(Bu bölüm altı fasıldır)
BİRİNCİ FASIL
GİYİM VE KIYAFET
*
SARIKLAR
*
KAMİS VE İZAR
*
İZARIN YERE DEGMESİ
*
KADIN İZARLARI
*
İHTİBA VE İŞTİMAL
*
KADIN BAŞÖRTÜLERİ
*
AYAKKABI GİYİNMEK
*
SÜSÜ TERK
*
SÜSLENME
*
İKİNCİ FASILGİYECEK ÇEŞİTLERİ
*
ÜÇÜNCÜ FASIL
ELBİSELERİN RENKLERİ
*
BEYAZ
*
KIRMIZI
*
SARI
*
YEŞİL
*
SİYAH
*
DÖRDÜNCÜ FASIL
İPEGİN HÜKMÜ, TAHRİMİ
*
İPEKTEN MÜBAH OLAN
*
BEŞİNCİ FASIL
YÜN
*
ALTINCI FASIL
DÖŞEK VE YASTIKLAR
Libas, beşer kültürünün temel unsurlarından biridir. Cenab-ı
Hak, dileseydi insanlara da, hayvanlarda
olduğu gibi fıtrî bir elbesi giydirebilirdi. Ancak bütün mahlukata halife ve
üzerlerinde tasarrufa yetkili kıldığı
insanoğlunu, onlardan ayırarak sunî kıyafet üniforması ile tezyin etmiştir.
Bir kıyafete bürünmek, bir başka açıdan, Rab Teala'nın Settar
ismine mazhar olmak demektir.
Kıyafet insanoğlunun
hayatında ciddi bir yer işgal eder. Bir yönüyle o tekniktir: Sıcak ve soğuğa karşı korur, avret yerlerimizi
örterek mahremiyetimizi sağlar. Bir başka yönüyle kültürel değer taşır, dinî,
millî, mahallî, örfî ve ferdî şahsiyetlerimizi temsil eder. Her dinin, her
kavmin, her bölgenin, her örfün ve hatta her ferdin kendini ifade ettiği,
başkasından farklı bir kıyafeti vardır. Taşıdığı kıyafetten insanın dini,
milliyeti, bölgesi, maddî ve manevî durumları, hatta halet-i ruhiyesi hakkında
bilgi edinmek mümkündür. "Pejmürde", "pasaklı", "zevk
sahibi", "kibar giyinişli" gibi tabirler hep kıyafetle
ilgilidir. Bazan kıyafetin iyi bir tavsiye mektubu olduğu söylenir.
İslam medeniyetinin kurucusu olan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm), medenî hayatımızdaki ehemmiyetine muvafık şekilde, kıyafet üzerinde
çokça durmuştur. Kadın ve erkeğin kıyafeti, çocukların kıyafeti, kıyafetlerin boyu, dar ve geniş oluşu, rengi,
kumaşların cinsi, temizlik ve kirlilikleri, cuma ve bayram kıyafetleri, kıyafetin İslamî olan
ve olmayanları vs. hep hadislerde mevzubahis edilmiştir. Bu sebeple bütün hadis
kitaplarında Kitabu'l-Libas veya Kitabu'z-Zinet adı altında müstakil bölümler
yer alır.
Kur'an-ı Kerim'de de kıyafet ve libasla ilgili ayetler mevcuttur:
(Bakara 187, 233, 259; Nisa, 5; Maide 89, A'raf 26, 27, 32; Hud 5; İbrahim 50;
Nahl 5, 14, 81, 112; Kehf 31; Enbiya 80; Hacc 19, 23; Mü'minun 14; Nur 58, 60;
Furkan 47; Ahzab 59; Fatır 12, 33; Duhan 53; Nuh 7; Müddessir 4; İnsan 21; Nebe
10).
Libas ve kıyafet bahsine saç kıyafeti, ayakkabı, elbise hepsi
dahildir.
Keza süs ve takılar da bu bahis içerisinde ele alınıp işlenmiştir.
İslam'ın kıyafetle ilgili olarak vazettiği esasları anlamada
sünnette gelen bazı yasakları şöyle özetleyebiliriz:
1- İslâmî tesettürü sağlamayan giyecekler:
a) Kısa olanlar.
b) Vücut hatlarını ortaya vuracak kadar dar olanlar.
2- Dinî kültüre (sünnete) zıd düşen kıyafetler:
a) Yabancı kültürü temsil eden kıyafetler.
b) Şekil veya renk yönleriyle mukaabil cinse ait olan giyecekler.
c) Tekebbür verecek kıyafetler.
d) Erkekler için,
ipekten mamul giyecekler.
e) Mevkiine uygun düşmeyen kıyafetler (belli bir sınıfa
(mesela zahidlere) alem olan elbiseyi
başkalarının giymesi, zenginin fukaraca giyinmesi gibi).
f) Dikkat çekici elbiseler (hadislerde şöhret elbisesi diye
geçer ve şarihlerce "cemiyetin umumi modasına uymadığı için dikkat çeken,
çok güzel veya çok çirkin olan" diye açıklanır.
g) Pejmürde olan kıyafetler.
Kıyafetle alâkalı olarak varid olan birkısım hadisleri tedkik
sonucu, çıkarılan yukarıdaki esasların teker teker açıklanması, bizi belli bir
ölçüde asıl mevzumuzun dışına çıkaracağı için burada, bilhassa yabancı kültürü
temsil eden kıyafetler üzerinde duracağız.
Farklı medeniyete (dine) mensup kimselerin daha ilk nazarda,
kıyafetiyle tefrik edilmesini esas kabul eden İslam dini, bu maksadla bilhassa
baş kıyafetine ehemmiyet verir. Hadislerde sakal ve bıyığın traş şeklinden,
bunlara gereğinde vurulacak rengin çeşidine,
başı örten serpuşun çeşit ve şekline varıncaya kadar bazı teferruat
üzerinde ehemmiyetle durulmuştur. Bu cümleden olarak sarık "imanla
küfrü", "müşriklerle bizi" ayıran alâmet-i farıka olarak tavsif
edilir.
"Yahudiler gibi iştimal[1] etmeyin" hadisiyle,
tesettürü sağlasa bile, bazı hususi giyim tarzlarında Ehl-i Kitab'a benzemekten
kaçınmak dile getirilmektedir.
Rivayetler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in, bir
Hıristiyanlık sembolü olan haç işaretinin değil elbiseler, eşyalar üzerinde
bulunmasına izin vermediğini, "üzerinde haç bulunan her eşyanın haçını mutlaka bozduğunu"
belirtir.
Yabancı kültür unsurları karşısında İslam'ın bidayetteki tutumunu
anlamak için Hz. Ömer'in tatbikatından da bir misal vermeyi faydalı
görüyoruz. Rivayetler, ehl-i zimmenin
kendilerine has kıyafetlerini muhafaza
ederek Müslümanlara benzemeye yeltenmelerini önlemek için "Başın ön
kısmındaki saçlarını kesip, orta kısımdakileri uzatmalarını ve hiçbir
şeylerinde Müslümanlara benzememelerini emrettiğini" kaydeder. Hatta
Şam'daki Hıristiyanlarla yaptığı anlaşmada, kıyafet meselesi ile alâkalı
müstakil bir pasaja rastlamaktayız. Orada Hıristiyanlar şu taahhüdde
bulunurlar: "Biz, gerek ayakkabılarında, gerekse baş kıyafetlerinde
(imame, kalansuve) ve libaslarında hiçbir surette Müslümanlara benzemeyeceğiz;
onların lisanlarıyla konuşmayacağız, künyelerini kendimize künye yapmayacağız... yüzüklerimize Arapça kelime
nakşetmeyeceğiz.. başlarımızın önünü
traş edeceğiz. Ziyyimiz[2] eskiden nasıl idiyse aynen
takınacağız. Bellerimize zünnar bağlayacağız. Müslümanların sokaklarında
haçlarımızı ve kitaplarımızı izhar etmeyeceğiz..."
Klasik İslam alimleri, imanî ayrılık halinde bir kısım kültürel tezahürlerdeki ayrılığa o kadar
ehemmiyet vermişler ki, bunu, yukarıda görüldüğü üzere, sadece kılık kıyafete,
dile, yazıya inhisar ettirmemişler, daha da ileri giderek binaların haricî
şekillerinde bile aramışlardır. Hanefîlerce meşhur ve muteber el-Hidaye'de
şöyle denir: "...Evlerine tefrik edici alâmetler de koymak gerekir, ta ki,
dilenciler gelip, yanlışlıkla kapılarında durup mağfiret duasında
bulunmasınlar."[3]
ـ5233 ـ1ـ عن
محمّد بن
رُكَانَة عن
أبيه رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #: فَرْقُ
مَا
بَيْنَنَا
وَبَيْنَ
الْمُشْرِكِينَ
الْعَمَائِمُ
عَلى الْقََنِسِ[.
أخرجه أبو
داود
والترمذي .
1. (5233)- Muhammed
İbnu Rükane, babası (radıyallahu
anh)'tan anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Bizimle müşrikler arasındaki fark, kalansuveler üzerindeki
sarıklardır." [Ebu Davud, Libas 24, (4078); Tirmizî, Libas 47, (1785).][4]
AÇIKLAMA:
1- Amâim, imamenin cem'idir, amame diye de okuyan olmuşsa da,
doğrusu imame şeklinde okumaktır.
2- Hadis Müslümanlarla
müşrikler arasında bariz farkın baş kıyafetinde bulunmasını ifade etmektedir.
Baş kıyafetinin İslamî şekli kalansuve üzerine sarıktır. Kalansuve fes, takke
nevinden başı örten serpuştur. Bazı alimler, kalansuveyi müşriklerin de giydiğine, buna sarık ilavesinin İslamî
kıyafet olduğuna işaret ederler.
Şarihler, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, sarığın altına
kalansuve giydiğini, kalansuve olmadan da tek başına sarığı başına koyduğunu,
ama sarıksız kalansuve giydiğinin hiç görülmediğini; bu durumun da,
kalansuvenin tek başına olması halinde müşriklere mahsus bir kıyafet olduğunun
tescili bulunduğunu kaydederler. Kalansuve için "fes"dir,
"takke"dir, "külah"dır, "şapka"dır diye tek bir
şeyle ifade etmek muvafık düşmemektedir. "Sarık konulmasına mani olmayan
bir serpuş" diye tarif etmek daha uygun gözükmektedir.[5]
ـ5234 ـ2ـ عن
أبي
الْمُلَيْح عن
أبيه رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #:
اِعْتَمُّوا
تَزْدَادُوا حِلْماً؛
قَالَ:
وَقَالَ
عَلىٌّ
رَضِيَ اللّهُ
عَنْه:
اَلْعَمَائِمُ
تِيجَانُ
العَرَبِ[.
أخرجه أبو
داود .
2.(5234)- Ebu'l-Müleyh
babası (radıyallahu anh)'tan anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm):
"Sarık sarın da
hilminiz ziyadeleşsin!" buyurdular. Ravi devamla der ki: "Hz.
Ali (radıyallahu anh) da: "Sarıklar Arapların taçlarıdır" buyurdular."
[NOT: Hadis, Teysir'de Ebu Davud'a nisbet edilmiş ise de, onda
mevcut değildir. Camiu's-Sağir'de mevcuttur (1, 555).][6]
AÇIKLAMA:
1- Sarığın insandaki hilmi (hoşgörülü ve sabırlı olma halini)
artırması meselesinde Münavi şu açıklamayı sunar: "Sarıkla hilminiz artar,
göğsünüz genişler. Çünkü kıyafetin güzelleşmesi kişiyi vakar ve ihtişama
sevkeder, hafifliği, seviyesizliği ve düşük davranışları terke zorlar. Sünnette
sarık sarıldığı zaman, sarığın bir ucunun omuz arasında serbest bırakılması
irşad buyrulmuştur, bu müsneddir."
2- Sarığın taç olarak ifadesi, yine Münavi'ye göre, onda izzet,
cemal, heybet ve vakar bulunması sebebiyledir. Nitekim krallar da taçlarıyla
başkalarından ayrılmaktadırlar. Sarıksız olan diğer kalansuveler ise acemler ve
hafifmeşreb insanlara aittir ve onları tefrik eden taçları durumundadır.
Bir başka hadiste: "Sarıklar Arapların taçlarıdır. Onu
bıraktıkları vakit izzetlerini de bırakırlar" denmektedir. Deylemî'nin bir
rivayetinde sarığın terkedilip kalansuvenin alınması kıyamet alâmeti olarak
ifade edilmiştir.[7]
ـ5235 ـ3ـ
وعن ابن عمر
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال:
]كَانَ
رَسُولُ
اللّهِ # إذَا
اعْتَمَ سَدَلَ
عِمَامَتَهُ
بَيْنَ
كَتِفَيْهِ[.
أخرجه الترمذي
.
3. (5235)- İbnu Ömer
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
başına sarık sardığı zaman, ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı." [Tirmizî,
Libas 12, (1736).][8]
AÇIKLAMA:
Bu rivayet sarığın nasıl olacağı hususunda bir fikir vermektedir.
Buna göre sarık sarılınca bir ucunun iki omuz arasında sarkıtılması mendub
olmaktadır. Bununla ilgili birçok rivayet gelmiştir. Bazısında sarkacak kısmın
dört parmak uzunluğunda olacağı tasrih edilir. Çok zayıf bir rivayette,
Resulullah'ın taşraya vali tayin ederken, göndereceği kimselere sarık sardığı,
sarığın ucunu kulağı hizasına inecek kadar sağ omuzundan sarkıttığı ifade
edilir. Abdullah İbnu Zübeyr'in sarığın ucundan bir zira'lık bır kısmı
sarkıttığı rivayet edildiği gibi, bir karış ve hatta daha az bir kısmı
sarkıttığı da rivayet edilmiştir. es-Sübülu's-Selam'da: "Sarığın adabı
onun sarkan kısmını kısa tutmaktır, aşırı gitmemektir" denir. Nevevî de:
"Sarığın sarkıtılan kısmında ifrat etmek, tıpkı elbiseyi fazla uzatmak
gibidir, kibirlenenlere haram, başkalarına da mekruhtur" demiştir.
Muhakkikler, Resulullah'ın sarığının boyu hakkında rivayete
rastlamadıklarını belirtirler.[9]
ـ5236 ـ4ـ
وعن عبدِالرّحمن
بن عوف رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]عَمَّمَنِى
رَسُولُ
اللّهِ #
بِعَمَامَةٍ
فَسَدَلَهَا
مِنْ بَيْنِ
يَدَيَّ
وَمِنْ
خَلْفِي أصَابِعَ[.
أخرجه أبو
داود .
4. (5236)- Abdurrahman İbnu
Avf (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana
bir sarık sardı, onu önümden ve arkamdan birkaç parmak sarkıttı." [Ebu
Davud, Libas 24, (4079).][10]
AÇIKLAMA:
Bu hadiste,
sarığın bir ucunun göğüs istikamtinde sarkıtıldığı, diğer ucunun ise arka
tarafında sarkıtıldığı ifade edilmektedir. Rivayet zayıf olmaktan başka,
kendisinden kuvvetli olan rivayetlere de muhalefet etmektedir. Zira diğer
rivayetlerde sarığın önden sarkıtıldığı mevzubahis edilmemekte, hepsinde iki
omuz arasından sarkıtıldığı belirtilmektedir. İbnu Ömer, Nafi, Salim ve
Kasım'ın da hep omuzlarının arasından sarkıttıkları rivayetlerde gelmiştir. Bu
sebeple çoğunluk sarığın önden değil, arkadan sarkıtılacağını söylemiştir.[11]
ـ5237 ـ5ـ
وعن عمرو بن
حُرَيْثٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]رَأيْتُ
رَسُولَ
اللّهِ #
وَعَلَيْهِ
عِمَامَةٌ
سَوْدَاءُ،
قَدْ أرْخَى
طَرَفَيْهَا
بَيْنَ
مِنْكَبَيْهِ[.
أخرجه مسلم
وأبو داود
والنسائي .
5. (5237)- Amr İbnu Hureys
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı
gördüm, üzerinde siyah bir sarık vardı. İki ucunu omuzları arasından
sarkıtmıştı." [Müslim, Hacc 453, (1359); Ebu Davud, Libas 24, (4077);
Nesâî, Zinet 109, (8, 211).][12]
ـ5238 ـ6ـ
وعن أبي
كَبْشَةَ
ا‘نْمَارِى
قَالَ: ]كَانَتْ
كِمَامُ
أصْحَابِ
رَسُولِ
اللّهِ # بُطْحاً،
يَعْني
َطِيةً[.
أخرجه
الترمذي .
