1- Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli (Babi) :
2- Korku Namazının Yayalar ve Süvariler Olarak Kılınması
Babı
3- Bab: Korku Namazında Musalülerin Bir Kısmı Diğer
Kısmını Bekleyip Korur
4- Kal'aların Mukaavemeti Esnasında ve Düşmanla
Karşılaşma Sırasında Namaz Babı
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(Korku
Namazı Bâbları)
"Yeryüzünde
sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından endîşe
ederseniz, namazdankısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur. Şübhesiz ki, ,
kâfirler sizin apaçık düşmânınızdır. Sen de içlerindebulunup da kendilerine
namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir kısmı seninle birlikte dursun, silâhlarını
(yanlarına) alsınlar. Bu suretle secde ettikleri zaman da arka tarafınızda
bulunsunlar. (Bundan sonra) henüz
namazını kılmamış olan diğer kısmı gelip seninle beraber namazlarını
kılsınlar ve onlar da ihtiyat
tedbîrlerini ve
silâhlarını alsınlar. O küfredenler arzu ederler ki, siz silâhlarınızdan ve
eşyanızdan gafil olasınız
da üstünüze derhâl bir
baskın yapsınlar. Eğer size yağmurdan bir eziyyet olursa, yâhud hasta
bulunursanız
silâhlarınızı
koymanızda üzerinize vebal yoktur. (Fakat yine) bütün ihtiyat tedbîrlerini
alın. Şübhe yok ki, Allah
kâfirlere hor ve hakîr
edici bir azâb hazırlamıştır"
(en-Nisâ: 101-102) [2]
1- Bize
Ebu'l-Yemân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şuayb, Zuhrî'-den haber verdi. Şuayb
dedi ki: Ben Zuhrî'ye: Peygamber (S) korku namazı kıldı mı? diye sordum. Zuhrî
şöyle dedi: Bana Salim haber verdi ki, Abdullah ibn Umer şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) ile birlikte Necd tarafına gazveye gitmiştim. Düşmanın hizasına
geldik, onlara karşı safflarımızı düzdük. (Namaz vakti gelince) Rasûlullah
(S), bize kıldırmak üzere namaza durdu. Bir kısım sahâbîler de O'nunla beraber
namaza durdular. Diğer bir kısım ise yönünü düşmana çevirdi. Rasûlullah
kendisiyle birlikte olanlarla beraber rukû'a vardı ve iki defa secde etti.
Sonra beraber namaz kılanlar henüz namaz kılmamış olan taifenin yerlerine
gittiler. Ötekiler de gelip Rasülullah'-ın arkasında namaza durdular.
Rasûlullah onlarla beraber rukû'a varıp iki secde etti. Sonra selâm verdi.
(Ondan sonra) o iki taifenin her biri nevbetleşe namaza durup, kendi
hesâblarına birer kerre rukû'a varıp ikişer secde ettiler [3].
"Râcü",
ayakta duran demektir.
2-.......Bizeİbnu
Cureyc, Mûsâ ibnu Ukbe'den; odaNâfi'den; O da İbn Umer'den tahdîs etti. İbn
Umer (R), Mucâhid'in: "Müslümanlar İle düşmanlar birbirine
karıştıklarında namazı ayakta kılarlar" sözünde benzer bir söz söylemiştir
[4]. İbnu
Umer burada Peygamber(S)'den nakil olmak üzere şunu ziyâde etmiştir:
"Düşmanlar daha çok (olup da korku daha ziyâde) olursa yayalar ve
binektiler olarak (yânı ayakta ve hayvan üstünde olarak) namaz kılsınlar" [5].
3-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) namaza kalktı, insanlar da O'nunla
beraber namaza kalktılar. Peygamber tekbîr aldı, insanlar da O'nunla birlikte
tekbîr aldılar. Peygamber rukû'a vardı, insanlardan bir kısmı da rukû'a
vardılar. Sonra Peygamber secde etti, rükû' edenler de O'nunla beraber secde
ettiler. Sonra Peygamber ikinci rek'at için kalktı, secde etmiş olanlar da
kalktılar ve (geriye çekilip) öteki kardeşlerine bekçilik etmeye koyuldular.
