ESBÂB-U
VURUDİ'L-HADIS HADÎSLER VE SEBEPLERİ
Rahman Ve
Rahim Olan Allah'ın Adıyla.
Birinci Bab: Esbab-ı
Vurudi'l-Hadis Hakkında
Birinci
Bölüm: Sebeb-i Vurudi'l-Hadisin Manası, Faydası Ve Çeşitleri.
4-Nesh İşinin
Tahdidi (Sınırlandınlması) Ve Nasihin Mensuhtan Ayırdedilmesi.
İkinci Bölüm:
Hadisin Sebeb-i Vurudunun Kur'an'in Nuzul Sebepleriyle İlgisi:
4- Sebeb-İ
Nüzûl Ve Vurudıın Sekli:
Hadîsin
Sebeb-İ Vurudunun Tarihi Ve Bu Konuda Vazilnıiş Olan Meşhur Kitaplar:
Evrensel bir dinin son
elçisi olan Hz.Muhammed (s.a.v)'i doğru anlamak her asırdaki müslümanlarm
önemli bir sou olmuştur. O'nu doğru anlamamanın nedeni Müslümanların bazen
klasik eksik bilgilere sahip olmaları bazen de kendilerine özgü bir peygamber
anlayışı Üretmelerinden kaynaklanmaktadır. Peygamberi doğru anlamak için ileri
sürülen bütün görüşlerin hem doğru hem de yanlışlarının olduğunu kabul etmek
zorundayız.
Peki son Peygamber Hz.
Muhammed (s.a.v)'i doğru anlamanın yolu nedir? Elbette bu sorunun mutlak bir
cevabı yoktur. Verilecek cevapların tümü birer zannı galip olmaktan öteye
geçmeyecektir. O, Kur'an'm tanımladığı birden fazla fonksiyonu ve boyutu olan
bir beşer ve bir elçidir. O, hepimiz için bir model insandır.
Hatemül Enbiya olan
Hz. Peygamber (a.s.)'ı Kur'an'dan ve yaşadığı dönemin şartlarından hareketle
değerlendirmek doğru anlamaya en yakın yoldur diye düşünüyoruz. Onun sözlü ve
fiili sünnetini, bütün insanlık ve müslümanlar için kıyamete kadar geçerliliği
olan bir özelliğe sahip bir model insanın doğru anlaşılması için kendi
dilinden, kendi döneminden hareketle tanınmasının önemine inanıyoruz. Bunun
için tıpkı Kur'an'ı doğru anlamak için Nüzul sebebi ne kadar önemli ise
Peygamber (a.s)'ı da doğru anlamak için Esbâb-ı Vurud'un da o kadar Önemi
vardır.
Yayınevi olarak Kur'an
ve Sünnet kültürünün temeline yönelik yayınladığımız ilk orjinal eser
el-Vahidi'nin Esbâb-ı Nüzul isimli kitabıydı. İkinci kitap ise, yine ilk
orjinal kaynak olan elinizdeki bu İmam-ı Suyuti'nin Esbâb-ı Vurudul Hadis
kitabıdır. Bu iki orjinal kitabı yayınlamakla Türkiyeli okuyucuya büyük bir
hizmet sunan ihtar Yayıncılık olarak bundan sonra da önemli kaynak eserler
yayınlamaya devam edeceğiz. Bu kitapların okuyucuya ulaşmasında emeği geçen
ıymetli mütercim ve duyarlı okuyuculara da teşekkür ediyoruz.
İslam'ın yeniden
gündem oluşturduğu şu yüzyılımızda insanlara gerçek dinin sunduğu huzur
toplumunun gerçekleşmesi için Peygamber (a.s)'ın da bütün aşırılıklardan uzak;
ilk kaynaklara bağlı olarak anlaşılmasının çok önemli olduğunu bir kez daha
belirtmekte fayda görüyoruz. Temel kaynaklara ilginin arttığı bir dönemde
sağlam eserlerin okuyucuya sunulması da son derece önemli bir sorumluluk olarak
görülmelidir.
Kim Resul'e itaat ederse,
Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (çevirsin), biz seni onların
üzerine bekçi göndermedik. (Nisa: 80).
Aralarında hükmetmesi
için Allah'a ve elçisine çağrıldıkları zaman inananların sözü ancak
"işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte umduklarına erenler
bunlardır, bunlar. (Nur: 51),
Sadece bu ayetler bile
İslâm'ı doğru anlamak ve gereği üzere yaşamak için peygamber (a.s)'m bizler
için ne kadar önemli bir otorite olduğunu belirtmektedir. İşte böyle bir
otoriteden en doğru şekilde yararlanmak için önemli görevlerimizin olduğunun
bilincinde olmak zorundayız.
Hadislerin söyleniş
maksadının daha iyi anlaşılması için hazırlanan Esbâb-ı Vurudul Hadis
kitabından başka bu alanda yapılan çalışmaları da yayınevi olarak ileride
okuyucuya sunacağımızı bu arada belirtmek istiyoruz. Bir bunalım çağma dönüşen
modern dünyada İslâm'ı daha iyi anlamak ve yaşamak için özgürlük Peygamber'!
Hz. Muhammed <a.s.)'ı daha detaylı bir şekilde tanımak gerektiğini belirtir,
sizlere bu kıymetli eseri takdim ederiz.
Alemlerin Rabbi olan
Allah'a hamd olsun, O'na hamd eder, O'nun yardımlarını ve O'nun bize hidayet
etmesini dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden O'na
sığınırız. Allah, kime hidayet ederse, onu saptıracak kimse olmadığı gibi,
O'nun saptırdığını da kimse hidayete erdiremez.
Efendimiz Muhammed
(s.a.v.)'e, O'nun âl ve ashabına ve kıyamete kadar en güzel şekilde onlara tabi
olanlara salat ve selam ederiz.
Nebevi sünnet, güneş
gibi, doğuşundan itibaren hicrî 13. asrın sonuna kadar, şerefli çalışmalarla
büyük itibar ve izzete nail olmuştur. Hizmet ehli onun karşısında takdir ve
hayretle durmuştur.
Zira İslam Uleması,
Nebevî sünnet üzerinde gerek tedvin ve cem etme gerekse şerh ve açıklamalarda
bulunma, sahihini ve zayıfını ayırma konusunda oldukça bol çalışma
yapmışlardır. Bu hususta özel gayret sarfederek yahut çok meşakkat çekerek
bolca tasnifatta bulunmuşlardır. Alimlerin bu gayreti son asra yani hicrî 14.
asra kadar devam etmiştir (Tahkik edenin asrı).
Bu çalışmaları şöyle
özetleyebiliriz:
a) Özellikle Arap lisanının zaafa uğramasından ve birşey
bilmeyen halkın İslam idaresi altına girmesinden sonra, konu ile ilgili
çalışmalar, bu tasnifatı halkın anlamasına sunmak ve insanlara idrâklerinin
birleştiği bir uslub ile takdim etmek şeklinde ortaya çıkmıştır.
b) Onun tahkiki ve ibaresinin zabt altına alınması,
doğrusunun yahut doğruya en yakın olanının araştınlmasıyla ortaya çıkmıştır.
Her ne kadar ikincisi
birincisine nazaran daha önemli görünse de aslında ehemmiyet bakımından her iki
iş de mühimdir. Zira bir nassı anlamak zabtı ve tahkiki ile mümkündür.
Bu münasebetle
azmettim ki, bu tasnifattan birisi tahkik edilmiş olsun, bu vesileyle inceleme
ve araştırmaya başladım. Nasihat aldım ye istişarelerde bulundum. Ta ki
Allah'ın yardımıyla, "Ellem'u fi esbabi'l-Hadis" yahut "Esbab-u
Vurudi'l-Hadis" adlı kitap hakkında doğruyu buldum. Ki, bu kitap hicri 911
yılında vefat etmiş olan Hafız Celaleddin Suyutî'ye aittir.
