10- BAŞA
GELEN VE GELECEK İŞLER İÇİN YAPILACAK DUÂ VE ZİKİRLER
Şiddet
Sıkıntı Ve Felâket Anlarında Okunacak Dualar Ve Zikirler
Şiddet,
Sıkıntı Ve Hastalar İçin Okunacak Duâ
İnsan
Korktuğu Yahud Korkutulduğu Zaman Okuyacağı Dualar
Üzüntü Yahud Bir
Keder İsabet Edince Okunacak Dualar
Bir Tehlikeye
Düşünce Okunacak Duâ
Bir Toplumdan
Korkanın Okuyacağı Duâ
Saltanat
Sahibinden Korkanın Okuyacağı Duâ
İnsanın
Düşmanına Bakınca Okuyacağı Dua
İnsanın
Karşısına Şeytan Göründüğünde Yahud Ondan Korktuğunda Okuyacağı Dualar
İnsanın
Mağlüb Olduğu (Yenildiği) Bir İşte Okuyacağı Duâ
Zor Bir İşle
Karşılaşınca Okunacak Dua
Geçim
Sıkıntısında Okunacak Duâ
Afetleri
Defetmek İçin Okunacak Duâ
Az Yahud Çok
Bir Musibete Uğrayanın Okuyacağı Duâ
Borcunu
Ödemekten Aciz Olan Kimsenin Okuyacağı Duâ
Vesveseye
Kapılan İnsanın Okuyacağı Dualar
Delirene
(Bunamışa) Ve Yılan Kırılana Okunacak Dualar
Nazar, Büyü
Ve Zehirli Haşerâta Karşı, Çocukları Ve Başkalarını Koruyucu Dualar
Çıban,
Sivilce Ve Bunların Benzerine Karşı Okunacak Dualar
Bil ki, daha önceki
bölümlerde anlattığım duâ ve zikirler, her gün sıra üzere tekrarlanan
şeylerdir. Fakat şimdi söyleyeceğim duâ ve zikirler, bir takım sebeb ve olaylar
üzerindeki vakitler içindir. Bu itibarla bunlarda bir sıra gözetmesi yoktur.
312- Câbir
ibni Abdillah'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
"Resülüllah
sallallâhu Aleyhi ve Sellem, her işimizde, bize Kur'an-dan sûre Öğretir gibi,
îstihâre'yi öğretir, buyururdu:
Sizden biriniz, bir
işi tasarladığı zaman (kararsızlık halinde iken), farz namazdan başka iki rekât
namaz kılsın, sonra şöyle duâ etsin.
"Allâhümme innî
estehîruke bi ılmike ve estakdiruke bikudretike ve es 'elüke min fazlike
'Lazım. Feinneke tagdîru ve lâ agdiru ve ta 'lem u velâ a'lemü ve ente
allâmü'l-ğuyûb. Allâhümme in künte ta’Iemü enne hâzel emra hayrım lîfîdînî ve
meaşî ve âgıbeti emrî, âcili emrî ve âcilihî fagdür-hü lî ve yessirhü lî
sümmebârik lîfîhi ve in künte ta 'îemü enne hâzel emra şerrun lifi dînî ve meaaşî ve aagıbeti emrî aadli emrî ve
âciîihî, feasrifhü annî vagdürliyel hayra haysü kâne sümme razzınî bihî.
(Allah'ım! Senin
ilminle Senden hayır istiyorum. Senin kudretinle Senden güç istiyorum ve Senin
büyük fazlından Senden istiyorum: çünkü Senin gücün yeter, benim gücüm yetmez;
Sen bilirsin, ben bilmem ve Sen gayıblan hakkıyla bilensin. Allah'ım! Eğer bu
işin, dinim, geçimim ve işimin sonu için hayırlı olduğunu biliyorsan, (yahud
işimin dünya ve âhiret için hayırlı olduğunu biliyorsan) onu bana takdir et.
Sonra da onda bana bereket ver. Eğer bu işin, dinim için, geçimim ve işimin
sonu için kötü olduğunu biliyorsan (yahud dünya ve âherit İşim için kötü
olduğunu biliyorsan), onu benden sav ve bana hayır nerede ise onu takdir et.
Sonra da o işe beni razı kıl). Bu duayı yaparken dileğini de insan söyler (diye
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, buyurmuştur).”[1]
Alimler demiştir ki,
şu anılan duâ ve iki rekât namazla istihare yapmak müstahabdır. Nafile namazla
olduğu gibi, müekked sünnetlerle, Tahiyye-i Mescid namazı ile ve diğer
nafilelerle de olur. Birinci rekâtta Fatiha'dan sonra "Kâfirûn" ve
ikinci rekâtta "îhlâs" sûreleri okunur. Eğer namaz kılamıyacak bir
durum olursa, yalnız duâ ile istihare yapılır. Bu duaya, Allah'a hamd ederek,
Peygambere de Salâtü Selâm getirerek başlayıp yine bunlarla bitirmek
müstahabdır.
Zikredilen sahîh
Hadîsin açık ifadesinden anlaşıldığı üzere, her iş için istihare yapmak
müstahabdır. istihare yapıldıktan sonra da, kalbe gelen ferahlık uyarınca iş
yapılır. En iyisini Allah bilir.