Bu sırada (Peygamber'le birinci rek'atta rükû' ve'secde etmemiş olan) diğer
taife geldi. Onlar da Peygamber'le beraber rukû'a varıp secde ettiler. Bu
esnada cemâatin hepsi namaz içindedir, lâkin bir kısımları diğerlerine bekçilik
ediyorlardır [6].
Evzâî de şöyle
demiştir: Eğer fetih zamanı yaklaşıp namaz kılmaya kaadir olmazlarsa, îmâ ile
namaz kılarlar. Herkes ayn ayrı namaz kılar, imâya da kaadir olmazlarsa, kıtale
ara verilinceye kadar yâhud emniyette oluncaya kadar namazı geri bırakır, sonra
iki rek'at kılarlar. Buna da kaadir olmazlarsa, bir rükû' ile iki sucûdden
ibaret bir
namaz kılarlar. Buna
da kaadir olmazlarsa, kendilerine tekbîr kifayet etmez; namazı emîn
olacakları zamana kadar
geri bırakırlar [7].
Mekhûl de buna kaail
olmuştur [8]. Enes
ibn Mâlik de şöyle demiştir:
Tuster Kal'ası
muhasara edilirken tan yeri ağardığı
vakitte hâzır
bulundum. Kıtalin alevlenmesi şiddetlendi de, sabah namazını kılamadılar. Gün
yükselmeden
namazı kılamadık. Biz
o namazı Ebû Mûsâ el-Eş'ârî ile beraber kıldık. KaPanın fethi de bize müyesser oldu".
Yine Enes:
"Bu namaza
mukaabil dünyâ ve içindekilere mâlik olmak beni sevindirmez" demiştir [9].
4-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Handak günü (güneş battıktan sonra) Umer
gelip, Kureyş kâfirlerine sövmeye başladı. Ve: Yâ Rasülallah, ikindiyi az daha
güneş batmadan kılamaya-caktım, diyordu. Peygamber: "Vallahi onu henüz ben
de kılamadım" dedi. Bunun üzerine Peygamber Buthân vadisine indi ve orada
ab-dest aldı. Güneş batmış iken ikindiyi kıldırdı, sonra onun ardından da
akşamı kıldırdı [10].
el-Velîd ibnu Müslim
el-Kuraşî de şöyle demiştir: Ben Evzâî'ye:
Şurahbîl ibnu's-Samt
el-Kindî ile arkadaşlarının hayvan üstünde namaz kıldıklarını zikrettim. Evzâî:
Eğer namaz vaktinin kaçıp gideceğinden korkulursa, namaz işi bizce de böyledir
(yânî böyle yapılmalıdır), dedi. Velîd (bunu rivayet ederken kovalayan kimse meselesinde
Evzâî'nin mezhebini te'yîd için)
Peygamberin
"Hiçbir kimse ikindiyi Benû Kurayza'ya varmadıkça kılmasın!" kavlini
hüccet getirmiştir [11].
5-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Ahzâb'dan dönünce Peygamber (S) bizlere: "Hiçbir
kimse ikindiyi Benû Kurayza yurduna ulaşmadıkça kılmasın" buyurdu. Oraya
gidenlerin bâzıları yolda iken ikindi vakti girdi. Bâzıları: Oraya varmadıkça
namazı kılmayız, dediler. Diğer bâzıları da: Hayır, biz kılarız. O emirle
bizden istenen bu (dediğiniz) değildir, dediler. Sonra bu işi Peygamber'e
arzettiler. Peygamber (S) onlardan hiçbir kimseye darılmadı [13].
