3300. [5:358, Hadîs No: 7577]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Gerçek pehlivan, rakibini yere çalan değildir. Gerçek pehlivan, öf­kelendiğinde kendisine hâkim olandır. [1]

 

3301. [5:358, Hadîs No: 7578]

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:

Gerçek oruç, yemeyi ve içmeyi terketmek değildir. Asıl oruç, boş sözü ve hayasızca konuşmayı terk etmektir. Oruçlu iken birisi sana söver veya kabalık ederse, "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" de. [2]

 

3302. [5:360, Hadîs No: 7582]

Talk bin Ali rivayet ediyor:

Komşuları şerrinden emin olmayan kişi, gerçek mü'min değildir. [3]

 

3303. [5:360, Hadîs No: 7583]

Ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:

Yanıbaşmda komşusu aç iken doya doya yiyen kişi, gerçek mü'min eğildir. [4]

 

3304. [5:360, Hadîs No: 7584]

Ibni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:

Gerçek mü'min, insanlara dil uzatan, lanet eden, kötü davranış-arda bulunan ve hayâsızca konuşan kişi asla değildir. [5]

 

3305. [5:361, Hadîs No: 7586]

Ibni Amr'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.mj şöyle buyurmuşlardır:

Akrabalarına iyilik eden kişi, sadece onların iyiliklerine karşılık veren değildir. Akrabalarına asıl iyilik eden kişi, akrabaları kendi­siyle ilişkilerini kopardıklarında, onlara iyilik yapmaya devam eden­dir. [6]

 

3306. [5:362, Hadîs No: 7590]

Âişe (r.a.) rivayet ediyor:

Ümmetimden birisi üç kız çocuğunu veya üç kız kardeşini büyü­tür, onların geçimini üstlenir ve onlara iyi davranırsa, kesinlikle on­lar Cehenneme karşı ona perde olurlar. [7]

 

3307. [5:363, Hadîs No: 7592]

Ebû Musa el-Eş'arî'den (r.a.) rivayetle:

Duyduğu sıkıntı verici sözlere karşı Allah'tan daha sabırlı hiç kimse yoktur. İnsanlar Ona evlât isnad ediyorlar, Ona ortak koşu­yorlar da O buna rağmen onlara afiyet veriyor ve onlan rızıklandırıyor. [8]

 

3308. [5:363, Hadîs No: 7593]

Fâtıma el-îyâdî rivayet ediyor:

Allah kendisine bir çıkış yolu açıncaya kadar, oturup kalkmak zo­runda olduğu kimselerle güzel geçinmeyen kimse, hikmet sahibi de­ğildir. [9]

 

3309. [5:364, Hadîs No: 7594]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Her ikisinden de nasiplenmeyip, dünyası için âhiretini veya âhireti için dünyasını terk eden kimse, hayırlınız değildir. Şüphesiz dünya âhirete ulaştmcıdır. Başkasına yük olmayınız. [10]

 

3310. [5:364. Hadîs No: 7595]

Enes (r.a.) rivayet ediyor:

Komşusu şerrinden emin olmayan kişi kâmil mü'min değildir. [11]

 

3311 . [5:365, Hadîs No: 7600]

Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:

Allah'a, iki damladan ve iki adımdan daha sevimli hiçbir şey yok­tur. Bu iki damla, Allahu Taala'nın korkusundan dolayı akıtılan göz yaşı ve Allah yolunda akıtılan kandır, tki adım ise, Allah yolunda ciha da çıkmak üzere atılan adım ve Allah'ın farzlarından birini yerine getirmek için atılan adımdır. [12]

 

3312. [5:365, Hadîs No: 7602]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Allah katında duadan daha değerli birşey yoktur. [13]

 

3313. [5:366, Hadîs No: 7603]

îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:

Allah katında mü'minden daha değerli hiçbirşey yoktur. [14]

 

Kâinatın en değerli meyvesi insandır. Bu meyvenin de en kalitelisi mü'min-dir. Mü'min insan olmasa kainat manasızlasın Dolayısıyla mü'min bütün kâina­ta denk bir kıymet kazanmış olur.

Mü'min kâinattaki şeriat-ı fıtriyeye, yani kâinattaki kânunlara, umûmî âhenge ayak uyduran bir varlıktır. Bir asker disiplinli olduğu ölçüde komutanın gözünde değer kazanır. Mü'min de kendini Allah'ın bir memur ve askeri bildiği ve emirleri dairesinde hareket etmeye çalıştığı için kıymetlidir.

Mü'min, kâinattaki İlâhî maksatlara azamî derecede hizmet ettiği için değerli­dir. Kâinatın yaratılmasından en büyük maksat marifetullahın gerçekleşmesidir. Mü'min; insan îman nuruyla hem kendi vücudunda ve hem de kendi dışındaki varlıklarda tecellî eden İlâhî isim ve sıfatları hem okur, hem de başkalarına okutturur. Böylece "Ben gizli bir hazine idim. Tanınmak istedim. Mahlûkâtı ya-

raftım ki Beni tanısınlar" hadis-; kudsîsinin ifade ettiği mânâ mü'min insanlar sa­yesinde hedefini bulmuş olur.

îman bütün güzel huyların kaynağıdır. Mü'min kişi ideal insandır veya buna namzettir. Böyle bir insan şeytan ve şeytan ruhlu kimseler dışında herkesçe se­vilir. İnsanların sevdiğini Allah da sever. Hatta böylesi bir insanı herkesten önce Allah sever.

Allah, insanın bu mevkiini, değerini îmanıyla kazanacağını bildirmektedir. Çünkü insan îmanla mânâ kazanır; üzerindeki İlâhî sanatı ancak bu suretle okur ve okutur. Nasıl bir sanat eseri sanatkârıyla bir değer ve mânâ kazanıyor, sanatkârı inkâr edildiğinde bir hiç hükmüne geçiyorsa insan da Yaratıcısıyla kıymet ifade eder; Allah'ın antika bir sanat eseri ve kudret hârikası olduğu orta­ya çıkar.

Evet, insan maddî yapısıyla değil, îmanıyla, îmanı sayesinde üzerinde gözü­ken sanatla bir mânâ ve kıymet ifade eder. Maddesi beş kuruş.etmediği halde, sanat değerine baha biçilmeyen antika bir sanat eserini andırır insan.

Sonsuz ilim ve kudret sahibi, herşeyin dizgini elinde, her şeyin hazinesi ya­nında olan âlemlerin Rabbi Allah'a îmanla bağlanmak kadar daha değerli ne olabilir? Dünyevî, geçici makam, rütbe ve bağlılıklarla değer kazanmaya çalı­şan insanoğlunun yer ve göklerin sahip ye mâliki Allah'a bağlanmanın ne de­mek olduğunu anlaması zor olmasa gerek. İşte bunun şuur ve idraki içerisinde olan mü'min izzetlidir, büyüktür, yücedir; Allah kalında da en değerli yaratıktır. "İnanıyorsanız üstünsünüz" [15]  âyetini bu çerçeve içerisinde düşündüğümüzde mü'minin değerini daha iyi anlamış oluruz.

Mü'min olmanın mânâ ve ehemmiyetini çok iyi kavramış olan Ibni Abbas'm Kabe'ye yönelip şöyle dediği rivayet edilir:

"Ey Kabe! Allah seni saygıdeğer ve şerefii kıldı. İnanmış bir insanın Allah katındaki şeref ve değeri ise senden daha büyüktür."

İnanmanın ne demek olduğunu çok iyi bilen Hz. Ebû Bekir de hiçbir mü'mi­nin küçümsenmemesi gerektiğini söyler ve şöyle der: "Çünkü Müslümanın kü­çüğü de, büyüğü de Allah katında büyüktür."

Bu mânâyı kavrayan kimseler hiçbir mü'mini küçümsememeli ve başkaların­dan gelebilecek hakaretti ifadeler; moral bozucu, şevk kırıcı, küçümseyici bakış ve davranışlar karşısında da ezilip büzülmemeli, üzülmemeli, aşağılık duygusu­na kapılmamalıdırlar.

Mü'min kendisi için böyle düşündüğü gibi kendisi dışındaki mü'minlere de bu gözle bakmalı, bizzat Allah'ın değer verdiği şerefli bir yaratığı küçümser bir ha­vaya asla girmemelidir.

 

3314. [5:367, Hadîs No: 7605]

Ebû Bekir (r.a.) rivayet ediyor:

Cesedin hiçbir organı yoktur ki, dilin kötü konuşmalarından şikâ­yetçi olmasın. [16]

 

3315. [5:367, Hadîs No: 7606]

Büreyde'den (r.a.) rivayetle:

Hiçbir şey yoktur ki, âdemoğlundan daha çok Allah'a itaat etme­sin. [17]

 

Çevremize bir göz atalım. Nehirdeki balıklardan uzay boşluğundaki birer ba­lık gibi yüzmekte olan koca koca kürelere kadar nice yaratığın son derece has­sas bir tarzda vazifelerini yapmakta olduklarını görürüz. Herbir yaratık vazifesini hiç aksatmadan, yanılmadan, şaşırmadan canla başla yerine getirmekte, kâi­nattaki dakik düzene ayak uydurmaktadır. Bitki ve hayvanların ürünlerini verme-mezlik, toprağın tohum ve çekirdekleri bitirmemezlik, yağmurların yağmamaz-lık, güneşin doğmamazlık ettiğini hiç gördünüz mü? Yağmurlar uzun süre yağ­madığında nasıl perişan oluyoruz. Güneş kendisine takdir edilen süreden önce veya sonra doğsaydı veya batıp da doğmasaydı hayat sona ermez miydi?

Yaratıkların görevlerindeki bu hassasiyetleri hiç şüphesiz Allah'a olan itaatla-rı sebebiyledir. Bu onların aynı zamanda ibadetleri ve tesbihatlarıdır. Kur'ân'da "Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı teşbih etmesin" [18] buyurulmaktadır.

Dünyada hayatın devamı için herşeye son derece tedbirli ve dengeli ayak attıran, her işi aksatmadan yürüten Allah, yaratıklar içerisinde sadece insana akıl ve irade verip hayır ve şer yollarını gösterip hayra uymayı, serden sakın­mayı emredip tercihte tamamen serbest bırakmıştır. İnsana düşen diğer yara­tıklardan geri kalmamak, vazifesini hakkıyla yapmak, Rabbine itaattan sapma­mak olmalıdır.

