117) Yasaklanan Ve
Tavsiye Edilen Renkler Ve Elbise Türleri
120) Tevazu
Sebebiyle Lüks Elbise Giymemek
123) Uyuz Hastalığı
Olanın İpekli Giymesi Câizdir
125) Yeni Elbise
Ayakkabı Ve Benzeri Bir Şey Giyince Nasıl Dua Edileceği
126) Elbise Giyerken
De Sağdan Başlamanın Müstehap Oluşu
“Ey Ademoğulları! Size şeytanın
açmak istediği çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve kıyafetler yarattık
veya sizlere giyim kuşam yapma bilgisini öğrettik.” (Araf: 7/26)
“Sizi sıcağa ve soğuğa karşı
koruyacak elbiseler verdik...”
(Nahl: 16/81)
780. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Beyaz
renk elbiseler giyiniz; çünkü elbiselerinizin hayırlısı beyaz olanlardır.
Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız.”[1]
781. Semüre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Beyaz
renk elbise giyiniz. Çünkü beyaz daha temiz ve daha hoş görünümlüdür. Ölülerinizi
de beyaz kefene sarınız.”[2]
782. Berâ İbni Âzib
radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem orta boylu idi. Ben onu kırmızı bir
elbise içinde gördüm; hayatımda Resûl–i Ekrem’den daha güzel hiçbir şey
görmedim.[3]
* Ağırlık kırmızı fakat başka renkten çizgileri
olan elbisedir. (Bkz. Tirmizi, Şemail 49-50 nolu hadisler). [4]
783. Ebû Cuhayfe
Vehb İbni Abdullah radıyallahu anh
şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i Mekke’de Ebtah denilen yerde deriden
yapılmış kırmızı çadırında gördüm. Bilâl, elinde Resûl–i Ekrem’in abdest aldığı
su kabı ile çadırdan çıktı. Sahâbîlerden bazısı o su ile vücudunu ıslatıyor,
bazısı da avuçla alıyorlardı. O esnada Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem üzerinde kırmızı bir elbise ile dışarı
çıktı. Bembeyaz baldırları hâlâ gözümün önündedir. Sonra abdest aldı; Bilâl
ezan okudu; ben de şuraya ve şuraya, yani sağa ve sola dönerken, Bilâl’in ağzını
takip etmeye başladım: Hayye ‘ale’s–salâh, hayye ‘ale’l–felâh diyordu. Sonra
Resûl–i Ekrem’in önüne sütre olarak ucu sivri demirli bir asâ dikildi.
Peygamberimiz öne geçip namaz kıldırdı. Sütrenin önünden köpek ve eşek
geçiyordu da onların geçmesine engel olunmuyordu.[5]
784. Ebû Rimse
Rifâa et–Temîmî radıyallahu anh şöyle
demiştir:
Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i üzerinde iki yeşil elbise ile gördüm.[6]
785. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Mekke’nin feth edildiği gün başında siyah
bir sarıkla Mekke’ye girdi.[7]
786. Ebû Saîd Amr
İbni Hureys radıyallahu anh şöyle
der:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in başında siyah bir sarık, sarığın iki ucunu omuzları arasına
sarkıtmış hâli hâlâ gözümün önündedir.
Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başında siyah bir sarık olduğu halde
halka hutbe okudu.[8]
787. Âişe radıyallahu
anhâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, pamuktan mâmül üç parça beyaz Sehûliyye
bezi ile kefenlendi. Bu üç parça arasında gömlek ve sarık yoktu.[9]
788. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir sabah, üzerinde deve semerlerinin
resimleri bulunan siyah kıldan dokunmuş desenli bir elbise olduğu halde evden
dışarı çıktı.[10]
789. Mugîre İbni
Şu’‘be radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gece
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile yolculukta idim. Bana:
“–
Yanında su var mı?” dedi. Ben:
– Evet, diye cevap verdim. Bunun üzerine
devesinden inip yürüdü ve gecenin karanlığında gözden kayboldu. Sonra geldi.
Ben tulumdan eline su döktüm; yüzünü yıkadı. Üzerinde yünden yapılmış bir cübbe
vardı. Kollarını yeninden çıkaramadı da cübbenin altından çıkarmak suretiyle
yıkadı ve başını meshetti. Ben mestlerini çıkarmak için elimi uzattım:
“–
Onları bırak çünkü ben mestlerimi abdestli iken giydim” buyurdu ve
üzerlerine meshetti.
