ALLAH
TEALA’NIN CENNETTE MÜ’MİNLERE HAZIRLADIĞI NİMETLER
372)
Allah’ın Mü’minlere Cennette Hazırladığı Nimetler
Bu bölümdeki dört ayet ve onyedi
hadis-i şeriften, Allah’ın iman eden kulları için cennette hazırladığı
pınarları, kalplerden kin ve öfkenin orada sökülüp atılacağını, yorgunluğun da
orada olmayacağını, korku ve üzüntüsüz bir hayat olacağını, altın tepsi, tabak
ve kadehlerle yiyecek ve içecekler ikram edileceğini, ebedi kalınacak
cennetlerde her türlü meyveden yenebileceğini, ipek ve atlas elbiseler içinde
karşılıklı sohbetler edileceğini ve iri gözlü huriler verileceğini, cenneti
elde edebilmek için insanların dünyada orayı kazanmak için yarış etmeleri
gerektiğini, cennette her türlü yeme içmenin olup, idrar ve dışkının
olmadığını, oradaki nimetlerin hiçbir göz tarafından görülmediği, hiçbir
kulağın duymadığı ve hiçbir insanın hatırından geçiremediği ve hayal edemediği
nimetler olduğunu, tarakların altından olup her tarafın güzel kokularla
donatıldığını, cennetteki en aşağı seviyede olan kimseye dünyanın on misli
büyüklüğünde yer verileceğini, altmış mil yüksekliğinde inciden yapılma
çadırlar olduğunu, çok büyük ağaçlar olup bir ucundan diğer ucuna yüz senede
varılamayacağını, köşklerdeki mü’minlerin birbirlerini semadaki yıldızlar gibi seyredeceğini,
esen rüzgarın bile orada insanların güzelliklerine güzellik katacağını ve
cennette ölüm, hastalık, ihtiyarlık olmayacağını, keder ve sıkıntı
çekilmeyeceğini, cennetteki tüm nimetlerin en üstünü olarak da Allah’ın razı
olduğunu kullarına bildireceğini, şu anda gökteki ayı nasıl görüyorsak orada da
Rabbimizi öylece göreceğimizi ve en değerli şeyin de bu olduğunu öğreneceğiz.
[1]
“Muhakkak ki, yolunu Allah ve
kitabıyla bulanlar, cennetlerde ve ırmak başlarındadırlar. Esenlik ve güvenlik
içerisinde girin oraya! diyerek karşılanacaklar orada. Gönüllerindeki kini,
hasedi kökünden söküp attık onların; Onlar mutluluk divanları üzerinde, karşı
karşıya oturmuş kardeştirler. O cennetlerde onlara, hiçbir yorgunluk ve
bitkinlik erişmez ve oradan çıkarılacak da değillerdir.” (Hıcr: 15/45-48)
“O gün Allah onlara: “Ey benim
kullarım bugün ne korkacaksınız, ne de üzüleceksiniz!” diyecek. O kullarım ki,
ayetlerime inanmışlar ve müslüman olmuşlardır. Ey kullarım! Siz ve mü’min
eşleriniz girin cennete, orada ağırlanıp sevindirileceksiniz. Orada altın
tepsiler ve kadehlerle onların etrafında dolaşılır. Orada canlarının çektiği,
gözlerinin hoşlandığı herşey var. Ve sizler orada ebedi kalacaksınız. Dünyada
yaptığınız doğru dürüst işler sayesinde, elde edeceğiniz cennet işte böyledir.