313- Ebu
Bekir'den (Radiyallahu Anh) zayıf bir isnadla rivayet edildiğine göre,
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir iş yapmak istediği zaman şöyle
buyururdu:
"Allah'ım, bana
(bu işi) hayırlı yap ve hayırlı olanı takdir et."[2]
314-
Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:" Ey Enes! Bir iş tasarladığın zaman,
o iş için yedi defa Rabbine İstihare et sonra, kalbine geçene bak; çünkü hayır
oradadır."[3]
315- Ibni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem sıkıntı anında şöyle derdi:
"Lâ ilahe
illâllâhu'l-azîmu'l-halîmü. Lâ ilaheillâllâhu rabbü'l-arşi'i-azıtni. Lâ ilahe
illâllâhu rabbü's-semâvâti ve rabbu'1-arzı. Rabbu'I-arşi'l-kerîm"
(Halım olan, büyük
olan ANah'dan başka ilâh yoktur. Büyük Arş'in Rabbi olan Allah'dan başak ilâb
yoktur. Göklerin ve yerin Rabbı olan Allah'dan başka ilâh yoktur; O, kerîm olan
Arş'ın Rabbıdır)." Müslim'in rivayetinde: "Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e Üzüntü veren bir iş geldiği zaman bu duayı okurdu,"
şeklindedir.[4]
316- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre,
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e üzüntü ve keder veren bir iş geldiği
zaman şöyle derdi:
"Ya hayyu yâ
kayyûmu birahmetike estağîsü." (Ey Hayy ve Kayyûm olan (ölmeyen ve her
şeyi idare eden Allah), rahmetinle Senden yardım istiyorum...)"[5]
317- Ebû
Hüreyre'den (Radıyaiîahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e bir iş üzüntü verdiği zaman, başını göğe kaldırıp buyururdu:
"Sübhânellâhi'l-azîmi."
(Yüce olsm ARah, sütün
noksanlıklardan münezzehtir)" Fazla duâ edince de:
"Yâ hayyu, yâ
kayyûmu" der idi.[6]
318-
Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in en çok yaptığı duâ şu idi:
"Allâhümme âtinâ
fi’d-dünyâ haseneten ve fi'1-ahirati haseneten ve kına azâbe'n-nâr."
(Allah'ım! Bize hem
dünyada iyilik ver, hem âhirette iyilik ver ve bizi ateş azabından koru!)
Müslim, rivayetinde
ziyade yaparak demiştir ki: Enes, bir davet ve iş için duâ etmek istediği zaman
bu duayı yapardı.[7]
319-
Abdullah ibni Cafer'den, o da Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet
ettiğine göre, şöyle demiştir: "Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
bana şu sözleri telkin etti ve bana şiddet ve sıkıntı hali geldiği zaman onları
söylememi bana emretti:
"Lâ ilahe
fflâüâhu'l-kerîmu el-anmü sübhânehu tebârekellâhu rabbu'l-arşi'l-azîmi. Eihamdü
lilîâhi rabbi'î-âlemîn.
(Büyük olan, Kerîm
olan Allah'dan başka ilâh yoktur. O, noksanlıklardan münezzehtir. Büyük Arş'ın
Rabbı olan Allah her şeyden yücedir Hamd, âlemlerin Rabbı Allah'a
mahsustur)." Abdullah ibni Cafer, bu sözleri telkin edip öğrettirdi ve
ateşli hastaya bunları üfürürdü. Ayrıca kızlarından yabancılarla evlenene
bunları öğretirdi.[8]
320- Ebû Bekre'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem buyurdu:
"Üzüntü ve
sıkıntılı kimsenin duaları şunlardır:
Allâhümme rahmeteke
ercû, felâ tekilnîiîâ nefsî tarfete aynin ve as-Hh lî şe'nî küllehû. Lâ ilahe
illâ ente.
(Allah'ını! Senin
rahmetini istiyorum; göz kırpması kadar bir zaman beni nefsime bırakma ve bütün halimi düzelt. Senden
başka ilâh yoktur)"[9]
321-
Ümeys'in kızı Esma'dan (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana buyurdu: "Sıkıntı ve üzüntü
zamanında söyleyeceğin sözleri sana öğreteyim (Şöyie dersin):
"Allahu Allâhu
rabbî, lâ üşrikü bihî şey'en."
(Benim Rabbîmdir Allah
Allah, O'na hiç bir şeyi ortak koşmam) "[10]
322- Ebû Katade'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine
göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Sıkıntı ve musibet anında, âyetelkürsiyyi ve bakare süresinin son
ayetlerini okuyan kimseyi, Allah Azze ve Celle kurtarır."[11]
323- Sa'd
ibni Ebî Vakkas'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediği-ni işittim.
"Ben bir söz
biliyorum; onu söyleyen bir dertliden muhakkak sıkıntı açılır gider. Bu da,
kardeşim Yunus'un (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
"Lâ ilahe illâ
ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn." diye yutulduğu balığın karanlık
karnındaki duâsıdir. (Senden başka bir ilâh yoktur; sen bütün noksanlıklardan
münezzehsin. Ben, nefsine zulmedenlerden oldum). "[12]
Bu hadîsi Tirmizî,
Sa'd Hazretlerinden rivayet etti ve Sa'd dedi ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle buyurdu:
"Zü'n-Nûn (Yûnus
Aleyhisselâm), balığın karnında iken Rafebine etmiş olduğu dua şu idi:
"Lâ ilahe illâ
ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn."
