4- Bir Kadının Halası veya Teyzasiyle Bir Nikah Altında Toplamanın Haram
Kılınması Babi
5- İhramlının Nikahlanmasının Haram Kılınması, Dünür Yollamasının Mekruh
Olması Babı
7- Nikahı Şiğarın Haram Kılınması ve Batıl Olması Babı
8- Nikahtaki Şartları İfa Babı
9- Nikahda Dul Kadından İzin Almanın Sözle, Kızdan İse Susmak Suretiyle
Olacağı Babı
10- Babanın Küçük Bakireyi
Evlendirmesi Babı
11- Şevval Ayında Evlenmenin, Evlendirmenin; ve O Ayda Zifafa Girmenin
Müstehab Oluşu Babı
12- Bir Kadınla Evlenmek İsteyenin Onun Yüzüne ve Ellerine
Bakmasının Mendüp Olması Babı
14- Bir Kimsenin Cariyesini
Âzad Ederek Sonra Onunla
Evlenmesinin Fazileti Babı
15- Zeyneb Binti Cahş'ın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi ve Düğün
Davetinin İsbatı Babı
16- Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Babı
18- Cima Esnasında Okunması Müstehab Olan Dua Babı
20- Kadının Kocasının Döşeğine Girmekten İmtinaının Haram Kılınması Babı
21- Kadının Sırrını İfşa Etmenin
Haram Kılınması Babı
23- Esir Edilen Hamile ile Cinsi Münasebette Bulunmanın Haram Kılınması
Babı
24- Emzikli Kadınla Cimada Bulunmak Manasına Gelen Gile'nin Cevazı ve
Azlin Kerahati Babı
Nikâh lügatte
:
Bir yere toplamak
ve katmak inanlarına
gelir. Arap şâiri
«Şüphesiz ki, kabirler bekârlarla dul kadınları ve
yetimleri bir araya toplar» demiştir.
Araplar darb-ı mesel'olarak derler. Yâni yaban eşeği ile ehli dişi eşeği
bir araya kattık, bakalım ne Çıkacak demektir. Bunu neticesi malûm olmıyan bir
iş yaptıkları vakit söylerler. Evlenmeye nikâh denilmesi karı ile kocayı
biraraya topladığı içindir.
Şerîatte nikâh :
Münâsebeti cinsiyye ve akit mânâlarında kullanılır. Bu mânâların hangisinde
hakikat, hangisinde mecaz olarak kullanıldığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bu
hususta dört kavil vardır.
1- Akd ile
cinsî münasebet arasında iştirâk-i lafzî ile müşterektir.
2- Akd'de
hakikat cinsî münasebet mânâsında mecazdır. Bu kavli îmam Şâfiî'ye nisbet
ederler.
3- Cinsî
münasebet mânâsında hakikat, Akd'de mecazdır. Hanefîye ulemâsının kavilleri budur.
4- Zam yâni
katmak mânâsında hakikattir. Kelime bu mânâların her birinde kullanılmıştır.
Fukahâ istilâhma göre
nikâh : Kadından kasden istifâde mülkiyyeti Tfade eden bir akd'dır.
Nikâhın şer'î, aklî ve
tabiî sebepleri, şartlan, rüknü, sıfatı ve hükmü vardır.
Şer'î sebepleri kitab,
sünnet ve icmâ-ı ümmettir.
Kitabtan nikâhın
meşruiyyeline delil
«Size helal olan
kadınlardan ikişer, üçer, dörder adet nikâh edin.» [1] âyeti
kerîmesiyle emsalidir.
Sünnetten
delili : Bahsimizde görülecek
hadîslerdir.
Nikâhın meşruiyyet ve.
lüzumu hakkında icma-ı ümmet de vardır.
Bundan mâada nikâhın
akli ve tabiî sebepleri de vardır.
Nikâhın şartları: Biri has diğeri âmrn olmak üzere iki nevidir. Has olan şartı;
ehliyetli bir kişinin şahitliğidir.
Umumî şartları : Velînin âkil baliğ ve ehliyetli olması, kadının nikâha mahal
bulunmasıdır.
Rüknü: İcab
ile kabuldür.
Sıfatı : Hanefîler'e göre altıdır. Şöyle ki :
1- Tevekân, yani cinsî
münasebete karşı arzu ve şevki son derece fazla olup kadının mehri ile
nafakasını te'mine mâlî. kudreti bulunan ve evlenmediği takdirde
zina edeceği muhakkak
görülen kimselere nikâh farzdır.
2 - Bu şartlara haiz
olup evlenmediği takdirde zina
edeceği şüpheli olan kimselere
vâcibdir.
3- îtidal halinde
evlenmek sünnetdir.
...
4- Evlilik hukukuna
riâyet edemeyerek karısına zulüm edeceği muhakkak görülenlere haram;
5- Evlilik hukukuna
riâyet edemeyip karısına zulmedeceği korkulanlara mekruhdur.
6- Dâî ve mânı'
bulunmadığı takdirde evlenmek mûbahdır. Şâfiîlere göre: İtidal halinde nikâh mübahdır.
Binâenaleyh onlarca
nikâhın sıfatı beş
kısımdır.
Dâvûdu Zahirî. İbni
Hazm ve bir rivayette İmamı Ahmed b. Hanbel'e göre cinsî münasebete muktedir
olan herkese evlenmek farzdır.
Hükmü: Şer-i şerifin
izin verdiği şekilde kan ile kocanın birbirlerinden istifâde ve istimdâ'
etmelerinin helâl olması; hürmet musâhere ve her birinin bazı hususata malik
olmaları' gibi şeylerdir.
Nikâh, nev-i şahsına
mahsus bir akddir. O bir cihetle ibadet, bir cihetle muameledir. Fakat ibadet
tarafı galipdir. [2]
1- (1400)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmi ile Ebû Bekir b. Etî Şeybe ve Muhammed b. Alâ'
EI-Hemdânî hep birden Ebû Muâviye'den rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındır.
(Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'ten, o da İbrahim'den, o da A!kame'den
naklen haber verdi. Alka-me şöyle demiş : Abdullah ile birlikte Mina'da
yürüyordum. Derken ona Osman rastladz ve onunla konuşmaya başladı. Osman ona :
«Yâ Ebâ Abdirrahman!
Seni genç bir hanımla evlendirsek ya. Olur ki sana geçmiş zamanından bir
kısmını hatırlatır, dedi. Abdullah şu cevâbı verdi:
— Sen böyle dedinse Resûlüîlah (SallaUahü Aleyhi ve
Sellem) de bize:
«Ey gençler cemâati!
Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa hemen evlensin. Zira evlilik gözü
(haramdan) daha yumdurucu, namusu daha koruyucudur. Kimin gücü yetmiyorsa o da
oruç tutmayı iltizam etsin. Çünkü oruç onun İçin hayaların! kesmek
(mesabesinde) dîr.» buyurdular.
2- (...)
Bize Osman b. Eli Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rîr, Â'meş'den, o da
İbrahim'den, o da Aîkame'den naklen rivayet etti. Alkame şöyle demiş : Ben
Abdullah b. Mesud ile Mina'da yürüyordum birden ona Osman b. Affan rastladı. Ve
:
— Beri gel ya Ebâ Abdirrahman! diyerek onu
tenhaya çekti. Abdullah onıuı bir haceti olmadığını görünce bana
— Gel ya Alkame! dedi.
Ben de gittim. Osman ona :
— Seni bakire bir kızla evlendirsek ya ey Ebâ
Abdsrrahman! Olur ki, nefsinden
kaybettiğin bazı şeyleri sana
döner, dedi. Bunun üzerine
Abdullah :
— Sen böyle dedinse... diyerek Ebû Muâviye hadîsi gibi anlattı.
3- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Ebû Muaviye, Â'meş'den, o. da Umâratû'bnû Umeyr'den, o da Abdûrrahman b.
Yezîd'den, o da Abdûllalvdan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş: Resûlüüah
(Sallallahü A levhi ve Sellem) bize:
«Ey gençler cemâati!
Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse hemen evlensin. Zira evlilik gözü
(haramdan) daha yumdurucu, namusu daha koruyucudur. Kİmin gücü yetmezse o da
oruç tutmayı Üfİzam etsin. Çünkü oruç onun için hayalarını kesmek (mesabesinde)
dır.» buyurdular.
4- (...)
Bize Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîrr, Â'meş'den, o da
Umaratû'bnû Umeyr'den, o da Abdûrrahman b. Yezîd'den naklen rivayet etti.
Abdûrrahman şöyle demiş :
Ben, amcam Alkame ve
Esved, Abdullah b. Mesûd'un yanına girdik.
Ben o gün (henüz)
gençdim. İbni Mesûd bir hadîs söyledi ki, zannederim onu benîm için
rivayet etti.
«ResûlüIIah
(Süiialluhü Aleyhi ve Sellcm) şöyle buyurdular dedi.» Râvi Ebû Muâviye hadîsi
gibi rivayette buiundu. Şunu da ziyâde etti: «Ab-durrahman: Artık durmayıp
evlendim, dedi.»
(...) Bana
Abdullah b. Saîd El-Eşecc rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Â'meş, Umâretû'bnû Umeyr'den, o da Abdûrrahman h. Yezid'den, o
da Abdûllah'daıı naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş : «îbni Mesûd'un
yanma girdik. Ben girenlerin en genci idim...» Râvi yukardakilerin hadîsi gibi
rivayette buîunmuş. Fakat: «Artık durmayıp
evlendim» cümlesini
söylememiştir.
Bu hadîsi Buharı ile
Nesâî «Oruç» ve «Nikâh» bahislerinde, Ebû Dâ.vûd ile İbni Mâce «Nikâh»
bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. .
Ebû Abdirrahman, Hz.
İbni Mes'ûdun künye-sidir. Bâzıları buradaki Ebû Abdirrahman'm «Hz. Abdullah
b. Ömer olduğunu iddia etmiş ve Ebû Abdırrahman'm onun meşhur olan künyesidir»
demişlerse de doğru değildir. Bu kıssada Abdullah b. Ömer (Radiyailahu anh) 'm
dahli yoktur.
«Olur ki, nefsinden
kaybettiğin bazı şeyler sana döner» cümlesinden murad gençliğindeki neşât ve
kuvvetidir, Bazıları : «İhtimal ki Hz, Osman İbni Mesûd (Radiyailahu anh}'m
hâlinde pejmürdelik görmüş; bunu evlenmemiş olmasına hamletmiştir derler.
«Gel yâ Alkameî» diyen
Kirmâni'ye göre Hz. Abdullah İbni Mesûd 'dur. Ayni bu sözü Hz. Osman'm söylemiş
olmasını muktezâyı hale daha muvafık görmüşse de bizce hadîsin Buhârî'deki
ibaresi dahi Kirmâni !nin haklı olduğunu göstermektedir. Zira Buhârî'de
«Osman, yâ Ebâ
Abdirrahman! Benim sana söyleyecek bir hacetim var, dedi. Ve'bir kenara
çekildiler. Osman: Ya Ebâ Abdirrahman! Seni bir kızla evlendirmemize razı mısın?
Sana kaybettiğin gençlik kuvvetini hatırlatır,
demiş. Abdullah (Radiyailahu anh)
onun bundan başka
söyliyece!c bir haceti olmadığını görünce bana işaret ederek; gel yû
Alkame! dedi » buyrulmaktadır.
Ma'şer: Bir sıfatın
hepsine şâmil olduğu taifedir. Binâenaleyh gençler bir ma'şer, ihtiyarlar dahi
bir ma'şerdir. Lisânımızda bunlara cemâat denir.
Şebâb: Şâabbm cemidir.
Gençler demektir. Şâabb kelimesi Sebebe ve Şubbann şekillerinde de cemilenir.
Nevevi Şâfiî1er'e göre otuz yaşım geçmeyen âkil baliğ kimselere «Şâabb»
denildiğini söylüyor. Kurtubî ise onaltı yaşma kadar bir çocuğa «hades», onaîtı
yaşından otuz iki yaşma kadar «şâabb», otuz ikiden yukarı olanlara «Keh'iİ»
denildiğini bildirmiştir. Zemahşerî !nin kavli de budur. Bâzıları otuz ikiden
kırk yaşma kadar olanlara Kehil denileceğini söylemişlerdir. Resûlüllah
(SallallaJıu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin hassaten gençlere hitab buyurması,
kadınlara karşı şehvet daha ziyâde onlardan beklendiği içindir.
Bâae kelimesinden
murâd ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bir kavle göre bundan murâd nikâh
masrafları, ikinci kavle göre cimâ'dır. Ulemâ ikinci kavli daha sahih
bulmuşlardır. Mamafih her iki kavil netice itibariyle aynı mânâya gelirler.
Cümlenin takdiri şudur: «Sizden kimin mâlî kudreti bulunmak suretiyle cinsî
münasebete gücü yeterse hemen evlensin. Mâlî kudreti bulunmamak suretiyle cimaa
gücü yetmeyen de oruç tutsun, bu suretle âdeta hayaları çıkarılmış gibi
şehvetini kessin.»
Bâe kelimesi, Bâat,
Bâa' ve Bâhe şekillerinde de okunmuştur. Fakat meşhur kıraati Bâae'dir. Bu
kelimenin lûgatta asıl mânâsı cinsî münasebettir. Sonra nikâh akdine de bâae
denilmiştir.
Vicâ': Hayaların
çıkarılmasıdır. Bâzılarına göre Vicâ' hayaları burmaktır Onları çıkarıp atmaya
iksâ' denilir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruca teşvik suretiyle
bu ismi vermiştir.
1- Bir
kimsenin arkadaşına evlenme teklifinde bulunması ve ona genç kadınla
evlenmesini tavsiye etmesi müstehabdır.
2- Hattâbî
bu hadîsle istidlal ederek şehveti gidermek İçin ilâç kullanmaya
cevaz vermiştir. Ancak ilâcın
şehveti tamâmiyîe kes-meyip sadece teskin edecek derecede
olmasına dikkat etmelidir. Zira v-lenmediği için ilâçla şehvetini teskin eden
bir kimse ileride evlenecek vakit, hâl bulabilir. Bu takdird şehvetini tkmâmiyle
kesen ilâç kullanmışsa pişman olur.
3- Mâ1ikî1er'den
bâzıları yine bu hadîsle istidlal ederek istimna bil-yed yâni eliyle meni
getirmenin1 haram" olduğunu söylemişlerdir. Hanefî1er'den bâzılarına göre
evlenmekten âciz olan bir kimsenin şehvetini teskin için bunu yapması mûbahdır
4- Kurtubî'ye
göre'bu hadîs mnln denilen âleti kalkmayaıV-kimselere muhayyerlik vermenin vucûbuna delildir.
5- Oruç
şehveti kırar. Bâzıları buna itiraz ederek : «Oruç1 hararetin tehyicini
artırır. Bu da şehvetin fazlalaşmasına sebep olur» demiş-lerse de bunlara
cevaben: «Şehvetin artması ilk günlerdedir. Oruca "devam edildiği
takdirde şehvet kesilir. Çünkü1 şehvet' yemeğe tâbidir. Onun kuvvetine göre
artar, za'fma göre azalır.» denilmiştir.
6- Hadîs-i
şerif, şehveti çok olup evlenmeye iktidarı olanlara nikâhı emretmektedir.
Icmâ' da budur. Lâkin cumhuru ulemâya göre buradaki emir vucûb değil- nedb
ifade eder. Ulemânın bu babdâki kaville--rini bahsimizin başında görmüştük.
7- Hadîs-i şerifte gözü
haramdan koruyacak, iffet ve namusun muhafazasına yanyacak şeyleri yapmaya tergîb ve teşvik vardır.
5- (1401)
Bana Ebû Bekir b. Nafir El-Abd* rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Beliz rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den, o da Enes'den naklen
rivayet eyledi ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) 'in ashabından
birkaç kişi ' Nebiy yi (Sallallahü Aleyhi \c Sel:em}'in zevcelerine onun
gizlice yaptığı ibâdetini sormuşlar. Neticede bunlardan biri : Ben kadınlarla
evlenmeyeceğim; diğeri : Ben et yemeyeceğim; öteki : Ben döşekte uyumayacağım,
demiş. Bunun üzerine Resûlüflah (Sallaüühii Aleyhi ve Sellem) Allah'a Iıamdû sena ederek:
«Bazı kimselere ne
oluyor ki, şöyle şöyle demişler. Ama ben hem namaz kılar, hem uyurum. Hem oruç
tutar, hem tutmam. Kadınlarla da evlenİrim.
imdi kim benim
sünnetimden yüz çevirirse
benden değildir.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhârî
«Nikâh» bahsinde tahriç etmiştir. Onun rivayeti buradakinden daha tafsilâtlı
olup şöyledir :
«Üç kişi evzâcı tâhirâlın
evlerine gelerek Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selİem) in (gizli) ibâdetini
sormuşlar. Kendilerine haber verilince herhalde bunu az görerek: Biz nerede,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selİem) nerede! Allah onun gelmiş geçmiş bütün
(mütesavver) günahlarını af etmiştir demişler. Bunlardan biri : Bana gelince,
ben geceleri ilel ebed namaz kılacağım; diğeri ben de ömrüm boyunca oruç
tutacağım, orucu hiç bırakmayacağım; öteki, ben de kadınlardan uzak kalacağım.
Ve ebediy-yen evlenmiyeceğim, demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi Sellem) gelerek:
ŞöyIe şöyle diyenler
sizler misiniz? Dikkat edin. Vallahi sizin Al-lah'dcrn en ziyade korkan ve
sakınanınız benim. Lâkın ben hem oruç tutar, hem tutmam. Hem namaz kılar, hem
uyurum. Kadınlarla da evlenirim, imdi her kim benim sünnetimden yüz çevirirse
benden değildir.» buyurmuşlar.
Buharı 'nin
rivayetinde «nefer» yerine «raht» buyrulmuştur. Bu iki kelime arasında mânâ
itibariyle cüz'i fark vardır.
Raht: Üçden
ona; Nefer: Üçden dokuza kadar kimselere denilir : Bu kelimelerin ikisi de
birer ismi cemi olup müfretleri yoktur.
Saîd b. El-Müseyyeb'in
rnürsel olarak rivayet ettiği bir hadîse göre Peygamber (Sallallahü A leyhi ve
Sellem) !in ibâdetini sormaya gelenler Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Amr bir.
Âsve Osman b. Maz'ûn (Radiyallahu anh) Hazerâtıdır. Bu zevat Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Jin evinde gizlice yaptığı ibâdeti az bulunca
Allah'ın affû mağfiretine nail olan bir zâtın fazla ibâdete ihtiyacı olmadığı
kanâatine varmışlarsa da Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ben sîzin Allah'dan
en ziyade korkan ve sakınanizım.» buyurarak bunu reddetmiş, kendisinin
ibâdette son derece dikkat ve şiddet gösterdiğini ve Allah korkusunun
kendisinde herkesten fazla olduğunu bildirmiştir.
«Her kim benim
sünnetimden yüz çevirirse benden değildir» cümlesinden murâd, sünnetimden yüz
çeviren benim yolumda değildir, demektir. Yâni buradaki sünnetten murâd
tarikat ve yoldur. Bu da farz, nafile bütün amellere ve akaide şâmildir.
1- Hadîs-i
şerîf ibâdetlerde nefse zarar verecek derecede fazla inhimak değil, orta hâlin
meşru olduğuna delildir. Taberî : «Bu hadîste
yiyecek ve giyecek hususunda
helâl istimalini men edenlere red cevabı vardır.» diyor. Kaadî
Iyâz ise: «Bu cihet selefin ihtilâf ettiği meselelerdendir. Bazıları Taberî
'nin kavline sahib olmuş; bir takımları da aksini iltizam etmişlerdir.»
dedikten sonra sözüne şöyle devam etmiştir : «Evlâ olan her işte orta yolu
tutup helâl şeylere devamda rfrât göstermemektir. Çünkü
bunun sonu büyüklerımeye
varır. Şübheli ve hattâ memnu' olan
şeyleri irtikâba kadar götürür...» demektedir.
Ulemâdan bâzılarına
göre Peygamber (SaUallaîm Aleyhi ve SelIem) Efendimizin yoluna rmuhalefet
etmekle, kendi yaptığı ibâdetin, onun yaptığından daha üstün ve muvafık
olduğunu göstermek isteyen kimse dinden çıkar. Bu takdirde hadîs~i şerifteki
«Benden değildir» cümlesi «Benim dinimde değildir» mânâsına gelir.
2- Nikâh Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin sünnetîerindendir. El-Mühellebb: «Nikâh İslâm'ın sünnetlerin-dendir; İslâmiyette
ruhbaniyet yoktur. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)m sünnetinden yüz
çevirerek nikâhı terk eden kimse bid'at işlediği için zemolunur. Ama
evlenmemek hâline daha muvafık olup ibâdetine yardım ettiği için nikâhı terk
edenler mezmûm değildir,» demiştir.
ZahirîIer'e göre nikâh
akdi vâcibdir. Fakat muameleyi cîn-siyye şart değildir. Akd dahi ömürde bir
defa farz olur.
İmam-ı Şâfiî'ye göre
kendini İbâdete vermek evlenmekten efdaldır. Hz. Şafiî bu babda Yahya
(Aleyhisselâır.) kıssasıyle istidlal etmiştir. Teâlâ hazretleri Hz. Yahya 'yi
Seyyid ve Hasûr diye roedhetmiştir.
Hasûr : İktidarı
varken kadınlarla evlenmeyen demektir. İmam-ı Şafiî bu kıssaya bakarak : «Nikâh
efdal olsa Cenâb-ı Hak Hz. Yahyâ'yi medh etmezdi» demiştir. Halbuki kendisi
geçen şeriatların bizim için şeriat sayılamayacağına kaildir. Binâenaleyh
geçmiş bir şeriat ile kendisinin istidlalde bulunması doğru değildir. Kaldı ki
Yahyâ (A!eyhi sellem}'m halini medheden bekârlığın evlenmekten efdâl oî-duğu
mânâsı da çıkmaz. Çünkü hadd-i zâtında bir sıfatı medh etmek, başka sıfatı zem
iktizâ etmez. Bu babda en güzel sözü Hanefîler'-den Kemâl b. Hûmam (788-861)
söylemiştir. Ona göre evliliğin bekârlıktan efdal olduğuna en büyük delil
Fahr-i Kâinat (Sallallahü Aleyhi ve Sellehı) Efendimizin Ömrünün
sonuna kadar evli yaşamasıdır.
Şüphesiz ki, Teâlâ
Hazretleri Nebiyyi Ekremi'ne hallerin en güzelini reva görmüştür. Eğer evlilik
bekârlıktan efdal olmasaydı ona evlilik hâlini reva görmezdi.
6- (1402)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Mübarek
rivayet etti. H.
Bize Ebû Küreyb
Muhammed b. Alâ' dahi rivayet etti. .Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize İbni
Mübarek, Ma'mer'deıı, o da Zûhri'den, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den. o da Sa'd
b. Ebî Vakkâas'dan naklen haber verdi. Sâ'd şöyle demiş : «Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellenı) Osman b. Maz'û'nun tebettülünü (bekârlığı) kabul
etmedi. Şayet ona izin verseydi biz de hayalarımızı çıkarırdık.»
7- (...)
Bana Ebû Imrân Muhammed b. Câ'fer t. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
ibrahim b. Sa'd, İbni Şihâb Zühri'deıı, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den naklen
rivayet etti. Sâîd şöyle demiş: Ben Sa'd'ı: «Osman b. Mazûn'ım bekârlığı kabul
edilmedi; şayet ona izin verilseydi biz de hayalarımızı çıkarırdık.» derken
işittim.
8- (...)
Bize Muhammed b. îîâîi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Huceynn h. Müsennâ
rivayet elti. (Dedi ki) : Bize Leys, Ukayl'den, o da İbni Şihabb'dan
naklen rivayet etti ki. İbni Şihabb şöyle demiş: Bana Saîd
b, El-Müscyyeb haber verdi.
Kendisi Sa'rî b.
Ebî Vakkâas'ı şunu söylerken işitmiş :
«Osman b. Mazûnn bekâr
kalmak istedi de Kesûlüllah (Sallailuîıii Aleyhi ve Sellem) kendisini (bundan)
nehi buyurdu. Şayet ona bekârlığı tecviz etseydi biz de hayalarımızı çıkarırdık.»
Bu hadisi Buhârî ,
Tirmizî, Nesâî ve İbni Mâce «Nikâh»
bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Tebettûl esas
itibariyle inkıta' mânâsına gelir. Hz, Meryem ile Fâtım (RadiyaU0hüanha)ya
«Beiûl» denilir. Bunun vechi dîn, fazilet ve âhirete rağbet hususunda
zamanlarındaki kadınlardan mümtaz ve münkatı' olmalarıdır. Ulemânın beyânına
göre' bu hadisteki tebettûl'den murâd sırf Allah'ı ibâdet maksadı ile
kadınlardan alâkayı keserek bekâr kalmaktır. Taberî : «Tebettûl dünya ile,
dünya şehvetlerini terk ederek kendini Alîah Teâlâ'nm ibâdetlerine
vermektir.» diyor.
Hz. Sa'd'm : «Şayet
ona izin verseydi biz de hayalarımızı çıkarırdık sözünden murâd bekârlığa ve
.şâir dünya lezzetlerinden alâkayı kesmeye izin verilseydi, biz de şehvetimizi
kırmak için hayalarımızı çıkartır, su suretle bekârlık bize âsân olurdu
demektir.
Bekârlık
hıristiyanlıkta meşrır idi. ResûlülJah (SaUaüahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz
neslin çoğalması ve cihâdın devam edebilmesi için üm-1 metini bundan nehiy
buyurmuştur. İnsanın hayalarını çıkarmak ve tenasül uzvunu kesmek bil-ittifak
memnu'dur. Binâenaleyh bugün moda haline getirilmeye çalışılan umûmî doğum
kontrolü de dînen memnu'dur. Çünkü bunun neticesi müslümanlar azalacaktır.
Halbuki dînen müslü-manların azalması değil, çoğaltılmaya çalışılması emir
buyrulmuştur. Gerçi İslâm hukukunda «az!» denilen bir fiilin meşrûiyyetinden
bahsolun-myştur. Fakat bu iş bâzı hallerde karı ile kocanın anlaşmasına bırakılmış
bir istisnadır. Tamimine müsaade yoktur.
Azl: Çocuk
yapmamak için karı-koca anlaşarak erkeğin menisini dışarıya atmaktır.
îbni Abdi1berr'in
«El-İstîab» nâm eserinde' Aişe binti' Kudâme'den rivayet ettiği bîr hadisde
söyle denilmektedir : «Osman b. Mazûnn : Yâ Resûlallah! Bize gazalarda bekârlık
güç geliyor. Bana müsaade buyurur musun hayalarımı çıkartayım yâ Resûlaliah?
demiş. Rcsûlüllah (SatlaUaJıü Aleyhi ve
Sellem) :
— Hayır îbnİ Mazûnn!
Sen oruç tutmalısın. Çünkü oruç şehveti keser; buyurmuş.» Rivayete nazaran Osman
b. Mazûnn. Hz. Ali ve Ebû Zer (Radiyallahü anh) hayalarını çıkararak bekâr yaşamak
istemişler. Fakat ResûlülJalı (SallaHchü Aleyhi ve Sellemi kendilerini bundan
men etmiştir.
Bütün bunlar
gösteriyor ki, dinimiz müslumanların azalmasını hedef tutan hiç bir vasıtayı
meşru' görmemiştir.
Gerçi: «İkiyüz
tarihinden sonra gizin en hayırlınız hafif ve ailesiyle çoluk çocuğu olmayan
bekârlarımzdır» mealinde bir hadîs rivayet olunursa da bu hadîs uydurmadır.
Binâenaleyh ona asla iltifat olunamaz. Hz. Huzeyfe'nin üzerinden söylenen :
«Sene yüz, yüzellİ oldu mu sizden birinizin bir köpek eniği terbiye etmesi,
çocuk terbiye etmesinden daha hayırlıdır.»
sözü de bu kabil uydurmalardandır.
9- (1403)
Bize Amr b. AH rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûl'â'lâ rivâyct.ctti. (Dedi
ki) : Bize Hişam b. Ebî Abdillâh, Ebu'z-Züfaeyr'den, o da Câbîrden naklen
rivayet eyledi ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir kadın görmüş.
Müteakiben zevcesi Zeyneb'e gelmiş. Zeyneb kendine ait bir deri oruyormuş.
Resûlüllah (Saİiallakü Aleyhi've Sellem) hemen hacetini bitirmiş. Sonra
Ashabının yanına çıkarak:
«Şüphesiz kİ kadın
şeytan suretinde gelir, şeylan suretinde gider. Biriniz bir kadın gördü mü
hemen ailesine gelsin. Çünkü bu onun nefsinde olan şeyi giderir.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Abdüssanıed Abdilvâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Harb b. Ebi'l-Âliye
rivayet eyIedi. (Dedi ki) : Bize
Ebû'z-Zübeyr, Câbir b. AbdiUâh'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber
(Sc.UalichU Aleyhi ve Setlenı) bir kadın görmüş.
Râvi yukarda hadîsin
mislini rivayet etmiş. Yalmz: «Zevcesi Zey-neb'e gelmiş. Zeyneb bir deri
ovuyornıuş» demiş «Şeytan suretinde gider» cümlesini söylememiştir.
10- (...)
Bana Selemetû'bnü Şebîbb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasan b. Â'yen rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kıl, Ebû'z-Zübeyr'den naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) : Câbir şunu söyledi : Ben
Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve
Sellemj'i:
«Birinizin bir kadın
hoşuna gider de gönlüne girerse, hemen kendi karısına giderek onunla cima'
etsin. Çünkü bu nefsindeki şeyi giderir.» buyururken işittim.
Ulemânın beyanına göre
kadının şeytan suretinde gidip gelmesinden murâd, nefsi fitneye davet etmesine
işarettir. Çünkü Teâlâ hazretleri erkeklerin nefislerinde kadınlara karşı bir
meyi halk etmiştir. Onlara bakmaktan lezzet duyarlar. Binâenaleyh kadın erkeğe
vesvese vererek şerre davet eden bir mahlûk olduğu için şeytana
benzetilmiştir.
Menîe': Henüz
tabaklanmaya konan deridir. Daha sonra «Efîk», daha sonra da «Edîm» nâmını
alır. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin bir kadın görerek
Hz. Zeyneb'e gelmesi ve onun cinsî münâsebette bulunması ashabına talîm ve
irşad içindir. Dışarda bir kadın görerek onda gözü kalanların böyle yapmaları
îcap eder.
1- Bir kadın
görerek şehveti harekete gelen kimsenin derhal karısı ile cimaa' etmesi ve
nefsini yatıştırması müstehabdır.
2- Zaruret
yokken kadının erkekler arasına çıkmaması îcab eder.
3- Erkek
ecnebi bir kadına, kadının elbisesine ve zînetlerine mutlak surette
bakmamahdır.
4- Kadın öte
beri işlerle meşgul olsa bile kocasının onu gece veya gündüz cimâa' davet
etmesinde beis yoktur. Çünkü bazen erkeğe şehvet galebe çalar, cimâa' tehir
edilirse bedenine, kalbine veya gözüne zarar gelebilir.
11- (1404)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr El-Hemdânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
babam ile VeUF ve İbnû Bisr, İsmail'den, o da Kays'dan naklen rivayet ettiler.
Kays şöyle demiş : Ben Abdullah'ı şunu söylerken işittim: «Kesûlüllah
(Sül'allahü Aleyhi ve Sellem) iîe birlikte gaza ediyorduk. Kadınlarımız yoktu.
Bu sebeble hayalarımızı çıkarsak mı ki dedik. Fakat Resûlüllah (Sailallahü
Aleyhi ve Sellem) bizi bundan nehyetti. Sonra bize elbise mukabilinde muayyen
bir zamaııa kadar bir kadınla evlenmemiz için ruhsat verdi. Bundan sonra
Abdullah :
«Ey îman edenler!
Allah'ın size helâl kıldığı şeylerin iyi, boş olanlarım (kendinize) haram
kılmayın. Hakka da tecavüz etmeyin. Çünkü Allah mütecavizleri sevmez.» [3]
âyet-i kerîmesini okudu.»
(...) Bize
Osman bin Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Cerîr, İsmail b. Ebî
Hâlid'den bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etti. Ve : «Sonra bize şu âyeti
okudu» dedi; «Abdullah okudu» demedi.
12- (...)
Bİzc E!îû Bekir b. Ebû Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' İsmail'den bu
isnâdla rivayetle bulundu. «Biz genç olduğumuz haldeydik ve yâ Resûlaîlah!
Hayalarımızı çıkaralım mı diye sorduk?» dedi. «Kaza ediyorduk demedi.»
Bu hadîsi Buharı
«Nikâh» ve «Tefsir» bahislerinde, Nesâî «Tefsir» bahsinde muhtelif râvilerden
tahric etmişlerdir. Görülüyor ki. ashâb-ı ldram'dan bâzıları şehvetlerini
kırmak ve şeytanın vesvesesinden kurtulmak için hayalarını çıkarmak istemişler.
Fakat Resûlüllah {Süllallahü Aleyhi ve Sellem) onları bundan nehi buyurmuştur.
Çünkü bu iş Allah'ın halk ettiği şekli değiştirmek, neslin önünü kesmek ve
canlıya eziyet gibi bir takım memnu' fiilleri tazammun etmektedir. Kesûiü Ekrem
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunun yerine ashâb-ı kiram'ma müfa denilen bir
nevi muvaffak nikâha ruhsat vermiştir.
Hadîs-i şerifte :
«Sonra bize elbise
mukabilinde bir kadını bir müddet nikâh etmeye ruhsat verdi» cümlesinden murâd
budur. Müt'a'nm mutlaka bir elbise mukabilinde olması şart değildir. İki
tarafın razı olacakları.herhangi bir şeyle müt'a yapılır. Nikâh-ı müt'a :
Temettü' lâfzîle yapılan muvakkat nikâhtır. Bunda şahit lâzım değildir.
Hadisin râvisi Hz.
Abdullah b. Mesud 'dur. Okuduğu âyet-i kerîme İbni Abbâs{RadiyaUahu ar.h)\n
beyânına göre ashâb-ı kir.am'dan üç kişi hakkında nazil olmuştur. Bu zevat
kendi aralarında : «Tenasül âletlerimizi keselim de dünya şehvetlerinden vaz
geçelim. Biz de Râhibîerin yaptıkları gibi yeryüzünde .seyahat edelim.» diye
konuştukları vakit nazil olmuştur. Resûîüllah (Salkillahü Aleyhi ve Sellem).
bunu haber aldığı vakit kendilerini çağırtarak böyle bir şey konuşup konuşmadıklarını
sormuş; onlar da evet diyerek tasdik etmişlerdi. Bunun üzerine onlara :
«Ama ben hem oruç
tutarım, hem tutmam. Hem namaz kılarım, hem uyurum; kadınlarla da evİenİrİm.
İmdi her kim benim sünnetimle amel ederse bendendir; kim benim sünnetimle amel
etmezse o benden değildir.» I uyurdular. Bu hadîsin mislini İbni Merdevey h Hz.
İbni Abbâs'dan rivayet etmiştir.
Nevevî diyor ki ;
«Babımız hadîsinde Hz. Abdullah b. Mes'ud'un İbni Abbâs (RadiyaUahüanh) gibi
nikâhı müt'a'nm mubah olduğunu itikat ettiğine işaret vardır. Herhalde onlar
bunun nesh edildiğini, duymamışlardır.»