Aşağıdaki sebeplerden
dolayı kitabı elime geçirdiğimde onu tahkik edip inceleyerek insanların
istifadesine sunmayı uygun buldum.
1- Kur'an'ın esbâb-i nüzulü bilindikten sonra şüphe yok
ki en önemli konu hadisin esbab-ı vürudunun bilinmesi (söyleniş sebebi)dir.
Cem veya tercihin
ortaya çıkardığı tearuzu (çelişkiyi) gidermek isteyen kimse için bu bilgiye
ihtiyaç vardır.
2- Bana Öyle geliyor ki araştırma ve incelemelerle bu
konuyu içeren müstakil ilk kitap budur.
3- Şüphesiz ki elimizde bulunan şu kitabın nüshası tahrif
ve yanlış yazımlarla doludur. Tahkikimizde ortaya çıkacağı gibi, bu zaman
aşımından ve kitap nasihlerinin (kitap çoğaltanların) yetersizliğinden ortaya
çıkmıştır.
İşte bu çeşitli
sebeplerden dolayı ihtiyarlamış zatımı bu kitabın tahkik ve incelemesine hasrettim. Tahkik ettiğim kitabın ismi; "İnceleme
Şerh ve Öğrenim Yönüyle Suyutî'nin Esbab-ı Vurûdu'l-HadisT'dir.
Fakültede ve
üniversitede öncelikle tahkik işini yapmayı istedim. Allah'a hamd olsun ki,
O'nun yardımı ve Kahire Usulu'd-Din Fakültesi Hadis Bölümü Başkanı Prof. Dr.
Ebu'1-Ala Ali Ebu'l-Ala'nın gözetimi altında bu iş tamamlandı.
Kolaylık olsun diye
kitabın mevzulannı iki kısma ayırdım:
Birinci Kısım: Konunun incelenmesi, bir giriş, iki bab ve bir
sonuçtan ibarettir.
Girişte şu konular
vardır: Konunun seçiliş sebepleri ve
önemi.
Birinci Bab: Hadisin
Vürûd (söyleniş) sebepleri hakkındadır. Üç fasıldan ibarettir.
Birinci fasıl: Hadis
vürudunun manası, faydası ve çeşitleri.
İkinci fasıl:
Nüzûlu'l-Kur'an sebebiyle hadis vürudunun sebebi hakkındaki alaka.
Üçüncü fasıl: Esbab-u
Vürudi'l-Hadisin tarihi ve bu konuda yazılmış meşhur kitaplar. Birinci bab
bununla sona eriyor.
İkinci Bab: Suyutî'nin
Esbab-ı Vurûdu'l-Hadis adlı kitabının tanıtımı. Bu dört fasıldan ibarettir.
1. Fasıl: Suyutî'nin hayatı ve ilimdeki yeri.
2. Fasıl: Kitabın kısaca tanıtımı, tahkikin mevzuu ve
musannifin bu konudaki metodu
3. Fasıl: Kitabın kaynaklan ve kaynakların önemi.
4. Fasıl; Kitabın kıymeti ve önemi.
îkinci bab ve birinci
bölüm bu şekilde sona eriyor.
İkinci Kisim: Tahkik: Bu kısım bir giriş ve kaynaklan tahkik edilmiş
hadislerden ibarettir.
Giriş kısmı, şu
konudaki hadisleri ihtiva eder:
a) Kitabın mevcut nüshaları, bu nüshaların tanıtımı ve
tahkikte bunlara olan itimad.
b) Tahkikin metodu
Araştırmanın tabiatına
uyarak (nüshalardaki) fazlalık ve noksanlıkları karşılaştırmak için hatta
(yazıya) ek olarak bir hat eklenmiştir.
Bu usul, bu mevzudaki
araştırmaların tümünde takib edilen bir metoddur.
Bu da aşağıdaki
şekildedir: '.
a) Nefsin arzularından yahut ırkçılıktan uzak olan
mutlak mevzular, Hakk'a ulaşmayı istemektir. Bu hak ister Suyutî ile olsun
ister onun aleyhine olsun birşey farketmez.
b) İmkanlar elverdikçe hadislerin bizzat aslî
kaynaklarına başvurmaktır. Çünkü birşeyi kaynağından almak daha dakik daha
evladır. Asıl kaynaklara müracaat etme imkanım olmayınca, o zaman fer'î
kaynaklara müracaat ettim. Mesuliyetten kurtulmak ve isteyenin onlara
bakmasının kolaylaştırmak için bu risalenin bütün sayfalarında dipnot olarak
onlan gösterdim. Ulûmu'I:Hadis nevilerinden bir hizmet çeşidi olan bu babda
hizmet ettiğimi ve muvaffak olduğumu ümid ederim.
Muvaffakiyetim ancak
Allah'tandır. O'na tevekkül eder ve O'na yönelirim.
Yahya İsmail Ahmed H.
21 Cumade'l-Ulal399 M. 18 Nisan 1979[2]
Hadisin vürud
sebeplerinden ve ona vereceğimiz misallerden önce, manasının ve onunla ne
kasdedildiğinin bilinmesi gerekir.
Allah'ın yardımıyla
şöyle başlıyorum
Sebeb-i Vuru d i'l-Had
i s'in manası yahut ondan ne anlaşıldığı:
Dilcilerin ıstılahında
sebep,[3]
demektir. Lisanu'l-Arab'da, Hüzeyl Lügati olarak zikredilmiştir. Istılah manası
ise, kendisiyle başka bir şeye ulaşılandır.[4]
Sonra bütün iügat
ehli, kendisiyle matluba ulaşılan her şeye sebep adını vermişlerdir.[5]
Ahkam alimlerinin
tanımı ise şöyledir: "Hükme tesir etmeden hükme ulaştırmaya yol olan şey
demektir."[6]
Dilciler, vürud ve
mevarid, yahut su kaynağı göze, manasınadır demişlerdir.[7]
Muhaddisler, vürud
kelimesinin açık oluşuna yahut ahkam ulemasının zikrettiği tanıma yakın
olduğuna dayanarak 'vürud'un sınırlayıcı bir tanımını yapmamışlardır.
Biz 'Vurud'u şöyle
tanımlayabiliriz:
Vurud; hadisten
kasdedilen şeyin umum-husus, mutlak-mukayyed, nesh ve benzeri konulardan
birisinin anlaşılmasına vesile olan şeydir. Yahut, hadisin söylenmesine sebep
olan günlük aktüel olaylardır.[8]
Yukarıdaki tariften
konunun faydası zaten anlaşılmaktadır. Şöyleki: Bu, hadisten maksadın, bir şeye
tahdid edilmesidir ki aşağıdaki şekilde ortaya çıkar:[9]
Buna, "oturanın
namazı, ayakta kılanın namazının yarısı üzeredir [11]
hadisi misal teşkil eder. Hadis herkes hakkında umumidir. Ancak Abdullah İbn
Amir1 den gelen bir haber hadisin sebebini şöyle açıklar:
"Dedi ki,
Medine'ye geldiğimizde orada var olan şiddetli bir hastalık bize bulaştı. Bu
sebeple insanlar, oturarak nafile namaz kılmalarını artırdılar. Bir öğle vakti
oturarak nafile namaz kıldıkları anda Rasulullah (s.a.v.) çıkageldi. Onları
görünce, "Oturanın kıldığı
namaz ayakta kılanın
namazının yarısıdır" buyurdu. Bunun üzerine onlar da artık ayakta namaz
kılma külfetine başladılar."