Bir başka rivayette: “Üzerinde yenleri
dar bir Şam cübbesi vardı” denilir.[11]
Başka bir rivayette ise: Bu olay Tebük
Gazvesi’nde idi, denilmiştir.[12]
790. Ümmü Seleme radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’in en sevdiği elbise gömlek idi.[13]
Bu bölümdeki on iki hadis-i şeriften
Rasulullah (s.a.v.)’ın giydiği gömleğinin kolunun bileğine kadar olduğunu,
kibir için elbisesini uzatana Allah’ın kıyamet günü yüzüne rahmet bakışıyla
bakmayacağını, elbisenin topuklardan aşağı olmaması gerektiğini, belden
yukarısı için giyilen gömleği, belden aşağısı için giyilen izarı ve başa
sarılan sarığını da büyüklük taslamak için uzatanların kıyamette Allah’ın
yüzlerine bakmayacağını, topuklardan aşağı elbise uzatmanın kibirden dolayı
olduğunu, elbisesini yerde sürükleyen kimsenin namazını Allah’ın kabul
etmeyeceğini, elbisenin ve zülüf (favori) lerin uzatılması Rasulullah
tarafından beğenilmeyen bir adet olduğunu, elbisenin topuktan aşağıda olmaması
gerektiğini kadınlarda da durumun daha uzunca olduğunu öğreneceğiz. [14]
791. Esmâ Binti
Yezîd el–Ensâriye radıyallahu anhâ
şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gömleğinin kolu bileğine kadardı.[15]
* Elbise örtünmeyi sağlayacak ve hareket etme,
iş yapmaya engel teşkil edecek şekilde olmayacaktır. Diğer hususiyetleri lüks
ve israfa davetiye çıkardığından haramdır. [16]
792. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Taâlâ kibirlenip büyüklük
taslayarak elbisesinin eteğini yerde sürüyen kimsenin kıyamet gününde yüzüne
bakmaz. ” Bunun üzerine Ebû Bekir:
– Yâ Resûlallah! Dikkat etmediğimde benim
de elbisemin eteği yerde sürünüyor, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
–
“Şüphesiz sen bunu büyüklük taslamak için yapmıyorsun” buyurdular.[17]
793. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Allah,
büyüklük taslayarak elbisesinin eteklerini yerde sürüyen kimsenin kıyamet
gününde yüzüne bakmaz.”[18]
* Kibirli kimse de kıyamet günü yüzüne
bakılmayacak kimselerden olacaktır. [19]
794. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Elbisenin
topuklardan aşağı olan kısmı ateştedir.”[20]
* Büyüklük taslama ve kendini beğenme büyük
ruhi hastalıklardan olup Allah’ın rahmetinden ve bağışlamasından mahrumiyete ve
cehenneme girmeye sebep olur. [21]
795. Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Üç
sınıf insan vardır ki, Allah Teâlâ kıyamet gününde onlarla konuşmaz, onların
yüzüne bakmaz ve kendilerini temize de çıkarmaz. Onlar için can yakıcı bir azâb
vardır.”
Hadisin râvisi diyor ki:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu sözünü üç defa tekrarladı. Bunun
üzerine Ebû Zer :
– Ziyana uğradılar ve zarar ettiler;
onlar kimlerdir yâ Resûlallah? dedi. Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
“Elbisesinin
eteğini yerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve ticaret malını yalan yere
yeminle satmaya çalışan kimsedir.”
Müslim’in bir başka rivayetinde: “Kaftanını sürüyen” denilmiştir. (Aynı
numaralı hadisin, aynı yerde bir başka tarikidir)[22]
796. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivâyet
edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Uzatılabilecek
elbiseler, izar, gömlek ve sarıktır. Kim bunlardan birini büyüklük taslayıp
çalım satmak için uzatırsa, Allah Teâlâ kıyamet gününde o kimseye bakmaz.”[23]
797. Ebû Cürey
Câbir İbni Süleym radıyallahu anh
şöyle dedi:
Fikirlerine insanların başvurduğu bir zat
gördüm; onun her söylediğini kabul edip yerine getiriyorlardı.
– Bu zat kimdir? diye sordum.