6. (5238)- Ebu Kebşe
el-Enmârî anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabının
kalansuveleri geniş idi." [Tirmizî, Libas 40, (1783).][13]
AÇIKLAMA:
Hadiste geçen kimam kelimesi iki ayrı tefsire tabi tutulmuştur. Birine göre kummenin cem'idir.
Bu yuvarlak kalansuvenin adıdır, başı tam olarak örter. Bazıları küçük, dar
kalansuve diye açıklamıştır. Bu durumda Ashab'ın, üzerine sarık sardıkları
serpuşun külah gibi uzun olmayan takke gibi başlarına yapışık olduğu
anlaşılmıştır. Ancak küm kelimesi ile ilgili bir başka yoruma göre, kalansuve geniştir
ve yüksektir. Zira kim'in cem'idir.[14] Araplar kalansuveyi az
giyerlerdi. Buth, geniş arazi manasına gelen batha'nın cem'idir. Hadis bu
durumda kalansuvenin geniş olduğunu ifade etmelidir. Öyleyse, mezkur
kalansuveler Rumî ve Hindî kalansuveler
gibi dar olmayıp geniş olmalıdır, hatta genişliği (yüksekliği) bir karışa
ulaşmalıdır. Aliyyu'l-Kârî, bir kısım Hanefî kitaplarında kalansuvenin bir
karış kadar geniş tutulmasının müstehab olduğunun kayıtlı bulunduğunu zikreder.
Şu halde Mevlevî külahlarının uzunluğu menşeini
bu te'vilden almış olmalıdır. Ancak İbnu Hacer el-Heytemî yukarıda
belirttiğimiz önceki görüşte cezmeder ve kimam'ın kim değil, kümmenin cem'i
olduğunu söyler ve kalansuvelerin
genişlemesini mezmum bid'alardan sayar. Kârî, bu ifadenin ifrata kaçan genişlik
hakkında olabileceğini belirterek, sahabeden nakledilen zahiri, Heysemî'nin söylediğinin aksini te'yid
ettiğini ilave eder.
Başta Tirmizî, ulemanın büyük çoğunluğu, hadisten ifarata kaçmayan
genişliği anlamışlardır.[15]
ـ5239 ـ1ـ عن
أسْمَاءَ
بِنْت يَزِيد
بْنِ السَّكَنِ
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْها قال:
]كَانَتْ يَدُ
قَمِيصِ
رَسُولِ
اللّهِ # الى
الرُّسْغِ[.
أخرجه أبو
داود
والترمذي.
1. (5239)- Esma Bintu Yezid İbnis-Seken (radıyallahu anhâ) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
gömleğinin kolu bileğe kadardı." [Tirmizî, Libas 28, (1765); Ebu
Davud, Libas 3, (4027).][16]
AÇIKLAMA:
Kamis, beden üzerine giyilen, cilde temas eden çamaşırdır.
İzar ise peştemal gibi belden aşağıyı örten, bele bağlanmak suretiyle giyilen libasa
denir.
Sadedinde olduğumuz hadis, yen uçlarının bileğe ulaşıp, bilekten öte taşmadığını
göstermektedir. Bazı rivayetlerde kamisin boy
itibariyle topukların yukarısında kaldığını görmekteyiz. Ancak yenlerin
parmaklara kadar uzandığını te'yid eden rivayetler de var. Alimler, kamisin
kolunun, parmakların yen ile bilek arasında olacak bir uzunlukta bulunmasının
müstehab olacağı hükmünü çıkarırlar.[17]
ـ5240 ـ2ـ
وعن الْعََءِ
بن
عبدالرّحمنِ
عن أبيهِ قال:
]سَألْتُ أبَا
سَعيدٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
عنِ ا“زارِ. فقَالَ:
عَلى
الخَبِيرِ
سَقَطْتَ
قَالَ رَسُولُ
اللّهِ #:
أُزْرَةُ
الْمُؤْمِنِ
الى نِصْفِ
السَّاقِ،
وََ جُنَاحَ
عَلَيْهِ
فِيمَا بَيْنَهُ
وَبَيْنَ
الْكَعْبَيْنِ،
وَمَا كَانَ
أسْفَلَ مِنْ
ذلِكَ فَهُوَ
في النّارِ،
وَمَنْ جَرَّ
إزَارَهُ
بَطَراً لَمْ
يَنْظُرِ
اللّهُ
إلَيْهِ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ[.
أخرجه مالك وأبو
داود. ولم يقل
أبو داود:
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
.
2. (5240)- Alâ İbn
Abdirrahman babasından naklediyor: "Ebu Said (radıyallahu anh)'e izar
hakkında sordum. Dedi ki:
"Tam bilene düştün! Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle
demişti:
"Mü'minin izarı bacağın yarısına kadar uzanmalıdır. Burası
ile topuklar arasında olmasının da bir günahı yok. Ama topuktan aşağı inen
kısım ateştedir. Kim de, gururla izarını (yerde) sürürse kıyamet günü Allah ona
(rahmet) nazarı ile bakmaz." [Muvatta, Libas 12, (2, 914, 915); Ebu Davud,
Libas 30, (4093); İbnu Mace, Libas 7, (3573).]
Ebu Davud'un rivayetinde "kıyamet günü" ibaresi mevcut
değildir. [18]
ـ5241 ـ3ـ
وعن ابن عمر
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال: ]مَا
قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ # في ا“زَارِ
فَهُوَ في
الْقَمِيصِ[.
أخرجه أبو
داود .
3. (5241)- İbnu Ömer
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) izar
hakkında ne söylemişse o, kamis hakkında da muteberdir." [Ebu Davud, Libas
30, (4095).][19]
AÇIKLAMA:
Hadis, izarın boyu, yerde sürünmesi ile ilgili olarak
Resulullah'ın beyan ettiği bütün
hükümlerin kamis için de geçerli olduğunu belirtmektedir. Nitekim bir hadiste
şöyle buyrulmuştur: "İzarda, kamisde, sarıkta isbal (sarkıtma) vardır. Kim
bu sarkıtılan kısımdan bir miktarını yerde kibirle sürüyecek olursa Allah
kıyamet günü ona rahmet nazarında bulunmaz."[20]
ـ5242 ـ1ـ
وعن ابن عمر
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #: َ
يَنْظُرُ
اللّهُ الى
مَنْ جَرَّ
ثَوْبَهُ
خُيََءَ.
قَالَ أبو بَكْرٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه:
يَا رَسُولَ
اللّهِ، إنْ
إزَارِى
يَسْتَرْخِى
إَّ أنْ
أتَعَاهَدَهُ؟
فَقَالَ #:
لَسْتُ
مِمَّنْ
يَفْعَلُهُ خُيََءَ[.
أخرجه الخمسة
إ الترمذي .
1. (5242)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Allah, elbisesini kibirle
sürüyene bakmaz" buyurmuştur. Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh):
"Ey Allah'ın Resulü! İzarım salık durumda, dikkat etmezsem
sürünüyor" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Sen, bunu kibirle yapanlardan değilsin!" cevabını
verdi." [Buhârî, Libas 5, 1, 2, Fezauli Ashab 5, Edeb 55; Müslim, Libas
45, (2085); Ebu Davud, Libas 28, (4085); Nesâî, Zinet 102, 105, (8, 206).][21]
AÇIKLAMA:
Hadis, izarın yerde kibirle sürünmesinin haram olduğunu beyan
etmektedir. Ancak bu, kibir gurur gibi bir kasda makrun olmazsa haram değildir.
Fakat yine de mekruhtur. İzarın erkeklerde topuklardan aşağı düşmemesi gerekir. [22]
ـ5243 ـ1ـ عن
ابن عمر
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال:
]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #: مَنْ
جَرَّ
ثَوْبَهُ خُيََءَ
لَمْ
يَنْظُرِ
اللّهُ إلَيْهِ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ.
فقَالَتْ
أُمُّ سَلَمَة:
كَيْفَ
تَصْنَعُ
النِِّسَاءُ
بِذُيُولِهِنَّ؟
قَالَ
يُرْخِينَ
شِبْراً. قَالَتْ:
إذَنْ
تَنْكَشِفَ
أقْدَامُهُنَّ.
قَالَ:
فَيُرْخِينَ
ذِرَاعاً وََ
يَزِدْنَ
عَلَيْهِ[.
أخرجه أصحاب
السنن، وهذا
لفظ الترمذي. والنسائي
.
1. (5243)- İbnu Ömer
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Kim elbisesini gururla yerde
sürürse, kıyamet günü Allah ona (rahmet nazarıyla) bakmaz!"
buyurmuştu. Ümmü Seleme atılarak:
"Öyleyse kadınlar zeyllerini ne yapacaklar?" diye sordu.
"Bir karış salarlar!" buyurdu. Ümmü Seleme:
"Bu taktirde ayakları açılır!" dedi. Aleyhissalâtu
vesselâm:
"Öyleyse bir zira' salsınlar bunu daha da
artırmasınlar!" buyurdular." [Tirmizî, Libas 9, (1731); Nesâî, Zinet
106, (8, 209); Ebu Davud, Libas 40, (4119).][23]
AÇIKLAMA:
1- Zeyl: Her şeyin son kısmına denir. Kadın elbiselerinde
yerde sürünen kısımdır.
2- Daha önce de geçtiği üzere şarihler erkek ve kadın
kıyafetlerinin boyu hususunda iki durum beyan ederler: Erkekte normal uzunluk,
baldırların ortasına kadar uzanmalıdır. Ancak topuklara kadar uzaması da
caizdir.
Kadınlarda ise yerde sürünen kısım bir arşın olmalıdır, bu normal
uzunluktur. Bir karışlık bir kısmın sürünmesi de caizdir.[24]
ـ5244 ـ1ـ عن
جابر رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]رَأيْتُ
رَسُولَ
اللّهِ #
وَهُوَ
مُحْتَب
بِشَمَلَةٍ
قَدْ وَقَعَ
هُدْبُهَا
عَلى
قَدَمَيْهِ[.
أخرجه أبو
داود .
1. (5244)- Hz. Cabir
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bir
örtü ile ihtiba etmiş gördüm. Örtünün saçağı ayaklarının üzerine
dökülmüştü." [Ebu Davud, Libas 23, (4075).][25]
AÇIKLAMA:
İhtiba, dizlerini dikip karnına çekmiş vaziyette kabalarının
üzerine oturmaktır. Çömelmeye benzer ise de çömelme değil. Dilimizde çömelme
deyince kabaların üzerine oturma hatıra gelmez. Halbuki ihtiba ile ilgili
lügatlerde gelen tarifler kabaların üzerine oturmaktan bahsederler. Azimabadi
hadiste belirtilen oturuş tarzını şöyle tasvir eder: "Aleyhissalâtu
vesselâm ihtiba şeklinde oturmuş, örtüsünü dizlerinin arkasına atmış, her bir
eliyle örtünün birer ucundan tutmuştu; ta ki, bir şeye dayanır vaziyette olsun.
Bu tarz (oturuş), bir şeye dayanmadıkları zaman başvurulan bir Arap âdeti
idi."
Müteakip hadiste görüleceği üzere, üzerinde izar gibi tek parça
giyecek taşıyan kimsenin ihtiba tarzında oturması yasaklanmıştır. Çünkü avret
mahalli üzerinde o tek parça giyecekten
bir şey yoktur, tesettür olmaz.[26]
ـ5245 ـ2ـ
وعنه رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]نَهى رَسُولُ
اللّهِ # عنِ
الصَّمَّاءِ
وَاُحْتَُبَاءِ
في ثَوْبٍ
وَاحِدٍ[.
أخرجه أصحاب
السنن .
2. (5245)- Yine Hz. Cabir
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), sammâ
sarınmasını ve tek bir giysi içerisinde
ihtiba oturuşunu yasakladı." [Ebu Davud, Libas 25, (4081); Tirmizî, Edeb
20, (2768); Nesâî, Zinet 18, (8, 210);[27]
AÇIKLAMA:
Sammâ, vücudun, el, kol çıkacak bir aralık bırakılmadan
sarılmasıdır. Bu tarz bir giyinme yasaklanmıştır. Çünkü kişi gereğinde elini
kullanamayacağı gibi, zarar ihtimali de vardır. Lügatçiler, sammâyı vücudun
kollardan birini kaldıramayacak ve elin de çıkmasına imkan tanıyan bir delik
olmayacak şekilde sarılması diye tarif etmişlerdir. İbnu Kuteybe, bu tarz bir
giyinmeye sammâ denmesini "bütün menfezlerin kapanması sebebiyle hiçbir
çatlağın bulunmadığı kayaya benzemesiyle"
izah eder. Esasen sammâ sert kaya
manasına gelir. Fukaha da: "Bu, kişinin bir kumaşla sarındıktan sonra
bunun bir tarafını kaldırıp omuzlarına koyması ve fercini açık
bırakmasıdır" diye tarif etmiştir.
Nevevî der ki: "Lügatçilerin açıkladığı tarza göre, sammâ
mekruhtur. Ta ki, ihtiyaç halinde kişi elini çıkarmada karşılaşacağı zorluk
sebebiyle zarara uğramasın. Fukahanın açıklama tarzına göre ise, avret yerinin
açılmasına meydan vereceği için haramdır." Hadisin Buhârî tarafından
kaydedilen veçhinde, fukahanın yorumunu te'yid eden Nebevi açıklama şöyledir:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) sammâ sarınmasından ve
kişinin ferci üzerinde bir başka örtü almadan tek bir elbise ile ihtiba
şeklinde almadan yasakladı."[28]
ـ5246 ـ3ـ
وعن أبي هريرة
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]نَهى رَسُولُ
اللّهِ # عَنْ
لِبْسَتَيْنِ:
عَنْ اِشْتَمَالِ
الصَّمَّاءِ،
وَهُوَ أنْ
يَجْعَلَ
ثَوْبَهُ
عَلى
عَاتِقِهِ
فَيَبْدُوَ
أحَدُ
شِقَّيْهِ،
لَيْسَ
عَليْهِ
ثَوْبٌ آخَرُ،
وَأنْ
يَشْتَمِلَ
عَلى
يَدَيْهِ في
الصََّةِ؛
وَالْلُبْسَةُ
ا‘خرَى
اِحْتِبَاؤُهُ
بِثَوْبِهِ وَهُوَ
جَالِسٌ
لَيْسَ عَلى
فَرْجِهِ
مِنْهُ
شَىْءٌ[.
أخرجه الستة .
3. (5246)- Hz. Ebu Hureyre
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), şu iki
çeşit giyinmekten men etti: "Sammâ sarınması ki bu, üzerinde bir başka
giysi olmadığı halde giysisini omuzuna koyup bir yarısını açık bırakması ve
namazda iki elini de sarmasıdır. Diğer giyinme de, fercini örtecek kadar
olmayan tek giysisi içinde ihtiba tarzında oturmasıdır." [Buhârî, Libas
20, 21, Büyû 62, 63, Salat 10, Mevakit 30, 31, Savm 67; Müslim, Büyû 2, (1511);
Muvatta, Büyû 76, (2, 666); Ebu Davud, Libas 25, (4080); Tirmizî, Libas 24,
(1758); Nesâî, Büyû 23, 25 (7, 259-260).][29]
AÇIKLAMA:
İhtiba oturuşu ve sammâ sarınmasının ne olduğu hususundaki
tarifleri önceki iki rivayetin açıklamasında yaptık.[30]
ـ5247 ـ1ـ عن
أُمُّ سلَمةَ
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْها قالت:
]لَمَّا
نَزَلَ
قَوْلُهُ
تَعالى: يُدْنِىنَ
عَلَيْهِنَّ
مِنْ
جََبِيبِهِنَّ.
خَرَجْنَ
نِسَاءُ
ا‘نْصَارِ
كَأنَّ عَلى
رُؤُسِهِنَّ
الْغِرْبَانَ
مِنَ
ا‘كْسِيَةِ[.
أخرجه أبو
داود .
1. (5247)- Ümmü Seleme
(radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Cenab-ı Hakkın şu (mealdeki) kavl-i şerifleri indiği zaman, "Ey
peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle. Evlerinden
çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar." (Ahzab 59) Ensar
kadınları başlarında (siyah) örtüden
kargalar taşıyor oldukları halde dışarı
çıkarlardı." [Ebu Davud, Libas 32, (4101).][31]
AÇIKLAMA:
Burada başlarının kargaya teşbihi, örtülerinin siyah olması
sebebiyledir.[32]
ـ5248 ـ2ـ
وعن عائشة رَضِيَ
اللّهُ
عَنْها قالت:
]دَخَلَتْ
أسْمَاءُ بِنْتُ
أبي بَكْرٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
على رَسُولِ
اللّهِ #
وَعَلَيْهَا
ثِيَابٌ رِقَاقٌ
فَأعْرَضَ
عَنْهَا.