Kaadî Iyâz müt'a'nm
mubah olduğuna dair ashâb-ı kiram'-dan bir cemaatın hadîs rivayet ettiklerini
söyler. Nitekim babımızda görülecek. Câbir b. Abdillah ile Selemetü'bnü Ekvâ',
Sebratü'bnü Ma'bed ve îbni Abbâs (Radiyallahu anh) hadîslerinden de nikâhı
müt'a'ya ruhsat verildiği anlaşılmaktadır. Yalnız bu hadîslerde evlerinde
mukim olanlara müt'a'nm mubah kılındığına dair bir kayıt yoktur. Bilâkis müt'a
için sefer ve gazalarda zaruret icabı ruhsat verildiği bildirilmektedir. Çünkü
memleket sıcak, ashabın kadınlara karşı sabırları azdı.
İbni Ömer (Radiyallahu
anh) hadîsinde mût'anm muztar kalmak şartıyla îsîâm'm ilk devirlerinde bir
ruhsat olmak üzere tecviz edildiği bildirilmektedir. Böyle bir rivayet İbni
Abbâs (Radiyallahu anh) dan da nakledilmiştir. Mâziri : «Nikâhı mût'anm İslâm'ın
ilk devirlerinde caiz olduğu sabittir. Sonra nesh edildiği dahi sahih
hadîslerle sübüt bulmuş; ve haram olduğuna icmâ'ı ümmet inikaad eylemiştir. Bu
hususta ehl-i bid'atdan bir taife müstesna olmak üzere muhalefet eden bulunmamıştır.
Ehl-i bid'at, mensuh hadîslerle istidlale teşebbüs etmişlerse de bu hadîslerde
onlara bir delil yoktur.» demektedir.
Nikâhı mût'a hakkında
gereken izahat aşağıdaki rivayetlerde sırası geldikçe verilecektir.
13- (1405)
Bize Muhammed b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Şu'be, Amr b. Dinar'dan, rivayet eyledi. (Demiş ki) :
Ben Hasan b. Muhammed'i, Câbir b. Abdillah ile Selemetü'bnü Ekva'dan naklen
rivayet ederken dinledim. Şöyle demişler : «Resûlüllah (Sallallahü A kyhi ve
Sellem) 'in dellâh yanımıza çıkarak : Resûlüllab (Sallailahü Aleyhi ve Sellem)
istimta' yâni kadınlarla mût'a nikâhı yapmamız için size izin vermiştir, dedi.»
14- (...) Bana Ümeyyetû'bnû Bimtâm El-Ayşî rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd yâni İbni
Zûrey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh yâni İbni Kasım, Amr b. Dinar'dan, o
da Hasan b. Muhammed'den, o da Sele-metû'bnû Ekvâ' ile Câbîr b. Abdillah'tan
naklen rivayet eyledi ki :
«Resûlülah (SaliaUahü
Aleyhi ve Sellem) yanımıza geldi de Mut'a için bize izin verdi» demişler.
15- (...)
Bize Hasan El-Huîvâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Afc-dürrezzâk rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Ata' şunu söyledi:
Câbir b. Abdillah Umre yaparak geldi. Biz de evinde onun yanına vardık. Derken
cemaat ona bazı şeyler sordular. Sonra mût'a'dan söz açtılar. Câbir :
«Evet, Resûlüliah
(Sallallcüıü Aleyhi ve Seliem) ile Ebû Bekir ve Ömer zamanlarında biz mût'a
yaptık.» dedi.
16- (...)
Bana Mulıammed b. Rafi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet
etti. (Dedi* ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebu'z-Zübeyr
haber verdi. (Dedi ki) : Câbir b. Abdillâh'ı şunu söylerken işittim. Biz
Resûlüllah (Scllallchü Aleyhi've SeVem) ile Ebû Bekir devirlerinde bir avuç
kuru hurma ve un mukabilinde birkaç günlüğüne mût'a yapardık. Nihayet Amr b.
Hureys hâdisesinde Ömer bundan nehyetti.
17- (...)
Bize Hâmid b. Ömer E!-Bekrâvî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid yâni
İbni Ziyâd, Âsım'dan, o da Ebû Nadrâ'dan naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) : Câbİr b. Afcdillah'm
yanındaydım. Ona biri gelerek: îbni Abbâs ile İbni Zübeyr iki mût'a hakkında
ihtilâf ettiîer, dedi. Bunun üzerine Câbir şunu söyledi : «Biz bunları
Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında yaptık.
Sonra Ömer onlardan
bizi nehyetti.
18- (...)
Bize Ebû-Bekir b. Ebû Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b* Muhammed
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûlvâhid b. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Ebû Umeys. lyâz b. Seleme'den, o da babasından naklen rivayet eyledi.
Babası şöyle demiş : «Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Evtâs yılında
bize mût'a için üç gece ruhsat verdi. Sonra ondan nehî buyurdu.
Bu hadîsi Buhârî «Nikâh» bahsinde tahric etmiştir.
îbni Abdilb err nikâhı
mût'a hakkında öteden beri hilaf olduğunu kaydettikten sonra : «Sahabeye
gelince : Onlar nikâhı mût'a hakkında ihtilâf etmişlerdir. İbni Abbâs bunun
caiz ve helâl olduğuna kaaüdir. Bu hususta ondan rivayet edenler arasında hilaf
yoktur. Atâ' b. Ebî Rabah, Saîd b. Cübeyr ve Tavus da dahil olmak üzere İbni
Abbâs'in ekseri ashabı bu kanaattedirler, Ebû Saîd, Kudrî ile Câbir b. Abdi11ah
(Radiyallahu anh) Hazerâtmin dahi nikâhı mût'a'yı caiz ve helâî gördükleri
rivayet olunur.» diyor.
Evtâs : Tâif'de
bir vadidir. İslâm târihinde feth-i Mekke ile
Evtâs günü aynı vak'a sayılır.
Hz. Câbir hadîsinin
birinci rivayetinde zikri geçen dellâhn Hz. Bilâl-i Habeşî olması muhtemel
görülmektedir. Mûteâkib rivayette Eesûlüilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
bizzat gelerek mût'a için izin verdiği beyân edilmiştir. Mamafih o rivayette de
dellâhnın gelmiş olması ihtima] dahilindedir.
Ez. Câbir 'in:
«Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) ile Ebû Bekir ve Ömer zamanlarında
biz mût'a yaptık. Nihayet Ömer biai bundan »ehyetti» şeklindeki beyanatı Hz.
Ömer zamanına kadar nikâhı mût'a'mn nesh edildiğini duymadıklarına
hamîedilmiştîr.
19- (1406) Bize
Kutaybetü'bsnî Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kabi' b. Sabrate'l-CühenîMen, o da babası
Sebrâ'dan naklen rivayet etti ki. (Şöyie demiş): Resûiüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) mût'a için bize izin verdi. Bunun üzerine bir zat ile ben Benî
Âmîr'den bir kadına gittik. Kadın usun boyunlu dişi deve gibi bîr şeydi. Ona
kendimizi arz ettik. Kadın (bana) : Ne vereceksin? dedi. Ben:
— Kaftammı cevâbını verdim. Arkadaşım da:
— Ka-fianum veririm, dedi. Arkadaşımm kaftanı
benimkinden daha güseldi. Ama ben arkadaşımdan daha genç îdim. Kadın
arkadaşımın kaftanına bakınca oku, bana bakınca da benî beğendi. Sonra :
— Sen ve kaftanın bana kâfidir, dedi. Bunun
Üzerine onunla üç gece bîr arada kaldım. Sonra Resûlülİah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :'
«Kimin yanında şu
möf'a yaptığı kadınlardan biri varsa, ona hemen yo! versin» buyurdular.
20- (...)
Bize Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyin El-Cahterî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr
yani İbni Mûfaddal rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Umâratû'bnû Gaziyye, Rabi' b.
Semra'dan naklen rivayet eyledi ki, babası Mekke'nin fethinde Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte gaza etmiş. (Demiş ki) : «Orada
onbeş gece —yani geceleri de sayılırsa otuz gün— kaldık; Bunun üzerine
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize kadınlarla mût'a yapmak için izin
verdi. Derken ben kavmimden bir zat ile birlikte dışarı çıktım. Güzellik
hususunda benim ona üstünlüğüm vardı. Arkadaşım çirkine yakın bir adamdı. Her
birimizin kaftanı vardı. Fakat benim kaftanım eski, amcaoğlunun kaftanı ise
yepyeni bir şeydi. Mekke'nin alt tarafına yahut üst tarafına vardığımız vakit
Lize uzun boyunlu dişi deve gibi
(endamlı) bir kadın rastladı.
(Kendisine) :
— Bizden birimizle mût'a yapmaya razı olur musun? dîye sorduk. Kadın:
— Ne verirsiniz? dedi. Biz de her birimiz
kaftanımızı yaydık. Kadın her ikimize bakmaya taşladı. Arkadaşım kadının yanıbaşma
baktığını görünce :
— Bunun kaftanı eskidir. Benim kaftanım ise
yepyenidir, dedi. Kadın ise iki veya üç defa :
— Onun kaftanının zararı
yok mukabelesinde bulundu. Sonra
kadınla ben mût'a yaptım ve Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Selle/n)
mût'a'yı haram edinceye kadar yanından çıkmadım.»
(...) Bana
Ahmed b. Saîd b. Sahr Ed-Dârimî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû-Nu'man
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Umaretü'bnü Gaziyye rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bana Rabi' b. Sebrate'l-Cühenî,
babasından rivayet etti. (Şöyle demiş) : «Fetih yılında JlesûMillah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Mekke'ye müteveccihen yola
çıktık...»
Râvî Beşir hadîsi giti
rivayette bulunmuş. Şunu da ziyâde etmiştir : «Kadın bu işe yarar mı? dedi.» Bu
hadisde : «Bunun kaftanı eski püskü-dÜr, dedi» cümlesi de vardır.
21- (...)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nûmeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdi! Azız b. Ömer rivayet etti. (Dedi ki) :
Bana Rabi' b. Sebrete'l-Cühenî rivayet etti. Ona da babası anlatmış ki; kendisi
Resûlüllah (SaV.aliahü Aleyhi ve SeHem) ile bera-bermiş. Efendimiz şöyle buyurmuşlar :
«Ey cemâat! Ben size
kadınlarla mût'a hususunda izin vermiştim. Ama artık Allah bunu kıyamet gününe
kadar haram kılmıştır. İmdi kimin de yanında bu gûnâ kadınlardan biri varsa
ondan hemen arınsın. Hem o kadınlara verdiğiniz şeylerden hiç birini geri almayın.»
(...) Bize
bu hadisi Ebû Bekr b. Ebû Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdetû'bnû
Süleyman, Abdûl Aziz b. Ömer'den naklen bu isnadla rivayette bulundu. Sebra :
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi've Sellem) 'i Kabe'de rükün ile kapının
arasında ayakta gördüm.» demiş. İbni Numeyr hadîsinde olduğu gibi söylüyormuş.
22- (...)
Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem haber verdi.
(Dedi ki) : Bize İbrahim b. Sa'd, Abdülmelik b. Rabi' b. Sebrate'l-Cûhenî'den,
o da babasından, o da dedesinden naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : «Fetih
yılında Mekke'ye girdiğimiz vakit Resûlüllah(Sa/iüfta/ıü Aleyhi ve Sellem)
mût'a yapmamızı emi* buyurdu. Artık ondan bizi nehyedinceye kadar mût'a'dan
çıkmadık.»
23- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etts, (Dedi ki) : Bize Azîz b. Rabi' b. Scbratc'bni
Ma'bed haber verdi. (Dedi ki) ; Babam Rabi' h. Sebray*!, babası Sebratü'fonû
Ma'bed'den naklen rivayet ederken dinledim. Mekke'nin fethi yılında
Nebiyyuiîah (Sailallahü Aleyhi ve Scllcrr.} ka~ dmlaria ro.ûfo. yapmayı emir
'buyurmuş. Sebra demiş ki:Bunun üzerine ben ve Benî Sûley kabiîesindeii bir
arkadaşım dıgan çıktık. Nihayet Benî Âmir kabilesinden bir kadın bufduk. Kadm
ui'un boyunlu dişi deve gibi (endamlı) idî. Kadına mût'a teklifinde kuiuiîdısk.
Ve kendisine fcaf-tanlanniîzı avı, citik. Kadsn bana bakıyor, benî.
arkadaşımdan güzel görüyor; arkadaşnmn kaftanun da beniıa kaftanımdan güzel
görüyordu. Bu hususta foir müddet nefsiyle istişareden sonra iteni arkadaşıma
tercih etti. Bu suretle kadınlar bilimle beraber Üç gece kaldılar. Some Kesûlüllah
(Sallalİcıkü Aleyhi ve Sellem)
«Kıkırdan ayulnıayı i>I?.e emir buyurdu.
24- (...)
Bîsse Amrûn-Nâkiii ile Ibni Nûmeys- Kİvâyeî ettiler. (De-diier ki) : Bise
Sülyaîî h. Uyeyne, Zûhrî'den, o da Bafoi' fo. Sebra:dan. s* da babasmdan naklen
rivayet elti ks. Peygamber (Saliallahu Aleyhi ve Seüeır.)
nikâhı mııî'a'dan nehl
feui
25- (...)
Bize Ebû Bekir fc. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki} : Bi Uleyye-, Mu'nıer'den.
o da ZİıhrVihn, o da babasından naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Seltem) kadınlarla mût'a yapmayı fetih gününde nehi buyurmuş.
26- (...)
Bana bu hadîsi Hasan El-Hulvanî iie Abd b. Humeyd, Ya'kub b. İbrahim b.
Sa'd'dan rivayet ettiler. (Demiş ki) : Bana babam, Sâlİh'den naklen rivayet
elti. (Demiş ki) : Bize İbni Şihâb, Rabi' b. Seb-rate'l-Cûheni'den, o da
babasından naklen haber verdi. Babası Rabi'a, Ee-sûlüllah (Sallallahü A
leyhı've Selle/n) 'in fetih zamanında mût'a'dan yani kadınlarla mût'a
yapmaktan nehi buyurduğunu ve kendisinin iki kırmızı kaîtan mukabilinde mût'a
yapmış olduğunu haber vermiş.
27- (...)
Bana Harmeletû'bnû Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus haber verdi, İbni Şihâb şöyle demiş : Bana Urvetü'bnü
Zûbeyr haber verdi ki, Abdullah b. Zü-beyr Mekke'de ayağa kalkmış ve bir zata
ta'rizde bulunarak : «Şübhesiz ki, bazı insanların Allah gözlerini kör ettiği
gibi, kalblerini de kör etmiş. Nikâhı mût'a'ya fetva veriyorlar.» demiş. Bunun
üzerine o zât kendisine nida ederek: «Sen hakikaten kaba saba bir adamsın.
Ömrüme yemin ederim ki, mût'a imâmül-müttekin zamanında yapılırdı.» demiş. Bununla
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'İ kasdetmiş. İbni Zübeyr ona şu
mukabelede bulunmuş
— Öyle ise kendini bir dene. Vallahi sen bunu
yaparsan seni taşlarınla recm ederim.
İbni Şihâb şöyle demiş
: Bana Halid b. Muhacir b, Seyfullah haber verdi ki. kendisi bir zâtın yanıcıda
otururken o zâta bir adam gelerek mût'a hususunda fetva istemiş. O da mût'a
yapmasını emretmiş. Bunun üzerine İbni Ebî Amrate'l-Ensâri ona :
— Ağır ol!
demiş. O zât:
— Ne o? Vallahi mût'a imamûl muttekîn zamanında
yapılmıştır. Mukabelesinde bulunmuş.
İbni Ebî Amra : «Mût'a
İslâm'ın ilk zamanlarında muztar kalanlar için iaşe, kan ve domuz eti (yemek)
gibi bir ruhsattı. Sonra Allah dîni muhkem kıldı ve bundan nehi buyurdu.»
demiş.
İbni Şîhâb şöyle demiş
: Bana Rabi' b. Sebrate'I-Cûheni haber verdi ki, babası şunu söylemiş: «Ben
Resûlüllah (Sallaliaîıü Aleyhi ve Selîem) zamanında iki kırmızı kaftan
mukabilinde Benî Âmir kabilesinden bir kadınla mût'a yapmıştım. Sonra bizi
Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) mût'a'dan nehi buyurdu.»
İbni Şîhâb demiş ki :
«Ben RaM' b. Sebra'yı, Ömer b. Al: dil Azîz'e bunu anlatırken oturduğum yerden
dinledim.»
28- (...)
Bana Seîemetü'bnü Şefcîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kıl, İbni Ebî Able'den, o da Ömer b. Abdilâzîz'den
naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş : Bize Ra~ hî' b. Sebrate'l-Cühenî,
babasından naklen rivayet eyledi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
mût'a'dan nehyetmiş ve:
«Dikkat edin! Mût'o şu
gününüzden k:yâmet gününe kadar haramdır; kim bîr şey verdi ise onu (geri)
almasın!» buyurmuşlar.
Hz. Sebrâ hadîsinin
muhtelif rivayetlerinden anlaşılıyor ki, Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) nikâhı mût'a'yı bir 2amamar helâl kılmış, sonra onun hükmünü
kaldırmıştır. Abdullah b. Zübeyr'-in : «Allah bir takım insanların gözlerini
kör ettiği gibi, kalplerini de kör etmiştir.» diyerek ta'rizde bulunduğu zat
İbni Abbâs (RadiyaÜahü or.hc] dır. Hz. İbni Abbâs'm âhır ömründe gözleri görmez
olmuştu. İbni Abbâs (Radiyallahu anh) mût'a'nın Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) devrinde yapıhrdığını söylemesi üzerine Abdullah b. Zübeyr'in :
«Bunu yaparsan seni taşlarınla recm ederim» mukabelesinde bulunması mût'a'nm
nesh edildiğini kendisine bildirdikten sonra haram olduğunda asla gübhe
kalmayan bu İşi yaparsan zina etmiş olursun ve seni taşlarla recm ederim
mânâsına hami edilmiştir.
1- Nikâhı
mût'a'da velî ve şâhid yoktur.
2- Hadîs-i
şerifte nâsih ve mensûh bir araya gelmiştir. Bunun bir misâli de :
«Ben sizi
kabirlerden ziyaretten nehyetmiştim; artık
onları ziyaret edin» mealindeki
hadistir.
3- Nikâhı
mût'a kıyamete kadar haram kılınmıştır.
4- Nikâhı
mût'a'da verilen mehir kadının malı olur, müddet bitmeden ayrılsalar bile
erkeğin verdiği şeyi veya onun bir kısmını geri almak helâl değildir.
29- (1407)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, İbni Şihâb'dan
dinlediğim, onun da Muhammed b. Alî'nin oğulları Abdullah ile Hasen'den,
onların da bahalarından, onun da Ali b. Ebî Ta-lib'den naklen rivayet ettiği şu
hadîsi okudum: «Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hay her günü
kadınlarla mût'a yapmaktan ve ehli eşeklerin etlerini yemekten nehi
buyurdular.»
(...) Bize
hu hadîsi Abdullah b. Muhammed b. Esma' Ed-Dubaî dahi rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Cüveyriye, Mâlik'den bu isnadla rivayette bulundu. Mâlik: «Ali b. EM
Talib'in birine sen gerçekten şaşkın bir adamsın; Besûlüllah (Saîlallchü Aleyhi
ve Seîîem) bizi nebiy buyurdu derken işittiğini söylemiş*»
Eâvi hadîsi, Yahya b.
Yahya'nın Mâlik'den rivayet ettiği hadîs gibi rivayet etmiştir.
30- (...)
Bize Ebü Bekir b. Ebî Şeybe ile İbni Nümeyr ve Züheyr b. Harb toptan îbni
Uyeyne'den rivayet ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyoe,
Zührî'den, o da Muhammed b. Ali'nin oğulları Hasen ile Abdullah'dan, onlar da
babalarından, o da Ali'den nakien rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Seilem) Hayber günü hem nikâhı mütV-dan, hem de ehli eşeklerin etlerin (i yemek)
den nehiy buyurmuş.
31- (...) Bize
Muhammed b. Abdüîah b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize bafeam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydûîlah, İbni Şihab'-dan, o da Muhammed b. Alî'nin
oğulları Hasen ile Abduliah'dan, onlar da babalarından, o da Ali'den naklen
rivayet eyledi ki, Hz. Ali îbni Ab-bâs'i kadınlara müt'a yapmak hususunda
müsamahakâr konuşurken işiterek :
— Yavaş ol ey îbnü
Abbâs! Çünkü îtesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) : Hayber günü hem
müt'a'dan, hem de ehli eşeklerin etlerin (İ yemek) den nehiy buyurdu; demiş.
32- (...)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeîetû'bnû Yahya rivayet etti- (Dediler ki) : Bize İbni
Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yunus,
Şihâb'dan, o da Muhammed b. Ali b. Ebi Tâîib'in oğulları Hasen ile
Abduîiah'dan, onîar da babalarından naklen haber verdi. Muhammed, AH b. Ebi
Tâlib'i îbni Abbâs'a şunîan söylerken işitmiş :
«Resûlüîiah
(Saliallahü Aleyhi ve Seüem) Hayber günü hem kadınlara miit'a yapmaktan, hem de
ehli eşeklerin etlerini yemekden nehiy buyur-dulaî.»
Bu hadîsi Buhâri
«Meğâzî», «Zebâyıh» ve «Nikâh» bahislerinde; Tirmizî ile İbni Mâce «Nikâh»da;
Nesâî «Av» bahsinde muhtelif râviîerden tahric etmişlerdir.
Buraya kadar geçen
rivayetlerden anlaşılıyor ki, nikâhı müt'a İslâm'ın ilk zamanlarında bir
müddet mubah kılınmış, sonra bu hüküm nesh edilerek müt'a'nm kıyamete kadar
haram olduğu bildirilmiştir.
Hattâbi diyor ki: «Bu
nikâh İslâm'ın ilk devirlerinde mubah idi. Sonra haranı kılındı. Bugün imamlar
arasında bu hususta hüâf kalmamıştır. Yalnız bâzı Râfizî1er'in söylediği bir
takım sözler vardır. İbni Abbâs uzun gurbet ihtiyaç ve fakirlik dolayısiyle
muztar kalanlar için bir zamanlar bunun mubah olduğuna kaail bulunuyordu.
Sonra tevakkuf ederek bu hususta fetva vermekten vazgeçti.»
İbni Abdilberr
(368-463) «Et~Temhîd» nâm eserinde şun-îarı söylemektedir : «Nikâhı mût'a'da
şâhid bulundurmaya lüzum olmadığına ve bu nikâhın bir müddette sona erdiğine,
bu müddet bitince boşamadan ayrılma vuku bulduğuna, kan ile kocanın arasında
mîras cer-yan etmediğine ulemâ ittifak eylemişlerdir. Mezkûr nikâh Allah'ın
kitabında ve Resulünün sünnetinde beyân buyruîan zevcelerin hükmü değildir.»
Burada şöyle bir suâl
hâtıra gelebilir: Mut'a muvakkat nikâh demek olduğuna göre kari ile kocanın
âdet müktezâsı yaşayamayacakları kadar uzun bir müddet meselâ ikiyüz sene için
mût'a yapılsa nikâh yine batıl mıdır?
Cumhuru ulemâ; bâtıl
olduğuna kaaildirler. Hanefiler'den
İmamı Zûfer'e göre şart: bâtıl,
nikâh : sahîhdir.
Nikâhı mût'a bâtıl
olunca bu nikâhla birleşen karı-kocaya hadd-i şer'i tatbik olunur mu olunmaz mı
meselesi ulemâ arasında ihtilaflıdır. Ekseri Mâ1iki1er'e göre hadd-i şer'î
tatbik edilmez. Çünkü burada akd şübhesi vardır. Ashâb-ı kiram bu hükmün
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bu mesele Kur'ân-ı
Kerîm'in haram kıldığı şeylerden değildir. Bununla beraber nikâhı mût'a
yapanlar şiddetle cezalandırılırlar.
Rafi'îye göre Hz. İbni
Abbâs'in nikâhı mût'a'ya fetva vermekten döndüğü doğru ise bu bâbda icma' hasıl
olmuştur. Binâenaleyh mût'a yapanlara hadd-i serî' vurulur. Hz. İbni Abbâs'm
döndüğü doğru değilse mesele bir asırda yetişen ulema arasında ihtilaflı,
onlardan sonra gelenler bu babdaki kavillerin birini tercih etmiş demek olur.
Ki ona icma' denilip demlemeyeceği hususunda iki kavil vardır. İcina*
diyenlere göre; hadd-i şer-i vacib değildir diyenlere göre had vurmak icab
etmez. Nevevî de bu kavli sahih bulmuştur.
- Nikâhı mût'a'nın ne
zaman haram kılındığı hususunda rivayetler muhteliftir. Hayber vakıasında,
Mekke 'nin fethinde, Evtâs gazasında, Tebûk'de, Haccetû'l-Vedâ'dave Ömre-tû'1
Gazâ'da haram kılındığına dâir hadîsler rivayet olunur. İbni Abdilberr: «Bu
babta şiddetli ihtilâflar ve pek çok hadîsler vardır. Ama biz onları
yazmadık.» demiştir. Rivayetlerin muhtelif şekillerde araları bulunmuştur. Nevevî
: «Doğrusu ve muhtar olan kavil şudur ki, mût'a'nın haram ve mubah kılınması
iki defa olmuştur. Hayber vak'asmdan önce mût'a helâldi. Sonra Hayber günü
haram kılındı. Bilâhare Mekke'nin fethinde yine mubah kılındı. Evtas gününden
rourâd da Mekke'nin feth edildiği gündür. Mût'a için orada üç gün müsaade
verildikten sonra bu hüküm nesh edilmiş nikâhı mût'a kıyamete kadar haram
kılınmıştır.
Üç şeyin ikişer defa
nesh edildiği söylenir. Bunlar : Nikâhı mût'a, ehli eşeklerin etini yemek ve
namazda Beyt-i Makdîs'e dönmektir.
Ulemâdan bazıları
nikâhı mût'a meselesinde nâsiha ihtiyaç olmadığını söylemişler : «Çünkü bu
nikâh ancak üç gün mubah kılınmıştı. Bu müddet bitince onun cevâzi da
kendiliğinden sona erer.» demişlerdir.
Nikâhı mût'a mânâsında
bir de nikâhı muvakkat vardır. Bu nikâh aynen mût'a gibi batıldır. Aralarındaki
fark hemen hemen Iafzîdir. Meselâ : Nikâhı mût'a temettü' ve istimta' gibi
kelimelerle akd edildiği halde nikâhı muvakkat nikâh ve tezvic gibi
kelimelerle kıyılır; nikâhı mût'a'da şâhid ve müddetin tayini şart değildir.
Fakat nikâhı muvakkatte bunlar şarttır.
Mânâ itibariyle her
ikisi de bâtıl olduğu için, Hanefîîer'den Kemâl b. Hümâm nikâhı muvakkati
mût'a'nm efradından saymıştır.
Hz. Ali'nin : «Sen
gerçekten şaşkın bir adamsın» diyerek sitem ettiği zat Hz. İbni Abbâs 'dır.
Bâzıları bu ve bundan sonra gelen : Ağır ol ey İbni Abbas !..» rivâyetiyle Hz.
İbni Abbas'in mût'a hakkındaki fetvasından döndüğüne istidlal ederlerse de bu
rivayetlerde onun döndüğüne dair bir sarahat yoktur. Bilâkis az evvel geçen
İbni Zübeyr rivayeti Hz. İbni Abbâs'm mezkûr fetvadan henüz dönmediğini
gösterir. Çünkü Abdullah b. Zübeyr'in Hz. İbni Abbâs 'a ta'rizde bulunması
kendisinin halîfe bulunduğu sıradadır. O zaman Hz. A1i (Radiyallahu ot/z) dünyadan
gitmişti. Anlaşılıyor ki, Hz. Ali vaktiyle İbni Abbâs (Radiyallahu anh)'s.
mût'a'nm Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tarafından nehyedildiğini
söylemiş, fakat İbni Abbâs bunu kabul etmiyerek bir müddet nikâhı mût'a için
fetva vermeye devam etmiş, nihayet fetvasından dönerek mût'a'nm ilelebed haram
olduğunu kabul etmiştir. Nitekim Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadîs de bunu
teyid eder. Bazıları Hz. İbnİ Abbâs'm mût'a'yı yalnız seferlerde mecburiyete
ıztırâr halinde mubah gördüğünü rivayet ederler. Hattâ Saîd b. Cübeyr'in Hz.
İbnİ Abbâs'a: «Senin fetvan aldı yürüdü ve onun hakkında şâirler şiir söyledi»
diyerek bir beyit okuduğu; İbni Abbâs bunu dinledikten sonra şaşarak :
«SübhanaHah! Ben böyle bir fetva vermedim. Nikâhı mût'a ancak lâşe, kan ve
domuz eti gibi bir şeydir. Muztar kalmayanlara helâl olmaz» dediği söylenir.
33- (1408)
Bize Abdullah b. Mesiemete'I-Ka'nebİ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mâlik,
Ebu'z-Zinat'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'-den naklen rivayet etti. Ebû
Hüreyre şöyle demiş : KesûlüIIah (SaUallahü
Aleyhi ve Sellem)
ianamaz» buyurdular.
«Bir kadınla haBası ve
yine bir kadmİa teyzesi bir nikâh altında top-
34- (...)
Bize Muhammed b. Rum'h b. EI-Mûhâcir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys,
Yezîd b. Ebî Habîb'den, o da Irak b. ftlâîik'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen
haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) dört kadının bir nikâh
altında toplanmasını (yâni) bir kadınla onun halasını ve yine bir kadınla onun
teyzesini beraberce nikâh etmeyi nehiy buyurmuş.
35- (...)
Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Abdûrrahman b. Abdiîazîz rivayet etti. (Müslim der ki, îbni Mesleme, Ebû
Umârnete'bni Sehî b. Huneyfin neslinden Medîneli bir Ensârîdir.) o da İbni
Şihâb'dan, o da Kabîsatü'bnû Züeyb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş : Ben Resûîüllah (Sallallahli A leyhi ve Selletn)
"i:
«Hala kardeş km
üzerine, kız kardeş kızı da Seyze üzerine nikâh edt-femez.» buyururken işittim.
26- (...)
Bana Harmeîetü'bnû Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnİ Vehfo haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İfeni
Şîhâb'dan naklen habeı verdi. (Demiş ki) : Bana Kabîsatü'bnû Züeyb el-Kâ'bî
haber verdi. Kendisi Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş :
«Resûlüilah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) erkeğin bir kadınla onun halasını ve bîr kadınla
onun teyzesini bîr nikâh altında toplamasuu yasak etti.»
îbni Şibah : «Biz
kadının babasının teyzesi île babasının halasını d& aynı hükümde olduğunu
zannediyoruz.» demiş.
37- (...)
Bana Ebû Ma'n Er-Rakâşî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâiid b. Haris rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hişam? Yahya'dan naklen rivayet etti ki, Yahya
kendisine Ebû Seîeme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen yazmış. Ebû Hüreyre şöyle
demiş: Resûiülîah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :
«Bir kadın halasmtn ve
teyzesinin üzerine nikah edilemez»
buyurdular.
(...) Bana
îshak b. Mensur rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydûllah b. Musa, Seyhan'dan,
o da Yahya'dan naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) : Bana Ebû Seleme rivayet
etti. Kendisi Ebû Hüreyre'yi : «Resûiülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
buyurdu» derken işitmiş. Râvî fcu hadîsi yu~ kardaki hadîs gibi rivayet
etmiştir.
38- (...)
Bize Ebû Bekir b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Usâme, Hişam'dan,
o da Muhammed b. Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet eyledi. Efendimiz :
«Bir adam din
kardeşinin dünürlüğünün üzerine dünür göndermez. Dîn kardeşinin pazarlığı
üzerine pazarlığa girişmez; kadın halasının ve teyzesinin üzerine nikâh
edilemez. Kadın kız kardeşinin kabını boşaltmak İçin önün boşanmasını
isteyemez. Kadın isteyene varmalıdır. Onun nasibi ancak Allah'ın kendisine
takdir ettiği şeydir.» buyurmuşlar.
39- (...) Bana
Muhriz b. Avn b. Ebî Avn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aüyyü'bnü Müshir, Öavûd
b. Ebî Hind'den, o da İbnİ Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
eyledi. Ebû Hüreyre şöyle demiş :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kadının halası veya teyzesinin üzerine nikâh
edilmesini yahud kadının kız kardeşinin kabında olanı boşaltmak için onun
boşanmasını istemesini yasak etti. Zîra Allah (Azzc ve telle) onun rızkını
verir.»
40- (...)
Bize Msihammed b. el-Müsennâ ile İbni Beşşâr ve Ebû Bekr b. Nâfi' rivayet
ettiler. Lâfız İbnî'l-Müsennâ ile İbni Nâfi'indir. (Dediler ki) : Bize İbni Ebû
Adiyy, Şu'be'den, o da Amr b. Dinar'dan, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû
Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle demiş :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir kadınla halasının ve bir kadınla teyzesinin
bir nikâh altında toplanmasını yasak etti.»
( ..) Bana
Muhammed b. Hatim rivayet eti. (Dedi ki) : Bize Şebâte rivayet etti. (Dedi ki)
; Bize Verkaa', Amr b. Dinar'dan fcu isnâdla lu hadîsin mislini
rivayet eyledi.
Bu hadîsi Buhâri
ile Ebû Davûd,
Tirmizî, Hz. Ebû Hüreyre 'den diğer Kütübü Sitte sahihleri İ bni Abbâs
ile Câbir (Rcdiyallahu anh) 'dan rivayet etmişlerdir. Tirmizî onu tahric
ettikten sonra : «İbni Abbâs ve Ebû Hüreyre hadîsi sahîhdir.» demiş. Bu babda
İbni Ömer, Ali, Abdullah b. Amr, Ebû Saîd, Ebû Ümâme, Câ-bir, Âişe, Ebû Musa ve
Semratû'bnû Cündeb Hazerâtından da hadîsler rivayet edildiğini söylemiştir.
Bunların bâzılarını İmamı Ahmed, îbni Ebî Şeybe, İbni Mâce , Buhârî ve
Taberâni tahric etmişlerdir.
İbni Abdilberr bazı
hadîs ulemâsının bu hadîs hakkında : «Ebû Hüreyre rivayetinden maada müsned
olarak bunu kimse nakîetmemiştir.» dediğini nakletmişse de hadîsin Hz. Ebû
Hüreyre rivayetinden başka biri İbni Abbâ sdiğeri Câbir (RadiyaÜahu anh)'dan
olmak üzere iki müsned rivayeti daha vardır. İbni Abbâs rivayetini Tirmizî
tahric etmiş ve hasen sahih olduğunu söylemiştir. Hz. Câbir rivayeti Buhâri'dedir.
Bu hadîsin diğer bir rivayetini de sahih şartıyla Hz. Câbir'den Nesâî tahric
etmiştir. Ancak râvileri arasında müdellis bulunduğu için ihticâca elverişli
görülmemiştir.cümleleri bütün nüshalarda burada olduğu gibi merfuz şekilde
rivayet edilmiştir. «Erkek kardeşinin dünürlüğü üzere dünür göndermez; onun
pazarlığı üzerine pazarlığa da girişmez.» mânâlarına gelen bu cümlelerin
lâfızları her nekadar haberce de maksad bu işlerden nehîdir. Haber cümlesi nehi
hususunda daha baliğdir. Çünkü yasak edilen bir şeye bâzan fiilen muhalefet
edenler olur. Fakat şârih hazretlerinin verdiği bir haberin hilafı asla vaki
olamaz. Bu cümleler : «Mezkûr nehiy için yüzde yüz vücub ifade eden haber
nuıa-meîesi yapın» takdirindedir.
