3700.
[6:182, Hadîs No: 8867]
Sehl bin Sa'd'dan
(r.a.) rivayetle:
Ümmetimden
yetmiş sene ömür verilen kişinin Allah, yoluna girmeye zaman ve firsat
bulamama konusundaki mazeretini ortadan kaldırmıştır. [1]
3701.
[6:183, Hadîs No: 8869]
Muaz (r.a.) rivayet
ediyor:
Kim
din kardeşini tevbe ettiği bir günahtan dolayı ayıplarsa, aynısını işlemedikçe
ölmez. [2]
3702.
[6:183, Hadîs No: 8870]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Kim
ki sabah camiye gidip gelirse Allah her gidip geldikçe ona Cennette bir sofra
hazırlar. [3]
3703.
[6:183, Hadîs No: 8872]
Ebû Said (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Dinini
öğretmek uğrunda sabah veya akşam gidip gelen kimse Cennettedir. [4]
3704.
[6:184, Hadîs No: 8873]
Ebu'd-Derda'dan
rivayetle:
Kim
bir ağaç diker de ondan bir insan veya yaratıklarından herhangi bir yaratık yerse
bu mutlaka onun için sadaka olur. [5]
3705.
[6:186, Hadîs No: 8881]
Îbni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor;
Bizi
aldatan bizden değildir. Hile yapıp tuzak kuranlar Cehennemdedir. [6]
3706-
[6:187, Hadîs No: 8890]
Zeyd bin Halid'den
(r.a.) rivayetle:
Kim
bir oruçluya iftar ettirirse veya cihada çıkan bir kimseyi donatırsa onun
sevaba kadar sevap kazanır. [7]
3707-
[6:187, Hadîs No: 8891]
Ebû Musa (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'ın
sözünün en yüksek olması için savaşandır Allah yolunda olan. [8]
3708-
[6:188, Hadîs No: 8892]
Amr binAbese'den
(r.a.) rivayetle:
Kim
bir devenin iki sağımı arası kadar olsun Allah yolunda savaşırsa, Allah onun
vücudunu Cehennem ateşine haram kılar. [9]
3709.
[6:188, Hadîs No: 8893]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:.
Kim
ki iki gözü görmeyene elinden tutup kırk adım kadar yol götürürse Cennet
kendisi için vacip olur. [10]
Bu hadiste mü'minleri
sakat, kötürüm, yardıma muhtaç kimselerin iyiliğine koşmaya, onların ellerinden
tutmaya büyük bir teşvik vardır.
Cenab-ı Hak şu geçici
dünya hanında kullarını değişik şekillerde denemektedir. İmtihan gereği
bazılarına bir kısım nimetler vermekte, bazılarını da bunlardan mahrum
bırakmaktadır. Gözsüz, elsiz, ayaksız insanlar bu hallerine sabrettikleri
takdirde âhirette büyük nimetlere gark olacaklardır. Bu arada bu organlara
sahip olan kimselere de bir kısım sorumluluklar düşmektedir. Her nimetin şükrü
kendi cinsinden olacağı için gözü olan bir taraftan gözsüzlere bakıp o nimete
sahip olduğu için şükrederken diğer taraftan mümkün olduğunca gözsüzlere
yardım edecektir. Bir an için insan kendini onların yerine koyduğunda Allah'a
ne kadar şükretmesi gerektiğini anlayacak ve özürlü veya sakat bir kimseyle
karşılaştığında da ona elinden gelen yardımı esirgemeyecektir.
Allah böylesine
samimiyetle, ihlasla iyiliğe koşanları hem dünyada, hem âhirette umulmadık
mükafatlarla mükâfatlandıracaktır. Bunun âhiretteki mükâfatı da Cennettir.
Bu hadisi okuyunca,
"İki gözü görmeyeni elinden tutup kırk adım götürmekle insan Cennete
gidiyorsa, biz bunun yüz mislini yaparız" diyenler çıkabilir. Hadiste
herşeyden önce iyiliği Allah için yapma, yani ihlasla hareket etmeye dikkat
çekilmiş, insanı hangi noktalara kadar göterebifeceği gösterilmiştir.
Bilinmelidir ki böyle küçük gibi görülen bir hareketin, bile ihlasla yapıldığında
insanı Cennete götürmesi imkânsız değildir. Burada mühim olan o iyiliğin kimin
namına yapılmış olduğudur. Allah rızası için yapıldığına ve mükâfatı da Allah
vereceğine ve Onun hazinesinde herşey bol olduğuna göre hayra, iyiliğe
koşmaktan başka yol yoktur. Hadis-i şerife "Bu hareketi yapan herkes
muhakkak Cennete gider" mantığıyla yaklaşmaktansa, "Böyle bir
harekette Cennete girmek de söz konusudur. İyiliğin küçüğüne, büyüğüne
bakılmadan hepsine koşulmalı, muhtaçların ellerinden tutulmalıdır. İki gözü
görmeyen bir kimsenin elinden tutup kırk adım yürütmekte de Allah'ın rızasını
yakalayıp Cennete gitmek vardır. Hangi iyi hareketin bizi Allah'ın rızasına
götüreceğini bilemeyiz" diye düşünmelidir. Yoksa insan, "Tamam ben
bir defa âmâ bir kişiyi yoldan geçirmiştim. Öyleyse Cenneti garantiledim"
diyebilir.
3710-
[6:189, Hadîs No: 8896]
Ebû Said'den (r.a.)
rivayetle:
Kim
ihlasla MLâ ilahe illallah" derse Cennete girer. [11]
3711.
[6:189, Hadîs No: 8897]
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor:
Kim
ki "Sübhanellahi'1-Azîm ve bihamdihî=Büyük olan Allah'a hamd ederek Onu
her türlü noksan sıfatlardan tehzih ederim" derse buna karşılık onun için
Cennette bir hurma ağacı dikilir. [12]
3712.
[6:190, Hadîs No: 8898]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Kim
günde yüz defa "Sübhanellahi ve bihamdihî= Allah'a hamde-derek Onu her
türlü noksan sıfatlardan tehzih ederim" derse, günahları deniz köpükleri
kadar dahi olsa dökülür. [13]
3713-
[6:190, Hadîs No: 8899]
İbniAbbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Kur'ân
hakkında bilgisizce konuşan Cehennemdeki yerine hazırlansın. [14]
3714-
[6:190, Hadîs No: 8900]
Cündep'den (r.a)
rivayetle:
Kur'ân
hakkında şahsî görüşüne göre konuşan isabet de etse hata etmiştir. [15]
3715-
[6:191, Hadîs No: 8901]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Kim
inanarak ve sevabını Allah'tan umarak Ramazan ayının gecelerini ibadetle ihya
ederse geçmiş fünahları affolunur. [16]
3716-
[6:191, Hadîs No: 8902]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Kim
ki inanarak ve sevabını Allah'tan umarak Kadir Gecesini ibadetle geçirirse
geçmiş günahları bağışlanır. [17]
3717-
[6:192, Hadîs No: 8905]
Abdullah el-Huzâî
(r.a.) rivayet ediyor:
Görsünler
ve duysunlar diye bir iş için ayağa kalkan kimse oturruncaya kadar Allah'ın
gazabı içerisindedir. [18]
3718.
[6:192, Hadîs No: 8910]
îbniAmr'dan (r.a.)
rivayetle:
Bir
serçe kuşunu haksız yere öldüren kişiden Kıyamet Gününde Allah bunun hesabını
sorar. [19]
3719.
[6:193, Hadîs No: 8912]
îbni Amr (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Bir
zimmîyi veya can güvenliği verilmiş bir kâfiri öldüren kimse Cennetin kokusunu
duyamaz. Oysa Cennetin kokusu kırk yıllık mesafeden duyulur. [20]
3720.
[6:195, Hadîs No: 8918]
Süveyd bin
Mukarrin'den (r.a.) rivayetle:
Üzerindeki
bir zulmü def etmek uğrunda mücadele verirken öldürülen kişi şehiddir. [21]
3721-
[6:196, Hadîs No: 8922]
Büreyde (r.a.) rivayet
ediyor:
İnsanlardan
çıkar sağlamak için Kur'ân-ı Kerîmi okuyan kimse Kıyamet Günü yüzünde etsiz ve
kemikten ibaret bir yüzle gelir. [22]
3722. [6:197, Hadîs No: 8924]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Geceleyin
yüz âyet okuyan kimsenin ismi gafillerin defterine yazılmaz. [23]
3723.
[6:197, Hadîs No: 8925]
Salsal rivayet ediyor:
Bakara
Sûresini okuyan kimseye Cennette bir taç giydirilir. [24]
3724.
[6:197, Hadîs No: 8926]
Ebû Ümame'den (r.a.)
rivayetle:
Her
farz namazdan sonra Âyetü'l-Kürsî'yi okuyan kimsenin Cennete girmesi için
ölümden başka bir engel yoktur, [25]
3725-
[6:197, Hadîs No: 8927]
Ibni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Geceleyin
Bakara Sûresinin son iki âyetini okuyan kimseye bu yeter. [26]
3726.
[6:198, Hadîs No: 8929]
Ebû Said'den (r.a.)
rivayetle:
Cuma
Günü Kehf Sûresini okuyan kimse için iki Cuma arası nurlandmlır. [27]
3727-
[6:199, Hadîs No: 8933]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Kim
her gece Yasin Sûresini okursa küçük günahları bağışlanır. [28]
3728.
[6:200, Hadîs No: 8937]
Hasan-ı Basrî'den
(r.a.) rivayetle:
Yâsîn
Sûresini Allah rızasını gözeterek okuyan kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.
Onu ölmek üzere olanlarınızın yanında okuyunuz. [29]
3729-
[6:200, Hadîs No: 8938]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Kim
ki geceleyin Duhan Sûresini okursa sabaha kadar yetmiş bin melek günahlarının
bağışlanması için dua ederler. [30]
3730.
[6:200, Hadîs No: 8939]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Cuma
akşamı Duhan Sûresini okuyan kimsenin küçük günahları bağışlanır. [31]
3731. [6:201,
Hadîs No: 8943]
Ebû Ümâme (r.a.)
rivayet ediyor:
Gece
veya gündüz Haşir Sûresinin son âyetlerini okuyan kimse o gün veya o gece
ölürse Cenneti hak etmiştir. [32]
3732. [6:201,
Hadîs No: 8944]
Übey'den (r.a.)
rivayetle:
Ihlâs
Sûresini okuyan kimse Kur'ân'm üçte birisini okumuş gibi sevap kazanır. [33]
3733. [6:202,
Hadîs No: 8950]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Kim ki, îhlâs Sûresini
yüz defa okur da şu dört şeyden de sakınırsa, Allah onun elli senelik
günahlarını bağışlar. Bunlar: Adam öldürme, haksız yere başkasının malını
zimmetine geçirme, zina etme ve
içki
içme. [34]
3734- [6:203,
Hadîs No: 8954]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Kim
ki, Cuma namazından sonra îhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini ye-dişer defa okursa,
Allah onu bir sonraki Cumaya kadar kötülüklerden korur. [35]
3735. [6:204,
Hadîs No: 8956]
Ibni İmran rivayet
ediyor:
Kur'ân
okuyan kimse bunun karşılığında Allah'tan birşey istesin. Şüphesiz ilerde
Kur'ân okuyup karşılığında insanlardan birşeyler isteyen bir topluluk
gelecektir. [36]
3736. [6:205,
Hadîs No: 8959]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurmuşlardır:
Haccın
rükün ve şartlarını tam olarak yerine getiren ve Müslümanların da elinden ve
dilinden selâmette kaldığı kimsenin geçmiş günahları bağışlanır. [37]
3737. [6:205,
Haiîs No: 8960]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s,m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Müslüman
kardeşinin bir ihtiyacını gideren kimse hac ve umre yapmış gibi sevap kazanır. [38]
Bu ve buna benzer
hadisler Müslümanları hayra teşvik etmektedir. Böyle anlarda ilk akla gelmesi
gereken şey bu tip bir hayrın nafile hac ve umre sevabını kazandırmaya vesile
olmasıdır. Bununla birlikte eğer bu ihtiyacı karşılama zekât gibi bir farzı
yerine getirmek maksadıyla yapılıyorsa, ihlaslı olunduğu sürece hac ve umre
sevabını kazanmak işten bile olmaz. Peki yapılan hayır nafile nevindense bu da
hac ve umre sevabını kazandırabilir mi?
Nafile bir ibadetin
faam yerini tutmayacağı açıktır. Çünkü bir farz bin nafileden daha üstündür.
Ama öyle zamanlar olur ki kişi farz bir ibadetin sevabını dahi kazanabilir.
Tabiî bu genel değildir. "Herkes, her zaman bu sevaba ulaşabilir"
mânâsında anlaşılmamalıdır. Ama böyle bir sevabı bir mü'min kardeşimizin ihtiyacını
gidermekle yakalamak mümkündür. Meselâ kişi öylesine muztar, muhtaç duruma
düşer ki, işte o anda Allah rızası için onun ihtiyacını karşılamak kişiye o
sevabı kazandırabilir. Burada şart olan küçük olsun, büyük olsun iyiliği hiçbir
karşılık beklemeksizin sırf Allah için yapabilmektir.
