne babası onu ya Yahu dil
eştirir, ya Hıristiyanlaş-tırır, ya da mecûsileştirir, [136]
3024. [5:36,
Hadîs No: 6362]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Cennet ehlinin içinde
bulunduğu nimet hariç her nimet geçicidir Cehennem ehlinin üzüntüsü hariç her
üzüntü sona erer. [137]
3025 [5:36, Hadîs No: 6363]
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor:
Her kişi sevgisiyle
haşrolunur. Kâfirleri seven kâfirlerle beraberdir. Kendisine ameli hiçbir
fayda sağlamaz. [138]
3026 .[5:37,
Hadîs No: 6368]
Huzeyfe'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hepiniz Adem'in
çocuklarısınız. Adem ise topraktan yaratılmıştır. Bazı insanlar ve bir topluluk
ya atalarıyla övünmekten vazgeçecekler, ya da Allah nazarında pislik
yuvarlayan böcekten daha değersiz olacaklardır. [139]
3027. [5:37,
Hadîs No: 6369]
Ebû Ümame (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
İpini koparıp sahibinden
kaçan deve gibi Allah'tan kaçan kimse hariç hepiniz Cennete gireceksiniz. [140]
3028. [5:38,
Hadîs No: 6370]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hepiniz çobansınız ve hepiniz
güttüklerinizden sorumlusunuz. Adam çoluk çocuğu arasında çoban sayılır. O bu
güttüklerinden sorumludur. Kadın kocasının evinde çobandır. O da güttüklerinden
sorumludur. Hizmetçi efendisinin malının çobanıdır. O da güttüğünden
sorumludur. Kişi babasının malı üzerinde çobandır. O da güttüğümden
sorumludur. Kısaca hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden
sorumlusunuz. [141]
3029. [5:39,
Hadîs No: 6372]
îbni Abbas (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Sıkıntıdan kurtuluş sözleri,
şunlardır: "Lâ ilahe illalîâlıü'1-Halî-mü'1-Kerîm. Lâ ilahe
illallâhü'1-Aliyyü'l-Azîm. Lâ ilahe illallâhü Rab-büs-semâvâti's-seb'i ve
Rabbü'l-Arş i'l-Kerîm=Sonsuz hilim ve kerem sahibi Allah'tan başka ilah yoktur.
Yüce ve büyük olan Allah'tan başka ilah yoktur. Yedi kat göğün ve şerefli
Arş'm Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur." [142]
3030. [5:39,
Hadîs No: 6374]
Ali'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Şu kelimeleri vefatı ânında
söyleyen kimse Cennete girer: "Lâ ilahe illallâhü'l-Halîmü'l-Kerîm (üç
defa), Elhamdtiliüahi Rabbi'1-Alîm (üç defa), Tebareke'llezî biyedihi'l-mülkü
ve Hüve alâ külli şey'in Ka-dîr = Sonsuz hilim ve kerem sahibi olan Allah'tan
başka hiçbir ilah yoktur. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Şam ne
yücedir Onun ki mülk elindedir. O herşeye kadirdir. [143]
3031. [5:39,
Hadîs No: 6375]
Ebû Hureyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Birkaç kelime vardır ki bir
kişi onları sohbet meclisinin sonunda üç defa söylerse, o kelimeler sayesinde
mutlaka günahları bağışlanır. Onları bir hayır veya zikir meclisinin sonunda
söylerse, kişi yazılı sayfanın sonunu mühürlediği gibi Allahu Taâlâ da o
meclisi o kelimelerle mühürler. Söz konusu kelimeler şunlardır:
"Sübhaneke'1-Lâ-hümme ve bihamdike lâ ilahe illâ ente estağfiruke ve etûbü
ileyke= Allah'ım, Sana hamd ederek Seni her türlü noksan sıfatlardan teh-zih
ederim. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Senden bağışlanma dilerim ve Sana
tevbe ederim." [144]
3032. [5:40,
Hadîs No: 6376]
Ebû Hureyre'den (r.a,)
rivayetle:
İki söz vardır ki
söylenmesi kolay, mizanın sevap kefesinde ağır ve Rahman olan Allahca
sevimlidirler. Bu iki söz şunlardır: "Sübha-nellahi ve bihamdihî. S
übhanellahil'-Azîm=Allah'a hamd ederek Onu her türlü noksan sıfattan tehzih
ederim. Büyük olan Allah her türlü
noksan sıfattan
münezzehtir." [145]
3033. [5:40,
Hadîs No: 6377]
Muaz (r.a.) rivayet
ediyor:
İki söz vardır ki ihlasla söylendiklerinde
birincisi hiçbir engelle karşılaş m aksı zm Arş'a kadar çıkar. Diğeri ise gök
ile yerin arasım doldurur. Biri "Lâ ilahe illallah" diğeri de
"Allahüekber"dir. [146]
3034. [5:41,
Hadîs No: 6380]
Abdullah bin Ebî
Evfa'dan (r.a.) rivayetle:
Cüzzamlıyla aranızda
bir veya iki mızrak boyu mesafe olacak şekilde konuş.[147]
3035. [5:41,
Hadîs No: 6383]
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor:
Allah'a güvenerek,
Allah'a tevekkül ederek ve Allah'ın ismiyle ye.[148]
3036. [5:43,
Hadîs No: 6389]
Ebû Zer'den (r.a.)
rivayetle:
Rabbine karşı tevazu ve îman
duygusu içerisinde belâ ve musibete uğramış kimselerle birlikte yemek ye. [149]
3037. [5:43,
Hadîs No: 6390]
Ebû Hureyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Zeytinyağını yiyin ve onunla
yağlanın. Şüphesiz o hoş ve mübarektir. [150]
3038. [5:43,
Hadîs No: 6392]
Ebû Hureyre'den (r.a.)
rivayetle:
Zeytinyağı yiyin ve onunla
yağlanın. Şüphesiz onda yetmiş derdin devası vardır. Cüzzam da bunlardan bir
tanesidir. [151]
3039.
[5:43, Hadîs No: 6393]
Ebû Zer (r.a.) rivayet
ediyor:
İncir yiyin. Eğer Cennetten
bir meyvenin indiğini söylemeye dilim varsaydı onun incir olduğunu söylerdim.
Şüphesiz o basuru giderir ve idrarda zorlanmaya karşı faydalıdır. [152]
3040. [5:44,
Hadîs No: 6397]
Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
birlikte yemek yiyin.
