3100. [5:98,
Hadîs No: 6561]
Ömer (r.a.) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber akrabalarından
veya yakın Sahabîlerinden birisinin kızım evlendirmek istediğinde evine gider
ve perde arkasından ona şöyle seslenirdi: "Ey filan, falan kimse seninle
evlenmek istiyor. İstemiyorsan 'Hayır* de. Hiç kimse 'Hayır' demekten
utanmamak. Eğer istiyorsan susman kabul mânâsmdadır. [1]
3101. [5:98,
Hadîs No: 6562]
Ebâ Said el-Hudri'den
(r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber ister
gömlek, ister sarık, isterse cübbe olsun yeni bir elbise giydiğinde onun ismini
söyleyerek şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım! Sana hamd ve
senalar olsun. Bunu bana Sen giydirdin. Bunun hayrını ve hayır için giymemi
Senden diliyorum. Şerrinden ve şer için giymekten Sana sığınırım. [2]
3102. [5:99,
Hadîs No: 6565]
îbni Amr (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber yağmur
yağması için duâ ettiğinde şöyle derdi:
"Ya Rabbi, kullarını ve
hayvanlarını sula. Rahmetini yay. Ve ölü olan mülkünü dirilt. [3]
3103. [5:99,
Hadîs No: 6566]
Semâre'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber yağmur
yağması için duâ ettiğinde şöyle derdi:
"Allah'ım, dünyamıza
bereketini, süsünü ve huzurunu indir. Bize rızık ver. Sen rızık verenlerin en
hayırlısısm."[4]
3104. [5:101,
Hadîs No: 6571]
Osman bin Ebi'l-Âs'dan
(r.a.) rivayetle:
Rüzgar şiddetli
estiğinde Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım, bununla
gönderdiğinin şerrinden Sana sığınıyorum." [5]
3105.
[5:101, Hadîs No: 6572]
Seleme bin Ekvâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Rüzgar şiddetle
estiğinde Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım, aşılayıcı
olsun, neticesiz olmasın." [6]
3106.
[5:101, Hadîs No: 6573]
Hz. Aişe'den rivayetle
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Bir yeri ağrıdığında Hz.
Peygamber Ihlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini okur, üzerine üfler ve eliyle ağrıyan
yeri meshederdi. [7]
3107.
[5:102, Hadîs No: 6574]
Uz. Aişe'den rivayetle
Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hz. Peygamberin bir
yeri ağrıdığında Cebrail (a.s.m.] ona şunu okuyup üfler di:
"Seni bundan kurtaracak,
her hastalığa karşı sana şifâ verecek, hased ettiğinde hasetçinin ve bütün kem
göz sahiplerinin şerrinden seni koruyacak Allah'ın adıyla." [8]
3108.
[5:103, Hadîs No: 6577]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber birşeyi
unutmaktan endişe ettiğinde küçük parmağına veya yüzüğüne bir ip bağlardı. [9]
3109.
[5:104, Hadîs No: 6579]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Kendisinin veya
Sahabîîerinden birisinin gözü ağrıdığında Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım, beni gözümden faydalandır, ömrümün sonuna kadar benden alma.
Düşmanımdan intikamımı aldığını bana göster. Ve bana zulmedenlere karşı bana
yardım et." [10]
3110.
[5:104, Hadîs No: 6580]
Halil bin Mürre
rivayet ediyor:
Kendisine bir üzüntü
veya sıkıntı geldiğinde Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi:
"Kullara bedel Rabbim
bana yeter. Yaratıklara karşı Yaratıcı bana yeter. Rızık isteyenlere karşı
Rezzak bana yeter. Bana yeten bana yeter. Allah bana yeter, O ne güzel
vekildir. Allah bana yeter. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Ona güvenip dayandım.
O, büyük Arşın Rabbidir. [11]
3111 .
[5:105, Hadîs No: 6581]
Enes'den (r.a.)
rivayetle
Resûlullah
sabahladığında ve akşamladığında şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım, Senden,
beklenmedik nimeti dilerim ve beklenmedik serden de Sana sığınırım. Şüphesiz
hiçbir kul sabahladığında ve akşamladığında beklenmedik hangi şeyle
karşılaşacağını bilmez. [12]
3112.
[5:107, Hadîs No: 6590]
ibniAbbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber orucunu açtığı
zaman şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, Senin için oruç tuttum, Senin rızkınla
orucumu açtım, benden kabul eyle. Şüphesiz Sen herşeyi işiten ve
bilensin." [13]
3113.
[5:107, Hadîs No: 6592]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber
birilerinin davetinde iftar ettiğinde şöyle duâ ederdi:
"Oruçlular sizde
oruçlarını açsınlar, yemeklerinizi iyi insanlar yesin. Yanınıza melekler
insin." [14]
3114.
[5:108, Hadîs No: 6596]
Hakem bin Amr rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber yemek yediği
zaman başkasının önünden asla yemezdi. [15]
3115.
[5:109, Hadîs No: 6597]
Ebû Eyyub'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.mj şöyle buyurmuşlardır:
Hz. Peygamber yemek yediği
veya su içtiği zaman şöyle dua ederdi: "Bunu yediren, içiren, içe
sindiren ve çıkmasını sağlayan Allah'a hamd olsun." [16]
3116. [5:111,
Hadîs No: 6608]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber yatağına
girdiğinde şöyle duâ ederdi: "Bizi yediren, içiren, her türlü
ihtiyacımızı karşılayan ve bizi barındıran Allah'a hamdolsun. İhtiyaçlarına
cevap vereni bulunmayan ve barınağı olmayan nice kimseler vardır. [17]
3117.
[5:112, Hadîs No: 6610]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
İnsanlar kendisine bîat
ettiklerinde Hz. Peygamber şöyle derdi: "Gücünün yettiği kadarını
yaparsın." [18]
3118.
[5:112, Hadîs No: 6612]
Ebû Mûsâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber Sahabîlerinden
birini bir vazife için gönderdiğinde şöyle derdi: "Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.
Kolaylaştınnız, güçleştirmeyiniz." [19]
3119.
[5:112, Hadîs No: 6614]
Hz. Âişe'den
rivayetle:
Hz. Peygamber, bir kişi
hakkında kulağına uygun olmayan bir haber gelirse: "Falan kişiye ne
oluyor ki, şöyle şöyle diyor" demez, "Bâzılarına ne oluyor ki, şöyle
şöyle diyorlar" derdi. [20]
3120.
[5:113, Hadîs No: 6616]
Ümmü Seleme (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber geceleyin
uyandığında şöyle duâ ederdi: "Ya Rab-bi, bağışla, merhamet et ve en doğru
yola ilet."[21]
3121. [5:118,
Hadîs No: 6634]
Ebû Bekrete'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygambere sevindirici
bir haber geldiğinde Allah'a şükür için secdeye kapanırdı. [22]
3122.
[5:120, Hadîs No: 6642]
Abdullah bin Ca'fer
(r.a.) rivayet ediyor:
Birşey kendisine
üzüntülü ve sıkıcı geldiğinde Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi:
"Sonsuz hilim ve kerem
sahibi olan Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Büyük Arşın Rabbi olan Allah
her türlü noksan sıfattan münezzehtir. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a
hamdolsun." [23]
3123. [5:121. Hadîs No: 6646]
Ebû Musa'dan (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber bir topluluğun
şerrinden çekindiğinde şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, onların hakkından
gelmeni diliyoruz ve şerlerinden sana sığınıyoruz." [24]
3124.
[5:121, Hadîs No: 6648]
Said bin Hakim (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber birşeye
nazarının değmesinden endişe ettiğinde, "Allah'ım, mübarek kıl ve ona
zarar verme" buyururlardı. [25]
3125. [5:122,
Hadîs No: 6649]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber tuvaletten
çıktığında şöyle duâ ederdi: "Benden si-kıntıyı gideren ve bana afiyet
veren Allah'a hamdolsun." [26]
3126.
[5:123, Hadîs No: 6655]
Büreyde (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber evinden
çıktığında şöyle duâ ederdi: "Allah'ın adıyla. Allah'a tevekkül ettim.
Kötülükten sakınma ve iyiliğe güç yetirme ancak Allah'ın yardımıyladır.
Allah'ım, doğru yoldan sapmaktan veya başkalarını saptırmaktan, haktan
kaymaktan ve kaydırmaktan, zulmetmekten veya zulme uğramaktan, kabalık etmekten
veya kabalığa uğramaktan, hakka tecâvüz etmekten veya hakkıma tecâvüz
edilmesinden Sana sığınırım." [27]
3127.
[5:125, Hadîs No; 6661]
Aişe'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hz. Peygamber hanımlarıyla
yalnız kaldığında insanların en yumuşağı, en lütufkârı, en güleci ve en
tebessüm edeni idi. [28]
3128.
[5:128, Hadîs No: 6668J
İbni Ömer (r.a.)
Resûl~ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber tuvalete
girdiğinde şöyle derdi: "Allah'ım, pislik, necis, habis, kötü olarak kabul
edilmiş ve rahmetten kovulmuş olan şeytandan Sana sığınırım." Tuvaletten
çıktığında ise şöyle derdi: "Yediğimin lezzetini bana tattıran,
enerjisini bende bırakan ve sıkıntısını ise gideren Allah'a hamdolsun." [29]
3129.
[5:129, Hadis No: 6670]
Hz. Fatıma'dan (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hz. Peygamber camiye
girdiğinde şöyle dua ederdi: "Allah'ın adıyla. Allah'ın Resulüne selâm
olsun. Allah'ım, günahlarımı bağışla, bana rahmetinin kapılarını aç."
Camiden çıktığında ise şöyle derdi: "Allah'ın adıyla, Resûlullaha selâm
olsun. Allah'ım, günahlarımı bağışla ve bana fazl ve ihsanının kapılarını
aç." [30]
3130.
[5:129, Hadîs No: 6673]
Büreyde (r.a.) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber çarşı ve pazara
girdiğinde şöyle duâ ederdi: "Allah'ın adıyla. Allah'ım, bu çarşının ve
içindeki şeylerin hayrını Senden diliyorum. Onun ve içindeki şeylerin
şerrinden Sana sığınıyorum. Allah'ım, burada yalan yere bir yemin etmekten
veya zararlı bir alışveriş yapmaktan Sana sığınıyorum." [31]
3131.
[5:130, Hadis No: 6676]
İbni Mes'ud'dan (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber mezarlığa
girdiğinde şöyle derdi: "Size selâm olsun ey bedende geçici ruhlar, çürük
bedenler, ufalmış kemikler! Dünyadan mü'min olarak göçenler! Allah'ım, bunlara
kendinden genişlik ve istirahat, bizden de bir selâm ihsan et. [32]
3132.
[5:131, Hadîs No: 6677]
İbniAbbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir hastayı
ziyarete gittiğinde şöyle derdi: "Merak etme, zararı yok. Günahları
temizleyicidir inşallah." [33]
3133.
[5:131, Hadîs No: 6678]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Receb ayı girdiğinde Hz.
Peygamber şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, Receb ve Şa'ban'ı bizim için
mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır." Cuma gecesi olduğunda da şöyle
derdi: "Bu parlak ve nurlu bir gecedir." [34]
3134.
[5:132, Hadîs No: 6683]
Huzeyfe (r.a.) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber bir kişiye duâ
ettiğinde o duanın tesiri onda, çocuğunda ve çocuğunun çocuğunda dahi
görülürdü; [35]
3135.
[5:134, Hadîs No: 6691]
Aişe'den (r.a.)
rivayetle:
Yağmurun yağdığını gördüğünde
Hz. Peygamber, "Allah'ım, bol ve faydalı olsun diye duâ ederdi. [36]
3136.
[5:135, Hadîs No: 6693]
Ebû Said (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber hilâli
gördüğünde şöyle duâ ederdi: "Bu, hilâl hayır ve yol gösterici olsun.
Seni yaratana îman ettim (Bunu üç defa tekrarlardı)." Sonra da şöyle
derdi: Falan ayı götürüp filan ayı getiren Allah'a hamd olsun." [37]
3137.
[5:135, Hadîs No: 6694]
Rafi' bin Hadîc'den
(r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber hilâli gördüğünde
şöyle duâ ederdi: "Bu, hayır ve yol gösterici bir hilâl olsun. Allah'ım,
Şenden bu ayın hayrını diliyorum (bunu üç defa tekrarlardı). Allah'ım, Senden
bu ayın ve takdir ettiğin şeylerin hayırlısını diliyorum. Onun şerrinden de
Sana sığmıyorum (Bunu üç defa tekrarlardı). [38]
3138.
[5:136, Hadîs No: 66973
Hz. Ömer'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hz. Peygamber hilâli
gördüğünde şöyle dua ederdi: "Allah'ım, onu bizim için güvenin, imânın,
selâmetin, îslâmın ve sevip razı olduğun şeylere muvaffakiyetin başlangıcı kıl.