Tekrar edelim: Böyle
bir sevap idealdir, ufuktur. Yapılan hayrın Allah'ın rızasına uygun olup
olmadığına ve bazı şartları taşımasına, tamamen Allah'ın ihsanına bağlıdır.
3738. [6:206,
Hadîs No: 8962]
Abdullah bin
Habeşî'den (r.a.) rivayetle:
Kim
bir sidr ağacını keserse Allah da onun kafasını Cehennem ateşine tutar.[39]
Hadisin şerhlerinde
harem bölgesindeki herhangi bir ağacı kesmenin cezasının bu olduğuna dikkat
çekiliyor. Herşeyi değerli olan bu bölgede bilhassa hac mevsiminde bir kısım
kısıtlama ve yasaklamaların getirildiğini biliyoruz. O esnada bir ağaç dalını
koparmak dahi yasaktır.
Harem, hacıların umre
yapanların akınına uğrayan mukaddes bir diyardır. Kavurucu sıcaklarda oraları
ziyaret edenlerin, gelip gidenlerin gölgesinde oturacakları, dinlenecekleri
ağaçlara ne kadar ihtiyaç duyduklarını, duyacaklarını sıcakta meydanda kalan
herkes hissedebilir. O halde bilhassa o bölgede bulunan ağaçları kesmek
insanlara yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. Dünyada ağaçlan
keserek başkalarının kafasını güneşin hararetine maruz bırakan kimseyi
"Ceza amel cinsinden verilir" kaidesi gereğince Allah da onun
kafasını Cehennem ateşine tutar.
Bu hadisten normalde
ağaç kesmenin ne kadar veballi bir hareket olduğunu çıkarmak da mümkündür.
Gelen geçenlerin altında gölgelenip dinlenecekleri, meyvelerinden koparıp
yiyecekleri, güzellik, yeşillik ve bereket kaynağı, rahmete vesile olan
ağaçları bollaştırmak gerekirken onları katletmek, Fatih Sultan Mehmed'e,
"Ormanlarımdan bir ağaç kesenin başını keserim" dedirttirecek kadar
fecaattir. İhtiyaç ânında, usûlüne uygun kesmeye kimse birşey diyemez. Ama bir
kesiliyorsa on yetiştirilmeli, dünyayı da Cennete döndürmeye çalışmalıdır.
"Kıyamet kopmasına birgün kalsa, elinde bir ağaç varsa onu dik" diyen
bir Peygambere inananlar kesmek için değil, dikmek için var olduklarının
şuurunda olmalıdırlar. Kaldı ki kesmenin manevî vebaline karşılık dikmenin
sayısız maddî ve manevî faydaları vardır.
3739. [6:206,
Hadîs No: 89633
Kasım bin Abdurrahman
rivayet ediyor:
Kişi
akrabalarla iyi ilişkisini keser veya haram bir işi yapmaya yemin ederse
cezasını daha ölmeden görür. [40]
3740. [6:208,
Hadîs No: 8973]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
îmkanı
olduğu halde kurban kesmeyen kimse bizim namazgahımıza yaklaşmasın. [41]
Hali
vaHti yerinde olup da kurban kesmemenin ne derece mes'ûliyetli olduğunu
anlamak için kurbanın mâhiyetini iyi bilmek gerekir. Allah, Kur'ân'ında açık
açık "Rabbin için namaz kıl, kurban kes" [42] buyurmaktadır. Hanefî mezhebine göre bu emir
vacip, yani farza yakın kesinlikte bir emirdir.
Kurban kesmemek,
herşeyden önce Allah'ın emrini dinlememek demektir. Adı üstünde Allah'a
kurbiyeti, yani manen yaklaşmayı sağlayan böyle bir ibadeti yapmayan insan
manen Allah'tan uzaklaşacağının farkında mıdır acaba?
Kurban kesmeyen kimse
günierce, hatta aylarca et yüzü görmemiş birçok fakiri sevindirme gibi büyük
bir mutluluktan ve bunun kazandıracağı hayırlı dua ve sevaptan da mahrum
kalmaktadır. Aksine fakir fukaranın şimşeklerini üzerine çekmekte, yer yer de
kem göz ve beddualarına hedef olmaktadır. Ayrıca sıratta burak olabilecek
önemli bir araca binme fırsatını da kaçırmaktadır.
İşte Resûl-ü Ekrem
(a.s.m.) böylesine mânâiı bir ibadeti yerine getirmeyen kimseleri şiddetle
uyarmakta, "Namazgahımıza yaklaşmasın" îkazında bulunmaktadır.
Böylece Müslümanların sosyal hayatına bu kadar ilgisiz, maddî sıkıntılar
içerisinde kıvranan din kardeşlerinden bu kadar habersiz bir kimsenin onlar
arasına katılmaya lâyık olmadığına işaret etmektedir.
Mü'minlerin gönül
gönüle verip Allah'a yöneldikleri mukaddes bir yuvadan uzaklaştıracak
dehşetteki bir tehdit, bir îkaz herhalde azıcık îmanı olanları dahi harekete
geçirecek büyüklükte bir îkaz olarak değerlendirilmelidir.
3741-[6:209,
Hadîs No: 8975]
Muaviye rivayet
ediyor:
Çocuğu
olan kimse onunla çocuklaşsın. [43]
3742. [6:211,
Hadîs No: 8981]
Süleyman bin Surad'den
rivayetle:
Allah'a
ve âhiret gününe inanan kimse bir Müslümanı kesinlikle korkutmasın. [44]
3743. [6:212,
Hadîs No: 8986]
Ebû Mûsâ (r.a.)
rivayet ediyor:
Şâhidlik
yapmaya çağrıldığında bildiğini söylemeyen kimse yalancı şahitlik yapan kimse
gibi olur. [45]
Kurân'in ana esasları
dörttür: Tevhid, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve adalet. Dinimizde
adaleti yerine getirmek hususunda hassasiyetle durulur. Meselâ bu âyetlerden
birisi şu mealdedir:
"Allah
adaleti, iyilik yapmayı ve iyi kullukta bulunmayı, akrabaya ikramda bulunmayı
emreder; fuhşiyatı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Allah düşünüp ibret almanız
için size böyle Öğütler verir." [46]
Gerçek adaletin temini
için dikkat edilecek mühim esaslar vardır. İşte bu esaslardan birisi de
şahitliktir. Yüce Allah birçok âyette kullarından şahitliği gizlememelerini
ister. Meselâ bu âyetlerden birisi şu mealdedir:
"Hakkı
bâtılla karıştırmayın ve bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin." [47] Aynı sûrenin 282. âyetinde de şahitlerin
şahitliğe çağrıldıklarında bundan kaçınmamaları ve hakikati saklamamaları
istenir. 283. âyet-i kerimede ise şöyle buyurulur:
"Şahitliği de
sakın gizlemeyin. Kim şahitlikten kaçınır veya bildiği halde hakikati
açıklamayıp gizlerse, kalbini büyük bir günahla kirletmiş olur."
Peygamberimiz de
izahını yaptığımız hadislerinde şahitlik yapmaya çağrıldığında bildiğini
söylemeyen kimsenin yalancı şahitlik yapan kimse gibi olacağına dikkat
çekmiştir. Çünkü yalancı şahitlik yapan kimse yalan söylemekle hakkın açığa
çıkmamasına sebep olur. Şahitliği gizleyen kimse de hakkın açığa çıkmamasına
sebep olduğundan aynı konumdadır.
3744. [6:213,
Hadîs No: 8990]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Çok konuşanın hatâsı
çok olur. Hatâsı çok olanın günahı çok olur. Günahı çok olana ise Cehennem daha
lâyıktır.[48]
3745.
[6:214, Hadîs No: 8993]
Taberânfnin
Evsafından.
Enes (r.a.) Resûl-ü
Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Bile
bile benim adıma yalan söyleyen Cehennemdeki yerine hazırlansın. [49]
3746.
[6:217, Hadîs No: 8997]
Ebû Hüreyre'den (r,a.)
rivayetle:
Gereğini
yapmaya gücü yettiği halde Öfkesini yutan kimsenin kalbini Allah güven ve
îmanla doldurur, [50]
3747-
[6:217, Hadîs No: 8998]
Ibni
Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Öfkesini tutanın Allah kusurunu Örter. [51]
3748.
[6:217, Hadîs No: 9000]
Bera binÂzib'den
(r.a.) rivayetle:
Ben
kimin dostu isem Ali de onun dostudur. [52]
3749.
[6:218, Hadîs No: 9004]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Başkalarına
karşı büyüklenmek için bir elbise giyene Allah Kıyamet günü ona benzer bir
elbise giydirir, sonra da Cehennem ateşiyle tutuşturur. [53]
3750. [6:221,
Hadis No: 9024 ]
Ibni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Namazı
kendisini hayâsızlık ve kötülüklerden alıkoymayan kimse bu namazla Allah'tan
sadece uzaklığını arttırmış olur. [54]
3751 -
[6:223, Hadîs No: 9024]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Oruçlu
iken yalan sözü ve yalan söze göre hareket etmeyi terket-meyen kimsenin
yemesini ve içmesini terketmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur. [55]
3752-
[6:214, Hadîs No: 9027]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Allah'ın
hükmüne rızâ göstermeyen ve takdirine îman etmeyen kimse kendisine Allah'tan
başka bir ilâh arasın. [56]
3753.
[6:226, Hadîs No: 9036]
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor;
Kim
ne hal üzere Ölürse, Allah onu o hal üzere diriltir. [57]
Bu hadisin daha geniş
bir rivayetinde ise şöyle buyuruiur: "Nasıl yaşarsanız öyle ölür, nasıl
ölürseniz öyle dirilirsiniz."
Her gün hergün
tekrarlanan iyi veya kötü davranışlar, atılan adımlar, soluklanan nefesler
manevî dünyamızı şekillendirirler. Islâmî çerçevede yaşanılan her ömür dakikası
lehimize şehadet edebilecek, aksine günah ve haramlarla geçirilen her ömür
dakikası da aleyhimize şehadet edecek, biri sevindirecek, diğeri üzecek bir
tabloyu karşımıza koymaktadır. Bunlar zamanla öylesine alışkanlık haline gelir,
kökleşirler ki âdeta insan hayırda da, serde de otomatikleşir. Trenin rayda
kolayca hareket etmesi gibi seçtiği yolda yürümeye başlar.
Sonuçta da her iki
insan yaşadığı hal üzere öleceklerdir. Resûlullah yukarda-ki hadisleriyle
insanların yanlış zan ve kanaatlara sahip olmamalarını, iyi olan ve iyilik
yapanın iyilik göreceğini, diken ekenin diken biçeceğini hatırlatmış, ona göre
hareket etmemiz gerektiğine dikkat çekmişlerdir. Islama ters bir hayat yaşayan
tövbe edip iyi yola girmediği sürece kabirde azaba hazırlanmalıdır. Allah
yolunda zorlukları göğüsleyen farzları yapan da rahata erecektir.
Bir zaman dinden
diyanetten uzak ömür süren bir müteahhid can çekiştiriyor-muş. İmam gelmiş,
keiime-i şehadeti tekrarlamasını istemiş, kendisi de önden tekrar!iyormuş. imam
"Eşhedü enlâ ilahe illallah" dedikçe, müteahhid, 'Taş getir, tuğla
getir" diye söylenmeye başlamış. "Ve eşhedü enne Muhammeden ab-dühû
ve resûlüh" dediğinde de "Kireç getir, çimento getir" diyormuş.
Hayatı öyle geçtiği için o anda din ve îman hatırına gelmemiş.
Bu menfî bir örnek.
Imam-ı Muhammed ömrünü ilme vakfetmiş büyük bir insan. Imam-ı A'zâm'ın
talebesi. Vefatından sonra rüyada görmüşler. "Nasıl vefat ettin?"
diye sorduklarında, "ilimle uğraşıyordum. Nasıl can verdiğimin farkında
bile olmadım. Bir de baktım ki kabirdeyim" diye cevap vermiş. Medresede
ilim öğrenmekte olan bir talebe de vefat ettiğinde, Münker Nekir melekleri gelmiş,
"Men Rabbüke?" diye sormuşlar. Öldüğünün farkında bile olmayan, kendisini
medresede zanneden bu talebe, Arapça kurallara göre cevap vermiş: "'Men'
mübtedâ.'Rabbüke' onun haberidir. Bu çok kolay bir soru. Daha zor olanı sorunuz."
Melekleri güldürmüş ve rahmet-i llâhiyeyi de tebessüm ettirmiş..
Demek ki insan sürdüğü
Islâmî hayat ölçüsünde kabirde güzel muamele görecektir. Bir hadiste
ihramlıyken ölen kimsenin mahşer yerine telbiye getirerek geleceği bildirilir
ki, bu da aynı mânâyı teyid eder.
Bunlar gösteriyor ki,
insan nasıl yaşarsa öyle ölecek, nasıl ölürse öyle dirilecektir. Mühim olan
istikâmetten ayrılmamaktır.
3754.
[6:233, Hadîs No: 9063]
İbni Amr'dan (r.a.)
rivayetle:
Kim
ki din kardeşine sevgi dolu bir gözle bakarsa, Allah onun günahlarım bağışlar. [58]
3755.