Ayrılmayın. Şüphesiz bir kişinin yiyeceği iki kişiye, iki kişininki üç ve dört
kişiye yeter. Birlikte yiyin. Ayrılmayın. Şüphesiz bereket cemaattedir. [153]
3041. [5:45,
Hadîs No: 6399]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Yemek kabının kenarlarından
yiyin, ortasından yemeyin. Çünkü bereket ortasına iner. [154]
3042. [5:46,
Hadîs No: 6402]
îbni Amr'dan (r.a.)
rivayetle:
İsrafa ve böbürlenmeye
kaçmadan yiyin, için, sadaka olarak verin ve giyinin. [155]
3043. [5:47,
Hadîs No: 6406]
Ebû Bekrete (r.a.) rivayet
ediyor: Nasıl olursanız öyle idare edilirsiniz. [156]
3044. [5:47,
Hadîs No: 6407]
Ebû Zer'den (r.a.)
rivayetle:
Dikenden üzüm toplanamayacağı
gibi kötüler de iyilik yapamazlar. İyilik ve kötülük iki ayrı yoldur.
Hangisini tutarsanız sonuna varırsınız. [157]
3045. [5:48,
Hadîs No: 6410]
Aışe (r.a.) rivayet
ediyor:
Bizim mükâfatlarımız kat kat
verildiği gibi belâ ve musibetlerimiz de kat kat verilir. [158]
3046. [5:48,
Hadîs No: 6411]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Nasıl davranırsan öyle
karşılık görürsün. [159]
3047. [5:49,
Hadîs No: 6415]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Nice komşular vardır ki
Kıyamet Günü komşusunun yakasına yapışacak ve şöyle diyecektir: <fYa Rabbi,
bu yüzüme kapısını kapadı. İyiliğini benden esirgedi. [160]
3048. [5:49,
Hadîs No: 6416]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
İnsanlarca değersiz ve çirkin
karşılandığı halde nice akıllı, Allah'a olan kulluğunu bilerek ve akıllıca
yürüten kimseler vardır ki yarın kurtulurlar. Yine nice tatlı dilli, yakışıklı,
şanlı şerefli kimseler de vardır ki, yarın Kıyamet Gününde helak olurlar. [161]
3049. [5:50,
Hadîs No: 6417]
Ebû Zer (r.a.) rivayet
ediyor:
Silâhla Öldürülen nice kimse
vardır ki ne şehiddir ve ne de övülmeye değer. Yatağında eceliyle ölen nice
kimseler de vardır ki Allah katında sıddîk ve şehiddirler. [162]
Bazan savaş kopar,
yediden yetmişe herkes savaş heyecanı yaşamaya başlar, birçokları eline silahı
atıp savaş meydanına koşar; dini, vatanı, namusu korumak maksadıyla düşmanla
kıyasıya dövüşür, öldürür veya öldürülür. Sağ kalan gazilik, öldürülen ise
şehitlik makamına yükselir. Ama savaşta düşman oku, kurşunu veya topuyla
öldürüldüğü halde şehid sayılmayan kimseler de vardır. Böyle kimselerin
görünüşteki bunca fedakârlık göstermelerine rağmen şehitliğe ulaşamamalarının
sebebi ne olabilir?
Bunun sebebi taşıdığı
niyettir. Bu kimse savaşa katılmış, belki birçok düşmanı da yere sermiştir,
ama içerisinde Allah için savaşma gibi yüce bir duygu taşımadığı için şehid
olamamıştır. Belki de ganimet için , gösteriş için, "Ne kadar
kahraman!" desinler diye savaşmıştır. Nitekim Uhud'da cansiperane savaşan
Kuzman hakkında Allah Resulünün, "Bu adam Cehennemliktir" buyurmasında
bu mânâ vardır. Bir düşman mızrağıyia yere yuvarlanan Kuzman, "Şehid-lik
makamın mübarek olsun" diyenlere, "Ben Allah ve Resulü için
savaşmadım ki? Sadece Medine hurmalıklarını korumayı düşünmüştüm" diye
cevap verişiyle Resûlüllahı doğrulamıştı.
İşte niyetin bu büyük
öneminden dolayıdır ki hastalık, sakatlık veya değişik meşru birkısım sebepler
dolayısıyla savaşa katılamamış, ama gönlü cihad aşkıyla yanıp tutuşan, gözünde
şehitlik tütüp duran bir kimse de bu güzel niyeti sebebiyle yatağında ölse bile
şehidlik sevabını kazanabilmektedir. Nitekim başka bir hadislerinde Allah
Resulü, "Kim ihlas ve samimiyetle Allah'tan şehid olmayı dilerse,
yatağında ölse bile Allah onu şehitlik derecesine yükseltir buyurarak bu
gerçeği dile getirmişlerdir.
3050- [5:50,
Hadîs No: 6418]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Nice ahu gözlü huriler vardır
ki mehirleri sadece bir avuç buğday veya bir o kadar hurmadır. [163]
Huri, Cennetin
güzelliklerini üzerinde bulunduran, insanın bütün duygularına hitap eden küçük
birer Cennettir. Hadis böyle bir huriyi kazanabilmenin yollarından birini
göstermektedir.
Bu hadisi okuyunca
İnsan "Bir avuç hurmayla, azıcık bir hayırla böyle büyük bir nimete nasıl
erebilmektedir?" dememelidir. Burada Önemli olan İyiliğin miktarı değil,
yapılış niyeti ve hangi şartlarda yapıldığıdır. Allah rızası için ve din kardeşinin
son derece muhtaç olduğu bir anda yapılan bir iyilik niçin böyle bir mükâfatı
kazandırmasın? Nasıl çölde dudakları kurumuş bir yolcuya verilen bir bardak su
dünyalara bedelse, ihtiyaç içinde kıvranan bir mü'mine yapılan yardım da o
ölçüde önemlidir. O halde az çok demeden mümkün olduğunca hayır yapmaya
koşmalıdır. O zaman Resûlullahın müjdelediği nimetlere kavuşmak mesele olmaktan
çıkar.
Yeri gelmişken bu ve
buna benzer iyiliklere karşılık olarak verilen hurilerin çokluğunun hikmeti
üzerinde de duralım. Erkek yaratılışı gereği kadınlara karşı büyük ilgi duyar.
Bunun gereği olarak yuvalar kurulur; sevgi, yardımlaşma, fedakârlık gibi
birkısım duygular karşılıklı paylaşılır, bir elmanın iki yarısı gibi birbirlerinin
eksiklerini tamamlarlar. Fakat insan bu konuda o kadar doymazdır ki bazan tek
kadınla yetinmez, gayr-i meşru yollara saparak çok kadınla yaşamak ister.
Mümkün otsa her çiçekten bal alma kabilinden hırsla, aşırı istekle daha
fazlasını isteyecektir.
Bu duygunun dünyada
bütünüyle doyurulması mümkün değildir. Eğer insan meşru olanla yetinip sabır
gösterirse karşılığını âhirette fazlasıyla görecektir. Birkısım ölçülere riâyet
ettiği takdirde âhirette ona öylesine güzel kadınlar verilecektir ki bu
mü'mine sevinç olarak yetecektir.