Benim de, onun da, Rabbimiz Allah'tır." [39]
3139.
[5:137. Hadîs No: 6701]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Peygamberimize sevinçli bir
haber geldiğinde şöyle duâ ederdi: "İnsanıyla faydalı şeylerin
gerçekleştiği Allah'a hamd olsun." Hoşlanmadığı bir haber geldiğinde ise,
"Her hal için Allah'a hamdolsun. Rabbim, Cehennem ehlinin hâlinden Sana
sığınırım" derdi. [40]
3140. [5:138, Hadîs No: 6704]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber evlenen
birisini tebrik ettiğinde şöyle derdi:
"Allah eşini sana
bereketli ve mübarek kılsın. Sizi hayırda birleştirsin." [41]
3141 .
[5:139, Hadîs No: 6707]
Aışe den (r,a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber gözünü göğe
çevirdiğinde şöyle duâ ederdi: "Ey kalpleri çekip çeviren Allah! Kalbimi
kulluğunun üzerinde sabit tut." [42]
3142.
[5:139, Hadîs No: 6708]
Ebû Ümâme (r.a.)
rivayet ediyor:
Sofrası
kaldırıldığında Hz. Peygamber şöyle duâ ederdi:
"Allah'a bol, temiz ve
mübarek bir hamdle hamdolsun. Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı, fazl ve
ihsanı inkar edilemediği, terk edilip yüz çevirilemediği ve kendisinden
müstağni kahnamadığı halde ihtiyaçlarımızı gideren ve bizi barındıran Allah'a
hamdolsun." [43]
3143.
[5:142, Hadîs No: 6720]
Ka'b bin Mâlik'den
(r.a.) rivayetle:
Hz. Peygamber sevindiği zaman
yüzü ayın Öndürdünden bir parça gibi nurlanırdı. [44]
3144.
[5:144, Hadîs No: 6726]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber gök
gürlemesinin ve yıldırımın sesini duyduğunda şöyle duâ ederdi: "Allah'ım,
bizi gadabmla öldürme. Azabınla helak etme. Bundan önce bize afiyet ver." [45]
3145.
[5:144, Hadîs No: 6728]
Ebû Ca'fer'den
rivayetle:
Hz. Peygamber su içtiğinde
şöyle duâ ederdi: "Bize rahmetiyle tatlı ve lezzetli suyu içiren ve günahlarımız
yüzünden onu tuzlu ve acı yapmayan Allah'a hamd olsun." [46]
3146.
[5:145, Hadîs No: 6731]
îbni Mes'ud (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber suyu üç nefeste
içer. Her nefesinde 'Bismillah' der ve sonunda da Allah'a şükrederdi. [47]
3147.
[5:146, Hadîs No: 6733]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber bir cenaze
gördüğünde kendisinde bir üzüntü göze çarpardı. Ve uzun müddet tefekküre
dalardı.[48]
3148.
[5:146, Hadîs No: 6738]
îbni Ömer rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber sabah namazını
kıldığında yüzünü Sahabüere döner ve "Hastanız var mı? Ziyaretine
gideyim" diye sorardı. "Yok" derlerse, "Cenaze var mı?
Uğurlayayım" diye sorardı. "Yok" derlerse, "Sizden kim bir
rüya gördüyse bize onu anlatsın" buyururdu. [49]
3149.
[5:151, Hadîs No: 6756]
Ebû Said'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber yemek yediğinde
şöyle duâ ederdi: "Bizi yediren, içiren ve bizi Müslüman kılan Allah'a
hamd olsun." [50]
3150. [5:151, Hadîs No: 6757]
Osman bin Affan (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir
defin işi bittiğinde mezarın başında durur ve şöyle derdi:
"Kardeşiniz için
bağışlanma ve meleklere doğru cevap vermesini dileyin. Çünkü o şu anda sorguya
çekilmektedir." [51]
3151.
[5:152, Hadîs No: 6760]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber bir din
kardeşini üç gün görmediğinde onu sorar, bir yere gitmişse kendisi için duâ
eder, evde ise ziyaret eder, hasta ise halini hatırını sorardı. [52]
3152.
[5:154, Hadîs No: 6769]
Abdullah el-Hadramî
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bir sohbet toplantısından
kalktığında yirmi defa sesli olarak Allah'tan bağışlanmasını dilerdi. [53]
3153.
[5:155, Hadîs No: 6770]
Cündeb bin Mekîs'den
rivayetle:
Bir bir heyet elçi olarak
geldiğinde Hz. Peygamber en güzel elbisesini giyer ve Ashabının ileri gelenlerine
de böyle yapmalarını emrederdi. [54]
3154.
[5:156, Hadîs No: 6774]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber "Bütün
bunları yapan, ölüleri tekrar diriltemez mi?" (Kıyamet Sûresi 40.) âyetini
okuduğunda "Belâ (Evet, diriltir)" derdi. "Allah hâkimlerin
hâkimi değil midir?" âyetini okuduğunda (Tın Sûresi, 8) "Belâ (Evet,
Allah hâkimlerin hâkimidir)" derdi. [55]
3155.
[5:156, Hadîs No: 6775]
îbni Abbos'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber "Herşeyden
yüce olan Rabbüıin ismini teşbih et" (A'lâ Sûresi, 1) âyetini okuduğunda
"Herşeyden yüce olan Rabbim, her türlü noksandan münezzehtir' derdi. [56]
3156.
[5:157, Hadîs No: 6779]
Câbir (r.a.) rivayet
ediyor:
Resûlûllah bayram günü
namazgahtan dönüşte gidiş yolundan başka bir yoldan dönerdi. [57]
3157.
[5:159, Hadîs No: 6788]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber bir gömlek
giydiğinde sağdan giyerdi. [58]
3158.
[5:159, Hadîs No: 6789]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber Sahabîlerden
birisiyle karşılaştığında yanında durursa kendisi de dururdu. O kimse
ayrılmadıkça Hz. Peygamber de ayrılmazdı. Sahabîlerinden birisiyle,
karşılaştığında kendisine elini uzatırsa Hz. Peygamber de elini uzatır, o
Sahabî elini çekmedikçe kendisi de çekmezdi. Sahabîlerinden birisiyle
karşılaştığında kulağına eğilirse, Hz. Peygamber ona kulak verir, o sözünü
bitirip ağzını çekmedikçe Hz. Peygamber kulağını uzaklaştırmazdı. [59]
3159.
[5:160, Hadîs No: 6790]
Huzeyfe'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber bir Sahabîsi
ile karşılaştığında onunla tokalaşır ve onun için duâ ederdi. [60]
3160.
[5:161, Hadîs No: 6795]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber mezarlığa
uğradığında şöyle derdi: "Size selâm olsun mü'min erkek ve kadınlar,
Müslüman erkek ve kadınlar, sâlih erkek ve kadınlar diyarının sakinleri!
înşâallah bizler de size kavuşacağız." [61]
3161.
[5:161, Hadîs No: 6797]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber yürürken dönüp
arkasına bakmazdı. [62]
3162.
[5:164, Hadîs No: 6811]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber aynaya
baktığında şöyle duâ ederdi. Benim yaratılışımı düzgün yapıp Ölçülü kılan,
yüzümün suretini şerefli kılıp güzelleştiren ve beni Müslümanlardan eyleyen
Allah'a hamdolsun. [63]
3163.
[5:164, Hadîs No: 6813]
Huzeyfe (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber Kabe'ye
baktığında şöyle duâ ederdi: "Allah'ım, şu Beytinin şerefini, hürmetini,
değerini, iyiliğini ve heybetini daha da arttır." [64]
3164.
[5:166, Hadîs No: 6819]
İbni Ömer rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber cenazeyi kabre
koyduğunda şöyle derdi: "Allah'ın adıyla, Allah'ın yardımıyla, Allah
yolunda ve Allah Resulünün dini üzere..."
[65]
3165.
[5:167, Hadîs No: 6820]
Enes'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hz. Peygamber çocuklara ve
aile fertlerine karşı insanların en merhametlisiydi. [66]
3166.
[5:168, Hadîs No: 6824]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber daha çok
Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutardı. Kendisine bunun sebebi
sorulduğunda şöyle buyurdu: "Ameller her Pazartesi ve Perşembe günü
Allah'a arzedilir. Birbirlerine küs duranlar hâriç her Müslüman affedilir.
Allah onlar hakkında meleklere, "Onları bekletin" der. [67]
3167.
[5:171, Hadîs No: 6837]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber çok
merhametliydi. Birisi kendisine birşey istemeye gelirse istenilen şey varsa
mutlaka verir, yoksa ona vaad ederdi. [68]
3168.
[5:172, Hadîs No: 6838]
Muhammed bin Ali
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber çok güçlüydü. [69]
3169. [5:172, Hadîs No: 6839]
Câbir bin Semûre'den (r.a.)
rivayetle: Hz. Peygamber çok susar, az gülerdi. [70]
3170.
[5:181, Hadîs No: 6869]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber ithama göre
ceza vermezdi. Ve birinin diğeri aleyhindeki sözünü delilsiz kabul etmezdi. [71]
3171.
[5:184, Hadîs No: 6888]
İbni Abbas'dan
rivayetle:
Hz. Peygamber için insanlar itilip
kakılmaz ve dövülmezlerdi. [72]
Resûlullahın birçok
idareci, kral ve hükümdardan en önemli farklarından birisi de budur. Tarihte
birçok örneklerini okuduğumuz idareci, hükümdar ve sultanların korunmaları
için çevrelerinin itilip kakıldığı.dövülüp cezalandırıldıklarını biliyor,
görüyoruz. Bu, güvenlik açısından olabileceği gibi o kişinin gurur ve
kibi-rinden veyahut çevrelerinin değişik duygulara, işgüzarlıklara
kapılmalarından kaynaklanabilrnektedir.
Resûlullah hiçbir
dünya liderinde görülemeyecek derecede tevâzû sahibiydi. Bunun için de
çevresinde ağır bir sulta kurulmamıştı. Herkes rahatlıkla, itilip kakılmadan
da, dövülmeden onunla görüşebilir, problemlerini arz edip çözüm isteyebilirdi.
Bu aynt zamanda Resûlullahın medenîliğinin, nezaketinin bir ifadesiydi. Sonra
Resûlullah öylesine bir güven içerisindeydi ki muhafıza dahi ihtiyaç duymazdı.
Gönlü son derece rahattı. Çünkü Allah'a güveni, tevekkülü emsalsizdi. Onun
için de korkusuzdu.
3172.
[5:192, Hadîs No: 6927]
Sehl bin Hüneyf
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber fakir ve güçsüz
Müslümanların yanma varır, onları ziyaret eder, hastaların halini sorar ve
cenazelerinde bulunurdu. [73]
3173.
[5:197, Hadîs No: 6946]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber insanlar
arasındaki bağların kuvvetlenmesi için hediye verilmesini emrederdi. [74]
3174. [5:199,
Hadîs No: 6960]
IbniAbbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber peş peşe birkaç
geceyi aç olarak geçirirdi. Birçok geceler peş peşe aç olarak sabahladığı
olurdu. Aile fertleri de akşamlan yiyecek birşey bulamazlardı. En çok
yedikleri ekmek arpa ekmeği olurdu. [75]
3175.
[5:201, Hadîs No: 6970]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber yolculukta
geride kalır, güçsüzü yürümeye teşvik eder, kendisinin veya başkasının
terkisine alır ve onlar için duâ ederdi. [76]
3176.
[5:201, Hadîs No: 6971]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Resûlullah (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hz. Peygamber belâ ve
musibetin şiddetinden, kötülüğün ulaşmasından, kötü kazadan ve düşmanların
gülmesinden Allah'a sığınırdı. [77]
3177.
[5:201, Hadîs No: 6972]
Ömer (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Hz. Peygamber şu beş şeyden
Allah'a sığınırdı: Korkaklıktan, cimrilikten, kötü ömürden, kalbin fitnesinden
ve kabir azabından [78]
3178.
[5:201, Hadîs No: 6971]
Ebû Ümâme'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber ani ölümden
Allah'a sığınırdı. Ölmeden önce hastalanmayı isterdi. [79]
3179.
[5:203, Hadîs No: 6977]
Hasan-ı Basrî rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber yeri geldikçe
şu beyti okurdu: "İslâm ve beyaz kıl kişiyi kötülükten alıkoymak için
yeterlidir." [80]
3180.
[5:205, Hadîs No: 6989]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber yere oturur,
yerde yemek yer, koyunu sağar, bir kölenin arpa ekmeğini yeme davetini kabul
ederdi. [81]
3181.