[6:233, Hadîs No: 9064]
îbni Amr (r.a.)
rivayet ediyor:
Kim
din kardeşine haksız yere onu korkutacak bir gözle bakarsa, Allah da Kıyamet
Günü kendisini korkutur. [59]
3756.
[6:237, Hadîs No: 9081]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Kim ki Allah onu iki
çenesi ve iki bacağı arasmdakilerin şerrinden korumuşsa, Cennete girer.[60]
3757.
[6:237, Hadîs No: 9083]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Kim
ki dilinin, midesinin ve tenasül organının şerrinden korunmuşsa, Cennet ona
vacip olmuştur. [61]
3758.
[6:239, Hadîs No: 9092]
Cerir'den (r.a.)
rivayetle:
Kim
yerdekilere merhamet etmezse, göktekiler de ona merhamet etmez. [62]
3759.
[6:240, Hadîs No: 9093]
Cerir (r.a.) rivayet
ediyor:
Merhamet
etmeyene merhamet edilmez, bağışlamayan bağışlanmaz. [63]
3760.
[6:240, Hadîs No: 9095]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
insanlardan utanmayan
Allah'tan da utanmaz.[64]
3761. [6:241,
Hadîs No: 9101]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Cennete
giren nimet görür, sıkıntı çekmez. Elbisesi eskimez, gençliği zail olmaz. [65]
3762.
[6:242, Hadîs No: 9104]
îbni Mes'ud'dan (r.a.)
nivâyetle:
Allah
kimin hayrını dilemişse onu dinde bilgi ve ince anlayış sahibi yapar. Ve doğru
yolunu kendisine ilham eder. [66]
3763.
[6:244, Hadîs No: 9113]
Harise bin Nu'man
(r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Yoksula
yardım etmek kişiyi kötü ölümden korur. [67]
3764.
[6:245, Hadîs No: 9116]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
İki
aç vardır ki, doymaz: İlmi arayan, dünyayı arayan. [68]
3765.
[6:246, Hadîs No: 918]
İbni Abbas (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Garibin
ölümü şehitliktir. [69]
3766-
[6:246, Hadîs No: 9120]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Ani
ölüm mü'min için bir rahat, kâfir için hasret verici bir yakalanıştır. [70]
3767-
[6:247, Hadîs No: 9126]
(r.a.) Resûl-ü Ekrem
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Siz
kadınların evinizde işlerinizi yaparken çektiğiniz sıkıntı, inşa-allah, Allah
yolunda cihad edenlerin cihadına denk olur. [71]
3768.
[6:252, Hadîs No: 9142]
Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Mü'min
mü'minin aynasıdır, mü'min mü'minin kardeşidir. Kaybettiği bir şeyini onun
için muhafaza eder. Arkasından onu savunur. [72]
3769.
[6:252, Hadîs No: 9143]
Musa fr.aj Peygamber
Efendimizin (a.sm.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Mü'minler
birbirleri için aksamı birbirlerine destek veren bir bina gibidir. [73]
3770.
[6:252, Hadîs No: 9144]
Fudale bin Übeyd'den
(r.a.) rivayetle:
Mü'min,
insanların malları ve canları konusunda kendisinden emin oldukları kimsedir.
Muhacir de hatâ ve günahlardan uzak duran kimsedir. [74]
3771.
[6:253, Hadîs No: 9147]
Câbir (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Mü'min,
başkalarına ısınan ve kendisine de ısımlabilen kimsedir. Başkasına ısınamayan
ve kendisine de ısımlamayan kimsede hayır yoktur, insanların en hayırlısı,
insanlara en çok faydası dokunandır. [75]
3772.
[6:254, Hadîs No: 9150]
Ibni Abbas'dan (r.a.)
rivayetle:
Mü'min
her halükârda hayır üzeredir: O Allah'a hamd ederken ru-hu çekilir. [76]
3773.
[6:255, Hadîs No: 9154]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
İnsanların
arasına karışıp da onların sıkıntılarına sabreden mü'min, insanlar arasına
karışmayıp sıkıntılarına sabretmeyen mü'min-den daha üstündür. [77]
3774.
[6:256, Hadîs No: 9156]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle:
Mü'min
mü'minin kardeşidir. Hiçbir şekilde ona olan hayırhahlığı-nı elden bırakmaz. [78]
3775.
[6:256, Hadîs No: 9158]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Mü'min
akıllıdır, basiretlidir ve tedbirlidir. [79]
3776.
[6:257, Hadîs No: 9160]
Cabir'den (r.a.)
rivayetle:
Mü'min
kulluk elbisesi günahlarla yıprandığında onu tövbeyle yamayandır. Bahtiyar
tövbesi üzere ölendir. [80]
3777-
[6:257, Hadîs No: 9161]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Mü'min
faydalılıktan ibarettir: Birlikte yürüdüğünde sana fayda verir. Kendisine
danıştığında sana fayda verir. Ortaklık kurduğunda sana fayda verir. O herşeyiyle
faydadan ibarettir. [81]
3778-
[6:261, Hadîs No: 9171]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Ümmetimin
bozulduğu bir zamanda benim sünnetime simsıkı sarılan kimseye bir şehid sevabı
vardır. [82]
Bir hadisten
öğrendiğimize göre, amellerin en hayırlısı çokça zahmet sarf edilerek elde
edileni, zor şartlarda yapılanıdır. Meşakkat alâmet-i makbuliyettir. İşte
peygamberlikten sonra en yüksek bir makama ulaşan şehid, ölümü hiçe sayıp
cihad meydanına atıldığı, en zor şartlarda mücadele ettiği için bu makamı elde
etmektedir.
Din, îman duygularının
unutulduğu, herkesin dünyaya daldığı, insanların bozulduğu, menfaat ve nefsanî
duygulara uymaktan başka birşey düşünmediği bir atmosferde islâmı yaşama
gayreti içerisinde olmak, en az cephede düşmanla çarpışırcasına zor şartlarda
yaşamak demektir. Farzların terk edildiği, haramların çekinilmeden İşlendiği,
değil dinin emirlerine uyanların, inananların dahi horlandığı,
küçümsendiği" kınandığı, hatta cezalandırıldığı bir zamanda Sünnet-i
Seniyyeye bağlılık, hem büyük bir cesaret, kahramanlık, hem de büyük bir fazilettir.
O ölçüde de sevabı büyüktür. Bilhassa âhirzamanda Deccal'ın hükmettiği, dine
baskıların, istibdatların uygulandığı dönemlerde Sünnete sarılmak büyük önem
taşımaktadır. Böyle bir zamanda dini yaşamak elde kor tutmak, ateşte yürümek
kadar zordur. Büyük bir sabır, sebat ve kararlılık ister ve fedâkârlık gerektirir.
Kuvvetli bir îmanın neticesidir.
Başka bir hadiste,
ümmetin bozulduğu böyle bir zamanda Sünnet-i Seniyyeye sarılmanın yüz şehid
sevabı kazandıracağı müjdesi de yer almaktadır. Korkmadan, çekinmeden,
tavizlere kaçmadan farzları yapıp, haramlardan kaçınmak, Sünnete sim sıkı
sarılmak, bu uğurda ithamları, hücumları, sıkıntıları, mahrumiyetleri
göğüslemek ancak tahkikî ve sarsılmaz bir îmanla başarılabilir. Bunun içindir
ki, hadiste zor şartlarda Sünnete sarılmanın sevabı nazara verilerek ümmet
buna teşvik edilmiştir.
3779-
[6:261, Hadîs No: 9172]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.)
rivayetle:
Ümmetimin
ihtilafi zamanında benim Sünnetime sim sıkı sarılan kimse avucunda ateş parçası
tutan kimse gibidir. [83]
Allah ve Resulü
şiddetle yasaklamalarına rağmen, nefislerine mağlûb olan Müslümanlar arasında
zaman zaman ihtilâf rüzgarları esmiş, ihtilâfa şöyle veya böyle katılan herkesi
o ölçüde savurmuş, darmadağın ve perişan etmiştir. Bu ihtilaflar zaman olmuş
devletler, zaman olmuş kabileler, zaman olmuş toplumlar, zaman olmuş fertler
boyutunda gerçekleşmiş, hepsi de derin yaralar almıştır. Sadece bu ateşe
düşenler yanmamış, kıvılcımları etraflarına da sıçramıştır.
Çünkü hak ölçüler ve
akıl yerine hislerin ön plâna geçtiği böyle dönemlerde kırmalar, dökmeler,
tahribatlar hükmeder. Maddî ve manevî yıkımlar boy gösterir. Kalbler kırılır,
vicdanlar yaralanır, akıllar karışır. Böyle bir zamanda hakkı, hakikati,
adaleti gözetmek, tarafsız kalıp hakkın yanında yer almak, kısacası Sünnet-i
Seniyye ölçüleri içerisinde hareket etmek oldukça zordur. Öyle ki hadisin
ifadesiyle elde ateş parçası tutmaya benzer.
Çünkü Sünnetteki
ölçüler ihtilaflara karşıdır. Dedikodu, gıybet, karalama, çamur atma ve
hücumların Sünnette yeri yoktur. Sünnet boğuşmayı; bu vesileyle gücü, kuvveti
zayıflatmayı, Müslümanların birbirlerine düşmelerini reddeder. Sünnet-i Seniyye
birliği, beraberliği, kardeşliği, sevgiyi, dostluğu, barışı emreder, ihtilaf
çıkarmamayı, çıktığında önlemeyi, ara bulmayı, kaynaştırmayı, bir vücudun
azaları gibi davranmayı ister. İhtilaf içerisinde yer almamayı, bundan şiddetle
uzak kalmayı, bunun yerine hizmete koşmayı, kendini ibadete vermeyi emreder.
Herkesin taraf olup
birbirlerine hücum ettikleri bir anda bunların dışında kalıp Sünnete sarılmak
oldukça zordur. Hadisin ifadesiyle, "avucunda ateş parçası tutmak
gibidir." Fakat zorluğu nisbetinde de sevabı büyüktür.
3780. [6:262, Hadîs No: 9174]
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor:
Üç çeşit toplantının
dışındaki toplantılarda konuşulanlar, başkalarına söylenmemesi gereken birer
emanettir. Bu üç toplantı;
1) kan
dökme,
2) zina ve
namusa tecavüz,
3) haksız yere bir malı almanın konuşulduğu toplantıdır. [84]
3781.
[6:262, Hadîs No: 9175]
Fudale bin Ubeyd'den
(r.a.) rivayetle:
Mücahid
Allah yolunda nefsiyle mücadele edendir. [85]
3782.
[6:262, Hadîs No: 9176]
Ibni
Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Karaborsacılık yapan lânetliktir. [86]
3783.
[6:264, Hadîs No: 9186]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Medine
îslâmın kubbesi, îman yurdu ve hicret diyarı ve
helal ile haram hükümlerinin tespit edildiği yerdir. [87]
3784. [6:265,
Hadîs No: 9189]
Sehl
bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor: Kışı kardeşleriyle kuvvetlidir. [88]
3785. [6:265,
Hadîs No: 9190]
Ibni
Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle: Kişi sevdiğiyle beraberdir. [89]
3786. [6:266,
Hadîs No: 9193]
îbni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Kadın
avrettir. Dışarı çıktığında şeytan onu ve onunla başkalarını yoldan çıkarmak
için fırsat kollar. [90]
3787- [6:267,
Hadîs No: 9194]
Cerir bin Abdullah
el-Becelî'den (r.a.) rivayetle:
Hastalık
Allah'ın yeryüzündeki kamçısıdir. Allah onunla kullarını terbiye eder. [91]
Kamçı niçin vurulur?
Bir hataya karşılık uyarmak için veya gayrete getirmek için değil mi? Hastalığa
bu gözle baktığımızda aynı gerçeği görürüz. Mü'minin bir kıs'm hataları vardır,
îkaz için verilir. Veya ibadetlerde, hayırlı işlerde gevşek davranır, bir kısım
nimetlerin kıymetini bilmez, onlara sahip çıkma, hayra koşma ve ibadete
yönelmesini sağlar.
Evet, hastalık bir
kamçıdır. Bazan kul azgınlık ve taşkınlık gösterir. Allah onunla kulunu
kamçılar, "Bir daha bu hataları işleme, davranışlarına dikkat et! Kendine
geli Asıl vazifene dön!" dercesine onu yataklara düşürür, hastahane
hastane, doktor doktor dolaştırır. Kul aklını başına toplayıp günahlardan dönerse,
o kamçı işe yaramış olur. Böylece Allah kulunu terbiye eder.
Veya kul manen büyük
makam ve mevkilere ulaştırılacaktır. Onun için buna hazırlanması gerekir.
Sabır, şükür ve nimetlerin kadrini bilmesi ve bu konularda terakki etmesi
gerekir. Bunun vasıtalarından biri de hastalıktır Çünkü hasta olan kul şikayete
girmez de, onu Allah'tan bilip sabır içinde şükrederse manen terakki eder, büyük
kazançlar elde eder. Sonraki hayatında daha çok hayra, îman ve Kur'ân hizmetine
koşar. Dolayısıyla hastalık bir teşvik kamçısı olmuş olur. Bu da bir manevî
terbiyedir.