Görülüyor ki buradaki
hadis, zorluğa gücü yetip de kolayı tercih eden kimse hakkındadır.
Müslim'in Cabir İbn
Semüre'den rivayet ettiği hadis de bununla ilgilidir. O, şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.v.) namazını çok uzatmaz, nihayet oturarak namaz
kılardı."[12]
Rasulullah (s.a.v.)'ın
tarlaları kiraya vermekten nehyetmesi[13]
hakkındaki hadis de bu konu ile ilgilidir.
Eğer hadisin sebeb-i
vurudu bilinmeseydi bu nehyetme umuma : şamil olacak ve insanlar zorluğa
düşeceklerdi.
Halbuki Ahmed b. Hanbel,
Urve b. Zübeyr'den tahric ettiği bir hadiste şöyle demektedir: "Zeyd b.
Sabit dedi ki, 'Allah,. Rafi b. Hadic'i affetsin. Allah'a yemin ederim ki ben
bu hadisin vurud sebebini biliyorum. Şöyle ki: Birbirleriyle kavga eden iki
kişi Rasulullah'a geldiler. Rasulullah da onlara şöyle buyurdu: "Eğer
sizin durumunuz böyle ise tarlaları kiraya vermeyin"[14]
Buna şu hadisi örnek
verebiliriz: "Kim güzel bir amel işler onu sonrakilere yol olarak
bırakırsa onun ecrini alır. Sonrakilerin işleyip alacağı ecirden de bir şey
eksik olmadan onların ki kadar bir daha alır. Kim de kötü bir amel işleyip onu
sonrakilere yol olarak bırakırsa onun
günahını alır. Sonrakilerin
işleyip alacağı günahtan da bir şey eksik olmadan onların ki kadar bir daha
alır. [16]
Sünnet, hasene ve
seyyie vasıflarıyla birlikte mutlaklık ifade eder. Allah'ın dininde var olan
şeyi içine aldığı gibi, var olmayanı da kapsar. Ancak, hadisin sebe-i vurııduna
bakıldığında burada sünnetten maksadın Allah'ın dininde aslolan şeylerle ilgili
olduğu görülür.
Cerir Şöyle demiş:
"Biz gündüzün ortasında Rasu.ullah (s.a.v.)'ın yanında bulunuyorduk.
Derken yalın ayak kaplan postu rengindeki gömleklerini veya abalarını başlarına
geçirmiş, kılıçlanın çekmiş; ekserisi hatta hepsi Mudar Kabilesi'ne mensup
çıplak bir takım adamlar Peygamber (x.a.v.)'e geldiler. Onların muhtaç halini
görünce Rasulullah (s.a.v.)'m yüzü değişti. İçeri girip çıktıktan sonra Bilal'e
emir buyurdu. Bilal ezanı okuyarak kamet getirdi. Rasulullah (s.a.v.) da namazı
kıldırdı. Sonra hutbe okudu ve:
"Ey insanlar!
Sizi bir kişiden yaratan Rabbiniz'den korkun...(Nisa, 31) ayet-i kerimesini
sonuna (yani) "Şüphesiz ki Allah sizin üzerinizde gözcüdür" ayetine
kadar ve Haşr Sûresi'ndeki, "Allah'tan korkun. Her nefis yarın (Âhiret)
için ne gönderdiğine bir baksın. Allah'tan korkun...(Haşr, 18)" ayet-i
kerimesini okudu.
(Sözüne devamla)
"Bir adam dinarından, dirheminden elbisesinden, bir sa' buğdayından, bir
sa' kuru hurmasından sadaka vermelidir. Velev ki yarım hurma olsun"
buyurdu.
Derken Ensar'dan bir
zat hemen hemen elinin taşıyamayacağı kadar hatta elinin taşımaktan âciz
kaldığı bir kese getirdi. Sonra birbiri ardınca herkes bir şeyler getirdiler.
Neticede yiyecek ve elbiseden müteşekkil iki yığın gördüm. Rasulullah
(s.a.v.)'ın (mübarek) yüzünü de altınla yaldızlanmış gibi parladığını gördüm.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Her kim İslam'da
güzel bir çığır açarsa, o çığırın ecri ile kendisindei, sonra o çığırla amel
edenlerin ecirlerinden hiçbir şey noksan edilmemek şartıyla sevapları kendisine
aittir. Ve her kim İslam'da kötü bir çığır açarsa, o çığırın vebali ile
kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebali hiçbir noksanlık olmamak üzere
ona aittir" buyurdular.[17]
Buna, Buharı ve
Müslim'in, Enes'ten tahric ettikleri şu hadis misal verilebilir: "Bilal,
ezandaki lafızları çifter, İcamettekini ise tek okumakla emrolundu." [19]
Bundan anlaşılan
şudur: Ezanda tekbirin dört, kamette iki olduğuna dair cumhuru ulema aleyhine
bir ittifak yoktur. Fakat Ebu Davud, Sünen'inde ve Ahmed b. Hanbel de
Müsned'inde meşhur hadisin sebeb-i vurudu hakkında tahric ettikleri Abdullah b.
Zeyd'in hadisi ise şöyledir: "O dedi ki; "Bir ara Rasulullah fs.a.v.)
halkı namaza toplamak maksadıyla çalınmak üzere bir çıtn yapılmasını emrettiği
sıralarda idi. (Ahmed b. Hanbel şunu ilave etmiştir. Gerçi Rasulullah, çanın
Hristiyanlık adetine uygunluğundan hoş görmüyordu) Ben uyurken rüyamda yanıma
elinde çan taşıyan bir adam çıkageldi. Ben ona:
- "Ey Allah'ın
kulu! Bu çanı bana satmaz mısın?" dedim.
- "Onu ne
yapacaksın?" dedi
- "Onunla halkı
namaza çağıracağım" dedim.
- "Sana bundan
daha hayırlısını göstereyim mi? dedi.
Ben de ona:
- "Evet
göster" dedim. Dedi ki:
- "Şöyle dersin:
- "Şöyle dersin:
Allah"Allah en büyüktür, Allah en büyüktür., en büyüktür, Allah en
büyüktür.
Ben Allah'tan başka
ilah olmadığına şehadet ederim. Ben Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet
ederim. Ben Muhammed'in, Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik ederim. Ben
Muhammed'in, Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik ederim.
Haydin namaza, haydin
namaza.
Haydin kurtuluşa,
haydin kurtuluşa.
Allah en büyüktür.
Allah en büyüktür.
Allah'tan başta ilah
yoktur."
Sonra benden biraz
uzaklaştı ve şöyle dedi: "Namaza kalktığın vakitte de şöyle dersin:
ederim.
Allah en büyüktür
Allah en büyüktür
Ben Allah'tan başka
ilah olmadığına şahitlik ederim.
Ben Muhammed'in,
Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik
Haydin namaza Haydin
kurtuluşa, Namaz başladı Namaz başladı Allah en büyüktür Allah en büyüktür
Allah'tan başka ilah yoktur."