 

3316. [5:367, Hadîs No: 7620]

îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:

"Lâ ilahe illallah" diyenler için ne ölüm ânında, ne kabirde, ne de mahşer gününde yalnızlık ve ürküntü yoktur. îsrâfil diriliş için "surwa üflediğinde ânında topraktan başlarını kaldırıp "Bizden üzün­tüyü gideren Allah'a hamd olsun" dediklerini görür gibiyim. [19]

 

3317. [5:370, Hadîs No: 7621]

Sabit bin Dahhak'den (r.a.) rivayetle:

Sahip olmadığı birşeyi adayan kimsenin bu adağım yerine getir­mesi gerekmez. Mü'mine lanet okumak onu Öldürmek gibidir. Kim neyle intihar ederse, Kıyamet Günü onunla azaplandınhr. Kim îs-lâmdan başka bir dini kastederek yalan yere "Şu şöyle değilse filan dinden olayım" diye yemin ederse, o dinden olur. Mü'min kişiye "kâ­fir" diye iftira atan onu öldürmüş gibidir. [20]

 

3318. [5:372, Hadîs No: 7627]

Hz. Âişe (r.a.) rivayet ediyor:

Veled-i zinaya anne ve babasının günahından birşey yoktur. [21]

 

3319. [5:373, Hadîs No: 7633]

İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:

Cennette, dünyadaki nimetlerin sadece isimleri vardır. [22]

 

Bu hadis bize Cennetliklerden bahseden bir âyette, "O Cennetlerden nzık olarak meyve yediklerinde, 'Bu daha önce yediğimiz rızıkiandır1 derler. Rızıkları dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur" [23] âyetini hatırlattı. Mü'minler dünyada yaptıkları îman, ibadet ve iyiliklerinin karşılığı olarak Cennetin sayısız nimetleriyle mükâfatlandırılacaklardır. Bu nimetlerden biri de Cennet meyveleri­dir. İşte bahsi geçen âyet, Cennet meyvelerini yiyenlerin 'Bu daha önce yediği­miz rızıktandır' dediklerini anlatıyor Bu âyet, Işârâtü'l-f'caz" da şöyle tefsir edil­mektedir:

"Rızkın en ekmeli, melûf olan [alışılmış olan] kısımdır ki, derece-i kıymeti bi­linsin. Meyvelerin lezzeti, teceddüt [yenilenme] ve tebeddülündedir [değişmesin-dedir]; lezzetin en safîsi, hazır ve yakın olanıdır ve en lezîzi, amelinin ücreti ol­duğunu bilmektir."

Bu ön açıklamadan sonra aynı yerde âyetin meali de verilerek şöyle denil­mektedir: "[Bunlar] bundan önce yediğimiz meyvelerdir veya dünyada yediğimiz meyvelerdir." Çünkü Cennetin meyveleri; birbirine benzediği gibi, dünya meyve­lerine de zahiren benzeor."

Rızıkların birbirine benzemeleri de şöyle açıklanır: "Hadiste de varid olduğu­na göre. Cennetin meyveleri renkçe birdir; amma tatlan, ta'mları bir değildir." [24]

Cennet meyveleri isim olarak dünyadakilerle aynıdırlar. Ama bu benzerlik sadece isimdedir, Cennetlikler onlara yabancılık çekmezler. Ancak lezzetleri dünyadakilerle mukayese edilmeyecek derecede üstündür.

Elmalılı Hamdi Yazırda bu bu konuda şunları söyler:

"Biri gayr-ı safî, diğeri safî; biri zevk-i gaybî diğeri bizzat müşahede edilen bir nimettir. Dünyadaki nimetler âhirettekiler yanında adetâ gölge mesabesindedir, âhirette bizzat hakikatiyle tadılır. Buradakiler kaçabilir, kesilebilir, tükenir, ama âhirettekiler kaçmaz, kesilmez, tükenmez. Âyet gösteriyor ki dünyada idrak ne kadar yükselir, îmanla amel ne derece onlarla atbaşi giderse âhiret meyveleri de o kadar çok olacak ve derece o nisbette yükselecektir." [25]

Cennet meyvesiyle dünya meyvesi arasındaki mukayese tıpkı dünyadaki in­sanla Cennetteki insan, dünya hayatıyla Cennet hayatı, dünya kadınıyla Cen­net hurisi arasındaki mukayese gibidir. Bunlar nasıl yerle gök arası kadar birbi­rinden farklıysa dünya meyvesiyle Cennet meyvesi de birbirlerinden o kadar farklıdır.

 

3320. [5:377, Hadîs No: 7649]

îbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:

Borcun ödemek, sözde durmak ve alacaklıya teşekkür etmekten başka yolu yoktur. [26]

 

İslâm hayat dinidir. Yaşanmak için gönderilmiştir. Onun ölü ruhları dirilten, porsumuş duygu ve kabiliyetleri canlandıran hakikatleri yaşanırsa ancak huzur dolu, sulh dolu bir dünya kurulabilir. Günümüzde bu hakikatleri yaşamaya her-zamankinden daha çok muhtacız. Ticarî hayatta karşılaştığımız aksaklıklar da onu yaşamaya, ruh ve mânâsına uygun davranmaya ne kadar muhtaç olduğu­muzun belgelerinden biridir.

İnsan borçlu olabilir. Ama bunun şartlarına uymak kaydıyla. Borcu ödeme­mek, inkâra kalkmak değil Müslümanlıkla, insanlıkla bile bağdaşmaz. Söz verip sözde durmamak da öyle. Borçlanıp borcu hiç ödememe veya vaktinde ödeme­menin sıkıntılarını hep birlikte yaşıyoruz. Söz verip beş kere, on kere atlatmak, "Bugün git, yarın gel" mantığıyla hareket etmek, bundan dolayı güvensizlik, kır­gınlık, kızgınlık, hatta daha öte davranışlar sergilemek, Islâmdan kopma ve uzaklaşmanın acı faturalarındandır.

Resûlullah Islâmı ruhuna sindirmiş mü'minlerin uymaları gereken ticarî bir prensibi hatırlatıyor. Mü'minin borçlandığında borcunu ödeyen, söz verdiğinde sözünde duran ve alacaklıya teşekkür etmesini bilen insan olduğunu bildiriyor. Borcun, borçluluğun gereği de budur.

 

3321. [5:377, Hadîs No: 7650]

Muâviye bin Hayde'den (r.a.) rivayetle:

Dîni ölçüyü tanımayarak [açıktan] günah işleyen kimsenin ardın­dan konuşmak gıybet değildir. [27]

 

Gıybetin, arkadan konuşmanın ne kadar insaniyeti, vicdanı, dini, îmanı yara­layan bir davranış olduğu âyet ve hadislerde açık açık anlatılır. Ancak gıybetin caiz olduğu bazı yerler vardır. Bunlardan biri de fâsık-ı mütecâhir olanların gıy­betini yapmaktır. Hadis böyle bir kimseye dikkat çekiyor, onun gıybeti olmaya­cağını bildiriyor. Yâni içki, kumar, çeşit çeşit ahlâksızlıklar gibi fenalıklardan sı­kılmayan, aksine işlediği kötülüklerle iftihar eden, zulümden lezzet alan, sıkıl-mayarak açıkça işleyen kimselerin gıybetinde bir mahzur yoktur. Mektûbâfta da arkasından konuşulması gıybet sayılmayan böyle bir kimse, "O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecâhirdir. Yâni fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiâtla ifti­har ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor; sıkılmayarak aşikâre bir surette işliyor" [28]  cümleleriyle anlatılır.

Evet, böyle kimselerin arkasından kötülüklerini anlatmak gıybet olmaz. Bu tip insanların kötülüklerine, kötü örnek olmalarına set vurabilmek için teşhir edil­meleri gerekir. Tâ ki o günahları tekrar tekrar işleme fırsatı bulamasın, en azın­dan toplumda kötü karşılandığını görsün, cesareti kırılsın, hem de kötülükler kuvvet bulup yayılmasın.

Böyle bir anlatım o kişinin ıslahına veya başkalarının o kötülükten sakınma­sına, onun şerrinden emin olmasına vesile olacaksa yapılmalıdır. Yoksa böyle bir maksada hizmet etmeyecek ve aksini netice verecekse en azından abes bir iş yapılmış hatta batılı tasvir ederek kötülüğün daha da kuvvetlenmesine yar­dımcı olunmuş olur. Mü'min ferasetiyle durumu güzelce değerlendirmeli ve ya­pılması gereken en uygun davranış neyse onu yapmalıdır.

 

3322. [5:380, Hadîs No: 7662]

Ukbe bin Âmir (r.a.j rivayet ediyor:

Dindarlık ve salih amel dışında hiç kimsenin hiç kimseye üstünlü­ğü yoktur. Kişinin kötü hareketli, dili bozuk, cimri ve korkak olması kötülük olarak ona yeter. [29]

 

3323. [5:381, Hadîs No: 7669]

Ebû Ubeyde'den (r.a.) rivayetle:

Namazlardan hiçbiri Cuma günü cemaatla kılman sabah nama­zından daha faziletli değildir. Bu namaza katılan kişinin günahları­nın mutlaka bağışlanacağını ümid ederim. [30]

 

3324. [5:383, Hadîs No: 7673]

Ebû'd Derdâ (r.a.) rivayet ediyor:

Bir kul yüz defa «Lâ ilahe illallah" derse, Allah, Kıyamet Günü onu, yüzü ayın on dördü gibi parlak olarak haşredecektir. O gün onun gibi veya daha fazlasını yapandan başka, hiç kimsenin ameli, onun Allah'a sunulan amelinden daha fazîletli olmayacaktır. [31]

 

3325. [5:383, Hadîs No: 7674]

Ukbe bin Âmir (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:

Her günün ameli mutlaka mühürlenir. Mü'min hastalandığı za­man melekler şöyle derler: "Ey Rabbimiz, falan kulunu sâlih amel­den Sen alıkoydun." Yüce Allah şöyle buyurur: "İyileşinceye veya ölünceye kadar daha önce yaptığı amelinin benzerini mühürleyin." [32]

 

 3326. [5:383, Hadîs No: 7675]

Havle binti Kays (r.a.) rivayet ediyor:

Bir alacaklı, borçlusunun yanından hoşnut olarak dönerse, mutla­ka karanın hayvanları ve denizin balıkları ona mağfireti için dua ederler. Bir borçlu da ödemeye gücü yettiği halde alacaklısını geri çe­virirse, Allah mutlaka her gün ve gece ona bir günah yazar. [33]

 

3327. [5:386, Hadîs No: 7684]

Cübeyr bin Mut'im'den (r.a.) rivayetle:

Irkçılığa çağıran bizden değildir, ırkçılık için savaşan bizden de­ğildir, ırkçılık üzere ölen bizden değildir. [34]

 

3328. [5:387, Hadîs No: 7688]

Ali (r.a.) rivayet ediyor:

Müslümanı aldatan, ona zarar veren ve ona hîle yapan bizden de­ğildir. [35]

 

Hadis-i şerif Müslümanın kaçınması gereken aldatma, zarar verme ve hile gibi davranışların çirkinliğini nazara vermekte, böyle davranmanın tehlikesine işaret etmektedir.

îman ibadetlerle, farzları yapmak, haramlardan kaçınmakla kuvvetlenir. Ya­saklara çekinmeden girmek, aldatmak, hile yapmak, başkalarının bilgisizliğin­den faydalanarak haksız kazanç sağlamak; çevreye zarar vermek; söz ve dav­ranışlarla insanları İncitmek; mazlumları, zayıflan, güçsüzleri mutazarrır etmek ne îmanla, ne de Islâmla bağdaşır. Bunlar ne îman ve Islâmın gereğidir ve ne de Islâmın malıdır. îman ve Isfâmın gereği dürüstlük, aldatmamak, hile yapma­mak, zarar vermemek, bununla da kalmayıp faydalı olmaktır. Küfrün gereği ise

yalandır, hiledir, aldatmaktır, başkalarına zarar vermektir. Küfrün malı imanlı gönüllerde yer almamalıdır. Mü'min Islama ters düşen davranışlar sergilediğin­de Islama gölge düşürdüğünün ve Allah'ın gazabına hedef olduğunun şuuru içerisinde olmalıdır.

Bu ve buna benzer hadislerde geçen "Bizden değildir" ifadesi mü'min ve Müslüman değildir" mânâsında anlaşılmamalıdır. Eğer öyle olsaydı, Allah'a ve peygambere gönülden inandığı halde haramlara giren birçok kimsenin dinden çıkmaları gerekirdi. Oysa kelâm âlimleri inkâr etmediği sürece büyük günah iş-ieyenlerin bile îmandan çıkmadıklarını söylerler.