وَقَالَ: يَا
أسْمَاءُ!
إنَّ
الْمَرْأةَ
إذَا
بَلَغَتِ
الْمَحِيضَ
لَمْ
يَصْلُحْ أنْ
يُرَى
مِنْهَا إَّ
هذَا وَهذا،
وأشَارَ الى
وَجْهِهِ
وَكَفّيْهِ[.
أخرجه أبو
داود .
2. (5248)- Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Esma
Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhümâ), üzerinde ince bir elbise olduğu
halde Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın huzuruna girmişti. Aleyhissalâtu vesselâm, ondan yönünü ters istikamete çevirdi ve:
"Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve
şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir!" dedi ve yüzü ile
ellerini işaret etti." [Ebu Davud, Libas 34, (4104).][33]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, fitneden emin olunduğu takdirde, büluğa ermiş yabancı
kadının el ve yüzüne bakılmasının caiz olduğunu ifade eder. Nur suresinde geçen
"Zinetlerini de açmasınlar, ancak görünenler hariç" ayeti de bu manaya delil kılınmıştır. Celaleyn
Tefsiri'nde zinetten istisna edilen yerlerin eller ve yüz olduğu belirtilir.
Şafii hazretleri, yabancı kadının yüz ve ellerine bakmanın fitne tehlikesi
taşıdığı için haram olduğunu da söylemiştir. Buradaki istisnadan maksadın yüz
ve eller olduğuna dair İbnu Abbas'tan da rivayet gelmiştir. İbnu Abbas'ın bir
rivayetinde bu açıklama Resulullah'a aittir. [34]
ـ5249 ـ3ـ
وعن دِحْيَةُ
الْكَلْبِى
رَضِيَ اللّهُ
عَنْه قال:
]أُتِىَ
رَسُولُ
اللّهِ #
بِقَبَاطِىَّ
فَاَعْطَانِى
قُبْطِيَّةً.
وَقَالَ:
اصْدَعْهَا
صِدْعَيْنِ،
فَاقْطَعْ إحْدَاهُمَا
قَمِيصاً،
وَأعْطِ
اَخرَ امْرَأتَكَ
تَخْتَمِرُ
بِهِ،
وَلْتَجْعَلْ
تَحْتَهُ
ثَوْباً َ
يَصِفُهَا[.
أخرجه أبو
داود.»القَباطىُّ«
ثياب رقاق بيض
بمصر،
واحدتها قبطية
بضم القاف،
وأما بكسر
القاف فمنسوب
الى القبط،
الجيل
المعروف.و»الصَّدع«
الشق: أي شقها
نصفين، وكل
واحد منهما
صدع بكسر
الصاد، وأما
بالفتح فهو
المصدر .
3. (5249)- Dihye
el-Kelbî (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a (Mısır'dan), (beyaz renkli ve ince
olan) kubâtî kumaşlar getirilmişti. Bana ondan bir kupon verdi ve:
"Bunu ikiye böl, bir parçayı kendine kamis yap, diğerini
hanımına ver. Bununla kendine bürgü yapsın!" buyurdular. (Ayrılmak üzere
Dıhye) geri dönünce:
"Hanımına söyle, bunun altına bir astar koysun da bedenini vasfetmesin!"
buyurdular." [Ebu Davud, Libas 39, (4116).][35]
AÇIKLAMA:
Kubâtî, kıbtî
kelimesinden gelir. Kıptî, Mısır'ın yerli halkına verilen isimdir. Kopt da
denir. Kubâtî, Mısır'da koptlar tarafından imal edilip, hariç memleketlerde
pazarlanan bir kumaş nevidi. Hadis bu kumaşın beyaz ve ince olduğunu, giyen
kimsenin bedenini gösterdiğini belirtmektedir. Bu sebeple Aleyhissalâtu
vesselâm bunu giyecek kimsenin alta, astar dediğimiz bir başka kumaş koymasını
emreder. Bu emir iki ayrı mahzuru bertaraf etmeye matuf olabilir:
a) Kumaşın teni göstermesi,
b) Vücud hatlarını göstermesi. Dinimiz, vücud hatlarını
gösterecek darlık ve incelikte olan
elbiselerin giyilmesini tecviz etmemiştir. [36]
ـ5250 ـ4ـ
وعن ابن
عبّاسٍ
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال:
]كَانَتْ
أُمُّ
سَلَمَةَ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْها
َ تَضْعُ
جِلْبَابَهَا
عَنْهَا
وَهِيَ في
الْبَيْتِ
طَلَباً لِلْفَضْلِ[.
أخرجه رزين .
4. (5250)- İbnu Abbas
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ), evinde
iken de cilbabesini (başörtüsünü) fazilet ümidiyle üzerinden hiç
çıkarmazdı." [Rezin tahric etti.][37]
ـ5251 ـ5ـ
وعن مالك:
]أنَّهُ
بَلَغَهُ
أنَّ أَمةً كَانَتْ
لِعَبْدِ
اللّهِ بْنِ
عُمَرَ رَآهَا
عُمَرُ
وَقَدْ
تَهَيّأتْ
بِهَيْئَةِ
الْحَرَائِرِ
فَأنْكَرَ
ذلِكَ
عَلَيْهَا[ .
5. (5251)- İmam Malik
rahimehullah'a ulaştığına göre, Abdullah İbnu Ömer'in bir cariyesi vardı. Hz.
Ömer onu, hürlerin kıyafetine bürünmüş vaziyette görünce bu davranışını normal
karşılamayıp müdahale etti. [Kızı Hafsa'nın yanına girip:
"Oğlan kardeşinin cariyesini halkın içine karışmış görmedin
mi, hürlerin kıyafetine bürünmüş değil mi?" dedi ve Hz. Ömer bu hali hoş
karşılamadı.]" [Muvatta, İsti'zan 44, (2, (981).][38]
AÇIKLAMA:
Kılık kıyafet, kişinin içtimâî statüsünü de tayin eden bir
faktördür. İslam dini, herkesin kendine uygun kıyafeti taşımasını esas kabul
etmiştir. Erkek kadına, kadın erkeğe kıyafette benzememelidir. Kölenin hür
olana benzemesini de uygun görmez. Hz.
Ömer, kölehür ayırımının kıyafette korunması taraftarıdır."[39]
ـ5252 ـ1ـ عن
أبي هريرة
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #: إذَا
انْتَعَلَ
أحَدُكُمْ
فَلْيَبْدَأ
بِالْيُمْنَى،
وَإذَا
خَلَعَ
فَلْيَبْدَأ
بِالشِّمَالِ[
.
1. (5252)- Hz. Ebu Hureyre
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Biriniz ayakkabı giyince sağdan başlasın, çıkarırken de
soldan başlasın [ya ikisini birlikte
giysin, ya ikisini birlikte çıkarsın.]" [Müslim, Libas 67, (2097).] [40]
ـ5253 ـ2ـ
وفي رواية: ]َ
يَمْشِى
أحَدُكُمْ في
نَعْلٍ
وَاحِدَةٍ
لِيُحْفِهِمَا
جَمِيعاً أوْ لِيُنْعِلْهُمَا
جَمِيعاً[.
أخرجه ا‘ول
مسلم،
والثانية
الستة .
2. (5253)- Bir rivayette
de: "Sakın kimse tek ayakkabı ile yürümesin, ya ikisini de çıkarsın, yahut
ikisini de giyinsin" buyrulmuştur. [Buharî, Libas 39 Müslim, Libas 68,
(2097); Muvatta, Libas 14, 15, (2, 916); Ebu Davud, Libas 44, (4139); Tirmizî,
Libas 37, (1780).][41]
ـ5254 ـ3ـ
وعن عائشة
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْها، قالت:
]كَانَ
رَسُولُ
اللّهِ #
يُعْجِبُهُ
التَّيَمُّنُ
في
تَنعُّلِهِ
أوْ
تَرَجُّلِهِ
وفي طُهُورِهِ
وفي شَأنِهِ
كُلِّهِ[.
أخرجه الخمسة.»التّرجُّل«
تسريح الشعر
وغسله .
3. (5254)- Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
ayakkabı giymede, başını taramada, temizlikte ve bütün işlerinde sağdan
başlamayı severdi." [Buhârî, Salat 47, Vüdu 31, Et'ime 5, Libas 38, 77;
Müslim, Taharet 67, (268); Ebu Davud, Libas 44, (4140); Tirmizî, Salat 428,
(608); Nesâî, Taharet 90, (1, 78).][42]
ـ5255 ـ4ـ
وعن أبي هريرة
وأنسٍ رَضِيَ
اللّهُ عَنْهما
قاَ: ]نَهَى
رَسُولُ
اللّهِ #: أنَّ
يَنْتَعِلَ
الرَّجُلُ
قَائِماً[.
أخرجه
الترمذي وأخرجه
أبو داود عن
جابر .
4. (5255)- Hz. Ebu Hureyre
ve Hz. Enes (radıyallahu anhümâ) anlatıyorlar: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) kişinin ayakta giyinmesini yasakladı." [Tirmizî, Libas 35,
(1776, 1777). Bu hadisi Ebu Davud Hz. Cabir (radıyallahu anh)'dan rivayet etti:
Libas 44, (4135).][43]
AÇIKLAMA:
Ayakkabının ayakta giyilmesinin yasaklanış sebebiyle ilgili olarak
Hattâbî şu açıklamayı yapar: "Resulullah bunu yasaklamıştır. Çünkü
ayakkabıyı oturarak giymek kişiye daha kolay ve daha rahattır. Ayrıca ayakta
giyinmesi, adamın başaşağı olmasında da bir sebeptir. Bu sebeple oturmayı ve
elini de kullanarak sıkıntıya düşmeden giyinmeyi emretti." [44]
ـ5256 ـ5ـ
وعن ابن
عبّاسٍ
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال:
]مِنَ
السُّنَّةِ
إذَا جَلَسَ
الرَّجُلُ
أنْ يَخْلَعَ
نَعْلَيْهِ
فيَضَعَهُمَا
بِجَنْبِهِ[.
أخرجه أبو
داود .
5. (5256)- İbnu Abbas
(radıyallahu anhümâ) diyor ki: "Kişi oturduğu zaman, ayakkabılarını
çıkarıp (sol) yanına koyması
sünnettir." [Ebu Davud, Libas 44,
(4138), Salat 89, (648).][45]
AÇIKLAMA:
Şarihler, bu hadisi açıklama sadedinde şu bilgiyi sunarlar: "Ayakkabının
oturulacağı zaman çıkarılması sünnettir. Ebu Davud'un namazla ilgili bölümünde
gelen rivayette, çıkarılan ayakkabının sol tarafa konması emredilir. Kâri'nin
yorumuna göre sağa konmayış, sağın bereketi sebebiyledir. Öne konmayış da
kıbleye hürmetendir. Çalınma endişesiyle de
arkaya konulmaması
uygundur."
Hadis, sergisiz olan Resulullah devrinin mescit şartlarını aksettirir. Günümüzde,
mescide ayakkabıyla girmek mevzubahis olamaz. Ayrıca ayakkabılıklar varken
halıların üzerine ayakkabı taşımak da tecviz edilemez. Hırsızlık endişesi
galebe çalan kimselere, hadiste ayakkabıyı beraberinde götürme ruhsatı vardır.
Ancak bunu naylon torbalarda yapmak gerekir.
Hadisleri anlarken veya tatbik
ederken, Aleyhissalâtu vesselâm devrinin içtimâî ve teknik şartlarını gözönüne
almak, muhataplarıyla ilgili değişken unsurlara dikkat etmek gerekir.[46]
ـ5257 ـ6ـ
وعن جابرٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ # في
غَزْوَةِ
غَزَوْنَاها:
اِسْتَكْثِرُوا
مِنَ
النِّعَالِ
فإنَّ الرَّجُلَ
َ يَزَالُ
رَاكِباً مَا
انْتَعَلَ[.
أخرجه مسلم
وأبو داود .
6. (5257)- Hz. Cabir
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm),
katıldığımız bir gazvede buyurdular ki:
"Ayakkabıları çoğaltın. Çünkü kişi ayakkabı giydiği müddetçe
binmeye devam eder." [Müslim, Libas 66, (2096); Ebu Davud, Libas 44,
(4133).][47]
AÇIKLAMA:
Hadiste, sefer sırasında ayakkabı giymeye teşvik var.
Ayakkabı giymekle biniyor olmanın manası, "ayakkabılı kimsenin
ayakları binen kimsenin ayakları gibi bir kısım zararlardan ve meşakkatlerden
selamette kalır" demektir. [48]
ـ5258 ـ7ـ
وعن ابن عمر
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال: ]رَأيْتُ
رَسُولَ
اللّهِ #
يَلْبَسُ
النِّعَالَ
السِّبْتِيَّةَ،
وَهِىَ
الّتِي لَيْسَ
عَلَيْهَا
شَعْرٌ،
وَيَتَوَضّأ
فيها، وَأنَا
أُحِبُّ أنْ
ألْبَسَهَا[.
أخرجه النّسائى.»السِّبْتِيةُ«
جلود بقر
مدبوغة بالقرظ
قد سبت عنها
شعرها: أى حلق .
7. (5258)- İbnu Ömer
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı
sebtiyye ayakkabısı giyerken gördüm. Sebtiyye ayakkabısı, üzerinde hiç tüy
bulunmayan ayakkabıdır. Aleyhissalâtu vesselâm bu ayakkabı içinde abdest
alıyordu. Ben bu ayakkabıyı giymeyi severim." [Nesâî, Taharet 95, (1, 80),
Zinet 67, (7, 186).][49]
AÇIKLAMA:
1- Sebtiyye: Debbağlanmış sığır derisi demektir. Üzerindeki
bütün kıllar, debbağlanma sırasında yolunmuştur. Sebt kelimesi yolunmayı ifade
eder. Yumuşama manası da bulunduğundan, ismin bu manadan geldiği de
söylenmiştir.
2- Hadis, Ashab'ın zevklerini bile sünnete göre ayarladığına güzel bir örnektir.[50]
ـ5259 ـ8ـ
وعن أنسٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]كَانَ
لِنَعْلَىْ
رَسُولِ
اللّهِ # قِبَاَنِ[.
أخرجه الخمسة
إ
مسلماً.»قِبَال
النّعلِ«
زمامها، وهو
السير الذي
يكون بين
ا‘صبع الوسطى
والتي تليها .
8. (5259)- Hz. Enes
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
ayakkabısında parmak arasına geçen
atkısı vardı." [Buhârî, Libas 41, Ebu Davud, Libas 44, (4134); Tirmizî,
Libas 33, (1773, 1774); Nesâî, Zinet 117, (8, 217).][51]
AÇIKLAMA:
Burada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ayakkabısı hakkında bilgi verilmektedir. Yapılan tarife
göre, ayakkabısında parmak aralarından geçen bir atkı mevcuttur. Kıbal,
bu parmak atkısına denmektedir. Sırımdan olan bu atkı, orta parmakla onu takip
eden parmak arasına girmelidir. Aliyyu'l-Kârî'nin el-Cezerî'den nakline göre,
"Resulullah'ın ayakkabısında iki sırım
vardı. Birini başparmağı ile onu takip eden parmağın arasına geçirirdi,
diğerini de orta parmakla onu takip eden parmağın arasına geçirirdi. Bu iki
sırımın birleşme yeri ayağın üst yüzünün üzeri idi. Bu, ayakkabının şirak denen bağlama takımını teşkil
ediyordu." Kıbal'ı, Cevherî şöyle açıklamıştır: "Ayakkabı atkısı:
Ortaparmakla onu takibeden parmak
arasında bulunan zimam (yular)dır."[52]
ـ5260 ـ9ـ
وعن ابن أبي
مُلَيْكَةَ
قَالَ: ]قِيلَ
لِعَائِشَةَ
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْها. هَلْ
تَلْبَسُ
الْمَرأةُ
النّعْلَ؟
فقَالَتْ:
قَدْ لَعَنَ
رَسُولُ
اللّهِ #
الرَّجُلَةَ
مِنَ
النّسَاءِ[.
أخرجه أبو
داود.»اَلْمُترجِّلَةُ«
من النّساءِ:
هِىَ الّتِي
تشبّه
بالرجال في
هيئتهم
وأحوالهم
وأخقهم
وأفعالهم .