– Allah’ın Resûlü sallallahu aleyhi ve sellemdir,
dediler. Ben iki defa:
– Aleyke’s–selâm yâ Resûlallah=Sana selâm
olsun ey Allah’ın Resûlü, dedim. Resûl–i Ekrem:
“–
Aleyke’s–selâm deme; aleyke’s–selâm, ölülere verilen selâmdır. es–Selâmü
aleyke=selâm sana olsun, de” buyurdu. Ben:
– Sen Allah’ın Resûlü müsün? diye sordum.
Resûl–i Ekrem:
“– Ben, sana bir sıkıntı ve darlık
geldiği zaman dua ettiğinde senden o sıkıntı ve darlığı gideren, sana bir
kıtlık yılı isâbet ettiğinde dua edince senin için mahsul bitiren, çölde veya
sahrada deven kaybolduğu zaman dua edince deveni sana geri getiren O Allah’ın
Resûlüyüm” buyurdu. Bunun üzerine
ben:
– Bana tavsiyede bulunsanız, dedim. Hz.
Peygamber:
“–
Hiç kimseye sövme” buyurdu. Ben de ondan sonra ne hür ne köle hiçbir kimseye,
ne deve ne koyun hiçbir hayvana sövmedim. Sonra tavsiyesine şöyle devam etti:
“Hiçbir iyiliği küçük görme; kardeşinle güler yüzlü bir vaziyette konuş; çünkü
bu da bir iyiliktir. Elbisenin eteklerini dizinin aşağı tarafına kadar kaldır.
Eğer bundan hoşlanmazsan topuklarına kadar indir. Fakat elbiseni yerde
sürünecek kadar uzatma, çünkü bu kibirden ve kendini beğenmekten ileri gelir;
Allah kibirlenip kendini beğenenleri sevmez. Eğer bir kimse sana söver veya
sende bulunduğunu bildiği bir şey sebebiyle seni ayıplarsa, sen o kişi hakkında
bildiğin şeyler sebebiyle onu ayıplama. Onun bu davranışının vebâli kendine
aittir.”[24]
798. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir adam, elbisesinin eteklerini yerde
sürüyerek namaz kılıyordu. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ona:
–
“Git abdest al!” buyurdu. O da gidip abdest alıp geldi. Hz. Peygamber ona
tekrar:
–
“Git abdest al!” diye emretti. Bunun üzerine orada bulunanlardan bir kişi:
– Yâ Resûlallah! Niçin ona abdest
almasını emrettiniz de sonra sustunuz? diye sordu. Resûl–i Ekrem de:
–
“O, elbisesini yerde sürüyerek namaz kılıyordu. Şüphesiz ki Allah, elbisesinin
eteğini yerde sürüyen kimsenin namazını kabul etmez” buyurdular.[25]
799. Kays İbni Bişr
et–Tağlibî şöyle demiştir:
Bana, Ebü’d–Derdâ’nın arkadaşı olan babam
haber verdi ve şöyle dedi:
Dımaşk’da, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbından İbnü’l–Hanzaliyye denilen
bir zat vardı. Bu adam yalnız başına yaşayan ve insanlarla çok az görüşen bir
kimse idi. Hep namaz kılar, namazdan ayrılıp çoluk çocuğunun yanına giderken de
tekbir ve tesbih ile meşgul olurdu. Biz Ebü’d–Derdâ’nın yanında otururken bu
zat yanımıza uğradı. Ebü’d–Derdâ ona:
– Bize fayda sağlayacak, sana zararı
dokunmayacak bir söz söyle dedi. İbnü’l– Hanzaliyye de şunları söyledi:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir seriyye göndermiş, bir süre sonra
seriyyeye katılanlar seferden dönmüşlerdi. Onların içinden bir asker gelip
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
oturduğu yere oturdu; yanındaki adama şöyle dedi:
– Düşmanla karşılaştığımız zaman bizi bir
görmeliydin; filân kimse düşmana saldırdı, mızrağını sapladı ve:
– Al benden sana! Ben Gıfarlı
delikanlıyım, dedi. Sen onun bu sözünü nasıl buluyorsun? diye sordu. Öbür adam:
– Benim kanaatim, o adamın bütün
sevabının boşa gittiğidir, diye cevap verdi. Bu sözü işiten bir başkası:
– Bunda bir sakınca görmüyorum, dedi.
Bunun üzerine ikisi münakaşa ettiler. Neticede olup biteni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem duydu ve:
“Sübhânellah!