 

3329. [5:388, Hadîs No: 7693]

İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:

Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı gösterme­yen, iyiliği emredip kötülükten sakındırmayan bizden değil. [36]

 

3330.[5:389, Hadîs No: 7694]

Ubade bin Sâmit (r.a.) rivayet ediyor:

Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize merhamet etme­yen ve âlimlerimize hak ettiği değeri vermeyen bizden değildir. [37]

 

3331.[5:389, Hadîs No: 7696]

Cübeyr bin Mut'im'den (r.a.) rivayetle:

Allah kendisine geniş imkân verdiği halde çoluk çocuğunu sıkıntı­ya sokan bizden değildir. [38]

 

3332. [5:390, Hadîs No: 7699]

îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:

Âlim olmayan veya ilim öğrenmeye çalışmayan bizden değildir. [39]

 

3333. [5:390, Hadîs No: 7700]

Abdullah bin Busr'den (r.a.) rivayetle:

Hased eden, söz götürüp getiren ve kâhinlik yapan benden değil­dir, ben de ondan değilim. [40]

 

3334. [5:390, Hadîs No: 7701]

Muaz bin Cebel (r.a.) rivayet ediyor:

Cennet ehli, Allah'ı zikretmeden geçirdikleri bir ânın dışında hiç­bir şeye teessüf etmeyecekler. [41]

 

3335. [5:393, Hadîs No: 7612]

îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:

Benden sonra, karanlık gecenin dalgalan gibi, fitneler ümmetimi kaplayacaktır. Kişi mü'min olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar. Bâzı insanlar, dinlerini dünyanın az bir malana satacaklardır. [42]

 

3336. [5:370, Hadîs No: 7616]

Ebû Mâlik el-Eş'arî (r.a.) rivayet ediyor:

Kişi uyumak istediğinde şöyle duâ etsin: "Allah'a îman ettim, sah­te tanrıları inkâr ettim. Allah'ın va'di haktır. Peygamberler doğru söylemişlerdir. Allah'ım, bu gece hayırlı olanın dışında herhangi bir-şeyle karşılaşmaktan Sana sığınırım." [43]

 

3337. [5:397, Hadîs No: 7633]

îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:

Bâzı insanlar, ya Cuma namazlarım kılmamayı terkedecekler, ya da Allah onların kalblerini mühürleyecek, sonra kesin olarak gafil­lerden olacaklardır. [44]

 

3338. [5:398, Hadîs No: 7637]

Câbir (r.a.) rivayet ediyor:

Kişi, zâlim de olsa, mazlum da olsa din kardeşine yardım etsin. Zâlimse, onu bundan vaz geçirsin. Bu onun için bir yardımdır. Mazlumsa, yardım etsin. [45]

 

3339. [5:399, Hadîs No: 7738]

Ebû Seleme'den (r.a.) rivayetle:

Biriniz, ne temenni ettiğine iyi baksın. Çünkü, temennî ettiği şey­lerden kendisi için neyin yazıldığını bilemez. [46]

 

3340. [5:401, Hadîs No: 7750]

îbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:

İkindi namazını kaçıran, çoluk çocuğunu ve malını yitirmiş gibi zarardadır. [47]

 

3341.[5:402, Hadîs No: 7752]

îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:

Namaz kılanın önünden kasdî olarak geçen kimse, Kıyamet Günü, kuru bir ağaç olup geçmemiş olmayı temennî edecektir. [48]

 

3342. [5:402, Hadîs No: 7755]

îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:

Gece ve gündüz iki binektir. Âhirete ulaşmak için onlara binin [onlardan istifade edin]. [49]

 

3343. [5:404, Hadîs No: 7760]

îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:

Zemzem suyu hangi niyetle içilirse ona yarar: Şayet şifa niyetiyle içersen, Allah sana şifâ verir, kötülükten korunmak için içersen, Al­lah seni korur, susuzluğunu gidermek için içersen, Allah susuzluğu­nu giderir. Karnım doyurmak için içersen, Allah seni doyurur. Cebra­il'in ayağını vurması, Allah'ın Hz. İsmail'e içinnesinin eseridir.[50]

 

3344. [5:405, Hadîs No: 7763]

Müstevrid rivayet ediyor:

Dünyanın âhîrete nisbeti, birinizin denize gidip parmağını batırdı­ğında, parmağına bulaşan ıslaklığın denize nisbeti gibidir. [51]

 

Devamlı yanan, parlayan, hiç sönmeyen bir güneşle bir anda parlayıp sönen şimşeğin bir olduğu söylenebilir mi? İşte dünya bütün güzelliği, mutluluğu ve ni­metlerine rağmen âhiretin yanında böyledir. Çünkü dünya fânî, âhiret ise ebedî­dir. Mümkün olsa da dünyada İnsan her arzusuna kavuşmuş bir ha'de bin sene mutlu bir hayat sürebilse, bu hayat Cennetin bir saatine denk gelmez. Böyle bir Cennette de bin sene yaşamak bir saat Allah'ın cemalini görmeye mukabil de­ğildir.

Hadis-i şerifte, "Dünya mü'minin zindanıdır" Duyurulmasının en önemli açık­lamalarından biri de dünyanın âhiretin yanında zindan gibi kaldığıdır. Yoksa mü'min îmanıyla dünyada da Cennet hayatı yaşar. Ama bu hayat âhirette kavu­şacağı nimetler yanında çok sönük ve zayıf kalır, tıpkı aslıyla gölgesi gibi.

Yukardaki hadiste dünyanın âhirete göre denize batırılıp da ıslanan parma­ğa benzetilmesini de böyle anlamak gerekir. Ne kadar güzel olursa olsun geçici bir hayat, herşeyiyle güzel ve canlı olan ebedî bir hayatla nasıl kıyaslanabilir? Ancak onun nisbeti hadiste belirtildiği gibi ıslak bir parmağın denize nisbeti gibi olabilir.

 

3345. [5:405, Hadîs No: 7764}

Enes'den (r.a.) ı ivâyetle:

Bolluk ânında veren kişi, muhtaçken yardımı kabul eden kişiden daha büyük mükâfat kazanıyor değildir. [52]

 

3346. [5:406, Hadîs No: 7767]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Allah bir âlime bir ilim vermişse, onu gizlemeyeceğine dâir kendi­sinden kesin bir söz almıştır. [53]

 

Allah, ilim sahibinden fiilen olmasa da fıtraten o ilmi gizlemeyeceğine dair söz almıştır. Tıpkı bitkilerden ürün vermek üzere fıtrî söz aldığı gibi. Aklın veril­mesi herşeyden önce aklı yaratanı tanımayı, malın verilmesi zekât vermeyi ve cömert davranmayı, güç kuvvet çalışıp çabalamayı, cesaret cihad etmeyi fıtra­ten netice verdiği gibi ilmin verilmesi de onu gizlemeyip neşretmeyi gerektirmek­tedir. Bir hadislerinde Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) "Benden bir âyet de duysanız bu­nu başkalarına ulaştırınız" buyurmuşlardır. "Ben bir öğretici olarak gönderildim" buyurmasında da bildiklerini başkalarına ulaştırma hakikati yatmaktadır. Zaten Peygamberlerin en önemli vazifelerinden biri de tebliğ değil midir? Onlar kork­madan, çekinmeden, eksiksiz olarak Allah'tan aldıkları emir ve yasakları insan­lara bildirmekle görevlidirler.

Âlimler de peygamberlerin varisleridirler. Bu noktada da peygamberleri örnek almak durumundadırlar. Onların da en önemli vazifelerinden biri tebliğ vazifele­rini korkarak veya başka duygularla gizlememek, yeri ve makamt geldiğinde herşeye rağmen duyurabilmektir. Hakikatleri gizleyen âlimlerle ilgili olarak gerek Kur'ân'da ve gerekse hadislerde önemli ikazlar vardır. Ehl-i Kitabın îkaz edildiği

bir âyette şöyle buyurulmaktadır: "Hatırla o zamanı ki, Allah, kendilerine kitap verilenlerden, 'Onu insanlara açıkça bildireceksiniz ve gizlemeyeceksiniz' diye söz almıştı. Onlar ise bu sözü arkalarına atıp onu az bir menfaatle değiştiler. Ne kötü şeydir satın aldıkları!" [54]

Bakara Sûresinindeki bir âyette de Eh M Kitabın bazı âlimlerinin bu kötü alış­kanlıkları hakkında şöyle buyurulur:

"Kendilerine kitap verdiklerimiz, Peygamberi, oğullarını tanıdıkları gibi tanır­lar. Yine de onlardan bir topluluk, bile bile hakkı gizliyorlar." [55]

Bildikleri hakikatleri gizliyenler hakkında hadislerde de çok şiddetli tehditler yer almaktadır. Bunlardan birisi şöyledir:

İlmi Öğrendiği halde gizleyen, başkalarından esirgeyen kimseyi Allahu Taâlâ Kıyamet Gününde ateşten bir gemle gemler." [56]

İşte yukardaki hadis de ilmin gizlenmemesi gerektiğini bildiren hadislerden biridir.

 

3347. [5:407, Hadîs No: 7770]

Süheyb'den rivayetle:

Kur'ân'ın haram kıldığı şeyleri helal gören kimse Kur'ân'a îman etmemiştir. [57]

 

3348. [5:408, Hadîs No: 7775]

Said bin Müseyyeb rivayet ediyor:

Bir mü'minin kalbinde korku ile ümit birlikte bulunursa muhak­kak LTz ve Celil olan Allah ona umduğunu verir ve korktuğundan da emin kılar. [58]

 

3349.[5:409, Hadîs No: 7776]

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:

Bir topluluk Allah'ın evlerinden birinde toplanır, Allah'ın kitabını okur, aralarında müzakere ederlerse, mutlaka üzerlerine manevî bir huzur iner, kendilerim rahmet kaplar, melekler kuşatır, Allah da ka­tındaki melekler arasında onları anar. [59]

 

3350.[5:409, Hadîs No: 7777]

Sehl bin Hamaliye rivayet ediyor:

Sehl bin Hanzauye rivayet, culju, .