9. (5260)- İbnu Ebi Müleyke
anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ye:
"Kadın (erkeğe mahsus) ayakkabı giyer mi?" diye
sorulmuştu:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadınlardan
erkekleşenlere lanet etti!" diye cevap verdi." [Ebu Davud, Libas 31,
(4099).][53]
AÇIKLAMA:
1- Na'l kelimesi, nalın
veya ayakkabı diye çevrilebilir. en-Nihaye'de "yürüme sırasında giyilen şey" diye
açıklanmıştır. Şu halde bunu sadece takunya
diye anlamak hatalı ve eksik olur. Bu durumda hadisi "erkek
ayakkabısı" diyerek kayıtlayarak anlamak gerekecektir.
2- Hadis, kadınların ayakkabıda dahi erkeklere benzememesi
gereğini teşri buyurmaktadır. Recüle kelimesi reculün müennesidir. Erkekleşmiş,
kılık kıyafetiyle, konuşma tarzıyla
erkeğe benzemiş kadın demek olur.[54]
ـ5261 ـ10ـ
وعن أبي هريرة
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]لَعَنَ
رَسُولُ
اللّهِ #:
اَلرَّجُلَ
يَلْبَسُ
لِبْسَةَ
الْمَرْأة،
وَالْمَرْأةَ
تَلْبَسُ
لِبْسََةَ
الرَّجُلِ[.
أخرجه أبو
داود.
10. (5261)-
Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) kadın elbisesini giyen erkeğe ve erkek elbisesini giyen kadına lanet
etti." [Ebu Davud, Libas 31, (4098).][55]
AÇIKLAMA:
"Bu hadis, benzeşme meselesini önceki hadise nazaran daha
umumi olarak ele almaktadır. Anlaşılacağı üzere, sadece ayakkabıda değil, kılık
kıyafete giren her hususta cinsler birbirlerine benzememelidir. en-Nihaye'de,
"kadınların rey ve ilimde erkeklere benzemelerinin mahmud olduğu"nu,
bunun takdir edilecek bir meziyet
olduğunu belirtir.[56]
ـ5262 ـ1ـ عن
معاذ بن أنسٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #: مَنْ
تَرَكَ اللِّبَاسَ
تَوَاضعاً
للّهِ،
وَهُوَ
يَقْدِرُ عَلَيْهِ،
دَعَاهُ
اللّهُ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
عَلى رُؤُسِ
الْخََئِقَ
حَتّى
يُخَيِّرَهُ
مِنْ أىِّ
حُلَلِ
ا“يمانِ شَاءَ
يَلْبَسُهَا[.
أخرجه
الترمذي .
1. (5262)- Muaz İbnu
Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kim muktedir olduğu halde tevazu maksadıyla (Allah
için) (kıymetli) elbise giymeyi
terkederse, Allah kıyamet günü, onu
mahlukatın başları üstüne çağırır ve dilediği iman elbisesini giymekte
onu muhayyer bırakır." [Tirmizî, Kıyamet 40, (2483).][57]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste sadece "elbise" kelimesi geçmektedir.
Ancak bundan maksad pahası yüksek olan kıymetli, süslü elbisedir. Ayrıca
Teysiru'l-Vüsul' de eksik olduğu halde, Tirmizî'deki aslında "Allah için" tabiri vardır. Bu
ziyade, hadis metninde olmasaydı bile takdiren var kabul edilecekti. Çünkü sırf
"mütevazi" veya "zahid " desinler diye güzel elbise giymeyi terketmek zikredilen fazilete
sebep olamaz.
2- Mahlukatın başları üstüne çağırılması, onun herkese
gösterilip, ammenin huzurunda taltif ve tebcil edilmesi demektir.
Bir başka rivayette, Resulullah'ın şöyle söylediği de
belirtilmiştir: "Kim almaya gücü yettiği halde güzellik elbisesini
terkederse... Allah ona keramet elbisesini giydirir."
Resulullah: "Allah, nimetini kulu üzerinde görmeyi
sever" hadisleriyle herkesi
geliriyle mütenasib giyinmeye teşvik etmiş, iyi ve kıymetli şeylerin
giyilmesinin günah olmadığını belirtmiş ise de, sadedinde olduğumuz hadiste,
Allah rızası için mütevazi giyinmenin faziletini de belirtmiş olmaktadır. Şu
halde, bu hadis, mütevazi giyinmeye bir emir olmayıp, bir irşaddır.[58]
ـ5263 ـ2ـ
وعن ابن عمر
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #: مَنْ
لَبِسَ
ثَوْبَ شُهْرَةٍ
ألْبَسَهُ
اللّهُ
ثَوْبَ
مَذَلَّةٍ؛
وفي رواية:
ألْبَسَهُ
اللّهُ
أيَّاهُ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
ثُمَّ
ألْهَبَ فيهِ
النّارَ[.
أخرجه
الرواية ا‘ولى
أبو داود،
والثانية
رزين.»ثَوْبُ
الشّهْرَةِ«
هو الذي إذا
لبسه ا“نسان
افتضح به
اشتهر بين
الناس،
والمراد به ما
يجوز للرجال
لبسه شرعاً و
عرفاً .
2. (5263)- Hz. İbnu Ömer
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Kim şöhret elbisesi giyerse Allah ona zillet elbisesi
giydirir."
Bir rivayette de şöyle denmiştir: "...Kıyamet günü Allah ona
onun aynısını giydirir, sonra içinde ateşi tutuşturur." [Ebu Davud, Libas
5, (4029), 4030).][59]
AÇIKLAMA:
1- Hadisin Ebu Davud'daki
aslı ile Teysir'deki metin
arasında, manaya tesir etmeyen bazı farklılıklar mevcuttur.
2- Şöhret elbisesi:
İbnu'l-Esir bunu, "rengi,
herkesin giydiği elbiselerin
rengine muhalefetle dikkatleri kendine çeken elbisedir, sahibi böylece
hasıl ettiği istiğrabla tekebbür eder" diye açıklar. Dikkat çekmek her
zaman renk farklılığı ile olmaz. Giyilen elbisenin şekli, tarzı da dikkatleri
kendine çekebilir. Bir başka ifade ile, hadisin mutlak ifadesi gözönüne
alınınca, bölgenin umumi ve mutad modasına ters düştüğü için şu veya bu yönüyle
garabet arzederek dikkatleri üzerine
çeken her çeşit elbise bu gruba girmeli
ve yasak olmalıdır. Nitekim bu elbise "şeriate ve örfe uymayan
kıyafet" diye de tarif edilmiştir.
Öyleyse İslam kıyafeti, sadece tesettürün sağlanmasıyla
gerçekleşmez, başka esaslar da arar. İşte bunlardan biri dikkat çekici
olmamaktır. Aksi takdirde, Allah kıyamet günü, kişinin işlediği suça muvafık
bir ceza ile cezalandırıp onu zillete atacaktır. الجزاءُ
مِنْ جِنْسِ
العَمَلِ
[60]
ـ5264 ـ1ـ عن
أبي ا‘حْوص عن
أبيه قال:
]أتَيْتُ النّبِىَّ
# وَعلَيَّ
ثَوْبُ دُونٍ.
فقَالَ: ألَكَ
مَالٌ؟
قُلْتُ:
نَعَمْ.
قَالَ: مِنْ
أىِّ الْمَالِ؟
قُلْتُ مِنْ
كُلِّ
الْمَالِ
قَدْ أعْطَانِى
اللّهُ
تَعالى.
قَالَ:
فَاِذَا أتاكَ
اللّهُ
تَعالى مَاً
فَلْيُرَ
أثَرُ
نِعْمَةِ
اللّهِ
عَلَيْكَ
وَكَرامَتِهِ[.
أخرجه
النسائي .
1. (5264)- Ebu'l-Ahvas
babasından naklen diyor ki: "Üzerimde adi bir elbise olduğu halde
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gelmiştim. Bana:
"Senin malın yok mu?" diye sordu.
"Evet var!" cevabıma:
"Hangi çeşit maldan?" sorusunu yöneltti.
"Her çeşit maldan Allah bana vermiştir [deve, sığır, davar,
at, köle, hepsinden var]" demem üzerine:
"Öyleyse Allah Teala hazretleri sana bir mal verdiği vakit
Allah'ın verdiği bu nimetin eseri ve fazileti senin üzerinde
görülmelidir!" buyurdular."
[Nesaî, Zinet 83, (8, 196).][61]
AÇIKLAMA:
Dinimiz, her ne kadar mütevazi bir hayat tavsiye ediyorsa da,
tevazuda ileri gidip varlık içinde yokluk hayatı yaşamayı hoş görmez. Ayet-i
kerime dünyadaki nasibin unutulmamasını emreder (Kasas 77). Hadiste de:
"Allah birinize bir mal verdi mi, onu önce kendine harcasın"
buyurarak daha açık bir üslupla kişinin kendisi için makul ölçülerle harcaması
gereğine dikkat çeker.[62]
ـ5265 ـ2ـ
وعن محمّد بن
يحيى بن حِبّانٍ
قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #: مَا
عَلى
أحَدِكُمْ
إنْ وَجَدَ
سَعَةَ أنْ
يَتَّخِذَ
ثَوْبَيْنِ
لِيَوْمِ
الْجُمْعَةِ
غَيْرُ
ثَوْبى
مِهْنَتِهِ[.
أخرجه أبو
داود.»المهنة« الخدمة
ومعاناة
ا‘شغال .
2. (5265)- Muhammed İbnu
Yahya İbnu Hibban anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Sizden biri bolluğa erince iş elbisesinden başka bir de cum'a elbisesi edinirse üzerine
(bir vebal) yoktur." [Ebu Davud, Salat 219, (1078); İbnu Mace,
İkametu's-Salat 82, (1095).][63]
AÇIKLAMA:
Rivayetin Ebu Davud'daki aslında, Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın bu irşadı hutbe sırasında beyan ettiği belirtilir. Böylce cum'a ve
bayramlarda giyilmek üzere hususi bir elbise bulundurmanın dinen
reddedilen israf sayılmayacağı beyan edilmiş olmaktadır. Bu, hem cum'aya katılan insanların iş
elbiselerinin neşredeceği nahoş kokulardan uzak tutulmasını sağlayarak
mescidleri daha cazip, daha huzurlu
kılar, hem de Müslümanların bayramı olan cum'aya tazim ifade eder.
Hadis, cum'a günü güzel ve temiz elbise giymenin ve hatta sırf
cum' aya mahsus bir takım bulundurmanın müstehab olduğunu ifade eder.[64]
ـ5266 ـ3ـ
وعن جابرٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]نَظَرَ
رَسُولُ
اللّهِ #: الى
صَاحِبِ
لَنَا يَرْعى
ظَهْراً
لَنَا
وَعَلَيْهِ
بُرْدَانِ قَدْ
أخْلَقَا.
فَقَالَ:
أمَالَهُ
غَيْرُ
هذَيْنِ؟
قَلْتُ: بَلى
لَهُ
ثَوْبَانِ في الْعَيْبَةِ
كَسَوْتُهُ
إيّاهُمَا.
فقَالَ:
ادْعُهُ،
فَلْيَلْبَسْهُمَا،
فَلَبِسَهُمَا.
فَلَمَّا
وَلّى؛ قَالَ
رَسُولُ اللّهِ
#: مَالَهُ؟
ضَرَبَ
اللّهُ
عُنُقَهُ.
ألَيْسَ هذَا
خَيْراً؟
فَسَمِعَهُ
الرَّجُلُ فقَالَ:
في سَبِيلِ
اللّهِ يَا
رَسُولَ
اللّهِ؟.
فقَالَ: في
سَبِيلِ
اللّهِ.
فَقُتِلَ
الرَّجُلُ في
سَبيلِ
اللّهِ[.
أخرجه مالك .
3. (5266)- Hz. Cabir
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bize
binek hayvanlarımızı güden bir adamımızı gördü. Üzerinde eskimiş (çizgili) iki
parçalı giysi vardı.
"Onun bu eskilerden başka giyeceği yok mu?" buyurdular.
Evet var dedim. Çamaşır torbasında iki giysisi daha var, ben onları
giydirmiştim."
"Öyleyse çağır onu da, bunları giysin!" emrettiler.
(Çağırdım, emr-i Nebeviyi söyledim, o da onları giyindi. Geri gitmek üzere
dönünce, Aleyhissalâtu vesselâm:
"Nesi var (da bu yenileri giymiyor?) Allah boynunu vurasıca!
Bu daha hoş değil mi?" buyurdular. Adam bu sözü işitti ve: "Allah
yolunda mı (boynum vurulsun) ey Allah'ın
Resulü?" dedi.
"Evet buyurdular, Allah yolunda!" Adam Allah yolunda
öldürüldü. [Muvatta, Libas 1, (2, 910).][65]
AÇIKLAMA:
1- Hadisin Muvatta'daki aslında mevzumuz açısından ehemmiyetli
bir ziyade var. Hz. Cabir bu hadisenin bir
sefer sırasında (Enmar Gazvesi'nde) cerayan ettiğini belirtir. Yani
savaş sırasında bile olsa, çoban bile olsa eskipüskü pejmürde bir kıyafetten
imkan nisbetinde kaçınılmalıdır. İslam uleması, nususun karinesine dayanarak
kıyafetin insan ruhuna tesir edeceğini kabul etmiştir.
2- Hadiste geçen "Allah boynunu vurasıca!" tabiri,
bir bedduadan ziyade memnuniyetsizliği ifade eden bir tabirdir. Dilimizde Allah
hayrını veresice tabirini bu makamda kullanırız. Hadisin devamındaki inceliğin
hatırına, dilimizdeki örfî karşılığını kullanmadık.
Hadisin devamı Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bir
mucizesiyle tamamlanmaktadır.[66]
ـ5267 ـ4ـ
وعن ابن عمر
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال: ]نَهى
رَسُولُ
اللّهِ #: عَنْ
هَاتَيْنِ
اللِّبْسَتَيْنِ:
اَلْمُرْتَفِعَةِ،
وَالدُّونِ[.
أخرجه رزين .
4. (5267)- İbnu Ömer
(radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu iki kıyafeti yasakladı: Çok yüksek
kıyafet, çok düşük kıyafet." [Rezin
tahriç etmiştir.][67]
AÇIKLAMA:
Rivayet Rezin İbnu Muaviye'ye aittir. Ancak mütedavil kaynaklarda
bulunamamıştır. Hadiste insan haysiyetine yakışmayacak derecede düşük bir
kıyafetin yasaklanması yanında, kişiye kibir telkin edecek çok pahalı bir
kıyafet de yasaklanmaktadır. Böylece, "Her işin hayırlısı vasat
olanıdır" hadisi kıyafette de cari olmaktadır. Çok düşük kıyafet kişiyi
ruhen sefilleştirip, insanî itibarını da haleldar edeceği gibi, yüksek bir
kıyafet de israfa kaçmaktan öte, ruhta mezmum olan tekebbür hissini doğurabilecek, normal insanların
uzaklaşmasına ve kişinin yalnızlaşmasına sebep olabilecektir.[68]
ـ5268 ـ1ـ عن
أمُّ
سَلَمَةَ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْها
قالت: ]كانَ
أحَبُّ
الثِّيَابِ
الى رَسُولِ اللّهِ
#:
اَلْقَمِيصُ[.
أخرجه أبو
داود والترمذي
.
1. (5268)- Ümmü Seleme
(radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın en
ziyade sevdiği elbise kamîs idi."
[Ebu Davud, Libas 3, (4025); Tirmizî, Libas 28, (1762, 1763).][69]
AÇIKLAMA:
1- Arapça'da vücudu örtmek üzere giyilen veya sarılan her şeye
sevb denir. Sevb dikişli de olabilir, dikişsiz de. Dilimizdeki giysi kelimesi sevbin karşılığı
olabilir. Kamis ise dikişli giysidir. Bunun baş ve kolların geçmesini sağlayan
oyukları vardır. Şu halde, kamis, bedenin yukarı kısmını örten dikişli giysinin
adıdır ki, gömlek demekteyiz.
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), vücudu örtmede, rida ve izar
gibi dikişsiz olup sargı ve atkı suretiyle vücudun örtülmesine bedel, dikişli
olan kamisin giyilmesini tercih etmektedir. Rida belden yukarıyı atkı suretiyle
izar da belden aşağıyı sarınma suretiyle örten giysilerin adıdır. Şu halde
dikişli olan kamis, örtünme işini daha iyi, daha sağlam yapacağı için (aleyhissalâtu vesselâm)
bunu daha çok sevmiş olmalıdır. İzar ve ridanın ayrıca bağlanarak bedene
rabtedilmeye ihtiyacı vardır.[70]
ـ5269 ـ2ـ
وعن سُوَيْدِ
بْنِ قَيْسٍ
قَالَ:
]جَلَبْتُ
أنَا
وَمَحْرَفَةُ
الْعَبْدِىُّ
بَزَّا مِنْ
هَجَرَ،
فأتَيْنَا
بِهِ مَكَّةَ،
فَجَاءَ
رَسُولُ
اللّهِ #
فَسَاوَنَا سَرَاوِيلَ
فَبِعْنَا
مِنْهُ
فوَزَنَ ثَمَنَهُ
وَقالَ
لِلّذِى
يَزِنُ زِنْ
وَأرْجِحْ[.