[5:210, Hadîs No: 7008]
Aişe (r.a.) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber öylesine tane
tane konuşurdu ki, kelimelerini saymak isteyen sayabilirdi. [82]
3182.
[5:212, Hadîs No: 7018]
Hz. Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber elbiselerini
diker, ayakkabısını tamir eder, erkeklerin evlerinde yaptıkları işleri
yapardı. [83]
3183.
[5:214, Hadîs No: 7027]
İbniAbbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber geceleyin
karanlıkta tıpkı gündüz aydınlığında gördüğü gibi görürdü. [84]
3184.
[5:229, Hadîs No: 7092]
Hanzala bin Hizyem'den
rivayetle:
Hz. Peygamber kişiye en güzel
ismi ve en güzel künyesi ile hitab edilmesini severdi .[85]
3185.
[5:222, Hadîs No: 7104]
Ebû Cafer rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber yeşilliğe ve
akan suya bakmayı severdi. [86]
3186.
[5:236, Hadîs No: 7122]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Hz. Peygamber hediyeyi kabul
eder, karşılığında kendisi de hediye verirdi.
[87]
3187. [5:239, Hadîs No: 7124]
Muglre rivayet ediyor:
Hz. Peygamber geceleyin
ayakları şişinceye kadar ibâdet ederdi. [88]
3188.
[5:241, Hadîs No: 7142]
Ebû Said (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber çok zikrederdi.
Boş söz söylemezdi. Namazını uzatır, hutbeyi kısa tutardı. Kabalık yapmazdı. [89]
3189.
[5:248, Hadîs No: 7174]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamber çocuklara
rastladığında onlara selâm verirdi. [90]
3190.
[5:248, Hadîs No: 7177]
îbniAbbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Hz. Peygamber bezgin ve
tenbel olmadığını gösteren bir yürüyüşle yürürdü. [91]
3191. [5:250,
Hadîs No: 7189]
Ali (ra) rivayet
ediyor:
Hz. Peygamberin son sözü şu
oldu: "Namaza dikkat ediniz, namaza dikkat ediniz! İdareniz altındakiler
hakkında Allah'tan korkunuz onlara iyi muamele ediniz." [92]
3192.
[5:252, Hadîs No: 7192]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Allah'ın kulunun tevbesinden
duyduğu sevinç, birinizin çölde kaybetmiş olduğu devesini bulmasından dolayı
duyduğu sevinçten daha fazladır. [93]
3193.
[5:252, Hadîs No: 7194]
Ebû'l-Cûn rivayet
ediyor:
Allah tevbe edenin
tevbesinden dolayı, susamış kimsenin suya kavuşmasından, çocuğu olmayan
birisinin baba olmasından ve birşeyi-ni kaybedenin yitiğini bulmasından daha
çok sevinir. Her kim, içten ve bir daha günaha dönmemek üzere Allah'a tevbe
ederse, Allah da onun günahlarını yazan iki meleğe, kendi organlarına ve
üzerinde günah işlediği yere, bütün bunlara hatâ ve günahlarım unutturur. [94]
3194.
[5:253, Hadîs No: 7197]
Muhammed bin
El-Miinkedir'den rivayetle:
Şüphesiz ben sizin için günah
işlemenizden daha çok nimetlere şükretmemenizden korkuyorum. Dikkat edin!
Şükredilmeyen nimetler öldürücü ve yok edicidir. [95]
3195.
[5:254, Hadîs No: 7198]
Sa'd bin Ebî Vakkas
(r.a.) rivayet ediyor:
Şüphesiz ben sizin için
sıkıntı imtihanından daha çok bolluk imtihanından korkuyorum. Siz sıkıntıyla
imtihan edildiniz, sabrettiniz. Şüphesiz dünya tatlıdır, caziptir. [96]
3196.
[5:254, Hadîs No: 7199]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Bir toplulukla beraber sabah
namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikretmem benim için
dünya ve içindekilere sahip olmaktan daha sevimlidir. Yine bir toplulukla
birlikte ikindi namazını kıldıktan sonra güneş batmcaya kadar Allah'ı zikretmem
benim için dünya ve içindekilere sahip olmaktan daha sevimlidir. [97]
3197.
[5:254, Hadîs No: 7200]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Bir ateş parçasına basmam
benim için bir mezara basmaktan daha iyidir. [98]
3198.
[5:257, Hadîs No: 7209]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Birinizin ipini alarak dağa
gidip odun toplayıp satması ve hem kendisi yiyip, hem de sadaka vermesi
insanlara el açmasından daha hayırlıdır. [99]
3199.
[5:257, Hadîs No: 7211]
Ebû Said (r.a) rivayet
ediyor:
Kişinin hayatta iken bir
dirhemi sadaka vermesi, vefatı ânında yüz dirhemi sadaka olarak vermesinden
daha hayırlıdır. [100]
3200. [5:257,
Hadîs No: 7212]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Birinizin ağzına toprak
koyması, Allah'ın haram kıldığı şeyi koymasından daha iyidir. [101]
3201.
[5:258, Hadîs No: 7216]
Makıl bin Yesar (r.a.)
Resûlullah'ın (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kişinin başına demirden
iğnenin batırılması, nikâh düşen bir kadına dokunmasından daha iyidir. [102]
3202.
[5:259, Hadîs No: 7217]'
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Birinizin yama dolu bir
elbise giymesi, kendisine güvenilir bir görünüm vererek bedelini ödeyemeyeceği
bir elbise almasından daha iyidir. [103]
3203.
[5:259, Hadîs No: 7219]
Ebû Râfi'den rivayetle
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Senin vasıtanla Allah'ın bir
kişiye hidâyet vermesi, senin için üzerine güneşin doğup battığı herşeyden
daha hayırlıdır. [104]
3204.
[5:260, Hadîs No: 7222]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet günü, haklar
sahiplerine ödenecektir. Boynuzlu koyundan boynuzsuzu boynuzlamasının hakkı
bile alınacaktır. [105]
3205.
[5:261, Hadîs No: 7224]
lbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Sizler öncekilerin yoluna
karışı kanşına, arşını arşınına uyacaksınız. Öyle ki, onlardan biri kertenkelenin
deliğine girse, siz de girersiniz. Ve yine onlardan biri yolun ortasında
hanımıyla birleşse, siz de aynısını yaparsınız. [106]
3206.
[5:262, Hadîs No: 7225]
Ubâde bin Sâmit (r.a.)
rivayet ediyor:
Ümmetimden bii' grup mutlaka
içkiyi başka bir isim takarak helâl görecektir. [107]
3207.
[5:262, Hadîs No: 7227]
Beşir el-Ganauî'den
rivayetle:
İstanbul muhakkak
fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır, onu fetheden
askerde ne güzel askerdir. [108]
3208.
[5:262, Hadîs No: 7229]
Ebû Said (r.a.) rivayet
ediyor:
Muhakkak yeryüzü zulüm ve
haksızlıkla doldurulacaktır. Sonra benim Ehl-i Beytimden bir adam çıkacak, daha
önce zulüm ve haksızlıkla doldurulduğu gibi, yeryüzünü adalet ve hakkaniyetle
dolduracaktır. [109]
3209.
[5:263, Hadîs No: 7233]
İbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle: Cehennemin yedi kapısı vardır. Bunlardan bir tanesi, ümmetime kılınç
çekenler içindir. [110]
3210.
[5:264, Hadîs No: 7236]
İbni Arar (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Dünyanın yok olup gitmesi,
Allah nezdinde, bir Müslümanın öldürülmesinden daha hafiftir. [111]
3211.
[5:265, Hadîs No: 7241]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Benim oyun ve oyalanma ile
ilgim yok, oyun ve oyalanmanın da benimle ilgisi yok. Benim boş işle ilgim yok,
boş işin de benimle ilgisi yok. [112]
3212.
[5:265, Hadîs No: 7242]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Benim dünya ile, dünyanın da
benimle ilgisi yok. Kıyamet koşarak gelirken ben gönderildim. [113]
3213.
[5:266, Hadîs No: 7245]
Ebû Said'den (r.a.)
rivayetle:
Cennetten bir karış yer,
dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır. [114]
3214.
[5:267, Hadîs No: 7250]
Vahşî (r.a.) rivayet
ediyor:
Öyle ümit ediyorum ki, benden
sonra büyük şehirleri fethedeceksiniz. Çarşılarında oturup sohbet edeceksiniz.
Bu gerçekleştiğinde verilen selâmı alınız, gözlerinizi haramdan koruyunuz, gözü
görmeyenlere yol gösteriniz ve zulme uğrayanlara yardım ediniz. [115]
3215.
[5:267, Hadîs No: 7252]
Ebû Umâme'den (r.a.)
rivayetle:
Allah, bir musibet ânında
yüzünü tırmalayan, yakasını yırtan ve ölümünü ve felâketini dileyen kadınlara
lanet etsin. [116]
3216.
[5:267, Hadîs No: 7253]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah içkiye, onu içene,
dağıtana, satana, satın alana, üzümünü sıkana, kendisi için sıktırana, taşıyana
ve kendisine taşmana ve parasını yiyene lanet etsin. [117]
3217.
[5:268, Hadîs No: 7255]
Sevban'dan (r.a.)
rivayetle:
Allah, rüşveti verene, alana
ve aracılık yapana lanet etsin. [118]
3218.
[5:269, Hadîs No: 7257]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah kadın elbisesi giyen
erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lanet etsin. [119]
3219.
[5:270, Hadîs No: 7263]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Allah, yüzleri kırmızıya
boyayana ve yüzünü kırmızıya boyatan kadına lanet etsin. [120]
3220.
[5:271, Hadîs No: 7265]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah erkeklere benzemeye
çalışan kadınlara ve kadınlara benzemeye çalışan erkeklere lanet etsin. [121]
3221.
[5:272, Hadîs No: 7270]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Allah müfessileye lanet
etsin: Müfessile, kocası kendisine yaklaşmak istediğinde "Ben
adetliyim" diyendir. [122]
3222.
[5:274, Hadîs No: 7278]
îbni Ömer (r.a.) rivayet
ediyor: Ashabıma dil uzatanlara Allah lanet etsin .[123]
3223. [5:275,
Hadîs No: 7281]
Ebû Musa'dan (r.a.)
rivayetle:
Allah annesiyle çocuğunu
birbirinden ayırana ve kardeşi kardeşten ayırana lanet etsin. [124]
3224.
[5:275, Hadîs No: 7282J
Âli (r.a.) rivayet
ediyor:
Allah anne ve babasına lanet
okuyana lanet etsin. Allah, Allah'tan başkası için kurban kesene lanet etsin.
Allah caniyi barındırana lanet etsin. Allah sınır işaretlerini değiştirene
lanet etsin. [125]
3225.
[5:276, Hadîs No: 7283]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Hayvanın diri diri
organlarını kesene Allah lanet etsin. [126]
3226. [5:276,
Hadîs No: 7283]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Para ve pulun kulu, kölesi
olana lanet olsun. [127]
3227. [5:276, Hadîs No: 7286]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Allah yolunda bir defa sefere
çıkmak dünya ve içindeki herşeyden daha hayırlıdır. Birinizin Cennette yayı
veya kamçısının kapladığı kadar bir yer dünya ve içindeki herşeyden daha
hayırlıdır. Cennet kadınlarından bir tanesi dünyaya görünse, yerle gök arası
güzel koku ile dolar ve ikisinin arasını aydınlatırdı. Başındaki baş örtüsü
dünya ve içindeki herşeyden daha hayırlıdır. [128]
3228.
[5:279, Hadîs No: 7295]
Hasan-ı Basrî rivayet
ediyor:
Ben melekleri Hamza'yı
yıkarlarken gördüm. [129]
3229.
[5:281, Hadîs No: 7300]
Mikdad bin Esved'den
(r.a.) rivayetle:
Şüphesiz insanoğlunun kalbi,
kaynayan tencereden daha çok değişkendir.[130]
3230.
[5:283, Hadîs No: 7306]
Câbir..(r.a.) rivayet
ediyor:
Her derdin devası vardır.
Hastalığın ilacı kullanıldığında Allahu Teâlanın izniyle iyileşir. [131]
3231.
[5:283, Hadîs No: 7307]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Her hastalığın ilacı
vardır. Günahların ilacı da Allah'tan bağışlanma dilemedir.
3232. [5:284,
Hadîs No: 7310}
ibni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Herşeyin ifsat edici bir
âfeti vardır. Bu dinin âfeti ise kötü idarecilerdir. [132]
3233.
[5:284, Hadîs No: 7311]
İbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Herşeyin bir temeli vardır,
îmanın temeli, haram ve şüpheli şeylerden titizlikle kaçınmaktır. Herşeyin bir
dalı vardır. İmanın dalı da sabırdır. [133]
3234.
[5:285, Hadîs No: 7314]
Sehl bin Sa'd (r.a.)
rivayet ediyor:
Herşeyin bir zekâtı vardır.