Bir topluluk Allah'ı anmak üzere toplanırsa, dağıldıklarında onla­ra, "Günahlarınız bağışlanmış olarak kalkınız" denilir. [60]

 

3351 .[5:410, Hadîs No: 7780]

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:

Bir topluluk toplanır, Allah'ı zikretmeden, Resûlullaha salavat ge­tirmeden dağılırsa, bu meclisleri onlar için Kıyamet Günü bir hasret ve pişmanlık vesilesi olur. [61]

 

3352. [5:410, Hadîs No: 7782]

Ebû Umâme (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduk­larını rivayet ediyor:

Bir kul, Allah'ın diğer bir kulunu severse, ancak Rabbine saygı göstermiş olur. [62]

 

3353. [5:411, Hadîs No: 7787]

İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:

Bana Ebû Bekir'den daha büyük iyilik yapan kimse yoktur: O, ca­nı ve malıyla beni korudu. Kızını bana nikahladı. [63]

 

3354. [5:412, Hadîs No: 7788]

îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:

Bir kimse faizden mal çoğaltırsa, âkibeti mutlaka yokluk çekmek olur. [64]

 

3355.[5:412, Hadis No:7789]                   

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Bir kişi Allah için bir kardeşlik kurarsa, Allah ona Cennette bir derece verir. [65]

 

3356. [5:412, Hadîs No: 7790]

Gudeyfbin Hars rivayet ediyor:

Bir topluluk bir bid'at icad ederse, mutlaka onun karşılığı bir sün­net ortadan kaldırılmış olur. [66]

 

3357. [5:413, Hadîs No: 7792]

Huzeyfe'den (r.a.) rivayetle:

Bir kimse zenginken güzelce orta yolu tutmaz, fakirken de güzelce orta yolu tutmazsa, Allah'a kullukta da güzelce orta yolu tutmaz. [67]

 

3358. [5:414, Hadîs No: 7795]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Ümmetim hakkında ancak îman za'fiyetinden korkuyorum. [68]

 

3359.[5:414, Hadîs No: 7796]

Ali'den (r.a.) rivayetle;

Ümmetim hakkında kadın ve içkiden daha büyük bir fitneden korkmuyorum. [69]

 

3360. [5:414, Hadîs No: 7798]

îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:

Bir kul beni ciddî olarak severse, Allah onun cesedini mutlaka Ce­henneme haram kılar. [70]

 

3361. [5:415, Hadîs No: 7799]

îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:

Bir ümmet peygamberinden sonra ihtilafa düşmüşse, mutlaka o ümmetten bâtıl ehli olanlar hak ehli olanlara galip gelmiştir. [71]

 

3362. [5:415, Hadîs No: 7801]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Ben sizin için fakirlikten değil, mal çoğaltma yarışından korkuyo­rum. Ben sizin hatâ yapmanızdan değil, kötülüğü kasten yapmanız­dan korkuyorum. [72]

 

3363.[5:417, Hadîs No: 7804]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Allah bir kula duâ etmesini müyesser kalmışsa, mutlaka kabul et­meyi de müyesser kılmıştır. [73]

 

Bu hadisten ilham alınarak olsa gerek, söylenmiş şöyle güzel bir söz vardır: "Eğer Allah vermek istemeseydi istemeyi vermezdi."

"Bana dua edin, size icabet edeyim"[74] âyetinde de bu mânâ anlatılır.

Bu hakikatler bize insanın Allah'tan ümit kesmemesi gerektiğini gösterir. Ma­dem insan yaratılışı gereği duaya muhtaçtır. Duayla ayakta kalmaktadır. Tıpkı yerlere abanarak yürüyen bir çocuğun anne babasına muhtaç olduğu gibi. Öy­leyse duayı ihmal etmeyecek, etmediği gibi "Allah benim duamı kabul etmez" gi­bisinden ümitsizliğe de kapılmayacaktır. Mideyi veren mide için yarayışlı yiyeçekleri yarattığı gibi insanın yaratılışına dua, yani isteme duygusunu yerleştiren Allah, elbetteki istenileni de verecektir. Şu var ki bunun gereklerini yerine getir­mek, şartlarına uymak, birkaç defa isteyip kabul olmadı diye bırakmamak, ısrar­la ve devamlı istemek, Onun hazinesinde herşeyin bol olduğunu, verdiğinde htç-birşey eksilmeyeceğini, isteyenlerden hoşnut olduğunu, aksine istemedikçe gazap ettiğini bilmek ve ona göre istemek gerekir.

Cenab-ı Hak istenilene muhakkak cevap verir. Ama bu hikmeti gereği bazan istenilen şeyin aynısını, bazan daha iyisini vermek şeklinde olur, bazan da âhi-reti için kabul eder; kişi yaptığı duanın mükâfatını sevap olarak bulur.

 

3364. [5:417, Hadîs No: 7807]

Ubeyde bin Umeyr rivayet ediyor:

Bir kişi zâlim idareciye yakınlığım arttırırsa, Allah'a olan uzaklı­ğını arttırmış olur. Kişiye bağlı olanlar çoğalırsa, şeytanları çoğalmış olur. Malı çoğalırsa, hesabı zorlaşır. [75]

 

3365.[518, Hadîs No: 7808]

Enes'den (r.a.) rivayetle: Hilim ne büyük süstür. [76]

 

3366. [5:418, Hadîs No: 7810]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Allah bir kulun rezil olmasını isterse, ilim ve edebten mahrum bı­rakır. [77]

 

3367.[5:419, Hadîs No: 7813]

Ciindüb el-Beçelî'den rivayetle:

Kişi birşeyi gizli gizli yapıyorsa, Allah mutlaka onu hal ve hare­ketlerine yansıtır. Yaptığı şey hayırsa hayır olarak, serse şer olarak yansıtır. [78]

 

3368. [5:423, Hadîs No: 7823]

Büreyde (r.a.) rivayet ediyor:

Bir kul gözünü kaybeder de sabrederse Cennete gider. [79]

 

3369. [5:423, Hadîs No: 7824]

Mikdam bin Ma'dikerib'den (r.a.) rivayetle:

Hanımına yedirdiğin senin için sadakadır, çocuğuna yedirdiğin se­nin için sadakadır, hizmetçine yedirdiğin senin için sadakadır, ken­din yediğin senin için sadakadır. [80]

 

3370. [5:424, Hadîs No: 7826]

İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:

Bir âüeye yumuşaklık verilmişse bu mutlaka onlara fayda vermiş­tir. [81]

 

3371. [5:424, Hadîs No: 7830]

Ömer'den (r.a.) rivayetle:

Kişi, sahibini doğru yola götüren veya bir kötülükten sakındıran bir ilimden daha faziletli bir kazanç elde etmemiştir. Kişinin aklı is­tikâmet üzere olmadıkça, dini de istikamet üzere olmaz. [82]

 

3372.[5:425, Hadîs No: 7831]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Bir genç bir yaşlıya yaşlılığından dolayı saygı gösterirse, Allah da yaşlandığında kendisine saygı gösterenleri yaratır. [83]

 

3373. [5:427, Hadîs No: 7838]

îbniAbbas (r.a.) rivayet ediyor:

Sen bir topluluğa akıllarının ermediği birşey söylersen, bu onlar­dan bâzıları için mutlaka fitneye sebep olur. [84]

 

3374. [5:429, Hadîs No: 7842]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Allah bir kula aile, mal ve çocuk gibi bir nimet verir, o da 'Maşâal-lah, lâ kuvvete illâ billah [Allah dilediğini apar. Kuvvet ancak Al­lah'ın y ar dimiyi adır] derse, o nîmet hakkında ölüm dışında hiçbir â-fet görmez. [85]

 

3375. [5:429, Hadîs No: 7843] .     .

Câbir (r.a.) rivayet ediyor:

Allah bir kula bir nimet verir, o da "Elhamdülillah" derse, o nime­tin şükrünü ödemiş olur. Bir daha derse, Allah sevabım tazeler. Üçüncü defa derse, günahlarını affeder. [86]

 

3376. [5:429, Hadîs No: 7846]

Muâviye bin Hadîc'den (r.a.) rivayetle: Kalbini tırmalayan işi yapma. [87]

 

3377. [5:430, Hadîs No: 7847]

ni Amr (r.a,) rivayet ediyor:

Müslüman kişi, din kardeşine doğru yolunu daha iyi aydınlatacak veya kendisini bir kötülükten sakındıracak hikmetli bir sözden daha üstün bir hediye vermemiştir. [88]

 

3378. [5:431, Hadîs No: 7853]

Enes'den (r.a) rivayetle:

Allah yolunda bana sıkıntı verildiği kadar hiç kimseye verilme­miştir. [89]

 

Büyükler büyüklükleri ölçüsünde çile ve sıkıntılar çekerler. "Musibetlerin en şiddetlisine başta peygamberler, sonra da büyüklük sırasına göre Allah'ın sev­gili kullan maruz kalırlar" hadisi bize bu gerçeği anlatır. Mekke devrine, Islâmtn ilk dönemlerine baktığımızda hadisin ifade ittiği mânâyı daha iyi anlıyoruz. Evi­nin önüne pislik, yoluna diken ve çakıl taşları mı dökülmemişti? Taş yamuruna mı tutulmamıştı? Hakaretlere mi uğramamıştı? Yüzü mü yaralanmamış, dişi mi kırılmamıştı? Müşrikler bilhassa Ebû Talibin vefatından sonra Peygamberimize olan işkencelerini arttırmışlar, birgün bundan dolayı Hz. Fâtıma'yı dahi ağlat-mışlardı. Bu hadise üzerine Allah Resulü, "Ebû Talip'in ölümüne kadar müşrik­ler bana böylesine eziyet ve hakarete cür'et etmemişlerdi"1 buyurmuştu. Bütün bunlar peygamberliğini îlâna başladıktan sonra başına gelmişti.

Resûiullahtn sıkıntıları sadece bunlardan ibaret değildi. Öylesine engin bir şefkate sahipti ki kâfirlerin küfürde kalışları ve inatçılıklarına dayanamaz, üzü­lür; kurtulmaları için gece gündüz demeden didinir, çırpınır dururdu.

Ayrıca Resûlullah o gün yaşamakta olan mü'mtnlerin olduğu gibi Kıyamete kadar gelecek olan ümmetinin sıkıntılarını da omuzlamış, onları ızdırap edin­mişti. Islâmın maruz kaldığı tehlikeler de onun ruhaniyetini üzen hadiselerden­dir. Kıyamet Gününde ümmetinin çekeceği azabı düşünerek ızdırap duyduğunu da buna eklersek gerçekten sıkıntısının ne derece büyük olduğunu anlarız. Hak yolda olup da dünyada rahatla ömür süren, sıkıntılara, çilelere maruz kal­mayan kimse hemen hemen yok gibidir. Fakat dünyada çekilen her çile sabre-dildiği takdirde manevî yükselişin, âhirette yüksek makamlara çıkışın, kısacası Allah rızasını kazanışın vasıtası olacağı için büyüklükleri ölçüsünde herkes be­lâ ve musibetlere maruz kalmışlardır. En şiddetlisine ise hiç şüphesiz Peygam­berimiz maruz kalmıştır.

 

3379. [5:433, Hadîs No: 7860]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Benim evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçe­dir. [90]

 

3380. [5:433, Hadîs No: 7861]

Taberi, 2:229.