Pazarlık üzerine
pazarlıkdan murad tam alış-veriş biterken araya girerek fiatı artırmaktır.
Anlaşmayı bozduğu için bu hareket memnu'-dur Fakat satıcı malını müşteriye arz
ettikden sonra henüz anlaşmaya yaklaşmadan başka bir müşterinin araya girerek o
mala fazla fiat vermesinde bir beis yoktur.
«Kadın kız kardeşinin
kabım boşaltmak için onun boşanmasını isteyemez» cümlesinden murâd ecnebi bir
kadının bir erkeğe karısını boşattırarak onunla kendisi evlenmek ve o kadının
nafaka vesaire gibi şeylerinden kendisi istifade etmek istemektir. Bu mânâ
mecazen «kabım boşaltmak» tabiriyle ifade
olunmuştur.
Kız kardeşten murâd;
kendinden başka kadınlardır. Neseben kız kardeşi olmakla dînen kız kardeşi
yâhud kâfir bir kadın arasında bu hususta fark yoktur.
İbni Esîr : «Bu söz
kadının ortağını boşatmak istediği vakit onun hakkını kendine verdirmek
istemesi hususunda bir temsildir» diyor. Hâsılı bir kadının kendisi varmak
için erkeğe karısını boşama teklifinde bulunması memnu'dur. Nitekim hadîsin sonunda :
«Kadın kendi
isîeyervle evlensin. Çünkü onun nasibi ancak Allah'ın takdir ettiği şeydir.» buyurulmuştur.
1- Hadîs-i
şerîf'de zikri geçen kadınlardan birinin diğeri üzerine alınmaması tahsis
buyrulmuşsa da bundan beraberce
alınmamaları mânâsı çıkarılmıştır. Çünkü bu gibi kadınlar bir akdle nikâh olunursa
her ikisinin nikâhları batıl; ayrı ayrı akdlerle alınırlarsa birincinin nikâhı
sahih, ikincinin batıl olur.
Hattâbi : Kadının
babasının halası ile teyzesinin dahi kendi nalası ve teyzesi hükmünde olduğunu
söylemiştir. Bu kıyasa göre bir adamla evlenmek isteyen iki kadından biri erkek
farz edildiği vakit Öteki ile evlenmesi helâl olmazsa-o kadınlar beraberce o
erkeğe varamazlar. Bunun hikmeti akraba kadınların bir nikâh altına girmeleri
kat-ı rahime sebep olmasıdır. Nitekim İbni Hibbân'm rivayetinde :
«Peygamber (SaUallahü
Aleyhi ve Sellem) bir kadının halası veya teyzesi üzerine kocaya varmasını
nehyetti ve : Sİz bunu yaparsanız kaî-ı rahim edersiniz, buyurdular.» denilmektedir.
Kat-ı rahîm :
Akrabalık hukukuna riâyet etmemek akraba ile alâkayı kesmektir.
2- Ulemâ
kitabın sünnetle tahsis edilebileceğine bu hadîsle istidlal etmişlerdiv. Ancak
mesele ihtilaflıdır. Hanefi1er'e göre
Kitû-bullah ancak meşhur olan hadîslerle tahsis edilebilir. İmam-ı Şafiî ile diğ,er ulemaya göre Kur'ân-ı
Kerîm'in umumunu haberi vahid hadîslerle tahsis etmek caizdir.
3- Bir
kadının halası ile teyzesiyle kardeşinin veya kızkardeşinin kızı ile, birlikte bir nikâh altına
girmesi bütün ulemâya
göre caiz değildir.
İbni Mûnzir: «Ben bu babda hilaf
bilmiyorum. Yalnız Hariçiler 'den bir fırka müstesna ise de icma' ve sünnet
mukabilinde onların hilâfına bakılamaz.» demiştir.
4- Bir
kadını süt halası veya
süt teyzesi ile beraber nikâh
altına almak dahi
haramdır. Zira neseben
haram olanlar süt
cihetiyle de haramdırlar.
5- Nikâhla
bir araya getirilmesi haram olan kadınlar milki yeminle de cimaa edilemezler.
Milki yeminden murâd; satın alınan cariyelerdir. Yakın akraba plan cariyeler
milki yeminle olduğu gibi, nikâhla dahi bir araya getirilemezler.
6- Buraya
kadar zikredilen hüküm akrabalık ve süt" sebebiyledir. Musâheret denilen
damatlık sebebiyle teessüs eden akrabalık sahih kavle göre bu hükümde dâhil
değildir. Binaenaleyh bir kadınla o kadının babasının ikinci karısını bir
nikâhla almak caizdir. Gerçi bu kadınlardan birini erkek farz edersek Öteki ile
evlenmesi haramdır. Fakat bu hürmet
hakikî akrabalık veya süt
cihetinden değil, müsaheret
sebebiyle meydana geldiği için,
ikisinin beraberce bir kocaya
varmaları caizdir. İmamı Âzam, İmamı
Şafiî, Evzâî ve diğer birçok
ulemanın mezhebleri budur.
İbni Abdilberr
selefden bazılarının bunu da tecviz etmeyip haramdır dediklerini nakletmiştir.
7- İmamı
Âzam'la İmam Ahmed b. Hanbe1e göre bir kimse karısını
talâk-ı bâyinle boşarsa iddeti-geçmedikçe o kadının halası, teyzesi kardeş
veya kız kardeşi- kızıyla evlenemez. İmamı Mâlik ile İmamı Şafiî
evlenebileceğine kâaü olmuşlardır. Çünkü onlara göre talâk-ı bay ini e
zevci yet sona Ermiştir. Arada hiç bir alâka kalmadığı için boşadığı kadının
akrabasiyla evlenmek ikisini bir nikâh altına almak sayılmaz.
41- (1409)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti, (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim,
onun da Nûbeyh b. Vehb'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Ömer b.
Ubeydillah, Talhatû'bnıü Ömer'e, Şeybetü'-bnü Cüteyr'in kızını nikâh etmek
istemiş de o gün hacc emiri bulunan Ebân b. Osman'ın bu nikâhta bulunması için
kendisinle haljer göndermiş.
Bunun üzerine Ebân
şunu söylemiş : «Be Osman b. Affân'ı: «Resûlülîah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)
:
«Ihrâmlı olan bir kimse
ne nikâh edebilir; ne nikâh olunur; ne de dünür gönderir.» buyurdu,
derken işittim.
42- (...)
Bize Muhammed b. Ebî Bekr EI-Mukaddemî rivayet etti. etti. (Dedi ki) : Bize
Hammad b. Zeyd, Eyyûb'dan, o da Nafi'den naklen rivayet eyledi. (Nafi' şöyle
demiş) : Bana Nûbeyh b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Beni Ömer b. UbeydiHah
b. Ma'mer gönderdi. Kendisi Şeyhe-tü'bnû Osman'ın kızını oğluna istiyordu. ISu
sebeble beni hacc emiri bulunan Ebân b. Osman'a yolladı. Ebân : «Beri bak. Ben
bu adamı bedevi sanıyorum. Çünkü ihrâmîı bir kimse ne nikâh edebilir, ne de
nikâh olunur. Bunu bize Osman, Resûlüllah (Sailallahü A leyhi ve Sellem) 'den
naklen haber verdi.» dedi.
43- (...)
Bana Ebû Gassân El-Mismaî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdülâ'lâ rivayet
etti. H.
Bana Ebu'l-Hattâb,
Ziyâd b. Yahya dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Sevâ' rivayet
etti. Her iki râvi demişler ki: Bize Saîd, Matar ile Ya'lâ b. Hakim'den, onlar
da Nafi'den, o da Nûbeyh b. Vehb'-den, o da Eben b. Osman'dan, o da Osman b.
Affan'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah
(Sailallahü Aleyhi ve Sellem):
«Ihrâmlı bir kimse ne
nikâh edebilir; ne nikah olunur, ne dünür gönderir» buyurmuşlar.
44- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amrû'n-Nâkıd ve Züheyr b. Harb toptan İbni
Uyeyne'den rivayet etliler. Zûheyr (Dedi ki) : B«e Süfyan b. Uyeyne, Eyyûb b.
Musa'dan, o da Nûbeyb b. Vehb'den, o da Eban.b. Osman'dan, o da Osman'dan, o da
Peygamber (SalkıUahü Aleyhi ve S e tietn) 'e vardırmak suretiyle rivayet etti.
Efendimiz :
«İhrâmlı bir kimse
nikâh yapamaz; dünür de gönderemez» buyurmuşlar.
45- (...)
Bize Abdül Melik b. Şuayb b. Leys rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam,
dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hâli d b. Ye-zîd rivayet etti. (Dedi
ki) : Bana Saîd b. Ebî Hilâl, Nûfaeyh b. Vehb'den naklen rivayet eyledi ki,
Ömer b. UbeydiIIah b. Ma'mer oğlu Talha'-ya, Şeybetü'bnû Cübeyr'in kızını hacda
nikahlamak istemiş. Ebân b. Osman da o gün hacc cmiri bulunuyormuş. Ebân'a :
Ben Talhatû'bnû Ömer'i evlendirmeye niyet ettim; senin de bu cemiyette
bulunmanı dilerim, diye haber göndermiş. Ebân ona şu cevâbı vermiş :
— Beri bak! Seni kof
bir Iraklı sanıyorum. Ben Osman b. Affân'i şunu söylerken işittim: Besûiüllah
(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) :
«İhrâmlı bir kimse
nikâh yapamaz» buyurdular.
Bu rivayetlerin birinde
Ömer b. Ufaeydi1Iâhim oğlu Talhaya Şeybetü'bnü Osman'm kızını istediği,
diğerinde ise Şeybetü'bnü Osman yerine Şeybetü'bnü Cübeyr denildiği göze
çarpmaktadır. Ebû Davûd Sünen'in-de doğrusunun Şeybetü'bnü Osman olduğunu
söylemiş ve Şeybetü'bnü diye rivayet
eden İmamı Mâlik'e vehim
isnâd etmiştir.
Cumhuru ulemâ ise İmamı Mâlik'in kavlinin doğru olduğuna kaildirler. Çünkü
istenilen kız Şeybetü 'bnü Cübeyr b. Osman El-Hacc bî 'nin kızıdır. Dârekutnî
hadîsi ekseriyetle 'ravilerden bu şekilde nakletmiştir. Kaadî Iyâz: «İhtimal
Şeybetü'bnü Osman diyenler onu dedesine nisbet etmişlerdir. Binâenaleyh orta
hata diye bir şey yok. Rivayetlerin biri hakikat, diğeri mecaz olmak üzere
ikisi de şahindir.» diyor.
Hz. Ebân'in : «Beri
bak! Ben seni kof bir Iraklı sanıyorum» cümlesi Müslim'in birçok- nüshalarında
bu şekilde kaydedilmiştir. , Kaadî Iyâz «Iraklı» kelimesinin yerine bazı
nüshalarda «A'râbî» şeklinde rivayet edildiğin^ doğrusunun da bu olduğunu;
söylemiştir.. A'râbî: Çöldn yaşayan ve sünneti bilmeyen bedevidir. Kaadî
«Iraklı» kelimesinin burada hatâ olduğunu söylemiş : «Meğer ki Kûfe1i'îerin o
zamanki mezhebinin ihrâmhya nikâhlanmayı caiz görmek olduğunu bilmiş, ola. Bu
takdirde Iraklı diye rivayette sahih olur... demiştir.
46- (1410)
Bize Ebû b. Ebî Şeyfce ile İbni Nûmeyr. ve İshâk-i Han-zalî hep birden İbni
Uyeyne'den rivayet ettiler. İbni Nûmeyr (Dedi ki:) Bize Süfyan b. Uyeyne, Amr
b. Dinar'dan, o da Ebû'ş-Şah'sâ'dan naklen rivayet etti. Ebû'ş-Şah'sâ'ya da
İbni Abbâs haber vermiş ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selletn) kendisi
ihrâmh olduğu halde Meymûne ile evlenmiş.
İbni Nûmeyr şunu da
ziyade etti : «Ben bu hadîsi Zûhri'ye söyledim de: (Bana Yezîd b. Eşam haber
yerdi ki, Peygamber (Sallallahü A ley hi'\ -e Selle/n) onu kendisi ihrâmsızken
nikâh etmiş) dedi.»
47- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dâvud b. Abdirrahman, Amr b.
Dinar'dan, o da Ebû'ş-Şah'sa Câbir b. Zeyd'-den, o da tbni Abbâs'dan naklen
haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş :
«ResûlüHah (Sallallahü
Aleyhi ve Seilem) kendisi ihrâmh olduğu halde Mey-mûne ile evlendi.»
48- (1411)
Bİze Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr b. Hâzim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû
Fezâre, Yezid b. Bsam'dan naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) ; Bana Meymûne
bintj Haris anlattı ki, Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi re Seilem) kendisi
ihrâmsızken onunla evlenmiş.
Yezîd : «Meymûne benim
ve İhnî Abbâs'ın teyzemizdi.» demiş.
Eu hadîsi muhtelif
râvilerden bütün Kütübü Sitte sahibleri tahric etmişlerdir. Tirmizî : «Bu hadîs
Hasen şahindir.» demiştir. Bu babda İbni Hibbân Sahih'inde, Beyhakî Sünen'inde
Hz. Âişe'den Tahavî dahi Hz. Ebû Hüreyre !den hadîs rivayet etmişlerdir.
îbni Abbâs
(Radiyailahü anlı) hadîsiyle İbrahim Nehaî, Sevrî, Ata' b. Ebî Rabâh, Hâkim b.
Uteybe, Hammâd b. Ebî Süleyman, İkrime, Mesrûk, Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve İmamı
Muhammed istidlal etmiş : «İhrâmh bir kimsenin nikâh yapmasında beis yoktur.
Lâkin ihramdan çıkmadıkça cinsî münasebette buîuna-maz^ demişlerdir. Sahabe-i
kiramdan İbni Abbâs ile İbni Mes'ûd (Radiyailahüanh) Hazerâtının kavilleri de
budur.
Saîd b. El-Müseyyeb,
Salim, Kaasim, Süleyman b. Yesâr, Leys, Evzaî, İmamı Mâlik, İmamı Şafiî, İmamı
Ahmed ve îshâk ihrâmh bir kimsenin nikâhlanamıyacağma, başkalarım da nikâh
edemeyeceğine kaaii olmuşlardır. Onlara göre ihrâmlmm nikâhı batıldır.
Sahabeden Hz. Ömer ile Alî JRadiyailahü anh) 'nın kavilleri de budur.
İhrâmîmm nikâhına
cevaz vermeyenler babımızın Ebân b. Osman hadîsiyle istidlal ederler. Mezkûr
hadîsi Ebû Dâvud dâhi tahric etmiştir. Hadîs~i şerîf ihrâmh bir kimsenin
kendisine veya başkasına nikâh yapamayacağını, dünür bile gönderemeyeceğini
ifâde etmektedir. Zira dünür göndermekte nikâha arzu ve niyet vardır. Sahabeden Ebû
Rafi' ile Ümmül
Mü'minin Meymûne (Rcdiyallahü anha) Peygamber (Sallall&ıü Aleyhi
ve Seliem) 'in ihrâmsız olduğu halde evlendiğini söylemişler.
Ebû Râfi' hadîsini
Tirmizî rivayet etmiştir. Hadîs şudur:
Bize Kuteybe rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, Matar El-Varrâk'dan, o da Rabîatû'bnû
Ebi Ahdirrahman'dan, o da Süleyman b. Yesâr'dan, o da Ebü Rafi'rîen naklen
rivayet etti. Ebû Kafi' şöyle demiş : «Resûlüllah (Salİallahü Aleyhi ve
Seltetr,)Meymûne ile ihrâmsız olduğu halde evlendi. Aralarında elçilik eden ben
idim.»
Meymûne hadîsi
babımızın sonundaki hadîsdir. Bunu Tirmizîde tahric etmiş, sonunda:
«Bununla ihramla
çıktıktan sonra zîfâfa girdi. Meymûne Şerifte vefat etti. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seliem) onu Şerifte yaptığı türbeye defnetti.» demiştir.
İhrâmlmm nikâhma cevaz
verenler muhaliflerinin delillerini zayıf bulmuşlardır. Çünkü Ebû Rafi'
hadîsinin râvilerinden Matar El-Marrak zayıftır. Hadîsiyle ihticâc edilemez. Bu
sebeble aynı hadîsi rivayet eden İmamdı Mâlik onu hadîsin senedinden düşürmüş,
hadîsi, mürsel olarak rivayet etmiştir. Aynı hadîs Süleyman b. Bi1â1'in
rivayetinde dahi mürseldir.
İbni Abdilberr diyor
ki: «Bu babda İmam-ı Rabî'a'dan rivayet ettiği hadîs muttasıl değildir. Onu
muttasıl olarak Matar rivayet etmiştir. Hadîsi Hammad b. Zeyd, Matar El-Varrâk
'dan, o da Rabiatû'bnü Ebî Abdirrahman'dan; o da Süleyman b. Yesâr 'dan, o da
Ebû Rafi'den naklen rivayet etmiştir ki, bence Matar hakkında bu sened
yanlıştır. Çünkü Süleyman b. Yesâr otuzdört. tarihinde doğmuştur. Yirmi dokuz
tarihinde doğduğunu söyîiyenîer de vardır. Ebû Rafi' ise Hz. Osman'm şehâdetinden
az sonra Medine'de vefat etmiştir. Osman (Radiyallahû anh) 'm şehâdeti otuzbeş
tarihindedir. Binâenaleyh Süleyman'm Ebû Rafi 'den hadîs dinlemiş olması caiz
ve mümkün değildir. Şu haîde Matar'm rivayetinin bir mânâsı yoktur. İmam-ı
Mâlik rivayeti daha şayanı kabuldür. Beyhâki'ye şaşarım. Bu hadîs hakkındaki
şu malûmatı bildiği halde ses çıkarmıyor da üstelik : Matar b. Ta'man E1-Verrâk ile
Müslim, ihticac etmiştir,
diyor.»
Şüphesiz ki, Matar,
Hz. İbni Abbâs 'dan rivayet edenler derecesinde bir râvi değildir. Onun
hakkında Nesaî : «Matar kavi değildir» demiş, İmam-ı Ahmed'in dahi belleyişinde
noksan olduğunu söylediği rivayet olunmuştur.
Hz. Meymûne hadîsine
gelince : Amr b. Dinar bu hadîsin senedindeki Yezîd b. Esam'mı zayıf bulmuş. Bu
hususta Zührî üe aralarında geçen bir konuşmada, Zührî bu iddiayı red
edememiştir. Halbuki Hz. Meymûnenin ihram hâlinde nikahlandı ğmı rivayet eden
Saîd b. Cübeyr, Ata1, Tavus, Mücâhid , İkrime ve Câbir b. Zeyd haze-râü. bunun
aksini rivayet edenlerden daha mûtemed ve makbuldürler. Onun ihram dışında
nikâhlandığmı rivayet eden Meymûn b. Mih-rân, Habîb b. Şehir ve emsali bunların
yanından bile geçemez Üstelik İbni Ebî Şeybe'nin, İsâ b. Yûnus'-dan, onun da
İbni Cüreyc 'den, onun da Ata 'dan naklen rivayet ettiği bir hadîsde dahî:
«Peygamber (Sulkülahü
Aleyhi ve Sellem) Meymûne ile ihram halinde evlendi» denildiği gibi, İbni
Sa'd'm Tabakât'mda Ebû Nuaym'den, onun da Ca;fer b. Burkan 'dan, onun da
Mey-mun b. M ihram 'dan naklen rivayet ettiği bir hadîste Meymûn şöyle
demektedir ; «Ata 'nm yanında oturuyordum. Bir adam ona ihrâmlının nikâh edip
edemeyeceğini sordu. Ata' ona şu cevabı verdi: Allah nikâhı helâl kıldıktan
sonra bir daha haram etmemiştir. Ben kendisine Yezîb. Esam'm hadisini yâni
Peygamber ıSalkillahü Aleyhi ve Sellem)'nin Hz. Meymûne ile ihrâmsızken evlendiğini
söyledim. Atâ :
«Biz î;ımu
ancak Meymûne'den almışızdır. Ve keza
Kesûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve
ScUem)"m ihram halinde evlendiğini işitmîşizdİr. dedi.»
Resûlüllah (ScMallahü
Aleyhi ve Sellem)"m Hz. Meymûne ile ihram halinde iken evlendiğini
bildiren başka rivayetler de vardır.
Zahiriler 'den İbniHazm
ihram halinde nikâhın caiz olmadığım iltizam etmiş; bu babdaki müddeasını isbat
için sözü bir hayli uzatmış ise de Buharı sarihi Aynî bütün iddialarına birer
birer cevap vererek hepsini çürütmüştür,
Şâfiî1er'den bazıları
ihram halinde evlenmenin Peygamber (SallallaJıü Aleyhi ve Sellemje mahsus
olduğunu söylemişlerdir. Fakat Aynî bunlara da cevap vermiş ve: «Tahsis
iddiası delile muhtaçtır.» demiştir.
49- (1412)
Bize Kutaybetü'bnû Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.
Bize İbni Rumh dahi
rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Leys, Nafi'den, o da İbni Ömer'den, o da
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'den naklen haber verdi:
«Biriniz diğerinin
satışı üzerine satış yapmasın. Ve biriniz diğerinin dünürlüğü üzerine dünür
göndermesin.» buyurmuşlar.
50- (...)
Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b. El-Müsennâ hep bîrden Yahya EI-Kattân'dan
rivayet ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bize Yahya, UbeydûHah'dan rivayet etti.
(Demiş ki) : Bana Nâfi, İbni Ömer'den, o da Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve
Seilem) ?dcn naklen haber verdi. Efendimiz :
«Bir kimse din
kardeşinin satış; üzerine satış yapmasın; din kardeşinin dünürlüğü üzerine
dünür de göndermesin. Ancak kendisine izin verirse o başka» buyurmuşlar.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize AHyyi'bnû
Müshir, TJbeydûllah'dan bu isnadla rivayette bulundu.
(...) Bana
bu hadîsi Ebû Kâmil El-Cahderî dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Biie Hammâd
rivayet etyi. (Dedi ki) : Eyyûb. Nâfi'den bu isnadla rivayette bulundu.
Bu hadîsi Buharı
«Nikâh» ve «Büyuu'» bahislerinde tahric etmiştir.
Hitfce : Dünür
göndermek, evlenmek için bir kimsenin kızını istemektir. Cuma, bayram ve
haceda. keza nikâh akdinden önce yapılan hamdüsenâ, salâtü selâm-ı mütezammm
konuşmalara hutbe denilir.
Hadîs-i şerif de
zikredilen kardeşten murâd umumîdir. Neseben kardeşe olduğu gibi, süt kardeşe
ve din kardeşine de şâmildir. Hadîs-İ şerif din kardeşinin satışı üzerine satış
yapmanın; dünürlüğü üzerine dünür göndermenin memnu' olduğuna delildir. Satış
üzerine satış yapmak, muhayyerlik şartı ile bir şey satın alan kimseye : «Bu
alış verişi boz, bu malı ben sana daha ucuza satacağım» gibi sözlerle olur.
Ulemâdan bazıları
dünür üzerine dünür gönderme hususundaki neh-yin bizzat Peygamber (Saliallahü
Aleyhi ve Seliem) tarafından nesh edildiğini söylemişlerdir. Filvaki' Muâviye
ile Ebû Cehm (RadiyaUo.hu anh) Fâtıma bin ti Kays ile evlenmek istemişler;
Resûlüllah (Saltatlahü Aleyhi ve Seliem) de ona Hz. Usâme ile evlenmesini
teklif etmişti. Fakat cumhuru fukahâ'ya göre Resûlülîah (Salla'lahü Aleyhi ve
Seliem) in bu dünürlüğü nehiden önceye aittir. Binâenaleyh bu babdaki nehi
mensûh değildir.
Nevevi diyor ki: «Bu
hadîsler, dîn kardeşinin dünürlüğü üzerine dünür göndermenin haram kılındığını
beyân hususunda açık delillerdir. Eğer kız tarafı sarahaten kabul etmiş ve
kızı isteyen bundan vaz geçmemiş; başkasına da onu istemek için izin
vermemişse, başkasının o kıza dünür göndermesi bütün ulemâya göre haramdır. Bu
takdirde o kızı İsteyip evlenirse âsî olur. Fakat nikâh sahihtir; fesh edilmez.
Bizim mezhebimiz ve cumhuru ulemânın mezhepleri budur.
Dâvûd-u Zahirî bu
nikâhın feshine kaaildir. İmam Mâlik 'den her iki mezhebe uyan iki kavi rivayet
olunmuştur. Mâ1ikî1er'den bir cemâate göre zifâfdan Önce ise bu nikâh fesh edilir;
zifâfdan sonra feshedilmez.
Kız tarafı evlenme
teklifini sarahaten değil de ta'riz suretiyle kabul ederse ikinci dünürlüğün
haram olup olmayacağı hususunda İmam Şafiî 'den iki kavi rivayet olunmuştur.
Bunların esâh olanına göre ikinci dünürlük haram değildir.»
Ta'rîz suretiyle kabul
: «Senden geçilmez», «Sen ayın atacak adam değilsin» gibi sözlerle olur. Bu hususta
Hanefîler'leMâlikî1er'de Şâfiîler'Ie beraberdir. Kız tarafından kabul veya red
yoksa ikinci dünürlük caizdir.
Bâzıları hadîsdeki
nehyi, kadının birinci talibi ile evlenmeye rızâ göstermesi hâline
atfetmişlerdir. İmam Mâlik'in «El-Muvattâ»ın-da dahî nehî bu şekilde tefsir
edilmiştir. Şu halde iki taraf rızâ gösterip mehir üzerinde anlaşmaya
varmadıkça, başkasının o kadını istemesinde beis yoktur. Medîne1i1er'le Iraklılar'm
mezhepleri de budur.
Îbni'l-Kaasim
hadîsdeki nehiyden dâmad namzedinin fâ-sik olmasını istisna etmiştir. Ona göre
birinci namzed fâsik olursa, o ka-dmı başkası isteyebilir, Evzâî'nin mezhebi de
budur. Fakat bu kavil cumhurun mezhebine muhaliftir. Bu babdaki hadislerin
muklezasma göre damad namzedinin salih veya fâsık olması hükmen müsavidir.
Nevevî : «Sahih olan da budur» diyor.
Kız tarafından birinci
namzede sarahaten red cevabı verildiği tak-•dirde ikinci namzed bunu bilmese
bile dünür göndermesi haram değildir.
Kızı istemek için
birkaç yerden aynı zamanda taleb vaki olması da caizdir. Hanbe1i1er'den bu
hususta iki rivâvet vardır.
51- (1413)
Bana Amrû'n-Nâkıd ile Zûhcyr b. Harb ve İhni Efaî Ömer rivayet eltiler. Zübeyr (Dedi
ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Zühri'-den, o da Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den
naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallüllahü Aleyhi ve Sellem) şehirlinin
köylü nâmına mal satmasını, satıcıların müşteriyi aldatmak için fiat
yükseltmelerini, bir kimsenin din kardeşinin dünürlüğü üzerine dünür
göndermesini veya onun satışı üzerine satış yapmasını nehyetmiş ve : Kadın,
kız kardeşinin kabindakini yahut tabağındakini boşaltmak için onun boşanmasını
istemesin, buyurmuşlar.
Amr kendî rivayetinde:
«Bir kimse kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık da yapmasın» cümlesini ziyâde
etti.
52- (...)
Bana Harmaletü'bnû Yahya rivayet etli. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, îbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
Saîd b. EI-Müseyyeb rivayet etti ki, Ebû Hüreyre şunu söylemiş: Resûlüîlah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Fİat yükseltmeyin!
Bir kimse kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın. Şehirli köylü namına mal
satmasın! Bir kimse kardeşinin dünürlüğü üzerine dünür göndermesin! Kadın da
başka bîr kadının kabındakini boşaltmak için onun boşanmasını istemesin!»
buyurdular.
53- (...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulâ'lâ rivayet etti.
H.
Bana Muhammed b. Rafi'
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-razzâk rivayet eyledi. Her iki râvi
Ma'mer'den, o da Zûhri'den bu isnâdla yukarki hadîsin mislini rivayet
etmişlerdir. Ancak Mâmer'in hadîsinde :
«Bir kimse kardeşinin
satışı üzerine arttırma yapmasın» cümlesi de vardır.
54- (...)
Bİze Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbni Hucr hep birden İsmail b. Ca'fer'den
rivayet ettiler. îbni Eyyûb (Dedi ki) : Bize İsmail rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Alâ', babasından, o da Ebû
Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sattallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bir müslüman,
kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın, onun dünürlüğü üzerine dünür de
göndermesin!» buyurmuşlar.
55- (...)
Bana Ahmed b. İbrahim Ed-Devrakî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûssamed
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Alâ* ile Süheyl'den babalarından, onîar
da Ebû Hüreyre'den. o da Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen
rivayet eyledi. H,
Bize bu hadisi
Muhammed b. El-Müsenna da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûssamed rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, A'meş'deıı, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû
Hüreyre'den, o da Peygamber (Salîaîlahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayette
bulundu.
Şu kadar var ki, bu
râviler : «Kardeşinin pazarlığı ve kardeşinin dünürlüğü üzerine»
tâbirlerini kullanmışlardır.
56- (1414)
Bana Ebû't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb, Leys ile
başkasından, onîar da Ebû Habib'den. o da Abdur-rahman b. Şumâse'den naklen
haber verdi ki, Abdurrahman Ukbetü'bnû Âmir'i minber üzerinde şunları söylerken
işitmiş : Resûlüllah (Salîaîlahü Aleyhi ve Sellem):
«Mü'min mü'minin
kardeşidir. Binâenaleyh bîr mü'min için kardeşinin satışı üzerine satış yapması
ve o vazgeçmedikçe dünürlüğü üzerine dünür göndermesi helâl değildir.»
buyurdular.
Şehirlinin köylü
nâmına ma! satması, köylünün geçer fiatia satmak için getirdiği malı ona
vekâlet elmek şartiyle elinden alarak yüksek fi-atla tedricen satmasıdır,
Neceş :
Taleb olmadığı halde sırf müşteriyi aldatmak ve onu satın almaya teşvik için
malın fiatmı yükseltmektir.
Pazarlık üzerine
pazarlığın memnu' olan şekli satıcı ile alıcının fiat üzerinde anlaşmaya
vararak tam akd yapacakları sırada araya başkasmın girmesi ve o malın fiatıni
yükseltmesidir. tâbiri bütün nüshalarda
bu şekilde rivayet
olunmuştur.
Ve her ikisinin'babası
mânâsına gelir. Halbuki A1â' ile Sühey' bir
babanın oğulları değildir.
Binâenaleyh bu tâbir
yanlış ar. Doğrusu olacaktır.
Fakat Kaadi Iyâz ile başkaları şeklinde okumak şartiyle bunun
da doğru olacağını söylemişlerdir. Çünkü Araplardan kelimesinni tesniyesini
«Ebânî» şeklinde okuyanlar da olmuştur.
«Bir müslüman, kardeşinin
pazarlığı üzerine pazarlık
yapmasm»cüm-
lesînden «Ama kâfirin
pazarlığı üzerine pazarlık yapabilir" mânâsı çt-Karılmamahdır. Çünkü
mefhumu muhalife itibar yoktur. Hadisde müslüman in zikredilmesi ekseri
ahvalde müslüman. müslümandan ahş-veriş yaptığı içindir. Yoksa bu hükümde
müslümania kâfir müsavidir. Ve kâfirin pazarlığı üzerine pazarlık da caiz
değildir.
57- (1415)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim,
onun da İbni Ömer'den naklen rivayet ettiği bu hadîsi okudum :
«Resûlüllah (SaUallahü
Aleyhi ve Sellem) nikâhı sigardan neîny buyurdular.»
Şiğâr : Aralarında
nıehîr olmamak üzere bir kimsenin kızını başkasına, o da kızını kendisine
vermek şartıyla nikâh etmesidir.»
58- (...) Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b.
El-Müsennâ ve Ubeydullah b. Said rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya,
Ubeydul lah'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) den yukarki hadîsin
mislini rivayet etti.
Yalnız Ubey-dullah'ın hadîsinde :
«Dedi ki: Ben Nafi'e
şîğar nedir? diye sordum» cümlesi vardır.
59- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mâd b. Zeyd, Abdurrahman
Es-Serrâc'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen haber verdi ki,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi\ ve Sellem) Şiğar'-dan nehiy buyurmuşlar.
60- (...)
Bana Muhammed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrezzâk rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den
naklen haber verdi ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«İslâm'da şiğar
yoktur.» buyurmuşlar.
61- (1416)
Bize Ebû Bekir b. Etrî Şeyfce rivayet etli. (Dedi ki) : Bize İbni Nümeyr ile
Ebû Usame, Ubeydûllah'dan, o da Ehu'z-Zinad'dan, o da A'rec!den, o da Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet eyledi. Ebû Hürey-re : «Resûlüllah (SailaUahü A
leyhi ve SeUem) Şiğar'dan nehiy buyurdu.» -demiş.
İbni Nümeyr şunu da
ziyâde etmiş: «Şiğar, bir kimsenin diğerine : Sen bana kızını tezvic et; ben de
sana kızımı tezvic edeyim, yahut tana kız kardeşini ver, ben de sana kız
kardeşimi vereyim demesidir.»
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Küreyb dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde, Ubeydûllah'dan
—ki İbni Ömer'dir.— Bu isnadla rivayette bulundu. Ama İbni Nümeyr'in
ziyadesini zikretmedi.
62- (1417)
Bana Harun b. Abdillah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Muhammed
rivayet etti. Haccâc, İbni Cüreyc (Dedi ki) tâbirini kullandı. H.
Bize bu hadîsi îshâk
b. İbrahim ile Muhammed b. Kafi' de, Abdürrezzâk'dan rivayet ettiler. (Demiş
ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebu'z-Zübeyr haber verdi
ki, Câbir b. Abdillâh'i şunu söylerken işitmiş: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve SeUem) Şiğar'dan nehiy buyurdular.
Babımızın İbni Ömer
rivayetini bütün Kütübü Sitte sahipleri nikâh bahsinde muhtelif râvilerden
tahric etmişlerdir.
Hatibin beyânına göre
Şiğarm tefsiri Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem) Efendimizin değil İmam-ı
Mâlik'm sözüdür. İmamı Şafiî: «Bu hadîsdeki Şiğar'm tefsiri Peygamber
(SailaUahü Aleyhi ve Sellemden midir yoksa İbni Ömer veya Nâfi' yahut Mâ1ik'in
sözü müdür bilmiyorum.» demiştir. Bâzıları bunun Nâfi'in sözü olduğunu
bildirmişlerdir.
Şiğar: Lügatte kaldırmak mânâsına gelir.
Şeriatta :
Bir nevi trampa nikâhıdır. Galiba bu nikâhı yapanlar aralarından mehri
kaldırdıkları için trampa nikâhına «Şiğar» denilmiştir. Bu hususta başka
sözler de söylenmiştir. Yasak edilen bu nikâh araya mehir koymaksızm iki
kimsenin kızlarını veya kız kardeşlerini trampa etmeleridir. Bu surette
kadınlardan her birinin bud'u yâni kendişinden istifade edilen cinsî münâsebet
hakkı diğerine mehir olmuş olur.
îmamı Gazali
(450-505)'nin «El-Vasît» nâm eserinde nikâhı Şiğar'in kâmil şekli şöyle tarif
edilmiştir : «Şiğar; bir kimsenin başkasına : Sen de bana kızını vermen şartı
ile kızım sana verdim demesi ve kadınlardan her birinin bud'u diğerine mehir
olmasıdır.»