6-.......Bize
Hammâd, Abdulazîz ibn Suheyb'den ve Sabit el-Bunânî'den; o ikisi de Enes ibn
Mâlik'ten tahdîs etti (Enes şöyle demiştir): Rasûlullah (S), sabah namazını
Hayber yakınında alaca karanlıkta kıldırdı, sonra hayvanına bindi de:
"Allâhu Ekber. Harıbet Hayberu. înnâ izâ nezelnâ bi-sâhati kavmin fe-sâe
sahâbu'l-munzerîn = Allâhu ekber. Hayber harâb oldu gitti -yâhud harâb
olsun-Biz bir kavmin yurdunu (basıp, içine) girdik mi, inzâr edilmiş olanların
sabahı yaman olur" buyurdu [14].
Hayber ahâlîsi dışarı çıktılar, sokaklarda koşarak: İşte Muhammed ve ordu,
diyorlardı. Râvî: "Ha-mîs", ordu demektir, dedi. Nihayet Rasûlullah
onlara gâlib geldi, mu-hâriblerini öldürdü, zürriyetlerini esîr aldı. Safiyye
bintu Huyey evvelâ Dıhye el-Kelbî'nin milki oldu, sonra da Rasûlullah'ın milki
oldu. Sonra Safiyye'ye hürriyet verip onunla evlendi. Safiyye'nin hürriyete kavuşturulmasını
da kendisine mehr yaptı. Râvî Abdulazîz ibn Suheyb, ; Sabit el-Bunânfye: Yâ Ebâ
Muhammed! Enes'e, ona neyi mehr yaptı diye sen sordun mu? dedi. Sabit de:
Peygamber, Safiyye'ye hürriyetini mehr yaptı, dedi de gülümsedi [15].
Hatime: Bu "Korku
Namazı Bâbları" merfû ve mevsûİ altı hadîs ihtiva etti. Bunlardan ikisi
daha önceki bahislerde tekerrür etti. Dördü, bu bahse hâlistir... (İbn Hacer).
[1] Bu bâblarda anlatılacak olan namaz, Salâtu'1-Havf,
yâni korku zamanında cemâatle kılınacak namazdır. Yüce Allah: " Vj*j J3^^
»"^j ^jL^ > ijJüU-ijoi» .& - Namazlara ve bilhassa orta namaza
devam ediniz, huşu ve hudû' ile Allah için dîvân durun" (el-Bakara: 238)
âyetiyle farz namazları husûsî vakitlerinde kılmaya devam etmeyi emir buyurduğu
gibi bu farzın hiçbir veçhile sakıt olmıyacağını bildirmek için de: tfCrj jî
VU-y ^ iıi = Fakat korkarsamz, o hâlde namazı yürüyerek yâhud süvârî olarak
kılın... (el-Bakara: 239) buyurmuştur. Bu takdirde îmâ ile olsun yine namaz
kılınacak demektir.
Dînin direği olan namaz
farzı, şehâdet kelimeleri gibi, hemen hemen hiçbir sebeb ile düşmeyecek bir
vecîbe olduğu için, ne sıhhat hâlinde, ne hastalık hâlinde, ne hazarda, ne
seferde, ne kudret hâlinde, ne acz hâlinde, ne korku hâlinde ne emînlik
hâlinde mükelleften düşmez. Farzıyyeti hiçbir zaman çözülmez.
Herhalde namaz Şehâdet
kelimelerinden sonra, dînin en mühim rüknü olup, ii; nasıl imkân bulunabilirse kılınmak lâzımdır.
Hiçbir hâlde sakıt olmaz. Hattâ n
kudretsizlik zamanlarında yalnız bir baş, o da olmadığı takdîrde bir göz
işaretiyle edâ edilmelidir.
Korku namazının
cemâatle edâ keyfiyyeti Kur'ân ile sabit olduğu gibi, sünnet ile de sabittir. Rasûlullah'm bu namazı
birçok defalar ayrı ayrı suretlerde kıldırdığı sahîh rivayetlerle bilinmektedir.