Size orada pekçok meyveler de var, onlardan yersiniz.” (Zuhruf: 43/68-73)
“Buna karşılık yollarını Allah
ve kitabıyla bulanlar, gerçekten güvenilir bir konumdadırlar. Bahçeler ve
pınarlar arasında, ince ve kalın ipekten elbiseler giyerler ve karşı karşıya
otururlar. İşte böyle olacak, biz o mü’minleri siyah iri gözlü hurilerle de
evlendiririz. Orada güven içinde canlarının çektiği her türlü meyveyi isteyip
getirtirler. Ve orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmayacaklar ve böylece Allah
onları yakıcı ateşin azabından korumuş olacaktır. Bu Rabbinin bir lütfudur ve
en büyük zafer de budur.” (Duhan: 44/51-57)
“Şüphesiz ki erdem sahipleri
ve iyi kişiler cennet nimetleri içindedirler. Koltuklara yaslanarak
seyrederler. Onların yüzlerinde nimetin ve mutluluğun sevincini görürsün.
Onlara ağızları mühürlenmiş yani bozulmama ve lezzetinin kaçmaması için
vakumlanmış, sadece, içecek kimsenin yanında halis sarhoşluk vermeyen
şaraplardan sunulur ve içirilir, dünyadaki içkilerin tersine bunların içiminden
sonra etrafa kötü kokular değil, misk kokusu yayılır. Öyleyse bu değerli
şeylere ulaşmak için can atanlar, yarışanlar bu nimetlerin bulunduğu cennete
girmek için yarışsınlar. Ve bu şaraba tesnim pınarının suyu karıştırılmıştır.
Bu su öyle bir kaynaktır ki, Allah’a yakın olma şerefine erişenler ondan
içerler.” (Mutaffifin: 83/22-28)
1884. Câbir radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennette yiyip içerler, ama büyük, küçük abdeste çıkmaz ve
sümkürmezler. Sadece hoş kokulu bir geğirti ve ter çıkarırlar. İnsanın
kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenâb–ı Hakk’ı
ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder, tekbir getirirler.”[2]
1885. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ, ‘Ben sâlih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir
kulağın duymadığı, hiçbir insanın hatır ve hayal edemediği nimetler hazırladım’
buyurdu.”
Ebû Hüreyre, isterseniz şu âyeti
okuyunuz, dedi:
“Mü’minlerin yaptıkları ibadet ve iyiliklere karşılık olarak onlara ne
mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” (Secde: 32/17).[3]
1886. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennete ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay gibi parlak olacak.
Onların ardından gireceklerin yüzleri, gökyüzündeki en parlak yıldız gibi
aydınlık olacak. Orada insanlar ne küçük ne büyük abdest bozarlar ve ne de tükürüp
sümkürürler. Onların tarakları altındandır. Kokuları mis gibidir.
Buhurdanlıklarında tüten hoş koku, cennetin hoş kokulu ağacındandır. Eşleri
hûrilerdir. Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem’in şeklinde yaratılmış olup
boyları altmış arşındır.”[4]
Buhârî ve Müslim’in diğer bir
rivayetine göre Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
“Onların cennetteki kapları altındandır. Orada terleri mis gibi güzel
kokacaktır. Orada her birine, baldırının iliği etinin üstünden görünecek kadar
güzel ikişer kadın verilecektir. Onların kalpleri tek bir adamın kalbi gibi
aynı duyguları taşıdığından, aralarında ne anlaşmazlık ne de çekişme meydana
gelecektir. Akşam sabah Allah Teâlâ’yı ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan
tenzih edeceklerdir.”[5]
1887. Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mûsâ sallallahu aleyhi ve sellem Rabbine:
– Cennetliklerin en aşağı derecesi nedir? diye sordu. Allah Teâlâ da
şöyle buyurdu:
– O, cennetlikler cennete girdikten sonra çıkagelen bir adamın derecesi
olup kendisine:
– Cennete gir! denir.