3051. [5:50,
Hadîs No: 6419]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Güne başlayan nice kimseler
vardır ki onu tamamlayamadan ölür. Yarını bekleyen nice kimseler de vardır ki
yarına çıkmadan ölür. [164]
3052. [5:51,
Hadîs No: 6421]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Dünya da garip veya yolcu
gibi ol. Kendini kabre girmişlerden say. [165]
3053. [5:52,
Hadîs No: 6422]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Haramdan titizlikle kaçın ki
insanların en çok ibadet edeni olasın. Kanaat sahibi ol ki insanların en çok
şükredeni olasın. Kendin için istediğini diğer insanlar için de iste ki kâmil
mü'min olasın. Sana komşu olana güzel davran ki tam Müslüman olasın. Az gül.
Çünkü çok gülmek kalbi öldürür. [166]
3054. [5:55,
Hadîs No: 6430]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.)
rivayetle:
Ben sizi mezar ziyaretinden
menetmiştim. Mezarları ziyaret edin. Çünkü bu sizi dünyaya aşırı bağlanmaktan
soğutur ve âhireti hatırlatır. [167]
Hadiste Resûlullahın
önceleri kabir ziyaretini yasakladığı bildiriliyor. Araplar Islâmiyetten önce
ölçüsüzce, kabirdekilerle övünerek, yaka paça yırtarak, bağırıp çağırarak
kabir ziyaretleri yaparlardı. Çoğu zaman mezarda yatana tapınma mânâsına
gelebilecek davranışlarda bulunurlardı. Islâmın ilk yıllarında da Islâ-mî hayat
ve tevhid inancı tam olarak yerleşmediğinden aynı sakıncalara meydan vermemek
için Peygamberimiz kabir ziyaretlerini yasaklamıştı. Ne zaman ki tevhid inancı
gönüllere yerleşti, İslâmî hayat bütünüyle yaşanır oldu. Sonra da birçok
hikmetleri bulunan kabir ziyaretlerine izin verildi. Hadiste bu hikmetlerin en
önemlilerinden birisi üzerinde durulmaktadır.
İnsanda değişik
duygular bulunur. Bunlardan birisi merak, birisi de hırstır. Bu duygularını
hayra, mecrasına kanalize edemeyen insan ölçüsüzlükler içerisinde yuvarlanıp
gider. Ebedî hayatı kazanmak için verilen duygularını fanî hayatın değersiz ve
geçici işlerine sarf eder, âdeta altını çakılla değiştirmiş otur.
İşte mezarları ziyaret
etmenin en önemli hikmetlerinden biri kişiye ölümü hatırlatıp bütün
duygularını dünyaya yöneltmekten sakındırması, asıl vatanı, ebedî kalacağı
yere şevklendirmesidir. Evet, insan ölümü hatırlamazsa ölmeyecekmişcesine
dünyaya sarılır, kulluktan kaçar veya tembelliğe girer. Ölümü hatırlayan insan
ibadete daha fazla yönelir, hayra koşar, serden kaçar. Kısaca ölümü hatırında
tutan insan Allah'ın istediği bir kul olma yolunda elinden gelen her türlü gayreti
sarf eder.
3055. [5:56,
Hadîs No: 6431]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Sizi kabir ziyaretinden
menetmiştim. Bundan böyle mezarları ziyaret edin. Çünkü bu, kalbi inceltir,
gözü yaşartır ve âhireti hatırlatır. Hiçbir kötü söz söylemeyin. [168]
3056. [5:56, Hadîs No: 6433]
Hakem bin Umeyr'den
(r.a.) rivayetle:
Dünyada misafir gibi olun.
Camileri ev edinin. Kalblerinizi inceliğe ve yumuşaklığa alıştırın. Çokça
tefekkür edin ve ağlayın. Nefsin kötü arzuları sizi ayrılığa düşürmesin. İçinde
oturamayacağımz binalar yapıyorsunuz. Yiyemeyeceğiniz şeyler topluyorsunuz.
Ulaşamayacağınız emeller besliyorsunuz. [169]
3057. [5:57,
Hadîs No: 6434]
Ibnı Mes ua (r.a.)
rivayet ediyor:
İlme, öğrenip yaşayarak sahip
çıkın. Onu sadece nakledenler olmayın. [170]
3058. [5:57,
Hadîs No: 6435]
Ümm-ü Habibe'den
(r.a.) rivayetle:
İnsanoğlunun bütün sözleri
lehinde değil, aleyhindedir. İyiliği tavsiye etmesi, kötülükten sakındırması
veya aziz ve celil olan Allah'ı anması müstesna. [171]
3059. [5:57,
Hadîs No: 6436]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Gök ehlinin ençok
söyledikleri söz "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah"ür. [172]
3060. [5:58,
Hadîs No: 6441]
Ebu'd-Derda (r.a.)
rivayet ediyor:
Ey Uveymir! Kıyamet Günü sana
"Âlim miydin, cahil miydin?" diye sorulduğunda halin ne olacak? Eğer
"Âlimdim" dersen sana bildiğinle ne amel yaptın?" diye
sorulacak. "Cahildim" dersen "Cahil kalmanda mazeretin neydi?
Neden ilim öğrenmedin?" diye sorulacak. [173]
3061. [5:59,
Hadîs No: 6443]
Cabir'den (r.a.)
rivayetle:
Zayıflarının güçlülerinden
hakkının alınmadığı bir milleti Allah nasıl yüceltir? [174]
3062. [5:59,
Hadîs No: 6444]
Büreyde (r.a.) rivayet
ediyor:
Zayıfının güçlüsünden
çekinmeden hakkını alamadığı bir milleti Allah nasıl yüceltir? [175]
3063. [5:60,
Hadîs No: 6446]
Ebû'd-Derda'dan (r.a.)
rivayetle:
Yiyeceklerinizi ölçülü
tartılı kullanın. Ki sizin için bereketlensin.
[176]
3064. [5:60,
Hadîs No: 6448]
îbni Mes'ud (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet Günü ter kâfirin
gırtlağına kadar çıkacak. Öyle sıkılacak ki "Ya Rabbi, Cehenneme
göndermekle de olsa beni rahatlat! diyecek. [177]
3065. [5:60,
Hadîs No: 6450]
Ebû Said (r.a.)
rivayet ediyor:
Büyük günahlar yedi tanedir:
"Allah'a ortak koşmak, Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmek,
namuslu kimseye zina isnad etmek, savaştan kaçmak, faiz yemek, yetim malı
yemek, hicret ettikten sonra bedevîliğe geri dönmek." [178]
3066. [5:60,
Hadîs No: 6448]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Kibir hakka karşı dikkafahlık
etmek ve insanları küçük görmektir. [179]
3067. [5:63,
Hadîs No: 6456]
Ebû Berze (r.a.) rivayet
ediyor:
Yalan yüzü karartır.