أخرجه أصحاب
السنن .
2. (5269)- Süveyd İbnu Kays
anlatıyor: "Ben ve Mahrefetu'l-Abdî, Hacer'den bez alıp, Mekke'ye
getirdik. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) [yanımıza] gelip bizimle bir
şalvar pazarlık etti ve satın aldı. Fiyatını bize tartıp ödedi. Tartan kimseye
de: "Tart (ve ibreyi lehine) kaydır!" emretti." [Ebu Davud, Büyû
7, (3336); Tirmizî, Büyû 66, (1305); Nesaî,
Büyû 54, (7, 284).][71]
AÇIKLAMA:
1- Hacer, Medine'ye yakın bir yer adıdır.
2- Alimler bu hadisten,
tartma ve ölçme işinin ücretle
olabileceği, bu hizmete mukabil ücret alınabileceği hükmünü çıkarmışlardır.
Bundan hareketle taksim eden ve muhasebe işini yapanların da bu hizmetleri mukabili ücret alabileceği hükmüne
varılmıştır. Sadece Ahmed İbnu Hanbel ile Said İbnu Müseyyeb rahimehümallah'ın
taksim eden ve hesap yapanların (kassam ve hasib) ücret almalarını mekruh
addettikleri rivayet edilmiştir.
3- Resulullah'ın hitabında, fiyatın tartılma (ve bozdurulma) ameliyesinin müşteriye terettüp
ettiği hükmü çıkarılmıştır. Sözgelimi bu iş bir külfet, bir ücret mukabili yapılacaksa bu külfet ve ücret
müşteriye aittir, satıcıya değil. Günümüzdeki tatbikat buna uymuyor denebilir.
Müşteri bütün para verir, bozma veya bozdurma zahmetine satan katlanır. Paranın
tartılması günümüzde mevzubahis değildir. Resulullah devrinde madrub dediğimiz
dökme para mevcut değildi. Altın ve gümüş tartılarak ödeme yapılırdı.
Şimdilerde dövizden bozdurarak ödeme mevzubahis olabilir.
Alimler, bu hadisten hareketle, satın alınan eşyaya terettüp eden
tartma bölme gibi ameliyenin külfet ve ücretinin de satıcıya ait olacağına
hükmetmişlerdir.[72]
ـ5270 ـ3ـ
وعن
الْمِسْوَرِ
بْنِ
مَخْرَمَةَ
قالَ: ]قَسَمَ
رَسُولُ
اللّهِ #
أقْبِيَةً
فَلَمْ
يُعْطِ
مَخْرَمَةَ
مِنْهَا
شَيْئاً.
فقَالَ: يَا
بُنَىَّ
انْطَلِقْ
بِنَا الى
رَسُولِ
اللّهِ #،
فَانْطَلَقْتُ
مَعَهُ.
فقَالَ:
ادْخُلْ، فَادْعُهُ
لِي.
فَدَعَوْتُهُ،
فَخَرَجَ وَعَلَيْهِ
قِبَاءٌ
مِنْهَا.
فقَالَ:
خَبَأنَا هذَا
لَكَ ثُمَّ
نَظَرَ
رَسُولُ
اللّهِ # الى أبِي،
فقَالَ:
رَضِيَ
مَخْرَمَةُ[.
أخرجه الخمسة
.
3. (5270)- Misver İbnu
Mahreme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm),
(ashabına) bir kısım kaftanlar taksim etti, fakat (babam) Mahreme'ye hiçbir şey
vermedi. Bunun üzerine babam:
"Haydi Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a
gidelim!" dedi ve beraber gittik. Bana: "Gir
de Aleyhissalâtu vesselâm'ı bana çağır!" dedi. Ben de çağırdım. Resulullah
üzerinde dağıttığı kaftanlardan biri olduğu halde dışarı çıktı ve "Bunu
senin için sakladık!" buyurdu. Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
babama baktı ve: "Mahreme razı oldu!"
buyurdu." [Buharî, Farzu'l-Humus 11, Libas 12; Müslim, Zekat 129,
(1058), Ebu Davud, Libas 4, (4028); Tirmizî, Edeb 53, (2819); Nesâî, Zinet 100,
(7, 205).][73]
ـ5271 ـ4ـ
وعن أنسٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]كَانَ
أحَبَّ
الثِّيَابِ
الى رَسُولِ
اللّهِ # أنْ
نَلْبِسَهُ
الْحِبَرَةُ[.
أخرجه الخمسة.»الحِبَرَةُ«
واحدة
الْحِبْرُ،
وهي البرود الْمَوشِية
الْمَنْقُوشَةِ
.
4. (5271)- Hz. Enes
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) en çok,
hıbere (denen Yemen'de mamul, çubuklu) kumaştan giyinmemizi severdi."
[Buhârî, Libas 18; Müslim Libas 32, (2079); Ebu Davud, Libas 15, (4060);
Tirmizî, Libas 45, (1788); Nesaî, Zinet 95, (8, 203).][74]
ـ5272 ـ5ـ
وعن أبي زميل
قال:
حَدّثَنَا
ابنِ عبّاسٍ
رَضِيَ اللّهُ
عَنْهما قال:
]لَمّا
خَرَجَتِ
الْحَرُورِيّةُ
أتَيْتُ
عَلِيّاً
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه.
فقَالَ: ائْتِ
هؤَُءِ
الْقَوْم،
فَلَبِسْتُ
أحْسَنَ مَا
يَكُونُ مِنْ
حُلَلِ
الْيَمَنِ،
قَالَ أبُو
زُمَيْلٍ:
وَكَانَ
ابْنُ عَبّاس
رَجًُ جَمِيً
جَهِيراً.
قَالَ ابْنُ
عَبّاس: فأتَيْتُهُمْ
فقَالُوا:
مَرْحَباً
بِكَ يَا ابْنُ
عَبّاس، مَا
هذهِ
الْحُلّةُ؟
قُلْتُ: مَا
تَعِيبُونَ
عَلَىَّ؟
لََقَدْ
رَأيْتُ عَلى
رَسُولِ
اللّهِ #
أحْسَنَ مَا
يَكُونُ مِنَ
الْحُلَلِ[.
أخرجه أبو
داود .
5.(5272)- İbnu Abbas
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Harûriyye (denen Haricîler) çıktığı zaman
Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin yanına geldim. Bana:
"Şu adamlara bir uğra!" dedi. Ben de mevcut Yemen
hullelerinin en güzelini giydim."
Ebu Zümeyl der k: "İbnu Abbas
yakışıklı ve gür sesli biriydi." İbnu Abbas der ki:
"Harurîlerin yanına vardım. Bana:
"Hoş geldin ey İbnu
Abbas! Bu takımın da ne?" dediler.
Ben:
"Beni ayıplıyor musunuz? Ben Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) üzerinde mümkün olan en güzel elbiseyi gördüm!" dedim."
[Ebu Davud Libas 8, (4037).][75]
ـ5273 ـ6ـ
وعن عبدُ
الواحِدِ
بْنِ أيْمَنْ
عَنْ أبيه
قال:
]دََخَلْتُ
عَلى
عَائِشَةَ
رَضِيَ اللّهُ
عَنْها
وَعَلَيْهَا
دِرْعٌ
قِطْرِىٌّ ثَمَنُ
خَمْسَةِ
دَرَاهِمَ
فقَالَت:
اِرْفَعْ
بَصَرَك الى
جَارِيَتِى
فإنَّهَا
تَزْهَى أنْ
تَلْبِسَهُ
في
الْبَيْتِ،
وَقَدْ كَانَ
لِى مِنْهَا
دِرْعٌ على
عَهْدِ
رَسولِ
اللّهِ # فَمَا
كَانَتِ
امْرَأةٌ
تُقَيِّنُ
بِالْمَدِينَةِ
إَّ أتَتْ
اليّ
تَسْتَعِيرُهُ[.
أخرجه
البخاري.»اَلدُّرُوعُ
الْقِطِرِّيَةُ«
دروع حمر لها
أعم فيها بعض
الخشونة،
وقيل هى حلل
جياد تحمل من
قبل
البحرين.و»تَزَهى«
أى تتكبر.و»تُقيِّنُ«
أى تزين
للدخول على
زوجها .
6. (5273)- Abdülvahid İbnu
Eymen babasından anlatıyor: "Hz. Aişe'nin yanına girdim. Üzerinde
kalın Yemen bezinden yapılmış fiyatı beş dirhem olan bir elbise
bulunuyordu. Hz Aişe:
"Gözünü cariyeme kaldır da ona bir bak! Zira o şimdi benim
giydiğim şu elbiseyi evin içinde giymekten arlanır. Halbuki, Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) zamanında benim o (kaba kumaş)tan bir elbisem
vardı. Medine'de zifaf için süslenen her
kadın gelip o elbiyi benden iareten alırdı." [Buhârî, Hibe 34.][76]
AÇIKLAMA:
Kıtrî: Bahreyn'deki Katar karyesine mensup demektir. Şu halde
dır'un kıtrî, orada imal edilen bir kumaştır. Lütgatçiler bunun çizgili sert
kaba bir kumaş olduğunu söylerler. Dır' (cem'i: durû) kadınların giydiği kamis
(gömlek)dir. Zırh kelimesi bundan gelir.
Şu halde Hz. Aişe (radıyallahu anhâ), Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'dan sonra kavuştuğu fevkalade bolluğa rağmen zahidane bir hayatı
tercih etmiş, ince, narin, kumaşlar varken kaba ve sert olan düşük kumaşlarla
iktifa etmiştir. Kumaşın kalitesinin düşüklüğünü ifade için cariyelerin bile
giymekten ar duyacaklarını söylemektedir.
Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında Arap
cemiyetinde, evlenecek olan kadınların gelinlik elbise iare ettiklerini ve
dolayısıyla bunun caiz olduğunu da belirtmektedir.[77]
ـ5274 ـ7ـ
وعنِ
الْمُغِيرَةُ
بن شُعْبَة
رَضِيَ اللّهُ
عَنْه قال:
]وَضّأتُ
رَسُولَ
اللّهِ # وَعَليْهِ
جُبَّةٌ مِنْ
صُوفٍ
شَامِيَّةٌ ضَيِّقَةُ
الْكُمَّيْنِ،
فَذَهَبَ
يُخْرِجُ
يَدَهُ
مِنْهَا،
فَضَاقَتْ
عَلَيْهِ، فأخْرَجَهَا
مِنْ تَحْتِ
بَدَنِهِ
فَغَسَلَهُمَا[.
أخرجه
الترمذي .
7. (5274)- Muğîre İbnu
Şu'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a
üzerinde yünden Şamî bir cübbe olduğu halde abdest suyunu döktüm. Cübbenin
yenleri dar idi. Elini çıkar(ıp cübbenin yenlerini çemre)mek istedi. Fakat kol
dar gelince, (cübbeyi omuzuna atarak)
ellerini bedeninin altından çıkardı ve yıkadı." [Tirmizî, Libas 30,
(1768, 1769).][78]
AÇIKLAMA:
Resulullah bu Şamî (bazı rivayetlerde Rumî) cübbeyi Tebük Seferi sırasında
giymiştir. Giyme sırasında temizliğini tahkik etmediği için küffardan satın
alınan elbisenin pisliği belli olmadıkça
temiz addedileceği hükmü çıkarılmıştır.[79]
ـ5275 ـ1ـ عن
ابن عباّسٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْهما
قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #:
اَلْبَسُوا
مِنْ
ثِيَابِكُمُ
الْبَيَاضَ،
فإنَّهَا
مِنْ خَيْرِ
ثِيَابِكُمْ،
وَكَفِّنُوا
فيهَا
مَوْتَاكُمْ[.
أخرجه أبو
داود
والترمذي .
1. (5275)- İbnu Abbas
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Elbiselerden beyaz olanları giyin. Çünkü onlar en hayırlı
giyeceklerinizdir. Ölülerinizi de beyazla kefenleyin." [Tirmizî, Cenaiz
18, (994); Ebu Davud, Tıbb 14, (3878).][80]
ـ5276 ـ1ـ عن
هلِ بن عامرٍ
عن أبيه قال:
]رَأيْتُ رَسُولَ
اللّهِ #
بِمِنىً
يَخْطُب،
وَعَلَيْهِ
بُرْدٌ
أحْمَرُ،
وَهُوَ عَلى
بَغْلَتِهِ،
وَعَلِىٌّ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
أمَامَهُ يُعَبِّرُ
عَنْهُ[.
أخرجه أبو
داود .
2. (5276)- Hilal İbnu Amir
babasından naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı Mina'da halka
hitap ederken gördüm. Sırtında kırmızı bir bürde vardı ve katırının üzerinde idi. Hz. Ali (radıyallahu anh) de önüne durmuş,
Aleyhissalâtu vesselâm'ın söylediklerini tekrarlıyordu." [Ebu Davud, Libas
21, (4073).][81]
AÇIKLAMA:
Bu rivayet Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kırmızı
renkli elbise giydiğine delalet
etmektedir. Erkeklerin kırmızı giymesini hoş karşılamadığını ifade eden rivayetler
de var. Bu sebeple renk hususunda mezhepler ihtilaf etmiştir. Rivayetlerin
değerlendirilmesi, kırmızı renk için Hanefîleri "mekruh" demeye
sevkederken, Şafiî, Malikî gibi bazılarını da "mübah" demeye
sevketmiştir. Bu meseledeki ihtilafın
teferruatına inmeyi, her iki tarafın delillerini mütalaalarını burada kaydetmeyi gereksiz görüyoruz. Zaten bir
kısmı müteakiben kaydedilecek. Şu halde sadedinde olduğumuz hadis,
"kırmızı renk erkekler için mübahtır" diyenlerin delillerinden birini
teşkil etmektedir.[82]
ـ5277 ـ2ـ
وعن البراء
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]كَانَ
رَسُولُ
اللّهِ #
مَرْبُوعاً،
وَقَدْ رَأيْتُهُ
في حُلَّةٍ حَمْرَاءَ
مَا رَأيْتُ
شَيْئاً
أحْسَنَ مِنْهُ
قَطُّ[. أخرجه
الخمسة .
2. (5277)- Hz. Bera
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) orta
boylu idi. Ben onu kızıl bir hulle içerisinde gördüm. Ben Aleyhissalâtu
vesselâm'dan daha güzel bir şeyi hiç görmedim." [Buhârî, Libas 35; Menakıb
23; Müslim, Fezail 91, (2337); Ebu Davud, Libas 21, (4072); Tirmizî, Libas 4,
(1724); Nesâî, Zinet 94, (8, 203).][83]
ـ5278 ـ3ـ
وعن ابن عمرو
بن العاصٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْهما
قال: ]مَرَّ
رَجُلٌ
وَعَلَيْهِ
ثَوْبَانِ
أحْمَرانِ،
فَسَلَّمَ
عَلى النّبِىِّ
# فَلَمْ
يَرُدَّ
عَلَيْهِ[.
أخرجه أبو داود
والترمذي .
3. (5278)- İbnu Amr
İbni'l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Üzerinde kırmızı renkli iki
giyecek bulunan bir adam geldi ve Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a selam
verdi. Ama (aleyhissalâtu vesselâm) adamın selamını almadı." [Ebu Davud,
Libas 20, (4069); Tirmizî, Edeb 45, (2808).][84]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadisi, bir kısım alimler kırmızı renkli elbise giymenin
erkeklere yasak olduğu istikametinde değerlendirmiştir.Resûlullah'ın selamı
almayışı için bir başka sebep olabileceği söylenmişse de, o sebep belli
değildir ve hadisin siyakı, selam almama hadisesinin adamın kırmızı giymiş
olmasından ileri geldiğini müşirdir.
2- Hadisten çıkarılan diğer bir hükme göre, münker iş yapan
kimseye, onu bu davranışından zecretmek (vazgeçirmek) için selamını almamak,
selam vermemek caizdir. Yine denmiştir ki: "Bid'at ehline ve açıktan günah
işleyene, tahkir olsun diye selam vermemek ve bu yolla onları
davranışlarından zecretmek müstehabtır." Nitekim Tebük Seferi'ne
mazeretsiz ve izinsiz katılmayanlardan Ka'b İbnu Malik'e vahiyle af gelinceye kadar Resulullah ne selam vermiş,
ne de selamını almıştır.[85]
ـ5279 ـ4ـ
وعن
اِمْرَأةٍ من
بَنِى أسد
قالت: ]كُنْتُ
يَوْماً
عِنْدَ
زَيْنَبَ
امْرَأةِ
النّبِىِّ #
وَنَحْنُ
نَصْبُغُ
ثِيَاباً لَهَا
بِمَغْرَةٍ،
فَبَيْنَا
نَحْنُ كذلِكَ
إذْ طَلَعَ
عَلَيْنَا
رَسُولُ
اللّهِ # فَلَمَّا
رَأى
الْمَغْرَةَ
رَجَعَ.