Bu kişinin sevap kazanmasında ve övülmesinde bir sakınca yoktur!” buyurdu. Ben
Ebü’d–Derdâ’nın buna sevindiğini ve başını kaldırıp adama:
– Sen bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bizzat
kendin işittin mi? diye sorduğunu gördüm. Adam:
– Evet, bizzat işittim, dedi. Ebü’d–Derdâ
adama aynı soruyu tekrar edip duruyordu. Hatta ben kendi kendime: Dizlerinin
üzerine çökecek, diyordum. Babam sözlerine şöyle devam etti:
– İbnü’l–Hanzaliyye, başka bir gün yine
yanımıza uğramıştı. Ebü’d–Derdâ bu defa ona:
– Bize fayda sağlayacak, sana zararı
dokunmayacak bir söz söyle, dedi. O da şunu söyledi:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize şöyle buyurdu:
“Cihad
için hazır tuttuğu atı yedirip içirip ona güzelce bakan kimse, sadaka vermek
için elini açıp hiç kapatmayan kişi gibidir.”
Bu zat, başka bir gün bize yine
uğramıştı. Ebü’d–Derdâ yine ona:
– Bize fayda sağlayacak, sana zararı
dokunmayacak bir söz söyle dedi. Bunun üzerine İbnü’l–Hanzaliyye şunları
söyledi:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Hüreym el–Üseydî ne iyi adamdır! Keşke
zülüfleri ile elbisesinin eteklerini uzatmasaydı.” Resûl–i Ekrem’in bu sözü
Hüreym’e ulaşınca, hemen eline bir ustura alıp zülüflerini kulak memesi hizasından
kesti; elbisesinin eteğini de baldırlarını örtecek şekilde kısalttı.
İbnü’l–Hanzaliyye bir gün yine bize uğramıştı. Ebü’d–Derdâ kendisine:
– Bize fayda sağlayacak, sana da zararı
olmayacak bir söz lutfetseniz, dedi. O da şu cevabı verdi:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ i şöyle buyururken işittim:
“Sizler
kardeşlerinizin yanına varacaksınız; binek hayvanlarınızı düzene koyun, elbiselerinize
çeki düzen veriniz ki, insanlar arasında yüzdeki güzellik timsali ben gibi
olunuz. Çünkü Allah çirkin görünüşü ve kötü sözü sevmez.”[26]
800. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir
müslümanın güzelce giyinmesi, elbisesinin eteklerinin, baldırlarını örtecek
şekilde olmasıyladır. Elbisesini topuklarına kadar uzatmasında bir günah
yoktur. Topuklardan aşağıda olan kısım ise ateştedir. Allah, büyüklük
taslayarak elbisesinin eteğini yerde sürüyen kimsenin yüzüne bakmaz.”[27]
801. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Elbisemin etekleri topuklarımdan aşağı
sarkmış vaziyette Resûlullah sallallâhu
aleyhi ve sellem’in huzuruna uğramıştım. Resûl–i Ekrem:
“Abdullah,
elbisenin eteklerini yukarıya kaldır!” buyurdular. Ben de hemen kaldırdım.
Sonra:
“Biraz
daha kaldır!” buyurdu, ben biraz daha kaldırdım. Ondan sonra elbisemin
Resûl–i Ekrem’in tasvip ettiği şekilde olmasına daima dikkat etmişimdir.
Topluluktan biri:
– Nereye kadar kaldırmıştın? diye sordu.
İbni Ömer:
– Baldırlarımın yarısına kadar
kaldırmıştım, diye cevap verdi.[28]
802. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir
kimse, kendini beğendiği için elbisesini yerde sürürse, Allah kıyamet gününde o
kimsenin yüzüne bakmaz.” Bunun üzerine Ümmü Seleme:
– Kadınlar eteklerini nasıl yapacaklar?
diye sordu. Resûl–i Ekrem:
–
“Onlar bir karış aşağı uzatırlar” buyurdu. Ümmü Seleme:
– O durumda ayakları açılır, dedi. Peygamber
Efendimiz:
–
“Öyleyse bir arşın uzatırlar, daha fazla uzatamazlar” buyurdular.[29]
Bu konuyla alakalı
56. bölümde otuzdan fazla hadis geçmişti. (Bkz. 491-521. hadisler) [30]
803. Muâz İbni Enes
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir
kimse, gücü yettiği halde mütevazî davranarak lüks elbise giymeyi terkederse,
Allah kıyamet gününde o insanı yaratıklarının en başında huzuruna çağırır ve
onu îman ehlinin giyeceği elbiselerden dilediğini giymede serbest bırakır.”[31]
804. Amr İbni Şuayb
babasından, o da dedesi radıyallahu anh’den
rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz
ki Allah, verdiği nimetinin eserini kulunun üzerinde görmekten hoşlanır.”[32]
805. Ömer İbni
Hattâb radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“İpek
elbise giymeyiniz. Çünkü ipeği dünyada giyen âhirette giyemez.”[33]
806. Ömer İbni
Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i :
“İpek
elbiseyi sadece ondan nasibi olmayanlar giyer” buyururken
işittim.