Koğuculuk da kabir azabına sebep olur. [180]
3068. [5:64,
Hadîs No: 6458]
Yahya bin Ebî
Kesir'den (r,a.) rivayetle:
Asalet takvadır. Şeref
tevazûdur. Kuvvetli îman tokgözlülüktür. [181]
3069. [5:65,
Hadîs No: 6462]
Ebâ Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Hikmetli söz mü'minin
yitiğidir. Bulduğu yerde alması en fazla onun hakkıdır. [182]
3070. [5:66,
Hadîs No: 6466]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Kevser Cennette bir nehirdir.
Kıyıları altından olup inci ve yakutlar üzerinden akar. Toprağı miskten daha
güzel kokar. Suyu baldan daha tatlı, kardan daha beyazdır. [183]
3071. [5:67,
Hadîs No: 6468]
Şeddad bin Evs'den
(r.a.) rivayetle:
Akıllı, nefsine boyun eğdiren
ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz ise nefsini kötü arzularında
alabildiğince serbest bırakan ve Allah'a kuru ümitler besleyendir. [184]
3072. [5:70,
Hadîs No: 6474]
Bera (r.a.) rivayet
ediyor:
Resûlullah insanların en
güzel yüzlüsü ve en güzel ahlaklısıydı. Ne aşın derecede uzun ve ne de kısaydı. [185]
3073. [5:71,
Hadîs No: 6477]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Resûlullah insanların en
güzeli, en cömerdi, en cesuruydu. [186]
3074. [5:72,
Hadîs No: 6480]
Ebû Said (r.a.)
rivayet ediyor:
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) perde
arkasındaki bakire kızdan daha hayalıydı. [187]
3075. [5:72,
Hadîs No: 6482]
İsmail bin Ayyaş'dan
rivayetle:
Resûlullah insanların
kötülüklerine karşı insanların en sabırhsıydı.
[188]
3076. [5:73,
Hadîs No: 6486]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) yapı
olarak insanların orta olanı idi: Ne aşırı derecede uzun, ne de kısa idi.
Buğday tenliydi. Ne çok beyaz, ne de esmerdi. Saçı ne çok kıvırcık, ne de tam
düzdü. [189]
3077. [5:76,
Hadîs No: 6493]
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.)
zâtında büyüktü. İnsanların gözünde ve gönlünde de büyüktü. Yüzü ayın ondördü
gibi parlardı. Ne fazla uzun, ne de kısaydı, orta boyluydu. Kafası büyükçe idi.
Saçı taralı, dalgalı ve düzgündü. Kolayca iki tarafa ayrılırdı. Uzattığında
kulak memelerini geçmezdi. Buğday tenliydi. Geniş alınlıydı. Yay kaşlıydı.
Kaşları gür olmakla birlikte birbirine girmiş değildi. îki.kaşı ortasında bir
damar vardı. Öfkelendiğinde hafifçe kabamdı. Burnunun ucu hafif kalkıktı.
Yüzünden nur saçılırdı. İyice dikkat etmeyen onu kalkık burunlu sanırdı. Gür
sakallıydı. Yanakları düzgündü. Ağzı bü-yükçeydi. Dişleri inci gibi parlardı ve
bitişik değildi. Göğsü hafif kıllıydı. Zarif boyunlujdu ve gümüş rengindeydi.
Vücud yapısı ahenkliydi. İri yapılıydı. Azalan uyumluydu. Göğsüyle karnı aynı
hizadaydı. Göğsü ve omuzlan genişçeydi. Kemikleri kahncaydı. Vücudu nurluydu.
Göğsünden göbeğine doğru kıldan ince bir hat uzanırdı. Bunun dışında memeleri
ve karnında kıl yoktu. Kolları, omuzlan ve göğsünün üst kısmı kılla kaplıydı.
Kolları uzuncaydı. Avuçlan genişçeydi. Parmaklan düzgündü. El ve ayak
parmaklan hafifçe kalın ve uzuncaydı. Düztaban değildi. Ayaklarının üstünde
eğrilik yoktu ve yıkandığında üzerinde su durmazdı. Yürüdüğünde ayaklannı yerde
sürümez, adımlannı kaldırarak atardı. Yürürken hafifçe öne meyle-derdi.
Mütevazı yürürdü. Adımlanın genişçe atardı. Yüksekten iner-mişcesine yürürdü.
Sağa ve sola baktığında bütün vücuduyle birlikte dönerdi. Önüne bakardı. Yere
bakışı göğe bakışından fazlaydı. Bakışının büyük bir kısmı tefekküre yönelikti.
Sahabîlerini arkadan takip ederdi. Karşılaştıklanna selâm verirdi. [190]
3078.[5:81,
Hadîs No: 6498]
Âişe (r.a.) rivayet
ediyor:
Resûlullahm sözleri tane
taneydi. Hak ile batılın arasını iyice ayırdediciydi. Kendisini dinleyen herkes
sözlerini anlardı. [191]
3079. [5:81,
Hadîs No: 6500]
Aişe'den (r.a.)
rivayetle:
Resûlullahın ençok kızdığı
huy yalan söylemekti. [192]
3080. [5:83,
Hadîs No: 6505]
Âişe (r.a.) rivayet
ediyor:
Resûlullahın dinî konularda
ençok sevdiği kişinin üzerinde devam ettiği şeydi. [193]
Amellerin hangisi
hayırlıdır?" sorusuna "Az da olsa devamlı olanıdır" cevabını
veren Allah Resulü, mü'mine çok güzel bir hedef göstermekte, hayırlı, güzel iş
ve faaliyetlerin kesintiye uğratılmamasını, devam ettirilmesini istemektedir.
Bir anlık veya sonu
getirilemeyen parlak gayretler, filizken kurumaya terkedi-len veya tam meyve
vereceği zaman hayat damarları kesilen bir ağacı andırırlar. Bunlar çok büyük
ve parlak olabilir. Fakat geçici olduklarından beklenen faydayı vermekten
uzaktırlar. Şimşek bir anda yeri göğü doldurur, fakat bir yolcuya ne kadar yol
gösterebilir? Bu tip ameller bir bakıma sel suyuna benzerler. Devamlı
olmadıklarından bazan yıktıkları yaptıklarını geride bırakır. Az da olsa devam
ettirilen bir ibadet, hayır, hizmet ve faaliyet ise devamlı büyümekte olan bir
filiz ve meyve veren birer ağacı andırır. Sürekli akan küçük bir çeşme dereleri
doldurup arkası gelmeyen sellere göre iyidir.
Resûlullah bu
hadislerinde bize bir hayat prensibi de vermektedir. Bu prensip azimli,
kararlı, istikrarlı ve devamlı olabilme prensibidir. Bunu ölçü edinen insanlar
başarının sırrını yakalamış demektirler. Önemli ve büyük işlerin hep istikrar
ve devamlılıkla elde edildiğini okuyor ve görüyoruz. Günde dört mevsimi
yaşar-casına istikrarsızlıklar gösteren, başladığı bir işin sonunu getiremeyen,
sık sıkı duraksayan, işlerini kesintiye uğratan insanlar yaptıkları işin
zevkini alamadıkları gibi önemli bir sonuç da elde edemezler. Ama temelden
başlayıp yavaş yavaş duvarları ören, hasırı atan insanın çatıya doğru emin
adımlarla ilerlemesi gibi hayat yolunda önemli işlerin üstesinden gelmek
isteyen kimseler de bunu esas alırlar. İmam-ı Gazaiî dev eseri Ihya-i
Ulûmiddin"\ bir zamanda sadece bir bölüm üzerinde durmak, sonra da diğer
bir bölüme geçmek suretiyle tamamlamıştı. İmam-ı Ebû Yusuf'u Hanefî mezhebinin
büyük imamları arasına katan sırda
da devamlılığı yatar.