Bedenin zekâtı da oruçtur. [134]
3235.
[5:285, Hadîs No: 7315]
Sâbît'den rivayetle:
Herşeyin bir zekâtı vardır.
Evin zekâtı da misafir ağırlanan odası-dır. [135]
3236.
[5:286, Hadîs No: 7318]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Herşeyin bir yolu vardır,
Cennetin yolu da ilimdir. [136]
3237. [5:286, Hadîs No: 7320]
Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Herşeyin bir madeni vardır.
Takvanın madeni de, Allah'ı iyi tanıyanların kalpleridir. [137]
3238.
[5:287, Hadîs No: 7322]
İbni Ömer (r.a.) rivayet
ediyor:
Herşeyin bir anahtarı vardır.
Cennetin anahtarı da yoksul ve fakirleri sevmektir. [138]
3239.
[5:288, Hadîs No: 7332]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Her peygamberin Cennette bir
arkadaşı vardır. Benim arkadaşım da Osman bin AfFan'dır. [139]
3240.
[5:289, Hadîs No: 7334]
Ebû Hilreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
tmam ve müezzine kendileriyle
beraber namaz kılan cemaatin sevabı kadar sevap vardır. [140]
3241.
[5:292, Hadîs No: 7349]
Hasan-ı Basrî'den
rivayetle:
Namaz kılan için şu üç
meziyet vardır: Gökten tut tâ başının tepesine kadar sevap saçılır. Gökten tâ
ayaklarına kadar melekler kendisini kuşatır. Eğer namaz kılan o esnada kiminle
konuştugunubilsey-di, yüzünü kıbleden çevirmezdi. [141]
3242. [5:292,
Hadîs No: 7352]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Müminin dört düşmanı vardır:
Kendisine hasedbesleyen mü'min, ona kin duyan münafık, yoldan saptıran şeytan
ve onunla savaşan kâfir: [142]
3243.
[5:293, Hadîs No: 7353]
Ebû Said'den (r.a.)
rivayetle:
Kıyamet Günü muhacirlerin
üzerine oturacakları altından minberler vardır. Onlar korkudan emin
olacaklardır. [143]
3244.
[5:293, Hadîs No: 7354]
ibniAbbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Cehennemin bir kapısı vardır
ki, oradan sadece Allah'ı kızdırarak öfkelerini dindirenler girecektir. [144]
3245.
[5:293, Hadîs No: 7355]
EbûyBekir'den (r.a.)
rivayetle:
Kelime-i tevhidden sonra size
afiyetten daha kıymetli birşey verilmemiştir;
[145]
3246.
[5:296, Hadîs No: 7366}
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Mü'min, kendisine sıkıntı
veren komşusuz ne olmuş, ne de Kıyamet gününe kadar olacaktır. [146]
3247.
[5:296, Hadîs No: 7367]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Allah, kendisini
yarattığından beri Hz. Âdem ölümden daha sıkıntılı Dİrşeyle karşılaşmamıştır.
Ölüm ise kendisinden sonra başa gelecek şeylerden daha hafiftir. [147]
3248.
[5:297, Hadîs No: 7370]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Allah Cennette Hz.
Âdem'in cesedini yaratınca o halde dilediği süre bıraktı. Bu arada şeytan ona
bakarak etrafında dönmeye başladı. Karın ve midesinin bulunduğunu görünce,
kendisine hâkim olamayacak bir yaratık olduğunu anladı.[148]
Hz. Âdem ilk defa
yaratıldığında şeytanla arasında herhangi bir düşmanlık yoktu. Şeytan onu
incelediğinde midesini görmüş ve insanın bu zaaf noktası hemen dikkatini
çekmişti. Aralarında düşmanlık başladığında da bundan faydalanmaya
çalışmıştır.
Şeytanın birinci
vazifesi insanları haktan, hakikatten saptırmaktır. Bunun için elinden gelen
her türlü gayreti sarf eder, kaleye hücum eden düşmanın zayıf noktaları
seçmesi, oradan girmeye çalışması gibi şeytan da insanın zaaf noktalarını çok
iyi bilmekte ve o. noktalardan hücum etmektedir. İşte şeytanın insanda tespit
ettiği zaaf noktalarından biri de midesi, daha açıkçası midesine olan
düşkünlüğüdür.
Mideye düşkünlük yeme
içme noktasında olabileceği gibi maddeye olan düşkünlük olarak da
düşünülebilir.
Mide, Cenab-ı Hakkın
kullarına ihsan ettiği büyük nimetlerden biridir. Yerli yerince ve ölçülere
uygun tarzda doldurulduğunda insana huzur sağlamada büyük rol oynar. Ama ona
aşırı düşkünlük, tıka basa yeme içme, birkaç dakikalık ağız tadı uğruna ona
eziyet verme birçok hastalıkları davet etmekle kalmaz, insanın birçok önemli
işini gereğince yapmasını da engeller. Kişi artık mühim hizmetler yerine
sağlığıyla uğraşmaya kalkar, birçok hizmetini de aksatır.
Oysa bu konuda
Resûlullahm verdiği ölçüye uyulsa, acıkmayınca yenilmese, yenildiğinde tıka
basa yenmese, üçte birlik ölçüye riâyet edilse, yani midenin üçte birini
yemek, üçte birini su, üçte birini de boş bırakma yoluna girilse birçok
problemin önü alınmış olur. O zaman şeytanın herhangi bir tuzak kurması söz
konusu olmaz.
Bu ölçülere uyulmaz,
mide için yaşanıp onun için koşulup onun uğruna her-şey feda edilirse, şeytan
birçok yönden maksadına ulaşmış olur. Çünkü midesine düşkün insanlar az
değildir. Bunu çok iyi bilen şeytanın âleti nice maksatlı ve suiniyetli kimse
insanları bu noktalarından avlamakta, emellerine âlet edebilmektedirler.
Kısaca mideye
düşkünlük şeytanı da sevindirmekle kalmamakta, maddeten ve manen birçok
felaketleri beraberinde getirmektedir.
3249.
[5:298, Hadîs No: 7378]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Aziz ve Celil olan Rabbim
beni nıîraca çıkardığında demirden tırnaklarla, yüzlerini ve gözlerini
tırmalayan bir topluluğa rastladım. Cebrail'e dedim ki: "Bunlar
kimlerdir?" Şöyle dedi: "Bunlar gıybet ederek insanların etlerini
yiyen ve onların şereflerine dil uzatanlardır." [149]
3250.
[5:298, Hadîs No: 7372]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Allah, Hz. Adem'e ruh
verdiğinde,ruh, döndü, dolaştı ve başından vücuduna girdi. Bunun üzerine Hz^
Âdem hapşırdı ve "Elhamdülilla-hi Rabbü âlemin [Âlemlerin Rabbi olan
Allah'a hamdolsun]" dedi. Allah da "Yerhamükellah [Allah sana
merhamet etsin]" diye karşılık verdi. [150]
3251.
[5:298, Hadîs No: 7374]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hz. İbrahim ateşe atıhnca
şöyle dedi: "Allah'ım, Sen gök sakinlerince kendisine ibâdet edilen tek
bir mâbudsun. Yeryüzünde ise bir-tek ben Sana ibâdet ediyorum. [151]
3252. [5:299,
Hadîs No: 7376]
Câbir (r.a.) rivayet
ediyor:
Ben Mîrac gecesi,
[Kudüs'teki] Beytü'l-Makdis'e götürülüp döndüğümde Kureyş beni yalanlayınca,
ben Hicr mevkiinde ayakta durdum. Allah Beytü'l-Makdis'i gözlerimin önüne
getirdi. Ben de ona bakarak özelliklerini onlara anlatmaya başladım. [152]
Bu hadisten birçok
önemli gerçeği çıkarmamız mümkündür. Birincisi: Ce-nab-ı Hak, yolunda olan
sevgili Habibine her zaman destek olmakta, müşriklere karşı onu mahcup edip güç
duruma düşürmemektedir. Nitekim burada da olduğu gibi son derece zor bir
durumda olduğu anda aradan perdeleri kaldırıp Beytü'l-Makdis'i gözünün önüne
getirmiştir.
İkincisi: Mucizeler,
ilmî ve teknolojik gelişmelerin son sınırını çizmekte, insanlara ideal ufuklar
göstermektedir. Bir yönüyle mucize, onların benzerlerini yapma noktasında bir
teşvik kamçısı vurmaktadır. Bu, peygamberlerin sadece manevî yönden değil,
maddî yönden de rehber olduklarının delilidir. O halde bu mucizeden birktsım
gerçeklere menfez bulmak mümkündür. Resûlullah, Beytü'l-Makdis'i karşısında
görebildiğine göre eşyayı ses ve görüntü olarak nakletmek mümkündür. Bugün
eşyanın görüntü ve ses olarak nakli televizyonla gerçekleştirilmiştir. Ama
mucizeye yetişmek mümkün değildir. Çünkü televizyonda arada bir araç vardır.
Mucizede ise hiçbir araç kullanılmamıştır.
3253.
[5:299, Hadîs No: 7377]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Ömer Müslüman olunca Cebrail
bana gelerek, "Gök ehli Ömer'in Müslüman olmasıyla sevindi" dedi. [153]
3254.
[5:301, Hadîs No: 7382]
İbni Ömer rivayet
ediyor:
Kıyamet günü Allah kendisi
için Cehennem ateşini vacip kılmadıkça, yalancı şahitlik yapan kişi adımını
dahi atamaz. [154]
3255.
[5:302, Hadîs No: 7389]
İbni Ayyaş'dan
rivayetle:
Kul içki içmedikçe dininde
bir genişlik içerisinde bulunmaya devam edecektir. İçki içtiğinde, Allah
üzerindeki himayesini kaldıracak, dostu, kulağı, gözü ve ayağı şeytan olacak.
Şeytan onu her kötülüğe sürükleyecek ve her iyilikten geri çevirecektir. [155]
3256.
[5:302, Hadîs No: 7390]
Ebû Said (r.a.)
rivayet ediyor:
Mü'min, Cennete kavuşuncaya
kadar kulağına gelen hayırlı sözlere doymaz. [156]
3257.
[5:303, Hadîs No: 7393]
Ebû Bekrete'den (r.a.)
rivayetle:
İdaresini bir kadına havale
eden bir millet asla iflah olmaz. [157]
3258.
[5:304, Hadîs No: 7397]
insanlar müstehak olmadıkça
helak olmazlar. [158]
3259.
[5:305, Hadîs No: 7401]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
İnsanoğlu ölümden kaçtığı
gibi, rızkından kaçsa bile, ölüm ona ulaştığı gibi, rızkı da onu bulur. [159]
3260.
[5:306, Hadîs No: 7402]
Ebû Saîd (r.a.)
rivayet ediyor:
Biriniz, kapısız, deliksiz
sert bir kayanın içinde dahi bir iş yapsa, yaptığı iş ne olursa olsun
insanlarca bilinecektir. [160]
3261.
[5:306, Hadîs No: 7404]
îbni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Biriniz hanımına yaklaşmak
istediğinde, "Allah'ın adıyla. Allah'ım, bizi şeytandan uzaklaştır,
şeytanı da bize vereceğin çocuktan uzaklaştır" derse, o işten kendilerine
çocuk takdir edilmişse şeytan ona asla zarar veremez. [161]
3262.
[5:307, Hadîs No: 7407]
Ebû Said (r.a.)
rivayet ediyor:
Eğer gök ve yer ehlinin
tamamı bir tek mü'minin öldürülmesine katılsa, Aziz ve Celil olan Allah onların
hepsini, yüz üstü Cehenneme atar. [162]
Bu hadis bize mü'minin
Allah katındaki değerini anlatmaktadır. Çünkü mü'min maddeten olsun, manen
olsun paha biçilmez bir varlıktır. Bedeni ve sahip olduğu duygu ve
kabiliyetler itibariyle Allah'ın bir sanat harikası olduğu gibi kalbinin îmana
ayna, hal ve hareketlerinin de Allah'ın dininin uygulama alanı olması
itibariyle emsalsiz bir varlıktır. Onu haksız yere öldürmek ise büyük bir
vahşettir ve en büyük
günahlardandır. Hem de o kadar büyük bir günah ve cinayettir ki bir âyette bu
husus şöyle dile getirilir: "Bir insanı haksız yere öldürmek bütün
insanları öldürmek gibidir." [163] Hadis de bir mü'mini öldürmenin dehşetini,
değil bir kişi, yer ve gök ehli birleşseler bile yüzüstü Cehenneme
gideceklerini bildirerek çok güzel dile getirmektedir.