3788- [6:267,
Hadîs No: 9195]
Esed bin Kürz (r.a.)
rivayet ediyor:
Hastanın
günahları, ağacın yapraklarının döküldüğü gibi dökülür. [92]
3789.
[6:267, Hadîs No: 9197]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
îlk
defa kendisine sövülen mazlum haddi aşmadığı sürece sövüşmenin günahı ilk
başlatanındır. [93]
3790-
[6:268, Hadîs No: 9202]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Kendisine
danışılan kişi emin olmalıdır.
Danışıldığında kendisi için
yapacağını danışana da tavsiye etsin. [94]
3791.
[6:270, Hadîs No: 9207]
Ebû Hüreyre'den (r.a)
rivayetle:
Müslüman,
dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu kimsedir. Mü'min de canları
ve malları konusunda insanların kendisinden emin olduğu kimsedir. [95]
3792.
[6:270, Hadîs No: 9208]
îbni Arar (r.a.)
rivayet ediyor:
Müslüman,
dilinden ve elinden Müslümanların selamette
olduğu kimsedir. Muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçandır. [96]
3793.
[6:271, Hadîs No: 9211]
Hubeyb bin Hiraş'dan
(r.a.) rivayetle:
Müslümanlar
kardeştir. Takva hariç hiçbirinin diğerine üstünlüğü yoktur. [97]
3794- [6:
272; Hadîs No: 9213]
Ebû
Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Müslümanlar sözleşme şartlarına bağlıdırlar. [98]
3795. [6:
272, Hadîs No: 9216]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Karanlık
gecelerde camilere gidenler var ya Allah'ın rahmetine dalanlar onlardır. [99]
3796. [6:
273, Hadîs No: 9218]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Musibetler,
yüzlerin karardığı Kıyamet Gününde sahibinin yüzünü ak eder. [100]
3797- [6:
274, Hadîs No: 9224]
Îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
İyilikler
Cennetin kapılarından bir kapıdır. Kötü ölümü önler. [101]
3798. [6:74,
Hadîs No: 9225]
Habeşî bin Cünade
(r.a.) rivayet ediyor:
Hakkı
vermede gecikme bir çeşit zulümdür. [102]
3799. [6:
277, Hadîs No: 9241]
Ümm-ü Seleme (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Mehdî
benim neslimden, Fatıma'nın çocuklarından olacaktır. [103]
3800. [6:
278, Hadîs No: 9244]
Ebû Said (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Mehdî
bendendir. Alnı açık, kalkık burunludur. Daha önce zulüm ve haksızlıkla
doldurulduğu gibi yeryüzünü hak ve adaletle doldurur. Yedi sene hükmedecektir. [104]
3801. [6:
279, Hadîs No: 9245]
Huzeyfe'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Mehdî
neslimden bir şahıstır. Yüzü parlak yıldız gibidir. [105]
3802. [6:
280, Hadîs No: 9251]
Nuaym bin Himar (r.a.)
rivayet ediyor:
Terazi,
Rahman olan Allah'ın elindedir. Bazı milletleri yükseltir, bazılarını ise
alçaltır. [106]
803. [6:
280, Hadîs No: 9252]
Ebû Said'den (r.a.)
rivayetle:
Sizin
şu ateşinizin harareti Cehennem ateşinin yetmişte bîridir. Cehennem ateşinin
herbir parçasının harareti sizin ateşinizinki kadardır. [107]
3804. [6:
283, Hadîs No: 9263]
îbni Mes'ûd (r.a.)
rivayet ediyor:
Bizden
birşey işitip de onu işittiği gibi başkalarına tebliğ edenin yüzünü Allah ak
etsin. Nice kendisine tebliğ edilenler vardır ki ilk işitenden daha iyi
kavrarlar. [108]
3805. [6:
287, Hadîs No: 9273]
îbniAbbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Hak
bir sözü işitip sonra da onu din kardeşine ulaştırarak öğretmen ne güzel
hediyedir. [109]
3806. [6:
288, Hadîs No: 9277]
îbni
Abbas'dan (r.a.) rivayetle: Mü'minin silahı sabır ve duadır. [110]
3807. [6:
288, Hadîs No: 9280]
îbni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
İki
nimet vardır ki, insanların çoğu onlar hakkında aldanıyorlar: Sıhhat ve boş
vakit. [111]
3808. [6:
290, Hadîs No: 9291]
Enes bin Mâlik'den
(r.a.) rivayetle:
Evlerinizi
namaz kılmak ve Kur'ân okumakla nurlandırınız.
[112]
3809. [6:
290, Hadîs No: 9293]
Abdullah bin Ebî Evfa
(r.a.) rivayet ediyor:
Oruçlunun
uykusu ibâdet, susması teşbih, ameli kat kat sevaplı, duası makbuldür,
günahları ise bağışlanır. [113]
3810. [6:
292, Hadîs No: 9296]
Sehl bin Sa'd'dan
(r.a.) rivayetle:
Mü'minin
niyeti amelinden hayırlıdır. Münafığın ameli ise niyetinden hayırlıdır. Herkes
kendi niyetine göre amel işler. Mü'min bir amel işlediğinde kalbinde bir nur
uyanır. [114]
Bedende ruh, kemikte
ilik ne ise, ibadette niyet de odur. Onun içindir ki yapılan ibadetlerde, her
türlü hayırda niyet büyük bir önem taşır. Allah, sadece ve sadece kulun
niyetine bakar. Rızası gözetilmişse az da olsa ona değer verir. Eğer başka
maksatlarla yapılmışsa, insanlarca ne kadar değerli ve büyük görülürse
görülsün, ona hiçbir kıymet vermez, aksine sahibini cezalandırır.
Niyefn bu
ehemmiyetinden dolayıdır ki, hadisin ifadesiyle mü'minin amelinden daha
hayırlı gösterilmiştir. Mü'min niyeti amelini temiz bir niyete bina ettiği
için, Cenab-ı Hak ezelî ilmiyle bakar, gelecek şeylerin nasıl olacaklarını
bildiği için, o niyeti bilfiil ibadet etmiş gibi kabul eder.
Münafık ise halis bir
niyet taşımadığı, bozuk niyetle hareket ettiği için ameli iyi olsa da, niyeti
bozuk olduğundan bir mükâfat alamaz. Çünkü Allah rızasını gözetmemektedir. Ya
bir menfaat, ya da bir riya uğruna bu ameli işlemektedir. Onun için de ameli
niyetinden daha iyi olmaktadır.
İnsan kendi amelini
hangi maksatla yaptığını bilse de, başkalarının niyetini bilemez. Allah ise
yapılan hareketteki niyete bakar ve ona göre ya mükâfat veya ceza verir.
Mü'mine verdiği sevap yanında taşıdığı o temiz niyet hürmetine yaptığı amelden
dolayı da ayrıca kalbinde bir nur uyandırır, huzur ve sürür verir. Bu nur,
huzur ve sürür Allah rızası için işlenen amele karşılık verilen peşin bir
mükâfattır.
3811. [6:
298, Hadîs No: 9316]
Ebû Saîd el-Ensârî
(r.a.) rivayet ediyor:
Pişmanlık
tevbedir. Günahından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. [115]
Tevbeden maksat,
işlenen günahı terk etmek, bir daha o günaha dönmemektir. Pişmanlıkta hem o
günahı terk etme, hem de o günaha tekrar dönmeme niyeti vardır.
Pişman olan kimse
manen arındığı, temizlendiği için Allah işlediği günahlara bir sünger
çekmektedir. Dolayısıyla da hiç günah işlememiş gibi ter temiz hale
getirmektedir.
Bu, Allah'ın ümmet-i
Muhammed'e ihsan ettiği mühim bir bağıştır. Onun içindir ki, kulun işlediği
günahlar sebebiyle kendini ümitsizliğe atmasına gerek yoktur. Pişmanlık duyup
bir daha o günaha girmemeye azmetmesi yeterlidir.
3812. [6:
298, Hadîs No: 9318]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Zafer
sabırla beraberdir. Kurtuluş sıkıntıyla beraberdir. Her güçlüğün yanında
bir.de kolaylık vardır. [116]
3813. [6:
300, Hadîs No: 9324]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Koğuculuk,
sövme ve ırkçılık Cehennemdedir. Bunlar bir mü'mi-nin kalbinde yer almaz. [117]
3814. [6:
301, Hadîs No: 9326]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle:
Güzel
niyet sahibini Cennete sokar. [118]
Niyet
âdetleri, hareketleri, söz ve davranışlar! ibadete dönüştüren, adetâ Ölü halleri
canlandıran bir ruh, bir iksirdir. Güzel bir niyet ortaya çıkan güzel amelin
adetâ uçları toprağın derinliklerine kadar uzanmış bir kötüdür. Mesnevî-i
Nûrİ-ye'de denildiği gibi, "Niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır.
Öyle ise necat; halas ihlas iledir. İşte bu hasiyete binâendir ki, az bir
zamanda çok ameller husule geiir. Buna binâendir ki, az bir ömürde Cennet
(bütün lezâiz ve mahasi-niyle [lezzet ve güzellikleriyle]) kazanılır. Ve niyet
ile insan daimî bir şâkir oiur, şükür sevabını kazanır." [119]
İnsan nasıl niyetiyle
Cenneti kazanabilmektedir?
Niyetindeki
hâlislik, külliyet ve şümuüülük sebebiyle, Meselâ kul öyle bir küllî niyet ve
hadsiz bir îtikad taşır ki, Cenab-ı Hak onun bu niyetine mükâfâten Cenneti
ihsan eder. Namazında "Et-Tehıyyâtü lillâh" diyen bir mü'min sadece
kendisinin değil, yerde ve gökte bulunan sayısız yaratığın kendi dilleriyle
yapmış oldukları ibâdeti kendi hesabına Allah'a takdim eder. Allah da onun bu
temiz ve geniş niyeti, samimî duygusu sebebiyle ibadetini az da olsa kabul
eder. Bu tıpkı cüz'î bir hediyeyle bir sultanın huzuruna çıkıp orada
başkalarından gelen değerli hediyeleri gören ve, "Ey sultanım! Bunların
yanında benim hediyem bir hiçtir. Eğer gücüm yetseydi bunlar gibisini ben de
size takdim ederdim. Ama bütün bu değerli hediyeleri bendenmiş gibi kabul eti
Kendi namıma sana takdim ediyorum" [120] diyen
bir fakir adamın, hediyesine değil, sözlerine değer verdiği gibi. Cenab-ı Hak,
ihlas ve samimiyetle Kendisine yönelen bir kulunun ameli az dahi olsa kabul
eder. Cennetini de bir ikram olarak ihsan eder. Nitekim bir hadiste şöyle
buyuruimaktadır: "Amelinde ihlaslı ol. Az da olsa sana fayda verir."
Yoksa insan ameliyle
Cennete giremez. Peygamberimiz (a.s.m.) bir hadislerinde bununla ilgili olarak
"Hiçbiriniz ameliyle Cennete giremez. Allah'ın fazi ve ihsanı
olmazsa..." buyurmuştur. Çünkü yaptığımız ibadetler daha dünyaya gelirken
Cenab-ı Hakkın ihsan ettiği el, ayak, göz, kulak, akıl, fikir, sıhhat, îman gibi
nimetlere karşılık yapılan bir şükrandan ibarettir. Daha aldığımız nimetlerin
dahi şükrünü ödeyemezken, nerde kaldı ki Cenneti kazanabilelim.
İşte Cenab-ı Hak
taşıdığımız halis niyet sebebiyledir ki azımızı çok kabul etmekte, fazi ve
lütfuyla Cenneti ihsan etmektedir.
3815- [6:
301, Hadîs No: 9328]
Muâviye (r.a.) rivayet
ediyor:
Resûlullah
(a.s.m.) kafa karıştırıcı acaip sözler söylemekten nehyetti. [121]
Sözler vardır, insanın
ruhuna işler; hayra, güzelliğe yönlendirir. Sözler vardır, insanın iç
dünyasını, düşünce âlemini alt üst eder. Şeytanî vesvese ve şüphelere sebep
olan sözler bu cinstendir.
Bazan kafa karıştırıcı
bu sözler kişinin îmanına yönelik olabilir. Bu çok tehlikelidir. Eğer kişinin
manevî potansiyeli yoksa îmanı tehlikeyle baş başa kalabilir, sarsılabilir.
Eğer bu kafa karıştırıcı sözler şahsî, ailevî meselelerle ilgiliyse bunlar da
kişinin şahsî ve ailevî huzurunu alt üst edecek; hayatının tadını kaçıracak
özelliktedirler.
Geçimsizliklere, sürtüşmelere, kavgalara sebep olabilir.
Kafa karıştırıcı bu
sözler ağır oldukları için anlaşılmayan cinsten de olabilirler. Oysa insanlara
akıl ve anlayış seviyelerine göre konuşmak Peygamberliğin prensiplerindendir.
Nitekim bir hadis-İ şerifte, "Biz peygamberler insanların akılları
seviyesine göre konuşmakla görevlendirildik" buyuruimaktadır. Öyleyse
mü'min ağzından çıkan sözün nereye gittiğine, nelere mal olduğuna dikkat etmelidir.