Hişam bin Âmirden (r.a.) rivayetle:

Âdem'in yaratılışından Kıyamet kopuncaya kadar Deccalden daha büyük bir fitne yoktur. [91]

 

 

3381.[5:434, Hadîs No: 7865]

Muhammed bin Ka'b rivayet ediyor:

Bir topluluk bir yerde oturur da birbirlerinin sözüne kulak ver­mezlerse, o meclisten bereket mutlaka çekilip alınır. [92]

 

3382. [5:435, Hadîs No: 7866]

îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:

Bir kul Allah katında, Allah rızâsı için yuttuğu bir öfkeden daha faziletli birşey yutmamıştır. [93]

 

 

3383.[5:435, Hadîs No: 7867]

Enes (r.a.) rivayet ediyor:

îki kişi Allah için birbirini severse, en üstünleri arkadaşını daha çok sevendir. [94]

 

3384. [5:435, Hadîs No: 7870]

Ibni Ömer'den (r.a.) rivayetle:

Bir kul Allah için, ama sadece Allah için bir şeyi terk ederse, Al­lah mutlaka dini ve dünyası hakkında ondan daha hayırlısını verir. [95]

 

3385. [5:436, Hadîs No: 7871]

Üsâme (r.a.) rivayet ediyor:

Ben, erkekler için kadınlardan daha tehlikeli bir imtihan sebebi bırakmadım. [96]

 

3386. [5:415, Hadîs No: 7875]

bemure den (r.a.) rivayetle:

İnsanlar, ilmi neşretmekten daha fazîletli bir sadaka vermemiş­lerdir. [97]

 

3387. [5:438, Hadîs No: 7882]

Hamala (r.a.) rivayet ediyor:

Cebrail bana her geldiğinde şu iki duayı yapmamı emrederdi: "Al­lah'ım, beni helal ile rızıklandır ve sâlih işlerde çalıştır." [98]

 

3388. [5:439, Hadîs No: 7887]

Ali'den (r.a.) rivayetle:

İlmin hilme eklenmesinden daha faziletli iki şey birbirine eklen­memiştir. [99]

 

3389. [5:442, Hadîs No: 7894]

Enes (r.a.) rivayet ediyor:

Hiçbir mü'min "Şu şöyle olursa hanımım benden boş olsun" diye yemin etmez. Ancak münafık olan böyle yemin eder. [100]

 

3390. [5:442, Hadîs No: 7895]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

istihare yapan mahrum kalmaz, istişare eden pişman olmaz, ikti-sad eden geçim sıkıntısı çekmez. [101]

 

3391 .[5:443, Hadîs No: 7897]

Aişe (r.a.) rivayet ediyor:

Bir malın zekâtı verilmezse bu durum onu mutlaka helake götürür. [102]

 

3392 .[5;443, Hadis No:7899]

Arar bin Hüueyris'den (r.a.) rivayetle:

Yapacağı işte hizmetçine yardım edip yükünü hafifletirsen, bu, Kıyamet Günü mizanına konan bir sevap olur. [103]

 

3393. [5:445, Hadîs No: 7908]

Ka'b bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor:

Bir koyun sürüsüne salıverilen iki aç kurt, kişinin mal ve maka­ma olan hırsının dinine verdiği zarardan daha çok zarar vermez. [104]

 

Hırs, eğer gerçek mecrasında kullanılmayıp bütün bütün dünyaya yöneltilir, makam, mevki; mal, mülk edinmeden başka birşey düşünemez hale getirilirse, insanın manevî hayatını alt üst eder. Ebedî hayatı kazanmak, manen yüksel­mek için verilen bu duygu dünyanın fânî işlerine sarfedilirse elbetteki insanı bü-

yük zararlara sokar. Bu davranış adetâ elmasla cam parçalarını satın almaya benzer.

Fânî mal ve makam hırsla yönelmeye değer şeyler değildir. Geçici oldukları için insan onları birgün bırakıp gidecek, sadece günahlarıyla baş başa kalacak­tır. Hem de herbiri birer emanettir. Onlara hakiki sahibiymiş gibi sarılan, sahip çıkan kimse emanete de hıyanet etmiş olur.

Hırsla makam-mevki, para-pul, mal-mülk kazanmaya yönelen kimse bir çok değerini birden kaybeder. İnsanlığından, vicdanından, inancından, ahlâkından nice fireler verir; şerefini, haysiyetini ayaklar altına alır.

Nice mal ve makam düşkünü insan vardır ki insan demeye bin şahit ister. Şefkat, merhamet, iyilik duygularından mahrum böyle kimseler menfaatlerinin kulu, kölesi olmuş; o uğurda dinlerini, îmanlarını, ne kadar kudsî değerleri varsa hepsini feda edebilecek derekeye düşmüşlerdir.

Eğer bir mal, bir mevki kişiyi Allah'a kulluktan, ibadetlerini yapmaktan alıko­yuyor veya gevşemeye, lâkaydlığa, günahlara girmeye sevkediyorsa kişi zarar­dadır.

Eğer kişi mal veya makam edineyim diye haramlara girmekte tereddüt etmi­yor, farzları terk ediyor, ihmalkârlıklara giriyorsa elbette bu durum hadiste anla­tıldığı gibi iki aç kurdun sürüye verdiği zarardan daha çok kişinin dinine zarar vermiş olur.

Lem'alat'öa hırsın sebep olduğu üç büyük tehlike üzerinde durulur. Birincisi­nin kanaatsiziliği netice verdiği, bunun da çalışma şevkini kırdığı, şükür yerine şikayete ve tembelliğe attığı belirtilir ve şöyle denilir: "Meşru, helal az malı terk edip gayr-t meşru, külfetsiz bir malı arar ve o yolda izzetini, belki haysiyetini fe­da eder."

İkinci olarak da hırsın kayıp ve zararlara, başarısızlıklara sebep olduğu, ağır karşılanıp kolaylık ve yardımlardan mahrum bıraktığı anlatılır.

Hırsın üçüncü tehlikesine ise şöyle dikkat çekilir: "Hırs ihlası kırar, amel-i uh-revîyi zedeler. Çünkü, bir ehl-i takvanın hırsı varsa, teveccüh-ü nâsı [insanların yönelişini] ister. Teveccüh-ü nâsı müraat eden [gözeten] ihlas-ı tammı [tam ihla­sı] bulamaz....[Hırs] ihlası kırar, riya kapısını açar. Hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir." [105]

Madem hırs bu kadar zararlıdır. Bu duyguyu mecrasında kullanmaktan baş­ka bir yol yoktur. Öyleyse Mektûbâtla belirtildiği gibi davranmak hem akla, hem de fıtrata en uygun olan yol olsa gerek. Şöyle deniliyor Mektûbaüa:

"Hem [insan] mala ve câha [makama] karşı şiddetli bir hırs gösterir. Bakar ki: muvakkaten onun nezaretine verilmiş o fânî mal ve âfeîli şöhret ve tehlikeli riyaya medar [vesile] olan câh, o şiddetli hırsa değmiyor. Ondan hakikî câh olan meratib-i mâneviyeye [manevî mertebelere] ve derecât-ı kurbiyeye [Allah'a ma­nen yaklaşmaya] ve zâd-i âhirete [âhiret azığına] ve hakiki mal olan a'mâl-i sali-haya [salih amellere] teveccüh eder [yönelir]. Fena haslet olan hırs-ı mecazî ise, âlî bir haslet olan hırs-ı hakikiye inkılâb eder." [106]

 

3394. [5:446, Hadîs No: 7909]

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:

Cehennem gibi, kendisinden kaçanı uyuyan, Cennet gibi de isteye­ni uyuyan birşey görmedim. [107]

 

Aklı başında olan hiçbir insan göz göre göre kendini ateşten bir çukura at­maz. Haramların, günahların, isyanların neticesi Cehennem olduğuna göre, in­sanın en az ateşten çukurdan korktuğu kadar Cehennemden korkması gerek­mez mi? Gerekir, ama insanı gaflet bürüyünce ancak anlık, günlük düşünmeye başlar. Bindiği dalı kestiğinde düşeceğini bile bile düşünceye kadar kendini avu­tur. Bunun sebebi îman zayıflığının doğurduğu gaflettir. Dünyanın fânî işlerine gömülen insan başını kaldırıp da bir türlü gerçeklerle yüz yüze gelmek istemez. Cehennemden korkmasına korkar, kaçar, ama gafleti sebebiyle ona karşı bir türlü tedbir almaz.

Bir de işin öbür tarafına bakalım. Herkes Cehennemden kaçtığı kadar Cen­neti de arzu eder. Ama onu elde etme uğrunda gereken gayreti göstermez, lâ-kaydlaşır. Oysa bize Ağrı dağının tepesinde bir hazine olduğunu söyleseler ve bu sözün doğru olduğu kesin olsa, herşeye rağmen harekete geçer, güçbelâ da olsa o tepeye çıkmaya çalışırız. Veya "Falan yerde altın dağıtılıyor" denilse ko­şarak gideriz. Ama birçok insan îman ve salih amelin insanı Cennete götürece­ğini bildiği halde bir türlü îmanını kuvvetleştirip salih amellere yönelmez. Bunun sebebi de îman zayıflığıdır, gaflettir. Dünyada ebedî kalma tevehhümü, ölme-yecekmişcesine davranma ve bu gerçekleri düşünememedir. Günübirlik yaşa­mak, bugünden yarını görememek, geçici istikbal için var güçle çalışıldığı hal­de ebedî istikbali hatıra getirmemek, azıcık hazır bir lezzetle avunup ilerde ve­rilecek tonlarca lezzeti gözardı etmek akıl kârı değildir.

 

3395. [5:446, Hadîs No: 7910]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Kabirden daha korkunç bir manzarayı asla görmedim. [108]

 

3396. [5:447, Hadîs No: 7912]

Selman'den (r.a.) rivayetle:

Bir topluluk avuçlarını yukarı kaldırıp Allah'tan birşey isterlerse istedikleri şeyi ellerine koymak Allah üzerinde bir hak olur. [109]

 

3397. [5:447, Hadîs No: 7913]

Âişe (r.a.) rivayet ediyor:

Cebrail bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki, >mşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım. [110]

 

3398. [5:448, Hadîs No: 7916]

îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:

Allah, kulunu dünyaya karşı tok gözlü, midesi ve tenasül uzvunu haramdan korumayla süslediği kadar kulunu hiçbirşeyle süslememiştir. [111]

 

3399. [5:449, Hadîs No: 7920]

Câbir (r.a.) rivayet ediyor:

Allah bir kavmin başına kıtlık vermişse, mutlaka Allah'a başkal­dırın alarmdandır. [112]

 

3400. [5:450, Hadîs No: 7922]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Ben mü'minin dünyadan ayrılışım, ancak çocuğun anne rahmin­deki kaygı ve karanlıktan kurtulup, dünyanın genişliğine doğru çık­masına benzetirim. [113]

 

3401. [5:452, Hadîs No: 7928]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Avlanan her hayvan, kesilen her ağaç, onların Allah'a olan teşbih­lerinin kesilmesi demektir. [114]

 

3402. [5:452, Hadîs No: 7930]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Cehennem yaratıldığı günden beri Mikâil gülmemiştir. [115]

 

3403. [5:453, Hadîs No: 7934]

Ebû Ümâme (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:

Hiçbir topluluk hakkı bâtıl batılı hak gösteren bir çekişmeye gir­medikçe, hidayetten sonra dalâlete düşmezler. [116]

 

3404. [5:454, Hadîs No: 7937]

Ebû Bekir (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:

Güneş, Ömer'den daha hayırlı bir kimsenin üzerine doğmamıştır. [117]

 

3405. [5:455, Hadîs No: 7940]

İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:

Dindeki ince anlayış ve bilgiden daha faziletli birşeyle Allah'a kul­luk edilmemiştir. [118]

 

3406. [5:456, Hadîs No: 7942]

Muaz'dan (r.a.) rivayetle:

Allah'ın bir kuîa olan nimeti artarsa, mutlaka insanların ona olan eziyeti de şiddetlenir. İnsanların bu eziyetine tahammül edemeyen o nimeti yok olmaya hedef eder. [119]

 

3407. [5:456, Hadîs No: 7943]

îbniAmr (r.a.) rivayet ediyor:

Ne olur, biriniz bir sadaka vermek istediğinde onu Müslüman olan anne babası adına versin. Böylece anne ve babası onun sevabına nail olur, kendisi de bir o kadar sevap kazanır. Onların sevabından da hiçbir şey eksilmez. [120]

 

3408. [5:457, Hadîs No: 7947]

Muâz'dan (r.a.) rivayetle:

Âdemoğlu, Allah'ın azabından kurtarıcı olarak, Allah'ı zikretmek­ten daha çok hiçbir amel işlememiştir. [121]