Şiğar, câhiliyet devri
nîkâhlarmdandır. Dinimizde hükmü ihtilaflıdır. Hanefîler'e göre bu akd sahihtir;
kadınlara mehr-i misi vermek îcâbeder. Ata, Amr b. Dinar, Zühri, Mekhûl, Sevrî
ile Küfe ulemâsının mezhepleri de budur.
Ulemâdan bir taifeye
göre nikâh-ı şiğâr bâtıldır; ve bütün hükümleri hususunda nikâh-ı fâsid
gibidir. İmam Şafiî, İshâk ve Ebû Sevr'in kavilleri de budur. İmam Mâlik ile
Ebû Ubeyd nikâhı Şiğar'm herhalde mensuh olduğuna kaaildirler.
Evzaî : «Zifaf
yapılmamışsa nikâh fesh edilir. Ve yeniden mehir tayin edilerek şahitler
huzurunda nikâh kıyılır; zifaf yapılmışsa kadınlar mehri misil alırlar.»
demişdir.
63- (1418)
Bize Yahya b. Eyyûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü-şeym rivayet etti. H.
Bize İbni Nümeyr de
rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ve rivayet elti. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid El-Ahmer rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
El-Müsennâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yâni El-Kattân, Abdûlhamid
b. Ca'fer'den, o da Yezid b. Ebî Habib'den, o da Mersed b. Abdillah
El-Yezeni'den, *> da Ukbetü'bnû Âmir'-den naklen rivayet eyledi. TJkbe şöyle
demiş: Resûlüllah (Sallaİîahü Aleyhi ve. SeUem) :
«Şübhesiz ki, en
ziyade ifâsı gereken şart, kendisi ile kadınları helâl yaptığınız nıehirdiı»
buyurdular.
Ebû Bekir ve
İbnû'l-Müsennâ hadîsinin lâfzı budur. Yalnız İbnû'J.-Müsennâ (şart yerine)
şurut dedi.
Bu hadîsi Buhârî
«Nikâh» ve «Şurût» bahislerinde; diğer Kü-tübü Sitte sahiblerİ «Nikâh» bahsinde
muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Ekseri ulemâ: «En
ziyade ifası gereken» tâbirim' ilzam, değil evlâ mânâsına almışlardır. Bu
takdirde mânâ şöyle olur: «İfası evlâ olan şartlar kendileri ile kadınları
helâl yaptığınız mehirlerdir.»
Bâzıları bu tâbiri
ilzam ve vücût mânâsına almışlardır.
îfasi gereken şartlar
umûmî midir yoksa mubah olan şartlar mıdır. Yahut nikâha tealluk eden mehir ve
iddet gibi şeyler midir yahut sadece mehrin vücûbu mudur? Bu hususta ulemâ
ihtilâf etmişlerdir. Şübhesiz ki caiz olmıyan şartlarla akd'în mucebine zıd
olan kadını boşamak veya nafakasını vermemek gibi şartlar bu bahsin
haricindedir. Onların ifâsı gerekmez.
İbni Ebî Şeybe
*E1-Musannef» adlı eserinde Şa'bi'nin : «Bir adam karışma ev temin edeceğini
şart koşarsa bu şart o kadını helâl eden şartlardandır.» dediğini rivayet
etmiştir.
Nevevî, İmamı Şafiî
ile ekseri ulemânın buradaki şartları nikâhın mekasıt ve muktezâsma uygun olan
iyi geçinmek, nafaka, elbise ve meskenini mâruf vecihîe vermek gibi şartlar
mânâsına hamlettiklerini söylüyor. Nikâhın müktezasına muhalif düşen nafaka
vermemek, adalete riâyet etmemek, sefere götürmemek gibi şartları ifâ gerekmez.
Bunlar lâğvdır.
Bâzılarına göre kızın
velisi kendisi için mehirden maada irşâd der-meyan ederse damadın bu şartı
ifâsı gerekir. Tavus, Atâ' ve Z ührî şart koşulan şeyin kadına verileceğine
kaail olmuşlardır. Ömer b. Abdilazîz dahi bu şekilde hüküm vermiştir. Sevrî
ile Ebû Ubeyd'in kavilleri de budur.
Ali b. Hüseyin ile
Mesrûka göre velinin şart koştuğu şey onun hakkıdır. İkrime : «Nikâhı yapan
bizzat veli ise şart koştuğu şey onundur.» demiş bir takımları bu hakkın
veliler arasında yalnız babaya mahsus olduğunu söylemişlerdir.
Saîd b. El-Müseyyeb
ile Urvetü'bnû Zübeyr şartın nikâh kıyılmadan önce yapıîmasiyle nikâhtan
sonraya bırakılması arasında fark görmüş ve : «Eğer kadın nikâh edilmezden önce
mehir veya ailesi için başka bir şey şart koşulmuşsa bunlar kadına verilir.
Nikâhtan sonra ailesi için şart koşulan şeyler ailesinin olur.» demişlerdir.
İmam Mâ1ik'in dahi : «Eğer bu şart akd halinde yapılmışsa meşrut olan şey
kadının; akd'den sonra yapılmışsa şartta bildirilen kimsenin olur.» dediği
rivayet edilir. İmam Şafiî 'nin eski mezhebi de budur. Kitâbus'sadâk'da ise «Bu
mehir fâsitdir. Kadına mehri misil vermek icâb eder.» demişdir. Şâfiîyye
ulemâsının sahîh olarak kabul ettikleri kavi budur.
Tirmizî : «Peygamber
(SaUaHahü Aleyhi ve Scllcm) 'nin ashabından bazı ulemâ Hz. Ukbe hadîsi ile amel
etmişlerdir. Ömerü'bnûl-Hattâb bunlardandır.» dedikden sonra sözüne şöyle devam
etmiştir : «-Bir adam bir kadınla evlenir de onu bulunduğu şehirden çıkarmamayı
şart koşarsa kadını şehirden çıkaramaz.» Ulemâdan bazılarının kavilleri budur.
İmam Şafiî. İmam Ahmed ve İshâk dahi buna kâail olmuşlardır. Hz. A1i
(RadiyaUahu anh) : «Allah'ın şartı kadının şartından öncedir.» demiştir ki,
bununla her nekadar şart bulunsa da kocası karısını yine bulunduğu şehirden
çıkarabilir. Demek istediği sanılmaktadır. Süfyân-ı Sevrî ile bazı Küfe
ulemâsının kavilleri de budur.
64- (1419)
Bana Ubeydullah b. Ömer b, Meyserete'I-Navârîri rivayet etti (Dedi ki) : Bize
Hâlid b. Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hi-şânı. Yahya b. Ebî Kesir'den
rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Ebû Seleme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû
Hüreyrc rivayet eyledi ki. Resûlüllah (SaîlaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Dul kadın
kendisiyle istişare
edilmedikçe nikâh edilemez. Kız da kendisinden izin alınmadıkça
nikâh olunamaz.» buyurmuşlar. Ashâb :
— Yâ Resûlallah! Onun
izni nasıl olur? demişler. Resûlüllah (SaUallchü Aleyhi ve Sellenı) :
«Susmasıdır»
buyurmuşlar.
( ..) Bana
Zühcyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Haccâc b. Ebî Osman rivayet eyledi. H.
Bana İbrahim b. Musa
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsâ yâni İbnî Yûnus, Evzâî'den naklen haber
verdi. H.
Bana Züheyr b. Harb
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybân rivayet eyiedi. H.
Bana Amr'ii-Nâlud ile
Muhammed b. Rafi1 dahi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdûrrezzâk,
Ma'mer'den rivayet etti. H.
Bize Abdullah b.
Abdirrahmaıı Ed-Dârimİ de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Hassan haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Muâviye rivayet etti. Bu râvilerin hepsi Yahya b. Ebî
Kesîr'den Hişâm hadîsi mânâsında ve onun isnadı ile rivayette bulunmuşlardır.
Bu hadîsde Hişâm,
Şeybân ve Muâviyetû'bnû Sellâm'ın lâfızları birbirinin aynıdır.
Bu hadîsi Buhârî
«Nikâh» ve «Terkü'I-Hiyel» bahislerinde; Nesâî
«Nikâh» bahsinde tahric etmişlerdir.
Eyyim :
Lügatte bekar maniasına gelir. Ve erkeğe de, kadına da ey-yim itlak olunur.
Burada dul mânâsına kullanılmıştır. Nitekim bakire mukabilinde zikredilmiş
olması da bunu gösterir. Kaadî Iyâz'm beyanına göre ulemâ burada ondan murâd ne
olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Hicaz
uleması ile bütün fukahaya göre dul kadındır.
Lûgatta büyük veya
küçük, bakire veya dul olsun kocasız kadın demektir Fakat ekseriyetle dul kadın mânâsında
kullanılır.
Küfe uleması ile İmam
Zûfer: «Burada Eyyim'den rnu-rad dul olsun, bakire olsun kocasız kadındır.»
demişlerdir.
İsti'mâr: Emr
istemektir. Bâzıları bunun müşavere mânâsına geldiğini söylerler.
Mevzubahis emr ve izin
isteme nikâh hususundadır. Yani dul bir kadın nikâh edileceği vakit bizzat
nikâh meclisinde bulunamıyacaksa ondan vekâlet alınır. Ve bu vekâleti sözle
vermesi meselâ : «Beni filâna nikâh et» >ahut «Beni filâna nikahlamak için
seni tevkil ettim» demesi icab eder. Nikâh edilecek kızdan ise izin istenir.
Hadîs-i şerifin beyanına göre kızın susması da sözle beyan gibi izin sayılır.
Meselâ; bir baba kızma : «Seni filâna nikahlamak için beni tevkil ettin mi?»
diye sorsa da kız hiç bir şey söylemeyib sükût etse. bu hal izin sayılır.
İmam A'zam bu hadîsle
istidlal ederek velinin dul kadınla âkil baliğ olmuş bakireyi nikâha icbar
edemeyeceğine kaail olmuştur. Ona göre akıl baliğ bir kız velisinin izni
olmaksızın kocaya varsa nikâhı sahih ve nafizdir. Hanefîler 'den İmam Ebû Yûsuf
ile îmam Muhammed'e göre bu nikâh velinin kabulüne mütevakkıf d ir,
îmam Şafiî, İmam Mâlik
ve İmam Ahmed'e göre kadınların ibaresiyle asla nikâh nafiz olamaz. Delilleri :
«Velisiz nikâh olamaz» mealindeki hadîstir. Ancak mezkûr hadîs müttefekun aleyh
değildir. Binâenaleyh müttefekun aleyh olan babımız hadîsine mu-âraza edemez. Onun
içindir ki, Buhârî ile Yahya b. Maîn : «Yani velinin şart olması hususunda
sahih bir hadis yoktur.» demişlerdir. Gerçi Tîrmizî'nin rivayet .ettiği Hz.
Âişe hadîsinde : «Herhangi bir kadın velisinin izni olmaksızın evlenirse onun
nikâhı bâtıldır» buyrulmuşsa da Tirmizî bu hadîs üzerinde ulemadan bazılarının
söz ettiklerini ve onun zaif saydıklarını bildirmiştir.
65- (1420)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. İdris,
İbnî Ciireyc'den rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
ile Muhammed b. Rafi' dahi hep birden Abdurrezzak'dan rivayet ettiler. Lâfız
ibni Rafi'indir. (Dediler ki) : Bize Abdurrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
İbnî Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : İbni Ebî Müleyke'yi şunu söylerken
işittim. Âişe'nin âzathsı Zek-vân dedi ki, ben Âişe'yi şöyle derken işittim :
Kesülüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Selîern]e, ailesinin evlendirdiği bîr kızdan
nikâh hususunda enir alınacak mı ahnmıyacak mı? diye sordum.» Resûlüllah
(SallaHahiiAleyhi've SeUe*n) Âişe'ye :
«Evef, ondan emîr
alınacak.» cevâbım vermiş. Âişe dedi kî: Bunun üzerine ben kendisine:
— Ama kız utanır,
dedim. Resûlüilah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) :
«Kız sustu mu işte bu
onun iznidir.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî ile
Nesâî «Nikâh» bahsinde tahric etmişlerdir.
Bakire kızın susması
nikâh için izin sayılınca gülmesi de delâleten izin sayılmıştır. Çünkü gülmek
işittiği şeye sevindiğine alâmettir. Bazıları istihzaya benzeyen gülüşü rıza
saymamışlardır.
Ağlamak rıza
göstermemeye delil sayıldığı için izin sayılmamışsa da sessizce ağlamak yine de
izinden ma'duddur.
Bakire kızın utanması
seran özür kabul edilerek susması izin sayıldığı halde dul kadına bu hakkın
tanınmaması onun evvelce kocaya vararak erkekle mümâresede bulunmasmdandır.
66- (1421)
Bize Saîd b. Mensur ile Kutaybe'tifbnü Saîd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Mâlik rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya
dahî rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Mâlik'e : Sana Abdullah b.
Fadl, Nafr b. Cübeyr'den, o da İbni Abbâs'-dan naklen Peygamber (Sailaliakii
Aleyhi ve Selkm) 'in :
«Dul kadın kendisi
için velisinden daha ziyade hak sahibidir. Kızdan ise nefsi hakkında izin
istenir; onun izni de susmasid:r.» buyurduğunu rivayet etti mi? diye sordum.
Mâlik, evet, cevâbını verdi.
67- (...)
Bize Kutaybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Ziyâd b. Sad'dan,
o da Abdullah b. Fadl'dan naklen rivayet etti. Abdullah Nafi' b. Cübeyr'i, İbni
Abbâs'dan naklen haber verirken dinlemiş ki, Peygamber (Sallalichü Aleyhi ve
Sel'.em):
«Dul kadın kendisi
içîn velisinden daha ziyade hak.sahibidir. Kızdan ise emir istenir; onun izni
susmasıdır.»
68- (...)
Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân bu isnâdla rivayette
bulundu ve :
«Dul kadın kendisi
İçin velisinden daha ziyade hak sahibidir. Kızdan nefsi hakkında babası izin
ister. Onun izni de susmasd:r.» Dedi. Galiba: «Susması ikrard:r.» da dedi.
Dul kadının nefsi için
velisinden daha haklı olması İmam A'zam'la Dâvûd-ı Zâhiri'ye göre her hususa
şâmildir. Akd'-lar ve şâir hukuk bunda dahildir. Fakat bu ibarenin rızaya
mahsus olması da muhtemeldir. Bu takdirde cümlenin mânâsı: «Nikâha rıza göstermek
hususunda dul kadın velisinden daha ziyâde hak sahibidir. İznini söylemek
suretiyle ifade eder.» demek olur.
«Kızdan nikâh
hususunda emir alınır» cümlesinin mânâsı hakkında ulema ihtilâf etmişlerdir.
İbni Ebî Leylâ, İmam Şafiî, İmam Ahmed, İshâk ve başkalarına göre kızdan izin
istemek lâzımdır. Yalnız veli babası veya dedesi ise İzin istemek mendûp,
bunlardan başka biri ise vâcibdir. Baba ile dede kızdan izin almadan nikâhını
kıyabilirler. Çünkü onlar bu hususta kemali şefkat sahibidir. Şâir velilerin
izin almadan nikâh kıymaları sahîh değildir.
Evzâî, İmam Âzam ve
diğer Küfe ulemâsına göre âkil baliğ olan har kızdan nikâh için izin istemek
vâcibdir.
Mâ1ikî1er'den bazıları
: «Nikâh teklifi karşısında susmanın izin sayılacağını kıza önceden bildirmek
şarttır» demişlerdir. Fakat ekseriyetle Mâliki ulemâsı bunun müstehab olduğuna
ittifak etmişlerdir. Nikâhda velinin şart olup olmama meselesi dahi
ihtilaflıdır. İmam Mâlik ile Şafiî bunun şart olduğuna kaaildirler. Onlara göre
veiisiz nikâh sahih değildir.
Hanefîler 'den İmam
Âzam ile İmam Ebû Yûsuf 'a göre âkîl baliğ ve hür olan bir kadının nikâhı için
veli şart değildir. Kadının rızası kâfidir. Bu babda kadının dul veya bakire
olması hükmen müsavidir. Mamafih İmam Ebû Yûsuf 'dan bir rivayete göre veli
şarttır. İmam Muhammad veiisiz kıyılan nikâhın velinin rızasına mevkufen caiz
olduğuna kaaildir.
Ebû Sevr 'e göre kadın
velisinin izni ile kendini nikâh edebilir. Fakat velinin izni yoksa nikâh caiz
değildir.
Dâvud-u Zahirî:
«Bakirenin nikâhında veli şart. dul kadının nikâhında şart değildir.» demiştir.
Fakat ulemâ Dâvud'un bu sözde tenakuza düştüğünü söylerler. Çünkü onun sözü
ihtilaflı bir meselede yeni bir kavi sayılır. Halbuki Dâvud'un mezhebine göre
ihtilaflı meselede ortaya yeni bir kavi çıkarmak caiz değildir.
Resûlüllah {Sadallchü
Aleyhi ve Sellem) 'in bakire hakkında: «Onun izni susmasıdır» buyurması Nevevi'ye
göre her bakire ile her veliye amin ve şâmildir. Bakirenin mutlak surette
susması kâfidir. Nevevî «Sahîh olan budur» diyor.
Hanefîler 'le Şâfiîler
'den bazılarına göre bakireden izin isteyen veya baba veya dede olursa sükût
kâfi, başkaları izin isterse rızasını behâmehal sözle ifade etmesi gerekir.
Çünkü kız babası ile dedesinden daha ziyade utanır.
Dul kadının sözle izin
vermesi icab eder. Bu babta ulemâ müttefiktir.
69- (1422)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. EI-Alâ rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Üsâme rivayet
etti. H.
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Kitabımda Ebû Usâme'den naklettiğini, onun
da Hişâm'dan, onun da babasından, onun da Âişe'den rivayet eylediği şu hadîsi
buldum. Âişe şöyle demiş :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) beni altı yaşımda iken nikâh etti; dokuz yaşımda
iken de benimle zifafa girdi. Müteakiben Medînefye geldik. Ben bir ay sıtmaya
tutuldum. (Bu sebeble saçlarım döküldü) nihayet saçlarım (tekrar büyüyerek)
omuzlarıma indi. Derken bana Ümmü Rumân geldi. Ben kız arkadaşlarımla birlikte
tahtaravalli oynuyordum. Bana seslendi. Hemen yanına vardım. Beni ne yapacağını
bilmiyordum. Elimden tutarak beni kapıda durdurdu. Nefesim kesilmiş, Iıeh heh
diye soluyordum. Nihayet hızlı solumam zail oldu. Ümmü Kuman beni bir odaya
aldı. Pir de ne göreyim Ensardan bir takım kadınların huzurun-dayım. Kadınlar :
Hayırlı, uğurlu ve mübarek olsun, dediler. Ümmü Rumân da beni onlara teslim
etti. Kadınlar taşımı yıkadılar. Beni çekip çevirdiler. Bir de Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seîîeın) kuşluk zamanı an-sizm çıka geldi. Kadınlar beni
ona teslim ettiler.
Muâviye, Hişânı b.
TJrve'den naklen haber verdi. H.
Bize İbni Nümeyr de
rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Abde yâni İbni Süleyman,
Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle
demiş: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleml beni altı yaşımda iken nikâh
etti. Dokuz yaşımda iken de zifafa girdi."
71- (...)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-rezzâk haber verdi.
(Dedi ki) : Ma'mer, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi
ki, PeygamfoerfSallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisini yedi yaşında iken nikâh
etmiş dokuz yaşında iken de zifaf yapılmış (oyuncak) bebekleri beraberinde
imiş. On sekiz yaşında iken de Re-sûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vefat
etmiş.
72- (...)
Bize Yahya b, Yahya ile İshak b. İbrahim, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Kureyb
rivayet ettiler. Yahya ile İshak (Bize haber verdi) tâbirini kullandılar.
Ötekiler: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da
Âişe'den naklen rivayet etti; dediler. Âişe Resûlüllah <Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) ile altı yaşında iken evlendiğini; dokuz yaşında iken zifaf
edildiğini, onsekiz yaşında iken de Re-sûlüliah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'in vefat ettiğini söylemiş.
Bu hadîsi Buhârî
«Menâkıb-ı Ensâr» bahsinde; İbni Mâce
«Nîkâh»da tahric etmişlerdir.
İbni Ebî Şeybe'nin :
«Kitabımda buldum» diyerek rivayet etmesi hadîsi Ebû. Usâme'den işitmediğine
işarettir, Sahih olan kavle göre bu şekilde hadîs rivayeti caizdir. Cumhuru
ulemâ1-nin kavilleri de budur. Mamafih İmamı Müslim yalnız bu rivayetle iktifa
etmemiş, hadîsin diğer rivayetlerini birer birer sıralamıştır. O rivayetlerde
râvilerin hadîsi birbirlerinden işittikleri tasrih olunmuştur.
Hadîsin «sıtmaya tutuldum»
cümlesinden sonra gelen (Bu sebebîe saçlarım döküldü) cümlesi mahzû: olup zımnen anlaşılmaktadır.
Ümmü Rumân: Hz. Âişe
'nin annesidir. İsmi : Zeyneb binti Âmir 'dir. Ümmü Rumân hicretin altıncı
yılında vefat etmiş, kabrine bizzat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
inerek onun için istiğfarda bulunmuş :
«Ycrrabbi! Ummü
Rumân'ın senin ve Resulünün yolunda neler çektiği sana meçhul değildir.»
demiştir.
Hadîsdeki Taifden
murad baht'dır. Bununla ensar kadınları Hz, Âişe 'nin nikahım tebrik etmişlerdir.
Hz. Âişe'nin nikâh ve
zifaf edildiği zaman kaç yaşında olduğu ihtilaflı ise de esah olan kavle göre
altı yaşında iken nikahlanmış; dokuz yaşında zifaf edilmiştir. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seiîem) vefatında Hz. Âişe on sekiz yaşında bulunuyordu. [4]
Zifafın hangi ayda
yapıldığında dahi ihtilâf vardır. Esah olan kavle göre Şevval'dedir. Çünkü İmam
Müslim ile, îmam Ahmed, Tirmizî, Nesaî ve İbni Mâce'nin rivayet ettikleri bir
hadîsde Âişe (Radiyalkıhü anket): «Resûlüllah(SaîlaUahü Aleyhi ve Seiîem) beni
Şevval'de nikahladı ve Şevval'de zifafa girdi...» demiştir.
İbni îshâk'm beyânına
göre Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) evvelâ Hz. Hatice, ondan sonra Hz.
Şevde, daha sonra Hz. Âişe ile evlenmiştir. Bâzıları, Hz. Âişe'yi Şevde
(RadiyaUahû an ha) dan önce aldığını söylemişlerse de Dimyatı İbni îshâk
kavlinin doğru olduğunu bildirmiştir,
1- Yeni
evlenenlere hayır ve bereket duasında bulunmak;
2- Gelini
damada temiz pâk ve süslü olarak takdim etmek;
3- Bu maksatla
kadınların gelinin yanma toplanmaları müstehab-tır. Çünkü geline zifaf âdabını
kadınlar Öğretirler.
4- Zifaf
gündüz dahî caizdir.
5- Kaadî
Iyâz'a göre bu hadîs kız çocuklarının yapma bebeklerle oynayabileceklerine
delildir. Hadîsin bir rivayetinde : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellcmfin
bu bebek oyununu gördüğü halde ses çıkarmadığı bildirilmiştir. Bunun sebebi,
kızları çocuk terbiyesine ve ev işlerine
alıştırmaktır. Maamafih, bu
hadîsin, resim yapmayı yasak eden hadîslerden tahsis edilmiş olması
ve keza Hz. Âişe kıssasının, resim haram edilmezden önce geçmiş bulunması da
birer ihtimâldir.
73- (1423)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız
Züheyr'indir. (Dediler ki) : Bize Vekî' rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Süfyân,
İsmail b. Ümeyye'den. ö da Abdullah b. Urve'den, o da Urve'den, o da Âişe'den
naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) benimle Şevvâl'de nikahlandı ve (yine) ŞevvâVde
zifaf oldu. Binâenaleyh Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) in
kadınlarından hangisi onun indinde benden daha bahtlı olabilirdi?»
.
Trve demiş ki : «Âişe
akrabası kadınları Şevvâl'de zifaf etmeyi severdi.»
(...) Bize
bu hadîsi İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) :Bize Süfyân bu isnatla rivayette bulundu. Ama Âişe'nin fiilini
söylemedi.
Hz. Âişe bu hadîsiyle
bir câhiliyet devri âdetini yıkmak istemiştir. Filvaki' câhiliyet devrinde
Araplar Şevval ayında evlenmeyi kerih görürlerdi. Bugün dahi bazı câhiller :
«İki bayram arasında nikâh caiz olmazmış» diyerek bu âdeti terviç etmektedir.
Halbuki dinen böyle bir şeyin aslı esası yoktur. Bilâkis bu hadîs-i şerif
Şevval 'de evlenmenin ve Şevval'de zifafa girmenin müstehab olduğuna delildir.
74- (1424)
Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yan, Yezîd b. Keysan'dan,
o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle
demiş : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seİlemyin yanındaydım. Ona bir adam
gelerek kendisinin Ensar'dan bir kadınla evlenmek istediğini haber verdi. Bunun
üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selleın) kendisine:
— «O kadına baktın mı?» diye sordu. Gelen zkt:
— «Hayır!» dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem):
— «öyle ise git de ona bir bak! Çünkü Ensorın
gözlerinde bir şey vardır.» buyurdular.
75- (...) Bana
Yahya b. Mam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mervân b. Muâviyete'l-Fezârî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Keysân, Ebû Hâzim'den. o da Eb»
Hüreyre'den naklen rivayet eyledi. (Şöyle demiş) : Bir adam Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem i 'e gelerek:
— Ben ensardan bir kadınla evlendim; dedi.
Bunun üzerine Peygamber (SaüaUahii Aleyhi ve Sellenı) kendisine:
— «O
kadına bakt:n mı?
Zira ensârın gözlerinde
bir şey vardır.» di>e sordu. O
zât:
— Kadına baktım; dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) :
— «Onu kaça nikahladın?» dedi. Adam:
— DÖrt okiyye'ye; cevabını verdi. Peygamber {Sallallahü Aleyhi
ve Seliem):
— «Dört okiyye'ye mî? Sİz galiba gümüşü şu
dağın cephesinden yontuyorsunuz. Bizde sana verecek bir şey yok. Lâkin belki
seni bir?orau ile göndeririz de ondan ganimeî alırsın.» buyurdu. Az sonra Benî Abs kabilesine bir
ordu gönderdi, Ordu ile beraber bu adamı
da yolladı.
«Ensârın gözlerinde
bir şey vardır» cümlesinden murâd bâzılarına göre gözlerinin küçüklüğüdür.
Bâzıları: «Bundan murâd ensârın mavi gözlü olmalarıdır.» demişlerdir.
1- Nasihat
için bu gibi sözleri söylemek caizdir.
2- Bir kimsenin
evlenmek istediği bir kadının yüzüne bakması müstehabdır. Dört
mezheb imamı ile cumhur-u ulemânın mezheblerİ budur-
Kaadî Iyâz bazılarının
bunu mekruh gördüklerini söylemiştir. Fakat bu söz hata olup, hem bu hadîsin
sarahatine muhaliftir. Zira alıs-veriş ve şehadet gibi yerlerde ihtiyaç olursa
kadının yüzüne ve ellerine bakmak bilicma' caizdir. Ellerle yüze bakmanın caiz
olması bu azanın avret sayılmamasındandır. Zira yüze bakmakla kadının güzellik
veya çirkinliğine; avuca bakmakla da bedeninin yumuşaklığına veya sertliğine
istidlal olunur. Cumhur-u ulemânın mezhebi budur.
Evzâî'ye göre : Erkek,
evlenmek istediği kadının etli yerlerine bakar. Dâvûd-u Zahiri bütün bedenine
bakabileceğini söylemiştir ki, hata ettiği meydandadır. Çünkü bu söz sünnetin
kaidelerine ve icmâa muhaliftir.
Cumhura göre kadına
bakmak için onun rızasını almak da şart de-ği3dir. Kadının haberi yokken onu
görmek caizdir. Yalnız İmam Mâ1ik avret mahalli görülür korkusu ile habersizce
bakmayı kerih görmüştür, îmam-i Mâlik 'den diğer bir rivayete göre kadına izinsiz
bakmak caiz değildir. Fakat bu kavi zayıftır. Çünkü Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Seliem) evlenilmek istenilen kadına bakmaya mutlak surette izin
vermiş ve bu hususta kadından müsaade almayı şart koşma-mıştir. Bir de kadın
ekseriyetle bu izinden utanır. Bakarı kimsenin o kadını beğenmemek ihtimâli de
vardır. İzin şart koşulduğu takdirde beğenilmeyen kadın
gücenir. Onun içindir ki,
ulemâdan bâzıları : «Kadına dünür göndermeden önce onu görmek ve
bakmak müstehabdır. Tâ ki, beğenmezse güceniklik olmasın. Dünür gönderip de
kadını görür ve beğenmezse onunla evlenmediği takdirde kadın gücenir» demişlerdir.
Ulemâdan bazılarına
göre kadını bizzat görmek mümkün olmazsa, onu görmek için itimâda şayan bir
kadını göndermek müstehab olur. Fakat bunu dahi dünürlükden önce yapmalıdır.
«Siz galiba gümüşü şu
dağın cephesinden yontuyorsunuz?» cümlesinden murâd evlenecek kimsenin halinen
isbetle fazla mehir koymanın doğru olmadığını anîatmakdır.
76- (1425)
Bize Kuteybetü'bnû Saîd Es-Sakafî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yakuta yâni
İbni Abdirrahman Eî-Kaarî; Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivayet
eyledi. H.
Bize bu hadîsi yine
Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûlaziz b. Ebî Hâzim babasından, o da
Seni b. Sa'd Es-Sâidî'den naklen rivayet etti. Sehl şöyle demiş : Bir kadın
Resulüllah (Sallalicüm Aleyhi ve Sellem'ı'e gfe-lerek :
— Yâ Resûlellah! Kendimi
sana hibe etmeye geldim; dedi. Bunun üzerine Resûlüjlah (Saiiaüahü Aleyhi ve Sellem)
kadına bakarak onu
tepeden tırnağa süzdü. Sonra başını eğdi. Kadın kendi hakkında bir
hüküm vermediğini görünce oturdu. Derken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) in ashabından bir zât kalkarak :
— Yâ Resûleliah! Eğer senin bu kadına bir
ihtiyacın yoksa, onu benimle evlendiriver!
dedi. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :
— «Sende (verecek) bir şey var rm?» diye sordu. O zât:
— Yok vallahi ya Resûleîlah! dedi.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
:
— «Sen evine git de bir şey bulabilecek misin
bakî» buyurdu. Bunun üzerine o zât gitti. Sonra dönerek:
— Yok vallahi! Hiç bir şey bulamadım, dedi.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Demirden bir yüzük olsun (bulmaya) bak!»
dedi. O zât yine gitti. Sonra dönerek; yok vallahi yâ Resûleliah! Demirden bir
yüzük de bulamadım. Lâkin işte kaftanım
(Râvİ Sehl malı bir kaftandan ibaretti, demiş). Bunun yarısı kadının
olsun, dedi.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Senin kaftanını ne yapsın? Onu sen giymiş
olsan, kadının üzerinde bir şey kaimıyacak; kadın giyse senin üzerinde ondan
bir şey kal-mıyacak!» buyurdular. Bunun
üzerine o zat oturdu. Bir hayli oturduktan sonra
kalktı. Dönüp giderken
Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem i onu görerek çağrılmasını emir
buyurdu. Adamı çağırdılar.
Geldiği vakit Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Ezberinde Kur'âVdan neler var?» diye sordu.
O zât:
— Filân ve filân sûreler
ezberimdedir; diyerek
(bildiği) sûreleri saydı.
Kesûlüllah (SallaîlahÜ Aleyhi ve
Sellem):
— «Onları ezberden okuyabilir misin?» dedi. O
zât:
— Evet! cevâbını verdi. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :
— «Haydi git! Kadın sana ezber bildiğin Kur'ân
ile temlik olundu.» buyurdular.
Bu hadîs İbni
Ebî Hâzim'indir. Lâfız itibariyle Yâkub'un rivayeti dahî buna yakındır.
77- (...)
Bize bu hadîsi Kalef b. Hişam dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b.
Zeyd rivayet eyledi. H.
Bana bu hadîsi Zûheyr
b. Harb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yân b. Uyeyne rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
de, Derâverdî'den rivayet etti. H.
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe dahi rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Hü-seyi» b. Aliyy, Zâide'den rivayet
eyledi. Bu râvilerin, hepsi Ebû Hâzim'-den, o da Sehl b. Ebî Sa'd'dan naklen
birbirlerinden fazla olmak üzere rivayette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki,
Zâİde hadîsinde : «Haydi git! Onu sana tezvic ettim. Ona Kur'ân öğret!
buyurdu.» ifâdesi vardır.
Bu hadîsi Buhârî
«Fedâilrl-Kur'ân» ve «Nikâh» bahislerinde kimi muhtasar, kimi mufassal olmak
üzere muhtelif yerlerde tahric ettiği gibi, diğer Kütüb-ü Sitte sahihleri dahi
nikâh bahsinde; ayrıca Nesâî
«Fedâili'l-Kur'ân»da muhtelif
râvilerden tahric eylemişlerdir.
Kesûlüllah (Saliallahü
Aleyhi ve Sellem) Efendimize kendini bağışlamaya gelen kadının kim olduğu
ihtilaflıdır. Bâzıları Havle binti Hâkim olduğunu söylemiş, bir takımları :
Ümmü Şüreyk'dir» mütalâasında bulunmuşlardır. Meymûne olduğunu söyliyen-ler de
vardır. Fakat Ayni 'nin üstadı Şeyh Zeyneddîn'e göre bunların üçü de doğru
değildir. Çünkü Havle ile Ümmü Şüreyk evlenmemişlerdir. Hz. Meymûnele Ümmehâiı
mirminindendir. Binâenaleyh başkasına nikâh edilmesi imkânsızdır.
Ebû Davud'un
rivayetinde evlenecek zâtın : «Ederimde Bakara ile ondan sonraki sûre vardır»
dediği bildirilmiştir.
1- Hibe lâfzıyle
nikâh kıyılabilir. Hanefi1er'le, Sevri'nin ve Hasen b. Hayy'in mezhebleri
budur. Bunun şekli : «Babanın kızımı sana hibe ettim» demesi; damadın da
«Kabul ettim» yahud «Tezevvüc eyledim» gibi bir sözle mukabelede bulunmasıdır.
Mehir tayin edip etmemenin hiç bir tesiri yoktur. Tayin edildi ise mehri
müsem-ma verilir. Edilmedi ise mehri misil lâzım gelir.
îmam-i Şâfiî'ye göre
hibe lâfzı ile nikâh kıyılamaz. Rabia ile Ebû Sevr, Ebû Ubeyd ve İmam Mâ1ik'in
bir kavli budur.
Bir kadının kendini
Peygamber (SallaUahii Aleyhi ve Sellemi'e bağışlaması bilittifak caizdir. Bu
Peygamber (Sailaliahu Aleyhi ve Sellem) 'e mahsustur.
Mâ1ikî1er‘den İbni
Kasım'm İmam Mâlik 'den rivayetine göre Peygamber (SaUaUahii Aleyhi ve
Sel!em,'m vefatından sonra nikâhda hibe meselesi caiz değildir.
2- Hadis-İ
şerif karı ile kocanın razı olacakları bir şeyden mehir yapılabileceğine
delildir. İmam Şafiî
ile Rabîa, Ebu'z -Zinâd , İbni
Ebî Zi'b, Yahya b. Saîd, Leys b.