Birgün hocası bu gerçeği şöyle ifade etmişti: "Sen önceleri dersleri pek
anlamazdın. Fakat peşini bırakmadın, ısrarla devam ettin. Zeki ve çalışkan
oldun." Ibni Hacer'i de başarıya ulaştıran sır öğrenmedeki kararlılığı ve
devamlılığıydı. Ibni Sina, Şifa isimli meşhur eserini sabah namazlarından sonra
ikişer saat çalışmakla ortaya koymuştu. Radyoyu îcad eden Marconi başarısını
devamlılığına borçluydu. Bir işe giriştiğinde sonunu getirmeden bırakmazdı.
Edison ampulü bulabilmek için bıkmadan usanmadan tam yirmibin deney yapmıştı.
Bunların herbiri tek olarak ele alındığında küçük ve az gibi görülen işlerdir,
ama sürekli üzerinde çalışma onları bu önemli sonuca ulaştırmıştır. Şu da
unutulmamalıdır ki yapılan bir işin kalıcığı kendisine harcanan zamanla doğru
orantılıdır.
Dünyevî işlerde
devamlılık böylesine önemli neticeler verirse, dinî ibadet, iş ve hizmetlerde
gösterilen devamlılık da maddeten ve manen ne. kadar mühim sonuçlara
ulaştıracağı açıktır.
O halde yapılacak iş
istikrarlılık ve devamlılığı elden bırakmamaktır. Allah'ın rızasını kazanmanın
da en önemli yollarından birisi budur.
3081. [5:84,
Hadîs No: 6509]
Ibni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Resûl-ü Ekremin (a.s.m.) en
çok sevdiği içecek süttü. [194]
3082. [5:84,
Hadîs No: 6510]
Aişe'den (r.a.)
rivayetle:
Resûl-ü Ekremin (a.s.m.) en
çok sevdiği içecek bal şerbetiydi. [195]
3083.15:85,
Hadîs No: 6516]
Aişe (r.a.) rivayet
ediyor:
Resûl-ü Ekremin (a.s.m.) en
çok sevdiği amel az da olsa sürekli yapılanıydı. [196]
3084. [5:85,
Hadîs No: 6517]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayette:
Resûl-ü Ekremin en çok
sevdiği meyve yaş hurma ve karpuzdu. [197]
3085. [5:86,
Hadîs No: 6521]
Ebû Vakıd (r.a.)
rivayet ediyor:
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.)
başkalarına namaz kıldırdığı zaman insanların en hafif namaz kıldıranı, yalnız
başına kıldığı zaman ise en uzun kılanıydı. [198]
3086. [5:86,
Hadîs No: 6522]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Resûlullah (a.s.m.)
bir hastanın yanına vardığında veya kendisine bir hasta getirildiğinde şöyle
derdi: "Ey insanların Rabbi! Hastalığı
gider, şifa ver. Şifa veren
Sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hiçbir
hastalığı bırakmasın. [199]
3087. [5:87,
Hadîs No: 6523]
Abdullah bin Büsr
(r.a.) rivayet ediyor:
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) bir
kapıya vardığında kapının tam karşısında durarak yüzünü ona döndürmez, fakat
kapının sağında veya solunda durur ve "Esselâmü aleyküm, Esselâmü
aleyküm" derdi. [200]
3088. [5:87,
Hadîs No: 6526]
Ukbe bin Abd'dan
rivayetle:
Peygamberimize birisi
geldiğinde onun sevmediği bir ismi varsa ieğiştirirdi. [201]
3089. [5:88,
Hadîs No: 6527]
îbni Ebî Evfa (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Bir topluluk Peygamberimize
[ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak üzere] zekâtım getirdiğinde onlar için şöyle
duâ ederdi: "Allah'ım, filan topluluğa rahmet eyle." [202]
3090. [5:89,
Hadîs No: 6533]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Peygamberimize turfanda bir
meyve getirildiğinde onu önce gözleri üzerine, sonra da dudakları üzerine
koyar ve "Ya Rabbi, bize ilkini gösterdiğin gibi, sonunu da göster"
diye duâ ederdi. Sonra da onu yanında bulunan çocuklara verirdi. [203]
3091. [5:91, Hadîs No: 6539]
Huzeyfe (r.a.) Resûl-ü
Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber geceleyin
yatağına uzandığında elini yanağının aî-tma koyar, sonra şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım, Senin adınla yaşıyorum ve Senin adınla ölürüm." Uyandığında
da şöyle derdi: "Öldükten sonra bizi dirilten ve mahşerde huzurunda
toplanılacak olan Allah'a hamdolsun." [204]
3092. [5:91,
Hadîs No: 6540]
Ebû'l-Ezher'den
rivayetle:
Hz. Peygamber geceleyin
yatağına girdiğinde şöyle duâ ederdi: "Allah'ın adıyla uzanıyorum.
Allah'ım, günahlarımı bağışla, şeytanımı zelil kıl. Beni nefis ve kötülüklerin
esaretinden kurtar. Terazimin sevap kefesini ağırlaştır. Ve beni en iyi
kullarını aldığın yüce meclise al." [205]
3093. [5:93,
Hadîs No: 6545]
Bilal bin Hars rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber def-i hacet
yapmak istediğinde iyice uzaklaşırdı. [206]
İnsanlara her bakımdan
rehber olabilmesi için Peygamberimiz (a.s.m.) bir beşer olarak gönderilmişti. O
da diğer insanlar gibi yer, içer, def-i hacet yapardı. Fakat bunda da edebin
zirvesinde olduğunu gösterirdi.
İşte bu hadis de
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) küçük ve büyük abdest yaparken dikkat ettiği
bir adabı nazara vermektedir. O günün insanı haftalar süren yolculuklarda
hiçbir ağacın ve tepenin olmadığı çölde, ihtiyacını gidermek zorunda
kalıyordu. Bu durumlarda hadiste de ifâde edildiği gibi, Peygamberimiz (a.s.m.)
iyice uzaklaşıyordu. Konu ile ilgili bir başka hadis de şu mealdedir:
"Hz. Peygamber,
ihtiyacını gidermek istediğinde yere iyice yaklaşmadan elbisesini
kaldırmazdı."