(Senden başka ilâh
yoktur; sen bütün noksanlıklardan münezzehsin. Ben, nefsine zulmedenlerden
oldum.) Herhangi bir şey hakkında bu duayı yapan müslüman bir adamın, muhakkak
duasını Allah kabul eder."
324- Sevban'dan
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'i bir şey korkuttuğu zaman buyururdu:
"Hüvellâhu,
Allâhu rabbî lâ şerîke leh." (Büyük Allah, Rabbimdir Allah. Onun ortağı
yoktur)."[13]
325- Amr b. Şuayb'ın dedesinden rivayet edildiğine göre,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, korkudan korunmak için şu sözleri
onlara öğretirdi:
"Eûzü
bikelimâtillâhi-ttâmmeti min gazabihi ve şerri ibâdihi ve min
hemezâti'ş-şeyâtîni ve en yahdurûni,"
(Allah'ın gazabından,
kul Sarının şerrinden, şeytanların dürtüşlerinden ve yanımda bulunmalarından
Allah'ın tam kelimelerine (Kur'an'ına) sığınırım)"[14]
Abdullah ibni Amr, bu
kelimeleri olgunluk çağındaki oğullarına öğretirdi ve küçükler için de onları
yazıp üzerlerine takardı.
326- Ebû
Musa Ei-Eş'ârî'den (Radıyalîahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurdu: "Kime bir keder
yahud bir üzüntü İsabet ederse, şu kelimelerle duâ edip söylesin.
"Ene abdüke
ibnüabdike, ibnü emetike, fîkabzatike. Nâsiyetî biyedike. Mazın fiyye hükmüke.
Adlün fiyye kazâuke. Es'elüke bikülli İsmin huve leke, semmeyte bihînefseke ev
enzeîtehû fîkitâbike evallemtehû ehaden min halkıke ev iste'serte bihî ilmi'1-ğaybi
indeke en tec'ale'î-kur'âne nura sadrı ve rebîa kalbî ve celâe hüznf ve zehâbe
hemmî.
(Senin kudretin
altında, ben Senin kulunum, erkek kulunun ve dişi kulunun da oğluyum. Boynum
Senin kudret elindedir. Hükmün bana geçerlidir. Hakkımdaki hükmün adalettir.
Kendim adlandırdığın özüne has bütün isimlerle, yahud kitabında indirdiklerinle
yahud yaratıklarından birine öğrettiğin isimlerle yahud katında seçtiğin gayb
ilmindeki isimlerle Senden istiyorum ki, Kur'ân'ı göğsümün nuru, kalbimin n
eş'esi, kederimin izalesi, üzüntümün gidişi yapasın.) Peygamberin bu sözleri
üzerine meclisteki adamlardan biri:
- Ey Allah'ın Resulü!
Asıl aldanmış olan, bu sözleri söylemediğinden aklanandır.
Peygamber:
- Evet,' bunları
söyleyiniz ve onları öğretiniz; çünkü bunları, taşıdıkları manalardaki şeyleri
isteyerek söyleyenin, Allah üzüntüsünü giderir ve ferahlığını uzatır,
buyurdu."[15]
327- Hazreti
Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
buyurdu:
"Ey Ali! Bir
tehlikeye düştüğün zaman söyleyeceğin bir takım sözleri sana öğreteyim mi? Ben
dedim ki:
- Evet; Allah beni
sana feda kılsın... Buyurdular:
- Bir tehlikeye düştüğün vakit şunları söyle:
"Bismillâhi'r-rahmâni'rrahîm,
ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-aîıyyi'1-azîm."
(Rahman ve Rahîm olan
Allah'ın adıyla... İbâdetlerde başarı ve kötülüklerden korunma ancak yüce ve
büyük olan Allah'ın kuvvet ve kudret iyled ir.) Bu sözler sebebiyle Allah
Teâlâ, dilediği belâ çeşitlerini uzaklaştırır. "[16]
328- Sahîh
bir isnadla Ebû Musa El-Eş'ârî'den (Radıyallahu Anh) ri-
vayet edildiğine göre,
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir toplumdan (bir kavmin şerrinden)
korktuğu zaman buyururdu:
"AUâhümme innâ
nec'alüke fınuhûrihim ve neûzü bike min şurûrihim." (Allah'ım! Düşmanların
kötülüklerini defetmeni Senden istiyoruz ve kötülüklerden Sana
sığınıyoruz.)"[17]
329: İbni
Ömer'den (Radıyailahu Anhüma) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir saltanat sahibinden yahut
başkasından korktuğun zaman söyle:
"Lâ ilahe
illâllâhu el-halîmu el-hakîmu sübhâneüâhi rabbi's-semâvâti's-seb'i
rabbi'l-arşi'l-azîmi lâ ilahe illâ ente azze cârüke ve ceîle senâüke.