Sa'd, Müslim b. Hâlid, İmam
Ahmed İshâk. Sevrî, Evzâî,
Dâvudu Zahiri ve Maliki1er'den İbni Vehb'in mezhebleri de budur. Bu zevata
göre kıymeti bir dirhemden az olan bir şeyden bile mehir yapılabilir.
imam Mâlik
hırsızlıktaki el kesmeye kiyasen bir dinarın dörtte birinden az mehir olamıyacağım
söylemiştir. İbni Hazm'e göre yarılanmayı kabul eden her şeyden mehir yapmak
caizdir. Velevki bir buğday danesi olsun delili hadîs-i şerifte geçen :
«Velevki demirden bir yüzük olsun» cümlesidir.
ibrahim Nehaî 'nin :
«Ben mehrin fahişe ücreti kadar olmasını kerih görürüm. Hiç olmazsa on veya
yirmi dirhem vermeli.» dediği rivayet olunur. Şa'bi'den bir rivayete göre
zamanının uleması bir erkeğin üç okiyye'den az gümüş vererek evlenmesini kerih
görürlermiş.
Hanefîîer'e göre
mehrin en az mikdarı on dirhem gümüş veya
onun kıymetidir. ResûlüIİah (Sollailo.hü A'eyhi ve Sellem)'in
:
«Velev demirden bir
yüzük olsun!» buyurması mübalağa içindir.
3- Bu hadîs
demirden yüzük yapılabileceğine delildir. Mesele ulemâ arasında ihtilaflıdır.
Hanefi1er'e göre caiz değildir.
4- İmam
Şafiî ile Zahirî !Iere ve bir rivayette
İmam Ahmed'e göre kadına mehir olarak Kur'ân-ı Kerîm'in bir sûresini
öğretmeyi şart koşmak caizdir. Erkeğin bu sûreyi öğretmesi icab eder.
Hanefi1erle İmam Mâlik'e
ve bir rivayette îmam-ı Ahmed'e göre Kur'ân-ı Kerîm 'den mehir olmaz. Leys
b. Sa'd ile İshâk b. Râhuye'nin mezhebîeri de budun
Kur'ân sûresini kadına
öğretmeyi mehir tayin ederek kıyılan nikâh sahihdir. Kadına mehri misal vermek
icab eder. Nitekim hiç mehir konmadığı zaman dahi rcehri misil verilir.
Tahâvî diyor ki :
«Kadın sana, ezber bildiğnKur'ân ile temlik olundu; cümlesinden murâd, zahiri
mânâsına hamledilirse, Öğretmek değil sûre anlaşılır. Ve sûrenin hürmeti
mânâsına gelir. Bu syzde mehirden bahs yoktur. Nitekim Hz. Enes İn validesi
kocasının müs-lüman olması şartı ile evlenmişti; fakat onun müslüman oluşu
hakikatte mehir sayılmamıştı. Kur'ân sûresinden bîlicmâ' mehir olmaz. Şu halde
bu cümleden murâd : Bu kadın sana ezber bildiğin Kur'ân'm hürmet ve bereketi
sebebiyle nikâh olundu; demektir.» Yâni cümledeki (bâ) ta'lîl içindir. Hadisin
gerek (bâ). gerekse (me'a) ve (ala) edatları ile vârid olan bütün rivayetleri
hep bu mânâyadır. Gerçi asıl i'tibârı ile (bâ) edatı, niukaabele mânâsına gelirse
de burada bu mânâya alınması doğru değildir. Çünkü kadının hibe edilmiş olması
gerekir. Halbuki hibe yalnız Peygamber (SaÜalkıhii Aleyhi ve Seliem) Efendimize
mahsus olmak üzere caizdir.
Hadîsde (Kur'ân ile
nikâh olundu) buyurulmuş olması kadma mehir olarak mal vermeye mâni' değildir.
Peygamber (Sailclkdıu Aleyh: ve Seliem) o zata kadını nikâh etmîş; ve kadına
Kur'ân Öğretmesini teşvik buyurmuştur. Mehirden bahsedilmemiştir. Onu ya
Kesıiiüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Seliem) teberru' etmiş; yahud Allah müyesser
kıhnca-ya kadar evlenen zâtın zimmetinde kalmıştır.
5-
Kadının evlenmek için
kendini sulehâdan bir
zâta arzetmesi müstehapür.
6- Bir
kimsenin hacetini göremeyenin, o
kimsenin anlayacağı şekilde susması müstehabtır. Onu menederek utandırmak
doğru değildir.
7- Nikâhı,
mehir koyarak kıymak müstehabdır. Zira nizâ'a mahal bırakmaz.
8-
İstenmeden ve zaruret yokken yemin etmek caizdir. Fakat hacet yokken yemin
etmek yine de mekruhtur.
9- Erkek,
karısının rızâsı ile onun elbisesini giyebilir.'
78- (1426)
Bize İshâk b. İbrâhîm rivayet etti. (Dedi ki : Bize Ab-dülâzîz b. Muhammed
haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yezîd b. Abdillâh b. Üsâmete'bni'î-Hâd rivayet
etti. H.
Bana Muhammed b. Ebî
Ömer eî-Mekkî de rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Abdiilâzîz,
YezîdMen, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Selemete'bnü Ahdirrahmân'dan
naklen rivayet eyledi, ki şöyle 3emiş :
Peygamber (Sattallahü
Aleyhi ve Scllenıj'în zevcesi Aişe'ye : Resûlüllah (Sâİlalîahü Aleyhi ve
Seliemj'in mehri ne kadardı? diye sordum. Âişe :
— Onun
zevcelerine (verdiği) mehri on iki okiyye i!e bir neşş idi. Neşş
nedir bilir inisin? dedi. Ben :
— Hayır, cevâbını verdim.
— Yarın okiyyedir. Bunların mecmû'u beşyüz
dirhem eder; işte Re-sâlüHah (Sallüllahü Aleyhi ve Sel!em)"ın
zevcelerine (verdiği) mehri bundan ibaretti; dedi.
Bu hadîsdeki okiyyeden
murâd Hicaz okiyyesidir ki, kırk dirhem eder. Bir okiyye kırk dirhem olduğuna
göre, oniki1 buçuk okiyye tam.beşyüz dirhem eder.
Ulemâdan bâzıları bu
hadîsle istidlal ederek mehrin beşyüz dirhem olmafmı müstehab görmüşlerdir.
Bittabi bu mikdâr, vakti hâli yerinde olanlara göredir.
Gerçi Ümmülmü'minin
Hz. Ümmü Habibe (Radiyallahü anha) nın mehri dörtbin dirherrt gümüşle, dortyüz
dînâr altın idi. Fakat bu parayı Habeş hükümdarı Necâşî , Peygamber (Saüallahü
Aleyhi ve SellemTe bir ikram olmak üzere kendi malından teberru' etmişti.
.-Hz. Ömer (Radhalicim
anh) mehir hususunda bahacıhğı mekruh görür: «Bu bir ikram olsa Peygamber
(SaUallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yapması icâbederdi... dermiş.
79- (1427)
Bize Yahya b. Yahya el-Temîmî ile Ebû;r-Rabî' Süleyman b. Dâvûd el-Atekî ve
Kuteyî>etû'bnû Soîd rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (bize haber
verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Hammâd b. Zeyd Sâbit'den, o da Enes b.
Mâlik'den naklen rivayet etti; dediler.
Peygamber (Sailai'.ahü
Aleyhi ve Sellem) Abdurrahmân b. Avf'in üzerin-de sarı renk eseri görerek :
— «Bu ne?»
diye sormuş. Abdurrahmân :
— Yâ Resulâîlah! Ben bir nevât altın mikdarı
mehir vererek bir kadınla evlendim; demiş. Resûlüllah (SüllaHahii Aleyhi w Sellemj:
— «Ö'yîe ise Allah sana mübarek eylesin! Bİr
koyunla bile olsa da'vet yap!»
buyurmuşlar.
80- (...)
Bize Muhammed b. Ubeyd el-Guiıerî rivayet etti. (Dedi ki) Bize Ebû Avâne,
Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet eyledi ki, Abdurrahmân b.
Avf, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) devrinde bir nevât ağırlığı
altın mehir vererek evlenmiş de, Resûlüllah ona :
— «Bîr koyunla bile
olsa da'vet yap!» buyurmuşlar.
81- (...)
Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' haber verdi, (Dedi
ki) : Bize ŞıTbe, Katâde iJe Humey'den, onlar da Enes'den nakletmiş olmak üzere
rivayet etti ki, Abdurrahmân b. Avf bîr ncvât ağırlığı allın
mehir vererek bir kadınla evlenmiş;
Peygamber
iı Aleyhi ve Seliem)
ona : — «Bir koyunla bile olsa da'veî
yap!» buyurmuşlar.
(...) Bİze
bu hadîsi Muhammedi b. el-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvûd
rivayet eyledi. H.
Bize Mulıammed b.
Kâfi' ile Hârûn b. Abdillâh da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Vehb b.
Cerir rivayet eyledi. H.
Bize Ahıned b. Hirâş
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbe rivayet etti. Bunların hepsi
Şu'be'den, o da Humeyd'den bu isnâdla rivayette bulunmuşlardır. Yalnız Vehb
hadisinde râvi şöyle demiştir :
«Aîıdurrahman : Bir kadınla
evlendim; dedi.»
82- (...)
Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Kudâme rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Nadr b. Şümeyi haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Abdüiâzîz b. Suheyb rivayet eyledi. (Dedi ki) : Enes'i şunu söylerken
işittim. Ahdurrahnıan b. Avf (Dedi ki): Beni Resûlüllah (SalİaHahü Aleyhi ve
Seliem)gördü. Üzerimde dâmadhk sevinci vardı. Bunun üzerine :
— Ben Ensâr'dan bir kadınla evlendim; dedim.
Peygamber (Sallallahü A ieyhi ve Seliem) :
— «Ona ne kadar mehir verdin.» diye sordu.
— «Bir nevât,» cevâbını verdim.
İshâk'm hadîsinde :
«Altından» kaydı vardır.
83- (...)
Bize İbnû'l-Müscnnâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvud rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Ebû Hamza'dan rivayet eyledi. (Şubırb : Ebû Hamza'nin
ismi Abdurrahmân b. Ebî Abdillâh'dır; demiş.) Ebû Hamza da Enes b. Mâlik'den
naklen rivayet etmiş ki, Abdur-rahmân (b. Avf) bir nevât ağırlığı altm mehir
vererek bir kadmla evlenmiş.
(...) Bana
bu hadîsi Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vehb rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadia haber verdi. Ancak o şöyle dedi :
«Bunun üzerine Abdurrahman b. Avfm torunlarından bir zât : Altından dedi.»
Eu hadîsi Buhârî iîe
Nesâi «Nikâh» bahsinde tahric etmişlerdir.
Hadîsin bâzı rivayetlerinde
Hz. Abdurrahman'in elbisesine' safran, bulaştığı kay d edilmektedir. Bu
takdirde safranh elbiseyi gelinin giydiği anlaşılır. Fakat ulemâdan bazıları
ferah alâmeti olduğunu ve görenlerin damada düğün daveti hususunda yardımlarını
celb etmek için giyildiğini söylemişlerdir.
İbni Abbâs
(Radi\allahu anh) : «-Bütün renklerin en güzeli sarı renkdir» demiş, kendisine
niçin sakalını sarıya boyadığı sorulduğu zaman: «Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi
ve SeÜem) sarıya boyanırdı. Onun için ben de sarıya boyanır ve onu severim»
cevabini vermiştir.
İbni Süfyân: «Sarıya
boyamak bizim ulemâmıza göre elbisede caiz, fakat vücûd hakkında caiz
değildir.
Hanefî1er'le Şâfiîler'e
göre erkeğin elbisesini veya sakalını safranla boyaması mekrûhdur. Delilleri
ResûUülah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)Efendimizin erkeği safranla boyanmaktan
men ettiğini bildiren Enes (RadiyaUahu anh) hadîsidir.
Hz. Abdurrahman 'm
Ensardan aldığı kadın Ebû'l-Hasen b. Rafi'in kızıdır.
Nevat;
Hattâbinin beyânına göre : Araplarca maruf olan bir miktar ismidir. Bunu
altından beş dirhemdir diye tefsir ederler.
Velime :
Düğün yemeği demektir. Bazıları alelumum her yemek davetine velime denildiğini
söylemişlerdir.
Araplar muhtelif
sebeplerle yapılan yemek davetlerine ayrı ayrı isim verirler. Meselâ; çocuk
doğduğu zaman yapılan davete akika umumî davetlere me'dube, bir çocuk Kurân-ı
Kerîm hatmettiği vakit yapılan davete
Hazâk derlerdi.
B.esûliillah{SaüaI!ahü
Aleyhi ve Seilem} 'in Hz. Abdûrrahmana: «Bir .koyunla olsun davet yap"
buyurması ZahirîIer'e göre far-ziyyet ifade eder. bir emirdir. Onlar her
evlenen erkeğin az veya çok bir yemek daveti yapmasını farz saymışlardır. İmam
Ma1ik'in meşhur olan kavli ve İmam-ı Şafiî !nin iki kavlinden biri budur, îbni
Tin : «îmam Ahmed'in mezhebi de
budur.» demişse de bu iddia söz götürür. Çünkü Hanbe1iIer ;den İbni Kudâme
«El-Mugnî» nam eserinde şöyle demektedir. «Evlenen bir kimsenin velev bir koyun
kesmek suretiyle olsun davet yapması müste-habdir. Düğün davetinin meşru' bir
sünnet olduğunda ulema arasında ihtilâf yoktur. Yalnız ekseri ulemanın kavline
göre vacib değildir. Şâfiîler 'den bazıları bunun vâcib olduğunu
söylemişlerdir. Delilleri: Kenûinllah (Salla'dahü Aleyhi ve Sellemf'in Hz.
Abdûrrahman'a bu daveti emir duyurmasıdır.»
îbni Kudâme velime'nin
yeni hadîs olan bir sevinçten dolayı verilen yemek daveti olduğunu,
binâenaleyh sair davetlere benzediğini söylemiş, babımız hadîsindeki emrin
istihbab mânâsına hamlediî-diğini bildirmiştir. Çünkü hadîs-i şerifte :
— «Velevki bir koyun
kesmek suretiyle olsun» buyruimuştur. Koyun kesmenin vacib olmadığı ise
ittifakı bîr meseledir.
Kaadi Iyâz'm beyanına
göre düğün yemeğinin azı ve çoğu için had hudûd yoktur.
Düğün davetinin ne
zaman verileceği hususunda selef ihtilâf etmişlerdir Bâzıları nikâh akd
edilirken, diğer bâzıları akd yapıldıktan sonra; bir takımları zifaf yapılacağı
sırada verileceğini söylemişlerdir. Zifaftan sonra verileceğini iddia edenler
olduğu gibi, akd'in ihtidasından zifaf oluncaya kadar ne zaman istenirse
verilebileceğini söyliyenler .de olmuştur. Kaadî Iyâz: «Ma1iki1er'ce esah olan
kavle göre davet zifaftan sonra müstehabdır» demiştir.
Resûîülîab (ScdlaHahU
Aleyhi ve Seilem) Efendimizin Hz, Abdûrrahman'a: «Öyle ise Âîlah sana mübarek
eylesin!» buyurması Arapların bu husustaki âdetlerim red içindir. Araplar yeni
evlileri yâni «Güle güle geçinin, çoluğa çocuğa karışın» sözleri ile tebrik
ederlerdi. Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Seilenı) cahiliyet devrinden kalan
bu âdeti kaldırmıştır. Tebrikin hadis-i şerifte beyân buyrulduğu şekilde
yapılması müşteri ab dır.
Bu hadîs vakti hâli
olanların düğün daveti için en az bir koyun kesmelerinin müstehab olduğuna
delildir.
Kaadî Iyâz 'in
beyânına göre düğün yemeğinin iki günden fazla tekrar edilip edilemeyeceğinde
selef ihtilâf etmişler; bir kısmı mekruh olduğuna, diğerleri bunda bir kerahet
bulunmadığına kail olmuşlardır. Ma Makiyye ulemasına güre zengin olan bir
kimsenin bir hafta düğün yemeği vermesi müstehabdır.
84- (1365)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ismail yâni İbni Uleyye,
Abdülaziz'den, o da Enes'den naklen rivayet etti ki. Resûlüllah (Sailaliahü
Aleyhi've Seilem) Hayfcer gazasını yapmış. Enes demiş ki:
Sabah namazım alaca
karanlıkla Hayber'de kıldık. Müteakiben Peygamber (Sailaliahü Aleyhi ve SeUem)
ile Ebû Talha hayvanlarına bindiler. Ben Ebû Talha'nın terkisinde idim. Derken
NebiyyuHah (Sailaliahü Aleyhi ve. Seilem) hayvanını Hayber yoluna doğru sürdü.
Benim dizim Nebiy-yullâh (Salialiahü Aleyhi ve Sellem)'in uyluğuna dokunuyordu.
Uyluğundun elbisesi açıldı. Ben Nebiyyullah iSallaUahü Aleyhi ve Sellem)'nîn
uyluğunun beyazını iyiden iyiye gördüm. Şehre girdiği vakit :
— «Allah her şeyden büyüktür. Hayber harabdır.
Biz bir kavmin beldesine indik mi îehdid
edilenlerin sabahs İtöiü
ofur.:> buyurdu. Bunu üç defa
tekrarladı. Ahâli işlerine çıkmışlardı.
(Bizi görünce) :
— Vallahi
Muhammedi., dediler.
Râvi Abdülâziz :
«Arkadaşlarımızdan bâzıları da ordu ile Muham-med dediler.» şeklinde rivayet
etmiştir. Enes (Radiyailalıu anh) (sözüne devamla) şunları söylemiş:
«Hayber'i kahren
aldık. Esirler toplandı, derken Dihye gelerek : Ya Resûîalîah! Bana esirlerden
bir carîye ver, dedi.
Eesûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) :
— «Git bir carîye al!» buyurdu. O da Safiyye b.
Huyeyy'i aldı. Bunun üzerine NebiyyuHah (Sailaliahü Aleyhi ve Seilem}
'e bir adam gelerek :
— Yâ
Nebiyyaüah! Dihye'ye Kurayza
ile Nâdîr'in reisi
Huyeyy'in kızı SafiyyVyi mi verdin? O ancak sana yaraşır; dedi.
ResûIuUah (Sailaliahü Aleyhi ve SeUem) :
— «Onu Safiye iie birlikte çağırın!» *.uyurdu.
Müteakiben Dihye Sa-fiyye'yi getirdi. Peygamber (Sailaliahü Aleyhi ve Sclienıi
Safiyye'yi görünce :
— «Sen esİs-lerden bundan başka
bir cariye buyurdu. Ve
Sa-fiyye'yi âzad ederek onunla evlendi.
Sâbİt. Enes'e : Ey Ebû
Hamza! Kesûlüllah (Sailaliahü Aleyhi ve Selle»;) ona mehir olarak ne verdi?
diye sormuş. Enes (Radiyallahu anh} şu cevâbı vermiş :
— Safiyye'nin nefsini (verdi)
onu azâd etti. Ve kendisi ile evlendi. Hattâ yolda giderken Safiyye'yi
Uesû\üUah(Sailaliahü Aleyhi ve Seilemj'e (annem) Ünımü
Süleym hazırladı ve
geceleyin ona zifaf eyledi. Böylece
Peygamber (Sollalİahü
Aleyhi ve Sellem) damad olarak sabahladı. Sonra:
— «Kİmin yanında bir
şey varsa onu getirsin!» buyurdu. Ve yere deriden bir yaygı serdi. Artık öieki
kuru süt, beriki kuru hurma, kimisi yağ getiriyordu. Derken hurma karıştırması
yaptılar. Bu da
ResûlüIIah
(SallaUanü Aleyhi ve
Sellemrin düğün daveti oldu.
85- (...)
Bana Ebu'r-Rabî'Ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd yâni îbni
Zeyd, Sabit ile Abdûlaziz b. Suheyb'den, onlar da Enes'den naklen rivayet etti.
H.
Bize tu hadîsi
Kuteybetü'bnû Saîd dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd yâni îbni Zeyd,
Sabit ile Şuayb b. Hab Hâb'dan, onlar da Enes'den nakîen rivayet eyledi. H.
Bize Kuteybe de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Katâde ile Abdûlaziz'den, onlar da
Enes'den naklen rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Ubeyd
El-Guberî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû Osman'dan, o da
Enes'den naklen rivayet eyledi. H.
Bana Züheyr b. Harb
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hi-şâm rivayet etti. (Dedi ki) :
Bana babam, Şuayb Habhâb'dan, o 'da Enes'den naJklen rivayet eyledi. H.
Bana Muhammed b. Rafi'de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem ile Ömer b. Sa'd ve Abdûrrezzak
toptan Süfyaıı'dan, o da Yûnus b. Ubey'den, o da Şuayb b. Habhâb'dan, o da
Enes'den naklen rivayet ettiler. Bu râvilerin her biri Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Men naklen onun Safiyye'yi azâd ettiğini ve azâd buyurmasını,
ona mehir yaptığını rivayet etmişlerdir.
Muâz'm babasından rivayet
ettiği hadîste ; «Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)
Saiiyye ile evlendi de azâd buyurmasını ona mehir yaptı.» ifâdesi vardır.
Bu hadîsi Buharı
«Namaz» ve «Nikâh» bahislerinde, Müs1im «Meğazî»de, Ebû üsvud «Haracda; Nesâî
«Nikâh», «Velime» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric
.etmişlerdir.
Hayber Medine-i
Münevvere 'nin şarkı şimalisinde ona altı-yedi konak mesafede bulunan bir 'erdir.
Vaktiyle burası bir yahudi kalesi idi. Hattâ ilk defa orada Benî İsrâii'den
Hayber isminde bir adam yaşadığı için bu ismin verildiği söylenir. Hayber
hurmalık bir yerdir. İslâmiyetin zuhurunda orada Benî Kurayza ve Nadir namlarında iki yahudi kabilesi yaşamakta
idi.
Hayber gazası İbni
Sa'd'm beyânına göre hicretin yedinci senesinde vuku bulmuştur.
Rivayetlerin
bazılarında Resûltiîlah (Sailailahü Aleyhi ve Scllem) 'in Haber gazasında 'bir
merkebe bindiği bildirilmektedir. Buharı Şârihi Aynî 'ye göre Resûlüllah
(Salkdiahü Aleyhi ve Sellemjo gün at üzerinde gaza etmiştir. Merkebe bindiğin
bildiren hadîs sahih ise, muhasara günîerinin bazılarında merkebe bindiğine
hamlolunur. .
Ebû Ta1ha : Zeyd b.
Seh E1-Ensari (Radiyallahu an/ı;'dır. Bu zad Resûlüllah {SallaUahü Aleyhi
veSellem) ile bütün harblere iştirak etmiştir. Hz. Enes in üvey babasıdır.
Resûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem)''in uyluğu hücum esnasında kalabalıktan Enes (Radiyallahu
anhj'm dizine çarparak açılmıştır. Hayvanının şiddetle koşmasından açılması da
mümkündür. Banları Kesûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) in uyluğunu kendisi
açtığını söylemişi erse de bu iddia doğru değildir. Çünkü uyluğun avret
sayıldığını bizzat Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) bildirmiştir.
Binâenalehy kasden avret mahallini açmasına ihtimal yoktur. Bazı rivayetlerde
H2. Enes 'in : «Uyluğunu açtı» demesi onun zannından ibarettir. Hakikatim
uv}u£u:kî Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellemj açmamış, kalabalıktan veya
hayvanın sür'atle koşmasından açılmıştır.
Şehre girince
Resûlüllah f SallaUahü Aleyhi ve Sellem t'in :
«Hayber harabdtr^
buyurması ya gaibi ihbar yahud bedduadır. İhbar olduğuna göre o gün ma'mur
bulunan şehir ileride harab olacak demektir. Beddûâ mânâsına alınırsa; «Allah
Bayberlilerin belâsını versin-' mânâsına gelir.
Anlaşılıyor ki râvi
Abdülaziz Hz. Enes 'den yahudilerin: «Vallahi Muhammedi gelmiş» dediklerini
işitmiş. Bâzı râvi arkadaşlarının ise : «Ordu ile birlikte Muhammed» şeklinde
rivayet ettiklerini duymuştur.
Kamîs: Ordu
demektir. Ordu sağ. sol, ön, arka ve orta olmak üzere beş kısımdan meydana
geldiği için ona bu isim verilmiştir. Kamîs kelimesi müdrecdir.
Hayber'in cebren mi,
sulhan mı. yoksa ahalisi çekilmek suretiyle harbsiz olarak mı alındığı
ihtilaflıdır. Ebû Ömer İbni Abdilberr'e göre bütün Hayber arazisi cebren
alınmıştır. Münzırî bir kısmının cebren, bir kısmının da ahalisi çekilmek suretiyle
harbsiz olarak alındığına kaaildir. Kesûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve SeUemjin
ganimeti taksim etmeden Hz. Dihye'ye câriye vermesi birkaç vecîhle tevil
olunur:
a- Teniil
suretiyledir. Yâni nafile olarak izin vermiştir.
b-
Ganimetleri taksim ederken beşte bir hesabına dahil almak şartıyla vermiş olabilir,
c- Sonradan
kıymetini biçmek ve Dihye (Radiyailahu anh) hesabına geçirmek şartiyle vermiş
olabilir.
Hz. Dihye eshab-i
kiramın yüzce en güzeli idi. Cebrail (Aleyhissclami Peygamber (Sallallahü A
leyhi ve Selin m)'e bazan onun suretinde gelirdi.
Ümmüî mü'minin Safiyye
binti Uyeyn, Harun (Aleyhisselâm) sülâlesindendir. İlk kocası Kinanetû'bnû
Ebi'î-Hukayk Hayber vak'asmda öldürülmüştü. Resûlüllah (SailaHahü Aleyhi ve
Sellem) onu Hz. Dihye'ye vermişken tekrar geri alması hususunda muhtelif sözler
söylenmiştir. Hatta bir rivayete göre ResûlüIIalı {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Yİz. Safiyye 'yi Dihye'den satın almıştır. Ortada satış yokken onu nasıl satın
aldığı dahi câyı te'emmül görülmüştür.
Bu bâbda söylenen
sözlerin en doğrusu şudur : ResûlüHalı (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) "Hz.
Safiyye 'yi —hâşâ— nefsânî şehveti iktizası geri almamıştır. Çünkü kendisi
nefsânî şehvetten ma'sumdur. Onu geri alması : Hz. Dihye'ye münasib olmadığı,
çünkü Harun (Aİeyhıssehmj neslinden gelen güzel bir reis kızı olduğu kendisine
bildirildiği içindir.
Mâzerî'nin beyanına
göre Dihye hâdisesi iki veçhe hamle-dilebilir :
1- Hz. Dihye
bu cariyeyi kendi rizasiyle iade etmiş; Resûlüllah {SaUaV.ahü Aleyhi ve
Sellem) de başkasını almak için ona izin vermiştir.
2- Peygamber
('SahaHaini Aleyhi ve Sellem) ona
esirler arasından bir câriye almak için izin vermişti.
Esirlerin en iyisini seçmesine müsaade
etmemişti. Esir kadınların güzellik, şeref ve neseb itibariyle en iyisini seçtiğini
görünce Dihye'ye bir İltimasda bulunmuş
olmamak için Hz. Safiyye'yi geri almıştır. Zira orduda Hz. Dihye'den daha faziletli
zevat vardı.
Vâkıdî'nin Siyer'inde
Peygamber {SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Dihye'ye Kinânetû'bnû Rabî'in kız
kardeşini vermiş; bu suretle onun gönlünü almıştır.
Hz. Safiyye'nin bu
şekilde geri alınmasına bâzı rivayetlerde mecazen satm alma tâbiri kullanılmıştır.
Hattâ Müs1im'in az aşağıda göreceğimiz bir rivayetinde: «Resûiüllah (SaUaUahü
Aleyhi ve Sellem) onu yedi baş eser mukaabilinde satın aldı.» denilmiştir ki.
bundan mu-râd, ikram ve ihsan sureti ile vermiş olmasıdır. Mübadele mânâsında
olduğu için râvi ona «satın almak» tâbirini kullanmıştır.
Ebû Hamza : Hz. Enes'in
künyesi; Ümmü Süleym de annesidir. Sahih rivayetlerden anlaşıldığına göre
Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) yolda «Sedd-i Ravhâ» denilen yerde
zifafa girmiş. Bu ver Medine 've kırk
mil kadar uzaktır.
1- Hayvan
taşıyabilirse birini terkisine almak caizdir. Bu hususda birç-ok hadisler
vardır.
2- Harbde
zikr ve tekbir getirmek müstehabdır. Hadîs-i şerif: «Ey îmân edenler, bir takım
(düşman) ile karşılaştığınız vakit sabit olun; ve AHah'ı çok anın!» mealindeki
âyete muvafıktır.
3- Tekbîri
üç defa getirmek müstehabtır.
4- Hadîs-i
şerif zahiri i'tibârîle uyluğun avret olmadığına delâlet ediyorsa da «bu açılma Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve
Sellem) 'in ihtiyarı ile değil, kalabalık
sebebiyle olmuştur.» şeklinde
te'vîl edilmiştir. Maa-mâfih uylukları avret saymayanlar bununla
istidlal etmişlerdir. Muhammed b. Cerir-i
Taberî, Davûd-u Zahirî ve bir rivayette İmam Ahmed
b. Hanbel'in mezhepleri budur.
Aynj kavi] Şafiî1er'den İstahrî 'ye de nisbet olunur.
İbni Hazm'e göre
namazda erkeklerin örtmesi lâzım gelen avret mahalleri yalnız önleri ile arkalarıdır.
Uyluk avret değildir. Kadının ise elleri ile yüzünden maada bütün vücûdu
avrettir. Bu husûsda hür orVekle köle arasında fark olmadığı gibi, hür kadınla
câriye arasında d.-ıM far': yoktur. İbni Hazm'in delili de babımız hadîsidir.
İmam Azam ile esah
kavle göre İmam Mâlik. İmam Şafiî, esah rivayete göre İmam Ahmed, İmam Ebû
Yûsuf. İmam Mu hammed ve
İmam Züfer uyluğun avret mahalli
olduğuna kaaüdîrîer. Hanefîler'e göre avret mahalli açık olarak kılman namaz
fâsiddir. Delilleri İbni Abbâs hadisidir. Mezkûr hadîsde : «Uyfuk
cvrefrtîr.» buyurulmuştur.
Evzâî : «Uyluk avret ise de hamamda avret
sayılmaz...» demigtı:\
5- At
koşturmak caizdir. Büyüklerin sanma bir nakisa değildir. Bahusus ihtiyâç,
hayvana idman ve nefsi harbe talim gibi hallerde asla büyüklerin şan ve
mertebesini ihJâl etmez.
6- Bir kimsenin
cariyesini âzâd ederek
onunla evlenmesi müste-
habtır. Bu hususta
ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Sad b. E1-Müseyyeb, Hasanı Basri İbrahim Ne hâî, Amiri ŞaHi, Evzâî , Zührî ,
Ata' b. Ebaî Rabah , Katâde , Tavus, Hasen b. Hay, İmam Ahmed ve İshaka göre
kadına mehir yerine kendisini azad etmeyi şart koşmak caizdir. Artık kadın âzâd
olmaktan başka bir mehir isteyemez. Süf yani Sevrî ile Haneliler 'den İmam Ebi Yûsuf
dahi buna kaaiîdirler. Tirmizî : «Şafiî 'nin mezhebi de budur.» demiştir.
Ashâb-ı Kiram '"dan Ali, Enes ve İbni Mesud (Radiyaliahuanh) hazerâtı dahi
bunun cevazına kaailmişier.
İbni Ömer
(Radiyallahuanh) cariye âzâd etmenin mehir yerine geçmeyeceğine kaail olmuştur.
Ley s, İbni Sa'd, İbni Şub-rüme, Câbir b. Zeyd , îmam-ı Âzam, İmam Muhammed,
İmam Züfer ve İmam Mâlik'in mez-hebltri de budur. Onlara göre bu meseie
Peygamber (SallallabAi Aleyhi ve Selle m) Efendimize mahsus olmak üzere caizdi.
Ümmetine caiz değildir Âzâd olunması mehir yerine geçmek şartıyle kıyılan
nikâh mehirsiz olarak tamam olmuş sayılır. Bu takdirde kadına mehri misil
verilir.
7- Düğün daveti
zifaftan sonra yapılır. Sevrî zifaftan evvel ve sonra yapılabileceğini
söylemiştir. Hanefiler'e göre bu davet
sünnettir. Bâzıları vâcib olduğunu söylemişlerse de Hanefiler'ce meşhur olan kavle göre herhangi
bir davete icabet sünnettir. İmam
Ahmed ile bir rivayette İmam
Mâlik !in kavilleri de budur.
İmam Şâfii'ye göre
düğün davetine icabet vâcib.-sair davetlere icabet müstehabdır. Bir rivayette
İmam Mâ1ik'in kavli de budur.
8- Damad
tarafının ve komşularının düğün daveti hususunda yemek getirmek suretiyle ona
yardım etmeleri müstehabdır.
9- Düğün
daveti her nevi yemekle caizdir. Koyun kesmek ve sofrada mutlaka et
bulundurmak şart değildir.
86- (154)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ha-lid b. Abdİllah,
Mutarrif'ten, o da Âmirden, o da Ebû Bûrde'den, o da Ebû Musa'dan naklen haber
verdi. Ebû Musa şöyle demiş : Resûlüllah 'Sallollahü Aleyhi ve Sellem)
cariyesini âzâd edip de sonra onunla evlenen hakkında :
— «O kimse için iki
ecir vardır.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî «Itk»
ve «İlim» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Nesâî
«Nikâh»da tahric etmişlerdir.
Buhârî'nin rivayetinde
:
«Bir kimsenin bir cariyesi
bulunur da onu Öğretir ve kendisine hoş muamele yapar : Sonra âzâd ederek
onunla evlenirse, o kimseye iki ecir vardır.» buyrulmuştur.
E1- Mühe1Ieb ; iki
ecirden birinin ta'lim ve nikâh mukabilinde verileceğini, bu suretle bu ecrin
de âzâd ecri gibi olacağını söylemiştir.
Hadis-i şerîı âzâd
edilen cariye ile evlenmeyi teşvik etmektedir. Bir kimse dünyada büyüklenmekten
vaz geçerek Allah için tevazu gösterir ve daha şerefli kadınlarla evlenmeye
iktidarı varken âzâd edilmiş bir câriye iîe veya mütevazı1 bir kadınla
evlenirse pek büyük sevaba lâyık olur.
Hadis-i şerîf
kitabımızın îman bahsinde dahi geçmişti.
87- (1365)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affân rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Hammâd b. Seleme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sabit,
Enes'den naklen rivayet eyledi. Enes şöyle elemiş: Hayber günü ben Ebû
Talha'nin terkisinde idim. Ayağım Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selİemiin
ayağına dokunuyordu. Hayberliler'in yanına güneş doğarken vardık. Hayvanlarını
çıkarmışlar (kendileri de) baltaları, zenbilleri ve kürekleriyle dışarı
çıkmışlardı. (Bizi görünce : Vay) Mu-hammed ile ordusu!., dedüer. Kesûîülİah
(Sailallahü Aleyhi ve Sellem):
«Hayber harabdır! Biz
bir kavmin beldesine indik mİ tehdit edilenlerin sabahı kötü
olur» buyurdular.
Allah Azze vr CcUeı
Hayberliler'i hezimete uğrattı. Dihye'nin hissesine güzel bir cariye düştü.