Bu da onun ne kadar
yüksek bir edebe sahip olduğunu göstermektedir. Be-diüzzaman Hazretleri,[207]
em'alar isimli eserinde genel olarak Resûtullahın edebi
konusunda şöyle der:
"Sünnet-i
Seniyye, edebdir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb
bulunmasın. Resûl-i Ekrem (a.s.m.) ferman etmiş: 'Rabbim bana edebi güzel bir
surette ihsan etmiş, edeblendirmiş.' Evet, Siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve
Sünnet-i Seniyyeyi bilen, katiyen anlar ki, edebin envâını [bütün çeşitlerini],
Cenâb-ı Hak, Habibinde cemetmiştir [toplamıştır]. Onun Sünnet-i Seniyyesini
terkeden, edebi terk eder."[208]
3094. [5:94,
Hadîs No: 6548]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber cünüp iken
uyumak istediğinde namaz abdesti gibi abdest alırdı. Bu halde iken birşey
yemek veya içmek istediğinde ise ellerini yıkar sonra yer içerdi.[209]
Cünüp olan bir mü'min,
maddî bakımdan pis ve necıs sayılmaz; uğursuz kabul edilmez. Bu halde iken
gerektiğinde ve mecburiyet anında abdest alır, en azından elini ve ağzını
yıkar, sonra birşeyler yiyip içebilir, uyuyabilir. Diğer mubah işlerini
yapabilir/Ancak cünüp bir mü'minin dikkat edeceği husus, vaktin namazını
geçirmemektir. Vaktin namazını geçirmemek ve çok geç saate bırakmamak şartıyla
guslü geciktirmekte bir günah yoktur. Fakat cünüp olan kimseye melekler yaklaşmadığını
ifâde eden hadisi[210]
hatırlatıp bir an önce yıkanmak en uygun olanıdır. Cünüp bir insan, gusülle
vücudunun tamamını yıkamış olacağından, maddeten de temizlenmiş olur.
3095. [5:96,
Hadîs No: 6556]
Abdullah bin Yezid'den
rivayetle:
Hz. Peygamber sefere çıkacak
orduyu uğurlarken şöyle derdi: "Dininizi, güvenliğinizi ve işlerinizin
sonunu Allah'a ısmarlıyorum." [211]
3096. [5:96,
Hadîs No: 6557]
Ka'b bin Mâlik (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir savaş için
sefere çıkmak istediğinde başka bir yere gidecekmiş gibi davranır, asıl
gideceği yeri gizli tutardı. [212]
3097. [5:97,
Hadîs No: 6558]
Hafsadan (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber uyumak üzere
uzandığında sağ elini yanağının altına koyar, sonra, "Allah'ım, kullarını
dirilteceğin kıyamet Gününde beni azabından koru" diye duâ eder ve bunu üç
defa tekrarlardı. [213]
3098. [5:97,
Hadîs No: 6559]
Ebû Bekir (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir iş yapmak
istediğinde, "Allah'ım bana hayırlısını ver ve benim için en uygun
olanını tercih et" diye dua ederdi. [214]
3099. [5:97,
Hadîs No: 6560]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber savaş için bir
sefere çıktığında şöyle duâ ederdi: "Allah'ım Senin adınla düşmana
saldırırım, Senin adınla düşmanın hilesini defederim ve Senin adınla düşmanın
üzerine yürürüm. [215]
[1] Müsned, 2:359.
[2] Taberânînin Kâb/Vİnden.
[3] Beyhakl'nİn Ş/'bü7-/marfından.
[4] Beyhaki'nin Şi'bü'Hmari mdan.
[5] Hakİm'den.
[6] ıbnü's-SünnFden.
[7] fbni Asakifden.
[8] Ibni Asakif den.
[9] TaberânîYıin
[10] Tırmizî, Zühd: 2; IbniMâce, Zühd: 19; 24.
[11] Dârekutnfnin Efradından.
[12] Deylemînin Müsnedü'l-Firdevginden.
[13] Müsned, 1:176,178,385.
[14] Bezzazdan.
[15] Tirmizî, Diyat: 7; fbniMâce, Diyat: 1; Neseİ, Tahrim:
2.
[16] EbûDavud, Sünnet, 5; firmizL İlim: 16; IbniMâce,
Mukaddime: 6; Dârimi, Mukaddime: 16; Müsned, 4:126,127.
[17] ÂH İmran Sûresi, 99.
[18] Buharı, Edeb: 27; Müslim, Birr: 66; Müsned, 4:270.
[19] Hucûrat Sûresi, 10.
[20] Mektûbâi, s. 249.
[21] Müsned, 5:147
[22] Beyhakî'nin Şi'bü'i-îmarimdan.
[23] Yusuf Sûresi, 76.
[24] BeyfıakVnin Söneninden.
[25] Câmiü's-Sagîr, 2:303.
[26] Ibni Mâce, Siyam: 67.
[27] Müslim, Salâtü'l-lydeyn: 20.
[28] Lem'alar, s. 262.
[29] Hatib'in Tariflinden.
[30] Dârekutnî'nin Efrad\ ve Beyhakl'nin Şi'bü'l-fmarimdan.
[31] Beyhakl'nin Şi'bü'l-îmari mdan.
[32] Taberâni’nin Kebîrinden.
[33] Tirmizî, Daavât:123.
[34] Taberânî'nin Kebirinden.
[35] Hâkimin MüsfetfreKinden.
[36] Hâkimin Müştekinden.
[37] İbni Asakir’den.
[38] Ebû Dâvûd, Saiât: 135,141; Müsned, 1:180,185;5 31/
[39] Buhârİ, tz-an: 149,1 evhid: 9; Daavât: 16; Müslim,
Zikir: 47,48; Mudûd: 23; lbniMâc&, Dua: 2; îirmizî, DaavâE; 96; Neseî,
Sehv: 59; Müsned, 1:4,7.
[40] Müslim, İman: 62; Müsned, 3:413; 4:385.
[41] Beyhakı'nin Ş/'bü7-/man'ından.
[42] Taberâni’nin Kedinden
[43] İbni Asakir’den.
[44] Deylemî'nin Müsnedû'l-Fırdetânden.
[45] Bağavî, Bâverdive Ibni Şahin'den.
[46] Müsnedve Ibni Mâce'nin Söneninden.
[47] Buharı, Nikah: 87; Rikak: 51; Mûsned, 5:205,210.
[48] Beyhakl'nin Ş/'6ü7-/marfından.
[49] teni Adiy/in el-Kârnifinden.
[50] Kazâfden.
[51] IbniAsâkirve Ibni Adiyyln el-Kâmitimien.
[52] Taberanı'nın Kehî/i ve Hâkimin Müşterekinden.
[53] Tnknrânfnin
Clfeatf n/tan
[54] İbnü’l Mübarek’ten.
[55] hni Asâkitden.
[56] Taberânrnin Kfebftlmton.
[57] Müslim, Imare: 120; Tirmizî, Fezâil; 13.