– Yâ Rabbî! Herkes yerine yerleşmiş ve alacağını almışken ben nereye
gideceğim? der. Ona:
– Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü kadar yer verilse razı olur
musun? diye sorulur. O da:
– Razıyım yâ Rabbî! der. Bunun üzerine Allah Teâlâ ona:
– İşte öyle bir mülk senindir. Bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir
o kadar daha, bir o kadar daha buyurur. Beşincisinde o adam:
– Razı oldum yâ Rabbî! der. Allah Teâlâ ona:
– İşte bu kadar şey hep senindir. Onun on misli de senindir. Bir de
neyi arzu ediyorsan, gözün neden hoşlanıyorsa hepsi senindir, buyurunca adam:
– Razı oldum yâ Rabbî! diyecek.
Daha sonra Mûsâ aleyhisselâm :
– Yâ Rabbî! Cennetliklerin en üstün derecesi nedir? diye sordu. Allah
Teâlâ şöyle buyurdu:
– Onlar benim seçtiğim kullardır. Onların kerâmet fidanlarını kudret
elimle ben dikip mühür altına aldım. Onlara hazırladığım nimetleri ne bir göz
görmüş, ne bir kulak duymuş, ne de bir kimsenin hatır ve hayalinden geçmiştir.”[6]
1888. İbni Mes’ûd radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ben cehennemden en son çıkacak (veya cennete en son girecek) kimseyi
biliyorum. O adam cehennemden emekleye emekleye çıkar. Allah Teâlâ ona:
– Haydi git, cennete gir, buyurur. Adam cennete gider, fakat ona cennet
doluymuş gibi gelir. Geri dönüp Allah Teâlâ’ya:
– Yâ Rabbî! Cennet ağzına kadar dolmuş! der. Allah Teâlâ ona:
– Git, cennete gir, buyurur. Tekrar oraya gider, yine cennetin dolu
olduğunu zanneder. Bir daha geri dönüp Allah Teâlâ’ya:
– Yâ Rabbî! Orası dopdolu! der. Allah Teâlâ ona yine:
– Git, cennete gir, orada senin dünya kadar ve dünyanın on misli (veya
dünyanın on misli büyüklüğünde) yerin var, buyurur. O Adam:
– Yâ Rabbî! Sen kâinâtın hükümdarı olduğun halde benimle alay mı
ediyorsun? (veya benim halime mi gülüyorsun?) der.”
Hadisin râvisi İbni Mes’ûd şöyle
dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in gerideki dişleri belirinceye kadar tebessüm ettiğini gördüm.
Sonra şöyle buyurdu:
“İşte cennetliklerin en aşağı seviyesinde bulunan adamın derecesi
budur.”[7]
1889. Ebû Mûsâ el–Eş'arî radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz mü’min için cennette, altmış mil yükseklikte içi boş inciden
yapılma bir çadır vardır. Orada mü’minin gidip ziyaret ettiği aileleri vardır.
Fakat bu aileler birbirlerini görmezler.”[8]
1890. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennette öyle bir ağaç vardır ki, idmanlı bir ata binmiş olan kimse
onun bir ucundan diğerine yüz senede varamaz.”[9]
1891. Yine Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler, kendilerinden yüksekteki köşklerde oturanları,
aralarındaki derece farkı sebebiyle, sizin sabaha karşı doğu veya batı
tarafında, gökyüzünün uzak bir noktasında batmak üzere olan parlak ve iri bir
yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir.” Bunun üzerine ashâb–ı kirâm:
– Yâ Resûlallah! O yerler,
peygamberlere ait ve başkalarının ulaşamayacağı köşkler olmalıdır, dediler.
Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
– “Evet, öyledir. Canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim
ki, o yerler, Allah’a iman edip peygamberlere bütün benlikleriyle inanan
kimselerin de yurtlarıdır.”[10]
1892. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennette yay kadar bir yer, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden
daha hayırlıdır.”[11]
1893. Enes radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennette, cennetliklerin her hafta gittikleri bir çarşı vardır. Orada,
yüzlerine ve elbiselerine cennet kokuları üfleyen bir kuzey rüzgârı eser ve
böylece güzellikleri daha da artar. Eskisinden daha güzel ve yakışıklı olarak
eşlerinin yanına döndükleri zaman, aileleri onlara:
– Vallahi güzelliğinize güzellik katılmış, derler. Onlar da:
– Vallahi yanınızdan ayrılalı beri siz de daha bir güzel olmuşsunuz,
derler.”[12]
1894. Sehl İbni Sa’d radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler, yükseklerdeki köşkleri, sizin gökyüzündeki yıldıza
baktığınız gibi seyredeceklerdir.”[13]
1895. Sehl İbni Sa’d radıyallahu
anh şöyle dedi:
Bir gün, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in cenneti
geniş bir şekilde anlattığı bir sohbetinde bulundum. Sözünün sonunda şöyle
buyurdu:
“Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiç kimsenin
hatırından bile geçirmediği nimetler vardır.” Sonra da şu âyeti okudu:
“Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere ibadet ettikleri için
vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan da
başkalarına harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne mutluluklar
saklandığını hiç kimse bilemez” (Secde: 32/16–17)[14]
1896. Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre radıyallahu
anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle seslenir: Siz cennette
ebediyyen yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak, hiç
hastalanmayacaksınız; hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve
mutluluk içinde yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.”[15]
1897. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden cennetin en aşağı derecesinde olan birine (Allah Teâlâ veya bir
meleği):
– Ne dilersen dile, diyecek. O da bütün dileklerini söyleyecek.
Kendisine, kalbinden geçenlerin hepsini diledin mi? diye soracak. O da:
– Evet, diledim, diyecek. Bunun üzerine o kimseye:
– Bütün dileklerin bir misli fazlasıyla sana verilecektir, diyecek.”[16]
1898. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ cennetliklere:
– Ey cennet sâkinleri! diye seslenir. Onlar da:
– Buyur Rabbimiz! Emret! Bütün hayır ve iyilikler senin elindedir,
derler. Allah Teâlâ:
– Halinizden memnun musunuz? diye sorar. Onlar:
– Nasıl razı olmayalım, Rabbimiz. Sen bize, hiç kimseye vermediğin
bunca nimetler ihsan ettin, derler. Allah Teâlâ:
– Size bunlardan daha değerlisini vereyim mi? buyurur. Cennetlikler:
– Bunlardan daha değerlisi ne olabilir, Rabbimiz! derler. Bunun üzerine
Cenâb–ı Hak:
– Üzerinize rızâmı indiriyorum; bundan sonra size hiç gazap
etmeyeceğim, buyurur.”[17]
1899. Cerîr İbni Abdullah radıyallahu
anh şöyle dedi:
Bir gece Resûlullah’ın yanında
bulunuyorduk. On dördüncü gecesindeki aya baktıktan sonra şöyle buyurdu:
“Şu ayı hiç bir sıkıntı çekmeden gördüğünüz gibi Rabbinizi de ayan
beyan göreceksiniz.”[18]
1900. Suheyb radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennete girince Allah Teâlâ onlara:
– Size vermemi istediğiniz bir şey var mı? diye soracak. Onlar:
– Yâ Rabbî! Yüzlerimizi ak etmedin mi? Bizi cennete koyup cehennemden
kurtarmadın mı, daha ne isteyelim, diyecekler.
İşte o zaman Allah Teâlâ perdeyi kaldıracak. Onlara verilen en güzel ve
en değerli şey Rablerine bakmak olacaktır.”[19]
Nevevi elimizdeki
Riyazu’s-Salihin kitabını Allah’a hamdini ifade eden iki ayet ve bir dua ile
bitirmektedir.