Müteakiben Resûlüllah (SaUaUchiİ Aleyhi ve Sellem) onu beş kişi mukabilinde
satın aldı. Sonra çekip çevirmek ve hazırlamak (Râvi demiş ki : Zannederim Enes
şunu da söyledi) ve evinde istibra yapmak için onu Ümmü Süleym'e verdi. Bu
câriye Safîyye bihti Huyeyy idi. Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun
düğün davetini kuru hurma, kuru süt ve yağ ile yaptı. Yer bir parça kazılarak
düzeltildi; deri yaygılar getirilerek oraya yayıldı. Ve kuru süt ile yağ getirildi
Halkın karnı doydu. Cemaat (birbirlerine) : Bilmiyoruz acaba Resûlüllah
(SalıaUahü Aleyhi ve Sellem) bu kadınla evlendi mi, yoksa onu Ümmü veled mi
yaptı? Şayet onu örttü ise, bu cariye onun karısı olmuştur. Örtmedi ise,
cariye Ümmü veleddir; dediler.
Resûlüllah (Sailallahü
Aleyhi ve Sellem) hayvanına binmek isteyince Sa-fiyye'yi örttü. Safiyye devenin
arka tarafına oturdu. Cemaat da anladılar ki, Resûlüllah 'Scıllallahü Aleyhi
ve Sellem i onunla evlenmiş Medine'ye yaklaştıkları vakit Resûlüllah (SaUaUahiı
Aleyhi ve Seliem) hayvanını sürdü. Biz de hayvanlarımızı sürdük. Derken yirik
kulak deve süredü. Ve hem Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hem de Safiyye
yere düştüler. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hemen kalkarak Safiyye'yi Örttü. Kadınlar bunu
görmüşlerdi Allah yahudi kadınını ırak eylesin, dediler.
Râvi demiş ki : Ben (Enes'e)
ya Ebâ Hamza!
Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)düştü mü? diye sordum, Enes : —
îyvallah! Hakikaten düşdü; cevâbını verdi.
Bu hadîs Enes
(Radiyallahu anh) rivayetinin İkinci tarîkidir. Üçüncüsü de bir hadîs sonra
gelecektir.
Murûr : Merrin
cemidir. Kürekler mânâsına gelir. Kaadî Iyâz mezkûr kelimenin bundan mâada, ip
mânâsına geldiğini kayd etmiştir. Hayberliler bu ipîerîe hurma toplamaya
giderlerdi.
si » kelimesi asıl itibariyle iddet beklemek
mânâsına gelirse de
ondan murad istibrâdır.
Çünkü Hz. Safiyye esir olarak alınmış bir kadındı. Esir kadınlarla cinsî münasebet
helâl olabilmek için bunların istibrâ yapmaları icab eder.
İstibra : Rahmin
çocuktan beri ve hâli olduğunu anlamak için birkaç zaman cima' etmeden
beklemektir.
Resûîüllah (SaiiaUahü
Aleyhi ve Sellem) istibra müddeti geçinceye kadar Hz. Safiyye'yi Enes
(Radiyallahu anh)'m annesi Ümmü Sü1eyri'e teslim etmişti. Bu müddet geçince
Ümmü Sü1eym onu çekip çevirerek zinetîemiş; gelin etmişti.
Adbâ' : Kulağı yırık
deve mânâsına gelir. Bu kelime Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi \e Se!lem)''in
devesine lâkab olmuştu. Yoksa hakikatte devenin kulağı yırık değildi.
87- (1428)
Enes demiş ki : Ben Zeyneb'in düğün davetinde de bulundum. Resûlüllah
(Salİallahii Aleyhi ve SellemJhalkı ekmek ve etle doyurdu. Beni cemâati
çağırmak için gönderiyordu. Bu iş bitince Resûlüllah (SaHallahü Aleyhi ve
Selle/n) kalktı. Ben de kendisini takib ettim. (Davetlilerden) iki kişi
muhabbete dalmış dışarı çıkmamışlardı. Kesûlüllah (Saliaüahü Aleyhi ve Sellem}
kadınlarının yanına uğruyor, her birine selâm vererek :
— «Selâm sîze!
Nasılsın;z ey ehl-İ be/t?» diyor,
onlar da: ----İyiyiz yâ Resûhtllah!
Aileni nasıl buldun?
di>e soruyorlardı.
ReMiliillnn «İyi
buldum!» diynrdu. Bu işi bitirdikten 'timcin. Ben de
onunla beraber döndüm.
Kapıya varıma baktı ki, o iki adam hâlâ orada... Muhabbete dalmışlar. Onun dön
düğ, un u görüm e kalkıp çıktılar. Vallahi bu adamların çıktıklarını ona ten mi
haber verdim yoksa bu hususta vahi mi indi bilmiyorum. Hâsılı PeygamVer
(SaHallahü Aleyhi ve Salem) döndü. Ben de onunla beraber döndüm. Ayağını
kapının eşiğine koyunca benimle kendisi arasına perde çekti. Allah Teâlâ da şu
âyeti indirdi :
«Peygamberin evlerine
gitmeyin! Meğer ki size izin verilmiş ola!., [5]
Nevevî diyor ki : «Bu hadîs parçasında şu faydalar vardır :
1- Bir
insanın evine geldiği vakit karısına ve ailesi efradına selâm vermesi
miistehabdır. Ama kendini büyük gören birçok câhiller kibirlerinden dolayı
buna riâyet etmezler.
2- Bir
kişiye dahî cemi sığası ile se]âm vermeli. Selâmün
aley-küm demelidir. Bu suretle verilen selâm hem o kimseye, hem de yanındaki
meleklere şâmil olur.
3- Erkek
aile efradının hallerini sormalıdır. Olabilir ki kadının bir ihtiyâcı vardır da
doğrudan doğruya söylemekten utanır. Hâli sorulunca bunu rahatla ifade eder.
4- Bir
kimsenin yanma girilince; nasılsın,- diyerek hâlini sormak miistehabdır.»
88- (1365)
Bize EbÛ Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbe rivayet etti.
(Dedi kî) : Bize Süleyman, Sâbit'ten, o da Enes'-âen naklen rivayet eyledi. H.
Bana bu hadîsi
Abdullah b. Hâşim b. Hayyân da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize
Behz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Muğira, Sâbit'ten rivayet etti.
(Demiş ki) : Bize Enes rivayet eyledi. (Dedi ki) :
Safiyye taksimde
Dihye'ye düştü. Cemaat onu Resûlüllah (Sailaliahü Aleyhive Selle m J'in yanında
medh etmeye ve: Esirler içinde onun gibisini görmedik, demeye başladılar. Bunun
üzerine Peygamber (Sailaliahü Aleyhi ve Se/teffîJDİhye'ye haber gönderdi. Ve
Safiyye'ye bedel ne isterse verdi. Sonra Safiyye'yi anneme teslim ederek :
«Bunu çek çevir!»
buyurdu. Bilâhare Resûlüllah (Sailaliahü Aleyhi ve Sellem) Hayber'den çıktı.
Hayber'i arkasında bıraktığı vakit konakladı. (Sailaliahü Aleyhi ve Sellem):
Sonra Safiyye'nin üzerine
çadır kurdu. Sabaha
çıkınca Resûlüllah (Sailaliahü
Aleyhi ve Sellem):
«Kimin yanında fazla
yiyecek varsa onu bize getirsin!» buyurdular. Artık kimi hurmanın, kimi
kavrulmuş unun fazlasını getirmeye başladılar. Hattâ bundan bir karıştırma
yığını yaptılar. Ve bu karıştırmadan yemeğe, yanıbaşlarındaki yağmur suyundan
birikmiş havuzlardan da su içmeye başladılar.
Sabit demiş ki:
Müteakiben Enes şunu söyledi : İşte bu Resûlüllah
(Sallailahu Aleyhi ve
Sellemfın Safiyye için düğün daveti oldu. Sonra yola revan olduk. Medine'nin
duvarlarını görünce ona olan iştiyakımız arttı da hayvanlarımızı sürdük.
Resulüîlah (SailaUahü Aleyhi ve Sellem) de hayvanını sürdü. Safiyye
arkasindaydı. ResûlüHah (Sallailahu Aleyhi ve Sellem) onu terkisine almıştı.
Derken Resû\ü\\ah(SailaUahü Aleyhi ve Sellem)'in hayvanı sürçtü. Ve hem
kendisi hem Safiyye yere düştüler. Halkdan ne Peygamber (Sallailahu Aleyhi ve
Sellem)'e, ne de Safıyye'ye bakan hiç bir kimse yoktu. Nihayet Resûiüilah
(Sallailahu Aleyhi ve Sellem) kalkdı da Safiy-ye'yi örttü. Müteakiben biz yanma
geldik. (Bize) :
«Bîr şeyimiz yok!»
dedi. Az sonra Medine'ye girdik. Hemen Medine'nin genç kadınları dışarı
çıktılar. Safiyye'yi birbirlerine gösteriyor. Onun yere düşmesine
seviniyorlardı.
Sevâd : Karaltı, şahıs
mânâsına gelir. Burada ondan murad yüksek yığındır.
Medîne1i genç
kadınların Hz. Safiyye 'nin düşmesine sevinmeleri yahudileri sevmediklerinden
ve ihtimal onu Resûlüllah iSallûllahü Aleyhi ve Sellem) yanında
görünce kıskandıklarındanchr.
Mâîikiyye ulemâsı Hz.
Safiyye rivâyetleriyle istidlal ederek ilân edilmek şartiyle nikâhın şahidsiz
de akd edilebileceğine kaail olmuşlardır. Sahabe ve Tabiin 'den bir cemaatın
kavilleri bu olduğu gibi, Zührî, İmam Mâlik ve MedîneIi1er'in mezbebleri de
budur. Onlara göre nikâhda şâhid değil, ilân şarttır.
Hadîs-i şerifin â1ikiier'e delil olan yeri ashabın : «Eğer
örttüyse artık Safiyye onun karısı olmuştur.» sözleridir.
Ashabı kiram 'dan bir
cemâat ile tabiinin birçoklarına göre nikâhta ilân değil şehâdet şarttır.
Evzâî, Sevrî, İmam Âzam, İmam Şafiî, İmam Ahmed ve diğer birçok ulema nikâhta
iki âdil kimsenin şâhid olarak bulunmalarını şart koşmuşlardır. Yalnız İmam
Âzam 'a göre nikâhta fasik kimselerin de şe-hâdeti kabul olunur.
Bir kimse şahidsiz
olarak gizlice bir kadınla evlense, nikâhı bütün ulemâya göre münakd değildir.
Fakat nikâhı gizlice iki âdil şâhid huzurunda akd etse cumhûr-u u1emâ'ya göre
sahih olur. İmam Mâlik: *Bu nikâh sahih değildir.» demiştir.
89- (1428)
Bize Muhammed b. Hatim b. Meyraun rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet
etti. H.
Bana Muhammed b. Kafi
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Efoû'n-Nadr Hâşim b. Kasım rivayet eyledi.
Behz ile Hâşim ikisi birden demişler ki : Bize Süleyman b. Muğira, Sabit'ten,
o da Enes'den naklen rivayet eyledi.
Bu hadîs Behz'indir.
(Demiş ki) : Zeyneb'in iddeti bitince Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem)
Zeyd'e :
«Onu bana İste!»
buyurmuş. Zeyd gitmiş. Zeyneb'e vardığında onu hamurunu mayalarken bulmuş. Zeyd
şöyle demiş : Zeyneb'i görünce kalbimde büyüdü. Hattâ Resûlüllah (Sallallahü A
leyhi ve Sellem) kendisini istedi diye yüzüne bile bakamadım da ona sırtımı
çevirdim. Ve ters döndüm Sonra :
— Yâ Zeynebî
(Beni) Resûlüllah (Sallallahü A
leyhi ve Sellem) seni istemeye
gönderdi, dedim. Zeyneb :
— Rabbimden emir almadıkça ben hir şey yapamam,
diyerek kalktı namazgahına gitti ve
Kur'ân indi. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gelerek Zeyneb'in yanma izinsiz girdi. Vallahi
öyle halimizi gördüm ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) güneş
yükseldiği zaman bîze ekmek ve et yedirdi. Müteakiben halk dışarı çıktı.
Yemekten sonra evde birkaç kişi kalmış konuşuyorlardı. Derken Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de çıktı. Ben kendisini takib ettim. Kadınlarının
hücrelerini dolaşarak onlara selâm veriyor, onlar da kendisine :
— Yâ Resûlallah! Aileni nasıl
buldun? diye soruyorlardı.
Bilmiyorum cemâatin evden çıktıklarını ben mi ona haber verdim; yoksa o
mu bana haher verdi. Bunun üzerine giderek eve girdi. Ben de onunla beraber
girmek üzere gittim. Ama benimle kendi
arasına perde çekti ve tesettür âyeti
indi. Halka (bu âyetlerde) alabildiğine vaz edildi.
İbni Râfi' kendi
hadîsinde : «Allah hakkı
söylemekten utanmaz» âyet-i
kerîmesine kadar şu âyeti ziyade etti:
«Peygamberin hanelerine
girmeyin! Meğer ki
size pişmesini bekle-mpmek şarHyle yemeğe kalmaya izin
verilmiş ola.»
90- (...)
Bize Ebû'r-Ram' Ez-Zehrâni ile Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyin ve Kuteybetü'bnû
Saîd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd yâni İbni Zeyd, Sabit'ten, o
da Enes'den naklen rivayet eyledi. (Ebû Kâ-mil'in rivayetinde : Enes'den
işittim ifadesi vardır.) Enes şöyle demiş: •Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'in kadınlarından hiç birine Zeyneb için yaptığı kadar düğün daveti
yaptığını görmedim. Çünkü (o davette) bir koyun kesmişti.*
Ebû Kâmil :
(Kadınlarından hiç birine) ifâdesinin yerine (hiç bir şeye) tâbirini kullanmıştır.
91- (...)
Bize Muhammed b. Amr b. Abbâd b. Cebele b. Ebt Rev-vâd ile Muhammed b. Beşşâr
rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed yâni İbni Cafer rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şube, Abdülaziz b. Suhayb'den rivayet eyledi. (Demiş ki) : Ben
Enes b. Mâlik'i şunu söylerken işittim: «Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) kadınlarından hiç biri için, Zeyneb'e yaptığı düğün davetinden daha çok
yahut daha üstün davet yapmamıştır.»
Sâhit-i Bünânî, Enes'e
: «Ney ile davet yaptı?» diye sormuş. Enes (Radiyallahu arifi):
Davetlilere ekmek ve
et yedirdi. Hatta (bitiremediler de) bıraktılar bile demiş.
92- (...)
Bize Yahya b. Habîb El-Hârisi ile Âsim b. Nadr El-Teymî ve Muhammed b. Abdilâlâ
hep birden Mu'temird'en rivayet ettiler. Lâfız İbni Habib'indir. (Dedi ki) :
Bize Mu'temir b. Süleyman rivayet etti.
(Dedi ki) : Ben babamdan
işittim. (Dedi ki) : Bize Ebû Rîiclez,
Enes b. Mâlik'den naklen rivayet eyledi. Enes şöyle demiş :
«Peygamber [Sallûllahü
Aleyhi ve Sellem), Zeyneb binti Cahş ile evlendiği vakit cemaatı davet etti de
yemek yediler. Sonra oturup sohbet ettiler. Resûlüllah (SaîlaHahü Aleyhi ve
Sellem) sanki kalkmağa hazırlanırmış gibi yaptı, fakat cemaat kalkmadılar, Bımu
görünce Resûlüllah (SaîlaHahü Aleyhi ve Sellem) kalktı O kalkınca cemaatdan bazıları da kalktılar.»
Âsim ile İbni Abdilâlâ
kendi hadîslerinde «Üç kişi oturup kaldılar.» demişlerdir. «Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) içeriye girmek için geldi. Bir de baktı ki,
cemaat oturuyorlar. Sonra onlar da kalkıp gittiler. Ben Peygamber (Sallallahü
A leyhi ve Sellem) 'e gelerek cemaatın gittiklerini haber verdim. Bunun
üzerine geldi ve içeri girdi. Ben de içeriye girmeye hazırlandım ama Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisi ile benim arama perdeyi çekti. Allah
(Azz.e ve- Celle) hazretleri de;
(Ey îman edenler!
Peygamberin hanelerine girmeyin. Meğer ki size pişmesini beklememek şarfıyle
yemeğe kalmaya izin verilmiş ola!) âyet-i kerîmesini (Şüphesiz ki, böyle
yGpmamz Allah indinde büyük günahdır.) kavli kerimine kadar inzal buyurdu.
93- (...)
Bana Amr'n-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yâkub b. İbrahim b. Sâd rivayet
eyledi. (Dedi ki) : Bize babam, Salih'ten rivayet etti. İbni Şihâb demiş ki,
Enes b. Mâlik şunu söyledi : «Ben tesettür âyetinin sebebi nüzulünü en İyi
bilen bir insanım. Ubeyyü'bnü Ka'b onu bana soruyordu. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)Zeyneb binti Cahş'a zifafa girerek sabahladı. Onıinîa
Medine'de evlenmişti. Güneş yükseldikten sonra halkı yemeğe davet etti.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oturmuştu. Cemaat kalkıp gittikten
sonra bir takım adamlar onunla beraber oturup kaldılar. Nihayet Resûlüllalı fSaHallahü
Aleyhi ve SeHem) kalkarak yürüdü. Onunla beraber ben de yürüdüm. Hattâ
Aişe'nin hücresi kapısına kadar vardı. Sonra katan cemaatın çıktıklarını tahmin
ederek geri döndü. Onunla birlikte ben de döndüm. Bir de baktı ki cemaat hâlâ
yerlerinde oturuyorlar. Bunun üzerine tekrar döndü. Ben de döndüm. Aişe'nin
hücresine kadar vardı. Ve yine geri döndü. Ben de döndüm. Bir de baktık cemaat
kalkıp gitmişler. Müteakiben ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve SeHem) benimle
kendisi arasına perde çekti. Allah Teâlâ da tesettür âyetini indirdi.»
94- (...)
Bize Kuteybetû'bnû Saîd rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ca'fer yâni îbni
Süleyman, Ebû Osman Ca'd'dan, o da Enes b. Mâlik'ten naklen rivayet eyledi,
Enes şöyle demiş :
«ResûlÜllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem} evlenerek ailesinin yanma girdi. Bu münasebetle
annem Ümraü Süleym hurma karıştırması yaparak onu bir çanağa koydu ve (bana) :
— Ya Enes!
Bunu ResûlÜllah (SdUaîlahii
Aleyhi ve Sellem)1^ götür de de ki : Bunu sana annem gönderdi. Sana selâm
ediyor ve : Bu hediyye bizden sana azdır ya ResûlÜllah! diyor.
— Ben
karıştırmayı ResûîüIIah
(Salial'.ahü Aleyhi ve Sellem)i'e götürerek
: Annem sana selâm ediyor ve : Bu hediyye bizden sana azdır ya Re-sûlâllah!
diyor, dedim. ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;
— «Bırak onu!»
buyurdu, sonra:
— «Git bana filânı, filânı, filânı ve
rastladıklarını çağır!» diyerek bir
takım adamların isimlerini verdi. Ben de isimlerini verdiği zevat ile
rastladıklarımı çağırdım.»
Ebû Osman demiş ki
: «Adediniz kaç idi?» diye sordu.
— Üçyüz kadardı, cevabını verdi. Enes
(Radiyallahu anlı) sözüne devamla şunları söylemiş) «Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Ya Enes! Şu tası
ge;îr!» buyurdu. Derken davetliler içeriye girdiler. Hattâ sofa ile oda doldu.
Bunun üzerine ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Onar onar herkes
halka olsun ve herkes önüne konan yemekten yesin!» buyurdular. Bu minval üzere
cemaat yemek yediler ve doydular. Bir taife çıktı başka taife girdi. Bu suretle
herkes yemek yedi. ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bana :
«Kaldır (sofrayı) ya
Enes!»dedi, ben de kaldırdım. Ama (tastaki yemek) sofraya koyarken mi daha
çoktu yoksa kaldırırken mi? bilemiyorum. Davetlilerden bazıları ResûlÜllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in evinde oturup muhabbete daldılar. ResûlÜllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oturmuş zevcesi ise yüzünü duvara dönmüştü. Bu
zevat ResûlÜllah .(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) e sakülik etmişlerdi, Bu
sebeble ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dışarıya çıkarak kadınlarına
selâm verdi. Sonra döndü. Oturanlar ResûlÜllah (Saiiallahü Aleyhi ve Sellem)
'in döndüğünü görünce ona sakillik ettiklerini anladılar. Ve hemen kapıya
koşarak hepsi birden çıktılar. ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)geldi
ve perdeyi indirerek içeri girdi. Odada ben oturuyordum. Az sonra beni de
çıkardı. Ve şu âyet nazil oldu:
«Ey îman edenler!
Peygamberin hanelerine girmeyin. Meğer ki size pişmesini beklememek şarhyle
yemeğe kalmaya izin verilmiş ola! Ama çağrıhrsanız içeriye girin! Yemeği
yediniz mi hemen dağılın. Muhabbete dalıp kalmayın. Şübhesiz ki, böyle yapmanız
Peygamber'e eza veriyordu, ilah...» Bunun üzerine Resûlüllah (Sallalîahü Aleyhi
ve Sellem) dışarıya çıkarak bu âyetleri halka okudu.
Ca'd demiş ki : «Enes
b. Mâlik : Bu âyetleri en evvel gören benim; Peygamber (Sailaiiahü Aleyhi ve
Sellem }"ın kadınları da
örtündüler dedi.»
95- (...) Bana
Muhammed b. Rafi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Ebû Osman'dan, o da Enes'den naklen rivayet eyledi.
Enes şöyle demiş : Peygamber (Sallalluhü Aleyhi ve Sellem) Zeyneb ile evlendiği
vakit Ümmü Süleym ona tastan bir çanak içinde hurma karıştırması hediye etti.
Bunun üzerine Resûlüllah {Sü'IüU'Jiii Aleyhi ve SeHeml (Bana) :
... :
— «Git de bana
müslümanlardan rastladıklarını çağ;r!;> dedi. Ben de rastladığımı ona davet
ettim. Davetliler yanına girmeye ve yemek yiyip çıkmaya başladılar. Peygamber
(Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) elini yemeğin üzerine koyarak oıa dua etti. Ve
yemek hakkında Allah ne söylemesini diledi ise onları söyledi. Ben rastladığım
hiç bir kimseyi bırakmamış; davet etmiştim. Hâsılı davetliler doyuncaya kadar
yediler. Ve çıkıp gittiler. Ama içlerinden bir taife kalarak Peygamber
[SalialUihü Aleyhi ve Sellem)'m
yanında sözü uzattılar. Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem)
onlara bir şey demekten sıkılıyordu. Bu sebeple onları evde bırakarak (kendisi) dışarı çıktı. Bunun üzerine Allah
(Azze ve Ceve) :
«Ey îman edenler!
Peygamberin hanelerine girmeyin! Meğer ki size pişmesini beklememek şarîiyle
yemeğe kalmaya izin verilmiş ola. Lâkin çağrılırsanız içeriye girin!» âyet-i
kerimesini:
«Böyle yapmanız hem
sîzin kalbleriniz, hem de kadınların kalbleri için daha nezih bir hareket
olur.» kavli kerimine kadar inzaJ buyurdu.
Kaatâde (bu âyeti
tefsir ederken) : «Yemek zamanını kollamamak şartiyle» demiş.
Bu hadîsin muhtelif
rivayetlerini Buhârî «Tefsir», «İstizan», «Ef-mıe» ve «Nikâh» bahislerinde;
Tirmizi «Tefsir»de; Nesâî «Nikâh» ve «Tefsir»de muhtelif râvilerden tahric
etmişlerdir.
Resûlülîah (Sallallahü
Aleyhi ve Selkm) Hz. Zeyneb ile bir rivayette hicretin üçüncü, başka bir
rivayete göre beşinci yılında evlenmiştir. Daha önce Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem' Efendimizin âzâdlı kölesi ve oğulluğu Zeyd b.
Harise ile evli idi.
Hz. Zeyneb Peygamber
(SalfaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in halası Ümeyme binti Abdilmuttalib'in kızıdır.
İlk müslünıan-iardan ve muhacirlerdendir.
Hz. Zeyd aslen
Medîne1i'dir. Câhiliyet devrinde henüz çocuk İken annesi ile birlikte akraba
ziyaretine gittikleri bir sırada esir edilmiş ve Mekke 'ye gönderilerek Ukâz
panayırında satılmıştı. Bir rivayete göre onu Hâkim b. Hızâm, teyzesi Hz.
Hadi-ce binti Huveylid nâmına satın almıştır. Başka bir rivayete göre satın
alan bizzat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'dir; Hz. Hatîce'nin malından
satın almış, sonra Halîce (Radiyaîlahu anhaj onu kendisine hibe etmiştir.
Zeyd (Radiyaîlahu anh)
o zaman sekiz yaşlarında idi. Babası onun Mekke'de satıldığını duyunca fidye
vererek geri almak için bâzı yakınları ile Mekke 'ye geldi; ve ResûlüIIah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem'l'e müracaat etti. EesûliiHah (Sallallahü Aleyhi
\-e Sellem) Zeyd 'i babasına dönüp dönmemek hususunda muhayyer biraktj. Hattâ
babasını tercih ederse fidye de istemiyeceğini söyledi. Fakat, buna rağmen Zeyd
(Radiyaîlahu anh) onu babasına tercih etti; çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) ona hakikî bir babadan daha ziyade şefkat Gösteriyordu. O zaman
Peygamber fSallallahü Aleyhi ve Sellem) babasının ve birçok kimselerin
huzurunda Hz. Zeyd'i oğulluğa kabul buyurduğunu ilân etti. Babası da memnun
olarak geri döndü.
Hz. Zeyd ilk imân
edenlerdendir. Evvelâ Resûlüllah 'Sallallahü Aleyhi ve Sellerij onu âzâdhsı
Ümmü Eymen iıe evlendirmişti. Ondan Üsâme namında bir
oğlu dünyaya geldi. Bilâhare Hz. Zey-neb (Radiyaüahu anh} ile evlendirmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm 'de ismi zikredilen yegâne sahâbi Zeyd (Radiyallahu anh^dır.
Hz. Zeyneb'i istemeye
bizzat Peygamber < SallaUahu Aleyhi ve Sellem) gitmişti ; Zeyneb (RadiyaUahü
anha) ile kardeşi Abdullah b. Cahş onu görünce kendisi için dünürlüğe geldiğini
zannederek sevinmişler; fakat Zeyd (Radiyallahu anh) için geldiğini anlayınca
canları sıkılmıştı. Maamâfih bu bâbda âyet nazil olduğu için sonradan muvafakat
göstermişlerdi.
Zeyd ile Zeyneb
(Radiyallahu anhûma) ancak bir sene geçinebildiler. Çünkü ilmî ilâhîde Hz.
Zeyneb'in Resulü Ekrem (SallaUahu Aleyhi ve Sellem) ile evlenmesi mukadder idi.
Geçinememelerinin hakikî sebebi bu idi. Zahirde Zeynebf'RadiyaUahü anha) Hz.
Zeyd'e sert muamele ediyor; onu kendine küf yâni denk saymıyordu.
Zeyneb (RadiyaUahü
anha)V>e evlenecekleri KesûlüHah 'SallaUahu Aleyhi ve Sellem) Efendimize
vahi sureti ile bildirilmişti. Fakat halkın dili durmayacağını «oğulluğunun
karısı ile evlendi» diyeceklerini bildiği için bunu gizliyor; kimseye
açarmyordu. Bu hususta dahî âyetler nazil olarak mesele bütün sarahati ile ortaya
atıldı. Nihayet Hz. Zeyneb boşandı, îddetini bitirdikten sonra Fahr-i Kâinat
(SallaUahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizle evlendiler. Meğer İslâmiyet oğulluk
diye bir müessese tanı-mıyacak, cahiîiyet devrinden kalma bu köklü âdeti
irâde-i İlâhiyye bizzat Resûl-i Ekremine yıktıracakmış... Nitekim öyle de
oldu.
Fâide : Zeyd
ile Zeyneb (Radiyallahu anhûma) hâdisesi bundan ibarettir. Lâkin İslâm
düşmanları' buna türlü türlü uydurmalar katarak tanınmayacak hâle
getirmişlerdir. Maalesef düşmanlara ip ucu verenler de müslümanlardır. Taberî'nin
rivayetine göre : Resulü Ekrem 'ScıllaUahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bir gün
Hz. Zeyd’i görmek için evine gitmiş. Onu bulamamış; fakat o sırada giyinmekte
olan Zeyneb'i görünce güzelliğine meftun olarak «Gönülleri çeviren Allah'ı
ten-zîh ederim* demiş. Az sonra güya Zeyd (Radiyallahu anh) bunu haber alarak
Resûlüllah (SallaUahu Aleyhi ve Sellem) müracaat etmiş; ve şayet Zeyneb'i
beğendi ise onu boşamağa hazır olduğunu bildirmiş.
İşte Avrupa
muharrirlerinin dört elle sarılarak dillere destan ettikleri rivayet budur.
Halbuki bu rivayet. Vâkıdî'den nakledilmiştir. Vâkıdî ise yalancılık ve
sahtekârlıkla meşhur bir adamdır. O Abbasî1er'in ahlâka uymayan hareketlerini
haklı göstermek için bu gibi rivayetleri uydurmuştur. Bu esassız rivayeti
Taberi'den başkaları da nakletmışlerse de hadis uleması onları tenkide bile lâyık
görmemişlerdir. Meselâ;
rivayetleri kabulde ihtiyatsız
davranan İbni Hacer-i Askalânî
bile Ahzâb sûresini tefsir ederken şunları söylemiştir: «İbni Ebî Hatim ile
Taberî 'nin naklettikleri bâzı rivayetler vardır ki, müfessirlerin birçoğu
onları nak-Jetmiş iseler de onlarla meşgul olmaya değmez.»
Hafız İbni Kesir de
şöyle demektedir: «İbni Ebî Hatim ile îbni Cerir burada seîefden bâzı eserler
zikret-mişlerse de bunlar doğru olmadıkları için biz kaale almadık. Buhâri ile Müslim
gibi büyük imamlar bu rivayetleri kitablanna bile almamışlardır.
Görülüyor ki, bu
rivayetlerin naklen aslı esası yoktur. Akü da onların uydurma olduğuna
hükmeder. Çünkü bir kimsenin beraber büyüyüp yetiştiği bir akraba kızını tâ
evlenip de üzerinden seneler geçtikten sonra görmüş olmasına âdeten imkân
yoktur. Bekârlığında gördüğü farz edildiği takdirde dahî bütün tazelik ve güzelliği
üzerinde iken beğenmeyip de seneler sonra evlendiği zaman bir görüşte âşık
olacak derecede sevmesi yine âdeten mümkün değildir.
Hakikatte bu aşk
hikâyesi münafıkların uydurduğu bir yalandır. Onlar Hz. Âişe'ye de aynı sene
zarfında bühtanda bulunmuşlardı. Bu gibi iftiralarla müslümanları kandırmağa
çalışıyorlardı. Hattâ bâzı saf müslümanlar inanır gibi olmuşlardı.
Babımız rivayetlerinden
anlaşılıyor ki, Hz. Zeyneb boşanıp iddeti geçtikten sonra bu sefer de
Resûlüjlah (SallaUahÜ Aleyhi ve Sellem) onu kendine istemek için sabık kocası
Zeyd'i dünür göndermiştir. Hz. Zeyd eski zevcesini görünce Peygamber
(SallaV.ahü Aleyhi ve Sellem)onunla evlenmek istiyor diye kalbinde Zeyneb
(Radiyallahu an!ıa)'ya karşı bir heybet ve ta'zim hissederek Ümmehâtı
mü'minindenmiş gibi muamele yapmış, onunla konuşurken arkasını dönmüştür.
Halbuki tesettür âyeti inmezden önce ashab-ı kiram'm âdetleri dünürlüğe gittikleri
kadını görmek idi.
Zeyneb (Radiyallchü
aı:hc] bu dünürlüğe birdenbire cevap verememiş, istihare namazı kılmak için
namaz kıldığı yere gitmiştir. Hz. Zeyneb'in istiharesi ihtimal Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellern) hakkında bir kusur işlerim korkusu iledir. Bu
arada Kur'ân inmiştir. Bundan murad
«Zeyd'in onunla
bir alâkası kalmayınca
onu sana nikahladık» [6]
âyet-i kerîmesidir.
Bunun üzerine ResûliÜlah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) gelerek izin almadan Hz.
Zeyneb'in yanma girmiştir. Çünkü Teâhl hazretleri bu âyetle Zeyneb (Radiyallahu
anha) , kendisine nikahlamıştır.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) bu münasebetle tertib ettiği davette- misafirlerine ekmekle
et ikram etmiş, sofraya oturanlar doyduktan sonra bir hajrli yemek artmıştır.
Yemekten sonra cemaat
dağılmış, yalnız iki-üç kişi muhabbete dalarak oturdukları yerde kalmışlardır.
Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem)in buna canı sıkılmışsa da bir şey
diyememiş, ancak onlara hatırlatmak için yanlarından çıkarak Ümmehâtı mü'minin
odaları önünden geçmiş, onlara selâm vermiştir. Nihayet oturanlar da kalkıp
gitmiş ve Resûlüllah (SallaHahU Aleyhi ve Selienıj zifafa girmiştir. Bu arada
tesettür âyeti nazil olmuştur.
Anlaşılıyor ki,
Peygamber (Sallallahii Aleyhi re Sellenı) Hz. Zeyneb için, diğer kadınları için
yapmadığı mümtaz bir düğün daveti tertip etmiş bu davete üeyüz kadar sahabe-i
ikram iştirak eylemişlerdir. Nevevî diyor ki : «İhtimal bunun sebebi Hz. Zeyneb'i
kendisine velisiz şahitsiz Allah Teâlâ hazretleri nikâh ettiğinden dolayı
şükranda bulunmaktır...»
1- Mühim bir
iş karşısında istihare namazı kılmak müstehabdır.
2- Evlenen
bir kimseye dostlarının yemek göndermesi ve gönderilen yemek az olursa Hz.
Ümmü Süleym'in yaptığı gibi istizarda bulunması müstehabtır.
3- Davette
muayyen zevatı çağırmak ve gayri muayyen zevata yemek için müsaade vermek
caizdir.
4- Hadîs-i
şerif büyük bir mucizedir. Zira az yemeğe pek çok insanlar davet olunmuş,
üçyüz kişi doyuncaya kadar yediği halde yemek yine de artmıştır.
5- Hadîs-i
şerif Peygamber (SaUaUahü Aleyhi've Sellemi'İn son derece lütuf kâr, haya
sahibi ve sabırlı olduğuna delildir.
96- (1429) Bize Yahya b.
Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e,
Nâfi'den dinlediğim, onun da İlmi Ömer'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum.
İbni Ömer (Demiş
ki): Resul üllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
«Bİrinİz davete
çağırılırsa hemen ona gitsin!» buyurdular.
97- (...)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Halid b. Haris,
Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallalİahü A
ieyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti kî:
«Biriniz davete
çağırılırca hemen icabet etsin!»
buyurmuşlar.
Hâlid demiş ki: «Bir
de baktım Ubeydûllah bu icabeti düğün dâvetine hamlediyor.»
98- (...)
Bize îbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki :
Bize Ubeydûîlah, Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet eyledi ki,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
:
«Biriniz bir düğün
davetine çağrılırsa hemen icabet etsin!» buyurmuşlar.
99- (...)
Bana Ebu'r-Kabi' ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammad
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb rivayet
etti. H.