(Hafim ve Halân olan
Allah'dan başka ilâh yoktur. Büyük Arş'in Rab-bı olan, yedi göğün Rabbi olan
Allah, bütün noksanlıklardan münezzehtir. Senden başka ilâh yoktur. Sana
sığınan azizdir ve Senin övgün büyüktür.) "[18]
Bundan önceki bölümde geçen
Ebû Musa'nın naklettiği hadîsi söylemek müstahabdır.
330:
Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bir savaşta idik. Düşmanla karşılaşınca, onun
şöyle buyurduğunu işittim:
"Yâ Mâlike
yevmi'd-dîn. İyyâke a'budu ve iyyâke esta'înu" (Ey hesab gününün sahibi!
Ancak Sana ibâdet ederim ve ancak Senden yardım isterim)" Ben bir takım
erkekler gördüm ki, yere seriliyorlardı. Onlara önlerinden ve arkalarından
melekler vuruyordu.
Aynı zamanda geçen Ebû
Musa'nın (Radıyallahu Anh) hadîsini okumak müstahabdır.
Allah Teâlâ buyurur:
"Şeytandan bir vesvese seni dürtüklerse, Allah'a sığın. Allah her şeyi
işitir, her şeyi bilir."[19]
Yine Allah Teâlâ
buyurur: "Sen Kur'ân'ı okuduğun zaman, ahirete iman etmeyenlerle senin
aranda engel olan bir perde yaparız."[20]
Uygun olan, istiâze
yapmak (Eûzü Billahi Mineşşeytânirracîm, demek) sonra Kur'ân'dan kolaya geleni
okumaktır.
331-
Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki:
"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem namaza durdu. Biz şöyle dediğini
işittik:
"Eûzü billahi
minke"
(Senden Allah'a sığınırım). Sonra üç defa
buyurdu:
"El'anüke
bilânetillâhi"
(Seni Allah'ın laneti
ile lanetlerim). Sonra eliyle bir şey alır gibi elini açtı. Namazı bitirip
namazdan çıkınca sorduk:
- Ey Allah'ın Resulü!
Bundan önce, söylediğini duymadığımız bir şeyi namazda söylediğinizi işittik?
Bir de elinizi açtığınızı gördük? Buyurdular: - Allah'ın düşmanı İblis, yüzüme
atmak için bir ateş parçası ile geldi. Ben üç defa, senden Allah'a sığınırım,
dedim. Sonra şöyle söyledim: Allah'ın noksansız laneti ile seni lanetlerim. O
üç defa duraklayıp geri çekildi. Sonra ben onu yakalamak istedim. Vallahi,
kardeşim Süleyman'ın (aley-hisselâm) duası olmasaydı, o bağlı kalacaktı da,
Medine halkının çocukları onunla oynayacaklardı."[21]
Ben derim ki: Şeytanla
karşılaşma halinde, ezan okumak uygun olur; çünkü Müslim'in Sahihinde, Ebû
Salih'in oğlu Süheyl'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Babam (Ebû Salih),
beni Harise oğullarına gönderdi. Yanımızda da bir arkadaşımız yahud bir kölemiz
vardı. Arkadaşımıza, çit arkasındaki bostandan biri, adını vererek seslendi.
Yammdaki arkadaş dönüp çit üzerinden baktı, bir şey göremedi. Ben bu olayı
babama anlattım. Babam şöyle dedi: Senin böyle bir şeyle karşılaşacağını
bileydim, seni göndermezdim. Ancak, sen böyle bir ses işitirsen, ezan oku;
çünkü Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatan bir
hadîsi, Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) işittim: "Şeytan, ezan okunduğu
zaman dönüp kaçar."
332- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Kuvvetli olan mümin, zayıf müminden
daha hayırlıdır ve Allah Teâlâ'ya daha sevimlidir. Bununla beraber her birinde
hayır vardır. Sen kendine fayda vereni iste ve Allah'dan yardım dile, asla
acizlik gösterme. Başına bir iş gelirse: Ben şöyle yapmış olsaydım, şu ve bu
olurdu, deme. Ancak de ki, Allah takdir etti ve dilediği oldu. Çünkü
"Eğer" sözü, şeytanın işini açar."[22]
333- Mâlik
oğlu Avf'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre; "Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki adam arasında (bir dava için) hüküm verdi.
Aleyhine hüküm verilen adam dönünce:
"Hasbiyeîlahu ve
nîğme'l-vekîl"
(Allah bana yeter; O
ne güzel vekil..,) dedi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem
buyurdu: Allah Teâlâ, acizliği kötüler; ancak sen tedbirli ol (gayretli ol).
Bir işte yenildiğin zaman:
"Hasbiyellâhu ve
m'me'l-vekîl" de..."[23]
334-
Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sal-lallahu
Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Allâhümme lâ
sehle illâ mâ cealtehû sehlen ve ente tecalü'l-hazne izi şi'te sehlen"
(Allah'ım! Senin kolay
kıldığından başka bir kolay yoktur. Sen dilediğin zaman, zor (sert ve katı)
oianı, kolay ve yumuşak yaparsın."[24]
335- îbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Birinizde geçim
darlığı olunca, evden çıktığı zaman şöyle demekten sizi alıkoyan nedir (neden
bunları söylemiyorsunuz)?