[58] Taberânrnin Evsafından.
[59] Taberânînin Kebtfi, BeyhakVnin Ş?bü'Ûmari\ ve Ibni
Hıbban'm Siftahından.
[60] Ibni Adiyyln ö/-Kam/7inden.
[61] Tırmizî, Fezâilü'l-Kur'ân: 14.
[62] Beyhakİ'nin Şi'bû'l-îmartmdan
[63] Siczî'nin Ibane'si ve KazâFden.
[64] Isrâ Sûresi, 82.
[65] Buhari, Fezâilü'l-Kur'ân, 11; Müslim, Müsafirîn: 240;
Tirmizî, Fezâilü'l-Kur'ân: 10.
[66] BeyhakVnİn Şi'bû'l-fman'möan.
[67] Tafaerâni'nin Evsafından.
[68] Ibnü'l-Cevzî'nin tefinden.
[69] Ebû Nuaym'ın Haşinden.
[70] İbni Lâl’den.
[71] Buhâri, Talak: 25; Edeb: 24; Müslim, Zühd: 42; Ebû
Dâvûd, Edeb: 123; Timizi, Bhr.14; Taberânî, Şi'r. 5; Mösned, 2:375,5:333.
[72] Hâkinfden.
[73] İbni Asâkiı'den.
[74] Buhâri, Enbiya: 54; Boyu': 18; Müslim, Mösakat: 31;
Neseî, Büyü1:104; Mûsned, 2:263,332,339,361)
[75] Taberânf nin Kefe/finden.
[76] Câmİü's-Sagîr, 1:527.
[77] Mûsned, 2:495.
[78] Ebû Dâvöd, Edeb: 71; Mûsned, 4:183.
[79] Deylemî'nin MûsnedöV-fî/rfevs'inden.
[80] A>/ı/Mâce,Edeb:56.
[81] Ibni Ehi Şeybe'ösn.
[82] Buharı, Tevhid: 15,22,28,55: Bed'üT-Haffc 1; Muslini,
Tşvbe; U, 16: Timizi, Daavât: 99; IhniMâcs, Mukaddime: 13; Zühd: 35: Mösned,
'2:242,258,260
[83] Mösned, 2:265,271,311,392,402.
[84] el-MehamilFnin Ema/ye'sinden.
[85] Taberânî'nin Kebirinden.
[86] Mûsned, 2:265.
[87] İbnü's-Sünnrnin Amelö Yemin ve eksinden.
[88] Hâkimin Müstedrek\ ve Ebû Dâvûdun Sünen'İnden.
[89] Ebû Dâvûd, Zekât: 45; Müsned, 2:160,193-195.
[90] Ibnünneccafdan.
[91] bni Ebi'd-Dünyâdan.
[92] Beyhakî'nin Şİ'bü'l-îmarfmdan.
[93] Müslim.
[94] Taberanînin Kefa/Vİnden.
[95] Taberânrnin /fob/finden.
[96] Ibni Ebi Şeybe ve Ahmed bin Hanbefin Müsnerfinden.
[97] Tirmizî, Bİrr: 58; Dirimi, Mukaddime: 29.
[98] Said bin Mansur'un Sünerfinden.
[99] BeyhakVnin Şuabö'l-fman'mdan.
[100] Ebû Nuaym'ın H/Jye'sinden.
[101] Müsned, 1:289.
[102] Taberâni’nin /Ceb/Vinden.
[103] Müslim, Tahare: 41; Tırmizî, Tahare: 39; Tefsir-i
Sûre: 38; Neşe/, Tahare: 180; IbniMâce, Tahare: 49; Mesâdd. 14; Cihad: 41;
Müsned, 1:368;2235.
[104] Ibni Asakif den.
[105] Ibni Ebi'd-Dünya'nın es-Sumfundan
[106] Tirmizî, Kıyame: 37; IbniMâce, Et'ıme: 50.
[107] Taberânînin Kebirinden.
[108] Ebû Nuaym'ın Hrfytfsinden.
[109] Buharî, Tefsir-i Sûre: 39,78; Müslim, Ren: 141,143;
Ebû Davud, Sünnet: 22; Nesoî, Cenâiz: 117; Ibni Mâce, Zühd: 32; Taberânî,
Cenâiz: 49; Mösned, 2:322,428.
[110] Ibni Sa'd'ın Tabakati ve IbniAsakifden.
[111] Taberâni’nin Kebîf'ı ve Hâkimin MüsfecfreKinden
[112] Ebû Davud, Edeb: 35; Müslim, Birr: 32; Timizi, Birr:
18; IbniMâce.
[113] Buharı, Edeb: 60; Müslim, Zühd: 52.
[114] Buharî, Itisam: 3.
[115] Müsned, 4:148.
[116] Abdülkadir er-Rehavi'nin el-Erbâiri\r\den.
[117] Rehâvlden.
[118] Müsned, 3:70,74.
[119] Taberânrnin Kebirinden.
[120] Ebû Nuaym'ın Hz/ye'sinden.
[121] Tirmizî, Kıyame: 49; IbniMâce, Zöhd: 30; Dârimî,
Rikak: 18; Mûsned, 3:198.
[122] Taberânfrıirı Kebîti Ebû Nuynm'ın Htty&sMen
[123] Tirmizî Nikâh: 17; Ebû DavudtEdeb: 18,19; Müsned,
2:302,343.
[124] DeylemîninMûsnedü7-F/ntevs'inden.
[125] Buharı, Vudu': 71; Eşribe: 4,10; Müslim, Eşrİbe:
67,68; Ebû Davud, Eşribe: 5; Tirmizî, Eşribe: 2; IbnİMâce, Eşribe: 9,10.
[126] Ebû Davud, Cihad: 23; Titmizî, Fezâilû'l-Cihad: 11;
Neseî, Hayl: 8; Ibni Micb, Cihad: 19;
Dârimî, Cihad: 14; Müsned, 4:144,146,148.
[127] Ibnünneccafdan.
[128] TaberârıFnin Kebîf\, Ebû Nuaym'ın H//ye'sinden.
[129] Ebû Nuaym'ın M/yasinden.
[130] Taberânrnİn Evsafı ve Ebû Nuaym'ın Hrfyefsinden.
[131] Taberânînin Kebît'mden.
[132] Beyhaki'nin
[133] Müslim, Eşribe: 73; Ebû Davud, Eşribe: 5; Tirmizî,
Eşribe: 1; Nesri, Zekât: 69; Eşribe: 46; Dârimî, Eşribe: 5; Müsned,
1:272,2:69,164,201,203.
[134] Hatib'in Tarifti ve Taberânrnİn Kebîrinden.
[135] Beyhaki'nin Şuabü'l-îman'ından.
[136] Taberânrnİn Kebîri, Ebû Yalâ'nın Müsnedl ve
Beyhakl'nin Sû/ıerfinden.
[137] IbniLalden
[138] Taberânî'nİn Evsafından.