Bize Kuteybe de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd, Eyyûb'dan. o da Nâfi'den, o da İbni
Ömer'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş : Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
Çağrıldığınız zaman
davete gidin!» buyurmuşlar.
100- (...) Bana Muhammed b. Rafr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrezzak rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer,
Eyyub'dan, o da Nâfi'den, naklen haber verdi ki, İbni Ömer, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sel:em)'ûen naklen şunu söylüyormuş:
«Bîriniz düğün davetine
olsun veya benzeri bir davet için olsun din kardeşini davet ederse hemen İcabet
eylesin!»
101- (...)
Bana îshak b. Mensur rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İsâ b. Mûnzir rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Bakiyye rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize Zübeydî, Nafi'den, o
da İbnİ Ömer'den naklen rivayette bulundu. İbni Ömer şöyle demiş: ResûUiIiah
(SaUallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bir kimse düğün
davetine veya benzerî bir şeye çağrılırsa hemen icabet etsin!» buyurdular.
102- (...) Bana
Humeyd b. Mes'adete'I-Bâhilî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Bişr b. Mufaddal
rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize İsmail b. Ümey-ye, Nafi/den, o da Abdullah b.
Ömer'den naklen rivayet eyledi. İbni Ömer şoyîe demiş: Resûîüîiah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem):
«Çağrıldığınız zaman
davete gidin!» buyurdular.
103- (...)
Bana Harun b. Abdillah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Muhammed, İbni
Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Musa b. Ukbe, Nafi'den naklen haber
verdi. (Demiş ki) : Ben Abdullah b. Ömer'i şunu söylerken işittim: Kesûlüllah
(SaUallahü Aleyhi ve Sellem j :
«Çağrıldığınız
taktirde bu davete icabet edin!»
buyurdular.
Nafi' demiş ki :
«Abdullah b. Ömer düğünde olsun, düğünden başka bir hususta olsun davete
gelirdi. Oruçlu iken dahi davete gelirdi.»
fi'den, naklen haber verdi
ki, İbni Ömer, Peygamber ^Sallallahü Aleyhi ve Seîiem^den naklen şunu
söylüyormuş:
«Bîriniz düğün
davetine olsun veya benzeri bir davet için olsun din kardeşini davet ederse
hemen icabet eylesin!»
104- (...)
Bana Harmeletü'bnû Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Ömer h. Muhammed, Nafi'den, o da İbni Ömer den naklen
rivayette bulundu ki, Peygamber (SalîalUıhii Aleyhi ve Sellem)
«Paça yemeğe
çağnîırsanız hemen icabet edin!»
buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhâri
«Nikâh» bahsinin bir-iki yerinde; Ebû Davûd «Etime» bahsinde; Nesâi «Ve]ime»de tahric etmişlerdir.
Velime :
Bazılarına göre düğün daveti demektir. Fakat lügat ulemâsından birçokları her
davette verilen yemeğe velime denildiğini söylemişlerdir.
Davet, dahi yemek
vermek mânâsına gelir. kelime «Dı'vet» şeklinde okunursa neseb demek olur.
Cumhurun kavli budur. Bâzıları aksini iddia etmiş, davetin neseb, di'vetin ise
yemek mânâsına1 geldiğini söylemişlerdir. .
Kûrâ :
Cumhûr-u ulemaya göre koyun veya sığjr paçasıdır. Bazıları : «Bundan murâd
Kurâ'ı Gamîm denilen yerdir.» demişlerdir.
Kurâ'ı Gamîm:
Mekke ile Medine arasında bulunmaktadır. Bu takdirde hadisin mânâsı: «Kurâ'
Gamîm denilen yere bile çağnlsanız davete icabet edin!» demek olur, ki mübalağa
suretiyle davete icabet gerektiğim
anlatmaktır.
İmam Gazâlî
«İhyaü'I-Ulûm» nâm eserinde bu hadisdekı Kura 'dan murad, Kurâ-ı Gam im
olduğunu söylemiştir. Fakat bu zivadenin aslı voktur.
1- Davete
icabet Şâri; hazretlerinin emridir. Ancak bu emrin vu-cub mu yoksa nedib mi
ifade ettiği ulema arasında ihtilaflıdır. Nevevî'nin beyânına göre Şâfii1er'den
bu hususta üç kavi rivayet olunmuştur. Bunların esah olanına göre davete icabet
etmek farzdır. Yalnız bazı özürler doîayısîyle bu farz sakıt olur. İkinci kavle
göre davete icabet etmek farz-ı kifâye; üçüncü kavle göre ise mendûbdur. Bu
hüküm düğün davetine mahsustur. Şâir davetler hususunda dahi Şâfiller'den iki
kavil rivayet olunmuştur. Birinci kavle göre bütün davetler düğün daveti
hükmündedir. Yâni hepsine icabet vâcibdir. İkinci kavle göre şâir davetlere
icabet menduptur.
Kaadî lyâz düğün
davetine icabetin bütün ulemaya göre vacib olduğunu söylemiş; sair davetler
hakkında ihtilâf edildiğini; İmam Mâlik
ile cumhûr-u ulemâya göre onlara İcabet vacib olmadığını bildirmiştir.
Zahirîler her nevi davete icabet vacib olduğuna
kaaildirler.
Hanefiye imamları :
«Bir kimsenin velîme davetine icabet etmesi gerekir; gitmezse günahkâr olur.
Şayet oruçlu bulunursa davete gider de dûâ eder; oruçsuz olursa yemek de yer»
demişlerdir. Maamafih onlara-göre düğün davetine icabet vacib değil, sünnettir.
Nevevî'nin beyanına
göre davete icabeti ıskat eden Özürler : Yemeğin şüpheli olması, yalnız
zenginlere tahsis edilmesi, davet yerinde huzurundan eziyet duyulacak bir
kimsenin bulunması, şerrinden korkulduğu veya makamına tamaan davet edilmesi,
içki. çalgı vesaire gibi münkerâtm bulunması, -gibi şeylerdir. Bu taktirde
davet sahibinden özür dilemek caizdir.
2- Oruçlu
bulunmak davete icabet hususunda özür değildir. Böyle bir kimsenin o davete
iştiraki duasını almak ve kendisiyle teberrûk içindir. Fakat nafile oruca niyyetlenmişse
Şâfii1er1e bazı Hanbelî1er'ce davet sahibinin haline göre hareket edilir.
Güceneceği anlaşılırsa orucu bozmak; gücenmiyecekse oruca devam etmek efdal
olur. Ruyânî mutlak surette orucu
bozmanın müstehab olduğuna kaaildir.
105- (1430)
Bize Muhammed b. Ei-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrahman b. Mehdi
rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Abdillah b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Biiee babam rivayet etti.
Abdûrrahman ile İhni Nümeyr demişler ki : Bize Süfyan, Ebu'z-Zübeyr'den, o da
Câbir'den nakieıı rivayet eyledi. Câbir şöyle demiş: Resûîüllah (SatiaUahü
Aleyhi ve Sellem) :
«Biriniz bir yemeğe
davet olunursa hemen icabet eylesin! Artık isterse yer, isterse yemez.»
buyurdular.
İbnûl Müsennâ :
«Yemeğe» kaydını zikretmedi.
(...) Bize
İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âsim, îbni Cüreyc'den, o da
Ebu'z-Zübeyr'den bu isnatla bu hadîsin mislini rivayet eyledi.
106- (1431)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs b. Ğiyâs,
Hişâm'dan, o da İbni Şîrîn'den, o da Ebû Hüreyre'-den naklen rivayet eyledi.
Şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Biriniz çağrılırsa
hemen davete icabet etsin. Şayet oruçlu bulunursa salât eylesin. Oruçsuz ise
yesin!» buyurdular.
107- (1432)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, İbni Şihab'dan
dinlediğim, onun da A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre'deıı naklen rivayet ettiği
şu hadîsi okudum. Ebû Hüreyre : «Kendisine zenginler çağrılıp fakirler
çağrılmayan davet yemeği ne kötü yemektir. Davete geîmiyen muhakkak Allah ve
Kesûlüne isyan etmiştir.» Dermiş.
108- (...)
Bize îbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti. (Dedi
ki) : Zührî'ye :
— Ey Ebû Bekir! Şu
hadîs nasiîdır? (Yemeğin en kötüsü zenginlerin yemeğidir.) dedim. Zührî güldü
de:
— Bu hadîs (yemeğin en
kötüsü zenginlerin yemeğidir) şeklinde değildir, cevabını verdi.
Süfyân demiş ki, babam
zengindi. Bu < hadis, işittiğim zaman beni ürküttü de onu Zührî'ye sordum.
Zührî şunu söyledi : Bana Abdurrahman'ı A'rac rivayet etti. O da Ebû Hüreyre'yi
şöyle derken işitmiş : «Yemeğin en kötüsü davet yemeğidir...» sonra râvi
hadîsi, Mâlik hadîsi tarzında zikretmiştir.
zak'dan rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den,
bir de A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle demiş;
«Yemeğin en kötüsü davet yemeğidir...» Râvi bu hadîsi Mâlik hadîsi gibi rivayet etmiştir.
(...) Bize
İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Ebu'z-Zinâd'dan, o da
A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den yukarki hadîs gibi rivayette bulundu.
110- (...)
Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti. (Dedi
ki) : Ben Ziyad b. Sa'd-ı şunu söylerken işittim : Ben Sâbit-i, A'rac'ı Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet ederken dinledim. Peygamber fSalloUahii Aleyhi ve
Seîlem) :
«Yemeğin en kötüsü
gelene verilmeyen, gelmeyecek kimsenin çağrıldığı davet yemeğidir. Her kim
davete icabet etmezse Allah ve Resulüne İsyon etmiştir.» buyurmuşlar.
Ebû Hüreyre hadisini
Buharî ile İbni Mâce «Nikâh» bahsinde; Ebû Dâvûd «Et'ime»de; Nesâî de «Ve-lîme»de
muhtelif, râvüerden tahric etmişlerdir;.
Hadîs-i şerîf İmam
Müslim hem mevkuf, hem de merfû' oİarak
rivayet etmiştir. Yerinde de görüldüğü vecihle bu gibi hadîslere merfû' hükmü
verilir. Sahih olan mezheb budur. Zira mevsuk râvinin ziyadesi makbuldür.
Görülüyor ki, Câbir (RadiyaUah.it
anh) hadisinde, da'vete icabet eden oruçsuz yemek hususunda muhayyer bırakılmakta;
Hz, Ebû Hüreyre hadîsinde ise yemesi emir buyuruîmaktadır. Bu sebeble ulemâ
ihtilâf etmişlerdir. Câbir (Radiyallahu anh) rivayetine i'timad edenlere göre
yemek vâcib değildir. Da'vete iştirak eden kimse yeyip yememekte muhayyerdir.
Onlara göre Ebû Hüre y re (Radiyallahu anhjh&dî-sindeki emir nedb içindir.
Hz. Ebû Hüreyre
rivayetine rtimad edenler da'vette bir şey yemenin vâcib olduğuna kaaiîdirîer.
Bunlar da Hz. Câbir hadîsini te'vil ederek da'vete iştirak edenin oruçlu
olduğu surete hamley-lerler :
Yemeyi vâcib sayanlara
göre en az bir lokma yemek îcâbeder. Zira bir lokmaya yemek denilebilir. Onun
içindir ki, yemek yememeye yemin eden bir kimse, bir lokma yemekle yemininden
dönmüş olur. Bir de da'-vetli hiç bir şey yemezse, da'vet sahibinin hatırına
yemekteki bir şüpheden dolayı yemediği şüphesi gelebilir. Bir lokma alınca bu
şüphe zail olur.
Oruçluya gelince:
Orucu bozması bilittifâk lâzım değildir. Niyet edilen oruç farz ise onu bozmak
caiz değildir. Nafile İse bozmak caizdir. Maamâfih da'vet sahibi gücenmeyecekse
yine de orucu tamamlamak ef-daldır.
Ebû Hüreyre
(Radiyallahu anh) rivâyetindeki «Salâudan rnu-râd duadır. Çünkü bu kelimenin
lügat mânâsı duadır. Yâni oruçlu bulunan da'vetli yemek yemeyip hâne sahibine
bereket ve mağfiret duâsm-da bulunacaktır. Bâzıları buradaki «Salât»ı namaz
mânâsına almışlardır. Onlara göre oruçlu olan da'vetli namaz kılacak; bu
suretle hem kendisi, hem de oradakiler fazilet ve berekete nail olacaklardır.
«Yemeğin kötüsü»
cümlesinden murâd : Da'vet yemeğinin en kötüsü, yalnız zenginler çağırılarak
fakirlerin katılmadığı yemektir. Eskiden Arapların âdeti bu idi. Onun için Hz.
İbni Mes'ûd: «Biz, yalnız zenginleri da'vet ederek fakirleri bırakan kimsenin
da'vetine icabetten nehyolunduk.» demiştir. Abdullah b. Öme rf'Radiyallahu anh
> da'vet yaparak bütün zengin ve fakirleri çağırmış: eşraf ile birlikte fakirler
de gelince, İbni Ömer
onlara :
«Siz şuraya oturun da
bu zevatın elbiselerini batırmayın; size de onların yediğinden yedireceğiz.»
demiş; ve besmele çekerek cemâate : «Buyurun yeyİn!» dedikten sonra kendisinin
oruçlu olduğunu söylemiştir.
Rivayete nazaran Hz..
Ebû Hüreyre da'vet sahiplerine : «Siz da'vet hususunda âsilersiniz; gelmeyeni
çağırır; size gelecek olanı bırakırsınız!» Dermiş.
Ebû Hüreyre
(Radiyaliahu anh) hadîsinden murâd : Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve
Se!lem)âen sonra yapılacak da'vetlere zenginlerin çağırılacağını, yalnız
onlara rağbet ve i'tibâr gösterileceğini haber vermektir.
111- (1433)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile'Amr b. Nâkıd rivayet ettiler. Lâfız Amr'mdır.
(Dediler ki) : Bize Süfyân, Zührî'den, o da Ur-ve'den, o da Âişe'den naklen
rivayet etiî. Âişe (Radiyaliahu anim) şöyle demiş :
Rifâa'nm karısı
Feygamhet (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek: Ben Rifâa'nın nikâhında
idim. Beni üç talâkla boşadı da Abdurrahman b. Ze-bîr'le evlendim. Ama ondakİni
elbisenin saçağı gibi buldum; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (SallaV.ahü Aleyhi
v e Sellem) gülümseyerek;
«Rifâa'ya dönmek mi
İstiyorsun? Hayır, sen onun balcağızınt, o da senin balcağızını tatmadıkça
dönemezsin» buyurdu.
Âişe (Radiyaliahii
a/ıha) (Demiş ki) : Ebû Bekir de ResûlüIIah (Saİlaliahü Aleyhi ve Sellem)'in
yanında idi. Hâlid ise kapıda kendisine izin verilmesini bekliyordu. Derken :
Yâ Ebâ Bekr! Bu kadının Resûlüllah '(Satlallahü Aleyhi ve Sellem) in huzurunda
alenen ne konuştuğunu işitmiyor musun? dedi.
112- (...)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeletü'fcnû Yahya rivayet et-tiler. Lâfız
Harmele'nindir. Ebû't-Tâhir (Bize rivayet etti.) Harmele ise (Bize îbnî Vehb
haber verdi) tâbirlerini kullandılar. (İbni Vehb demiş ki): Bana Yûnus, İbni
Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Urvetü'bnû Zübeyr rivayet etti.
Ona da Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem/'in zevcesi Âişe haber vermiş ki,
Rifâatü'I-Kurazî karısını Üç talâkla boşamiş da, kadın ondan sonra Abdurrahman
b. Zebîr ile evlenmiş. Bilâhare kadın Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'e
gelerek: Yâ Re-sâîâllah, ben Rifâa'nm nikâhı altında idim. Sonunda beni üç
talâkla boşadı; ben de ondan sonra Abdurrahman b. Zebîr ile evlendim. Ama hakikatte
vallahi ondakini ancak elbisenin saçağı gibi buldum: demiş; ve çarşafından bir
saçak koparmış. Bunun üzerine ResûlüIIah fSallâÜahü Aleyhi ve Sellem) gülerek
tebessüm buyurmuş ve :
«Galîbâ sen Rifâa'ya
dönmek istiyorsun! Kayır, o senin baicağızını, sen de onun bakağızını
tatmadikça (dönemezsin)» buyurmuşlar,
Ebû Bekir de
ResûlüIIah (Sallallahû Aleyhi ve Sellem;'ih yanında oturuyormuş. Hâîİrî b. Saîd
b. Âs ise hücrenin kapısında oturmakta imiş : (içerî girmek için) kendisine
izin verilmemiş imiş. Bunun üzerine Hâ-lid Ebû Bekr'e: Bu kadını Kesûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve SeV.em)'in huzurunda aşikâre konuşmaktan men'etsen a!
diye seslenmeğe başlamış.
113- (...)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Ab-dürrazzak haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o d;i Urve'-den, o da Âişe'den naklen haber
verdi ki, Rifâatü'I-Kurazî kansan bo-şamış da kadını Abdurrahmân b. Zebîr
almış. Bilâhare kadın Peygamber (Sallaüahii Aleyhi ve Sellem) e gelerek: Yâ
Resülallah! Rifâa beni üç talâkın sonuna kadar boşadı... demiş. Kavi hadîsi
Yûnus, hadîsi gibi rivayet etmiştir.
114- (...)
Bize Muhammed b. A'lâ' El-Hamdânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Usame,
Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki, Kesûlüllah
'Sallallahü Aleyhi ve Selletn)'e bir adamın evlenip de boşadığı bir kadın
başka kocaya varır da o kocası cinsî münasebetten evvel onu boşarsa, birinci
kocasına delâl olur mu? diye sorulmuş da :
«Hayır, ikinci kocası
onun balcağızını tutmadıkça helâl olmaz.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Fudayl rivayet etti.
H.
Bize Ebû Kureyb de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muaviye rivayet eyledi. Bu râviîer hep
birden Hişam'dan bu isnatla rivayette bulunmuşlardır.
115- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyi;e rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyû'bnû Müshir,
UbcydûIIah b. Ömer'den, o da Kaasım b. Muhammedi'den, o da Âişe'den naklen
rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş : Bir adam karısını üç defa boşadı da kadmı
başka bir adam aidi. Sonra onu cinsî münasebette bulunmadan boşadı. Bunun
üzerine İlk kocası onunîa tekrar evlenmek istedi. Ve mesele HesnlüMah
(Sallalîûhü Aleyhi ve Sellem) 'e soruldu. O:
«Hayır! İkinci kocası onun
baîcağızından, birincinin tatdığı gibi fat-madikça onunla evienemez.» buyurdular.
(...) Bize
hu hadîsi Muhammed b. AbdiIIah b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
babam rivayet eyledi. H.
Bize bu hadisi
Muhammed b. El-Müsennâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yâni İbni Saîd
rivayet etti. Bunlar hep birden Ubeydûllah'dan
bu isnadla yukarki haJisiıı
mislini rivayet etmişlerdir.
Yahya'nın
Ubeydûilah'dan rivayet ettiği hadîste : «Bize Kasım, Âişe'den rivayet etti.»
cümlesi vardır.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitabû'ş-Şehâdât» ile «Kitabû't-Taîâk»da Tirmizî «Nikâh» bahsinde. Nesaî «Nikâh»
ve «Talâk»da; İbni Mâce dahi «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Rifâanın karası Temime binti Vehb 'dir.
Anlaşılıyor ki Temime
ikinci kocası Abdûrrahman'ı cimaa karşı gevşek bulmuş, onun metâmı elbisenin
saçağına benzetmiştir.
Useyle :
Asele'nin ismi tasgiri olup balçağız mânâsına gelir. Bu kelime cinsî
münasebetten kinayedir. Yâni cimanın lezzeti bala benzetilmiştir.
Konuşmayı dışardan işiten
HâIid fa. Said , Hz. Ebû B'ekr'den sonra üçüncü veya dördüncü olarak İslâmiyeli
kabul eden zâttır. Bazıları Ebû Bekr {Radiyallahu anh) ile beraber müslüman
olduğunu söylerler. Kadını sesinden tanıyarak açık saçık konuşmasını ayıplamış,
onu susturması için Hz. Ebû Bekr’e müracaat etmiştir.
Rivayetlerin umumundan
anlaşıldığına göre Hz. Rifâa karısını üç defa boşamıştır. Bir rivayette :
«Derken İbni Zübeyr beraberinde başka kadından iki oğlu ile geldi. Kadm :
— Vallahi onun
bir kabahatinden bir şikâyetim
yok; ancak onun metâi bana
şundan daha fpydah değildir, diyerek elbisesinden bir saçak teli kopardı. Bunun
üzerine İbni Zübeyr :
— Yalan söyledi yâ Resûlallah! Ben onu
tabaklanmış deri silker gibi silkiyorunı. Ama
o itaatsizlik ediyor, Riiâa'yı istiyor,
dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (Sollallahü Aleyhi ve Sellem) kadına :
— «Eğer dediğin gibi ise İbni Zübeyr senin
balcağızından tatmadikça Rifâa'ya heîâ! olamazsın yahut ona yaramazsm,
buyurdular.» denilmek-mektedir.
Bu babda Nesâi ile îbni
Mâce Abdullah b. Ömer :den; Beyhakî , Hz. Enes'ten Taberâni , Hz. Aişeden
hadîsler rivayet etmişlerdir.
1- Üç
talâkla boşanan bir kadın başka bir kocaya gitmedikçe ilk kocasına
dönemez.
2- Böyle bir
kadının ilk kocasına helâl olabilmesi
için ikinci kocası ile cimada bulunmuş olması şarttır. Bu hususta bütün ulema
müttefiktirler. Yalnız Saîd b. E1-Müseyyeb:
«İkinci kocası ile cima şart değildir. Akd-ı nikâh kâfidir.» diyerek
cumhura muhalefet etmiştir. Hz. Saîd'in bu hadisi duymadığı tahmin
edilmektedir. Kaadi Iyâz'm beyanına
göre Haricî1er'le Şiîler ve Dâvudu Zahiri, Said b. E1 Müseyyeb!in kavliyle amel
etmişlerdir. Fakat bu babda delilleri olmadığı için onların sözlerine ehemmiyet
verilmez. Hattâ bir hâkim onların kavliyle hükmetse hükmü nafiz olmaz.
3- Birinci
kocaya dönebilmek için inzal değil îlâc şarttır. Bu hususta Hasan -i Basrî şuzûz göstererek inzali şart
koşmuştur.
4- Mühe11eb'in
beyanına göre hadis-i şerif kapı veya perde arkasından sesini
işitmek suretiyle şahadette
bulunmanın caiz olduğuna delildir.
Çünkü Hz. Hâ1id kadının sesini kapı
arkasından işitmişti.
5- Müstehcen
ve utanç verici sözleri büyükler huzurunda konuşmamak; konuşanları
men etmek gerekir. Ancak icâbında hâkim huzurunda bu gibi sözler de
söylenebilir,
6- İbni
Battal diyor ki : «Ulemâ muhalliîin nikâh akdi hakkında ihtilâf etmişlerdir.
İmam Mâlik akd hâlis nikâh kasdıyle
yapılmazsa kadının ilk kocasına helâl olamiyacağma kaaildir. Yâni akd'den sırf
tahlil kast edilirse o kadın ilk kocasına helâl olamaz. Karı ile kocanın bunu
bilip bilmemeleri hükmen müsavidir. Bu niyyetle yapılan bir nikâh cima'dan evvel de olsa,
sonra da yapılsa fesh edilir.
Leys ile Süfyân
b. Saîd. , Evzâî ve İmam
Ahmed'in kavilleri de budur.
Kasım, Salim, Urve ve
Şa'bi'ye göre ikinci kocası kadını sırf tahlil niyeti ile nikâh edebilir.
Yalnız bu niyyeti kadınla ilk kocası bilmemek icab eder. Bu takdirde muhallil
sevap bile kazanır. Rabîa ile Yahya b. Saîdin kavilleri de budur.
İmam Şafiî ile Ebû
Sevr 'e göre fasit olan nikâh tahlil için evlenip sonra boşamak şartiyle
kıyılan nikâhtır. Böyle bir şart koşulmadan akd edilen nikâh sahihdir. Bu kavil
İmam Âzam 'dan da rivayet olunmuştur. İmam Âzam 'dan diğer bir rivayete göre
ikinci kocanın akdettiği nikâh ile o kadını ilk kocasına helâl etmeyi
niy-yetlenmesi doğru değildir. İmam-ı Ebû Yûsuf'la İmam Muhammed'in kavilleri
de budur. İmam Âzam 'dan üçüncü bir rivayete göre akd esnasında kadını sırf
birinci kocasına heîâl etmek için nikâhlandığı şart koşulursa nikâh sahih, şart
batıldır. İkinci kocası o kadını boşamayabilir. Fakat boşarsa kadın birinci
kocasına helâl olur.
Usûlü fıkıh ulemâsı
muhalîil meselesinde bu hadîsle istidlal etmişlerdir.
116- (1434)
Bize Yahya b. Yahya ile İshâk b. İbrahim rivayet ettiler. Lâftz Yahya'nındır.
(Dediler ki) : Bize Cerîr, ftlensûr'dan, o da Sâ-lim'den, o da Küreyh'den, o da
İbnİ Abbas'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellern):
«Ümmetimden biri
ehline yakınlık etmek istediği vakit : Bismillah, Ya-rabbi! Bizi şeytandan ırak
eyle! Bize ihsan edeceğin (zürriyef)'den de şeytanı ırak eyle! demiş olsa
aralarındaki o cimadan çocuk mukadderse o çocuğa şeytan ebediyyen zarar
veremez.» buyurdular. .
(...) Bize
Muhammed b. El-Müsennâ ile İbni Beşşar rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.
Bize İbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet eyledi. H.
Bize Abd b. Humeyr
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrezzâk haber verdi. Bunlar toptan
Seyrî'den ve her ikisi Mansur'dan, Cerîr hadîsi mânâsında rivayette
bulunmuşlardır. Şu kadar var ki, Şu'be'nin hadîsinde Bismillah
zikredilmemiştir. Abdûrrezzak'm Sevrî'den rivayetinde Bismillah kaydı vardır.
İbni Nümeyr rivayetinde ise : «Mansur, zannederim Bismillah dedi.» cümlesi
vardır.
Bu hadîsi Buharı
«Taharet», «Bed-i halk», «Nikâh», «Tevhîd» ve «Deavât» bahislerinde; Ebû Davûd
ile Tirmizi ve İbnİ Mâce «Nikâh»ta; Nesâî «Işretû'n-Nisâ» ile «Yevm» ve «Leyle»
bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Şeytanın doğacak
çocuğa ebediyyen zarar verememesinden murad ne olduğu ihtilaflı bir meseledir.
Kaadî lyâz: «Bu hadîsi hiç bir kimse bütün zararlara âm ve şâmil mânâsına
hamletmemiştir.» diyor. Ulemâdan bazılarına göre mezkûr cümleden murad doğacak
çocuğa şeytan carparnaz demektir. Bir takımları Besmele bereketine o çocuğa
musallat olamıyacağı mânâsını vermiş, diğerleri çocuğun bedenine zarar veremeyeceği
mânâsına geldiğini, daha başkaları çocuk doğarken şeytanın ona dokunamıyacağı
mânâsını ifâde ettiğini söylemişlerdir. Hattâ
: «Bu cümleden murad şeytan cima'
esnasında babası ile beraber olmak suretiyle çocuğa zarar veremez demektir.»
mütalâasında bulunanlar da vardır. Bu babda
Mücâhid'den rivayet olunan bir haberde ;
«Besmelesiz cima'da
bulunan kimsenin îenasül uzvuna şeytan sarılır da onunla beraber cima'
eder.» denilmiştir.
Hâsılı besmele ile
başlanan cirna'dan doğacak çocuğa şeytan musallat olamaz. O çocuk Allah'ın
mahfuz kullarından olur. Şeytanın ona zara verememesi umumî mânâya da hususî
mânâya da hamledilebilir. Ancak umumî mânâya alınırsa çocuğa din ve dünyası
hususunda asla bir zarar verememesi ve binnetice çocuğun bütün günahlardan
masum kalması icab eder ki, bazan bunun aksi zuhur edebilir. Yâni çocuk âsi
olabilir Halbuki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin haber
verdiği her şey dediği gibi zuhur eder. Bundan dolayıdır ki, buradaki zararı
hususi mânâsına alarak bedenine veya aklına zarar veremez demek daha mimâsib
görülmüştür.
1- Cima'a
başlarken besmele çekerek hadîste mezkûr dûâyı okumak müstehabdır. İmam Gazali besmeleden sonra îh1âs sûresini okuyarak tekbir ve tehlil
getirmenin de müstehab olduğunu söylemiştir.
2- Şeytanın
şerrinden Allah'a sığınarak ona
duâ etmek ve ismi gerîfiyle teberrük eylemek, yapılan her
işi Allah Teâlâ'nın müyesser kıldığını hatırlamak gerekir.
3- Şer-i
şerifin men etmediği her halükarda besmeleye devam etmek ve Allah'a duada
bulunmak kulun vazifeleri cümlesindendir. İbni Battal: «Bu hadîste abdestli
veya abdestsiz her zaman Allah'ı zikre teşvik vardır* demiş.
Yine bu hadisin : «Allah
ancak temiz olarak
zikredilebilir.» diyenlerin kavlini red
ettiğini söylemiştir. Fakat İbni
Battâ1'm bu sözüne Aynî itiraz etmiş;
İbni Ömer (Radiyaltahu anh)'nin yalnız temiz bulunduğu zaman Allah'ı
zikrederdiği-ni, böyle bir haberin Ebû'1
. Âli'ye ile Hasen'den de rivayet olunduğunu söylemiştir.
İbni Abbâs
(Radiyallahu anhi'nın iki halde yâni helada ve cima' halinde Allah'ı
zikretmeyi kerih gördüğü rivayet olunur. Ata' ile Mücâhid'in kavilleri de
budur. Hattâ Mücâhid meleğin bu hallerde insandan kaçındığını söylemiştir. İbni
Battal, hadîsi bu zevatın kavillerine muhalif bulmuşsa da hakikatte muhalefet
yoktur. Çünkü ehline yakınlık etmekten murad cima'a hazırlanmaktır. Bu
takdirde hadîs-i şerif mezkûr zevatın kavillerine muhalif değildir.
4- Yine İbni
Battal: «Bu hadîsde her
halükârda besmeleye teşvik bulunduğu için
İmam Mâlik abdest alırken besmele çekmeyi müstehab
saymıştır» diyor.
Bu hususta birkaç
mezheb vardır. Şöyle ki:
a- İmam
Âzam, İmam Mâlik, İmam Şafiî ve cumhûr-u ulemâya göre abdest alırken besmele
çekmek vâcib değil sünnettir. Binâenaleyh bir kimse kasden besmeleyi terk etse
abdesti sahih olur. İmam Ahmed 'den nakledilen iki rivayetin esah olanı da
budur.
b- İmam
Ahmed 'den bir rivayete göre abdest alırken besmele çekmek vâcibdir. Zâhirî1er'in kavli de budur.
c- İshak b.
Râhuye'ye göre besmele vâcibdir. Kasden terk edilirse taharet bâtıl olur. Fakat
unutarak yahud vâcib olmadığını itikat ederek bırakılırsa taharet batıl olmaz.
d- İmam Âzam
'dan bir rivayete göre abdestte besmele müstehab değildir. Hattâ bir rivayette
İmam Mâlik onun bid'at olduğunu söylemiştir.
5- Hadîs-i
şerîf şeytanın insana ana rahminden başlayarak ölünceye kadar musallat
olduğuna işaret etmektedir. Şeytan insanın kanma işler. Uyuduğu zaman burnuna
oturur. Uyandığında kalbine nüfuz eder. Gafil avlarsa vesvese verir. Allah'ı
zikreden insandan kaçar.
117- (1435)
Bize Kuteybetü'bnû Saîd, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Amru'n-Nâkıd rivayet ettiler.
Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân, İbnı'l-Münkedir'den rivayet
etti. O da Câbir'i şunu söylerken işitmiş: Yahudiler: Bir adam karısının
fercine arkasından cima' ederse çocuk şaşı gözlü olur; derlerdi. Sonra :
«Kadınlarınız sizin
tarlanızdır. İmdİ tarlanıza nereden isterseniz gidin) [7] âyet-i kerîmesi indi.
118- (...)
Bize Muhammed b. Rumfa rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, İbni'I-Hâd'dan, o
da Ebû Hâzim'den, o da Muhammed b. Münke-dir'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan
naklen haber verdi ki, yahûdiler : Kadının fercine arkasından cima' edilir de
sonra gebe kalırsa çocuğu şaşı gözlü olur; derlermiş. Nihayet:
(Kadınlarınız sizin
tarlanızdır; imdi tarlanıza nereden isterseniz gidin) âyet-i kerîmesi indirilmiş.
119- (...)
Bize bu hadîsi Kuteybetü'bnû Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne
rivayet etti. H.
Bize Abdülvâris b.
Abdissamed dahî rivayet eyledi. (Dedi kî) : Bana babam, dedemden, o da
Eyyûb'dan naklen rivayet etti. H.
Bize Muhammed b, El-Müsennâ
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Vehb b. Cerîr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet eyledi. H.
Bize yine Muhammed b.
el-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Siifyân
rivayet etti. H.
Bana Ubeydullah b.
Saîd ile Hârûn b. Abdillâh ve Ebû Ma'ner-Ra-kaaşî dahî rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Vehb b. Cerir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Nu'mân b. Râşid'i, Züh-rî'den naklen rivayet ederken
dinledim. H.
Bana Süleyman b.
Ma'bed'de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muallâ b. Esed rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Abdülazîz yâni İbni'I-Muhtâr, Süheyl b. Ebî Salih'den rivayet etti. Bu
râvilerin hepsi Muhammed b. Mün-kedir'den, o da Câbir'den bu hadîsi rivayet
etmişlerdir.
Nu'man'ın Zührî'den
rivayet ettiği hadîsde: «İsterse yüzükoyun, isterse daha başka şekilde yalnız
bir deliğe olmak şartı ile...» ifâdesini ziyade etmiştir.
Bu hadîsi Buhârî ile
Tirmizî «KitâbÜ't-Tefsîr»de, Nesâî «Işretü'n-Nisâ»da, İbni Mâce de «Nikâh» bahsinde
muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Bu mânâda birçok
hadîsler rivayet olunmuştur.
Âyet-i kerîmedeki
«Hars»den murâd : Kadınların fercleridir. Esasen bu kelime ekilecek tarla
mânâsına gelir. Kadınların rahimlerine atılan nutfeler ekin tanelerine
benzetilmek suretiyle onlara da hars denilmiştir.
İmam Ahmed'in Hz. İbni
Abbâs'a isnâden rivayet ettiği bir hadîsde beyân buyurulduğuna göre bu âyet-i
kerîme Ensâr'dan bâzı kimseler hakkında nazil olmuştur. Bunlar Resûlüllah
(Saliallahü Aleyhi ve Sellem)'e kadınlarla cimâm usûlünü sormuşlar; o da :
«Ferce cima' etmek
sortiyle ne şekilde olursa olsun yakınlık et!» buyurmuşlardır.
îbni Avn'm rivayetine
göre âyet-i kerîme Ensar'dan bir adam hakkında nazil olmuştur. Bu zat karısına
dübüründen yakınlık etmiş. Bu mesele halk üzerinde pek büyük bir aksi tesir
icra' etmişti.