Bu namazın Kur'ân'dan olan delili el- Bakara: 238-239. âyetleriyle, en-Nisâ:
101-103. âyetleridir. Buhârî en-Nisâ'daki iki âyeti bâb başlığına almakla,
evvelâ bu namazın Kur'ân'daki delilini en güzel şekilde göstermiştir.
[2] Bu âyet, bi'1-fİİI kıtal olmaksızın, yalnız düşman
hücumundan endîşe edildiği zamanlarda korku namazının cemâatle edâ suretini
mücmelen bildirmektedir. Bu âyete göre imâm cemâati ikiye böler. Bir takımı ilk
rek'atı imâm ile beraber kıldıktan sonra düşmanı bekleyip gözetlemek hizmetlerinden
dolayı namaza iştirak etmemiş olan diğer takım, o rek'atı kılanların yerine
geçip kendi yerlerini onlara terkederler ve ikinci rek'atı onlar imâm ile
beraber kılarlar. Cemâatten her ferdin imâm arkasında kıldığı mıkdâr, âyetin
zahirine göre işte böyle bir rek'at olup, diğer rek'at veya rek'atların nasıl
tamamlanacağı da sünnet ile çeşitli rivayetlerle sabittir.
Korku namazı hakkındaki
hadîslerin bu namazı çeşit çeşit suretlerde anlatması, Peygamber'in her birini
birer vakitte "thtiyât tedbîrlerini ve silâhlarını
alsınlar"(çn-Nisâ:10l) âyeti mantûkunca düşman taarruzundan sakınmaya ve
şerrinden korunmaya en elverişli vaziyeti ihtiyaten seçmiş olduğuna delâlet
eder.
Bundan dolayı namaz
suretlerinde büyük ihtilâflar olmakla beraber, fakîhler tefcîh ettikleri
suretlerden dolayı birbirlerini yanılmaya nisbet etmemişlerdir. Nitekim Ahmed
ibn Hanbel bu namazların herhangisi kılınsa caiz olacağına kaa-ildir. Diğer
imamlar da; korku namazı, hem düşmandan korunmak, hem de farz olan İbâdeti
yerine getirmek için teşrî' edilmiştir. Kur'ân'daki vasıf ve ta'rîfte namaz
fiillerini hasren ta'yîn için olmayıp, mümkin olan hâli hikâye için gelmiştir.
Onun için bu iki maksad, rivayet edilen suretlerin herhangisi ile elde edilmek
mümkin olursa yapılabilir, demişlerdir (Tecrîd Ter., 111,135-136).
[3] Gerek âyette, gerek hadîslerde hep bu namazı cemâatte
kılacakların iki taifeye ayrılacağı bildirilip, her taifenin diğerine sayıca
nisbeti zikredilmemiş olduğundan, namaza başlayan taife ile evvelâ bekçilik
için ayrılan taifenin mikdârlan birbirine nisbetle az veya çok olmasında be's
yoktur. Yalnız üçten daha az olmaması gerekir (Tecrîd Ter,, III, 138).
Korku namazı
âyetleriyle bu husustaki hadîsler, fazla olarak cemâatle namaz kılmanın
ehemmiyetini pek açık gösteriyor. Namazın cemâatle kılınabilmesi için başka
hiçbir namazda caiz olmayacak, başka namazı ittifakla bozacak birçok
hareketlerin yapılmasına müsâade edilmiştir ki, yalnız olarak namaz kılındığı
takdirde bunların hiçbirine hacet kalmaz
(Tecrîd Ter., 111,138).
Tehlike Zamanında
Namaz:
Kur'ân tarafından da
buna mu'tâd dışı tafsilatla önem verilmistir(en-Nisâ:101-i03). Şunu demek
istiyorum ki, fiilen muharebe devam ederken dahi ■-( günlük beş vakit namaz ve cemâat
terkedilmez. İslâm askerleri bu suretle günde X , birçok defalar, bir dünyâ kazancı
düşünmeksizin Allah için döğüştüklerini ha-%
tırlamış olurlar. Bir hadîste "Savaşanların, içinde yalnız Allah
sözünün hâkim R olması maksadıyle
döğüşenler, cennete gidecektir" buyurulmuştur (Buhârî birkaç yerde;
İslâm'da Devlet İdaresi, s.227).