[139] el-Bezzafdan.
[140] Taberânfnİn Evsat\ ve Hâkim'in Mûstedrekinden.
[141] Buharı, Cum'a: 11; Cenâiz: 32; Itk: 17,19; Ahkâm: 1;
Vesâya: 9; İstikraz: 20; Nikâh: 81,90; Müslim, Ifnare: 20; Ebû Davud, İmâre: 1;
Timizi, Cihad: 27.
[142] Îbni Ebi'd-Dünya'nın el-Feredhöen.
[143] İbni Asakifden.
[144] Ebû Davud, Edeb: 27.
[145] Buharı, îman: 19; Daavat: 66; Tevhîd: 58; Müslim,
Daaval: 31; Tirmizî, Daavaî: 59; fbni Mâce, Edeb: 56.
[146] Taberânf nin Kebirinden.
[147] Ibnü's- Sûnnfden.
[148] Ebû Davud, Tib: 24; Tirmizî, Et'ıme: 19.
[149] Tahavîden.
[150] Tirmizİ, El'ıme: 43; IbnİMâce, Et'ıme: 34; Dârimî,
Et'ıme: 20; Müsned, 3:497.
[151] Ebû Naîm'in ef-T/b'bmdan.
[152] DeylemPrıin Müsnedü'l-Firdeys'bden.
[153] Askerînin el-Mevâti inden.
[154] Müsned, 1:270
[155] Buharı, Libas: 1; Neşet, Zekât: 66; IbniMâce, Libas: 23;
Müsned, 2:181,182.
[156] Beyhaki'nin Şuebû'l-lman'mdan.
[157] İbni Asakir'Ğen
[158] Ibnİ Sad'in Tabakatından.
[159] Ibni Adiyy'in e/-Kâm//indea.
[160] Buharî'nin Edebinden
[161] Beyhaki'nin Şuabü'Nman'ından.
[162] Ebû Nuaym'ın H//ye'sinden.
[163] Ukayli'nin ez-Zuafâ fcından.
[164] Deylemrnto Müsnodö'l
[165] Buharı, Rikak: 3; Tirmizl- Zühd: 35; fon; Mâce, Zühd:
3; Müsnûd, 2:24,41,232.
[166] BeyhakVnin Şuabü'l-İman'ından
[167] IbnıMace, Cenaız:47.
[168] Hâkİm'in MüstedreK'mien.
[169] Ebû Nuyam'ınHilyesinden.
[170] Ebû Nuyam'ınHilyesinden.
[171] Ibni Mâce, Fiten: 12.
[172] Hatib'in Tariflinden.
[173] ibni Asakifden.
[174] tora Ata, Ren: 20.
[175] Ebû Ya'la'nın Sünerfi ve BeyhakVnİn Sönerfinden.
[176] Buharı, Büyü": 52; IbnİMâce, Ticarât: 39; Müsned,
4:131,501,5:414.
[177] Hatb'in Tan/Tinden.
[178] Taberânînin Evsafından.
[179] Hatib'in Tar/ttinden
[180] Beyhakı'nin Şuabû'l-îman'ından.
[181] Ibni Ebi'd-Dönya'mn Valtftfinden.
[182] Tirmizt, İlim: 19; IbniMâce, Zühd: 15.
[183] Tırmizi, Tefsir-i Sûre; 108; ibni Mâce, Zühd: 39;
Dârimi, Rikak: 13.
[184] Timizi, Kıyame: 25; ibni Mâce, Zühd: 31; Mösned,
4:124.
[185] Buharı, Menakıb: 23; Müslim, Fezâil: 113; Taberânî,
Sıfatü'n-Nebiyyi: 1.
[186] Buharı, Cihad: 82; Edeb: 39; Müslim, Fezâil: 48;
Tirmizt, Cihad: 15; bniMâce, Cihad: 9; Müsned, 3:147.
[187] Buharı, Menakıb: 23; Edeb: 72,77; Müslim, Fezâil: 67;
İbni Mâce, Zühd: 17; Müsned, 3:77,79,88,91,92.
[188] İbni Sa'd'ın Tabaftâf ından.
[189] Buharf, Menaktb:23; Müslim, Fezâil: 113; Taberânî,
Stfaîö'n-Nebiyyi: 1.
[190] TirmizİVıin Şemâil'mden.
[191] Ebu Davud, Edep: 18.
[192] Beyhakî'nin Şuabû'l-tman'mdan.
[193] Buharı, îman: 32; Savm: 52; Müslim, Müsafirîn:
139,221; Neşe/, Kıyamü'l-Leyl: 17,42,43; Dârimî, Salât: 165; Müsned, 6:51,
54,319,335.
[194] Ebû Naim'in ef-TObından.
[195] ibnö's-SünnUm ve Ebû Naîm'in ef-7/tfbından
[196] Neseî, Kıble: 13; Buharı, îman: 32; Rikak: 18; Möslim,
Müsafirin: 216,218; Münaf ikin: 78; Ebû Davud, Tatavvu: 27; Nesei, Kıyamü'Heyl:
19; IbniMâce, Zühd: 28; Müsned, 2:350.
[197] Ibni Adiy/in el-Kâmitmâen
[198] Mösned, 5:218,219
[199] Buhar/, Merzâ: 20;Tıb: 38,40; Müslim, Selâm: 46-48;
Ebû Davud, Tıb: 17,19; Tirmizi, Cenâiz: 4; Daavat: 111.
[200] Ebû Davud, Edep:12Q
[201] Ibni Mendeden.
[202] Buhari, Zekât: 64; Daavat: 18; Ebû Davud, Zekât: 7;
Ateşe/, Zekât: 13.
[203] Taberâni’nin /fob/finden.
[204] Buharı, Tevhid; 13; Müslim, Zikir: 57,59; Tirmizî,
Daavat: 19; Nesei, Siyam: 70; IbniMâce, Dua: 15; Dârimi, lsti"zan:51;
Mûsned, 1:11
[205] Ebû Davud, Edeb: 98
[206] ibni Mâce'nin Sünelinden.
[207] Camiüs’s-Sağir, 5:92.
[208] Lem'alar.s. 51,52.
[209] Buharı, Gusûl: 27; Müslim, Hayz: 21,22; Ebû Davud,
Tahare: 87,88; Neseî, Tahare: 162, 165; bni Mâce, Tahare: 99; Taberânî, Tahare:
78; Mûsned, 6:26,85,91.
[210] Et-Tergib, 1:147.
[211] Ebû Davud, Cihad: 73.
[212] Bahan, Cihad: 103; Megazî, 79; Müslim, Tevbe: 54;£6û
Davud, Cihad: 92; Dârimî, Siyer: 14; Müsned, 3:456,457; 6:387.
[213] Ebû Davud, Edeb: 98; Mûsned, 6:288.
[214] Timizi, Daavat: 85.
[215] Müsned, 1:256,300.