فَلَمَّا رَأَتْ
زَيْنَبُ
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْها ذلِكَ
عََلِمَتْ
أنَّهُ
كَرِهَ ذلِكَ.
فَغَسَلَتْ
ثِيَابَهَا
وَوَارَتْ
كُلَّ
حُمْرَةٍ!
فَرَجَعَ؛ فَاطَّلَعَ.
فَلَمَّا
لَمْ يَرَ شَيْئاً
دَخَلَ[.
أخرجه أبو
داود .
4. (5279)- Benî Esed'den
bir kadın anlatıyor: "Bir gün, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
zevcelerinden Zeyneb'in yanında idim ve kızıl toprakla onun elbiselerini
boyuyorduk. Biz bu işle meşgulken Resulullah Aleyhissalâtu vesselâm çıkageldi.
Ancak kızıl toprağı görünce geri döndü. Zeynep bu hali görünce, Aleyhissalâtu
vesselâm'ın bunu mekruh addettiğini anladı ve derhal elbiselerini yıkadı ve bütün
kırmızılığı örttü. Aleyhissalâtu vesselâm geri döndü ve aniden geldi. (Boyadan)
hiçbir şey görmeyince içeri girdi." [Ebu Davud, Libas 20, (4071).][86]
ـ5280 ـ5ـ
وعن عِمْران
بن حُصَيْنٍ
رَضِيَ اللّهُ
عَنْهما قال:
]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #: َ
أرْكَبُ
ا‘رْجُوَانَ،
وََ اَلْبَسُ
الْمُعَصْفَرَ،
وََ الْقَمِيصَ
الْمَكْفُوفَ
بِالْحَرِيرِ؛
أَ وَطِيبُ
الرِّجَالِ
رِيحٌ َ
لَوْنَ لَهُ.
أَ وَطِيبُ
النِّسَاءِ
لَوْنٌ َ
رِيحَ لَهُ[.
أخرجه أبو
داود.»ا‘رْجُوَانُ«
صبغ أحمر شديد
الحمرة .
5. (5280)- İmran İbnu Husayn
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Ben erguvan (koyu kızıl) renkli şeyin üzerine binmem. Ne
sarıya boyanmışı ne de (eteğinin ucuna, yakasına, yenine) ipekli geçirilmiş
gömleği giymem. Bilesiniz erkeğin sürünme maddesi kokuludur, renksizdir.
Bilesiniz kadının sürünme maddesi renklidir kokusuzdur." [Ebu Davud,
Libas, 11, (4048); Tirmizî, Edeb 30, (2789).][87]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste geçen "el-ercuvan"dan maksadın
meyseretu'l-ercuvan olduğu belirtilir. Meyseretu'l-ercuvan ise, en-Nihaye'nin
açıklamasına göre, kırmızı ipekten ve atlastan yapılan yumuşak küçük bir minderdir. İçerisine pamuk veya yün
doldurulmuştur. Deve vs. bineklerde semerin üzerine konulur. Hayvana binen
kimse bunun üzerine oturur. Hadiste Aleyhissalâtu vesselâm bu evsafta
minderlerin konduğu hayvana binmeyeceğini ifade etmektedir.
Şarihler bu Nebevi yasağın israf sebebiyle konduğunu, bunun bir erkek giysisi olmadığını belirtirler.
2- Bu hadis, Müslim'de Hz. Esma'dan gelen ve Hz. Peygamber'in
cübbesinin iki oyuğunun (yenler ve yaka) ipek şeritle kaplı olduğunu belirten rivayete muhalif gözükmekte
ise de, el-Kâdî, burada muaraza olmadığını, Aleyhissalâtu vesselâm'ın ipekle
şeritlenmiş cübbeyi giymiş olsa bile aşırı bir süslenme ve tereffüh bulunduğu
için ipekle şeritlenmiş gömleği giymediğini belirtir. Aliyu'l-Kârî aradaki
tearuzu te'lif sadedinde der ki: "Buradaki şeridin eni ruhsat verilen dört
parmaklık miktardan fazla olabilir veya biri vera ve takvaya hamledilir, diğeri
de ruhsata." Yasak ifade eden beyanın, cübbenin giyilmesinden önceye ait
olabileceği ihtimali de söylenmiştir.
3- Kırmızı renkli
elbisenin hükmü hususunda, ulemanın nususa dayanarak ileri sürdüğü
ihtilafları İbnu Hacer yedi görüşe irca eder ve delilleriyle birlikte zikreder.
Biz sadece görüşleri kaydederek özetleyeceğiz:
1) Mutlak cevaz var.
2) Mutlak yasaktır.
3) Kırmızılık galebe çalan elbiseyi giymek mekruhtur.
4) Şöhret ve zinet kasdıyla kırmızı giyinmek mutlak haramdır;
evde, iş hayatında giymek caizdir.
5) İpliği kızıl olmakla birlikte sonradan dokunmuş olan
kumaşın giyilmesi caizdir, dokunduktan sonra boyanan yasaktır.
6) Kırmızı boyalıyı giymek Resulullah'a hastır sonrakilere
yasaklanmıştır.
7) Yasak tamamı boyanmış elbiseye hastır, başka renkler de
ihtiva eden elbiseler giyilebilir.
İbnu Hacer en sonda der ki: "Bu makamda tahkik şudur: Kızıl,
giymekten nehiy, kâfir kıyafeti olduğu içinse, burada hüküm miseretu'lhamra
(kızıl renkli eyer minderi) hakkındaki
gibidir. Onun, kadın kıyafeti olmasından dolayı ise, yasak, kadınlara
benzemekten zecre racidir. Bu durumda yasak rengin kendisi sebebiyle (lizatihi) değildir. Şöhret veya mürüvveti yaralaması
sebebiyle ise, yasak bu durumun bulunduğu yerde mevzubahis olur. Aksi takdirde,
İmam Malik'in, evler mahfiller arasında yer verdiği tefrik görüşü kuvvet
kazanır."[88]
ـ5281 ـ1ـ عن
ابن عمرو بن
العاص رَضِيَ
اللّهُ عَنْهما
قال: ]رَأى
عَليَّ
رَسُولُ
اللّهِ # ثَوْبَيْنِ
مُعَصْفَرَيْنِ.
فقَالَ:
أُمُّكَ أمَرَتْكَ
بهذا؟ قُلْتُ:
أغْسِلُهُمَا
يَا رَسُول
اللّهِ.
قَالَ: بَلْ
اِحْرِقْهُمَا؛
وَفي رواية:
إنَّ هذِهِ
مِنْ ثِيَابِ
الْكُفَّارِ
فََ تَلْبَسْهُمَا[.
أخرجه مسلم
وأبو داود
والنسائي .
1. (5281)- İbnu Amr
İbni'l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) üzerimde sarıya boyanmış iki giysi
görmüştü. Derhal:
"Bunu giymeni annen mi sana emretti?" diye sordu. Ben:
"Bunları yıkayayım mı, ey Allah'ın Resulü!" dedim.
"Hatta yak onları!" buyurdular."
Bir rivayette: "Bu, kâfirlerin kıyafetidir, sakın bunları
giyme!" buyurdular" denmiştir.
[Müslim, Libas 27, (2077); Ebu Davud, Libas 20, (4066, 4067, 4068); Nesaî,
Zinet 96, (8, 203, 204).][89]
AÇIKLAMA:
1- Sarı renge boyanmış
elbisenin giyilip giyilmeyeceği de alimler tarafından münakaşa
edilmiştir. Sadedinde olduğumuz hadis caiz görmeyenlere delildir.
Sahabe ve Tabiin'in cumhuru bunun cevazına hükmetmiştir. Ebu
Hanife, Şafii ve Malik de cevaza hükmedenler arasında yer alır. İmam Malik,
varid olan nehye binaen, bir başka renge
boyanmış olanı sarıya tercih ettiğini
söylemiştir. Sarı en ziyade dikkat çeken bir renk olduğu için İmam Malik'in
insanların çoklukla bulunduğu mahfillerde mekruh olacağına, evlerde, iş
yerlerinde caiz olacağına hükmettiği de rivayet edilmiştir.
2- Rivayette, Resulullah'ın Abdullah İbnu Amr'a "Bunu
giymeni annen mi emretti?" demesi, sarı kıyafetin kadınlara has olduğuna delil
kılınmıştır. Yasak erkekler hakkında mevzubahistir.
Ateşte yakılmasının emredilmesi, başkalarını da zecre, yasağın
ciddiyetini ifadeye hamledilmiştir.[90]
ـ5282 ـ2ـ
وعن علِيٍّ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]نَهى
رَسُولُ
اللّهِ # عَنْ
لِبْسِ الْقَسِىِّ
وَالْمُعَصْفَرُ[.
أخرجه أبو
داود والترمذي.»القَسِّى«
ثياب كتان
مخططة
بابريسم كان
يجاء بها من
مصر .
2. (5282)- Hz. Ali
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kasiy
(yol yol ipek bulunan keten) kumaşla sarıya boyanmış kumaşı yasakladı."
[Ebu Davud, Libas 11, (4044); Tirmizî, Libas 5, (1725); Müslim, Libas 29,
(2078).][91]
AÇIKLAMA:
Kasiyye ipekli bir kumaştır. Dokuma sırasında yol yol ipek
tabakasına yer verilmiş bir ipekli çeşidi. Tariflerde ipek damarlarının kaburga
kemiği kalınlığında ve onun gibi eğrice
olduğu belirtilir. Kumaş, Kass şehrinde imal edildiği için kasî veya kısî diye
nisbet ismini almıştır.
Hattâbî, gerek ipekli
kumaşın ve gerekse sarıya boyanmış
elbisenin kadınlara helal, erkeklere haram olduğunu belirtir.[92]
ـ5283 ـ1ـ عن
أبي رَمْثَةَ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]رَأيْتُ
عَلى رَسُولِ
اللّهِ #
ثَوْبَيْنِ
أخْضَرَيْنِ[.
أخرجه أصحاب
السنن .
1. (5283)- Ebu Remse
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah'ın üzerinde iki yeşil giysi
gördüm." [Ebu Davud, Libas 19, (4065); Tirmizî, Edeb 48, (2813); Nesâî,
Zinet 97, (8, 204); Iydeyn 16, (3, 185).][93]
AÇIKLAMA:
Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yeşil renkli elbise
giydiğini ifade etmektedir.
Bir kısım rivayetler,
yeşilin cennetliklerin çoğunun elbiselerinin
rengi olduğunu te'yid etmektedir. Ayet-i kerimede de: "Üzerlerinde ince ve kalın
ipekten yeşil elbiseler vardır"
(İnsan 21) buyrulmuştur. Göz için en uygun rengin yeşil olduğu, yeşili
seyretmenin gözde dinlendirici etki yaptığı bilinmektedir. Yeşile gerek ayet-i
kerimelerde yer verilmiş olması ve gerekse Aleyhissalâtu vesselâm'ın onu
sevmesi sebebiyle, yeşil İslam'a sembol olmuştur.[94]
ـ5284 ـ1ـ عن
أمّ خَالِدْ
بِنْتُ
خَالِد بن
سعيد بن العاص
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قالت:
]أُتِىَ رَسُولَ
اللّهِ #
بِثِيَابٍ
فيهَا
خَمِيصَةٌ
سَوْدَاءُ.
فقَالَ: مَنْ
تَرَوْنَ
أكْسُو هذهِ؟
فَسَكَتُوا.
فقَالَ:
اِئْتُونِى
بِأُمِّ
خَالِدٍ فَأُتِىَ
بِِى،
فَألْبَسْنِيهَا
بِيَدِهِ،
وقَالَ: أبْلى
وَأخْلِقِى
مَرَّتَيْنِ،
وَجَعَلَ
يَنْظُرُ الى
عَلَمِ
الْخَمِيصَةِ
وَيُشِيرُ
بِيَدِهِ
اليّ،
وَيَقُولُ:
يَا أمَّ
خَالِدٍ هذَا
سَناً يَا
أمَّ خَالِدٍ
هذَا سَنّاً.
وَالسَّنَا
بِلِسَانِ
الْحَبَشَةِ:
الْحَسَنُ[.
أخرجه
البخاري وأبو
داود.»أخلقى«
بالفاء والقاف.و»الخميصةُ«
كساء اسود له
علم، فإن لم يكن
له علم فليس
بخميصة .
1. (5284)- Ümmü Halid Bintu Halid İbni Said İbni'l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a
benekli siyah bir giysi getirilmişti.
"Bunu kime giydirmemi uygun bulursunuz?" buyurdular. Herkes susmuştu.
"Bana ümmü Halid'i getirin!" emrettiler. Beni yanına
götürdüler. Giysiyi elleriyle bana giydirdi ve sonra da:
"Üstünde eskit, üstünde eskit!" diye iki sefer
tekrarladılar. Siyah kumaşın beneğine bakıyor, eliyle de bana işaret ediyor ve:
"Ey Ümmü Halid! Bu senna (güzel), ey Ümmü Halid bu senna!" diyordu. Senna, Habeşistan dilinde güzel
demekti." [Buhârî, Libas 22, 32, 188; Menakıbu'l-Ensar 37, Edeb 17; Ebu
Davud, Libas 1.][95]
AÇIKLAMA:
1- Hamîsa, yün veya ibrişimden mamul siyah benekli kumaşa denmektedir. Bu kumaşa hamîsa
denmesi için benek bulunmasının gereğine
dikkat çekilir. Hadis, siyah renkli kumaştan giysi yapmanın caiz olduğuna delil
kılınmıştır. Aleyhissalâtu vesselâm'dan, siyahın cevazına delalet eden başka
rivayetler de gelmiştir.
2- Hadis, ayrıca yeni bir elbise giyene nasıl duada
bulunulacağı hususunda da fikir vermektedir.
اَبْلى
اَخْلِقى eskit, parçala
demektir. Ancak dilimizde bu makamda: "Üzerinde eskisin, sağlıkla
eskit!" gibi tabirler kullanırız. Yani "O eskiyinceye kadar ömrün
uzun olsun, kazadan beladan uzak kalasın!" manasında bir dua... [96]
ـ5285 ـ1ـ عن
أبي عُثمان
النّهْدِى
قال: ]كَتَبَ
إلَيْناَ
عُمَرُ بن
الخطّابِ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه،
وَنَحْنُ
بأذْرِبِيجَانَ
مَعَ عُتْبَةَ
بْنِ
فَرْقَدٍ.
فَقَالَ: يَا
عُتْبَةُ، إنَّهُ
لَيْسَ مِنْ
كَدِّكَ وََ
كَدِّ أبِيكَ
وََ كَدِّ أُمِّكَ،
فأشْبِعِ
الْمُسْلِمِينَ
في رِحَالِهِمْ
مِمَّا
تَشْبَعُ
مِنْهُ في
رَحْلِكَ،
وَإيَّاكُمْ
وَالتَّنَسُّمَ،
وِزِيَّ أهلِ
الشِّرْكِ،
وَلَبُوسَ
الْحَرِيرِ،
فإنَّ
رَسُولَ
اللّهِ # نَهى
عَنْ لَبُوسِ
الْحَرِيرِ
إَّ هكذَا،
وَرَفَعَ
لَنَا
رَسُولَ
اللّهِ # اَلْوُسْطَى
وَالسَّبَابَةَ
وَضَمَّهُمَا[.
أخرجه الخمسة
.
1. (5285)- Ebu Osman
en-Nehdi anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh), biz Utbe İbnu
Ferkad ile Azerbaycan'da iken bize şöyle yazmıştı:
"Ey Utbe, (bu mal) ne senin emeğin, ne babanın emeği ne de
annenin emeğidir. Öyleyse mü'minleri,
evlerinde, kendi evinde doyduğun şeyden
doyur. Zevk için yemekten ve şirk ehlinin
zinetinden, ipekli giymekten
kaçın. Zira Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) şu kadarı hariç ipekli giymekten yasakladı ve
Resulullah bize orta ve işaret parmağını kaldırarak birbirine bitiştirdi."