3816. [6:
302, Hadîs No: 9331]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Resûlullah,
davet edilenin., davet sahibi din kardeşinden izin alma durumu dışında
beraberinde arkadaş götürmesini nehyetti. [122]
3817- [6:
303, Hadîs No: 9334]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Resûlullah
altın ve gümüş kapta yemek ve içmekten nehyetti. [123]
3818. [6:
303, Hadîs No: 9337]
tbni Abbas'den (r.a.)
rivayetle:
Hz.
Peygamber döğüştürmek için hayvanları kızıştırmaktan nehyetti. [124]
3819. [6:
311, Hadîs No: 9376]
îmran bin Husayn
(r.a.) rivayet ediyor:
Hz.
Peygamber altın yüzük takınmaktan men etti. [125]
3820. [6:
312, Hadîs No: 9378]
Selman'dan (r.a.)
rivayetle:
Hz.
Peygamber misafir için aşırı külfete girmekten men etti. [126]
3821. [6:
320, Hadîs No: 9413]
Muaviye bin Hadîc
rivayet ediyor:
Hz.
Peygamber, soğUyuncaya kadar sıcak yemek yemekten nehyetti. [127]
3822. [6:
321, Hadîs No: 9418]
Câbir'den (r.a.)
rivayetle:
Hz.
Peygamber muta nikâhından nehyetti. [128]
Islâmiyetten önce,
Câhiliyye devrinde, belli bir vakit için, meselâ bir aylığına, bir seneliğine
şart koşularak yapılan bir nikâh şekli vardı. Buna "mut'a nikâhı," yani
geçici nikâh deniliyordu. Peygamberimiz böyle geçici bir zaman için yapılan
nikâhı yasakladı. İşte bu hadis bunu ifâde etmektedir. Mut'a nikâhının yasak kılınmasıyla
ilgili bir başka hadis de şu mealdedir:
"İyi biliniz ki,
Allah geçici nikâhla kadınlardan faydalanmayı Kıyamet Gününe kadar haram
kılmıştır...." [129]
3823. [6:
332, Hadîs No: 9478]
Ali (r.a.) rivayet
ediyor:
Birisini
malını satmaya zorlayarak ondan birşey satın almaktan, aldatıa satıştan ve
meyveyi ağacında olgunlaşmadan satmaktan nehyetti. [130]
3824. [6:
336, Hadîs No: 9496]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Hz.
Peygamber savaşta kadın ve çocuk öldürmekten nehyetti. [131]
3825. [6:
337, Hadîs No: 9502]
İbni
Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet
ediyor:
Hz.
Peygamber, eziyet vermeleri durumu dışında herhangi bir canlıyı öldürmekten
nehyetti. [132]
3826. [6:
344, Hadîs No: 9530]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Hz,
Peygamber kişinin meyveli bir ağacın altında ve akar su kenarında büyük abdest
yapmasını nehyetti. [133]
3827. [6:
354, Hadîs No: 9591]
Sa'd rivayet ediyor:
Güçsüzleriniz
olmasa siz yardıma mazhar olabilir ve rızıklanabilir miydiniz? [134]
3828. [6:
354, Hadîs No: 9592]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Suda
yürüyüp de ayakları ıslanmayan var mı? Dünyaperest de böyledir; günahlardan
uzak kalamaz. [135]
3829. [6:
357, Hadîs No: 9501]
ismet bin Mâlik
rivayet ediyor:
Hediye,
kulağı, kalbi ve gözü çeler. [136]
Bu hadis-i şerif
hediyenin önemli bir fonksiyonuna dikkat çekmektedir. Gerçekten de hediye
müsbette de, menfide de büyük etkiler meydana getirmektedir. Bir hadis-i
şeriflerinde sevgili Peygamber Efendimiz (a.s.m.), "Hediyeleşin ki
birbirinizi daha çok sevesiniz" buyurmuşlardır. İnsan yaratılışı gereği
İyilik gördüğü kimselere karşı bir hürmet ve sevgi duyar. Kulak onun
aleyhindeki şeyleri duymak istemez, duysa müdafaaya kalkar; göz kusurlarını
görmez, görse hoş görür. Kalb de ona karşı sevgiyle dolar, düşmanlığı içinden
atar. Hediye sevgi, kardeşlik ve dostluk bağlarını kuvvetlendirir. Kişileri
birbirine bağlar.
Bu derece önemi hâiz
olan hediyeleşmeye Sahabîlerin dünyasında ap ayrı bir değer verildiğini
görüyoruz. Bir savaş esnasında açlıktan yüzleri sararan Müslümanları gören
münafıkların sevince girdiğini gören Allah Resulü, "Vallahi, daha gün
batmadan Allah bize rızık gönderecektir buyurmuşlardı. Bunu duyan Hz. Osman
eşyalarıyla birlikte on iki deve yükü deve aidi ve bunların dokuzunu
Resûluliaha hediye olarak gönderdi. Bunun üzerine mü'mînlerin yüzü güldü,
münafıkların ise renkleri kaçtı. Resûlullah, peş peşe dua yağdırıyordu Hz. Osman'a.
Hem de kimseye yapmadığı şekilde: "Allah'ım! Osman'ın malını bereketlendir!
Ona istediğini ver!" [137] diye.
3830. [6:
359, Hadîs No: 9605]
Müstevrid'den
(r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Vallahi
âhirete nisbetle dünya, birinizin parmağını denize daldırması gibidir. Baksın
bakalım, parmağıyla ne kadar su alabiliyor? [138]
3831. [6:
359, Hadîs No: 9606]
Sehl bin Sa'd (r.a.)
rivayet ediyor:
Allah'a
yemin ederim ki, senin vasıtanla bir tek kişinin hidâyete ermesi senin için
kırmızı develerden daha hayırlıdır. [139]
3832. [6:
360, Hadîs No: 9610]
Seuban'dan (r.a.)
rivayetle:
Misafirinle
beraber yemek ye. Çünkü misafir tek basma yemek yemekten utanır. [140]
3833. [6:
360, Hadîs No: 9612]
Câbir (r.a.) rivayet
ediyor:
Hangi
hastalık cimrilikten daha büyük olabilir ki? [141]
3834. [6:
361, Hadîs No: 9615]
Âişe'den (r.a.)
rivayetle:
Kendisine
öfkeli davranıldığı halde yumuşaklık gösteren için Allah'ın sevgisi vacip
olur. [142]
3835. [6:
362, Hadîs No: 9619]
îbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Alimlerin
mürekkebi şehidlerin kanı ile tartılmış ve ağır gelmiştir. [143]
3836. [6:
368, Hadîs No: 9648]
Muaviye bin Hayde'den
rivayetle:
İnsanları
güldürmek için yalan konuşan kimseye yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar
olsun. [144]
3837. [6:
369, Hadîs No: 9653]
Abdullah bin Mugaffel
(r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Raiyeti
sebebiyle idareciye yazık oldu. Raiyetinin hayır ve iyiliğini dileyerek onları
gözeten idareci hariç. [145]
3838. [6:
369, Hadîs No: 9654]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
İlmini
kötüye kullanan âlimden dolayı ümmetime yazık oldu. [146]
3839. [6:
370, Hadîs No: 9655]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Müslümana
zulmedip de hakkım gasbedene yazıklar olsun. [147]
3840. [6:
370, Hadîs No: 9656]
Huzeyfe'den (r.a.)
rivayetle:
Bilmeyene
yazıklar olsun. Bildiği halde uygulamayana da yazıklar olsun. [148]
3841- [6:
371, Hadîs No: 9661]
Ebû
Derdâ (r.a.) rivayet ediyor: Baba, Cennetin orta kapısıdır. [149]
Resûlullahın,
"Cennet anaların ayağı altındadır" hadisleri gibi yukardaki hadis de
babanın hayatımızdaki önemli yerine işaret etmektedir. Cennetin orta kapısından
girmek isteyen babasının gönlünü almalıdır. Evin temelidir baba. Ailenin ağır
yükünü omuzlayan baba çocukları için çok sıkıntılar çeker. Çilelere katlanır.
Onların huzuru ve gelecekleri için didinir. Gece gündüz demeden oraya buraya
koşar, çalışır, çabalar, yorulur; "Ben sıkıntıya katlanmışım, yeter ki çocuklarım
rahat etsin önemli değil" der. Bu fedakâr babanın Allah katında değeri
öylesine büyüktür ki, Peygamber Efendimiz bir hadislerinde "Allah'ın
rızası ana-babanın rızasına, Allah'ın gazabı da ana-babanın gazabına bağlıdır
buyurmuşlardır. Öyleyse bir baba Cennetin orta kapısı olmaya herkesten çok
lâyıktır.
3842.
[6:372, Hadîs No: 9666]
Ebû Zer'den (r.a.)
rivayetle:
Yalnızlık
kötü arkadaştan iyidir. îyi arkadaş yalnızlıktan hayırlıdır. Hayır konuşmak
susmaktan hayırlıdır. Susmak kötü konuşmaktan hayırlıdır. [150]
3843.
[6:373, Hadîs No: 9669]
Rafi.' bin Hadîc
(r.a.) rivayet ediyor:
Müslümanlar
arasında sevgi ve dostluk atadan evlâda miras kalır. [151]
Müslümanlık demek
dostluk, kardeşlik, barış demektir. Müslüman candan insandır. O bütün
mahlûkâta karşı yakınlık, dostluk ve sevgi duyar. Çünkü herşey Allah'ın
yaratığı, Onun memuru, Onun eseri ve Onun sanatıdır. 'Yaratılanı hoş gördük
Yaratandan ötürü" mısraında dile getirildiği gibi hoş görme sadece bağışlama
demek değildir. Aynı zamanda herşey Allah'a ait olduğu için Onun adına Onun
yaratıklarını da hoş görmek, güzel görmek, Onun adına sevmek demektir. Bunun
içindir ki, mü'min sever; insanları sever; bitkileri sever, hayvanları sever,
diğer yaratıkları sever.
Sevgi, kardeşlik,
dostluk meyveleri veren îman ağacını kalbinde yeşerten mü'minin dünyasında
kine, düşmanlığa yer yoktur.
îmanın gereği olan bu
güzel huylar Islâmı yaşamayı gaye'edinen mü'minin ruhuna işler adetâ. Bu duygularla
haşir neşir olan çoluk çocuğu, ailesi aynı duyguları paylaşarak yaşar. Adetâ
kökleşmiş, yerleşmiş bir âdet haline gelen bu güzel huylar güzel bir miras
olarak nesilden nesile aktarılır. Dinine bağlı bir babanın evladına
verebileceği en güzel miras güzel ahlâk olduğuna göre, eibetteki dostluk, sevgi
ve kardeşlik duygularını evladının kalbine nakşedecektir.
3844.
[6:373, Hadîs No: 9670]
Vâsile'den (r.a.)
rivayetle:
Takvâlı,
şüphenin sınırında durup içine girmeyendir. [152]
3845.
[6:375, Hadîs No: 9678]
Ebû Ümâme (r.a.)
rivayet ediyor:
Abdest,
geçmiş küçük günahları affettirir, namazın sevabı ise fazladan kalır.[153]
3846.
[6:379, Hadîs No: 9693]
îbni Ömer'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Çoluk
çocuğunu zengin bıraktığı halde Rabbinin huzuruna günahlarla varan kimseye
yazıklar olsun. [154]
3847.
[6:380, Hadîs No: 9696]
Ebû Zer (r.a.)
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Allah'ın
rızâsı gözetilmeden sevap kazanılmaz. Niyetsiz hiçbir amel olmaz. [155]
3848.
[6:381, Hadis No: 9704]
Enes'den (r.a.)
rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Güvenilirliği
olmayanın kâmil imânı yoktur, ahdine sadakati olmayanın dine bağlılığı yoktur. [156]
3849.
[6:381, Hadîs No: 9705]
İbni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Güvenilirliği
olmayanın kâmil îmanı yoktur. Temizliği olmayanın namazı yoktur. Namazı
olmayanın dine bağlılığı yoktur. Dinde namazın yeri bedende başın yeri
gibidir. [157]
3850.
[6:382, Hadîs No: 9709]
Yesar bin Übeyd'den
(r.a.) rivayetle:
Dinî
emirler ve yasaklara dikkat edildikten sonra zenginliğin bir zararı yoktur.
Takva sahibi olanlar için sağlık zenginlikten daha hayırlıdır. Gönül ferahlığı
nimettendir. [158]
3851.
[6:385, Hadîs No: 9721]
Câbir (r.a.) rivayet
ediyor:
Sol
elle yemek yemeyin. Çünkü şeytan sol elle yer.
[159]
3852. [6:386, Hadîs No: 9725]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Birbirinize
kin beslemeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz, dünyalık için birbirinizle
yanşa girmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz. [160]
3853.
[6:387, Hadîs No: 9729]
Ebû Hüreyre (r.a.)
Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.a.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Cenaze
ses ve ateşle uğurlanmaz, bunlarla önünde yürünmez. [161]
3854. [6:
388, Hadîs No: 9737]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Düşmanla
karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Karşılaştığınızda ise sabrediniz. [162]
3855. [6:
389, Hadîs No: 9740]
Hüveyris bin Amr rivayet
ediyor:
Din
kardeşine üstün gelme yarışma girme, ona kötülük yapma ve muhalefet olsun diye
fikrine karşı çıkma. [163]
3856. [C:
392, Hadîs No: 9756]
Ukbe bin Âmir'den
(r.a.) rivayetle:
Borç
altına girerek kendi kendinizi korku içine sokmayınız. [164]
3857. [6:
393, Hadîs No: 9763]
ibniAbbas
(r.aj rivayet ediyor: Cüzzamlılara uzun uzadıya bakmayınız. [165]
3858. [6:
394, Hadîs No: 9767]
Ebû Bekrete'den (r.a.)
rivayetle:
Benden
sonra küfre dönüp de birbirinizin boynunu vunnayınız. [166]
3859. [6:
396, Hadîs No: 9674]
Âmir bin Rebîa rivayet
ediyor:
Müslümanı
korkutmayınız. Çünkü Müslümanı korkutmak büyük bir zulümdür. [167]
3860.
[6:396, Hadîs No: 9773]
Ömer'den (r.a.)
rivayetle:
Ümmetimden
bir grup Allah'ın emri üzerinde dosdoğru yürümeye devam edecek ve muhalefet
edenler onlara zarar veremeyecektir. [168]
3861. [6:
398, Hadîs No: 9781]
Ibni Abbas (r.a.)
rivayet ediyor:
Kadın,
yanında mahremi olmadan yolculuk yapmasın. Erkek, yanında mahremi bulunmayan
bir kadının yanma girmesin. [169]
Peygamberimiz bu
hadislerinde kadınların yanlarında mahremi olmadan yolculuk yapmamasını
istemektedir. Hanefîter, bu ve buna benzer hadisleri delil göstererek bir
kadının yanında mahremi olmadan üç günlük, yani 18 saatlik mesafeye yolculuğa
çıkmasının caiz olmadığını söylerler. Şâfiîler ve Mâlikîlere göre yol emniyeti
veya güvenilir kadınlar bulunduğunda, kadın hac ve umreye yanında mahremi
olmadan gidebilir.
Âlimlerin çoğunluğuna
göre sefer, mesafe olarak hesap edilmiştir. Buna göre sefer mesafesi 90
kilometrelik yoldur. Bir kadın, yanında mahremi olmadan 90 kilometrelik yola
çıkamaz.
Bâzı âlimler, bu
hükmün sebebinin emniyet olduğunu, bu emniyet temin edildiğinde kadının
mahremsiz olarak yolculuğa çıkabileceğini söylemektedirler.
Bâzı âlimler ise
hadiste ifâde edilen yasağın genç ve erkeklerin ilgisini çeken kadınlar için
olduğunu söylerler. Kendilerine arzu duyulmayacak kadar yaşlı olan kadınların
mahremsiz olarak yolculuğa çıkabileceklerini söylemektedirler.
Aslında, günümüzde
inancını büyük ölçüde yaşayan pekçok kadın ve kız, Türkiye içerisinde yalnız
yolculuk yapmaktadır. Ve bu, bir zaruret halini almıştır. Çünkü birçok aile
kadını, mahremi olan bir erkekle gönderebilecek maddî imkâna sahip değildir.
Yine Türkiye'nin her yerinde üniversitelerde okuyan kız talebeler vardır. Bunlar
senede iki veya üç defa memleketlerine gidip gelmektedirler. Bu kızların her
zaman mahremieriyle birlikte gidip gelmelerinin dar gelirli olan ailelere bir
yük getireceği ise açıktır. Ayrıca bunların yanında gidilmesi birkaç gün alır.
Herkes bu vakti bulamaz. Mademki, yol emniyeti olduğunda kadınların mahremsiz
olarak yolculuk yapabileceklerini söyleyen; sefer mesâfesini on sekiz saat
alan âlimler vardır. Öyle ise günümüz şartlarını nazara alarak, zarurî
durumlarda bu görüşlere istinaden kadının şehirlerarası otobüslerde yolculuk
yapabileceklerini söyleyebiliriz.
3862. [6:
398, Hadîs No: 9784]
Ebû Ümâme'den (r.a.)
rivayetle:
Müslüman
idarecilerinize sövmeyiniz. Islah olmaları için Allah'a duâ ediniz. Onların
ıslah olmaları sizin de yararımzadır. [170]
3863. [6:
409, Hadîs No: 9819]
İyas
bin Abdullah rivayet ediyor: Allah'ın kulları olan kadınları dövmeyiniz. [171]
3864. [6:
410, Hadîs No: 9822]
Enes'den
(r.a.) rivayetle: Domuzların ağzına inci atmayınız. [172]
Peygamberimiz bu
hadislerinde bir benzetme yapmaktadır. İlim, lâyık olana, o ilmin değerini
bilene öğretilir. Peygamberimiz, yukarıdaki lâyık olmayanlara ilim öğretmeyi,
domuzların ağzına inci atmaya benzetmektedir. Domuzların ağzına inci atmanın
ise ne derece zararlı olduğu açıktır. Bediüzzaman da "Aslana ot, ata et
atmayın" diyerek herkese ilimden lâyık olduğu ve ihtiyacı olan şeyi öğretmesi
gerektiğine dikkat çekmektedir. Mektûbatia da konu ile ilgili olarak şöyle
der:
"Nihayet
derecede alçaklığa düşmüş bir vicdan ki, bilerek dinini dünyaya satar ve
bilerek hakikat elmaslarını pis, muzır şişe parçalarına mübadele eder
[değiştirir] derecede münafıklığa girmiş insan suretindeki yılanlara hakikati
söylemek; hakikata karşı bir hürmetsizliktir. 'İneklerin boynuna incileri
asmak gibidir' darb-ı meseli gibi oluyor." [173]
3865. [6:
411, Hadîs No: 9828]
Vasile (r.a.) rivayet
ediyor:
Din
kardeşinin musibetine gülme. Yoksa Allah ona merhamet e-der ve senin başına
verir. [174]
3866. [6:
412, Hadîs No: 9829]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Duâ
etmekte acizlik göstermeyin. Şüphesiz duâ eden hiç kimse helak olmayacaktır. [175]
3867. [6:
414, Hadîs No: 9S36]
Öfkelenme.
Çünkü öfke yıkıcıdır. [176]
3868. [6:
414, Hadîs No: 9837]
Ebû Derdâ'dan (r.a.)
rivayetle:
Öfkelenme.
Öfkelenmezsen sana Cennet vardır. [177]
3869. [6:
416, Hadîs No: 9844]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Rüya
bir âlimden veya hayırhahtan başkasına anlatılmaz. [178]
Genel olarak her insan
günde bir veya birkaç defa rüya görür. Bu rüyalar sevindirici olduğu gibi,
üzücü de olabilir. Hemen herkes rüyasını başkalarına anlatır. İşte
Peygamberimiz, bu hadislerinde rüyanın öyle herkese anlatılmayip bir âlime veya
kendisinin iyiliğini isteyen birisine anlatması gerektiğine dikkat çekmektedir.
Çünkü Peygamber Efendimiz (a.s.m.) başka bir hadislerinde tâbir edilmedikçe rüyanın
askıda olduğunu, tâbir edildiği şekil üzere çıkacağını bildirmiştir. Ehil
olmayanlara anlatıldığında, o kimsenin rüyayı görüldüğü hal üzere yorumlayacağı
açıktır. Oysa rüyanın görüldüğü gibi yorumlanması doğru değildir. Zira çoğu
zaman rüyada görülen kötü şeyler, güzel bir şekilde çıkmaktadır. Ki,
Peygamberimiz Kendisine anlatılan zahirde çok kötü rüyaları iyi bir şekilde
yorumlamıştır.
3870. [6:
417, Hadîs No: 9849]
Enes'den (r.a.)
rivayetle:
Yeryüzünde
"Allah Allah" denildikçe Kıyamet kopmaz. [179]
3871 - [6:
417, Hadîs No: 9850]
îbni Mes'ud (r.a.)
rivayet ediyor:
Kıyamet
ancak kötü insanların başına kopar. [180]
Peygamber Efendimizin
(a.s.m.) aşağıdaki hadisi, bu hadisin bir yönünü açıklamaktadır. Peygamberimiz,
Hz. Âişe'nin rivayet ettiği bir hadislerinde buyuruyorlar ki:
"Lât
ve Uzza putlarına tekrar tapılmadıkça Kıyamet kopmaz. Bunun üzerine ben de [Hz.
Âişe] 'Şurası muhakkak ki, Allah, "O, Peygamberini hidâyet ve hak din ile
gönderdi ki, büîün dinlere galip gelsin. Müşriklerin hoşuna gitmese de [181] mealindeki
âyeti indirdiği zaman ben art'k bunun tamam olduğunu zannediyordum' dedim.
"Bunun üzerine
Resûlullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:
"Bu,
Allah'ın dilediği zamana kadar böyle devam edecektir. Sonra Allah hoş bir
rüzgar gönderecek ve kalbinde harda! İanesi kadar îmanı bulunan herkesin ruhunu
bu rüzgarla alacak. Geride, kendilerinde zerre kadar hayır ve iyilik bulunmayan
kimseler kalacak. İşte o zaman, onlar da atalarının dinine döneceklerdir." [182]
BuhârîYıin Kıyamet
alâmetleri başlığı altında yer verdiği şu hadis de, kKıyâ-metten önce iyi
kulların ruhlarının alınıp, kıyametin kâfir ve isyancıların başına kopacağım
ifâde etmektedir:
"Bu
ümmetin ilk önce salih olanları birbiri ardi sıra Allah'ın divânına gidecekler,
geriye de arpanın veya hurmanın kapçıkları gibi ıskartaları kalacaktır. Allah
onlara hiçbir kıymet vermeyecektir." [183]
Kıyamet alâmetleri ile
ilgili pekçok hadisi tevil eden Bediüzzaman Hazretleri, bu hadisin de bir
yorumunu yapmıştır. Şualar isimli eserinde "Gaybı Allah ancak bilir"
dedikten sonra, birinci hadisle ilgili olarak şöyle der:
"Bunun bir
te'vili şu olmak gerektir ki, 'Allah! Allah! Allah! deyip zikreden tek-yeier,
zikirhâneier, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi şeâirde Ismul-lah
[Allah'ın ismi] yerine başka isim konulacak' demektir. Yoksa, umum insanlar
küfr-ü mutlaka düşecekler demek değildir. Çünki, Allah'ı inkâr etmek, kâinatı
inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Umum değil, belki ekser [çoğunlukta]
insanlarda dahi vukuunu akıl kabul etmez. Kâfirler Allah'ı inkâr etmiyorlar,
yalnız sıfatında hatâ ediyorlar.
"Diğer bir
te'vili şudur ki: Kıyamet kopmasının dehşetini görmemek için, mü'minlerin
ruhları bir parça evvel kabzedilir [Kıyametten biraz önce alınır]. Kıyamet
kâfirlerin başlarında patlar."[184]
Bediüzzaman, Mektûbat
isimli eserinde de bu hadisle ilgili bir suâli cevaplandırıyor. Suâl şöyle:
"Âhirzamanda Hz.
isâ (a.s.) Deccâli öldürdükten sonra, insanlar ekseriyetle dîn-i hakka
girerler. HalbuKi rivayetlerde gelmiştir ki: 'Yeryüzünde Allah Allah diyenler
bulundukça kıyamet kopmaz.' Böyle umumiyetle îmana geldikten sonra nasıl
umumiyetle küfre girerler?"
Bediüzzaman, bu suâle verdiği cevapta,
Deccal'ın insanları hak dinden uzaklaştırmasını, Hz. İsa'nın Deccal'ı
öldürmesini ve hak dinin galip hale gelmesini izah ettikten sonra şöyle der:
"Fakat
yine Kıyamet kopmasına yakın tekrar bir dinsizlik cereyanı baş gösterir,
galebe eder ve 'El-hükmü-lil-ekser [Hüküm çoğunluğa göre verilir]' kaide-since.
yeryüzünde 'Allah Allah' diyecek kalmayacak, yani ehemmiyetli bir cemaat, küre-i
arzda mühim bir mevkie sahip olacak bir surette 'Allah Allah' denilmeyecek
demektir. Yoksa ekalliyette kalan veyahut mağlup düşen ehl-i hak, Kıyamete
kadar baki kalacak; yalnız, Kıyametin kopacağı ânda, Kıyametin dehşetlerini
görmemek için, bir eser-i rahmet [rahmet eseri] olarak, ehl-i imanın ruhları
daha evvel kabzeditecek [alınacak]; kıyamet kâfirlerin başına kopacaktır." [185]
3872. [6:
419, Hadîs No: 9856]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Dünyaya
soğuk bakmak sözlü bir anlatım, takva da yapmacıklık hâline gelmedikçe Kıyamet
kopmaz. [186]
Herşeyin bir ölümü
olduğu gibi, dünyanın da bir Ölümü vardır. İnsanlar öldüğü gibi, vakti
geldiğinde dünya da, kâinat da ölecek, milyarlarca yıldır devam eden düzenleri
bozulacak, parça parça olacaklardır. İşte kâinatın ve bütün canlıların öleceği
güne "kıyamet" denilmektedir. Gerek yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerimde,
gerekse pekçok hadis-i şerifte Kıyametten bahsedilir. Kıyametin kesinliğine
yer verilir, dehşetine dikkat çekilir ve Kıyamet sonrasında olacak hadiseler
nazara verilir. Kıyametin kopacağı, yani kâinatın sonunun geleceği, ilim adamları
tarafından da kabul edilmektedir.