Sabah olunca,
Rasulullah (s.a.v.)'a gelip gördüklerimi haber verdim, "lnşaallah hak
rüyadır. Bilal ile beraber kalk gördüklerini ona ögret de ezam o okusun. Çünkü
onun sesi seninkinden daha gür ve buyurdu. [20]
Bu sebep gelince hadisteki
vaki kapalılığı gidermiş oldu. Aslolan şudur ki, cumhura göre ezanda tekbirin
dörder, kamette ise iki defa olduğudur.[21]
Buna, şu hadisler misal
verilebilir:
1-"Kan alanın da aldıranın da orucu bozulmuş olur.[23]
2- "Rasulullah oruçlu ve ihramlı iken kan
aldırdı."[24]
3- "Kan aldıranın, kusanın ve ihtilam olanın orucu
bozulmaz" [25] Şüphesiz ki bu hadisler
görünüş itibariyle neshe delalet ederler. Ancak hadislerden hangisi diğerini
neshetmiştir? Alimlerden Ali
b. Medinî, Ahmed,
İshak ve İbn Münzir yalnız birincisinin diğerlerini neshettiği görüşündedirler.[26]
Şafiî ve İbn Hazm'ın
görüşüne göre ise ikinci hadis diğerlerini neshetmiştir.[27]
Öyleyse -meçhul olan-
bu konuda, işin çözücüsü, hadisin sebeb-i vurududur ki, üzerinde ittifak edilen
ve İslam'ın ruhuna uygun olan da budur. Zaten Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de
şöyle buyuruyor: "Hiçbir kimse diğer birisinin günahını yüklenmez."[28]
Beyhakî,
"Şuabu'l-îman"ında, Gayyas b. Kelub el-Kûfî'den, o da Mutarrif b.
Semuretebni Cündeb'den, o da babasından rivayet ettiği şu hadisi tahric
etmiştir:
Rasulullah (s.a.v.),
Ramazan ayında kan aldırmakta olan bir adama uğradı, onlar (kan alan ve
aldıran) aynı zamanda bir adamın gıybetini ediyorlardı. Bunun üzerine
(gıybetten dolayı "Kan alanın da aldıranın da orucu bozulmuştur" diye
buyurdu. [29]
İşte bu sebep (yani
gıybetten dolayı orucun bozulması) [30]
fazla olarak nesh konusunda şu hadislerle zikri geçen ayet arasındaki çelişkiyi
gidermiştir.
Şu hadis de neshin
tahdidine (sınırlı olarak ele alınmasına) misal olarak verilebilir. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İmam kendisine uyulan kimsedir. Ona muhalefet
etmeyiniz. O tekbir aldığında, tekbir alınız, rükûa gittiğinde rükûa gidiniz,
Semiallahu limenhamideh (Allah, hamd edenin hamdini işitir) dediğinde Allahümme
Rabbena lekelhamd (Ey Allah'ım hamd sana aittir) deyiniz. Secdeye gittiğinde,
secdeye gidiniz. Oturarak kıldığında siz de oturarak kılınız" [31]
İmam Şafiî şöyle
demiştir: "Bu hadis, Hz. Aişe'nin şu hadisiyle neshedilmiştir:
"Rasulullah, ölümüne sebep olan hastalığı zamanında, sahabeye oturarak
namaz kıldırıyordu. Onlar da Rasulullah'ın arkasında ayakta kılarlardı."[32]
Doğrusu, yukarıdaki
hadisin sebeb-i vurudu, nesh sözünü ortadan kaldırır. Şöyle ki:
İmam Müslim,
Sahah'inde Enes'ten rivayet ettiği bir hadise göre o, şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.v.) atından düştü ve sağ tarafı tahris oldu. Geçmiş olsun
diye huzuruna girdik. Bu arada namaz vakti geldi Bize namazı oturarak kıldırdı.
Biz de arkasında oturarak kıldık.
Namaz tamamlandığında
buyurdu ki: "İmam ancak kendisine uyulan kimsedir. O, tekbir aldığında siz
de tekbir alınız, secdeye gittiğinde secdeye gidiniz, kalktığında
kalkınız. Semiallahulimenhamideh
dediğinde Rabbena lekelhamd deyiniz, oturarak kıldığında siz de oturarak
kılınız."[33]
Ahmed b. Hanbel, her
iki hedisin vurud sebebinin ayrı olduğunu düşünerek, her iki hadisin arasını
cem etmiş ve neshin olmadığına kail olmuştur.
Birincisi: "İmam,
hastalığına şifa ümid edip oturarak namaza başlarsa, o zaman arkasındakiler de
oturarak kılarlar."
İkincisi: "İmam
ayakta namaza başlarsa ona uyanların da ayakta kılması icab eder. İmamın,
sonradan namazını oturarak kılmasını gerektiren bir sebepten (hastalık gibi)
dolayı oturup oturmaması durumu değiştirmez."
Nitekim Rasulullah'ın
ölüm hastalığı hakkındaki hadisler de bu şekildedir.
Bu hadisin cemaatin
ayakta durmalarını açıklaması, imamın oturması halinde onların da oturmalarının
lazım gelmediğine delalet eder. Çünkü Ebubekir (r.a.) namaza ayakta başladı.
Cemaat da onunla ayakta kıldılar. Birinci durum bunun hilafınadir. Zira
Rasulullah (s.a.v.) oturarak namaza başladı. Onlar da arkasında ayakta kıldılar
da Rasulullah onları ayıpladı. [34]
Şevkanî görüşünü şu
sözleriyle teyid eder. Bu cem etme işi aslında neshin olmadığını takviye eder.
Özellikle bu durum neshin iki defa olmasını gerektirir. Çünkü aslında kıyama
muktedir olan kimsenin hükmü, oturarak kılmamasıdır. Buna göre bu hadis de,
imamı oturarak namaz kılanın oturmasını neshetmiştir. Bundan sonra oturarak
namaz kılmanın neshedilmesi neshin iki kere vukuunu gerektirir ki bu da uzak
bîr görüştür. [35]
Rasulullah (s.a.v.)'ın
su kabından su içeni nehyetmesi hadisinde olduğu gibi [36]
bunun sebebi hadiste şöyle anlatılmıştır: "Bir adam su tulumunun ağzından
su içti de karnına yılan kaçtı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) tulumununun
ağzını kırarak su içmeyi nehyetti. [37]
Bunun misali de
Rasulullah (s.a.v.)'ın şu hadisidir: "Kıyamet günü hesabı incelenen kimse
azaba uğratılır."[38]
Hadisin sebeb-i vurudu
şudur: Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre, Rasulullah şöyle buyurmuştur:
"Kim Kıyamet Günü hesaba çekilirse azaba uğratılır." Bunun üzerine
Aişe (r.a.), "Ben Allah Teala, "Hemen kolay bir hesap ile hesabı
görülecek" diye buyurmadi mı?" dedim" Rasulullah; "O hesap
değil, sadece arzdır, kimin hesabı incelenirse azaba uğratılır" diye
buyurdu." [39]
Hadis vurııdunun
sebebleri araştırıldığında aşağıdaki ksımlara ayrıldığı görülür:
a) Hadis vurudunun sebebi ayet olur,
1- Bu da inen ayetlerden birinin sırasında
olup,kendisiyle hususi bir mananın kasdedilmesi şeklinde olur.Şu ayette oldugu
gibi :İman edip de iman edipde imanlarını zulme bulaştırmayanlar, işte güven onlarındır ve onlar hidayete
ermişlerdir." [40]
Sahabeden bazıları
ayetteki zulümden maksadın
nefse etmeyi ve haddi aşmayı anladılar. Bu sebeple Rasulullah'a gelip
rumu şikayet ettiler. Rasulullah (s.a.v.) da ayetteki zulümden maksadın şirk
olduğunu bildirdi.
Şu hadisi Buharı,
Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace ve Muvattası'nda Malik b. Enes Abdullah b.