 

3409.[5:457, Hadîs No: 7948]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Ademoğlu, namaz kılmaktan, iki kişinin arasını düzeltmekten ve güzel ahlâktan daha faziletli bir amel işlemiş değildir. [122]

 

3410. [5:459, Hadîs No: 7954]

İbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:

Gökte hiçbir melek yoktur ki Ömer'e saygı duymasın. Yerde hiçbir şeytan yoktur ki, Ömer'den korkmasın. [123]

 

3411. [5:459, Hadîs No: 7955]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Bir kul ihlâsla "La Üâhe ilallah" derse gök kapıları açılır. Büyük günahları işlemezse, o söz Arşa kadar ulaşır. [124]

 

3412. [5:460, Hadîs No: 7957]

îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:

Allah bu ümmetten bir âlimin ruhunu aldığında bu îsîâm için mutlaka bir gedik olur ve onun boşluğu Kıyamete kadar doldurulamaz.  [125]

 

3413. [5:460, Hadîs No: 7960]

Enes (r.a.) rivayet ediyor:

Ebû Bekir ve Ömer'i ben öne geçirmedim, onları Allah öne geçirdi. [126]

 

3414. [5:461, Hadîs No: 7963]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Birşeyde hayasızlık varsa onu mutlaka çirkinleştirir. Haya varsa mutlaka onu süsler. [127]

 

3415. [5:462, Hadîs No: 7969]

Abdurrahman bin Sehl (r.a.) rivayet ediyor:

Her peygamberliği bir hilâfet, her hilâfeti de bir saltanat takip et­miştir. [128]

 

3416. [5:463, Hadîs No: 7970]

Âişe'den (r.a.) rivayetle:

Allah'tan dilenildiğinde büyük günah büyük değil, üzerinde ısrar edildiğinde ise küçük günah küçük değildir. [129]

 

3417. [5:463, Hadîs No: 7971]

Ebû Hiireyre (r.a.) rivayet ediyor:

Başıma sıkıntılı birhal geldiğinde mutlaka Cebrail bana görün­müş ve "Ey Muhammed şöyle de" demiştir: "Hiç ölmeyecek hayat sa­hibi olan Allah'a tevekkül ettim. Hiçbir evlat edinmeyen, saltanatın­da ortağı olmayan, yaratıklardan yardımcısı bulunmayan Allah'a hamolsun. [130]

 

3418.[5:463, Hadîs No: 7972]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Din kardeşinin yüzüne karşı söylemediğin şeyi ardından söylemen gıybettir. [131]

 

3419.[5:463, Hadîs No: 7973]

Usâme bin Şüreyk (r.a.) rivayet ediyor:

"İnsanların sende görmesinden hoşlanmadığın şeyi yalnızken de işleme." [132]

 

3420. [5:465, Hadîs No: 7978]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Cimrilik gibi Islâmı mahveden hiçbirşey yoktur. [133]

 

3421. [5:466, Hadîs No: 7984]

îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:

Kafasında bir meleğin elinde bulunan bir hikmeti olmayan hiçbir insan yoktur. Tevazu ettiğinde meleğe, "Hikmetini yükselt" denir. Büyüklendiğinde de "Hikmetini düşür" denir. [134]

 

3422. [5:468, Hadîs No: 7987]

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:

Ölen herkes pişmanlık duyar: iyi ise daha fazla iyilik yapmadığı­na; kötü ise kötülüğü niçin bırakmadığına pişman olur. [135]

 

3423. [5:469, Hadîs No: 790$*'

Ütnmü Seleme (r.a.) rivayet ediyor:

Bir kimse bir elbiseyi insanlara karşı Övünmek için giyer de insan­lar da ona bakarsa, Allah ona rahmet nazarıyla bakmaz. Çıkanncaya kadar bu hal böyle devam eder. [136]

 

3424. [5:470, Hadîs No: 7994]

Büreyde'den (r.a.) rivayetle:

Sahabîlerimden birisi bir yerde ölürse Kıyamet günü mutlaka o yerin halkı için bir rehber ve nur yapılır. [137]

 

3425.[5:470, Hadîs No: 7996]

Amr bin Mürre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:

Bir idareci veya vali kapısını ihtiyaç, zaruret ve dilek sahiplerinin yüzüne kapatırsa, Allah'ı da mutlaka onun ihtiyaç, zaruret ve dilek­lerine karşı gök kapılarını kapatır. [138]

 

3426. [5:470, Hadîs No: 7997]

Mekhul'den rivayetle:

Bir idareci öfkelendiğinde affederse mutlaka Allah da onu affeder. [139]

 

3427. [5:471, Hadîs No: 8002]

Ebû Talha bin Sehl rivayet ediyor:

Bir kimse bir Müslümanm şerefinin düşürüldüğü, hürmetinin çiğ­nendiği bir yerde onu yardımsız bırakırsa, Allah da onu yardım iste­diği bir yerde yardımsız bırakır. Bir kimse de bir Müslümana şerefi­nin düşürüldüğünü, hürmetinin çiğnendiğini bir yerde yardım eder­se, Allah da ona, yardım istediği bir yerde yardım eder. [140]

 

3428. [5:472, Hadîs No: 8003]

Osman'dan (r.a.) rivayetle:

Bir Müslüman farz bir namazın vakti girdiğinde güzelce abdest alır, huşu içerisinde namazını kılarsa, bu, mutlaka büyük günahları dışında, işlediği günahlarına kefîâret olur. Bu durum ömrü boyunca böyle devam eder.[141]

 

3429. [5:472, Hadîs No: 8004]

Aişe (r.a.) rivayet ediyor:

Bir kimsenin geceleyin teheccüt namazı kılma âdeti olup da, uyku galip gelir uyursa, Allahu Taâla mutlaka kılmış gibi sevabını yazar, uykusu da kendisi için sadaka olur. [142]

 

3430. [5:476, Hadîs No: 8017]

Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle:

Bir köy veya yerleşim mahallinde üç kişi bulunup cemaatla na­maz kılmazlarsa, mutlaka şeytan onlar üzerinde hâkimiyet kurar. Cemaattan ayrılmayın. Kurt ancak sürüden ayrılanı kapar. [143]

 

3431. [5:476, Hadîs No: 80201

Enes (r.a.) rivayet ediyor:

İki muhafız melek, kuldan kaydettikleri amelleri Allah'a sunarlar. Eğer amel sahifesinin dışında ve sonunda hayır varsa, Allahu Taâla meleklere şöyle der:

"Şâhid olun. Ben kulumun amel sahifesinin başı ve sonu arasında­ki küçük günahları affettim." [144]

 

3432. [5:478, Hadîs No: 8025]

lbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:

Hiçbir kuş veya başka bir hayvan yoktur ki, haksız yere öldürül­sün de Kıyamet Günü haklanın alınmasını istemesin. [145]

 

3433. [5:478, Hadîs No: 8026]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Allah'a en sevimli duâ kulunun şöyle demesidîr: "Allah'ım, üm-met-i Muhammed'e umûmî bir merhametle merhamet eyle." [146]

 

3434. [5:478, Hadîs No: 8027]

Ebü Hureyre'den (r.a.) rivayette:.

Kulun yaptığı dualardan hiçbiri şundan daha faziletli değildir: "Allah'ım, Senden dünyada ve âhirette afiyet diliyorum. [147]

 

 3435.[5:479, Hadis No: 8030]

Heysem bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor: Sirkten sonra en büyük günah zina etmektir. [148]

 

3436. [5:480, Hadîs No: 8035]

Ebû Eyyub'dan rivayetle:

Bir kişi bir ağaç dikerse, o diktiği ağacın meyveleri kadar Allah ona sevap yazar. [149]

 

3437. [5:481, Hadîs No: 8038]

Ali (r.a.) rivayet ediyor:

Bir kimse akşamleyin, }?ir hastayı ziyarete giderse onunla birlikte yetmiş bin melek çıkar. Bu melekler sabaha kadar onun için Al­lah'tan bağışlanma dilerler. Bir kimse sabahleyin bir hastayı ziyaret ederse, onunla birlikte yetmiş bin melek çıkar. Bu melekler onun için akşama kadar Allah'tan bağışlanma dilerler. [150]

 

3438. [5:482, Hadîs No: 8040}

Ebû Musa'dan rivayetle:

Bir kişi bir topluluğun yanına varır da o topluluk yer açarak onu razı ederlerse, onları razı etmek de Allah'ın üzerine bir hak olur. [151]

 

3439. [5:483, Hadîs No: 8041]

İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:

Bir kimse kendi kendini büyük görür, kibirli kibirli yürürse, Kıya­met Günü Allah'ın huzuruna Allah kendisine gazap etmiş olarak çı­kar. [152]

 

3440. [5:483, Hadîs No: 8043]

ibni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:

Bir kimse anne ve babasının yüzüne rahmet nazarıyla bakarsa, Allah buna karşılık ona kabul edilmiş bir hac sevabı yazar. [153]

 

3441.[5:483, Hadîs No: 8046]

Ebu'd-Derdâ (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:

Mizanın sevap kefesinde güzel ahlâktan daha ağır gelen birşey yoktur. [154]

 

3442. [5:484, Hadîs No: 8049]

Yala bin Mürre (ra.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle bu­yurduklarını rivayet ediyor:

Kâfir olan cin ve insanlar hâriç herşey benim Allah'ın Resulü ol­duğunu bilir. [155]

 

3443. [5:484, Hadîs No: 8050]

Selman-ı Fârisî (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:

Allah'a tevbekâr gençten daha sevimli hiçbir şey yoktur. Allah'ın günahlara devam eden ihtiyarlardan daha çok kızdığı hiçbir şey yok­tur. Allah'a Cuma gecesi veya Cuma gününde işlenen iyilikten daha sevimli hiçbir iyilik yoktur. Allah'ın Cuma gecesi veya Cuma günü iş­lenen kötülükten daha çok kızdığı hiçbir kötülük yoktur. [156]

 

3444. [5:486, Hadîs No: 8056]

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:

Allah'a hak sözden daha sevimli gelen bir sadaka yoktur. [157]

 

3445. [5:488, Hadîs No: 8064]

Ma'kıl bin Yesar (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor

Allah bir kulun emrine bir topluluk verir, o kişi başında bulundu­ğu topluluğun hakkını üzerine geçirmiş olarak ölürse, Allah ona mutlaka Cenneti haram kılar. [158]

 

3446. [5:488, Hadîs No: 8066]

İbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy­le buyurmuşlardır:

Bir kul bir adım dahi atsa, Allah o adımı hangi gaye ile attığım mutlaka soracaktır. [159]

 

3447. [5:489, Hadîs No: 8070]

Âişe (r.a.) rivayet ediyor:

Bir kul borcunu Ödeme niyeti taşırsa, Allah mutlaka kendisine yardım eder. [160]

 

3448. [5:490, Hadîs No: 8074]

Âmir bin Rebla'den (r.a.) rivayetle:

Bir kul bana salavat getirdiği sürece melekler de onun için istiğfar ederler. Artık kul bunu ister az yapsın, ister çok. [161]

 

3449. [5:492, Hadîs No: 8083]

îmran bin Husayn (r.a.) rivayet ediyor:

Hiçbir Müslüman hâkim yoktur ki, yanında kendisini—haktan başkasını istemedikçe—hakka yönelten iki melek bulunmasın. Tersi­ni isteyip bilerek zulmettiğinde ise melekler kendisinden uzaklaşır ve onu kendi nefsi ile başbaşa bırakırlar. [162]