Buhârî’nin bir rivayetinde: “Âhirette ondan nasibi olmayan”
şeklindedir.[34]
807. Enes radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Dünyada
ipek giyen kimse âhirette onu giyemez.”[35]
808. Ali radıyallahu anh şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i gördüm; sağ eline ipeği sol eline
altını almıştı; sonra da:
“Şüphesiz
bu ikisi ümmetimin erkeklerine haram kılınmıştır” buyurdular.[36]
809. Ebû Mûsâ
el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İpek
giymek ve altın kullanmak ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına ise helâl
kılındı.”[37]
810. Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem altın ve gümüş kaplardan içmemizi ve
onların içinde yemek yememizi, ipek ve atlas giymemizi ve üzerinde oturmamızı
bize yasakladı.[38]
811. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Zübeyr ve Abdurrahman İbni Avf radıyallahu anhümâ’ya, yakalandıkları
uyuz hastalığı sebebiyle ipek elbise giyme ruhsatı verdi.[39]
* Harpte zırhın altına da giyilebileceğini,
hastalık mazeretinin giyilmeyi caiz kıldığını
öğreniyoruz. Din zorluk değil kolaylık emreder. Bir şeyin yasaklığı
kesin olsa bile ruhsatının olduğu haller de vardır. Hastalık ve savaşta zırh
altına ipek elbise giymek gibi. [40]
812. Muâviye radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“İpek
yüz geçirilmiş ve kaplan derisiyle kaplanmış eğer üzerine binmeyiniz.”[41]
813. Ebü’l–Melîh, babası (Üsâme İbni Umeyr) radıyallahu anh’den rivayet ettiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem yırtıcı hayvanların derilerini kullanmayı yasakladı.[42]
* Kibirlilik ve gösteriş sebebi olması
dolayısıyla yasaklanan hayvan derileri kullanımı bu maksatla olmadığı takdirde
tabaklanırsa, (domuz ve köpek derisi hariç) sergi, çadır, ayakkabı vb. şeylerde
kullanılabilir. Yırtıcı hayvan derileri bir sektör haline gelmiş olup bu
derilerin ticaret ve kullanımı bugün için kesin haram olmasa bile tahrimen
mekruhtur ve en azından şüphelidir. Müslüman şüpheliden uzak durmalıdır ki
harama atlayıvermesin. [43]
814. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yeni bir elbise
giydiği zaman, sarık, gömlek, ridâ gibi giydiği şeyin adını anarak şöyle dua
ederdi:
"Allahümme
leke'l–hamdü ente kesevtenîhi, es'elüke hayrahü ve hayra mâ sunia lehü, ve eûzü
bike min şerrihi ve şerri mâ sunia lehü:
“Allahım!
Hamd sana mahsustur. Onu bana sen giydirdin. Senden onu hayırlı kılmanı ve
yapılışına uygun kullanmanın hayrını nasip etmeni dilerim. Şerrinden ve
yaratılış gayesi dışında kullanılmasının şerrinden de sana sığınırım.”[44]
Bu konu ile ilgili hadisler (99 bölüm
721-727) hadislerde geçmişti.
[1] Ebû Dâvûd, Tıb 14, Libâs
1; Tirmizî, Cenâiz 18, Edeb 46. Ayrıca bk. Nesâî, Ce nâiz 38, Zînet 97; İbni
Mâce, Cenâiz 12, Libâs 5.
[2] Nesâî, Cenâiz 38, Zînet
97; Hâkim, Müstedrek IV, 185. Ayrıca
bk. Tirmizî, Edeb 46; İbni Mâce, Libâs 5.
[3] Buhârî, Menâkıb 23,
Libâs 35; Müslim, Fezâil 91. Ayrıca bk. Nesâî, Zînet 59.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 249.