"Bismillâhi ala
nefsî ve mâlî ve dînî. Allâhümme raddinî bikazâike ve bâriklîfîmâ
kuddirelîhattâ lâ uhibbe ta'cîlemâ ahherte velâ te'hîre mâ accelte."
(Nefsim, malım ve
dinim için Allah'ın adıyla yardım Merim. Allah'ım! Senin kazana (hükmüne) beni
razı kıl ve bana takdir edilende bana bereket ver ki, geciktirdiğini
ivedilemeyi ve ivedilediğini de geciktirmeyi istemeyeyim."[25]
336- Mâlik
oğlu Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Allah Azze ve Celle bir kula, ehli,
malı ve çocuğu hakkında bir nimet vermiştir de, o kul:
"Mâ şâallâhu îâ
kuvvete illâ biîlâh."
(Allah'ın dilediği
olur, kuvvet ancak Allah'ındır) demiştir; artık o kulun, onlar hakkında
ölümden başka bir âfet görmesi olamaz."[26]
Allah Teâlâ buyurur:
"Kendilerine bir musîbet değdiği zaman, Biz al-lah'dan geldik ve ona
döneceğiz, söyleyen sabredicileri müjdele: Onlara, Rablerinden mağfiret ve
rahmet vardır. Onlar, hidayete erenlerdir. "[27]
337- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Her fena işten dolayı, her
biriniz istirca yapsın (Innâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn (Biz Allah'dan
geldik, yine O'na döneceğiz, desin). Öyle ki, ayakkabısının (kopan)
bağına varıncaya kadar... Çünkü
bunlar, musibetlerdendir. "[28]
338- Hazreti
Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, bir, mükâteb (borçlu köle)
kendisine gelip şöyle dedi: Ben azad olma karşılığı olarak ödeyeceğim borcumdan
acziyete düştüm; bana yardım et. Hazreti Ali: Resûlüllah Sallalîahu Aleyhi ve
Sellem'in bana öğretmiş olduğu bir takım sözleri öğreteyimmi ki, senin üzerinde
dağ kadar borç olsa dahi, Allah onu sana Ödetir. Şöyle söyle:
"Allâhümmekfinî
bihalâlike an harâmike ve ağninî bifadlike ammen sivâke."
(Haramına karşı beni
halâlin ile yetindir, Allah'ım ve Senden başkasından da, fazlınla beni
müstağni kıl (Senden başkasına beni muhtaç etme)."[29]
Tirmizî demiştir ki,
bu hasen hadistir. Biz daha önce "Sabah ve Akşam Ne Söylenir?' bölümünde,
Ebû Davud'un, Ebû Sa'îd El-Hudrî'den rivayet ettiği bir hadîsi anlatmıştık. Ebû
Ümame adındaki sahabî'ye, Re-sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştu:
Böyle namaz vakti dışında mescidde oturup ne düşünüyorsun? buyurmuş ve o da:
Ya Resûlal-Iah! Dertlerim ve borçlarım, demişti.(Bak. Hadis: 206) Onun içindeki
duâ da bu münasebetle okunur.
339- Velid
b. Velid'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki: Ya
Resûlallah! Ben kendimde yalnızlık hissediyorum (yalnız ba-şımayım)? Peygamber
(s.a.v) şöyle buyurdu:
"Yatağına
girdiğin zaman
"Eûzü
bikelimâtiîlâhit'tâmmeü min ğadabihi ve ikâbihi ve şerri ibâdihi ve min
hemezâti'ş-şeyâtîni ve en yahzurûni."
(Allah'ın gazabından
ve azabından, kullarının şerrinden ve şeytanların dürtüşlerinden ve benimle
bulunmalarından, Allah'ın kitabına sığınırım.)
Artık (bunları söyleyince)
kötü şeyler sana zarar vermez, yahud sana yak-Iaşmaz."[30]
340- Berâ b.
Âzib'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre demiştir ki, yalnızlıktan
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şikâyet eden bir adam, Peygamberin
huzuruna geldi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ona, şu
sözleri çok söyle, buyurdu:
"Sübhâne'I-meliki'l-kuddûsi
rabbi'l-melâiketi verrûhi. Cellelte's-semâ-vâti ve'1-arzı bi'î-ızzeti
ve'1-ceberûti
(Meleklerin ve Cebrail'in Rabbı olup
noksanlıklardan münezzeh Allah, her şeyin sahibidir, her şeyden yücedir.
Göklerle yer, O'nun kudret ve azameti ile yükselmiştir). Adam bu sözleri
söyledi de, ondan vahşet gitti. "[31]
Allah Teâlâ buyurur:
"Şeytandan bir
dürtüş seni dürterse, hemen Allah'a sığın. Allah, her şeyi işitendir; her şeyi
bilendir."[32] Allah'ın bize emrettiği
ve edeb olarak öğrettiği en güzel Allah'a sığınmadır bu... (Euzü billahi
mineşşeytânirra-cîm).
341- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Şeytan birinize gelip der ki: Şunu
kim yarattı, bunu kim yarattı; hatta Rabbmi kim yarattı? diyesiye kadar...