Evet, Kıyamet
kopacaktır. Bu kesindir. Fakat, insanın ölüm vaktini onun ömründe saklayan
Yüce Rabbimiz, Kıyametin vaktini de, hikmeti gereği, kâinatın ömründe
saklamıştır. Pekçok âyet-i kertmede Kıyametin vaktine dâir bilginin Kendi
katında olduğunu bildirmiş, Kıyametin vaktini kimsenin bilemeyeceğini
açıklamıştır. Nitekim Kıyametin kopacağının kesin olduğunu söyleyen ilim
adamları da bunun zamanı hakkında bir tahminde bulunamamaktadırlar.
Kıyametin vakti gizli
olmakla birlikte, Kurân'da ve hadislerde kıyametin bir takım
"alâmet'lerinden bahsedilmiştir. Peygamberimiz, Allah'ın büdirmesiyle Kıyametin
pekçok alâmetlerini bildirmiştir. Bu alâmetler, küçük ve büyük alâmetler olmak
üzere iki grupta toplanmıştır. İşte Peygamberimiz izahını yaptığımız hadislerinde
Kıyametin iki küçük alâmetini nazara vermektedir. Bunlardan birisi dünyaya
soğuk bakmanın sözden ibaret kalmasıdır. Yâni Kıyametten önce sözle dünyaya
soğuk bakılacağını, fakat tam bir ehl-i dünya hayatı yaşanılacağım ifâde
etmektedir. İkinci olarak da takvanın riyakarlık halini alacağı nazara verilmektedir.
Bu hadiseler görülmedikçe Kıyametin kopmayacağına dikkat çekmektedir.
3873. [6:
419, Hadîs No: 9857]
Fazla
kaygılanma. Senin için takdir edilen olur, nzık olarak yazılan gelir. [187]
3874. [6:
420, Hadîs No: 9859]
Ukbe bin Âmir'den
(r.a.) rivayetle:
Kız
çocuklarını hakir görmeyiniz. Şüphesiz onlar, cana yakın ve kıymetlidirler. [188]
Cahiliye Devrinin en
büyük vahşetlerinden birisi, hiç şüphesiz kız çocuklarının diri diri toprağa
gömülmesiydi. O devirde, kız çocuklarına hiçbir değer verilmezdi. Kız çocuğu
doğurmak bir anne için "yüz karası" sayılırdı. Hanımı doğum yapacak
olan erkek, insanlardan saklanırdı. Eğer çocuk erkek olursa, sevinerek ortaya
çıkardı. "Kızın oldu" haberi verildiğinde ise, bu haberi alanın içi
kederle dolar, yüzü simsiyah kesilirdi. Artık akrabalarından gizlenir, derin
bir üşünceye dalardı. Acaba onu bir zillet eseri olarak yanında mı tutsun,
yoksa diri diri toprağa mı gömsündü?
İşte Peygamberimiz
böyle bir zamanda İnsanları Allah'a îmana davet için vazifelendirilmişti.
Cahiliyye Devrinin pekçok çirkin âdetini olduğu gibi, bu vahşî âdetini de
kaldırdı. Kendisi kız babası olmakla övündü. Ümmetine kız çocuklarını
sevmelerini emretti. Bu hadislerinde de ümmetine kız çocuklarını hakir görmemelerini
tavsiye etmektedir. Onların daha cana yakın ve kıymetli olduklarını nazara
vermektedir.
Feyzü'l-Kadiı'de bu
hadisin izahı sadedinde şöyle bir hadiseye yer verilir:
ir gün Amr bin Âs (r.a.) Hz. Muâviye'nin yanma
gitmişti. Hz. Muâviye'nin kucağında bir kız çocuğu vardı. Amr bin Âs (r.a.)
şaka yollu "Onu bırak. Çünkü kızlar düşman doğururlar ve evlilikle düşmanı
dost ederler" dedi. Hz. Muâviye ona şu cevabı verdi:
"Hayır öyle deme.
Kadınlar kadar ölüyü anan, hastayı arayıp soran ve üzüntüyü paylaşan kimse
yoktur"[189]
3875. [6:
420, Hadîs No: 9862]
tbni
Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor: Mütevâzi olmadıkça zâhid olamazsın. [190]
3876. [6:
426, Hadîs No: 9883]
Ukbe bin Âmir'den
(r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle rivayet etmiştir:
Misafir
ağırlamayan kimsede hayır yoktur. [191]
3877. [6:
432, Hadîs No: 9903]
Hakem bin Amr rivayet
ediyor:
Yaratıcıya
isyan olan konularda kula itaat edilmez. [192]
Dinimizde çocuğun anne
babasına, kadının kocasına, askerin subayına, memurun âmirine itaat etmesi
farzdır. Bu durum pekçok âyet ve hadiste ifâde edilmiştir. Ancak bütün bu
itaatlarda bir sınır vardır. O da hadiste de ifâde edildiği gibi, Allah'a
isyan konularında kula itaat edilmemesidir. Allah'a isyan olan bir hususda
memur âmirine, kadın kocasına, evlat anne ve babasına itaat edemez. Ederse
mes'ûl olur. Nitekim anne babaya ancak Allah'a isyan olmayan konularda itaat
edileceği bir âyet-i kerimede şöyle bildirilir:
"Biz
insana, anne ve babasına güzel davranmasını emrettik. Eğer oniar, ilah olduğuna
dâir hiçbir delil bulunmayan birşeyi Bana ortak koşman için seni zorlayacak
olurlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır; yaptıklarınızı o zaman Ben
size haber vereceğim." [193]
3878. [6:
434, Hadîs No: 9910]
Ebû Zer'den (r.a.)
rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Tedbir
gibi akıllılık yoktur, günahlardan sakınmak gibi takva yoktur, güzel ahlâk gibi
de asalet yoktur. [194]
3879. [6:
441, Hadîs No: 9939]
Enes (r.a.) rivayet
ediyor:
Sizden
biriniz ben kendisine çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevimli
olmadıkça îman etmiş olmaz. [195]
3880. [6:
442, Hadîs No: 9940]
Enes'den (r.a.) rivayetle
Resâl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Biriniz
kendisi için istediği şeyi din kardeşi için de istemedikçe iman tam etmiş
olmaz. [196]
3881. [6:
443, Hadîs No: 9943]
Enes (r.a.) Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:
Kul,
dilinin söyleyebileceği bâzı şeyleri tutmadıkça îmanın hakikatine ulaşmış
olmaz. [197]
3882. [6:
444, Hadîs No: 9948]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Biriniz
Ölümü temenni etmesin. Eğer iyi biri ise belki iyiliğini artırır. Kötü birisi
ise belki tevbe eder. [198]
3883. [6:
445, Hadîs No: 9950]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Bir
evlâd babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bu-up da satın alarak
hürriyetine kavuşturması hariç. [199]
3884. [6:
448, Hadîs No: 9961]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Merhametli
olan kimseden başkası Cennete girmez. [200]
3885. [6:
448, Hadîs No: 9963]
Ebû Bekir (r.a.)
rivayet ediyor:
Aldatan,
cimri ve yaptığı iyilikleri başa kakan kimseler Cennete giremez. [201]
3886. [6:
448, Hadîs No: 9964]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Komşusu
şerrinden emin olmayan kimse Cennete giremez. [202]
3887. [6:
451, Hadîs No: 9974]
Übâde
(r.a.) rivayet ediyor: Birbirinize iftira etmeyiniz. [203]
3888. [6:
451, Hadîs No: 9975]
îbni Abbos'dan (r.a.)
rivayetle:
Kâmil
mü'min, Müslümanların malını zimmetine geçirmez. [204]
3889. [6:
454, Hadîs No: 9985]
Ebû Hüreyre (r.a.)
rivayet ediyor:
Bir
mü'min aynı delikten iki defa ısırilmaz. [205]
3890. [6:
457, Hadîs No: 9993]
Ebû
Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: İnsanlar niyetlerine göre haşrohınurlar. [206]
3891 - [6:
459, Hadîs No: 10004]
İbni
Abbas (r.a.) rivayet ediyor: Allah'ın himâyesi cemâatin üzerindedir. [207]
3892. [6:
461, Hadîs No: 10009]
Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayetle:
Biriniz
acele edip de "Ben duâ ettim de kabul olmadı" demedikçe duası kabul
edilir. [208]
3893. [6:
462, Hadîs No: 10012]
Ebû'd-Derdâ'dan (r.a.)
rivayetle:
Şehid
yakınlarından yetmiş kişiye şefaat eder. [209]
3894. [6:
466, Hadîs No: 10027]
ibni Ömer (r.a.)
rivayet ediyor:
Veren
el alan elden üstündür. Vermeye geçimiyle mükellef olduğun kimselerden başla. [210]
[1] Hâkim'in Mösfedretf inden.
[2] Ttmizî, Kıyama: 53.
[3] Buharı, Ezan: 37; Mûsned, 2:509.
[4] Ebû Nuaym'ın Hz/ys'sindsn.
[5] Mûsned, 3:391,362.
[6] Taberânî-nin Kebtr'm Ebû Nuaym'ın Hz/ye'sinden.
[7] Beyhaki'nin Sünelinden.
[8] Buharî, İlim: 45; Cihad: 15; Hums: 10; Tevhid: 28;
Müslim, İmare: 149.
[9] Ebû Davud, Cihad: 40; Tırmizî, Fezâilül-Cihad: 17;
Neseî, Cihad: 25; İbniMâce, Cihad: 15; Dârimî, Cihad: 15; Müsned, 2:442,524;
4:387.
[10] Ibni Adyy'in sl-Kâmili, Taberântnin KafaM, Ebû
Nuyam'ın Mtye'si ve Beyhaki'nin Şuabûlfmantoten.
[11] Bezzazdan.
[12] Tırmizî, Daavat: 59; IbniMâce, Edeb: 56.
[13] Buharı, Daavât: 65; Müslim, Zikir: 28; Mesacid: 146;
Ebû Davud, Teşbih: 24; Talavvu: 12; Vitr: 24; Tirmizl Vitr: 15; Daavat. 17,57,
59; Neseİ, Sehv: 96; IbniMâce, Edeb: 56; İkame: 187.
[14] 7/mHz/;Tefsir-iSûre:1.
[15] Timizi, Tesfir: 1; Ebû Davud, İlim: 5.
[16] Buharı, îman: 25,27; Savm: 6; Leyletü'l-Kadr: 1;
Müslim, Müsafirin: 173,176; Ebû Davud, Ramazan: 1; Timizi, Savm: 83; Nesei,
Siyam: 39; İman: 21.
[17] Buharı, Leyletü'l-Kadr: 1; Müslim, Müsafirin: 175; Ebû
Davud, Ramazan: 1; Nesei, Siyam: 39,40; İman: 22.
[18] Taberânfnin Kebîrinden.
[19] Neseİ, Dahâya: 42; Sayd: 34; Dârimî, Edâhî: 16;
Mûsned, 2:166,197,210; 4:389.
[20] Buharı, Cizye: 5; Diyaf; 30; Ebû Davud, Cihad: 153;
Tırmizi, Diyat: 11; Neseî, Kasâme: 15; IbniMâce, Diyâl: 32; Dârimî, Siyer: 61;
Müsned, 5:36,38.
[21] Neseî, Tahrim: 22,24.
[22] Beyhakl'nin S(jabü'/-/marfından.
[23] Hâkim'in MüsfedreKinden.
[24] BeyhakVnin £uabü7-/marfından.
[25] Neseîve IbniHtbbartâan.
[26] Buharı, Megazi: 12; Fezâilû'l-Kurân: 10,27,34; Müslim,
Mûsafirin: 255,256; Ramazan: 9; Tırmizi, Sevabü'l-Kur'ân: 4.
[27] Hâkim'in Müstedrek] ve BeyhakVnin Sünerfinden.
[28] Beyhakî'nin Şuabü'l-îmariuvim.
[29] Beyhaki'nİn Şuabö'/-/marfından.
[30] Tİrmizl, Sevabü'l-Kur'ân: 8; Müsned, 1:121.
[31] Tirmizî, Sevabü'l-Kurân: 8; Hâmîm, 1,121.
[32] İbni Adiyy'İn el-Kmift ve Beyhaki'nİn
Şuabü't-îmarfından.
[33] Müslim, Müsafirin: 260; Tirmizî, Hacc: 95; Dârimi,
Fezâilü'l-Kur'ân: 24; Müsned, 2:173,3:8.
[34] Ibni Adiy/in Bİ-Kâmit\ ve Beyhakl'nin
Şuabû'i-!marf\nĞar
[35] İbnûssünnîden.
[36] Tirmİzt, Sevabü'l-Kur'ân: 20.
[37] Abd bin HumaydÜen.
[38] Hatib'in Tarifimden.
[39] Ebû Davud, Edeb: 159.
[40] Sufcarfnin Tarihinden.
[41] Ibni Mâce, Edâhî: 2; Mösned, 2:321.
[42] Kevser Sûresi, 2.
[43] ibni Asakifden.