[5] Buhârî, Salât 17;
Müslim, Salât 249. Ayrıca bk. Buhârî, Vüdû 40, Libâs 42; Ebû Dâvûd, Salât 34.
[6] Ebû Dâvûd, Libâs 19;
Tirmizî, Edeb 48.
[7] Müslim, Hac 451. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Libâs 21; Tirmizî, Libâs 11; Nesâî, Menâsik 107, Zînet 109; İbni
Mâce, Libâs 14.
[8] Müslim, Hac 452–453.
Ayrıca bk. 785 no’lu hadisin kaynakları.
[9] Buhârî, Cenâiz 19, 24;
Müslim, Cenâiz 45. Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz 39.
[10] Müslim, Libâs 36. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Libâs 5; Tirmizî, Edeb 49.
[11] Nesâî, Tahâret 66.
[12] Nesâî, Tahâret 63.
Buhârî, Salât 7, Libâs 11, Rikak l4;
Müslim, Tahâret 77. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 66.
[13] Ebû Dâvûd, Libâs 3;
Tirmizî, Libâs 27.
[14] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 251.
[15] Ebû Dâvûd, Libâs 3;
Tirmizî, Libâs 27.
519’da geçmişti
[16] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 251.
[17] Buhârî, Libâs 2,
Fezâilü’s–sahâbe 5; Müslim, Libâs 43–44. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 25.
[18] Buhârî, Libâs 1, 5;
Müslim, Libâs 43 (Ayrıca bk. 617 numaralı hadisin kaynakları)
[19] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 251.
[20] Buhârî, Libâs 4. Ayrıca
bk. Ebû Dâvud, Libâs 27.
[21] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 251.
[22] Müslim, Îmân l71. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Libâs 25; Nesâî, Büyû 5.
[23] Ebû Dâvûd, Libâs 27;
Nesâî, Zînet 104. Ayrıca bk. İbni Mâce, Libâs 9.
[24] Ebû Dâvud, Libâs 24;
Tirmizî, İsti’zân 27 (Tirmizî’nin rivayeti muhtasardır)
[25] Ebû Dâvûd, Libâs 25.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 83; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 379.
[26] Ebû Dâvûd, Libâs 25.
Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned,
IV, 179–180.
[27] Ebû Dâvud, Libâs 26.
Ayrıca bk. İbn Mâce, Libâs 8; Muvatta,
Libâs 12.
[28] Müslim, Libâs 47.
[29] Ebû Dâvûd, Libâs 36;
Tirmizî, Libâs 9. Ayrıca bk. Nesâî, Zînet 105; İbni Mâce, Libâs 15.
[30] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 254.
[31] Tirmizî,
Sıfatu’l–kıyâmet 39. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 338, 339.
[32] Tirmizî, Edeb 54. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Libâs 14.
[33] Buhârî, Libâs 25;
Müslim, Libâs 11. Ayr. bk. Tirmizî, Edeb 1; İbni Mâce, Libâs 16.
[34] Buhârî, Edeb 66; Müslim,
Libâs 7, 10. Ayrıca bk. İbni Mâce, Libâs 16.
[35] Buhârî,
Libâs 25; Müslim, Libâs 11. Ayr. bk. Tirmizî, Edeb 1; İbni Mâce, Libâs 16.
[36] Ebû Dâvûd, Libâs 11.
Ayrıca bk. Nesâî, Zînet 40; İbni Mâce, Libâs 19.
[37] Tirmizî, Libâs 1. Ayrıca
bk. İbni Mâce, Libâs 19.
[38] Buhârî, Libâs 27. Pek
çok rivayetten bir kısmı için ayrıca bk. Buhârî, Et’ime 29, 32, Eşribe 27, 28;
Müslim, Libâs 4, 5; Ebû Dâvûd, Eşribe 17; Tirmizî, Eşribe 10.
[39] Buhârî, Libâs 29;
Müslim, Libâs 24–25. Ayrıca bk. Buhârî, Cihâd 91; Ebû Dâvud, Libâs 9; Nesâî,
Zînet 92.
[40] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 255.
[41] Ebû Dâvud, Libâs 39.
Ayrıca bk. İbni Mâce, Libâs 47.
[42] Ebû Dâvûd, Libâs 40;
Tirmizî, Libâs 31, 32; Nesâî, Fer‘ 7.
[43] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 256.
[44] Ebû Dâvûd, Libâs 1;
Tirmizî, Libâs 28.