 

3450. [5:493, Hadîs No: 8085]

Cerir'den rivayetle:

Bir toplulukta bir takım günahlar işlenir, işlemeyenler o günahla­rı işleyenlerden daha güçlü ve daha çok oldukları halde engel olmaz­larsa, mutlaka Allah hepsine birden ceza verir. [163]

 

3451. [5:494, Hadîs No: 8088]

Amr bin As (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyur­duklarını rivayet ediyor:

Bir toplulukta faiz yaygınlaşırsa o topluluk mutlaka kıtlıkla ceza­landırılır. Rüşvet yaygınlaşırsa o topluluk korkuyla cezalandırılır. [164]

 

3452. [5:495, Hadîs No: 8092]

Amr bir Hazm'dan rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:

Bir mü'min uğradığı bir musibetten dolayı din kardeşini teselli

ederse, Allah Kıyamet Günü ona mutlaka şeref elbiselerini giydirtir. [165]

 

3453. [5:495, Hadîs No: 8093]

Şeddad bin Evs (r.a.) rivayet ediyor:

Bir Müslüman yatağına girdiğinde Allah'ın kitabından bir sûre okursa, Allah mutlaka onu koruyacak bir melek görevlendirir. Uya-nıncaya kadar ona eziyet verecek hiçbir şey yanaşamaz. [166]

 

3454. [5:496, Hadîs No: 8095]

Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:

Bir Müslüman kasdî olmaksızın bir kadına bakar da, sonra gözü­nü çevirirse, Allah onun için tadını kalbinde duyacağı bir ibâdet se­vabı yazar. [167]

 

3455. [5:496, Hadîs No: 8096]

Enes (r.a.) rivayet ediyor:

Bir Müslüman bir bitki veya bir ağaç diker de ondan kuş, insan veya hayvan yerse, bu, kendisi için mutlaka bir sadaka olur. [168]

 

3456. [5:497, Hadîs No: 8097]

îbni Mes'ud'dan (r.a.) rivayetle:

Bir Müslümana bir diken veya ondan daha önemsiz ezâ verici bir-şey dokunursa, Allah mutlaka ağacın kuru yapraklarım döktüğü gibi onun günahlarım döker. [169]

 

3457. [5:498, Hadîs No: 8101]

îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:

Bir Müslüman bir Müslümana bir elbise giydirirse, o elbiseden bir yama bile onun üzerinde kaldıkça, onu giydiren kimse Allah'ın hima­yesinde olur. [170]

 

3458. [5:498, Hadîs No: .8105]

Îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:

Bir Müslünianm bir hakkı zulmen elinden alınır da bu uğurda mücâdele ederken öldürülürse, şehid olmuş olur. [171]

 

3459. [5:499, Hadîs No: 8108]

îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:

Bir Müslüman Cuma günü veya gecesi ölürse, mutlaka Allah onu kabir azabından korur. [172]

 

3460. [5:500, Hadîs No: 8111]

Ömer'den (r.a.) rivayetle:

Namaz kılan hiç bir kimse yoktur ki, sağında ve solunda birer me­lek bulunmasın. Namazım eksiksiz kılarsa, melekler o namazı göğe yükseltirler ve eksik kılanın yüzüne çarparlar. [173]

 

3461. [5:502, Hadîs No: 8117]

Mikdam bin Ma'dikerb (r.a.) rivayet ediyor:

Âdemoğlu midesinden daha kötü bir kabı tıka basa doldurmuş de­ğildir. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Daha fazla yiyecekse midesinin üçte birini yemek, üçte birini su, üçte biri­ni de nefes için ayırsın. [174]

 

3462. [5:504, Hadîs No: 8123]

Hamza bin Ubeyde'den rivayetle:

Bir mü'minin din kardeşine eziyet verici sert bir bakışla bakması helal olmaz. [175]

 

3463. [5:504, Hadîs No: 8125]

Ibnı Mes ud (r.a.) rivayet ediyor:

Faydalı sözü lâyık olandan esirgemek, onu lâyık olmayana anlat­mak gibi kötüdür. [176]

 

3464. [5:505, Hadîs No: 8126]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Zekâtı vermeyen Kıyamet Günü Cehennemdedir. [177]

 

3465. [5:506, Hadîs No: 8129]

Ebû Mûsâ (r.a.) rivayet ediyor:

îçinde Allah'ın anıldığı evle, anümadıgı ev, diriyle ölünün durumu gibidir. [178]

 

3466. [5:507, Hadîs No: 8133]

Câbir'den (r.a.) rivayetle:

Beş vakit namaz, birinizin kapısının Önünden akan bir nehir gibi­dir. O kişi günde beş defa o nehirde yıkanırsa, bu onda kirden bir eser bırakır mı? [179]

 

3467. [5:508, Hadîs No: 8134]

Cündeb rivayet ediyor:

insanlara hayrı öğretip de kendisini unutan âlimin durumu, in­sanları aydınlatıp da kendisini yakan kandilin durumuna benzer. [180]

 

3468. [5:509, Hadîs No: 8137]

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:

İlim öğrenip de onu başkalarına anlatmayan kimsenin durumu, hazine biriktirip de başkasına yardım etmeyen kimsenin durumu gi­bidir. [181]

 

3469. [5:511, Hadîs No: 8142]

îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:

Haksız olan kavmine yardım edenin durumu, uçurumdan yuvarla­nıp da kuyruğundan çekilerek kurtarılmaya çalışılan devenin duru­mu gibidir. [182]

 

3470. [5:511, Hadîs No: 8144]

İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:

Mü'minin durumu, güzel koku satanın durumu gibidir: Yanında oturursan sana fayda verir, beraber yürürsen sana fayda verir, or­taklık yaparsan sana fayda verir. [183]

 

3471. [5:511, Hadîs No: 8147]

Ebû Rüzeyn rivayet ediyor:

Mü'min bal arasına benzer: Ancak temiz şeyi yer ve temiz yere ko­nar. [184]

 

3472. [5:512, Hadîs No: 8151]

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:

Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgâr ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgâr durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da belâ ve musibetlerle eğrilir. Kâfirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dile­diği zaman sert ve dik durur. [Belâ ve musibetlere uğramaz.] [185]

 

3473. [5:513, Hadîs No: 8152]

Ebû Mûsâ (r.a.) rivayet ediyor:

Kur'ân okuyan mü'minin durumu portakal gibidir, kokusu güzel, tadı da güzeldir.

Kur'ân okumayan müminin durumu, hurmanın durumu gibidir. Kokusu yok ama tadı güzeldir.

Kur'ân okuyan münafığın durumu, reyhanın durumu gibidir. Ko­kusu güzel, fakat tadı acıdır.

Kur'ân okumayan münafığın durumu ise Ebû Cehil karpuzu gibi­dir. Kokusu yok, tadı da acıdır. [186]

 

3474. [5:500, Hadîs No: 8155]

Nu'man bin Beşir'den (r.a.) rivayetle:

Müminler birbirlerini sevmede, merhamet etmede, yardımlaşma­da bir vücud gibidirler. Vücudun bir organı hastalandığında, bütün vücut uykusuzluk ve ateşle onun acısına ortak olur. [187]

 

3475. [5:515, Hadîs No: 8158]

İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:

Münafığın durumu iki sürü arasında gidip gelen şaşkın koyunun durumu gibidir. Bir ona katılır, bir buna katılır. Hangisinin peşinden gideceğini bilemez. [188]

 

3476. [5:516, Hadîs No: 8161]

Enes'den (r.a.) rivayetle:

Ümmetimin durumu yağmurun durumu gibidir. Başı mı daha ha­yırlı, sonu mu daha hayırlı olduğu bilinmez. [189]

 

3477. [5:519, Hadîs No: 8170]

Câbir (r.a.) rivayet ediyor: insanlarla hoş geçinmek sadakadır. [190]

 

3478. [5:522, Hadîs No: 8189]

Yahya bin Ebî Yahya'dan rivayetle:

Camiye gitmenle câmiiden dönmen cevap bakımından eşittir. [191]

 

3479. [5:524, Hadîs No: 8185]

Ebû Saîd (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdukla­rını rivayet ediyor:

Muaz bin Cebel Allah'ın helâl kıldıklarıyla haram kıldıklarını en iyi bilen insandır. [192]

 

3480. [5:524, Hadîs No: 8186]

Muhammed bin Ka'b'dan rivayetle:

Muaz bin Cebel, Kıyamet Günü âlimlerin önderi olup bir ok atımı kadar onların önünde duracaktır. [193]

 

3481. [5:525, Hadîs No: 8195]

Enes (r.a.) rivayet ediyor:

Güzel ahlâk Cennet amellerindendir. [194]

 

3482. [6:2, Hadîs No: 8196]

Aişe'den (r.a.) rivayetle:

En güzel huylar on tanedir. Bunlar bazan babada bulunur çocukta bulunmaz; çocukta bulunur, babada bulunmaz. Kölede bulunur, efendisinde bulunmaz. Allah bunları, saadetini dilediği kimselere ve­rir. Bu güzel huylar şunlardır: Doğru sözlü olmak, tam cesaret, iste­yene vermek, iyiliklere karşılıkta bulunmak, emâneti korumak, akrabalarla iyi ilişkiler içerisinde olmak, komşunun hatâsına göz yum­mak, arkadaşın hatâsına göz yummak, misafiri ağırlamak ve bunla­rın hepsinin başı olan haya.[195]

 

 

 

 



[1] Buharı, Edeb: 102; Müslim, Birr: 106-108; Taberânî, Hüsnü'l-Halk: 12; Mösned, 1:382; 2:236,268,517.

[2] Hâkim'in MüstedreKi ve Beyhakl'nin ŞuaböT-İmanlndan.

[3] TaberânFuin KebjYinden.

[4] Buharlnİn Edeb'i, Taberânrnİn KeWinden.

[5] Tirmizi, Birr: 48; Müsned, 1:405, 416.

[6] Buharı, Edeb: 15; Ebû Davud, Zekât: 45; Tırmizî, Birr: 10; Müsned, 2:163,190,193.

[7] Beyhaki'nin ŞuabûUman'ından.

[8] Bahan, Tevhîd: 3; Edeb: 71; Müslim, Münafik'in: 49, 50; Müsned, 401,405.

[9] Seyhaki'nin £uabü7-/matf ından.

[10] Ibni Asakiı'öm.

[11] Hâkimin Müstedrekirvien.

[12] Timizi Fezâilül-Cihad: 25.

[13] Tirmizî, Dua: 1; Ibni Mâce, Dua: 1; Mösned, 2:362.

[14] Taberâni'nin Evsafından.

[15] Âl-i Imrân Sûresi, 139.

[16] Ebû Ya'la'nın Müsnerfi ve BeyhakVnİn Şuabü'l-îman'ından.

[17] Bezzaföm.

[18] lsrâ Sûresi, 44.

[19] Taberâni’nin Kainden.

[20] Buharı, Edeb: 44; Timizi, İman; 16.

[21] Hâkim'İn Müstedri'mden.

[22] Ziyadan.

[23] Bakara Sûresi, 25.

[24] Işârâtü'l-I'câz, s. 167.

[25] Hak Dini Kur'ân Dili, 1:275, 276.

[26] Hatib'in Tariflinden.

[27] Taberânrnin Keö/Vinden.

[28] Mektûbât, s. 255.

[29] Beyhaki'nin Şuabû'i-îman'ından.

[30] Taberânrnin Kebirinden.