(Şeytanın vesvesesi bu duruma ulaşınca, o insan, şeytandan Allah'a sığınsın (Eûzü
billahi mineşşeytânirracîm, desin) ve bu düşünceden kaçınsın," Sahîh'deki
diğer bir rivayet şöyle: "İnsanlar birbirlerine sorup dururlar: Bu
yaratıkları Allah yarattı, Allah'ı kim yarattı? denilin-ceye kadar... Kim,
kendinde böyle bir hal sezerse:
"Amentü billahi
ve rusulihi" desin. (Ben Allah'a ve Peygamberlerine îman ettim,
desin)."[33]
342- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Kim bu şeytandan bir vesvese
kendinde bulursa, üç defa:
"Amenna billahi
ve birusulihi."
(Biz, Allah'a ve
Peygamberine îman ettik) desin. Çünkü bunu söylemek, ondan vesveseyi giderir.
"[34]
343- Osman
ibni Ebi'l-Âsî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:
Dedim ki, Ya Resûlallah! Şeytan, benimle namaz ve okuyuşum arasına girerek
benim ibâdetimi karıştırıyor? Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Bu şeytandır, ona "Hınzeb" denilir.
Bunu hissettiğin
zaman, ondan Allah'a sığın ve (Euzü billâhimineşşeytânir-racîm, de) ve üç defa
soluna tükür." Ben bunu yaptım da, Allah o şeytanı benden giderdi. Derim
ki: Hınzeb yahud Hanzeb, bir şeytan adıdır. Aslen, kokmuş bir et parçasına
denilir.[35]
344- Güzel
bir isnadla Ebû Rumeyl'den rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır: İbni
Abbas'a kalbimde hissettiğim şey nedir? dedim. Bana:
- Nedir o? dedi.
Vallahi onu söyleyemiyorum, dedim. Bunun üzerine bana şöyle buyurdu: Şübheden
bir şey mi? ve güldü". İlâve etti:
- Allah Teâlâ şu âyeti
indirinceye kadar bundan kimse kurtulamamıştır: "Ey Peygamber, sana
indirdiğimiz kıssalardan ve haberlerden bilfarz
şübhede isen, senden
önce kitab okuyanlara sor. Yemin olsun ki, Rabbin-den sana hak gelmiştir. O
halde sakın şübhe edenlerden olma."[36] Sen,
kendinde böyle bir şey (şübhe) hissedersen, şu ayeti oku:
"Hüve'l-evvelü
ve'1-âhiru ve'z-zâhiru ve'1-bâtmü vehüve bi külli şey'in alîm.
(O, her şeyin
evvelidir, her şeyin âhiridir, eserleriyle meydandadır, zatı ile gizlidir. O,
herşeyi bilendir)[37]
Üstad Ebu'l-Kâsım
El-Kuşeyrî'nin (RahimehuIİah) risalesinde, Ahmed b.Atâ El-Rüzbarî'den (büyük
imamdan Radıyallahu Anh) sahîh isnadla rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
Temizlikte (abdest ve
taharet işinde) çok titizlikle aşırı gidiyordum. Bir gece, çok su kullanıp
döktüğüm halde kalbim yatışmadı ve içim sıkıldı. Dedim ki: Ya Rabbi! Afvını
isterim, afvıni... Arkasından hafiften birinin şöyle dediğini işittim:
"Bağışlamak ve afvetmek, gerçek olan bir şeyde olur (senin halin bir
vesveseden ibarettir)." Bunu duyunca, o hal benden gitti.
Alimlerden biri de şöyle
demiştir: Abdest, namaz yahud bunlar gibi işlerde vesveseye düşmüş olan bir
kimsenin
"Lâ ilahe
illallah"
demesi müstahabdır,
çünkü şeytan bu zikri işitince, geri çekilip uzaklaşır. Zira:
"Lâ ilahe
illallah"
zikrin başıdır. Bundan
dolayıdır ki, hak yola girmeyi isteyenlerin terbiyecisi olan bu ümmetin
seçkinlerinden büyük şahsiyetler, "Lâ ilahe illallah" sözünü, zikir
ehline tavsiye etmişler ve buna devam etmeyi emretmişlerdir. Ayrıca
demişlerdir ki: Vesveseyi gidermekte en faydalı ilâç, Allah'ı zikre yönelmek ve
bunu çok yapmaktır.
Büyük alim, Ahmed
b.Ebû'l-Havarî demiştir ki, ben vesveseden, Süleyman Darânî'ye şikâyette
bulundum. Bana şöyle dedi: Eğer vesvesenin senden kesilmesini istiyorsan, hangi
vakitte kendinde onu hissediyorsan ferahlanıp rahat et. Zira sen ferahlanınca o
hal senden kesilir. Çünkü müminin sevinmesinden daha çok şeytanı kızdıran şey
yoktur; eğer vesvese edip kederlenirsen, sana keder ve vesveseyi çoğaltır.
Ben de derim ki, bu
söz, bazı alimlerin söylediği şu sözü kuvvetlendirir: İmanı kemale eren kimse,
vesvese ile müptelâ olur; çünkü hırsız, ha-rab bir eve girmez.
344- Ebû
Saîd El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:
“Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in ashabından bir gurup seferlerinden bir sefere çıktılar.