[Buhârî, Libas 25; Müslim, Libas 12, (2069); Ebu Davud, Libas 10, (4042);
Nesâî, Zinet 93, (8, 202); İbnu Mace, Libas 18, (3593).][97]
AÇIKLAMA:
Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın elbiselerde, şehadet
ve orta parmak enindeki bir genişlikten fazla ipeği tecviz etmediğini ifade
etmektedir. İpek bahsinin sonunda teferruata yer vereceğiz. [98]
ـ5286 ـ2ـ
وعن علِيٍّ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]أخَذَ
رَسُولَ
اللّهِ #
حَريراً
فَجَعَلَهُ
في يَمِينِهِ؛
وَذََهَباً
فَجَعَلَهُ
في شِمَالِهِ.
فقَالَ: إنَّ
هذَيْنِ
حَرَامٌ عَلى
ذُكُورِ
أُمَّتِي[.
أخرجه أبو
داود
والنسائي.وفي
أخرى للترمذي
والنسائي، عن
أبي موسى:
]حُرِّمَ
لِبَاسُ
الْحَرِيرِ
وَالذَّهَبِ
عَلى ذُكُورِ
أُمَّتِي،
وَأُحِلَّ
“نَاثِهِمْ[ .
2. (5286)- Hz. Ali
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir
miktar ipek alıp sağ avucuna koydu, bir miktar da altın alıp sol eline koydu
sonra da:
"Şu iki şey ümmetimin erkek kısmına haramdır!"
buyurdu." [Ebu Davud, Libas 14, (4057); Nesâî, Zinet 40, (8, 160).]
Tirmizî, ve Nesâî'de Ebu Musa'dan gelen diğer bir rivayette:
"Ümmetimin erkeklerine, ipek elbise
ve altın haram kılındı, kadınlarına helal kılındı" buyrulmuştur.[99]
ـ5287 ـ3ـ
وعن ابن عمر
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال:
]قَالَ رَسُولُ
اللّهِ #:
إنَّمَا
يَلْبَسُ
الْحَرِيرَ
في الدُّنْيَا
مَنْ َ خََقَ
لَهُ في
اŒخِرَةِ[. أخرجه
الشيخان
والنسائي .
3. (5287)- İbnu Ömer
(radıyallahu anhüma) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Dünyada ipeği, ahirette nasibi olmayanlar giyer."
[Buhârî, Libas, 25; Müslim, Libas 6, (2068); Nesâî, Zinet 91,(8, 201).][100]
ـ5288 ـ4ـ
وعن أبي
أمَامَة
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #: مَنْ
لَبِسَ الْحَرِيرَ
في
الدُّنْيَا
لَمْ يَلْبَسْهُ
في اŒخِرَةِ[.
أخرجه
الشيخان .
4. (5288)- Ebu Ümâme
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"İpeği dünyada giyen, ahirette giyemez." [Buhârî, Libas
25; Müslim, Libas 23, (2075); Nesâî, Zinet 91, (8, 200).][101]
ـ5289 ـ5ـ
وعن ابن عمر
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال: ]رَأى
عُمَرُ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
حُلَةً مِنْ
إسْتَبْرَقٍ
تُبَاعُ
فَأتَى بِهَا
النّبِيَّ #،
فقَالَ: يَا
رَسُولَ
اللّهِ:
اِبْتَعْ
هذِهِ
فَتَجَمَّلْ
بِهَا
لِلْعِيدِ
وَالْوُفُودِ.
فقَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #!
إنَّمَا
هذِهِ
لِبَاسُ مَنْ
َ خََقَ لَهُ.
ثُمَّ لَبِثَ
عُمَرُ مَا
شَاءَ اللّهُ
أنْ يَلْبَثَ
فأرْسَلَ
إلَيْهِ
بِجُبَّةِ
دِيبَاجٍ
فَأتَى
عُمَرُ
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْه؛
فقَالَ: يَا رَسُولَ
اللّهِ،
قُلْتَ:
إنَّمَا
هذِهِ لِبَاسُ
مَنْ َ خََقَ
لَهُ، ثُمَّ
أرْسَلْتَ إليَّ
بهذِهِ؟
فقَالَ #:
إنِّي لَمْ
أُرسِلْهَا
إلَيْكَ
لِتَلْبَسَهَا،
وَلَكِنْ
لِتَبِيعَهَا
وَتُصِيبَ
بِهَا
حَاجَتَكَ[.
أخرجه الستة إ
الترمذي.»ا“سْتَبْرُقُ«
ما غلظ من
الديباج .
5. (5289)- İbnu Ömer
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "(Babam) Ömer (radıyallahu anh) satılmakta
olan atlas bir elbise gördü. Onu
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a getirip:
"Ey Allah'ın Resulü! Bunu satın al da bayramlarda ve taşradan
gelen heyetlerin karşılanması sırasında tecemmülen giyin!" dedi.
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Bu, (ahirette) nasibi olmayanların giysisidir"
buyurdular. Sonra Hz. Ömer, Allah'ın dilediği kadar kaldı. Aleyhissalâtu
vesselâm ona atlastan mamul bir cübbe gönderdi. Ömer gelerek:
"Ey Allah'ın Resulü! Siz (ipek hakkında): "Bu,
(ahirette) nasibi olmayanların giyeceğidir" demiştiniz. Sonra bana bunu gönderdiniz,
(hikmeti nedir?)" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm, buna karşılık:
"Bunu, sana bizzat giyesin diye göndermedim. Bilakis, satasın
ve parasıyla ihtiyaçlarını göresin diye göndermiştim" buyurdular."
[Buhârî, Libas 30, Cum'a 7, Iydeyn 1, Büyû 40, Hibe 27, 29, Cihad 177, Edeb 9,
66; Müslim, Libas 6, (2068); Muvatta, Libas 18, (2, 917, 918); Ebu Davud 10,
(4040, 4041); Nesâî, Zinet 84, 86, 87, (8, 196-198).][102]
ـ5290 ـ6ـ
وعن علي
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]كَسَانِى
رَسُولُ
اللّهِ #
حُلّةً
سِيَرَاءَ
فَخَرَجْتُ
بِهَا،
فَرَأيْتُ
الْغَضَبَ في
وَجْهِهِ
فأطَرْتُهَا
خُمُراً
بَيْنَ نِسَائِي[.
أخرجه الخمسة
إ الترمذي .
6. (5290)- Hz. Ali
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana
siyera (denen yolyol sarı kalemli
dokunmuş ipek) kumaştan bir takım elbise giydirdi. Sonra ben onu giyip
çıktım (Resulullah bunu üzerimde görünce bana kızmıştı), öfkesini yüzünde görüyordum. Hemen dönüp, onu hanımlarım
arasında başörtüsü yapmaları için taksim ettim." [Buhârî, Libas 30, Hibe
27, Nafakat 11; Müslim, Libas 19, (2071); Ebu Davud, Libas 10, (4043); Nesâî,
Zinet 85, (8, 197).][103]
ـ5291 ـ7ـ
وفي رواية
لمسلم: ]أنَّ
أُكَيْدِرَ
دُومَةِ
الْجَنْدَلِ
أهْدَى الى
النّبَىِّ #
ثَوْبَ
حَرِيرٍ
فأعْطَاهُ
عَلِيّاً،
وقَالَ: شَقِّقْهُ
خُمُراً
بَيْنَ
الْفَواطِمَ[.»والفواطم«
جمع فاطمة،
وهن: فاطمة
الزهراء
بِنْتِ
رَسُولِ
اللّهِ #،
وفاطمة بنت
أسد: أم علي بن أبي
طالب، وفاطمة
بنت حمزة.
وقيل الثالثة
فاطمة بنت
عتبة ابن
ربيعة، وكانت
قد
هاجرت.»الحُلةُ
السِّيراءُ«
المخططة
بابريسم
والقز.و»أطَرْتُهَا«
شققتها
وقسمتها
بينهن .
7. (5291)- Müslim'in bir
diğer rivayetinde şöyle denmiştir. Dûmetu'l-Cendel şefi Ukeydir, Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a ipek bir elbise hediye etti. Aleyhissalâtu vesselâm
da onu Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye verdi ve:
"Bunu Fatımalar arasında taksim et!" buyurdular.
"[Müslim, Libas 18, (2071).][104]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste geçen Fevatım, Fatımalar demektir. Bundan üç kadın
kastedilmiştir:
1) Fatımatu'z-Zehra: Resulullah'ın kızı ve Hz. Al'nin zevce-i
tahireleri.
2) Fatıma Bintu Esed: Hz. Ali'nin annesi.
3) Fatıma Bintu Hamza İbni Abdilmuttalib... Üçüncünün hicrete
katılan Fatıma Bintu Utbe İbni Rebia olduğu da söylenmiştir.
2- Kaydedilen hadisler ipek ve ipekli kumaşların erkeklere
haram, kadınlara ise helal kılındığını ifade etmektedir. İpek olmayan kumaş
üzerine, yaka şerit, alem, yama gibi ipekten parçaların belli bir ölçüyü
aşmayan miktarı caiz görülmüştür. Keza bazı hallerde erkeğe de ipek kumaş caiz
görülmüştür. Bu hususta teferruat bahsin sonunda (5295. hadisten sonra) yer
alacak.[105]
ـ5292 ـ1ـ عن
ابن عبّاسٍ
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما قال:
]إنَّمَا نَهى
رَسُولُ
اللّهِ # عَنِ
الثَّوْبِ
المُصْمَتِ
مِنَ
الْحَرِيرِ،
وَأمَّا
الْعِلْمُ
وَسَدى
الثَّوْبِ
فََ بَأسَ بِهِ[.
أخرجه أبو
داود .
1. (5292)- İbnu Abbas
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) saf
ipekten yapılmış elbiseyi yasakladı. Ama alem olarak konan ve kumaşın
direzisinde kullanılan ipeğe yasak yoktur." [Ebu Davud, Libas 12, (4055).][106]
AÇIKLAMA:
Bu hadiste, kumaşta ipek karışımı olur, fakat bu karışım galebe çalmazsa bunun kullanılmasının
caiz olduğuna delil var. Cumhur bu görüştedir. Ancak Sahabe'den İbnu Ömer,
Tabiin'den İbnu Sîrin gibi bazıları ipek karışımı kumaşın da (kasiyy)
yasaklandığını ifade eden rivayetlere dayanarak ipek karışımı kumaşların da
erkeklere haram olduğuna hükmetmişlerdir.[107]
ـ5293
ـ2ـ وعن أنسٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]رَخَّصَ
رَسُولُ
اللّهِ #
لِلزُّبَيْرِ
بْنِ الْعَوَّامِ
وَعَبْدِالرَّحْمنِ
بْنِ عَوْفٍ
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْهما في
لُبْسِ الْحَرِيرِ
لْحِكَّةِ
كَانَتْ
بِهَمَا[.
أخرجه الخمسة
.
2.(5293)- Hz. Enes
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Zübeyr
İbnu'l-Avvam ve Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anhümâ) için kendilerindeki
uyuz sebebiyle ipekli giymelerine izin verdi." [108]
ـ5294 ـ3ـ
وفي رواية:
]شَكَوْا الى
رَسُولِ
اللّهِ #
اَلْقَمْلَ،
فَرَخَّصَ
لَهُمَا في
الْحَرِيرِ
في غَزَاةٍ
لَهُمَا[ .
3. (5294)- Bir rivayette de
şöyle denmiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a (hacc sırasında)
bitten şikayet ettiler. Aleyhissalâtu
vesselâm onlara katıldıkları gazveleri
sırasında ipek gömlekler giymeye ruhsat tanıdı." [Buhârî, Libas 29,
Cihad 91; Müslim, Libas 25, (2076); Tirmizî, Libas 2, (1722); Ebu Davud, Libas
13, (4056); Nesâî, Zinet 93, (8, 202).][109]
AÇIKLAMA:
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Hz. Zübeyr ve Hz.
Abdurrahman (radıyallahu anhümâ)'a tanıdığı ipek ruhsatının sebebi bazı rivayetlerde "bit
sebebiyle", bazı rivayetlerde "uyuz sebebiyle" diye ifade
edilmiştir. Ulema bunu çeşitli şekillerde yorumlamıştır.
* Bu iki zattan birine bit, diğerine de uyuz sebebiyle ruhsat
vermiş olabilir.* Rivayetin birinde bir hata veya bir te'vil olabilir.
* Her ikisi için de ruhsat çıkmış olabilir.
* Uyuz bit sebebiyle hasıl olur. Öyleyse ruhsat, bazan sebebe
(uyuz), bazan da sebebin sebebine (bite)
nisbet edilerek ifaade edilmiş olabilir.
Keza
rivayetlerde bazan "sefer"de, bazan "gazve"de ruhsatın
geldiği belirtilmiş, bazan da "bit"den veya "uyuz"dan
dolayı ipekliye ruhsat verildi denilerek mutlak bırakılmıştır. Bu ifadelerin
her biri ulemanın farklı değerlendirmelerinde müessir olmuştur.
* İmam Malik ve Ebu Hanife'ye göre ipek mutlak olarak
haramdır.
* Şafii ve Ebu Yusuf'a göre zaruret halinde cevaz vardır.
* İbnu Mâceşûn'a göre harpte müstehabtır.
* Mühelleb: "Harpte ipeğin düşmanı korkutmak maksadıyla
giyilmesi, harpte hileye ruhsata benzer" demiştir.
* Nevevî: "İpeğin giyilmesindeki hikmet onda mevcut olan
soğukluk hassasına dayanır" demişse de "onun hassası sıcak
olmaktır" diye tenkit edilmiştir. İbnu Hacer, ipeğin bazı hastalıklara
giyilmesine verilen ruhsatın hikmetini "onda uyuzun hasıl olmasına sebep
olan bit gibi bazı haşaratın defedilmesine müessir bir hassanın
bulunmasıyla" izah eder.[110]
ـ5295
ـ4ـ وعن
سُوَيْدُ بنِ
غَفَلَةَ
قَالَ:
]خَطَبَ
عُمَرُ
رَضِيَ اللّهُ
عَنْه
بِالْجَابِيَةِ،
فقَالَ: نَهى
رَسُولُ
اللّهِ # عَنْ
لُبْسِ
الْحَرِيرِ
إَّ مَوْضِعَ
إصْبَعٍ أوْ
إصْبعَيْنِ
أوْ ثَثٍ أوْ أربَعٍ[.
أخرجه مسلم .
4. (5295)- Süveyd İbnu
Gafele anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) el-Cabiye'de halka hitap
ederek: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) iki, üç veya dört parmak yeri
hariç, ipek giymeyi yasaklamıştı!"
dedi." [Müslim, Libas 12, (2069).][111]
AÇIKLAMA:
İpekle ilgili kaydedilen
rivayetlerden de anlaşılacağı üzere, bazı hallerde giyilmesine cevaz
verilmiş olmasına rağmen erkeklere haram kılınmış olması esastır. Tahrîm ve
ibahe ile gelen rivayetler alimlerin hükümde ihtilafa düşmelerine sebep
olmuştur. Ebu Bekr İbnu'l-Arabî on farklı görüşün ileri sürüldüğünü belirtir:
1) Mutlak olarak haramdır.
2) Harpte mübahtır.
3) Sefer (yolculuk) halinde helaldir.
4) Sadece hastalık sırasında helaldir.
5) Sadece gazve sırasında helaldir.
6) Sadece alem olarak mübahtır.[112]
7) Kadınlara da erkeklere de haramdır.
8) Üste giymek haramdır, yerde yaygı olarak kullanmak
mübahtır. Ebu Hanîfe ve İbnu Mâceşûn böyle demişlerdir.
9) Mutlak olarak mübahtır.
10) Başka bir şeyle karışık da olsa haramdır.
Seferde helal diyenler, ipeğin insanlara kibir verdiği için
yasaklandığını ileri
sürer. "Çünkü derler, kâfire karşı gurur ve tekebbür câizdir."
Seferde
mübah diyenler, Zübeyr ve Abdurrahman radıyallahu anhümâ'ya sefer ve gazve
sırasında Resûlullah'ın, uyuz sebebiyle tanıdığı ruhsatı esas almışlardır. Bu
rivayette ruhsata üç illet müessir olmaktadır: Sefer, gazve, hastalık...
İbnu'l-Arabî, ipekten nehyin sebebi hususunda başka sebepler üzerinde
durulduğunu da belirtir:
* Kadınlara benzeme,
* İsraf,
* Kibir.