Bu gerçeklerin hayata
nakşolduğu dönemlerde bu konuda alabildiğine hassasiyet gösteriliyordu. Hiç
yapılmaması gereken bir şey varsa, o da haksız yere adam öldürmekti. Bir
kalenin fethi esnasında Hz. Ömer, bir mü'minin öldürülmesi söz konusu olunca
"Ben tekbir kimsenin dahi burnunun kanamasına razı olamam. Bir mü'mini
dünyalara değişmem" dediği rivayet edilir. Hadise şöyle cereyan eder: Hz.
Ömer, Enes bin Malik'e sorar: "Herhangi bir şehri kuşattığınızda ne
yaparsınız?" Hz. Enes bu soruya şu cevabı verir:
"Önce bir adama
silah işlemesin diye deriden bir elbise giydirir, sonra da onu şehre
göndeririz."
"Peki, onu ya
taşlarlarsa?"
"O zaman ölür,
birşey yapamayız."
Bunun üzerine Hz. Ömer
şöyle der;
"Böyle yapmayın. Hayatım
kudreti elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer bir mü'mini kaybedecekseniz
dörtbin silahşörlü bir şehri alma pahasına da olsa bu beni sevindirmez." [164]
Başka bir zaman da Hz.
Ömer'in o günün imkânsızlıkları içinde tehlikeli bir denizde bir adanın fethe
girişme teşebbüslerine karşı şu cevabı verdiği bilinmektedir:
"Vallahi, benim için
birtek Müslüman, Bizans'tan ve Bizans'ın içinde bulunan herşeyden çok daha
değerli, çok daha sevimlidir. Sakın, sakın bana bu konuda bir daha birşey
sormayasınız." [165]
Bu hassasiyeti her
mü'minin duyması gerekir.
3263.
[5:308, Hadîs No: 7410]
Ebû Saîd'den (r.a.)
rivayetle:
Eğer Cehennem içeceğinden
olan "gassâkwtan bir kova dünyaya dökülse, dünyada ne varsa, hepsi
kokacaktır. [166]
3264.
[5:309, Hadîs No: 7413]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Eğer Cehennem
kıvılcımlarından bir kıvılcım, doğuda bulunsa, batıdaki bir kişi onun
hararetini hisseder. [167]
Hadislerde geçen bu ve
buna benzer ifadeleri dünya ölçüleri içerisinde anlamak güçtür. Âhiret şartlan
içerisinde düşünüldüğünde ise meseleleri anlamak oldukça kolaylaşır. Kaldı ki
dünya ölçüleriyle bile bakılsa, bu ifadelerin bazılarının benzerlerini,
örneklerini görmek mümkündür. Meselâ dünya merkezinde bulunan madenleri dahi
eriten ateş sıvı halde bulunmaktadır. Dışarısında 7000 derece sıcaklık taşıyan
güneş, milyonlarca dereceyi bulan merkezindeki sıcaklıkla Cehennemin
örneklerinden birini teşkii eder. Dünya ateşinin bu derece korkunçluğunu bilen
bir kimsenin herşeyiyle dünyadan daha dehşetli olan Cehennem ateşini anlaması
herhalde güç olmasa gerek.
Bir kıvılcımı
dünyamızın bir ucuna düşse, sıcaklığı diğer ucunda hissedilecek derecedeki bir
Cehennem ateşi herşeyden önce bu ateşin şiddetini, korkunçluğunu
anlatmaktadır.
Ateşi böylesine
dehşetli Cehennem söz konusu olduğunda "Bu korkunç ateşe insan vücudu
nasıl dayanabilecektir?" diye akla bir soru gelebilir.
Bir defa Cehenneme
giren kişiler işledikleri günah ölçüsünde azap göreceklerdir. Yapıları da o
ölçüde farklı olacaktır: Meselâ bir hadiste bazı kâfirlerin dişlerinin Uhud
dağı kadar olacağı bildirilmişti!. Böyle bir vücuda sahip kimseye öylesine
müthiş de bir azap gerekir.
"Peki böyle bir
ateşe insan nasıl dayanabilir? Yanıp kül olmaz mı?" diye sorulabilir. Bir
âyetten öğrendiğimize göre Cehennemlikler yanıp yok olmayacak, yandıkça
vücudîarı yenibaştan yenilenecektir. Denizlerin dibinde enva-ı çeşit canlıları,
kar tabakalartnın altında nazik kurtçukları öldürmeden yaşatan Allah
Cehennemliklere de oranın şartlarına uygun bir hayat ortamı yaratmaya kadirdir.
Bu konudaki âyet şöyledir: "Muhakkak ki, âyetlerimizi inkâr-eden o
kâfirleri Biz Cehennem ateşine sokacağız. Orada derileri piştikçe, azabı
tatsınlar diye Biz onların derilerini yenileriz. Şüphesiz Allah bütün işlerinde
herkese galiptir ve Onun her işi hikmet iledir." [168]
3265. [5:309,
Hadîs No: 7415]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Eğer biri doğuda, biri batıda
olan iki kul birbirini Allah için severse, Allah Kıyamet Günü onları bir araya
getirecek ve şöyle buyuracak: "İşte bu benim için sevdiğin
kimsedir." [169]
3266.
[5:309, Hadîs No: 7416]
îbni Abbas (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Eğer Cehennem yiyeceği olan
zakkumdan bir tek damla dünyaya damlasa, dünya halkının yaşayışını fesada
verir. Artık yiyeceği bu olanın durumu ne olur? [170]
3267.
[5:310, Hadîs No: 7419]
Enes'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Eğer siz yanımdan
çıktığınızda yanımda ikenki hâliniz üzere olsaydınız, melekler Medine'nin
sokaklarında sizinle tokalaşırdı. [171]
Bu hadis, Hanzale
(r.a.) isimli bir Sahabînin sözleri üzerine söylenmiştir. Bir-gün Hanzale
(r.a.), koşar adımlarla ilerlerken Hz. Ebû Bekir'e rastlar. 'Telaşla nereye
böyle ey Hanzala?" diye sorar Hz. Ebû Bekir. O da, "Hanzala münafık
oldu" diye cevap verir ve devam eder: "Biz Resûlullahın yanında
bulunurken öyle duygulanıyor, öyle âhireti düşünüyoruz ki, adetâ kendimizden
geçiyoruz. Fakat işlerimizin başına geçtiğimizde adetâ bunları unutuyor,
dünyaya dalıveriyo-ruz," Hz. Ebû Bekir, "Aynı hal bizim de başımızda.
Birlikte Resûlullaha gidelim" derler ve hızla Resûlullaha varıp durumu
anlatırlar. Bunun üzerine Ailah Resulü yukardaki sözlerini söyler ve "Ey
Hanzala! Bir müddet dünyaya, bir müddet de âhirete çalış" buyurur.
Bu hadis-i şerif bize
insanın yapısı, yaratılışı gereği her zaman âhiret duygusu içerisinde
bulunamayacağını, ister istemez dünya İşleriyle de haşir neşir olacağını
anlatır. Önemli olan başka bir hadiste de belirtildiği gibi ikisi arasında
denge kurabilmek, ne dünya için âhireti, ne de âhiret için dünyayı feda etmemektir.
İnsanın, meleklerin de gıpta ve tebrikini gerektirecek bu özelliğini her ân
muhafaza etmesi mümkün olmayacağına göre dünya işleriyle de uğraşarak onları
da âhirete mal edip ibadete dönüştürülebilir. Böylece bütün işlerini âhirete
mal etmiş olur.
3268.
[5:311, Hadîs No: 7420]
Ömer (r.a.) rivayet
ediyor:
Eğer Allah'a hakkıyla
tevekkül etseydiniz, sabahleyin yuvasından aç çıkıp akşamleyin karnı tok olarak
dönen kuşların rızıklandığı gibi Allah sizin de rızkınızı verirdi. [172]
3269.
[5:316, Hadîs No: 7438]
Ebû'd-Derda'dan (r.a.)
rivayetle:
Siz benim bildiğimi
bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız. Yüksek dağlara çıkar, sızlanarak Allah'a
yalvarırdınız. Çünkü, kurtulup kurtulamayacağınızı bilemiyorsunuz. [173]
3270.
[5:317, Hadîs No: 7440]
îrbad bin Sâriye
Eğer sizin için si mükâfatı
bilseydiniz, elinizden çıkan şeylere üzülmezdiniz. [174]
Allah kullarını imtihan musibet verip sabr bektedir.
Bazan nimet verip şükre davet eder, ba-ZanM şerif safVnr.
HadM şerif sa riJeCek
rnüKâ gereken hususlardan birisini nazara vermekte ve sabretme!': Vüklüğune
dikkat çekmektedir. şjkayet eder karşısında
ruhen ve kalben yıkılmamak, Allah'ı ü aZjCık tir Çal hnma ve yakınma yoluna
gitmemelidir. Bu dünya-re-katlanmıyor ki? Hadiste, sabır karşılığı verile-
ceği bildirilen
böylesine büyük bir mükâfat ise onu ne pahasına olursa olsun sabra
yöneltmelidir. Dünyevî mükâfatların geçici, Allah'ın vereceği mükâfatların ise
ebedî olduğu düşünülürse sabretmemek için hiçbir bahane kalmaz.
Sonra dünya ebedî
değil ki, elimizdekiler ebedî olsun. Dünyanın gelip geçiciliği gibi
elimizdekiler de gelip geçicidir. O halde üzülmeye değmez. Bedîüzzman
Hazretlerinin ifadesiyle, "Aklı başında oian insan, ne dünya umurundan kazandığına
mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor;
insan da beraber gidiyor"[175] gerçeği
çerçevesinde hareket edilip sabır gösterilirse, Allah'tan başka kimsenin
veremeyeceği büyük mükâfatlara ermek hiç de zor olmaz.
Öte yandan insana
verilen sabır kuvveti, her türlü musibetlere dayanabilecek güçtedir. Yeter ki
insan bu gücü dağıtmasın, yerli yerinde kullanabilsin.
3271.
[5:317, Hadîs No: 7442]
Urve'den rivayetle:
Dünya hakkında benim
bildiğimi bilseydiniz ona karşı rahat olurdunuz. [176]
3272.
[5:318, Hadîs No: 7444]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Eğer birinci saftaki sevabı
bilseydiniz, oraya ancak kur'a ile geçerdiniz. [177]
3273.
[5:318, Hadîs No: 7445]
Ebu'd-Derdâ'dan (r.a.)
rivayetle:
Eğer ölümden sonra
karşılaşacağınız şeyleri bilseydiniz asla iştahla yemek yemez, iştahla su
içmez ve gölgelenmek için eve girmezdiniz. Yüksek yerlere çıkar, göğüslerinize
vurur ve halinize ağlardınız. [178]
3274.
[5:318, Hadîs No: 7446]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Zorluk gelse, şu
deliklere de girse, kolaylık gelir, üzerine gider
onu çıkarır. [179]
Hadis bir hayat
kânununu nazara vermektedir. Hayat bütünüyle zorluk ve sıkıntılarla dolu
değildir. İşler hep zor, üstesinden gelinemeyecek cinsten olsaydı, insan
bunların altında ezilir kalırdı. Hayat yolunda ne kadar zorluklar, sıkıntılar
bulunsa da onları takip eden rahatlıklar, kolaylıklar muhakkak bulunur. Her
kışı bir bahar, her geceyi bir gündüz, her yokuşu bir iniş takip ettiği gibi
her zoru da bir kolaylık izler. Nitekim İnşirah Sûresinde bu hakikat şu şekilde
ifadesini bulmuştur:
'Şüphesiz zorlukla beraber
bir kolaylık vardır. Gerçekten zorlukla beraber bir kolayhk vardır." [180]
Âyet hayatın hep
zorluklarla dolu olmadığını, her zorluğu bir kolaylığın takip ettiğini
bildirerek inananlara moral ve teselli vermektedir. O halde karşılaşılan
zorluklar insanı yıldırmamaltdır.
Bu ilâhî hakikat bize
yukardaki hadisi çok güzel açıklamaktadır. Bir işi üstlenen insan eğer
zorluklarla karşılaşıyorsa, bilmelidir ki sonunda hedefine ulaşacak, kolaylığa
erecektir. Hele erişilecek maksat büyükse İnsan o ölçüde zorluk ve sıkıntılarla
karşılaşacağını unutmamalıdır.
Maddeten ve manen
ilerleyebilmek, dünyevî ve uhrevî işlerde başarıya ulaşabilmek için gece gündüz
demeden didinen, çırpınan, nice sıkıntılara katlanan, zaman zaman işlerin
ağırlığı altında bunalan insan bilmelidir ki, sonunda bir huzur, rahatlık ve
refah dönemi gelecektir. Nitekim tarih boyunca bütün büyük doğuşlar bir
sancının sonunda gerçekleşmiştir. Başta peygamberler olmak üzere insanlık
semasında parlayan yıldızlar hep sıkıntı ve meşakkatlede yaşamış, sonunda
zafere ulaşmışlardır. Eğer bu rahatlık, refah ve saadet dönemlerinin geleceği
ümidi olmasaydı, onca sıkıntı ve ızdıraplara sabretmek mümkün olmazdı. O halde
insan vazifesinin kudsiyeti ve bu uğurda çektiği sıkıntı ve meşakkatler
ölçüsünde refah ve saadete kavuşmaya hak kazanır.