[4] Bu hadîs, Zuhrî tankından Salim ibn Abdillah ibn Umer
rivâyetiyle olan bundan evvelki hadîsin Nâfi' rivayetinde de olan ziyâdesidir
ki, ötekinde yok idi. Müslim'deki Zuhri rivayetinde ise, İbn Umer:'1 Lfıj j_4
dJJ> j>'J^ -iJ^jiTijü eW ^'r- m* 'f = Korku bundan da ziyâde olduğunda
ise hayvan üstünde, yâ-hud yaya olarak ve yalnız îmâ ile yetinerek kılsın''
diyor. İşte bu ziyâdeyi Buhârî, İbn Cureyc, an Mûsâ ibn Ukbe, an Nâfi', an İbn
Umer isnâdiyle: İbn Umer, Mucâhid'in "Müslümanlar ile düşmanlar birbirine
karıştıklarında namazı ayakta kılarlar" sözüne benzer bir söz söylediğini
haber verdikten sonra: Ve İbn Umer, Peygamber'den naklen... diyerek sevkediyor.
Böylece bu ikinci rivayetin, bundan evvelki Salim rivayetinde olmayan
metindeki lâfızları muhtevi bir ziyâdesi olduğunu göstermiştir. Buhârî, Mucâhid'in
sözüne yalnız işaret edip, asıl rivayetin ne olduğunu ne burada, ne de
kitabının başka yerinde zikretmemiş olduğundan, Mucâhid'in İbn Umer'İn sözü
ile ma'nâca müşterek olan ibaresi nedir, anlaşılmıyor. Ancak İsmâîlî,
el-Müstahrac'inde Mucâhid'den: " y- Ujü ı^Iüı ıiı ^\% ij\h\ = Müslümanlar
ile düşmanları birbirine karıştığında artık yalnız baş işareti ile namaz
kılınır" diye rivayet ettikten sonra, Buhârî'nİn yine aynı isnâd ile İbn
Umer'in de Mucâhid gibi: " ... Uîıî ı^Üüı im " dediğini ve ondan
sonra ziyâde olarak merfûan: " ^liii Ju uij jî 'uii'j \jrjx* \İJ£ jıî =
Düşmanlar daha ziyâde olurlarsa, müslümânlar hayvanların üstünde ve yaya olarak
ayakta namaz kılsınlar" dediğini rivayet eder...
Bu îzâh ile Mucâhid'in
İbn Umer'in sözüne benzeyen mevkuf rivayeti bilinmiş olur. Her ikisinden
müştereken gelen rivayet de, İbn Umer'in ziyâdesi de anlaşılmış olur. Kaldı ki,
metindeki ziyâde hakikatte merfû' mu, yoksa mevkuf mu olduğu bazılarınca
tereddüde sebeb olduğundan, Buhârî "Peygamber : (S)'den...." demekle,
merfû' olduğunu söylemiştir. Demek ki, metindeki ziyâdenin merfû' olması,
Buhârî'ce daha râcih görülmüştür.
[5] Buna"Salâtu'l-musâyefe" yâni "Kılıç
kılıca iken kılman namaz" denilmiştir. Salâtu'l-musâyefe'nin de (yânî
kılıç kılıca iken namazın da) -fakîhlerin çoğunun re'yince- teşrî' buyurulmuş
olduğuna göre, namazın hiçbir özür ile düşme- ; yeceğİ bir kat daha tebeyyün
eder. Bir müslümân için Allah'ı zikr borcu, dünyâ ■ yurdunun hiçbir zaman
ve mekânında sakıt olmaz. Bu ve bu ma'nâdaki bunca , hadîslerin ve onlara
müstenid ictihâdlann dayanağı şu âyettir: "
Namazlara ve orta
namaza devam edin. Allah 'in dîvânına tam huşu' ve tâ-atle durun. Fakat
korkarsanız o hâlde namazı yürüyerek, yâhud süvârf olarak kılın. (Tehlikeden)
emin olduğunuz vakit ise, yine Allah 't, size bilmediğiniz şeyleri nasıl
öğretti ise o vech İle anın" (el-Bakara: 238-239).