Mesud'dan rivayet etmişlerdir. O şöyle demiştir: "İman edip de imanlarına
zulmü bulaştırmayan kimseler" ayeti inince, bu Rasulullah'ın ashabına pek
güç geldi ve "hangimiz imanına zulüm bulaştırmamış ki?" dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "O bildiğiniz gibi değildir" diye
buyurdu ve "Lokman (a.s.) oğluna "En büyük zulüm şirktir"
(Lokman-13) dediğini işitmediniz mi?" buyurdu." [41]
2- Yahut
ayet müşkil olarak iner de izaha muhtaç olmaz. Daha önce geçen Hz. Aişe'nin
hadisi gibi.
b) Hadisin vurııd sebebi yine hadis olur:
Bu şöyle olur:
Rasulullah bir söz söyler de onun manası bazı sahabeye müşkil olarak gelir ve
Rasulullah (s.a.v.) onun manasını başka bir hadisiyle açıklar ve böylece müşkil
giderilmiş olur. Kitabın kısmında geçen Rasulullah'ın hadislerinin çoğu bu
çeşittendir. Bunun en açık misali, Hakim'in Müstedrek'inde, Enes'ten rivayet
ettiği hadistir ki, Enes şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) buyurduki
"Yeryüzünde Allah (c.c.)'ın öyle melekleri vardır ki onlar,
insanoğlunun diliyle
kişinin hayır ve serden içinde bulunduğu durumu söylerler." [42]
Hadis bu lafzıyla
müşkildir. Çünkü melekler, kişinin hayır ve serden içinde bulunduğu durumu
yeryüzünde nasıl konuşacaklardır İşte hadisin vurud sebebi bir başka rivayetle
bu müşkili izah eder. Enes'ten rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.v.)
birgün bir cenazeye uğradı. Etrafındakiler onu hayırla yadediyorlardı.
Rasulullah bunun üzerine, "vacib oldu, vacib oldu, vacib oldu" diye
buyurdu. Bir başka cenazeye daha uğradı. Etrafındakiler onun kötülüğünü yad
ediyorlardı. Bunun üzerine Rasulullah aynı şekilde: "Vacib oldu, vacib
oldu, vacib oldu" diye buyurdu.
Ashab, "Ey
Allah'ın Rasulü" dediler. "Hayırla yad edilen cenaze hakkında da
şerle .yad edilen cenaze hakkında da "vacib oldu, vacib oldu, vacib
oldu" diye buyurdun." Bunun üzerine Rasulullah, "evet" diye
buyurdu. "Ey Ebubekir, Allah'ın öyle melekleri vardır ki, insanoğlunun
diliyle, kişinin hayırdan ve serden içinde bulunduğu durumu söylerler." [43]
c) Hadisin vurud sebebi, sahabeden onu işitenlerle
alakalı olması:
Buna, Mekke'nin fethi
gününde Hz. Peygamber'e gelen Şerid [44]
isimli kişinin durumu misal verilebilir. O, Rasulullah'a: "Cenab-i Hak,
Sana Beyt-i Makdis'i fethettirsin de orada namaz kılayım" diye
nezrettim" dedi. Bunun-üzerine Rasulullah ona şöyle dedi: "Burası
daha faziletlidir, nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki eğer sen
burada namaz kılarsan sana yeter. Bu mesciddeki bir (vakit) namaz bu mescidin
dışındaki mescidlerdeki bin (vakit) namazdan daha eftaldır [45]
Sebeb-i vurud, hadisin
içinde veya dışında olmasın bakımından îki kısma ayrılır:
1- Sebeb-i
vurud, hadisin içinde olur ve sebep hadisin içinde belirtilir.
Bulkunî, bu konuya
Cibril hadisim misal vermektedir [46]
2- Sebeb-i
vurud hadisin dışında olup başka bir yolla rivayet edilir Bulkunî, bu, kendisine itina gösterilmesi
gereken bir konu olduğunu bildirerek
misal olarak hadisini gösterir. [47]
Hadisin vurud sebebine
bakıp anlamaya muktedir olan kişi, Kur'an'in nüzul sebebine de bakmaya ve ikisi
arasındaki benzerlik ve alakayı görmeye güç yetirebilir. Bu da aşağıdaki
maddelerde ele alınacaktır:[48]
Bunlardan her biri
(ayetin nüzul ve hadisin vurud sebebi) maksadı anlamaya ve tearuz eden iki
hadisi cem etmeye yahut tercih etmeye yardım eder.[49]
Bazen bir ayet için
birden çok sebep olduğu gibi hadis için de birden çok sebep olabilir. Ayet için
birden fazla nüzul sebebini, Vahidî, Esbâbu'n-Nüzûl isimli kitabında[50]
ayetini izah ederken
zikretmiştir. Vahidî, ayetin sebeb-i nüzulünün çokluğu hakkında aşağıdaki
malumatı zikretmiştir:
a- Davut, Şa'bî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir. Bu
ayet, Allah yolunda harcamaktan geri duran Ensar hakkında nazil oldu. [51]
b- Numan b. Beşir şöyle demiştir:
"Bir adam günah
işleyip, sonra da Allah beni affetmez diyordu. Bunun üzerine bu ayet
inmiştir."
c- Hikem b. İmran şöyle demiştir:
"Biz
Kostantiniyye'de idik. Bu esnada Rasulullah (s.a.v.) sahabileri olan Ukbe b.
Amir el-Cühenî, Mısır ahalisine ve Fudale b. Ubeyd, Şam ahalisine vali idiler.
Bu sırada şehirden, büyük bir Rum ordusunun safı çıktı. Biz de onlara karşı
büyük bir saf oluşturduk. Müslümanlardan bir kişi Rum safına karşı çıkıp hamle
etti. Hatta içlerine daldı. Sonra da sağ salim çıkıp yanımıza geldi. Bunun
üzerine insanlar bağırıp "Subhanallahî Kendisini tehlikeye attı"
dediler.
Bunun üzerine Rasulullah'ın
sahabisi olan Ebu Eyyub el-Ensarî ayağa kalkıp dedi ki: "Ey insanlar, siz
bu ayeti yanlış yorumluyorsunuz. Bu ayet biz Ensar topluluğu hakkında nazil
olmuştur. Zira biz -Allah Teala dinini kuvvetlendirip yardımcılarını
çoğaltınca- Rasulullah'tan gizlice, bazımız bazımıza dedik ki: "Mallanınız
zayi oldu. Mallarımıza sahip olsak da onların elden çıkıp gidenlerini temin
etsek."
Bu sebeple Allah Teala
bizim kurduğumuz niyetlerimizi redderek Kitabı'nda şu ayeti indirdi:
"Allah yolunda sarfedin, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın."
Böylece mallarımız hakkındaki düşüncelerimizin yanlış olduğunu (yani onları
ıslah etme, onlara göz kulak olma) bize ihtar etti ve bize cihadı emretti. Bundan
sonra Ebu Eyyub el-Ensarî, Allah onun ruhunu alıncaya kadar, Allah yolunda
savaşmaya devam etti." [52]
Ayetle ilgili sebeb-i
nüzulün çokluğunu zikrettikten sonra, şimdi hadisle ilgili bu mesele ele
alınacaktır.
Suyutî, Peygamber
(s.a.v.)'in aşağıdaki hadisi hakkında bir çok sebep zikretmiştir.
"Kim namaz
(saatın)da uyur yahut namaz kılmayı unutursa; onun keffareti, hatırladığı an
kılmasıdır. Bunun dışında başka keffaret yoktur ve beni anmak için namaz
kıl" [53]
Suyutî, şunları
söyleyerek birden çok sebep zikretmiştir:
1. Sebep: Muhammed b. İshak el-Hafız ismindeki Ebu Ahmed
el-Hakim, Emali'sinin [54] bir
bölümünde şöyle dedi: "Ben, Ebu Cafer Muhammed b. el-Hüseyn el-Hafavî'yim.