Nihayet Arab kabilelerinden bir kabileye indikleri zaman, onlardan misafir
kabul edilmelerini istediler. Fakat kabile, onları misafir kabul etmedi. O
kabilenin reisi de bir yılan tarafından ısırılmış bulunuyordu. Onun tedavisi
için her türlü çareye baş vurdularsa da, hiç bir şey ona fayda vermedi. O
kabile adamlarından biri dedi ki, şu misafir olmak isteyen adamlara gideydiniz,
belki onlarda fayda verecek bir şey bulunur. Bunun üzerine adamlara gidip
dediler ki: Ey cemaat! Bizim reisimiz yılan tarafından ısırıldı. Onun için her
türlü çareye baş vurduk; fakat hiç bir şey ona fayda vermiyor. Acaba sizden
birinizde fayda verecek bir şey var mı? Ashabdan biri: Vallahi ben, okurum;
fakat biz sizden misafir kabul edilmemizi istedik de, vallahi bizi
konuklamadımz. Onun için bize bir mükâfat (ücret) vermedikçe size okuyuculuk
yapmam, dedi. Bunun üzerine bir bölük koyun vermeleri şartı ile anlaştılar.
Sonra adam gitti. Fâtiha'y* okuyup üfledi. Adam bağdan çözülür gibi huzura
kavuştu ve yürümeğe başladı. Hiç bir ağrısı kalmadı. Onlar da, anlaştıkları
üzere ücretlerini (bir bölük koyunu) ashabı kirama verdiler. İçlerinden biri:
bunları bölün, dedi. Hastayı okumuş olan: Hayır, yapmayın. Biz Peygamber
Sallaîlahu Aleyhi ve Setiem'e gidelim de, olanı ona anlatalım. Bize ne emir
buyuracak ona bakalım, dedi. Onlar topluca Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Seîlem'e vardılar ve ona olayı anlattılar. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurdu: O
Fatiha Sûresinin rukye (şifa ayetleri) olduğunu sana kim bildirdi? Sonra devam
etti: isabet ettiniz, koyunları bölün ve sizinle beraber bana da bir pay
ayırın; ve Peygamber Sallalahu Aleyhi ve Sellem gülümsedi." Bu rivayet
Buharî'nin lâfzıdır ve rivayetlerin en mükemmelidir.
Bir rivayette şu lafız
vardır: "Fatiha'yı okuyordu ve tükrüğü toplayıp (hastaya) püskürtüyordu.
Adam da iyileşmişti."[38]
345-
Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki: "Bir
adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip demiştir: - Benim kardeşimde
ağrı var? Peygamber buyurdu:
- Kardeşinin ağırısı nedir?
- Onda inme (bir nevi delilik) var, dedi.
Peygamber:
- Onu bana gönder,
dedi. Adam gelip Peygamberin önünde oturduktan sonra, Peygamber Salllalahu
Aleyhi ve Sellem ona şunları okudu:
Fatiha sûresi, Bakara
sûresinin başından dört ayet, Bakara sûresinin ortasından iki ayet (163,164.
ayetler), Âyete'1-Kürsî, Bakara sûresinin sonundan üç ayet (284, 285 ve 286.
ayetler), Âl-i îmrân sûresinin başından bir kaç ayet ve aynı sûreden 18. ayet,
Â'raf sûresinden 54. ayet, Mü'minün sûresinden 116. ayet, Cin sûresinden 3.
ayet, Saffat sûresinin başından on ayet, Haşir sûresinin sonundan üç ayet,
İhlâs sûresi, Felâk ve Nâs sû-releri."[39]
346- Harice b.
Salt'den, o da amcasından yapılan sahih bir isnadla rivayet edildiğine göre,
Harice'nin amcası şöyle anlatmıştır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e varıp müslüman oldum. Sonra geri döndüm ve bir kabileye uğradım.
Yanlarında demir zincire bağlı deli bir adam vardı. Kabile halkı bana dediler
ki, bize anlatıldığına göre senin bu arkadaşın (Peygamber) hayır üzere geldi.
Sende bu hastayı tedavi edecek bir şey var mı? Bunun üzerine, ben de ona
Fâtiha'yı okudum. Adam da kurtuldu. Bana (tedavi karşılığı) yüz koyun verdiler.
Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip durumu anlattım (bu koyunlara
sahib olabilir miyim, dedim). Bana şöyle buyurdu:
"- Sen, ancak
bunu mu söyledin?" Bİr rivayette de: Bundan başka şey söylemedin mi?"
buyurdu. Ben:
- Hayır, başka şey söylemedim, dedim. Peygamber
buyurdu: "Onları al (ye); ömrüm hakkı için batıl afsun ile yiyen kim. Sen
hak
olan bir Rukye
(tedavi) için yemiş oluyorsun."[40]
347- Diğer
bir rivayete göre, Ebû Davud Harice'den, o da amcasından anlatarak şöyle
demiştir:
Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in huzurundan döndük de, bir arab kabilesinden birine vardık.