[44] Taberân?nin Kebırtnâen.
[45] Taberânînin Kebirinden.
[46] Nahl Sûresi, 90.
[47] Bakara Sûresi, 42.
[48] Taberinin Evsat’ından.
[49] Buharî, İlim: 38; Cenâiz: 33; Menakıb: 5; Enbiya:
50; Edeb: 109; Müslim, îman: 112; Ebû
Davud, îman: 1.
[50] Ibni EbTd-Dünyâdsn.
[51] Ibni EbPd-Dönyâöan.
[52] Timizi, Menakıb: 19; fbniMâce, Mukaddime: 11; Müsned,
1:84,118,119,152.
[53] Ebû Davud, Libas: 4; IbniMâce, Libas: 27; Müsned,
2:92,139. 3750. [6:221, Hadîs No: 9014]
[54] Taberânfnin Keö/Vinden.
[55] Buharı, İlim: 30; Timizi Büyü: 3; Müsned, 2:452,505.
[56] Taberânî"nin Ereaflndan.
[57] Müsnedve Hâkİm'in MûstedreK'mden.
[58] Ha/tf/rfden.
[59] Taberânînin Kabrinden.
[60] fırmizi, Zühd: 61; Taberânî, Kelâm: 11; Müsned, 5:362.
[61] Beyhaki'nin Şuabül'-İmarfmdan.
[62] Taberânfnİn Kebîrinden
[63] Müsned, 4:365.
[64] Taberânî'nin Evsafından.
[65] Müslim, Cennet: 21; Tirmizî, Cennet: 2; Dârimî, Rikak:
98,100; Müsned, 2:305,319.
[66] Ebû Nuaym'ın H//ye'sinden.
[67] TaberânTrıin Kebîf] ve Beyhaki'nin Şuabü'l-fmarinöan.
[68] İbni Adiy/in el-Kâmit\r\den.
[69] fbni Mâce'öen.
[70] Ebû Davud, Cenâiz: 10; Müsned, 3:424; 4:219; 6:137.
[71] Ebû Ya'lâ'nın Müsnerfinden.
[72] Ebû Davud, Edeb: 49.
[73] Buharı, Salât: 88; Edeb: 36; Mezâlim: 5; Mûsim, Birr:
65; Timizi, Birr: 18; Neseî, Zekât: 67.
[74] Buharî, îman: 4; Rikak: 26; Ebû Davud, Vitir: 2,11,12;
Cihad: 2; Neseî, İman: 9; Ibni Mâce, Ftten: 2.
[75] Dârekutnî'nİn Sünerfinden.
[76] Neseî, Cenâiz: 13; Mûsned, 1:297.
[77] Tirmizî, Kıyame: 55; Ibni Mâce, Fiten: 23; Müsned,
2:43; 5:365.
[78] Ibnünneccatâan.
[79] Kaza/den.
[80] el-Bezzar’dan.
[81] Ebû Nuaym'ın H//ye'sinden.
[82] Taberânî'nin E/safından
[83] Hakinföen.
[84] Ebû Davud, Edeb:32.
[85] Tıımizi, Fezâilü'l-Cihad: 2; Müsned, 6:20,22.
[86] Hâkimin MüstedreK'mden.
[87] Taberânî'nin F/safından.
[88] fbni Ebi'd-Dünyddan.
[89] Buharı, Edeb: 96; Müslim, Birr: 165; Timizi, Zühd-
50" Daavat: 98; Dam
[90] Timizi, Raza: 18.
[91] Halîlf nin Cüzünden.
[92] Taberânrnin Keö/Vinden
[93] Müslim, Birr: 69; Ebû Davud, Edeb: 39; Tirmizt, Birr:
51; Müsned, 2:235, 488.
[94] Taberânînin Evsafından.
[95] Taberânînin Keb/Vinden.
[96] Buharı, îman: 4,5; Rikak: 26; Müslim, îman: 64,65; Ebû
Davud, Cihad: 2; Tirmİzİ, Kıyame: 52.
[97] Taberânrnin Kebîrinden.
[98] Buharı, Icare; 14; Şurût: 15; Tirmizî, Büyü: 8; Ahkâm:
17; Ebö Davud, Akdıye: 12.
[99] İbni Mace, Mesacid: 14.
[100] Taberânfnin Evsaftndan.
[101] Ebö'ş-Şeytiten.
[102] TaberânTnin Kebîri ve Ebû Nuaym'ın M/yasinden.
[103] Ebû Davud, Mehdi: 1.
[104] Ebû Davud, Mehdi: 7.
[105] Rüyanİden.
[106] el-Bezzaı'dan.
[107] Müsned, 2:313,467,478; Müslim, Cennet: 30.
[108] Ebû Davud, İlim: 10; Timizi, İlim: 7; IbniMâce,
Mukaddime: 18; Menasİk: 76; Dârimî, Mukaddime: 24 Mösned, 1:437; 3:225.
[109] Taberanînın Keö/Vir^en.
[110] De/lemrnin Müsnedü'l-Firdevg'ınden.
[111] Buhar!, Rİkak: 1; Tîmizî, Zühd: 1; IbniMâce, Zûhd; 15;
Müsn&d, 1258
[112] Beyhaki'nin Şuabü'l-fmarf\ndan.
[113] Beyhaki'nin Şuabü'l-îmarfmdan.
[114] Taberânrnin Kebîf'möen.
[115] Taberânrnin Kebît\ ve Ebû Nuaym'ın H///e'sinden.
[116] Hatİb'in Tan/Zinden.
[117] Taberârtfnin Keb/Vinden.
[118] Deylemînin Müsnedü'l-Firdevg'mden.
[119] Mesnevî-i Nuriye, s. 64.
[120] Sözler, s. 334.
[121] Ebû Davud, İlim: 8; Müsned, 5:435.
[122] Buharı, Mezâlim: 14; Müslim, Eşribe: 150; Ebû Davud,
Erime: 43; Müsned, 2:7,44,46.
[123] Nesei, Cenâiz: 53.
[124] Timizi Cihad: 30; Ebû Davud, Cihad: 51.
[125] Ebû Davud, Libas: 8; Hâtem: 3; Tkmizİ, Salât: 80;
Libas: 12,13,15; Atesei; Tatbik: 7,61.
[126] Hâkim'in Müstedrek\nden,
[127] Beyhaki'nin Şuabü'l-fmarfmdan.
[128] Buharı, Megâzî: 38; Zebâih: 28; Nikâh: 31; Müslim,
Nikâh: 25,30,32; Timizi, Nikâh: 28.
[129] Müslim, Nikâh: 21, 25, 30; Buhârî, Megâzî: 38, Nikâh:
31.
[130] Müsned, 1:116.
[131] Buharı, Cİhad: 147,148; Müslim, Cihad: 25,26,35; Ebü
Davud, Cihad: 111 Tirmizî, Siyer: 19; IbniMâce, Cihad: 30.
[132] Taberânfnin Kebîrinden.
[133] Ibni Adiy/in el-Kâmitinden.
[134] Buhar!, Cİhad: 76; Ebû Davud, Cİhad: 70; Neseî, Cihad:
43; Mösned, 1:173.
[135] Beyhaki'nin Şuabü't-îmarfmdan.
[136] Taberânînin /Cefa/finden.
[137] ei-Möntehab, 5-A2.
[138] Tirmizi, Zuhd: 15; bni Mâce, Zühd: 3.
[139] Buhari, Cumua: 29; Cihad: 102,143; Fezâilü's-Sahabe:
9; Megâzî. 38; Libas: 28; Efıme: 1.
[140] Beyhaki'nin Şuabü'Hmarimdan.
[141] Buhari, Hums: 15; Megâzî: 23; Mösned, 3:308.
[142] Ibni Asakifden.
[143] Hatibin Tarihînden.
[144] Tirmizi Zühd: 10; Ebû Davud, Edeb: 80.
[145] Rüyanîöen.
[146] Hâkim'in Müstedrekfaden.
[147] Ebü Nuaym'ın Misind
[148] Ebu Nuayın'ın sinden.
[149] Tirmizî, Birr: 3; IbniMâce, Talak: 36; Edeb: 1;
Müsned, 5:196; 6:445,447,451.
[150] Hâkim'in Müstedrek\ ve Beyhakî'nin Şuabü'l-İmarimdan.
[151] Taberântnin Kebîrinden.
[152] Taberânfnin Kefirinden.
[153] Müsned, 5:251,261.
[154] Deytemînin Müsnedö'l-Firdevg'mden.
[155] Deytemînin Müsnedö'l-Firdevg'mden.
[156] Müsned, 3:135,154,210,251.
[157] Taberânfrıin Evsahndan.
[158] ibni Mâce, Ticârât: 1; Mûsned, 5:373,381.
[159] Ibni Mâce, Efıme:8.
[160] Buharl Nikâh: 45; Edeb: 57,58,62; Mösiim, Birr:
23,28,30,32; Ebû Davud, Edeb: 47; Tirmizi, Birr: 24.
[161] Ebû Davud, Cenâiz: 42; Mösned, 2:427,528,532.
[162] Buharı, Cihad: 32,112,156; Müslim, Cihad: 19,20; Ebû
Davud, Cihad: 89.
[163] İbni Ebi'd-Dûnya Zemmü'l-Gıybet'mden.
[164] Beyhakl'nin Sûn&rt'mâĞn.
[165] Mûsned, 1:78; 233,299.
[166] Buharî, ilim: 43; Hacc: 132; Meğazî: 77; Müslim, îman:
118,120; Ebû Davud, Sünnet: 15.
[167] Hâkimin MüstedreKinden.
[168] IbniMâce, Mukaddime: 1.
[169] Dârimî, İstizan: 46; Müslim, Hacc: 413,424; Büharl
Teîsîr 4; Savm: 67.
[170] Taberânrnin Keöjfinden.
[171] Ibni Mâce, Nikâh: 51; Dârimi, Nikah: 34.
[172] Ibnünneccafûan.
[173] Mektûbât, s. 337.
[174] Tirmizî, Kıyama: 54.
[175] Hakimin AfüstedreKinden.
[176] İbni EbPd-Dünytföan.
[177] TaberânFnin Kebîrinden.
[178] Timizi, Rüya: 7; Dârimi, Rüya: 10.
[179] Müslim, İman: 234; Tirmizî, Fiten: 35; Müsned,
3:107,201,259.
[180] Müslim, fmare: 176; IbniMâce, 24; Müsned,
1:394,405,454
[181] Tevbe Sûresi, 33.
[182] Buharı, Fiten: 13; Müslim, Fiten: 52.
[183] Buhari, Rikak:9; Tecrid-i Sarih Tere: 12:182.
[184] Şualar, s. 490,491.
[185] Mektûbât, 53, 55.
[186] Ebû Nuaym'ın Hily&smâen.
[187] BeyhakVnin Şuabö'l-fmartmĞan.
[188] Mûsned, 4:151.
[189] Feyzü'l-Kadir, 6:420.
[190] Taberânînin Ke6/7inden.
[191] Müsned, 4:155.
[192] Buhari, Ahâd: 1; Müslim, İmare; 39; Ebû Davud, Cihad:
87; Nesoî, Be/a: 34; İbniMâce, Cihad: 40.
[193] Ankebüt Sûresi, 8.
[194] İbni Mace, Zühd:24.
[195] Buharı, îman: 8; Eyman: 3; Müslim, îman: 69,70; Nesei,
îman: 19; İbniMâce, Mukaddime: 9; Müsned, 3:177,207.
[196] Müslim, İman: 70,71; Buharı, îman: 7; Timizi, Kıyame:
59; Neseİ, İman: 19,33; Ibni Mace, Mukaddime: 9.
[197] Taberânî'nin Evsafından.
[198] Buharı, Merza: 19;Temannâ:6;Wese/, Cenâiz:1; Dâr/m/,
Rikak: 45; Müsned, 2:263.
[199] Mûslîm, İtle: 25; EbûDavud, Edeb: 120; Timizi, Birr:
8; bniMâce, Edeb: 1, Mûsned, 2:230,263.
[200] Beyhakl'nin ŞuabO't-fmarfmdan.
[201] Mûsned, 1:4,7; Timizi, Birr: 41.
[202] Buharı, Edeb: 29; Müslim, İman: 73; Tirmizî, Kıyame:
60; Müsned, 1:387; 2:288.
[203] Tayalistöen.
[204] Taberânînin Kefe/finden.
[205] Buharı, Erfeb: G3; Müslim, Züiıd: 03; Ebû Davud, Edeb:
29; İbni Mâce, Fiten: 13.
[206] Müslim, Fiten: 4» 8; Buharı, Savm: 6; Büyü': 49; Ebû
Davud, Mehdi: 11; Tirmizî, Fiten: 10.
[207] Tirmizî, Fiten: 7; Neseî, Tanrım: 6.
[208] Buharı, Daavat: 22; Müslim, Zikir: 90,91; Ebû Davud,
Vitir: 23; İbni Mâce, Dua: 7; Taberânî, Kur'ân: 29; Müsned, 2:487.
[209] Ebû Davud, Cihad:26.
[210] Buharı, Vesâya: 9; Rikak: 11; Zekât: 18; Nefakât: 2;
Müslim, Zekât: 94,97,106.