Bana Muhammed b. el-A'la anlattı. Önada Halef b. Eyyub el-A'mirî anlattı. Ona
da Zührî'den rivayetle Ma'mer anlattı. Ona da Said b. Müseyyeb anlattı. Ona da
Ebu Hureyre anlattı: "Rasulullah (s.a.v.) bir gece yolculuğunda güneş
doğuncaya kadar uyuya kaldı. Kalkınca namazını kıldı ve şöyle dedi: "Kim
namaz vaktinde uyur veya namaz kılmayı unutursa, onu hatırladığı an
kılsın." Sonra da şu ayeti okudu: "Beni anmak için namaz
kılınız."
2. Sebep: Tirmizî'nin sahih deyip rivayet ettiği ve Nesaî'nin
de Katade'den rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir:" Sahabe,
Rasulıılla-h(s.a.v.)'a namaz vaktinde uykuya kaldıklarını söylediler. O da
buyurdu ki: "Uykuda unutma olmaz. Unutma ancak uyanıkken olur. Sizden
biriniz namazını unutur yahut uyursa hatırladığı zaman, onu hemen kılsın."
[55]
Ahmed b. Hanbel, Ebu
Katade'derî rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: "Biz, bir sefer
esnasında Rasulullah'la beraberdik. Buyurdu ki: "(Bu gidişle) yarına kadar
suya ulaşamazsınız, susuz kalırsınız." Bunun üzerine insanlar bir an evvel
suya kavuşmak arzusuyla süratli yürümeye başladılar. Ben, Rasulullah'in yanında
bulunuyordum. Bu arada Rasulullah'in bineğinin eğeri eğildi, Rasulullah
(s.a.v.) da uyuklamaya başladı. Ben O'na (düşmemesi için) destek oldum. O da
yaslandı. Sonra Rasulullah
eğildi. Neredeyse bineğinden
yere düşecekti. Ben O'na destek oldum.
Bunun üzerine uyandı
ve "kim o?" buyurdu. Ben de "Ebu Katade'yim" dedim. O da
"Ne zamandan beri binek üzerindesin?" buyurdu. Ben de "geceden
beri" dedim. O da "Rasulünü muhafaza ettiğin gibi Allah seni muhafaz
etsin" diye buyurdu. Sonra buyurdu ki:
"Eğer (bir yerde)
konaklarsak namazımız konusunda uyanık olalım." Biz de uyuduk, güneş
kızdırdıktan sonra ancak uyandık. Biz uyanınca Rasulullah bineğine binerek
yürüdü. Biz de arkasından kısa bir müddet yürüdük. Sonra bineğinden indi ve,
"yanınızda su var mı?" buyurdu. Ben de, "evet abdestlikte biraz
su var" dedim. "Onu bana getir" dedi. Ben de suyu O'na verdim.
"Onunla abdest alınız" buyurdu.
Bunun üzerine bütün
cemaat abdest aldı, bir yudum da arttı. Sonra buyurdu ki: "Ey Eba Katade!
Onu muhafaza et. Çünkü onun için bir haber daha olacak." Nihayet Bilal
ezan okudu. Fecirden önce iki rekat namaz kılındı. Sonra sabah namazı kılındı.
Akabinde Rasulullah bineğine bindi. Bizde bineklerimize binerek yola koyulduk.
Yolculardan bir kısmı bir kısmına "namazımızı unuttuk" dediler.
Rasulullah (s.a.v.)
-onlara dönerek-, "ne diyorsunuz?" buyurdu. "Eğer konuştuğunuz
mesele dünya işi ise, siz onu bilirsiniz. Ancak din ile ilgili bir mesele ise,
bunu ben bilirim." Dedik ki,
"Ey Allah'ın
Rasulü namazlarımızı unuttuk." O, "uykuda unutma olmaz, unutma sadece
uyanıkken olur. Böyle olduğunda (kılamadığınız namazı) yarın ki vaktinde
kılınız." buyurdu.[56]
Bazen Kur'an ayetleri
hadisin sebeb-i vurudıına sebep olduğu gibi bazen de hadis, ayetin sebeb-i
nüzûlu olabilir. Bazen de, hadis' sahabeden onu işitenleri alakadar eden bir
işle ilgili olduğu gibi, ayette aynı şekilde gelebilir.
Birincisine, Buharı,
Müslim, Tirmizî ve Ahmed b. Hanbel'in, Ka'b b. Ucre'den -farklı lafızlarla-
rivayet ettikleri şu hadis gösterilebilir, -lafız Buharî'ye aittir- Rasulullah
(s.a.v.) onun yüzüne aşağı bitlerin düştüğünü gördü ve ona böceklerin seni
rahatsız ediyor mu?" buyurdu. O da "evet" dedi. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.) ona, - Hudeybiye'de bulunurken- başını tıraş etmesini
emretti. Bu sırada Rasulullah (s.a.v.) ve sahabileri Mekke'ye girme arzusu
üzerinde bulunuyorlar ve Rasulullah (s.a.v.), kendilerinin Hudeybiye'deki
ihramdan çıkacaklarını onlara beyan etmemişti.
Akabinde Allah (c.c),
tıraş olmanın fidyesini bildiren Bakara Sûresi'nin 196. ayetini indirdi.
Rasulullah da, Ka'b b. Ucre'ye bir farak buğdayı altı fakire yedirmesini, yahut
bir koyun kurban etmesini veya üç gün oruç tutmasını emir buyurdu. [57]
Allah Teala mezkur
ayette şöyle buyurmaktadır: "Allah için haccı ve umreyi tamamlayın. Eğer
(düşman veya hastalık gibi bir engelle) çevrilmiş olursanız kolayınıza gelen
kurbanı gönderin. Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin.
İçinizden hasta olan ya da başından bir rahatsızlığı bulunan (bundan ötürü
tıraş olmak zorunda kalan) kimse, oruçtan, sadakadan veya kurbandan biri ile
fidye' versin. Güvene kavuştuğunuzda, hacc zamanına kadar umre ile faydalanmak,
isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurbanı bulamayan kimse üç gün
hacda, yedi günde döndüğünüz zaman olmak üzere tam on gün oruç tutar. Bu,
ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve
Allah'ın cezasının çetin olduğunu bilin." [58]
İkincisinin misali
ise, Vahidî'nin, "Allah'a ortak koşan , onlar inanıncaya kadar
evlenmeyin"1 ayetinin sebeb-i nüzulü misal verilebilir.
Mukatil b. Hayyan
tarikinden, o şöyle demiştir: "Ayet, Ebi Merfedil-Ganevî hakkında nazil
olmuştur. Şöyle ki:
"O Anak adındaki
bir kadınla evlenmek için Rasulullah (s a.v.)'tan izin istedi. Anak, Kureyş
Kabilesi'nden, güzellikte hatırı sayılan ve fakat müşrike olan fakir bir
kadındı. Ebu Merfed ise müslümandı. Dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü! O kadın
gerçekten çok hoşuma gidiyor." Bunun üzerine Allah Teala: "Müşrik
kadınlarla, iman etmedikleri müddetçe evlenmeyiniz" ayetini indirdi.[59]
Sebeb-i nüzul, bazen
ayetin bir kısmı için gelmiştir.[60]
-Biraz önce geçen ayette olduğu gibi- Bazen de hadisin bir kısmı için
gelmiştir.
Bunun misali, Ahmed b.
Hanbel ve Buharî'nin Ebu Said el-Hudrî'den, rivayet ettikleri şu hadistir: O,
Rasulullah (s.a.v.)'ın şöyle dediğini işitmiştir:
"Sizden biriniz
sevdiği bir rüya görürse, o Allah'tandır. Dolayısıyla Allah'a hamdetsin ve o
rüyayı anlatsın. Fakat hoşlanmadığı bir rüya görürse o şeytandandır. Onun
şerrinden Allah'a sığınsın ve rüyasını kimseye anlatmasın. O zaman ona zararı
dokunmaz." [61]
Suyutî, yukarıdaki
hadisin sebeb-i vurudu hakkında Ahmed b. Hanbel ve Müslim'in, Cabir b.