O halde dünyada da,
âhirette de kolaylıkla karşılaşmak isteyen gayreti, zorlukları göğüslemeyi
elden bırakmamalıdır. Bilhassa âhireîte Cennet gibi bir ko-~ (aylığı görmek
isteyen kimse ibadetlerin" hizmetlerin zahirî ağırlıklarına tahammül
etmesini bilmelidir. Âhirette kolaylık ve saadet isteyen kimse dünyası ne kadar
fena ve sıkıntılı da olsa, dünyasını âhiretin bir bekleme salonu mahiyetinde
gördüğü için tahammül edip, sabır içinde şükreder.
3275.
[5:319, Hadîs No: 7448]
Muâz bin Cebelden
(r.a.) rivayetle;
Eğer Allah'tan gerçek mânâda
korksaydınız, yanında cahilliğin harmanlayacağı bir ilimle âlim olurdunuz. Eğer
Allah'ı hakkıyla tanısaydınız, duanızla dağlar yerinden oynardı. [181]
3276.
[5:320, Hadîs No: 7451]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Eğer eceli ve onun sana doğru
gelişim görseydin uzun emel beslemekten ve dünyaya aldanmaktan nefret ederdin. [182]
3277. [5:323,
Hadîs No: 7464]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
İlim Süreyya Yıldızında da
asılı bulunsa, İranlılardan bir grup ona ulaşıp alır. [183]
Bediüzzaman Hazretleri,
Mektûbaî isimli eserinde Peygamberimizin mucizelerini anlatırken, bu hadise de
yer veriyor ve bu hadisin "Başta Ebû Hanife olarak iran'ın emsalsiz bir
surette yetiştirdiği ulemâ ve evliyaya işaret ettiğini" söylüyor. [184]
Mezhebinin dünyada
ençok müntesibi bulunan ve Imam-ı Âzam ismiyle meşhur olan Ebû Hanife, Milâdî
699 yılında Kûîe zenginlerinden Sabit adında bir zâtın oğlu olarak dünyaya
geldi. Küçük yaşından itibaren ilim çevrelerinde bulundu. Hz. Ömer'in, Hz.
Ali'nin ve Hz. Abdullah bin Mes'ud'un talebelerinden ilim öğrendi.
Imâm-ı Âzam, keskin
bir zekâ ve münazara kabiliyetine sahipti. Dört mezhep imamlarından biri olan
İmam Mâlik'in ifadesiyle, "Eğer şu ağaç, direk 'Altındır dese, ispat
edebilecek bir zekâya sahipti." Onun keskin zekâsı, fıkhın ince ve derin
meselelerinde kendini gösterdi. Bu büyük İmam, İslâm fıkhının pekçok gi rift
meselesini kolayca halletti ve mü'minlere huzur içinde takip edecekleri bir itikâmeti
gösterdi. Haaıkülâde zekâsını ve dehâsını, Cenâb-ı Hakkın rızâsı dâiresinde ve
Sünnet-i Seniyyenin esasları çerçevesinde kullandı.
Tabiînden Abdullah
bin Mübârek'in "İlmin beyni" olarak
vasıflandırdığı Imam-ı Âzam'ın fıkıhtaki mertebesini, İmam Şafiî Hazretleri
şöyle özetler: "Fıkıh ilminde insanlar Ebû Hanife'nin ilmiyle geçiniyorlar." [185]
İmam-ı Âzam, fıkıh
ilminden başka, tefsir, hadis, kelâm, münazara ve diğer ilimlerde de
zirvedeydi. Itikadî noktadan insanları doğru yoldan ayıran sapık fırkalarla
mücâdele etti. Basra'da dehrî denilen inkarcıları, Şiîleri, kaderiye ve diğer
bid'at fırkalarını defalarca mağlup etti.
İmam Ebû Yusuf, İmam
Muhammed gibi çok büyük talebeler yetiştiren Imam-ı Âzam, Hicrî 150 (Milâdî
767} senesinde vefat etti. Türbesi, Irak'ın Bağdat şehrindedir.
3278.
[5:325, Hadîs No: 7470]
Ukbe bin Âmir (r.a.)
rivayet ediyor:
Benden sonra Peygamber
gönderilseydi, Ömer bin Hattab gönderildi. [186]
3279.
[5:327, Hadîs No: 7476]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Eğer Âdemoğlunun bir
vadi dolusu malı olsa, ikinci bir vadiyi ister, îki vadi dolusu malı olsa,
üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun karnını topraktan başka birşey dolduramaz. Allah
tevbe edenlerin tevbesini kabul eder. [187]
3280.
[5:328, Hadîs No: 7477]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Uhud Dağı kadar altınım olsa,
borcum için bırakacağımın dışında, yanımda üzerinden üç günün geçmesini
istemem. [Hepsini Allah için dağıtırım.] [188]
3281.
[5:328, Hadîs No: 7479]
îbniAmr'dan (r.a.)
rivayetle:
Ölen eğer Müslümansa, onun
adına köle azâd etseniz veya sadaka verseniz, ya da hacca gitseniz bunların
sevabı ona ulaşır. [189]
3282.
[5:320, Hadîs No: 7480]
Sehl bin Sa'd (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Eğer dünyanın Allah kattnda
sivri sinek kanadı kadar değeri olsaydı, kafire ondan bir yudum su dahi
içirmezdi.[190]
İlk bakışta, hadisten
dünyanın her bakımdan çok değersiz, hatta bir sivri sinek kanadından dahi
değersiz olduğu anlaşılmaktadır. Oysa meselenin aslına inildiğinde hiç de öyle
olmadığı görülür. Bir kısım ard niyetli veya dikkatsiz kimseler tarafından
yanlış anlaşılan, hattâ inkâr edilen bu ve buna benzer hadisler hakkında 24.
Sözün 12. aslında genel bir izah yapan Bediüzzaman, bu hadisi "en ziyâde
insafsızların zihnini kurcalayan" hadis olarak vasıflandırır ve bir izahını
yapar. Bu izahlar ışığında bu hadisi şöyle açıklayabiliriz.
Bediüzzaman,
"Allah yanında" mânâsına gelen "indallah'r tâbirinin "ebedî
âlem" olduğunu söyler. Buna göre dünyanın Allah indinde sinek kanadı kadar
değerinin olmaması, ebedî âlem olan âhiret âlemine nispetledir. Evet, içinde yaşadığımız
dünya hayatı fânî, geçici ve yok olmaya mahkum bir mâhiyete sahiptir. Beka
âlemi olan âhiret âleminden bir sinek kanadı kadar dahi bir nur, ebedîdir,
sonsuzdur. Nitekim Peygamberimiz pekçok hadislerinde bu gerçeğe dikkat
çekmiştir. Meselâ bunlardan birisi şu mealdedir:
"Cennetten bir karış
yer, dünya ve dünyadakilerden hayırlıdır." [191]
Peygamberimiz bir
hadislerinde de âhiret nimetleriyle dünya nimetlerinin bir mukayesesini yapmış
ve şöyle buyurmuştur:
"Âhiret nimeti yanında
dünya nimeti, ancak sizden birinizin parmağını büyük bir denize batırması
kadardır; artık parmağının denizden ne kadar su aldığına dikkat etsin." [192]
Bediüzzaman'ın dikkat
çektiği bir diğer husus, hadiste geçen dünyadan kas-din herkesin içinde yaşayıp
istifade ettiği umumî dünya olmayıp, direği kendi hayatı ile bağlı olan ve
ölümle son bulan herkesin hususî dünyasıdır. Bediüzzaman bununla ilgili olarak
şöyle der:
"Koca dünyayı bir
sinek kanadıyla muvazene değil, belki herkesin kısacık ömrüne yerleşen hususî
dünyasını âlem-i bekadan bir sinek kanadı kadar daimî bir feyz-i İlâhîye ve bir
ihsân-ı İlâhîye muvazeneye gelmediği demektir."
Üçüncü bir husus,
dünyanın üç yüzü, üç mâhiyeti olduğuyla ilgilidir. Dünyanın üç yüzünden
birincisi ve en mühimi, Cenâb-ı Hakkın isimlerinin bir aynası olmasıdır.
Dünyada var olan her şey bir Yaratıcının eseri ve sanatıdır. İnsanlarca
yapılan bir eserde dikkatlice bakıldığında o eseri yapanın ustalığı, hususiyetleri
ve vasıfları görülür. Mimar Sinan tarafından yapılan Selimiye Camiî, mimarını
bütün vasıf ve maharetleriyle anlatmaktadır. Bunun gibi, Cenâb-ı Hakkın bir
sanat eseri olan dünya da, Yaratıcısını bütün isim ve sıfatlarıyla tanıtmaktadır,
gözlere göstermektedir.
Dünyanın ikinci yüzü
âhirete bakar, âhiretin tarlasıdır. İnsan, hayır, hasenat, ibâdet, îman gibi
sevap tohumlarını bu dünyada eker, âhirette de mahsûlünü alır. Hadiste ifâde
edilen dünyanın kıymetsizliği bu iki yönü için değildir. Zira bu yönleri için
dünya tahkir edilmez, kıymetlidir, sevilmeye layıktır.
Dünyanın üçüncü yüzü ise
bütün hatâ, günah ve isyanların kaynağı olan tarafıdır. Dünyanın keyf ve zevklerine
tapanların dünyasıdır. Dünyanın bu yüzü ve dünyaya tapanların bu yüzünden
aldıkları gayr-i meşru lezzet, âhirette mü'minlere verilecek olan ebedî
lezzetlerin yanında bir zerre kadar, bir sivri sinek kanadı kadar değer ifâde
etmez. İşte "dünyanın Allah indindeki kıymetsizliği" üçüncü yüzü
itibarıyladır. [193]
Hadisin izanıyla
ilgili söylenmesi gereken bir diğer husus da Allah'ın uçsuz bucaksız kâinatın,
içindekilerin, meleklerin, Cennet ve Cehennemin yaratıcısı ve Rabbi olmasıdır.
Bütün bunların yanında tek başına dünya elbetteki fazla bir değer ifâde etmez.
Trilyonlara sahip olan bir insanın yanında bir liranın bir diğer ifâde etmediği
gibi.
Dünyanın Allah indinde
saydığımız hususlar ışığında fazla bir kıymeti olmadığı içindir ki, kâfire
yediriyor, giydiriyor, içiriyor. Eğer dünya Allah indinde bir kıymet ifâde
etseydi, ondan kâfire bir yudum su dahi içirmezdi. Çünkü kâfir Allah'ın
düşmanıdır. Düşmana kıymetli şeylerin verilmeyeceği ise açıktır.
3283.
[5:330, Hadîs No: 7484]
Ali'den (r.a.)
rivayetle:
Eğer ümmetimle istişare
etmeden onların başına birisini idareci tayin etseydim, Ibni Ümmü Abd'ı tayin
ederdim.[194]
Bu hadiste iki hususa
dikkat çekilmektedir. Bunlardan birincisi, Peygamber Efendimizin (a.s.m.)
Ashabıyla istişare etmeye verdiği ehemmiyet, diğeri ise, Ibni Ümmü Abd'in
fazileti.
Yüce Rabbimiz bir
âyet-i kerimede, "Onların aralarındaki işleri istişare iledir"
buyurarak istişareyi mü'minlerin vasıfları arasında saymış, başka bir âyet-i
kerimede ise Peygamberimize hitaben, "İşlerinde onlarla istişare et"
buyurarak, ondan ümmetiyle istişare etmesini istemiştir. Peygamberimiz de bu
emre binâen, hakkında vahiy olmayan konularda Sahabîleriyle istişare etmiştir.
Meselâ Uhud Savaşı'nda düşmanın Medine dışında karşılanması, böyle bir istişare
neticesinde kararlaştırılmıştı.
Hadiste İbni Ümmü Abd
diye dikkat çekilen Sahabî, Abdullah bin Mes'ud'dur (r.a.). Abdullah bin Mes'ud
(r.a.) ilk Müslümanlardandı. Daha Müslüman olur olmaz, gözü dönmüş müşriklerin
işkenceleriyle karşılaşmıştı. Bu sebeple önce Habeşistan'a, sonra da Medine'ye
hicret ederek iki hicret sevabı kazandı.
Abdullah bin Mes'ud
(r.a.), her an Peygamberimizle beraberdi. Öyle ki, Medine'ye ilk defa
gelenler, onu Ehl-i Beytten sanıyorlardı. Hz. Abdullah, Peygamberimizle bu
beraberliği sayesinde ondan en fazla feyizlenen Sahabîler arasına girdi. İlimde
bir derya oldu.