Bize dediler ki, acaba sizde bir deva bulunur mu? Yanımızda, bağlı bir akılsız
vardır. Sonra bağlı olarak o akılsızı getirdiler. Ben de, üç gün sabah-akşam
ona Fatiha sûresini okudum. Tük-rüğümü (ağzımda) topluyordum sonra (ona)
püskürtüyordum. Sonunda bağdan çözülmüş gibi iyileşti. Buna karşılık bana
mükâfat (ücret) verdiler. Ben, hayır, olmaz dedim. Onlar:
- Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e sor, dediler. Ben de ona sorunca, şöyle buyurdu:
"- Ye (hediyeyi
kabul et). Ömrüm hakkı için, bâtıl afsun ile kim yiyor; sen hak olan bir
rukyeden (tedaviden) yiyorsun."[41]
348-
Abdullah ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, kendisi bir
hastanın kulağına okudu da, hasta iyileşti. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem ona sordu:
"- Onun kulağına
ne okudun?"
Abdullah ibni Mes'ud
dedi ki: Mü'minün sûresinin 115. âyetinden sûrenin sonuna kadar (dört ayeti)
okudum. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buna şöyle buyurdu:
"-Eğer bir adam
tam bir inanç ve kesin bir bilgi ile bunları bir dağ üzerine okusaydı, dağ yok
olurdu."[42]
349- İbni
Abbas'dan (Radiyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
"Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu kelimelerle istiâze ederek (kötülüklerden
torunları) Hasan ve Hüseyin'i korurdu:
"Ü'îzükümâ
bikelimâtillâhi'ttâmmeti min külli şeytanin ve himmetin ve min külli aynin
lâmmetin."
(Her şeytandan ve
zehirli haşerattan sizi Allah'ın kitablan ile korurum) Sonra derdi ki:
İkinizin büyük dedesi (İbrahim Aleyhisselâm) da, bu kelimelerle İsmail'i ve
îshak'ı kötülüklerden korundururdu." Allah'ın Salât ve Selâmı hepsinin
üzerine olsun..."[43]
350-
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcelerinden birinden rivayet
edildiğine göre, o şöyle demiştir: Parmağımda bir sivilce çıkmış olduğu bir
zamanda Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana geldi. (Parmağımdan
şikâyetimi dinleyince, bana) dedi ki: "Sende zerire (bir nevi kamış
kırpıntısı) var mı?" Sonra onu sivilcenin üzerine koydu ve bana, şöyle
söyle dedi:
"Allâhümme
musağğıre'i-kebîri ve mükebbire's-sağîri. Sağğir mâ bî." (Ey büyüğü
küçülten ve küçüğü büyülten Allah'ım! Bende olanı küçült) Sonra (sivilcem)
sönüp gitti, "[44]
Zerire: Hindistan'dan
tıb için getirilen bir nevi kamışın kırpıntısıdır.
[1] Buhârî. Ebü Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[2] Tirmizî. İsnadı zayıftır.
[3] İbn-i Sünnî. (Bunun isnadı garîbdir; raviler arasında
tanınmayanlar vardır.
[4] Buhârı. Müslim. Tirmizi. Nesâî.
[5] Tirmizî.
[6] Tirmizî.
[7] Buharî. Müslim.
[8] Nesâî. îbn-i Sünnî. Ahmed b. Hanbel. îbn-i Hibbân.
[9] Ebû Dâvud.
[10] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce.
[11] îbn-i Sünnî.
[12] ibn-i Sünnî. Nesâî. Tîrnıİzî. Hâkim, el-Müstedrek.
[13] îbn-i Sünnî. Nesâî.
[14] Ebû Dâvud. Tirmİiî. (Tirmizî, bu hadis hasendir,
demiştir.)
[15] lbn-i Sünnî.
[16] İbn-i Sünnî.
[17] Ebû Dâvud. Nesâî.
[18] ibn-i Sünnî.
[19] Kur'ân-i Kerim, A'raf Sûresi, 2OO.
[20] Kur'ân-ı Kerim, İsrâ Sûresi, 45
[21] Müslim.
[22] Müslim, Nesâî.
[23] Ebü Dâvud, Nesâî.
[24] İbn-i Sünnî, tbn-i Hibbân.
[25] İbn-i Sünnî.
[26] İbn-i Sünnî.
[27] Kur'ân-ı Kerim, Bakara Sûresi, 155-156.
[28] İbn-i Sünni.
[29] Tirmizî. Hâkim.
[30] İbn-i Sünnî.
[31] İbn-i Sünnî. Zayıf isnadla.
[32] Kur'ân-i Kerim, Fussilet Süresi: 36
[33] Buhârî. Müslim. Ebü Dâvud.
[34] İbn-i Sünnî. Zayıf isnadla.
[35] Müslim.
[36] Kur'ân-ı Kerim, Yûnus Sûresi: 94
[37] Kur'ân-ı Kerim, Hadîd Süresi: 3. Ebû Dâvud.
[38] Buhârî- Müslim.
[39] İbn-i Sünnî Zayıf jsnadla.
[40] Ebû Dâvud. İbn-i Hibbân.
[41] İbn-i Sünnî. Ebû Dâvud.
[42] İbn-i Sünnî. Ebû Dâvud.
[43] Buhârî. Nesâî. İbn-i Mâce.
[44] İbn-i Sünnî. Nesâî. Ahmed b. Hanbel