“Ama iman edip de yararlı
işler yapanlara gelince; Rableri imanlarından dolayı onları doğru yola
eriştirmektedir. Ahirette ise nimet dolu cennetlerde bulunacaklar ve onların
konaklarının altlarından ırmaklar akmaktadır. Onlar, orada mutluluk makamında
olup: “Ey Allah’ım! Sınırsız kudret ve izzetinle sen ne yücesin, seni her türlü
noksanlardan tenzih ederiz” diye dua ederler. Orada, onların selamlaşmaları
“selam olsun” şeklinde olacaktır. Dua ve niyazlarının sonu ise; “Eksiksiz bütün
övgüler alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” derler.” (Yunus: 10/9-10 )
“Mü’minler cennete girmezden
önce, onların benliklerinde takılıp kalmış olabilecek düşünce ya da duygu
türünden uygun olmayan ne varsa hepsini silip atacağız. Onların önlerinde
dereler ve ırmaklar çağıldayacak ve onlar “Eksiksiz bütün övgüler bizi bu
bahtiyarlığa eriştiren Allah’a yakışır. Çünkü o bize yol göstermeseydi, biz
asla doğru yolu bulamazdık! Ve Rabbimizin elçileri bize gerçekten doğru
söylemişler” diyecekler. Ve bir ses: “İşte geçmişte edip-eyledikleriniz
sayesinde kazandığınız cennet bu” diye seslenecek.” (Araf: 7/43)
Allahım İbrahime ve onun âline
rahmet ettiğin gibi kulun ve ümmî peygamber olan Rasûlün Muhammed (s.a.v.)’e
onun hanımlarına ve zürriyetine hayır ve rahmetini esirgeme. İbrahim ve O’nun
âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi kulun ve ümmi peygamber olan Rasûlün
Muhammed (s.a.v.)’e ve O’nun hanımlarına ve zürriyetine de hayır ve bereket
ihsan eyle, şüphesiz sen övülmeye layık ve yücelerin yücesisin.
Bu eseri H. 670 yılı Ramazanı 14.
pazartesi günü Dımışk’ta bitirdim.
Hafız, Fakîh Ebu Zekeriyya
Muhyiddin Yahya en-Nevevî
Abdullah PARLIYAN
16 Zilkade 1419
4 Mart 1999[20]
[1] Abdullah Parlıyan,
Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 553.
[2] Müslim, Cennet 18. Ayrıca bk. Buhârî, Bed'ü'l–halk 8,
Enbiyâ 1.
Bir benzeri 708’de geçmişti. 1889 ve 1898 arası
benzeri hadislerdir.
[3] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Tefsîru sûre (32), 1, Tevhîd
35; Müslim, Cennet 2–5. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l–Kur’ân 33, 57; İbni Mâce,
Zühd 39.
[4] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 15.
Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 60, Cennet 5; İbni Mâce, Zühd 39.
[5] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 17.
[6] Müslim, Îmân 312.
[7] Buhârî, Rikak 51, Tevhîd
36; Müslim, Îmân 308. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 39.
[8] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Tefsîru sûre (55) 2; Müslim,
Cennet 23–25. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 3.
[9] Buhârî, Rikak 51; Müslim, Cennet 8.
[10] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8; Müslim, Cennet 11.
[11] Buhârî, Cihâd 5, 6, Bed'ü'l–halk 8, Rikak 51; (Hadisi
Müslim rivayet etmemiştir). Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l–cihâd 17.
[12] Müslim, Cennet 13.
[13] Buhârî, Rikak 51.
[14] Müslim, Cennet 5.
[15] Müslim, Cennet 22. Ayrıca bk. Tirmizî,
Tefsîru’l–Kur’ân 41.
[16] Müslim, Îmân 301. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel,
Müsned, II, 315.
[17] Buhârî, Rikak 51, Tevhîd 38; Müslim, Cennet 9. Ayrıca
bk. Tirmizî, Cennet 18.
[18] Buhârî, Mevâkîtü’s–salât 16, Tefsîru sûre (50), 2,
Tevhîd 24; Müslim, Mesâcid 211. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 19; Tirmizî,
Cennet 16; İbni Mâce, Mukaddime 13.
[19] Müslim, Îmân 297. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l–Kur’ân
11.
[20] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı
Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 558.