Abdullah (r.a.)
Ku^ân'i en güzel okuyan ve Kur"ân ilmini en iyi bilen Sahabî-lerdendi. Pek
çok âyetin tefsirini ondan nakledilen bilgilerle öğrenmiş bulunuyoruz. Kendisi
tefsir ilmi hakkındaki bilgisiyle ilgili olarak şöyle demektedir:
"Allah'a yemin
ederim ki, Allah'ın Kitabından hiçbir sûre yoktur ki, onun nerede indiğini en
iyi bilen ben olmayayım. Hiçbir âyet yoktur ki, niçin indiğini en iyi bilen ben
olmayayım. Develerin ulaşabileceği yerde Allah'ın Kitabını benden daha iyi
bilen birinin olduğunu bilsem, mutlaka deveye binip ona giderdim."
Hadis ilminde de mühim
bir yeri olan ve 848 hadis rivayet eden İbni Mes'ud'un (r.a.), fıkıhta da
müstesna bir yeri vardı. Bir çok konuda fetva vermişti.
Dört Halife devrinde
ilmiyle çok büyük hizmetler gören Abdullah bin Mes'ud (r.a.), Hicretin 32.
yılında, 64 yaşında iken vefat etti. Allah ondan razı olsun.
3284.
[5:332, Hadîs No: 7492]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Eğer sadaka yerine ulaşıncaya
kadar yüz kişinin elinden geçse, hepsine ilk verenin sevabı kadar sevap
yazılır. Onun sevabından da hiç birşey eksilmez. [195]
3285.
[5:335, Hadîs No: 7499]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Eğer mü'min Allah katındaki
azabı bilseydi, hiç kimse Cennete girmeyi ümit etmezdi. Eğer kâfir Allah
katındaki rahmeti bilseydi, hiç kimse Cennete girmekten ümidini kesmezdi. [196]
Bu hadis havf ve reca,
yani korkuyla ümit arasında yaşamak gerektiğinin en güzel ifadelerinden
biridir. İnsan ne Allah'ın azabından emin olmalı, ne de rahmetinden ümit
kesmelidir. Allah'ın azabından emin olmamalıdır. Çünkü insan küçük büyük
demeden bir sürü günah işleyip durmaktadır. Dakika geçmez ki bilerek veya
bilmeyerek hata, kusur ve günahlar işleyip durmasın. Bunlara gerektiği gibi
tövbe de etmemekte, etse de yeni baştan günahlara dalmaktadır. Affedildiğine
dair elinde bir senedi bulunmayan bir insan nasıl azaptan emin olabilir?
Öte yandan sonsuz
rahmeti olan Allah samimi bir tövbeyle Kendine yönelin-diğinde günahlar ne kadar
büyük de olsa affedeceğini bildirmektedir. İnanıp tövbe ettiğinde kâfiri de
affeder. Böyle olunca Ondan nasıl ümit kesilebilir? İşte bu hakikatten
dolayıdır ki Hz. Ömer, "Bir kişi Cehenneme girecek deseler, o ben olurum
diye korkarım. Bir kişi de Cennetlik deseler o ben olurum ümidini taşırım"
diyerek korkuyla ümit arasında yaşamanın en güzel örneklerinden birini
vermektedir. Hz. Ebû Bekir de şöyle diyor: "Cenab-ı Hak, güze! amelleri
sebe-biyie Cennetlikleri azaplandırmayacağıni bildirirken, bunlardan olamamaktan
korkuyorum. Kötü amelleri sebebiyle Cehennemlikleri cezaya çarptıracağını
zikrederken de bunlarla beraber olmaktan korkuyorum.
"Rahmet ve azab
âyetlerini hatırlıyorum da, 'Kul dâima ümit ve korku arasında bulunmalıdır'
diye düşünüyorum.
"Kul Allah'a
adaletten başka birşey isnad etmemeli, Onun rahmetinden ümidini kesmemeli,
kendi kendini tehlikeye atmamalıdır."
Bu örnekler de
göstermektedir ki, insan Allah'a karşı vazifelerini dikkatle yapmalı, ama
sonuçta ne bütün bütün Cennete giriyormuş gibi bir rahatlık ve serbestlik
içerisinde olmalı, ne de azaptan korkup herşeyden el etek çekme durumuna
girmelidir.
3286.
[5:338, Hadîs No: 7505]
îbniAbbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Eğer dilenci dilenmekteki
günahı bilseydi, dilenmezdi. [197]
3287.
[5:340, Hadîs No: 7509]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Eğer ümmetime güçlük
vermeyeceğimi bilseydim, her namaz için abdest almalarını ve her abdest
alışlarında misvak kullanmalarını emrederdim. [198]
3288.
[5:344, Hadîs No: 7523]
Müsafî'ed-Deylemî
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Eğer Allah'ın beli bükülmüş
kulları, süt emen yavrular, otlayan hayvanlar olmasaydı, başınıza sağnak sağnak
ve kesintisiz azab yağardı. [199]
3289.
[5:344, Hadîs No: 7525]
Ümmü Seleme'den (r.a.)
rivayetle:
Eğer Kıyamet Günü hakkını
alacağının korkusu olmasaydı, şu misvakla canını acıtırdım. [200]
Resûlultah hata
işleyen hizmetçisine kızgınlık ânında bu ifâdeyi kullanıyor. O anda elinde
misvak bulunmakta, eğer misvakla vurmuş olsa incitilmiş olacak, dolayısıyla hakkı
geçecek. Resûlullahın hak ve hukuka olan saygısıdır ki hizmetçisine misvakla
dahi vurmayı engelliyor. Misvak gibi küçük bir şeyle bile olsa birisinin canı
acıtıldığında, Kıyamet Gününde hakkını alacağım güzel bir şekilde göstermiş
oluyor.
Bu ve buna benzer
örnekler göstermektedir ki hakkın küçüğüne, büyüğüne bakılmaz. Hakkı çiğnenen
küçük de olsa helal etmediği sürece hakkını alacaktır. Bu hakkı dünyada
almazsa, âhirette alacaktır.
3290.
[5:346, Hadîs No: 7530]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Öyle bîr zaman gelecektir ki,
kişi malını helâldan mi, haramdan mı elde ettiğini önemsemeyecek. [201]
3291.
[5:338, Hadîs No: 7505]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Öyle bir zaman gelecektir ki,
faiz yemeyen hiçkimse kalmayacaktır. Yemese bile tozu bulaşacaktır. [202]
3292.
[5:349, Hadîs No: 7532]
îbni Amr (r.a.)
rivayet ediyor:
Ümmetimin basma
îsrâiloğullarının durumuna tıpa tıp benzeyen bir durum gelecektir. Öyle ki
onlardan annesiyle açıkça zina eden kimseler çıksa, ümmetimden de bunu yapanlar
çıkacaktır. îsrâiloğulları yetmiş iki firkaya ayrıldılar. Ümmetim ise yetmiş üç
fırkaya ayrılacaktır. Onlardan bir fırkanın dışında, hepsi Cehennemdedir. Kurtulan
o nrka ben ve Sahabîlerimin yolu üzerinde olanlardır. [203]
3293.
[5:349, Hadîs No: 7539]
Ebû Said'den (r.a.)
rivayetle:
Mü'min fakirlere, Kıyamet
günü zenginlerden beş yüz sene kadar önce kurtulma konusunda müjdeler olsun.
Bunlar, Cennette nimetle-nirken, zenginler hesaba çekileceklerdir. [204]
3294.
[5:350, Hadîs No: 7544]
Sevban (r.a.) rivayet
ediyor:
Biriniz, şükredici bir kalb,
zikredici bir dil ve âhiret işlerinde kendisine yardımcı olan mü'mine bir eş
edinsin. [205]
3295.
[5:351, Hadîs No: 7551]
Muhammed bin Nadr
el-Hârisî'den rivayetle:
Biriniz en küçük günahı
sebebiyle dahi cezalandırılacağından korksun. [206]
3296.
[5:354, Hadîs No: 7565]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Biriniz yanındaki iki
melekten, sâlih iki komşusundan utandığı gibi utansın [da günah işlemesin].
Çünkü onlar gece gündüz kendisiyle beraberdir. [207]
3297.
[5:355, Hadîs No: 7569]
Abdullah bin Cerad
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Gerçek âmâ baş gözü görmeyen
değil, asıl âmâ kalb gözü görmeyendir. [208]
3298.
[5:355, Hadîs No: 7570]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
îman temenni ile, dış
görünüşle değildir. O, kalbte yer eden ve davranışların doğruladığı şeydir. [209]
3299.
[5:356, Hadîs No: 7572]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Güzel konuşma çok laf etmek
değildir. O, [doğru olanı] açıkça ortaya koymaktır. Gerçek tutukluk, dil
tutukluğu değil, hakkı bilmemektir. [210]
[1] Taberânînin Kesrinden.
[2] Ebû Davud, Libas: 1; Tırmizî, Libas: 28; Müsned,
3:30,50.
[3] Taberâm, Isliskâ: 2
[4] Taberânfrıin Kedinden.
[5] Taberâni’nin Kebîrinden.
[6] fbni Hibban ve Hâkimin MüstedreK'mden
[7] Buharı, Megâzî: 83; Müslim, Selâm: 51.
[8] Müslim, Selâm: 39; IbniMâce, Tıb: 36; Mösned, 6:160.
[9] ibni Sa'md'ın Tabakalından.
[10] Hâkim'in Mü$tedreK\r\den.
[11] Ibni Ebi'd-DCınya'nın el-Feredtnden.
[12] Ibnû's-SünnîdBn
[13] Taberânînin Kebiflden
[14] Dârimî, Savm: 51; Müsned, 3:201.
[15] Buharı ve Tirmizfden.
[16] Buhari, Megâzî; 78; Müslim, îman: 8.
[17] Müslim, Zikir: 65, Ebû Davud, Edeb: 98; Tirmizî,
Daavat: 16; Müsned, 2:117; 3:153,167,253.
[18] Müsned, 2:9,81,101,139; 3:216,284; 6:357.
[19] Buhari, Cihad: 164; Megâzî: 60; Edeb: 80; Ahkâm: 22;
Müslim, Cihad: 71; Ebû Davud, Edeb: 17;
Dârint, Mukaddime: 24; Müsned, 3:131,209; 4:399.
[20] Ebû Davud'un Sûnerfinden.
[21] Muhammed bin Nasbin es-Sa/â/ından.
[22] Buhari, Megazi: 79; Tevhid: 36; Muşum. îman: 250; 326;
Salât: 197; Tevbe: 53; Ebu Davud, Cihad: 162; Tırmizî, Siyer: 24.
[23] Müsned, 1:206,268,280; 5:388; Neşet, Mevakit; 46.
[24] Ebû Davud, Vitir: 30; Müsneâ. 4:414,415.
[25] Ibnü's-Sünenden.
[26] Müslim, Hayız: 118,121; Ebû Davud, Tahare: 190;
Et'ıme: 11; Timizi Tahars: 5,10,170; Et'ıme: 40; Nesei, Tahare: 100; Dârimî,
Vüzû: 15,17; Müsned, 1:282, 327,349,359; 3:443.
[27] Taberâni’nin Kebirinden.
[28] Ibni S'ad'ın Tabakat ve İbni Asakirden.
[29] Ibnü's-Sünnlden.
[30] Müslim, Müsafirin: 68; Ebû Davud, Salâl: 18; NeseJ,
Mesacid; 36; Dârimi, İstizan: 56; Müsned, 3:497; 5:425.
[31] Taberâni’ninKebiri ve Hâkim'in Müstedrekinden.
[32] Ibnü'S'Sönnîâen.
[33] Buharı, Tevhid: 31; Menakıb: 25; Merza: 10,14.
[34] Beyhaki'nin Şuafaû'/-/man'ından.
[35] Ahmed bin HanbePin Müsnedinâen.
[36] Buharı, Istiskâ: 23; Müslim, Istiskâ: 14; IbniMâca,
Dua: 21; Müsnsd, 6:41,90,119,129.
[37] Timizi, Dua: 50; Dârimî, Savm: 3; Mösned, 1:162;
5:229.
[38] Taberâni’nin Kabil'inden.
[39] Taberânrnin Kebîrinden.
[40] Müslim, Rüya: 4; Dârimt, Rüya: 5; Müsned, 3:8; 5:303.
[41] Ebû Davud, Nikâh: 36; Timizi, Nikâh: 7; IbniMâce,
Nikâh: 23; Dârimt, Nikâh: 6; Müsned, 2:381.
[42] İbnüs-Sünni’den..
[43] Buharı, Et'ıme: 54; Ebû Davud, Erime: 52; foniMâce,
Erime: 16; Dârimî, Efıme: 3; Müsned, 4:236; 5:252.