İmâm Mâlik, Şafiî ve
Ahmed ibn Hanbel'e göre, İkinci âyet, mukaatele hâlinde de namazın vâcib
olduğuna delildir. Hanefi imamlarına göre ise, âyette kıtal tasrîh
buyurulmayıp, yalnız havf hâli zikredilmiş olduğuna bakarak, havf hâlinde
birinci hadîste zikredilen suretlerle, İbn Umer'in dediği yâhud rivayet ettiği
gibi şiddetli korkuda yânî düşman tarafından mahsur olmak, her an çarpışmayı
bekler olmak gibi ziyâde korku zamanlarında " ı^j y ^W> " âyetinin
hükmünü icraya sıra gelir. Bunda musallî kıbleye yönelme ile mükellef değildir.
Yoksa musâyefe ve kıtal esnasında namaz kıhnmayıp, sonradan edâ veya kaza
edilir. Zîrâ yürüyerek, kılıç sallayarak düşmana karşı kendini savunmak yâhud
düşmanı öldürmek için ameli kesîri gerektiren fiiller ile namaz sa-hîh olmaz
(Tecrîd Ter.,Ul,\4l).
[6] Düşman kıble cihetinde olduğuna göre tasavvur edilecek
olan bu ta'rîfe nazaran cemâatin hepsi birden Peygamber'e uyarak iftitah
tekbîrini almışlar. İlk rek'-atın rükû' ve sucûduna yalnız bir takımları
uyduktan sonra, ikinci rek'atta rükû' ve sucûdda öteki takım uyup, her bir
takım namaz fiillerindeki arkadaşlarına bekçilik etmişler. Bu işler esnasında
hepsi de namaz içinde bulunmuşlardır.
Buna göre Peygamber her
taifeye yalnız birer rek'at kıldırmış, her bir taife yalnız bir rek'atla kalıp,
diğer rek'atı kaza yânî itmam etmemişler. Bu tasvîre göre imâm iki, cemâat ise
birer rek'at kılmış oluyorlar.
Hadîsin son fıkrası bâb
başlığına açık olarak delâlet etmekte olan kısımdır.
Sahîh rivayetlerle sabit
olan edâ suretleri müteaddid ve muhteliftir. Bundan Rasûlullah'ın korku
namazını müteaddid defalar kıldırdığı ve düşmanın her vaziyetine göre başka
başka şekillerin muvafık geleceği anlaşılıyor {Tecrîd Ter., IH, 125).
[7] Evzâî'nin bu sözlerini, Velîd ibnu Müslim,
Kitâbu't-Tefsîr'de zikretmiştir.
[8] Yânı Mekhûl de Evzâî'nin bu görüşüne kaail olmuştur.
Bunu da Abd ibn Hu-meyd, kendi tefsirinde mevsûlen şu lâfızla rivayet etmiştir:
"Cemâat yerde namaz kılmaya muktedir olamadıkları zaman hayvanların
sırtları üzerinde iki rek'at kılarlar. Buna da muktedir olmazlarsa, bir rükû'
iki secdeden İbaret bir namaz kılarlar. Buna da kaadir olmazlarsa emîn oluncaya
kadar namazı geri bırakırlar, sonra yerde kılarlar.."