Abdullah'tan rivayet ettikleri şu hadisi zikreder: "Adamım biri,
Peygamber'e gelerek şöyle dedi: "Rüyamda başım kesilmiş yerde yuvarlanıyor
ve ben de onu arkasından takip ediyordum. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.),
buyurdu ki: "Bu şeytandandır.
Sizden biriniz hoşlanmadığı bir rüya gördüğünde onu hiç kimseye anlatmasın ve
şeytandan Allah'a sığınsın." [62]
Dış görünüş her ne
kadar iki mevzu (sebeb-i nüzul ve sebeb-i vurud) arasında bir yakınlığın
olduğunu teyid etse de aslında nüzul ile vurud arasında sebepler cihetiyle bir
ihtilaf vardır. Çünkü, sebeb-i nüzul bazen müfessirin görüşü olmasına rağmen
vurud doğrudan hadisin metnine dayanır.
Sebeb-i Nüzul hakkında
müfessirin görüşüne misal olarak Vahidî'nin Al-i İmran Sûresi hakkında
zikrettiği şu hususu ele alabiliriz;
Vahidî şöyle demiştir:
"Tefsirciler
dediler ki: "Altmış kişilik bir Necran süvari kafilesi Rasulullah
(s.a.v.)'a geldiler. İçlerinden ileri gelenlerinden on dört kişi vardı. On dört
kişinin içinde de bu kafilenin, işi kendilerine tevdi olan üç fert vardı.
Bunların birincisine; el-Akıb (son sözü konuşan) denirdi. Bu şahsın ismi Abduîmesih'ti.
Kavmin emiri ve meşveret yetkilisiydi. Onun görüşü alınmadan hiçbir şey yapmaya
yetkileri yoktu.
İkincisine es-Seyyid
denirdi. O, onların imamı idi ve seyr-u sefer yetkilisi idi. İsmi 'Eyhem idi.................(Bu heyet
Hz.Peygamber (s.a.v.) ile İsa (a.s.) hakkında karşılıklı konuştular. Sonra Hz.
Peygamber, onlara "İsa'yı annesinin, bir kadının taşıdığı gibi taşıdığını,
sonra kadının kendi çocuğunu doğurduğu gibi onu doğurduğunu, sonra da çocuğun
beslendiği gibi, İsan'nın da beslendiğini ve daha sonra yiyip içtiğini ve
abdest bozduğunu bilmiyor muydunuz?" buyurdu. Onlar da "evet"
dediler. Rasulullah (s.a.v.)'ın: "Öyleyse İsa sizin iddia ettiğiniz gibi
nasıl Allah'ın oğlu olabilir?" buyurması üzerine sükût ettiler. Allah
Teala onlar hakkında Al-i îmran Sûresi'nin evvelinden itibaren seksen ayeti
indirdi." [63]
Sahabe asrından
günümüze kadar Seleften varid oîan
eserlere bakıldığında bu ilmin epeyce eski olduğu anlaşılır. Galip olan fikre
göre bu ilmin tohumlan Sahabe ve Tabiîn döneminde atılmıştır. Zerkeşî'nin el-Burhan
isimli "eserinde
"inanıp iyi işler
yapanlara.....önceden tattıkları şeylerde üzerlerine bir günah yoktur"
[64]
ayeti hakkında anlattığı şu hikaye durumu açık olarak ortaya koyar.
O şöyle demiştir:
Kudame b. Mahzun ve Amr b. Madi Kerb, yukarıdaki ayeti delil getirerek ayetin
sebeb-i nüzulünü bilmediklerinden içkinin mubah olduğunu söylemişlerdir. Zira
Hasan
O ve diğerlerinin
bildirdiğine göre sebeb-i nüzul içkiden menetmektedir. İçkinin haram oluşunu
beyan eden ayet indiğinde, Sahabe-i Kiram şöyle dedi: "İçki karınlarında
olduğu halde ölen kardeşlerimizin durumu ne olacak? Zira AÎlah Teala içkinin
pis olduğunu haber vermiştir." Onların bu telaşı üzerine Allah (cc),
"İman edip salih amel işleyenler üzerine önceden tattıkları şeylerde günah
yoktur" ayetini inzal buyurdu. [65]
İşte bu benim
kendisini işaret ettiğim şeyin doğruluğunu ortaya koyar. Yani sebeb-i vurud
mevzusu, ulemanın erken devirlerde ilgilendiği hadis ilimlerinin bir dalıdır.
Ancak bu konuda ne
zaman eser verilmeye başlanmıştır? Konuyla alakalı olarak kaynakların verdiği
bilgi oldukça azdır. Gerçi Miftahü's-Saade isimli eserin sahibi Taş Köprü Zade
konuyla alakalı bazı tasnifata işaret etmektedir. Fakat kendisi onları
görme-rıiştir.[66]
Şu kadar var ki
Suyutî, Zehebî ve İbn Hacer'den naklen bu mevzudaki bazı tasnifatları
zikretmiştir. Bu konuda eser verenler şunlardır:
1- Ebu Hafs el-Ukberî (ö. H.399). Ancak bugüfl isminden
başka birşey bilinmemektedir.
2-Ebu Hamid Abdulcelil el-Cubarî[67]
Ben de şu anda onun
isminden başka birşey bilmiyorum.
Suyutî'nin konuyla
alakalı söylediği şöyledir: "Seksen dokuzuncu nevi, hadisin sebeplerinin
bilinmesi: el-Bulkunî,
"Mehasinu'l-Tstılah"ında ve Şeyhu'l-Tslam (İbn Hacer)
"Nuhbe"sinde şöyle demişlerdir: Bu mesele hakkında Ebu'l-Hafs
el-Ukberî ve Ebu Hamid b. Kutan el-Cubarî kitap yazdılar. Bu tasnifat günümüze
ulaşmamıştır." [68]
3- Suyutî'nin,
el-Lem'u fi Esbab-ı Vurudu'l-Hadis'i. Bu kitap şu anda incelenmesini ve
tahkikini yaptığımız kitaptır.
4- İbn Hamza
ed-Dimeşkî'nin [69], el-Beyan ve't-Ta'rif fi
Esbab-ı Vurudi'l-Hadisi'ş-Şerif adlı eseri. Mezkur eser bu ilim konusunda görüp
vakıf olduğum sayılı tasnifattandır.[70]
Görüldüğü özere konu
ile ilgili eserler oldukça küçük çapta olup | susuzluğu giderecek, verim
sağlayacak seviyede değildir. Bu sebeple anlattıklarımız, oldukça dünde kalmış
olup, bugün, konuyu enine boyuna genişçe incelemeye ihtiyaç vardır. Yardım
Allah'tandır.[71]
[1] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu
Vurudi’l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 7-8.
[2] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler
ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 9-13.
[3] Et-Tehanevî, Keşşaf-u Istılahati'l-Fünun, 3/127,
Hey'etüT-Amme li'1-Kitab.
[4] İbn Manzur, Lisanu'1-Arab, 1/440, Bulak.
[5] Keşşaf-u Istılahati'l-Fünun, 3/127.
[6] a. g. y.
Menahil,
su kaynağı, konaklama yeri, su içilecek yer manasına gelmektedir. (Mütercim
notu)
Celalü'd-Din
Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 14.
[7] İbn Manzur, Lisanu'1-Arab IV, 471.