[31] Taberânînin Kefe/finden.

[32] Ibni Mâce, Tıb: 5; Mûsned, 4:146; 6:138.

[33] BeytıakVnin ŞuabüMman'mdan.

[34] Müslim, Imare: 53,57; Ebû Davud, Edeb: 112; IbniMâce, Rten: 7.

[35] Rafii’den.

[36] Tirmizî, Bin; 15;Atösned, 1:257,2:207.

[37] Müslim, 5:323; Timizi Birr: 73.

[38] Deylemrnin Mûsnedü'l-FirdevginĞen.

[39] Deylemrnin Müsnodü'l-Firdevg'mden.

[40] Taberâni’nin fob/Zinden.

[41] Beyhakl'nin Şuabü'l-fman) ve Taberântrıin Kedinden.

[42] Hakîm'in Müstedreklnden.

[43] Taberânİ"nİn Kebirinden.

[44] Möslim, Cuma: 40; Neseî, Cuma: 2; IbniMâce, Mesâcid: 17; Dirimi, Salâl: 205, Müsned, 1:239.

[45] Beyhaki'nin Şuabü'l-îman'ından.

[46] Mûsned, 2:357,387.

[47] Buharî, Mevakit: 14; Menakıb: 25; Müslim, Mesacid: 200,201; Fiten: 11; Ebû Davud, Salât 5; Tirmizî, MevakH: 14; Neseî, Salât 17.

[48] TaberânPnin Kebfilnden.

[49] İbni Adiyy'in el-Kamilinden.

[50] Hâkim'in Müstedrek'ınden.

[51] Hâkim'in Müsterirekin

[52] Taberârtfnin Evsat\ ve Ebû Nuaym'm Hz/ye'sinden

[53] Ibnü'l-Cevzînin tefinden.

[54] Al-ilmran Sûresi, 187.

[55] Bakara Sûresi, 146.

[56] Ebû Davud, İlim: 9; Ibni Mâce, Mukaddime: 24; Müsned, 2:263, 305.

[57] Timizi, Sevabü'l-Kurân: 20.

[58] Taberânînin Kedinden.

[59] Müslim, Zikir: 37,38; Imare: 147; Ebû Davud, Viir: 14; Tirmizt, Kur"ân: 10; Ibni Mâce, Mukaddime: 17, Müsned, 2:252,407.

[60] el-Hasan bin Süfyan'm Cüzünden

[61] Müsned, 2:389, 446, 494, 515, 527.

[62] Müsned, 5559.

[63] Taberânrnin Kedinden.

[64] Müsned. 1:395,424.

[65] İbni Ebi'd-Dünya'nın K/fabö7-//wan"ından.

[66] Müsned, 4:105.

[67] Bezzar’dan.

[68] Taberânrnin Evsat\ ve BeyhakVnin Şuabü'i-fman'ından.

[69] Yusuf el-Haffafın Meşihaftndan.

[70] Ebû Nuaym'ın H'/ye'sinden.

[71] TaberânPnİn £reanndan.

[72] Hâkim'in Müstedreki ve Beyhaki'nin Şuabü'l-îman'ından.

[73] Ebü Nuyam m Ht!y&s\nden.

[74] Gâfİr Sûresi, 60.

[75] Hönaddan.

[76] Ebû Nuaym'ın M/yasinden.

[77] Ibnünneccatdan.

[78] Taberânfnİn Kebîrinden.

[79] Hatib'in fan/Zinden.

[80] Mûsned, 4:131,132.

[81] Taberanı nın Kebtfmöen.

[82] Taberânî'nin Evsafından.

[83] Tırmizî, Birr: 75.

[84] İbni Asakifden.

[85] Ebû Ya'lâ'nın Mösnedi ve Beyhaki'ıiin Şuabü'l-fman'ından.

[86] Hâkimin Möstedrek\ ve Beyhaki'nin Şuabö'Hmaıimöan.

[87] İbni Asakirden.

[88] Beyhakt'nin Şuabö'l-lman'ından.

[89] Ebû Nuaym'ınH//ye'sinden.

[90] Mûsned, 2:236,376,397,401.

[91] Müslim, Fiîen:126,127.

[92] Ibni Asakifden.

[93] Ibni Mâce, Zühd: 18; Mûsned, 1:327;2:128.

[94] Buharînin, Edeb'i, Ibni Hıbban'dan ve Hâkimin Müstedrekmden.

[95] Ibni Asakitöen.

[96] Buharı, Nikâh: 17; Tmzl Edeb: 31; fbniMâce, Fıten: 19.

[97] Taberânînin Kebtf'mden.

[98] Hakim'den.

[99] Taberâni’nin Evsafından.

[100] Ibni Asakifden.

[101] Taberânî'nin EvsaMndan.

[102] İbni Adiyy'in el-Kâmil\ ve BayhakVnin Sönerfinden.

[103] Ebû Ya'la'nın Müsned\, BeyhakVnin Şuabü'l-îman'tndan.

[104] Timizi Zühd: 43; Dârimİ, Rikak: 21; Müsned, 3:456,460.

[105] Lem'âlar, s. 139-141.

[106] Mektûbât, s. 30.

[107] Tirmizi, Cehennem: 10.

[108] Timizi, Zühd: 5; IbniMâce, Zöhd: 32; Mösned, 1:64.

[109] Taberânrnin Kebirinden.

[110] Ebû Davud, Edeb: 123; Mösned, 2:85,160,259,305,445,457,514; 5:32.

[111] Ebû Nuaym'm Hilyesinden.

[112] Hatib'in Tariflinden.

[113] Hadisten.

[114] Ebû Nuaym'ın Hzie'sinden.

[115] Müsned, 3:456.

[116] Tirmizl Tefsir-i Sûre; 43; IbniMâce; Mukaddime: 7; Müsned, 5:252,256.

[117] Tirmizt, Menakıb: 17.

[118] BeyhakVnin Şuabül-îman'ından.

[119] Beyhakl'nin Suabû'l-îman'ından.

[120] Ibni Asakiften.

[121] Taberânî, Messü'l-Kurân: 24; IbniMâce, Edeb; 53; Müsned, 5:239.

[122] Buharfnin Tarihî ve Beyhaki'nin Şuabü'l-fman'tndan.

[123] tbni Adiyy"tn el-Kâmilinden.

[124] Tmfci, Daâvat: 126

[125] es-Sizcrnin fcâne'sinden.

[126] İbnüneccafâan.

[127] Tırmizî, Birr: 47; IbniMâce, Zühd: 17; Müsned, 3:165.

[128] İbni Asakir'öen.

[129] İbni Asakk'den.

[130] İbni Sasarî'nin t mâ//ye'sinden.

[131] ibni Asakif'den.

[132] Tirmİzî'nin Süneril ve ibniHıbbaridan.

[133] Ebû Ya'lâ'nın Mösned'mden.

[134] Taberâni’nin KeO/Vinden.

[135] Tırmizİ, Zühd: 59.

[136] Tebarâni"nin KetoVinden.

[137] Tırmizî, Menakıb: 58.

[138] Timizi Ahkâm: 6; Müsned, 4:231.

[139] ibni EbM-Dönyâdan.

[140] Ebû Davud, Edeb: 36; Müsned, 4:30.

[141] Müslim, Tahare: 7; Ebû Davud, Saiât: 9; Müsned, 5:247, 317; 6:450.

[142] Ebû Davud, Tatavvu: 20; Taberâni, Salâtü'l-Leyl: 1; Mösned, 6:72.

[143] Ebû Davud, Salât: 46; Wesef, İmame: 48; Müsn&d, 5:196; 6:446.

[144] Ebû Ya'lâ'nin Müsnerfinden.

[145] Taberânînin Kebîfmûen.

[146] Halib'in Tarifi\nâen.

[147] Ibni Mâce, Dua: 5.

[148] lbni Ö/'d-Düny^dan.

[149] Mösned, 5:415.

[150] Ebü Davud, Cenâiz:3.

[151] Taberânînİn Kebîrinden

[152] Müsned, 2; 118.

[153] Rafii’den

[154] Tİfmizİ Birr: 61; Ebû Davud, Edeb: 7; Müsned, 6:442,446,448,451.

[155] Taberânfnİn Kebîftnöe.

[156] Ebu'l-Muzaffer es-Söm'ânî'nin Ema/iye'sinden.

[157] BeyhakVnin Şt/a6öV-/ma/Jİndan.

[158] Buharl Ahkâm: 8; Mûslîm, îman: 227,228; Imare: 21; Dârimî, Rikak: 77; Müsned, 2:15; 5:25,27.

[159] Ebû Nuaym'ın Hf/ye'sinden.

[160] Müsned, 6:72,99,131,235,250.

[161] Müsned, 2:172.

[162] Taberânnin Kebirinden.

[163] Ebû Davud, Melahım: 17; Ibni Mâce, Fiten: 20; Mûsned, 4:361,363,364,366.

[164] Müsned, 4:205.

[165] Ibni Mâce, Cenâiz: 56.

[166] Tirmizi, Daavat: 23.

[167] Müsned, 5:264.

[168] Buhan, Hars: 1; Müslim, Müsakât: 8,9,12; Tirmizî. Ahkâm: 40; Müsned, 3:147,229,243.

[169] Buhari, Merzâ: 3; Mûslîm, Birr: 46,47,48; Timizi, Cenâiz: 1; Taberânî, Ayn: 6; Müsned, 1:441; 3:23.

[170] T/rmizf,Kıyame:41.

[171] Müsned, 2:205.

[172] Timizi, Cenâiz: 72; Müsned, 2:169.

[173] DârekutnFnin Sûnsrfinden.

[174] Timizi, Zühd: 47; bniMâce, Erime: 50; Müsned, 4:132.

[175] !bnü'l-Mübarek\en.

[176] Deylemî'nin Mûsnedû'l-Fİrdev^möen.

[177] İbniSa'd'ın Taba/rafından.

[178] Müslim, Mösafirîn: 211.

[179] Dârimî, Salât: 1; Taberânî, Sefer: 91; Müsned, 1:177.

[180] Taberânrnin Keö/Vinden.

[181] TaberânFnin fvsaftndan.

[182] Mösned, 1:393,401.

[183] Taberânînin Kebirinden.

[184] TaberânTnin KebttS ve İbni H/bfaarfdan.

[185] Buharı, Merzâ: 1; Tevhid: 31; Münafikin: 59,60; Dârimî, Rikak: 36; Mösned, 2:523; 3:454,5:142.

[186] Buharf, Et'ıme: 30; Fezâilü'l-Kur'ân: 17,36; Tevhid: 57; Müsafirin: 249; Ebû Davud, Edeb; 16; Tirmizî, Edeb: 79; A/esef, îman: 32; Dârimt, Fezâilü'l-Kur'ân: 8.

[187] Buharı, Edeb: 27; Müslim, Birr: 66; Müsned, 4:270.

[188] Müslim, Münafikin: 16; A/eseî, îman: 31; Dârimt, Mukaddime: 31; Müsned, 2:32,47,67.

[189] Taberânrnin Kebirinden.

[190] Müsned, Taberânrnin Kebîfl ve BeytıakVnin Şı/abü'/-/matfından.

[191] Said bin MansuAın Sünerfinden.

[192] EbûNuaym'ınH//yefsinden.

[193] TaberânPnin Kebif\ ve Ebû Nuayrn'ın Hıly&sinden.

[194] TaberânFnin Evsafından.

[195] Beyhakî'nin Şuabü'l~îman’ından.