[44] Buharı, Menakıb: 23; Megâzi: 79; Tefsîr-i Sûre: 9,18;
Müslim, Tevbe: 53; Timizi, Tefsir-t Sûre: 9,17; Müsned, 6:389,390.
[45] Tirmizî, Daavat: 49.
[46] Ebû Nuaym'ın H/iyesinden.
[47] Taberânînin Kebirinden
[48] TaberânFnin Kebirinden.
[49] Ibni Asakifden.
[50] Bubarî, Et'ıme: 54; Tirmizî, Daavat: 55; bniMâce,
Efıme: 16.
[51] Ebû Davud, Cenâiz: 69.
[52] Ebû Yâla'nın Mûsned'mden.
[53] fbnû's-Sönntden.
[54] flegatfden.
[55] Hâkİm'in MüstedreK ve Beytıakî'nin Şuabü't-fman^ndan.
[56] Neseî, îdeyn: 13.31; Mûsned, 5:7,13,14,19,86,88.
[57] Sü/)an,ldeyn:24
[58] Timizi, Libas: 28.
[59] IbniSa'd'ın Taöatafından.
[60] Nesefden.
[61] Ibnü's-Sünnfâen.
[62] Hâkimin MüstedreK\nder
[63] Ibnü's-Sünnîden.
[64] Taberâninin Kebirinden.
[65] Tirmizî, Cenâiz: 54; İbni Mâce, Cenâiz: 38; Mösned,
5:81
[66] İbni Asâkirden.
[67] İbni Mâce, Siyam: 42.
[68] Buhari'nin Ecteû'inden.
[69] Ibni Sa'd'tn labakâtmdan
[70] Müsned, 5:86,88
[71] Ebû Nuaym'ın H/Asinden.
[72] Taberânrnin Kebît'mden.
[73] Ebû Yalâ'nın Sünerfi, Taberânî'nin Kebîft ve Hâkimin
Müstedrekinden.
[74] Ebû Yalâ'nın Sünerfi, Taberânî'nin Kebîft ve Hâkimin
Müstedrekinden.
[75] Tirmizî, Zühd: 38; Mösned, 1:255,374.
[76] £bûDawc/,Cihad:158
[77] Buharı, Daavat; 28; Kader: 13; Müslim, Zikir: 53,
Nesei, Istiâze: 34,35.
[78] Neseî, Istiâze: 40,49; Müsned, 1:22.
[79] Taberâninin Kebirinden.
[80] IbniSa'd'ın faba/fâfından.
[81] TaberânîTtin Kebirinden.
[82] Buharı, Menakıb: 23; Müslim, Zühd: 71.
[83] Müsned, 6:121,167,260.
[84] Beyhakı nın De/a//İnden.
[85] Taberânî'nin Kebiri ve Ebû Ya'lâ'nın Müsnedlnden.
[86] İbnü's-Sünnîve Ebû Nuaym'dan.
[87] Müsneâden.
[88] Buharı, Teheccüd: 6; Tefsir-i Sûre: 48; Müslim,
Münafıktın: 81; Müsned, 6:115.
[89] A/esef, Cuma: 31; Dâhmı, Mukaddime: 31.
[90] Buhari, İstizan: 15; Müslim, Selâm: 15; Ebû Davud,
Edeb: 136; Tirmizİ, İstizan: 8; IbniMâce, Edeb: 14.
[91] İbni Asakirtden.
[92] İbni Mace, Vasaya: 1
[93] Buharı, Daavat: 3; Müslim, Tevbe: 1-8; Tirmizî,
Kıyame: 49; Daavat: 98; Ibni Mâce, Zühd: 30; Dârimî, Rikak: 19; Müsned, 1:383;
2:316,500, 524.
[94] Ebü'l-Abbas ibni Türkân el-HefnedânFnin
Kitâbü'l-Tâibirtinden.
[95] İbni Asakirtden.
[96] Ebû Nuaym'ın Htlydsi ve BeyhakVnin Şuabü'l-han^ndm.
[97] BeyhakVnin Şuabö'Mman'mdan
[98] Hatib'inTar/tf inden.
[99] Buharı, Zekât: 50, 53; Büyü: 15; Müsakat: 13; Tirmizi,
Zekât: 38; Ateşe/, Zekât: 85; Müsned, 1:124; 2:243,257.
[100] Ebû Davud, Vesâyâ: 3.
[101] BeyhakVnin Şuabü'l-îman'ından.
[102] Taberâni’nin Kebirinden.
[103] Müsned, 3:244.
[104] Taberâni’nin Kebirinden.
[105] Müslim, Birr: 61; lirmizî, Kıyame: 2; Müsned,
2:235,301,372,411.
[106] Hâkim'in Müstedrekmden.
[107] Müsned, 5:318,342; Buharı, Eşribe: 6; Ebû Davud,
Eşribe: 6; Neseî, Eşribe: 41; IbniMâce, Eşribe: 8; Ren: 22; Dârimî, Eşribe: 8.
[108] Müsned, 4:335.
[109] Taberânî'nin f vsaflndan.
[110] Tirmizî, Tefsir-i Sûre: 15; Mûsned, 2:94.
[111] Neseî, Tahrim: 2; IbniMâce, Diyat; 1, Timizi, Diyat:
7.
[112] İbni AsaMden.
[113] Ziyadan.
[114] İbni Mâce, Zütıd:39.
[115] Taberânînin Kebirinden.
[116] İbni Mâce,Cenâiz:52.
[117] Ebû Davud, Eşribe: 2; Tirmizî, Büyü: 58; Müsned, 2:97.
[118] Tırmizî, Ahkâm: 9; Ebû Davud, Akdıye: 4; tbniMâce,
Ahkâm: 2; Müsned, 2:164,190,194,212,387,388.
[119] Ebu Davud, Libas: 28; Müsned, 2:325.
[120] Müsned, 6:250.
[121] Buharı, Libas: 61; Ebû Davud, Libas: 27; Tırmizİ,
Edeb: 34; fbniMâce, Nikâh: 22; Müsned, 1:254,330,339; 2:200,287, 289.
[122] Ebû Ya'la'nın Müsnerfinden.
[123] Taberâni’nin Kebirinden.
[124] Tirmizi, Büyü: 50; Siyer: 17; IbniMâce, Ticarât: 46;
Dârimî, Siyer: 38; Müsned, 5:413, 414.
[125] Muslİm, Edâhi: 43-45; Nesel, Dahâyâ: 34; Mösned,
1:108,118,153.
[126] Buharı, Zebâih: 25; Neseİ, Dahâyâ: 41; Dârimİ Edâhî:
13.
[127] Buhari, Cihad: 70; Rikak: 10; Tirmizt, Zühd; 42;
IbniMâce, Zühd: 8.
[128] Buhari, Cihad: 5,6,73; Rikak: 2,51; Müslim, îmâre:
112,115; Tırmizî, Fezâilü'l-Cihad; 17,26; Nosel, Cihad.
[129] Ibni Sattın Tabanından.
[130] Müsned, 6:4.
[131] Möslim, Selâm: 69; Fezâilü's-Sahabe: 92; Bubari, Tıb:
1,11; Ibni Mâce, Tıb: 1; Tirmizî, Tıb: 2.
[132] Harİs'in Müsnedinden.
[133] Hatib'in Taritil ve ibni Asakit den.
[134] IbniMâce, Siyam: 44.
[135] Raflöen.
[136] Deylemînin Müsnedü'l-Firdev&mder.
[137] Taberânînin Kebif'mûen.
[138] faniLafden.
[139] foni Asafâteru.
[140] Ebu'ş-Şeyhten.
[141] Muhammed bin Nasbin es-Sa&hndan.
[142] Deylemînin Müsnedü'l-Firdevg'möen.
[143] Hâkim'in MüstedreK'ı ve /fan/H/6barfdan..
[144] Hakinfden.
[145] BeyhakVnin £ı/abü'/-//narrtndan.
[146] Ebû Said en-Nakkaştan.
[147] Müsned, 3:154.
[148] Müslim, Birr: 111; Mösned, 3:229,240,254.
[149] Müsned, 3:224.
[150] Ibni Hıbban ve Hakim'in Müstedrek'inden.
[151] Ebû Nuaym'ın Hıly\ ve Ebû Ya'la'nm Mûsnerfinden.
[152] Buhari, Bedii, Halk: 7; Enbiya: 24,48; Müslim, İman:
367,272; Fezâil: 164; Tırmizî, Telsir-iSûre; 17; Daaval: 58; IbniMâce, Sadakat:
19; Mûsned, 1:245.
[153] Hâkimin MüstedreKMen.
[154] IbniMâce, Ahkâm: 32.
[155] Taberânînin Kebirinden.
[156] Tmizt, İlim: 19.
[157] Buharı, Megâzî: 82, Fiten: 18; Tırmizî, Fiten: 75;
Nesei, Kudat: 8; Mûsned, 5:43,51.
[158] Ebû Davud, Melahim: 17; Müsned, 4:260; 5:538.
[159] Ebû Nuaym'ın Hılyd sinden.
[160] Müsned, 3:28.
[161] Buharı, Bed'û'i-Halk: 11; Vüdû: 8; Nikâh: 66; Daavat:
55; Tevhid: 13; Talak: 6, Nikah: 45.
[162] Tirmİzİ, Dilyat: 8.
[163] Mâide Sûresi, 32.
[164] Beyhakî, 9:42.
[165] Dört Hafife Devri, s. 215.
[166] Tırmizî, Cehennem: 4; Müsned, 3:28.83.
[167] İbni Mürdeveyh'îen.
[168] Nîsa Sûresi, 86.
[169] BeyhakVnin Şuabö'l-fman'möm.
[170] Tirmizî, Cehennem: 4; IbniMâce, Zûhd: 38; Müsned,
1:338.
[171] Ebû Ya'la'nın Müsnerfinden.
[172] Tirmizl Zühd: 33; IbniMâce, Zühd: 14; Müsned, 1:30,
52.
[173] Taberân?nin Kefe/Yi, Hâkim'in MüstedreKi, Beyhaki'nin
Şuabü'Mman'ından.
[174] Müsned, 4:128.
[175] Mesnevî-i Nuriye, s. 111.
[176] Beyhakî'nin Şuabû'İ-îman'mdan.
[177] Müslim, Salât: 131.
[178] Ibni Asakifüen.
[179] Hakim'in Müstetfretf inden.
[180] İnşirah Sûresi, 5, 6.
[181] Hakim'den.
[182] Beyhakî'nin Şuabû'/-/ma/rtndan.
[183] Ebû Nuaym'ın H/yasinden.
[184] Mektûbaî, s. 97.
[185] Tabakât, 1:200.
[186] Buharı, Edeb: 109; Timizi, Menakıb; 17; IbniMâce,
Cenâiz: 27; Mûsned, 4:154,353.
[187] Müslim, Zekât: 116,119; Timizi Menakıb: 32; Müsned,
5:117.
[188] Buharı, Temenna: 2; Isti'zan: 30; Rikak: 14; Müslim,
Zekât: 31, 32; IbniMâce, Zühd: 8; Müsned, 2:256.
[189] Ebû Davud, Vesâyâ:16.
[190] Timizi, Zühd: 13; IbniMâce, Zühd: 3.
[191] IbniMâce, Zühd: 39.
[192] Tirmizt, Zühd: 13.
[193] Sözler, s. 321.
[194] Mûsned, 1:76,107,108.
[195] Hatib'in TariH'md&n.
[196] Müslim, Tevbe: 23; Tirmizî, Daaval: 99; Müsned,
2:334,397,484.
[197] Taberârtfnin Kabrinden.
[198] Müslim, Imare: 103,106,108; Tahare: 42; Mesâcid,
219,225, Buharî, îman: 26; MevakÜ: 24; Cuma: 8; Savm: 27.
[199] Taberâni’nin Kebîft ve Beyhakl'nin Sönerfinden.
[200] Taberânrnin Kebîfi, Ebû Nuaym'ın Hılye'$\ ve Hâkim'İn
MüstedreKinâen.
[201] Buharı, Ticârât: 58; Nesei, Zekât: 64; Taberânî,
Sefer: 88.
[202] Nesei, Büyü': 2; IbniMâce, Ticârâî: 58; Mösned, 2:494.
[203] Dârimî, Siyer: 75; Tirmizİ, îman: 18.
[204] Ebû Nuaym'ın Hissinden.
[205] IbniMâce, Nikâh: 5; Tirmizİ, Tefsİr-i Sûre: 9; Müsned,
5:278, 282,366.
[206] Ebû Nuaym'ın H///e'sinden
[207] Beyhakı'nin Şuabü'Mman'ından.
[208] Beyhakl'nin Şuabü'l-îman'ından.
[209] Deylemînin Mösnedü'l-Firdev&nöen.
[210] Deylemî'nin Müsnedü'l-FirâevsHnden.