[8]Bu tarif, Suyutî'nin, Lübabü'n-Nükul fi Esbabi'n-Nüzul
adlı eserinde yaptığı tanımla mukayese edilerek yapılmıştır. Sebeb-i
Nüzûli'l-Kur'an'ı, "ayetin inmesine sebep olan günlük hediseler"
olarak açıklamıştır. Lübabu'n-Nükul ala hasiyeti Tefsir-i Celaleyn, s. 5.
Celalü'd-Din
Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık:
14-15.
[9] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler
ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 15.
[10] Usulcüler tahsisi şu şekilde tanımlamışlardır: Ammı,
şanail olduğu efradından birine hasretmektir. (Usul-u Fıkıh Dersleri, Büyük
Haydar Efendi s. 152'ye bak) (Mütercim)
Buna
misal olarak Kur'an'ı Kerim'den
(Tevbe-5) ayetini gösterirler. Tahsis için şart ve istisna gibi bir
takım edatlar daha vardır.
İbnü's-Subkî,
Cemu'l-Cevarm", 1/429. (Tahkik Dr. Mahmud Ferec Süleyman, Doktora tezi)
[11] Hadis daha ileride tekrar görülecektir. Yani oturarak
namaz kılmanın sevabı ayakta namaz kılmanın yansı kadardır. Mütercim
[12] Hz. Aişe'nin rivayet ettiği, "Rasulullah (s.a.v.)
ihtiyarlayıp ayakta kılmak ağır geldiğinde namazının çoğunu oturarak
kılardı" hadisine bakılabilir. Nevevî, 2/385,
Müslim
III Müsafirîn 2, 385.
[13] Buharı, Kitabu'1-Hars, 3/141, Müslim, Büyü1 4/49.
[14] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/178.
Celalü'd-Din
Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık:
15-16.
[15] Usulcüler mutlakı şöyle tanımlamışlardır: Yani
herhangi arızî bir şeye itibar etmeksizin kayıtsız olarak asla delalet eden
şeydir. İbnüs's-Subkî'nin, el-Cevami' adlı eserinin 1. cilt 458. sayfasına
bakılabilir.
[16] Bu hadisin kaynağı ikinci kısımda zikredilecektir.
[17] Kaynağı daha sonra verilecektir.
Celalü'd-Din
Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık:
16-18.
[18] Usulcüler mücmeli şu şekilde tanımlamışlardır. Mücmel:
Delaleti açık olmayan şeydir. Cemu'l-Cevami', 1/500.
[19] Buharı, Kitabu'1-Ezan, 1, 157-158,
Müslim,.Kitabu's-Salat, 2/5, Tirmizi, Sünen, Kitabu's-Salat, 1/369, Nesaî,
Sünen, Kitabu'1-Ezan, 2/4, îbn Mace, Sünen, Kitabu'1-Ezan, 1/241, Ahmed,
Müsned, 3/13, 189, Ebu Davud, Sünen Kitabu's-Salat, 1/121.
[20] Ebu Davud, Kitabu's-Salat, 1/316, Ahmed, Müsned, 4/42.
[21] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler
ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 18-21.
[22] Nesh, serî bir hükmün bir hitapla kaldırılması yahut,
serî bir hükmün başka bir serî delille kaldırılmasıdır. (el-Gaysü'1-Hami', I,
520)
[23] Ahmed b. Hanbel Müsned'inde ve Ebu Davud Sünen,
Kitabıı's-Siyam'da bu hadisi tahric etmişlerdir.
[24] Ahmed, Müsned, Kitabu's-Siyam, Babu'l-Hicame 3/42-43.
[25] Ebu Davud, Kitabu's-Siyam, 1/554.
[26] İbn Kudame, el-Muğnî, 3/103.
[27] İmam Şafiî, el-Ümm, 2/83, İbn Hazm, Ahkamu'l-Ahkam,
3/224..
[28] Fatır-18.
[29] İkinci kısım tahkik bölümünde hadisin kaynağı
gelecektir.
[30] Cumhur ulema, orucun kaçmadığı, ancak sevabının
azaldığı kan aa tindedirler.
[31] Müslim, Kitabu's-Salat, 2/56.
[32] İmam Şafiî, el-Ümm, 1/151, Müslim, 12/58.
[33] Müslim, Kitabu's-Salat, 2/53
[34] Şevkanî, Neylü'I-Evtar, 3/195.
[35] Aynı kaynak.
Celalü'd-Din
Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık:
21-24.
[36] Kaynağı ileride verilecektir.
[37] Hadisin kaynağı ileride verilecektir.
Celalü'd-Din
Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 24.
[38] Buharı, Kitabu'1-îlm, 1, 37, Kitabu't-Tefsir, tnşikak
Sûresi, Müslim, Kitabu'l-Cennet, 5, 726,
Ebu
Davud, Kitabu'l-Cenaiz, 3, 163-164, '
Tirmizi,
Kitab-u Stfati'l-Kıyame ve Kitabu't-Tefsir'de hadisin şahın olduğunu
söylemiştir.
[39] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler
ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 24.
[40] En'am-82.
[41] Buharî-Kitabu't-Tefsir. 6/144.
[42] Hakim, Müstedrek, 1/377.
[43] aynı yer.
[44] Şerid b. Süveyd es-Sekaff'dir, Sahabe'dendir.
[45] ibn Hacer, el-İsabe, 3/340-341.
[46] Mehasinü'l-Tstılah, s. 648.
[47] Aynı yer, hadisin kaynağı tahkik kısmında
belirtilecektir
Celalü'd-Din
Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık:
24-27.
[48] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler
ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 28.
[49] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler
ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 28.
[50] 'Bakara-195.
[51] Ben diyorum ki bu söz, ayetin siyakına en uygun olan
sözlerden biridir.
[52] Bakınız, Vahidî, Esbabu'n-Nüzûl, s. 38-39.
[53] Hadisin son cümlesi Taha Sîiresi'nin 14. ayetidir
(Müterc). Hadis ve sebeb-i vurudu hakkında hadisler ileride tahkik bahsinde
gelecektir.
[54] Talebenin hocasından işittiklerini yazdıkları
kitaplar.
[55] İkinci bölümde tahkik konusunda hadisin kaynağı
belirtilecektir.
[56] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler
ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 28-31.
[57] Buhari, Megazi,
Bab-u Gazveti'l-Hudeybiye, 5/158, Müslim, Hacc, 2/288, Tirmizi, Tefsir, 2/181,
Ahmed, Müsned, 4/242,
[58] Bakara-196.
[59] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler
ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 31-33.
[60] Bakara-221
[61] Ahmed Müsned, 3/8, Buharî Kitabu'r-Rü'ya, 9/39, 55,
4/152.
[62] Ahmed, Müsned, 3/383
[63] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler
ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 33-34.
[64] Maide-93
[65] Zerkeşî, el-Burhan fi Ulumi'l-Kur'an, 1/28. Not:
Zerkeşî Osman b. Ma'zun hakkında yanılmıştır. Çünkü o, Bedir'den sonra vefat
etmiştir. el-İstiab, 3/1053, el-îsabe, 5/423.
[66] Ahmed b.
Mustafa, (Taş Köprü Zade), Miftahu's-Saade ve Misbahü's-Siyade fi
Mevduati'1-Ulum, 2/378.
[67] İbnu'I-Esir, Tehzibu'l-Ensab, 1/302.
[68] Tedbiru'r-Ravi, 2/394, Mehasinu'l-Istılah, 632-633,
İbn Hacer, en-Nuhbe, 268-269.
[69] el-Bağdadî, Zeyl-u Keşfi'z-Zıınun, 1/68.
[70] Ahkamu'l-Ahkam, 1/10
[71] Celalü'd-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi’l-Hadis Hadisler
ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 35-36.