[9] Enes'in bu sözlerini, İbnu Sa'd ile Umer ibnu Şeybe,
Katâde tarîkinden olmak üzere mevsûlen rivayet etmişlerdir. Enes ibn Mâlik'in
son cümlesinin tefsirinde ihtilâf edilmiştir: Enes'in "O namaza
bedel" diyerek kasdettiği namaz, kaza olarak kılman bahis mevzuu namaz
mı, yoksa îmâ ile kılınmayıp kazaya bırakılan namaz mı olduğunda sarihler görüş
ayrılığına düşmüşlerdir. Fakat herhalde Enes şayet bu mezhebde değilse, onun
kumandanı Ebû Mûsâ el-Eş'ârî'nin o mezheb-de olduğu anlaşılıyor.
[10] Bu hadîs Kitâbu Mevâkiti's-Salât; "Bâbu men salla
bi'n-nâs cemâaten ba'de zehâbi'l-vakf'de geçmişti.
[11] Bunu Kitâbu's-Siyer'de zikretti. Taberîile.îbnu
Abdi'1-Berr de bunu Evzâî'den başka bir tarîkle şöyle rivayet etmişlerdir: Dedi
ki: "Şurahbîl, bir kal'ayı fethe çalışırken ashabına: Sabah namazını yere
inmeden, hayvan sırtında kılın, dedi. Maiyyetinde olan Ester en-Nahaî yere inip
kıldı. Emre muhalefetinden dolayı Şurahbîl ona çok kızdı..."
Şurahbîl, kal'anm
fethinden ümîtli olduğu için îmâ ile kılmış ve sonra kal'ayı fethetmiştİr.
Ester de yaralanmıştır.
Düşmanın elden
kaçırılması, canın elden gitmesi yâhud vaktin kaçıp gitmesi korkusu olunca,
hayvan üstünde îmâ ile namaz kılmak, diğer insanlar gibi Evzâî'nin de
mezhebidir. Bu hususta kovalayan ile kovalananın (tâlib ile matlûbun) farkı
olmadığına işaret için, Buhârî evvelâ Evzâî'den bu kıssayı, ondan sonra da İbn
Umer'in mevsûl hadîsini sevketmiştir.
[12] Burada isimsiz bir "bâb" sözü vardır. Asılda
ve feri'de böyledir. Ebû Zerr rivayetinde ise bu düşülmüştür.
[13] Korku namazı ile hiçbir münâsebeti yokken, Buhârî'nin
bu hadîsi burada getirmesi, bundan evvel ta'Iîkan zikrettiği kıssa ile alâkası
olduğu içindir. Çünkü o kıssanın sonunda hüccet getirilen Peygamber'in emri, bu
hadîsin bir fıkrasıdır.
Bu hadîste bahis konusu,
bir kısım sahâbîlerin îmâ ile hayvan üzerinde namaz kılmış olmalarına dâir
hiçbir nakil yoksa da, arkadaşları gibi tâlib vaziyetinde olan diğer takım
sahâbîlerin düşmanı elden kaçırmak korkusu İle namazı geri bırakmaları
zikredilmiştir. Böyle bir sebeble te'hîr etmek caiz olunca, vaktin kaçmasını
beklemeyip, nasıl mümkin olursa îmâ ile kılmak evleviyyetle Caiz olur denmek
istenmiştir (Tecrid Ter., 111,149-150).
[14] Hadîsin başlığa delîl olan yeri Enes'in: Rasûlullah
Hayber'in yanıbaşında bize sabah namazını, daha karanlık iken kıldırdı, sonra
hayvanına bindi'de Allâhu Ekber.... buyurdu, sözleridir. Rasûlullah bu sözün
son kısmını es-Saffât:177. âyetten iktibas etmiştir.
Bu hadîste, her korkulu
işe girerken ve sevinilecek işler sırasında tekbîr getirmenin meşrû'luğu sabit
oluyor. Çünkü tekbîrde, Allah'ın dînini izhâr etme ve sânını yüceltme vardır.
[15] Bu hadîs, "Uyluk hakkında zikredilen şey"
babında uzun bir lâfızla geçmişti. Mağâzî ve Nikâh Kitâbları'nda da gelecektir.