Yasakta israfın asıl sebep olduğunu belirten İbnu'l-Arabî,
bidayette ipeğin helal olduğunu, sonradan tahrîm edildiğini not eder. Bazı
hadislerde, bu sebeple Resûlullah'ın ipek giydiği, sonra çıkarıp, "Bu
muttakîlere uygun değildir" dediği gelmiştir. İbnu'l-Arabî, ipeğin bazı
kayıtlar ve şartlar altındaki ruhsatını ifade eden hadislerin bu yasaklamadan
sonra Aleyhissalâtu vesselâm'dan vârid olduğunu belirtir. [113]
ـ5296 ـ1ـ عن
عائشة رَضِيَ
اللّهُ
عَنْها قالت:
]صَنَعْتُ
لِرَسُولِ
اللّهِ #
بُرْدَةً
سَوْدَاءَ
فَلَبِسَهَا،
فَلّمَا
عَرِقَ فيهَا
وَجَدَ
مِنْهَا
رِيحَ
الصُّوفِ،
فَقَذَفَهَا،
وَكَانَ
تُعْجِبُهُ
الرِّيحُ
الطَّيِّبَةُ[.
أخرجه أبو
داود .
1. (5296)- Hz. Aişe
radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a siyah
bir bürde (hırka) yaptım, bunu giydi. İçinde terlediği zaman ondan yün kokusu
hissetti. Bunun üzerine o hırkayı çıkarıp attı. Aleyhissalâtu vesselâm güzel
kokudan hoşlanırdı." [Ebu Dâvud, Libâs 22, (4074).][114]
Hadis, yün kumaşın giyilebileceğini ifade ettiği gibi, siyah
renkli kumaşın giyilmesinin câiz olduğuna da delalet eder. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) güzel kokuya karşı hassas olduğu için fena koku
neşredecek elbiselere karşı ihtiyatlı olmuştur. Sadedinde olduğumuz rivayet,
neşrettiği ağır koku sebebiyle yünden mâmul hırkasını attığını göstermektedir.
Bu rivayet yünün haram olduğunu ifâde etmez. Aleyhissalâtu vesselâm'ın yünden
mâmul esvap kullandığını ifade eden rivayetler vardır. Müteakiben bazılarını
göreceğiz.[115]
ـ5297 ـ2ـ
وعن أبي
بُرْدَةُ بن
أبي مُوسى
ا‘شْعَرى قال:
]دَخَلْتُ
عَلى
عَائِشَةَ
رَضِيَ اللّهُ
عَنْها
فأخْرَجَتْ
إلَيْنَا
كِسَاءً مُلَبَّداً
وَإزَاراً
غَلِيظاً. فقَالَتْ:
قُبِضَ
رَسُولُ
اللّهِ # في
هذَيْنِ[.
أخرجه الخمسة
إ النسائي .
2. (5297)- Ebu Bürde İbnu
Ebî Mûsa el-Eş'arî anlatıyor: "Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın yanına
girdim. Bana yamalı bir giysi ve kaba bir izar çıkardı ve "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) şu iki (parça)nın içinde vefat etti!" dedi."
[Buhâri, Humus 5, Libâs 19; Müslim, Libâs 35, (2080); Ebu Dâvud, Libâs 8,
(4036); Tirmizî, Libas 10, (1733).] [116]
AÇIKLAMA:
Hadis, devlet reisliği gibi dünyevî en büyük makamı da elinde
tutan Aleyhissalâtu vesselâm'ın dünyalık karşısındaki zühd ve istiğnasına da
bir örnek olmaktadır. Resûlullah'ın bu zühdü yokluktan gelmiyordu. Rabb-i
Kerîminden zaten bunu istiyor "Ey Allahım, beni fakir olarak yaşat, fakir
olarak huzuruna al!" diye dua ediyordu.
Ümmeti, zengin bile olsa, Fahr-i Kâinat'ın bu sünnetine uyma
hakkına sahiptir.[117]
ـ5298 ـ3ـ
وعن
عَائِشَةَ
رَضِيَ
اللّهُ
عَنْها قالتْ:
]خَرَجَ
رَسُولُ
اللّهِ #
ذَاتَ
غَدَاةٍ
وَعَلَيْهِ
مِرْطٌ
مُرَحَّلٌ
مِنْ شَعْرٍ أسْوَدَ[.
أخرجه مسلم
وأبو داود
والترمذي.»اَلْمِرْطُ«
كساء من خزّ
أو صوف يؤتزر
به.و»المرحلُ«
بالحاء المهملة:
الذي فيه صور
الرحال، وقيل
المقرش .
3. (5298)- Hz. Aişe
radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir
sabah üzerinde, siyah kıldan yapılmış desenli bir giysi olduğu halde
çıktı." [Müslim, Libâs 36, (2081); Ebu Dâvud, Libâs 6, (4032); Tirmizî,
Edeb 49, (2814).][118]
AÇIKLAMA:
Mırtın, yün veya kıldan mâmul bir giysi olup, izar olarak vücuda sarıldığı belirtilir.
Murahhal, üzerinde daha ziyade rihal (deve) desenleri bulunan
kumaş demektir.
Şu halde Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz, üzerinde bazı desenler
bulunan kaba kumaştan mâmul giysileri giymiştir. Bu rivayet, aynı zamanda
Aleyhissalâtu vesselâm'ın tek parça giysi ile dışarı çıktığını da ifade eder.[119]
ـ5299 ـ4ـ
وعن ابن
مسعودٍ رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #: كَانَ
عَلى مُوسى
عَلَيْهِ
السَّمُ
يوْمَ كَلَّمَهُ
رَبُّهُ
تَعالى
سرَاوِيلَ
صُوفٍ،
وَجُبَّةُ
صُوفٍ،
وَكِسَاءُ
صُوفٍ،
وَكُمَّةُ
صوفٍ
وَنَعَْنِ
مِنْ جِلْدِ
حِمَارٍ
مَيِّتٍ[.
أخرجه
الترمذي .
4. (5299)- İbnu Mes'ud radıyallahu
anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Hz. Musa aleyhisselâm'ın Rabbi Teâlâ hazretleriyle konuştuğu
gün, üzerinde yünden bir şalvar, yünden
bir cübbe, yünden bir kisâ, yünden küçük bir serpuş (takke) vardı. Ayağında da
ölü eşek derisinden mâmul bir ayakkabı vardı." [Tirmizî, Libâs 10,
(1734).] [120]
ـ5300 ـ1ـ عن
عائشة رَضِيَ
اللّهُ
عَنْها قالت:
]كَانَ
فِرَاشُ
رَسُولِ
اللّهِ # مِنْ
أدَمٍ حَشْوُهُ
لِيف[. أخرجه
الخمسة إ
النسائي .
1. (5300)- Hz. Aişe
radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
minderi deridendi ve içi hurma lifiyle dolu idi." [Buhârî, Rikâk 17;
Müslim, Libâs 38, (2082); Ebu Dâvud, Libâs 45, (4146, 4147); Tirmizî, Libâs 27,
(1762).][121]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, Resûlullah'ın zühdünü ve hayatının ne kadar sade
olduğunu gösteren rivayetlerdendir. Evinde minder ve yastık olarak içerisi
hurma lifi ile doldurulmuş, deri kılıf kullanmaktadır.
Bir başva rivayette, bazı hücrelerinde sadece hasır üzerinde
oturduğu, hasırın, bedeninde izler bıraktığı belirtilmiştir. Hatta hasır
üzerine konacak bir başka sergi getirilmesi teklif edilince: "Ben kendimi
dünyada yolcu gibi biliyorum. O yolcu bir ağacın dibinde bir miktar
dinlenmiştir, sonra da bırakıp gitmiştir. (Bu yolcu ağacın altını tefrişle,
tezyinle uğraşmaz)" buyurmuştur.[122]
ـ5301 ـ2ـ
وعن جابرٍ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]ذُكِرَ
لِرَسُولِ
اللّهِ #
الْفَرْشُ
فقَالَ: فِرَاشٌ
لِلرَّجُلِ،
وَفِرَاشٌ
لِلْمَرأةِ،
وَفِرَاشٌ
لِلضَّيْفِ،
وَالرَّابِعُ
للشَّيْطَانِ[.
أخرجه أبو داود
والنسائي .
2. (5301)- Hz. Cabir
radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a evde
(bulunması gereken) yataklar zikredilmişti. Şöyle buyurdular:
"Kişinin kendisi için bir yatak, kadın için bir yatak,
misafir için bir yatak lazımdır. Dördüncü yatak şeytanadır." [Ebu Dâvud,
Libas 45, (4142); Nesâî, Nikâh 82, (6, 135); Müslim, Libas 41, (2084).] [123]
AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) burada, gösteriş için ihtiyaç
fazlası eşya bulundurmayı yasaklamaktadır. Görünüşte dördüncü yatak israfa
girmektedir. Ancak, hadisin gayesi evlerde bulunması gereken kesin yatak
sayısını belirtmek olmamalıdır. Bilakis prensip vazetmektedir. Çünkü, çocuk
yatağından bahis yoktur. Hele çocuklar kız-erkek şeklinde ayrı cinsten iseler,
yaş itibariyle büluğa yaklaşmış iseler, her birisi için ayrı bir yatağa ihtiyaç
olacaktır. Ya annebaba gibi barındığı yaşlılar da varsa?
Şu halde evdeki kesin yatak sayısı her ailede değişebilir. Esas
olan, gösteriş için israf sayılacak ihtiyaç dışı yatağın bulundurulmamasıdır.
Fazla yatak şeytana nisbet edildiğine göre, bu mezmumdur,
yasaktır.
Erkek ve kadın için ayrı ayrı yataklar bahsi, hastalık gibi,
ihtiyaç durumlarında kullanılmak üzere cevazı ifade eder. Asıl olan beraber
yatmalarıdır.[124]
ـ5302 ـ3ـ
وعن جابرِ بن
سَمُرَةَ
رَضِيَ
اللّهُ عَنْه
قال: ]رَأيْتُ
رَسُولَ
اللّهِ #
مُتَّكِئاً
عَلى
وِسَادَةٍ
عَلى
يَسَارِهِ[.
أخرجه أبو
داود
والترمذي .
3. (5302)- Hz. Câbir İbnu
Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
bir yastığa solu üzerine yaslandığını gördüm." [Ebu Dâvud, Libâs 45,
(4143); Tirmizî, Edeb 23, (2771).][125]
ـ5303 ـ4ـ
وعن أبي
الْمَلِيحْ
عن أبيه
رَضِيَ اللّهُ
عَنْه قال:
]نَهى رَسُولُ
اللّهِ # عَنْ
جُلُودِ
السِّبَاعِ
أنْ
تُفْتَرَشَ[.
أخرجه أصحاب
السنن.إنما
نهى عن جلود
السباعِ قبل
أن تدبغ ومع
بقاء شعرها
فإن الشعر يقبل
الدباغ .
4. (5303)- Ebu'l-Melih,
babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
vahşi hayvanların derilerinden yaygı yapılmasını nehyetti." [Ebu Dâvud,
Libâs 43, (4132); Tirmizî, Libâs 32, (1771); Nesâî, Fere' 12, (7, 176).][126]
AÇIKLAMA:
Bu hadisle istidlal eden bazı alimler vahşi hayvanların derisinden
istifade etmenin caiz olmayacağına hükmetmiştir. Yasağın hikmeti hususunda
ihtilaf vardır. Beyhakî: "Bu yasak deride kalan kıllar sebebiyle olabilir.
Çünkü debbağlamanın kılların temizliğine tesiri olmaz" demiştir. Bazıları
da: "Yasak, debbağlanmamış deriler, tereffüh ve israf ehlinin,
kibirlilerin oturduğu yaygılar olduğu içindir" demiştir.
Şevkânî münakaşayı şöyle özetler: "Vahşi hayvan derisini yasaklayıcı
hadis ve onun manasındaki rivayetlerle, bu hadisin; "debbağlamak bütün
derileri temizleyicidir" diye hükmeden hadisler için muhassıs (tahsis
edici) olmasına binaen, "debbağlama vahşi hayvanların derisini
temizlemez" şeklindeki istidlal zâhir değildir. Çünkü hadisin nihâî
gayesi, o deriden faydalanmayı mücerret bir nehiydir; bu yasak, derinin necis
olmasını şart kılmaz, nitkekim altın ve ipeğin yasak olması onların necis
olmasını gerektirmiyor."[127]
ـ5304 ـ5ـ
وعن عُتْبَةُ
بن عبدِ
السُّلَمِى
رَضِيَ اللّهُ
عَنْه قال:
]إسْتَكْسَيْتُ
رَسُولَ اللّهِ
فَكَسَانِي
خَيْشَتَيْنِ.
فَلَقَدْ رَأيْتُنِي
وَأنَا
أكْسِي
أصْحَابِي[.
أخرجه أبو
داود .
5. (5304)- Utbe İbnu
Abdi's-Sülemî radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah'dan beni giydirmesini
talep ettim. Bunun üzerine bana iki parça hayşe (âdi keten) bezi giydirdi.
Kendimi, bununla arkadaşlarım arasında en iyi giyinmiş gördüm." [Ebu
Dâvud, Libâs 6, (4032).][128]
AÇIKLAMA:
Hayşe: Kaba ve âdi keten ipliğinden dokunan bir bezin adıdır.
Kalite ve değer yönüyle düşük olan iki parça bezle giyinen kimsenin kendisini,
arkadaşları arasında en iyi kıfayette görmesi, diğerlerinin kıyafetleri
hakkında bir fikir verir.
İslâm böylesi bir fukaralık içerisinde neşv ü nema bulmuştur.
İslâm memleketlerinin geriliğini maddî darlıkla izah edip, kalkınmak
bahanesiyle kâfir milletlere borçlanmayı tercih edenlerin gittiği yolun
yanlışlığı açıktır. Tabiî ki bu bir bahanedir. Nitekim bütün bu borçlara rağmen
kalkınma ve terakkî bir türlü gerçekleşmiyor. Demek ki teşhis yanlış, reçete ve
yol yanlış. [129]
[1] Burada yasaklanan "yahudi
iştimali"ni şarihler : "Elbisenin, ucu aşağıya serbestçe
sarkmaksızın, vücudu sımsıkı sarması" şeklinde izah ederler.
[2] Ziyy : Kıyafet, dış görünüş. Zünnar :
Papazların bellerine bağladıkları kuşağın adı.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/42-44.
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/45.
[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/45.
[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/46.
[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/46.
[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/46.
[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/46-47.
[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/47.
[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/47.
[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/47-48.
[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/48.
[14] Kim, çiçek ve meyveyi örten kabuk manasına
gelir. Bilahare bu kabuk açılır.
[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/48.
[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/49.
[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/49.
[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/49.
[19] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/50.
[20] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/50.
[21] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/50.
[22] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/50.
[23] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/51.
[24] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/51.
[25] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/52.
[26] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/52.
[27] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/52.
[28] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/52-53.
[29] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/53.
[30] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/53.
[31] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/54.
[32] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/54.
[33] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/54.
[34] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/54.
[35] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/55.
[36] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/55.
[37] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/56.
[38] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/56.
[39] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/56.
[40] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/56.
[41] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.
[42] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.
[43] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.
[44] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.
[45] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.
[46] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.
[47] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.
[48] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.
[49] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59.
[50] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59.
[51] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59.
[52] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59-60.
[53] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/60.
[54] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/60.
[55] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/61.
[56] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/61.
[57] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/61.
[58] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/61-62.
[59] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/62.
[60] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/62-63.
[61] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/63.
[62] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/63.
[63] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/64.
[64] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/64.
[65] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/64-65.
[66] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/65.
[67] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/65.
[68] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/65.
[69] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/66.
[70] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/66.
[71] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/66-67.
[72] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/67.
[73] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/67-68.
[74] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/68.
[75] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/68-69.
[76] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/69.
[77] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/69-70.
[78] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/70.
[79] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/70.
[80] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/71.
[81] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/71.
[82] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/71-72.
[83] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/72.
[84] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/72.
[85] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/72-73.
[86] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/73.
[87] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/73-74.
[88] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/74-75.
[89] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/75.
[90] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/75-76.
[91] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/76.
[92] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/76.
[93] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/76.
[94] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/76-77.
[95] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/77.
[96] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/78.
[97] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/79.
[98] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/79.
[99] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/80.
[100] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/80.
[101] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/80-81.
[102] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/81.
[103] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/82.
[104] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/82.
[105] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/82-83.
[106] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/83.
[107] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/83.
[108] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/83.
[109] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/84.
[110] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/84.
[111] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/85.
[112] Müslim Şerhinde Ahmed
Davudoğlu merhum metinde geçen اَلْعِلْمُkelimesini ilm olarak
okuyarak ipeğin ilim tahsilinde giyilmesi helaldir şeklinde yorum kaydetmiştir.
(9. cilt s. 426).
[113] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/85-86.
[114] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/87.
[115] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/87.
[116] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/87.
[117] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/88.
[118] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/88.
[119] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/88.
[120] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/89.
[121] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/90.
[122] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/90.
[123] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/90.
[124] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/91.
[125] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/91.
[126] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/91.
[127] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/91-92.
[128] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/92.
[129] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/92.