Kadına dübüründen
cima' etmenin hükmü ulemâ arasında ihtilaflıdır. Muhammed b. Ka'b El-Kurazî,
Saîd b. Yesâr İmam Mâlik'e göre mubahdır. Delilleri Ebû Saîd hadîsidir. Mezkûr
hadîse göre bir adam karısına dübüründen yakınlık etmiş, halk bunu nefretle
karşılayınca Allah Teâlâ hazretleri:
«Kadınlarınız sizin
tarlanızdır. Imdİ tarlanıza nereden isterseniz gidin» âyet-i kerîmesini inzal
buyurmuş. Bu zevat âyetteki «nereden isterseniz» ifadesini, «isterseniz
fercden, dilerseniz dübürden cima' edebilirsiniz» mânâsına almışlardır. Fakat
Mâ1ikiye ulemâsı İmam Mâ1ik'in bu şeni fiili mubah kabul etmediğini
söylemişlerdir.
İmam Şafiî !nin :
«Dübürden cimâm helâl veya haram kılındığı hususunda Resûlüllah (Sallallafıii
Aleyhi ve Sellem) 'den sahih hadîs rivayet edilmemiştir...» dediği rivayet
oîunmuşsa da Hâkim'in beyânına göre Hz.
Şafiî bu sözü ihtimal eski mezhebinde iken söylemiştir. Yeni mezhebinde
dübürden cimâ'ın haram olduğunu tasrih etmiştir. Şâfiîler 'den İmam Nevevî bu
mesele hakkmda şunu söylemektedir : «Sözlerine îtimad olunan ulemâ kadma gerek
temiz gerekse hayızlı halinde dübüründen cima' etmenin haram olduğuna ittifak
eylemişlerdir. Delilleri birçok meşhur hadîslerdir :
(Karısına dübüründen
cima' eden melundur) hadîsi gibi.
Ulemâmız hiç bir hâlü
şanda gerek insan gerekse hayvan dübürüne cima' etmenin helâl olmadığını
söylemişlerdir.»
Filhakika Sahabe ve
Tabiîn 'in cumhuru bu işin haram olduğuna kaaildirler. Sahabeden Ali b. Ebî
Tâ1ib , Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Mesûd, Abdullah b. Amr, Câbir b.
Abdillah, Ebû'd-Derdâ, Huzemetü'bnû Sabit, Ebû Hüreyre, AZi b. Talk ve Ümmü
Seleme (Radiyailahu anh) hazerâtiyle Tabiin 'den Saîd b. El-Müseyyeb, Mücâhid,
İbrahim Nehaî, Ebû Selemetû'bnü Abdirrahmaa ve Atâ' b. Ebî Rabah'm kavilleri
bu olduğu gibi, imamlardan Süiyân.ı Sevrî, îmam Âzam, İmamEbî Yûsuf, İma.m
Muhammed, İmam Ahmed, İs-hâk, sahih kavle göre İmam Şafiî ve diğer
birçoklarının mezhebleri de budur. Bu zevat birçok hadîslerle istidlal etmişlerdir.
Ezcümle Tahâvî ile Taberânî 'nin sahih isnâdla tahric ettikleri İbni Huzeyme
(Radiyailahu anh) hadîsinde Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve Sellern):
«Allah hakikati
beyandan istihya etmez. Kadınlara dübürlerinden ci-ma'da bulunmayın» buyurmuşlardır.
Tahâvî, Tayâlisî ve
Beyhakî 'nin sahih bir isnadla tahric ettikleri Amr b.
Şuayb hadisinde :
«Kadınlara
dübürlerinden cima'da bulunmak küçük livâtadır.» buyrul-muştur. Yine Tahâvî ile
İbni Ebî Şeybe, İbni Mâce ve İmam Ahmed 'in Hz. Ebû Hüreyre 'den tahric
ettikleri bir hadîsde :
«Karısına dübüründen
cima'da bulunan kimseye Allah (Azze ve Cellc) bakmaz» buyrulmaktadır. Bu babda
Câbir b. Abdillah, Talk b. Ali (Radiyailahu anh) hazerâtından da hadîsler
rivayet olunmuştur.
Dübürden cima'm haram
olduğunu söyleyenler âyet-i kerîmedeki (Nereden isterseniz gidin) ifadesini :
«Önden ve arkadan kadının fercine cima'da bulunabilirsiniz» şeklinde tevil
etmişlerdir.
Gerçi Hanefîler'e göre
itibar sebebin hususiyyetine değil, lâfzın umumunadır. Lâkin bu babda vârid
olan hadîslerin pek çok olup âyet-i kerîmeyi umumundan çıkararak önden ve
arkadan ferce cima'da bulunmak mânâsına tahsis etmişlerdir.
120- (1436)
Bize Muhammed "b. El-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız îbni
Müsenna'nmdır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Kata-de'yi, Zurâratü'bnû Evfâ'dan, o da
Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve SellemVâen naklen rivayet
ederken dinledim. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:
«Kadın, kocasının
döşeğini terle ederek sabahlarsa, ona melekler sabaha kadar lanet
ederler.» buyurmuşlar.
(...) Bu
hadîsi bana Yahya b. Habîb dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid yâni İbnil
Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadla rivayette bulundu. O :
«Yatağına dönünceye kadar» cümlesini de söyledi.
121- (...)
Bize îbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mervân, Yezid'den yâni îbni
Keysan'dan, o da Ebû Hâzım'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayette bulundu.
Ebû Hüreyre şöyle demiş : Re-sûlüllah ftSallaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Nefsim yedi
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer bir adam karısını yatağına
davet eder de kadın razı
olmazsa, kocası ondan razı oluncaya kadar Yüce Altah ona gazâb
eder.» buyurdular.
122- (...)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye rivayet etti.
H.
Bana Ebû Saîd-i Eşecc
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' rivayet eyledi. H,
Bana Zübeyr b. Harb da
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Cerîr rivayet etti. Bu râvilerin
hepsi A'meş'den, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayette
bulunmuşlardır. Ebû Hüreyre şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bir adam karısını
döşeğine davet eder de döşeğe gelmez; bu sebebi e ona dargın olarak yatarsa,
sabahlayıncaya kadar melekler o kadına lanet ederler.»
Bu hadîsi Buhârî «ikâh» bahsinde tahric etmiştir.
Yatağa çağırmaktan
murad cimâ'dır. Hadîsin zahirine bakılırsa sa-bahîaymcaya kadar kaydından bunun
geceye mahsus olduğu zannedi-lirse de maksad gece veya gündüz her ne zaman
cima'a davet ederse demektir. Nitekim rivayetlerin birinde «sabahlayıncaya
kadar» ibaresinin yerine «dönünceye kadar» denilmiş, diğerinde de «kocası razı
oluncaya kadar» buyrulmuştur.
Müslim sarihlerinden
Übbî'nin beyânına göre bu hadîsin bir rivayetinde geçen «Semâ» lâfzından murâd
yükseklik ve celâldir. Zira Allah Teâlâ Hazretlerini zaman ve mekân ihata
edemez. Bâzıları burada «semadaki» tâbirinden Allah ile melekler
kasdedilmiştir.
Bu babda tbni Huzeyme
ile îbni Hibbân, Hz. Câbir'den şu hadîsi .tahric etmişlerdir : «Üç kişi vardır
ki, bunların ne namazları kabul olunur, ne de bir hayırları semaya çıkar.
Bunlar evine dönmedikçe kaçak köle, ayılmadığı müddetçe sarhoş ve kocası razı
olmadıkça kocası kendisine dargın olan kadındır.»
Burada kocasının
dâvetine icabet ve ona itaat etmeyen kadına hangi meleklerin lanet edecekleri
suâli hâtıra gelebilir. Bunların ya Hafaza melekleri yâhud başkaları olmaları
ihtimal dahilindedir. Çünkü Allah Teâlâ Hazretleri pek çok melek nevileri
yaratmıştır. Bunlardan bazıları yağmurlara, rüzgârlara, bulutlara; diğerleri
kabirde suâle, bir takımları zikir meclislerini teftişe; bir kısmı da muhtelif
işlere vekâlet ederler.
Meleklerin laneti
kadının Özürsüz cima'dan imtina' edemiyeceğine delildir. Bu babda kadının
hayızlı olması bile şer'an Özür değildir. Çünkü kocası cima'dan başka bir
suretle ondan istifade edebilir. Hadîsten mu-râd : Lanetin sabaha kadar devam
etmesi, fecrin doğmasiyle yahud kadının yaptığına pişman olarak kocasının
yatağına dönmesiyle zeval bulmasıdır.
1- Hadîs-i
şerîf kocasına yardım ve onun rızasını elde etmeye çalışması hususunda kadına
irşad'dır.
2- Erkeğin
cinsî münâsebete karşı sabrı kadının
sabrından daha azdır.
123- (1437)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki: Bize Mervân b. Muâviye, Ömer
b. Hamzete'l-Ömerî'den rivayet etti. (Demiş ki) ; Bize Abdûrrahman b. Sad
rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Saîd-i Kud-rî'yi şunu söylerken işittim:
Resûlüllah (Saltaîlahü Aleyhi ve Selîem) :
«Şübhesİz ki kıyamet
gününde Allah İndinde mevkii en kötü olacak insanlardan biri, karısı İle haşır
neşir olup da sonra onun sırrını yayandır.» buyurdular.
124- (...)
Bize Muhammed b. Abdülah b. Numeyr ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki)
: Bize Ebû Üsâme, Ömer b. Hamza'dan, o da Abdurrahman b. Sad'dan naklen rivayet
etti. (Demiş ki) : Ebû Saîdi Hudrî'yi şunu söylerken işittim: Kesûlüllah
(SalîaüahÜ Aleyhi ve Sellem) :
«Şübhesiz ki kıyamet
gününde Allah indinde emanete hiyanetin en büyüklerinden biri, kan ile koca
beraberce haşır neşir olduktan sonra, kocasının kadının sırrını
yaymasıdir.» buyurdular.
îbni Nûmeyr : «Emaneti
hiyanetin en büyüğü» demiştir.
NaMr ulemâsı hayır ve
şer kelimelerinin ismi tafdıl hallerinde «Ay-yer» ve «Eşer» okunmalarını tecviz
etmemişlerse de birçok hadîslerde bu kelimeler burada olduğu gibi, «Ahyer» ve
«Eşer» diye rivayet olunmuşlardır. Bu da gösteri ki, mezkûr kelimeleri ismi
tefdıl hallerinde iki verinle okumak caizdir.
Karı ile kocanın haşir
neşir olması cinsî münâsebetten kinayedir.
Hadîsin ikinci
rivâyetindeki : «Emaneti hiyanetin en büyüklerinden biri» ifadesinden muzaf
hazf edilmiştir. Hazfedilen muzaf «Hıyanet» kelimesidir.
Hadîs-i şerîf erkeğin
karısı ile aralarında geçen cinsî münasebet hu-susâtını tavsif etmesinin ve bu
babda tafsilât vererek kadının neler konuştuğunu ve neler yaptığını
anlatmasının haram kılındığına delildir. Fakat mücerred cinsî münasebet lâfı
etmek haram değilse de ihtiyaç yokken konuşulması yine de mekruhdur. Çünkü
mürüvvet ve ahlâka mugayirdir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem}
Efendimiz:
«Her kim Allah'a ve
âhiret gününe îman ederse, ya hayr söylesin, ya sussun» buyurmuşlardır.
Cinsî münasebet lâfı
etmek için ihtiyaç olur veya bundan bir fayda umulursa o zaman bu hususta lâf
etmenin bir keraheti yoktur. Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Ebû
Ta1ha'ya : «Bu gece gelin güvey oldunuz mu?» diye sormuş; «Bunu şu zevcemle
biz de yapıyoruz» buyurmuştur.
125- (1438)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetü'bnü Saîd ve Aliy-yü'bnü Hucr rivayet ettiier.
(Dediler ki) : Bize îsmaîl b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Rabîa,
Muhammed b. Yahya b. Habbân'dan, o da İbni Muhayrîz'den naklen haber verdi.
İbni Muhayrîz şöyle demiş: Ebû Sirme ile ben Ebû Saîd-i Hudrî'nin yanma girdik.
Ebû Sırme ona suâl sorarak: .
— Yâ Ebâ Saîd! Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve
Sette>n)'i hiç azilden bahsederken işittin mi? dedi. Ebû Saîd şu cevâbı
verdi:
— Evet, Resûlüllah
(SaUalİahü Aleyhi ve Seilem) ile
birlikte Belmusta-lik gazasında
bulunduk; ve Arapların güzel kızlarını esir aldık. Perken bekârlığımız uzun
sürdü de fidyeye razı olduk. Bunun üzerine cinsî münasebette bulunarak
azil yapmak istedik. Arkacığından da
şöyle konuştuk :
— Biz bu işi Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve
Seîlem) aramızda iken yapacak da ona sormayacak mıyız?
Sonra Resûlüllah
(Saliallahü A leyhi ve Seîîem) 'e sorduk:
— «Bunu yapmamanızda size bir zarar yoktur.
Allah kıyamet gününe kadar kaç can yaratmayı
takdir buyurdu ise, o
mutlaka olacaktır.» buyurdu.
126- (...)
Bana Benî Hâşim'in âzâdhsı Muhammed b. el-Ferec rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Muhammed b. Zibrikaan rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mûsâ b. Ukbe, Muhammed b,
Yahya b. Habbân'dan şu isnâdla Rabîa hadîsi mânâsında rivayette bulundu. Şu
kadar var ki, o :
«Çünkü Atlah kıyamet
gününe kadar kimleri yaratacağını takdir buyurmuştur.» dedi.
127- (...)
Bize Abdullah b. Muhammed b. Esmâ'ed-Dubaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Cüveyriye, Mâlik'den, o da Zührî'den, o da İbni Muhayrîz'den, ona da Ebû Saîd-i
Hudrî hafcer vermiş olmak üzere rivayet eyledi. Ebû Saîd şöyle demiş :
— Bir takım esîr kadınlar ele geçirdik.
Artık (onlarla cima' ederken) azil
yapıyorduk. Sonra Resûlüllah(Sallallahü AleyhiveSellemy^ bunun hükmünü sorduk
da, bize:
— «Siz bunu hakîkaten yapıyor musunuz? Siz bunu
hakikaten yapıyor musunuz? Siz bunu hakikaten yapıyor musunuz? Kıyamet gününe
kadar yaratılması mukadder hiç bir can yoktur ki, dünyaya gelmiş olmasın.»
buyurdular.
128- (...)
Bize Nasr b. Aliy el-Cahdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b, Mufaddal
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Enes b. Sîrîn'-den, o da Ma'bed b.
Sîrîn'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet eyledi. Enes demiş ki: (Ma'bede)
sen bu hadîsi Ebû Saîd'den mi
işittin? diye sordum:
— Evet, o da Peygamber
(Scdlallahü Aleyhi ye Selkm) 'den nakletti: «Bunu yapmamanızda size bir zarar
yoktur. Çünkü bu ancak kadere bağlı bir şeydir.» buyurmuşlar, cevâbın verdi.
129- (...)
Bize Muhammed b. el-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Habîb de
rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Hâlid yâni tbni'l Haris rivayet etti. H.
Bana Muhammed b. Hatim
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân b. Mehdi ile Behz rivayet
ettiler. Bu râvilerin hepsi: Bize Şu'be, Enes b. Sîrîn'den bu isnâdla bu
hadîsin mislini rivayet eyledi; demişlerdir. Yalnız bunların hadîsinde:
«Peygamber (Sallallahü A leyhıve Sellem) 'den rivayet olunmuştur. Azil hakkında
:
"Bunu
yapmamanızda size bîr zarar yoktur; çünkü bu ancak kader (e bağh bİr şey) dir;" buyurmuşlar.» denilmiştir.
Behz'in rivayetinde:
«Şu'be dedi ki : Enes'e :
— Sen bu hadîsi Ebû Saîd'den mi işittin? diye
sordum.
— Evet, cevâbını verdi.» ifâdesi de vardır.
130- (...)
Bana Ebû'r-Kabî'ez-Zehrânî Üe Ebû Kâmil el-Cahderî rivayet ettiler. Lâfız Ebû
Kâmil'indir. (Dediler ki) : Bize Hammâd yâni îbni Zeyd rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Eyyûb, Muhammed'den. o da Abhurrahman b. Bişr b. Mes'ûd'dan. o da Ebû
Saîd-i Hudrî'ye isnâd etmek suretiyle rivayette bulundu. Ebû Saîd şöyle demiş :
Peygamber (Salîallahü
Aleyhi ve Sellem) 'e azlin hükmünü sordular da: «Bunu yapmamalısınız; çünkü
bu ancak bir
kaderden ibarettir.» buyurdular.
Râvi Muhammed :
«Yapmamalısınız» sözü nehye daha yakındır; demiş.
131- (...) Bize
Muhammed bel-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Muâz rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İbni Avn, Muhammed'den, o da Abdurrahman b. Bişr
el-Ensârî'den naklen rivayet eyledi. Muhammed demiş ki: Abdurrahman hadîsi
geriye isnâd ede ede tâ Ebû Saîd-i Hudrî'ye vardırdı. Ebû Saîd şunları söylemiş:
Peygamber (Salîallahü
Aleyhi ve Sellem)'in yanında azlin lâfı oldu da: «Ne konuşuyorsunuz?» diye
sordu. Ashâb:
— Bir adamın karısı emzikli olur da onunla
cinsî münâsebette bulunur; ve gebe kalmasını istemezse; yine bir adamın
cariyesi olur; onunla cima' ederek gebe kalmamasını isterse ne yapması
lâzım geldiğini
(konuşuyoruz) dediler. Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Bunu yapmamalısınız;
çünkü bu ancak bir kaderden ibarettir.» buyurdular.
tbni Avn demiş ki:
«Ben bu hadîsi Hasen'e söyledim de :
— Vallahi bu söz tıpkı nehye benziyor; dedi.»
(...) Bana
Haccâc b. Şaîr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Harb rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, İbni Avn'dan rivayet etti. (Demiş ki) :
Muhammed'e, İbrahim'den dinlediğim Abdurrahmân b. Bişr hadîsini (yâni azil hadîsini) anlattım da:
Abdurrahmân b. Bişr
onu ancak bana rivayet etti; dedi.
(...) Bize
Muhammed b. el-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülâ'lâ rivayet eyledi.
(Dedi ki) : Bize Hişâm, Muhammed'den, o da Mâ'bed b. Sîrîn'den naklen rivayette
bulundu. Ma'bed şöyle demiş :
Ebû Saîd'e : Sen
Resûlüllah (Saltaltahü Aleyhi veSeîlem)'i azil hakkında bir şey söylerken
işittin mi? diye sorduk.
— Evet, cevâbını verdi.
Râvi bu hadîsi «kader»
kelimesine kadar, İbni Avn hadîsi mânâsında rivayet eylemiştir.
132- (...)
Bize Ubeydullah b. Ömer el-Kavârîrî ile Ahmed b. Abde rivayet ettiler. İbni
Abde «Bize haber verdi» tâbirini kullandı. Ubeydullah ise: Bize Süfyân b.
Uyeyne, İbni Ebî Necîh'den, o da Mücâhid'den, o da Kaza'a'dan, o da Ebû Saîd-i
Hudrî'den naklen rivayet eyledi; dedi. Ebû Saîd şunları söylemiş :
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in yanında azil lâfı oldu da: «Sizden bîriniz bunu niçin
yapıyor? Çünkü yaratılmış hiç bir nefs yoktur ki, yaratanı Allah olmasın!»
buyurdu. «Bunu sizden hiç biriniz yapmasın»
demedi.
133- (...)
Bana Harun b. Saîd el-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Muâviye yâni İbni Salih, Aliy b. Ebî Talha'dan,
o da Ebû'l-Veddâk'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'deıı naklen haber verdi. Veddâk
Ebû Saîd'i şunu söylerken işitmiş :
Resûlüllah (Saliallahü
Aleyhi've $eHem)'e azlin hükmü
soruldu da: «Her meniden çocuk
olmaz; Allah bir nesneyi yaratmak isterse onu hiç bir şey men'edemez.» buyurdular.
(...) Bana
Ahmed b. el-Münzir el-Basri rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Zeyd b. Hubâb
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâviye rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Aliy b.
Ebî Talhate'l-Hâşimî, Ebû'l-Veddâk'dan, o da Ebû Ebû Saîd-i Hudrî'den, o da
Peygamber (Sallallahü'Aleyhi've Sellem) 'den bu hadîsin mislini haber verdi.
334- (1439) Bize Ahmed
b. Abdillâh b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize EbûVZübeyr, Câbir'den naklen haber verdi ki, bir adanı Resûlisüllah(Sü!ia!iaht<
Aleyhi ve Setlem)'e gelerek :
Benim bir cariyem var
ki, hizmetçimiz ve su taşıyan devemiz hep odur. Ben onula cinsî münâsebette de
bulunuyorum; ama gebe kalmasını istemiyorum; demiş. Bunun üzerine Resulü Ekrem
(SaUallahü Aleyhi ve Sellem):
«İstersen ondan azil
yap; çünkü ona mukadder otan başına gelecektir.» buyurmuşlar. Adam bir müddet
durmuş; sonra tekrar Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)''e gelerek:
— Câriye gerıe kaldı;
demiş. O zaman Resûlüilah ('iallaüahü Aleyhi ve Sellem);
«Ben ona mukadder
olanın başına geleceğini sana haber vermiştim.» buyurmuşlar.
135- (...)
Bize Saîd b. Amr EI-Eş'asî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne,
Saîd b. Hassân'dan, o da Urvetü'bnû Iyâz'dan, o da Câbir b. Abdiliâlrdan
naklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş :
Bir adam Peygamber (SaUallahü
Aleyhi ve ScUem)'e suâl sordu; ve: Yanımda bir cariyem var; ondan azil
yapıyorum; dedi. Bunun üzerine Resûlüilah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Şüphesiz kî, bu
hareket Allah'ın irâde ettiği bir şeye mâni' olamaz.» buyurdu. Bilâhare o adam
tekrar gelerek:
— Yâ Resûlâllah! Sana
anlattığım câriye gebe kaldı; dedi. O zaman Resûlüilah (Sallallahiı Aleyhi ve Sellem) :
«Ben Allah'ın kulu ve
Resulüyüm!» buyurdular.
(...) Bize
Haccâc b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Ahmed Ez-Zübeyrî rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Mekkeliler'in hikayecisi Saîd b. Hassan rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana Urvetübnu lyâz b. Adiy b. Hıyar Eıı-Nevfelî, Câbir b.
AbdiDâh'dan naklen haber verdi. Câbir: «Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellemje
bir adam geldi...» demiş. Râvi, Süfyân hadîsi mânâsında rivayette
bulunmuştur.
136- (1440)
Bize Ebû Bekr.b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İhrâhîm rivayet ettiler. İshâk (Bize
haber verdi) tâbirini kullandı. Ebû Bekr ise: Bize Süfyâu, Amr'dan, o da
Atâ'dan, o da Câbir'den naklen rivayet etti; dedi. Câbir : «Bir Kur'ân inerken
azil yapardık.» demiş.
İshâk şunu da ziyâde
etti: «Süfyân : Azil yasak edilecek bir şey olsa İdi, bizi ondan Kur'ân
nehyederdi; dedi.»
137- (...)
Bana Selemetü'bnü Şebîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kıl, Atâ'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Câbiri
şunu söylerken işittim :
«Biz Resûlüllah
(Sallaîîahü Aleyhi ve Sellem) zamanında hakîkaten azil yapardık.»
138- (...)
Bana Ebû Gassân el-Mismaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz yâni İbni Hişâm
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Ebû'z-Zü-beyr'den, o da Câbir'den naklen
rivayette bulundu. Câbir:
«Biz Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında azil yapardık. Derken Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu duydu; ama bizi neh-yetmedi.»
Ebû Saîd hadîsini
Buhâri : «Alış veriş», «Nikâh», «Kader», «Meğâzî», «Itk» ve «Tevhîd»
bahislerinde muhtelif râvilerden tah-rîc ettiği gibi Ebû Dâvûd: «Nikâh».da;
Nesâî : «Itk», «Iş-retü'n-Nisâ» ve «Nu'ût» bahislerinde rivayet etmişlerdir.
İbni Ebî Şeybe 'nin
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî'-den rivayet ettiği bir hadîsde şöyle deniliyor :
«Benî Mustalik
esirlerini alınca kadınlardan istimtâ' ettik; ve azil yaptık. Sonra ben Benî
Kaynukaa' pazarına bir câriye çıkardım. Az sonra yahudilerden bir adam geçti; ve :
— Bu câriye ne yâ Ebâ Saîrî? dedi.
— Benim bir câriyemdir; onu satıyorum; dedim.
Yahudi:
— Onunla
cinsî münâsebette bulunuyor
muydun? diye sordu.
— Evet, dedim. Yahudi:
— İhtimal sen onu, karnında kuzu kadar çocuk olduğu halde satıyorsun, dedi,
— Ben
ondan azil yapardım; cevâbım
verdi. Yahudi :
— İşte bu küçük mevüde (yâni kızı diri diriye
mezara gömme) dir; dedi. Bunun üzerine ben
Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi've Sellem} 'e gelerek bu meseleyi anlattım
da :
«Yahudiler yalan
söylemişler; yahudİIer yalan söylemişler..,» buyurdu.»
Hz. Câbir hadîsini
Buhârî. Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî , «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric
etmişlerdir. Tirmizî'nin rivayetinde Hz. Câbir şöyle demektedir :
«Yâ Resûlâllah! Biz
azil yapıyorduk. Yahudiler bunun küçük mev'û-de olduğunu söylediler; dedik.
Bunun üzerine Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)
— Yahudiler yalan söylemişler. Şüphesiz ki,
Allah onu halk
etmek isterse insan mânir olamaz;
buyurdular.»
Bâzı kelime ve
cümlelerin îzâhı:
Azl: Çocuk
olmasın diye münasebet-i cinsiyye esnasında erkeğin menisini dışarı
çıkarmasıdır.
Belmustalik; Benî
Mustalik 'dir. Nitekim Benî Anber'e de Bel Anber derler. Benî Mustalik gazası
hicretin altıncı veya beşinci yılında yapılmıştır. Dördüncü yılında olduğunu
söyleyenler de vardır. Buna Müreysî' gazası da denilir. Kaadî lyâz. hadîs
ulemasının : «Bu rivayet, hâdisenin Evtâs gazasında geçtiğini bildiren Mûsâ b.
Ukbe rivayetinden daha makbuldür.» dediklerini söyler. Bu gazada Benî Mustalik
kabilesinden yedi yüzden fazla esîr alındığı rivayet olunur. Hz. Cüveyriye
binti1 -Haris de bunlar meyanında imiş. Sonra Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve
Seliem) onu âzâd ederek kendisi ile evlenmiştir. Esirlerin ehl-i kitâb
olmadıkları ihtilaflıdır.
«Bekârlığımız uzuri
sürdü de fidyeye razı olduk» cümlesinden mu-râd : Cinsî münasebete ihtiyacımız
çoğaldı. Aldığımız cariyelerin gebe kalmalarından da korkuyorduk; zira gebe
kalırlarsa üramü veled [8]
olacaklanndan satmamız; ve onlara mukaabil fidye almamız mümkün olamazdı,
demektir.
cümlesinin mânâsı
bâzılarına göre: «Azli terk etmekde size bir zarar yoktur. Çünkü Allah
yaratmasını takdir buyurduğu her nefsi mutlaka yaratacaktır. Sizin azil yapıp
yapmamanız bu hususta müsavidir.> demektir. Bu mânâya göre azil yapmakta bir
beis yoktur. Bir takım ulemâ : «Bu cümleden murâd. azli yasak etmektir.»
demişlerdir. Bu takdirde cümlenin mânâsı: «Hayır, bunu yapmamalısınız,» demek
olur.
Resûîüllah (Sallallahu
Aleyhi ve Selleni) 'in :
«Siz bunu hakîkaten
yapıyor musunuz?» diye sorması İbni Hacer'e göre o ana kadar ashabının bunu
yaptıklarını bilmediğini gösterir.
«Ben Allah'ın kulu ve
resulüyüm.» cümlesinden murâd: Benim sözlerim baktır; onlara ftimâd ederek
inanın, zîra söylediklerim güneş, gibi zuhur edecektir; demektir.
Azil meselesi hakkında
birbirine muhalif hadisler rivayet olunmuştur.
Meselâ : Hz, Âişe'den
rivayet olunan bir hadisde ; «Sonra kendisine azli sordular. Resûlüîlah
(Saiiallahü Aleyhi ve Sellem):
— O gizli ve'ddir;
buyurdu, denilmektedir. Halbuki aynı şeyi söyleyen yahudiler hakkında :
«Yahudiler yalan
söylemişler;» buyurduğunu az yukarıda görmüştük. Birbirlerine muhalif görülen
bu rivayetlerin arasım bulmak İçin iki ihtimâl üzerinde durulmaktadır.
Birinci ihtimâle göre
: ResûlülJah (Saiiallahü Aleyhi ve Scllemj'in Yahudiler hakkında : «Yalan
söylemişler.» buyurması, azlin hakîkaten yahudilerin dediği gibi, küçük ve'd
hükmünde olduğunu henüz bilmediği zamana tesadüf etmiştir. Nitekim kabir azabı
meselesinde de Öyle olmuştu. Yahudiler Ölünün kabirde azâb gördüğünü
söyledikleri vakit Peygamber (Saiiallahü Aleyhi ve Seilem) onları tekzîb
etmiş; sonra Allah Teâlâ kabir azabının hak olduğunu bildirince bunu tasdik buyurmuş;
ve ondan Allah'a sığınmıştı.
İkinci ihtimale göre
Hz. Âişe hadisi diğer hadîslerle neshedilmistir
Tahâvi'nin kanaati budur.
1- Azil
meselesi ulema arasında ihtilaflıdır. Ashab-ı kiramdan Sâ'd b. Ebî Vakkâv, Ebû
Eyyûbu Ensâri, Zeyd b. Sabit, Abdullah
b. Abbâs (Raâiy&llahû anh) azlin cevazına kaailmişler. İbni Ebî Şeybe 'nin
rivayetine göre Ubeyn b. Kaab, Rafi1 b. Hadic, Enes b. Mâlik (Radiyallahû anh)
da buna kaaiîdirler. Diğer birçok ashab-ı kirama göre cariyeden azil caizdir.
Hz. Ömer b. Hattâb ile Habbât b.
Erat bunlardandır.
Yine Ashâb-ı kiramdan
Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, İbni Ömer ve Ebû Ümâm e(Radiyaliahüanh) Haze* ratı
ile tabiinden Salim ve Esved'e göre azil mekruhdur. Şafiîlerin mezhebi de budur.
Nevevî diyor ki : «Azil bize göre herhalde ve razı olsun olmasın her kadında
mekruhtur. Çünkü nesli kesmeye yol açar. Onun içindir ki, başka bir hadîste
buna ve'di hafi denilmiştir. Çünkü çocuk diri diri mezara gömmekle nasıl-
öldürülürse, azii de doğumun yolunu önler.» Rafiinin beyânına göre Cariye'den
azil mutlak surette caizdir, Şafiî1er'den bazılarına göre bir adamın karısından
azil yapması caiz olabilmesi için kadının izni lâzımdır. İzin vermezse azil
caiz değildir. Zevce hakkında Hanefi1er'in mezhebi de budur. Cariyeden azil
hususunda onlara göre izin şart değildir.
Ashâb-ı kiramdan
birçoklarının bu hususti Hürre ile Câriye arasını ayırdıkları rivayet olunur.
Abdullah b, Mes'ud, Abdullah b. Abbâs ve Abdullah b. Ömer fRadiyallahû anh)
bunlardandır. Tabiînden Saîd b. Cübeyr, Muhara-med b. Şîrîn, İbrahîmi Teymî,
Arnr b. Murra, Câbir b. Zeyd, Hasan-ı Basrî, Atâ ' ve Tavus ile İmam Ahmed b.
Hanbel'in mezhebleri de budur. Mezkûr zevata göre kadın hürre ise izni
şarttır. Kadın cariye ise azil için sahibinden izin istemek gerekir. Fakat bu
hususta ihtilâf vardır. İbni Abdil Berr'in rivayetine göre Hanefiler'le İmam
Mâlik azil için sahibinden izin almak lâzımdır, demişlerdir. İmam
Şafiîye göre sahibinin izni şart değildir.
Yine İbni Abdilberr cariyeden
azil için izni lâzım gelmediği bütün ulemanın müttefik olduğunu söylemişse de
bazıları bu ittifak davasını doğru bulmamışlardır. Çünkü Şâfiî1er çocuk doğurmak
için ayrılan carîye ile sair cariyeler arasında fark görmüşlerdir.
Hâsılı azli mutlak surette
tecviz edenler olduğu gibi, mutlak surette covâz vermeyenler de vardır. Tecviz
edenlerin delili babımızın Hz. Câbir rivayetidir. Caiz görmiyenler Resülüllah
(SallaÛahü Aleyhi ve Seliem)in: «Azil gizli ve'd (yânı çocuğu gizlice mezara
gömmek) dir.» hadîs-i şerifi ile istidlal etmişlerdir.
2- Azil
yapıldığı halde çocuk dünyaya gelmesi caizdir. «Et-Tevdı'» nâm eserde şöyle
deniliyor : «Bundan dolayıdır ki, bir adam ; Cinsî münâsebette bulundum ama
azil yaptım dese ulemamızın esah kavline göre Çocuğun nesebi ondan sabit olur.»
3- Ümmü
veled cariyeler satılamazlar. Ulemâdan bazıları ile Dâvudu Zahirî
satılabileceğine kaail olmuşlardır.
4- Cumhur-u
ulemâya göre sair milletler gibi müşrik Arapları da esir almak caizdir.
Çünkü Benî M ustalık
kabilesi Arapdırlar. İmam Mâlik ile
İmam Şafiî 'nîn yeni
mezhebindeki esah kavli budur.
İmam Âzam'la İmam
Şafiî 'niıı eski mezhebindeki kavline göre şereflerinden dolayı
Arapları esir almak, caiz değildir.
139- (1441)
Bana Muhammed b. EI-Müseıına rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şû'be, Ye-zîd b. Humeyr'den rivayet etti. (Demiş
ki) : Ben Abdurrahman b. Cübeyri babasından, o da Ebû'd-Derdâ'dan, o da
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet ederken dinledim.
Resûlüîîah (SaüaHalıii Aleyhi xc Sellem) bir çadır kapısında hemen hemen
doğurmak üzere bulunan bir kadının yanına uğramış da :
— «Galiba bu adam bu kadınla cima' etmek
istiyor» demiş. Asiıâb;
— Evet,
cevabını vermişler. Bunun
üzerine Resûlüllah (Sallallııhii Aleyhi ve Sellem) :
— «Vallahi
içimden geldi, bu
adama Öyle bir
lanet edeyim kî (bu lanet)
onunla beraber kabrine
girsin! Acaba bu adam
çocuğu mirasçı yapmak kendisine
helâl olmadığf halde, onu nasıl mİrasçt yapar. Çocuğu köfe gibi kullanmak
kendisine helâl olmadığı
halde onu naşı!
hizmetçi olarak kullanır?» buyurmuşlar.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şey be de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b.
Harun rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Beşşar dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvud rivayet eyledi. Bu râviler
toptan Şu'be'den bu îsnadda rivayette bulundular.
Nevevî'nin beyanına
göre kadın esir ve hâmile imiş. Böylesi çocuğunu doğur maçlıkça kendisiyle
cima'da bulunmak helâl değildir.
ResûlüIIah (SalIaUahü
Aleyhi ve Sellem)in :
«Acaba bu adam çocuğu
mirasa yapmak kendisine heiâf olmadığı halde onu nasıl mirasçı yapar. Çocuğu
köle gibi kullanmak kendisine he-Sâ! olmadığı halde onu nasıl hizmetçi olarak
kullanır?» buyurmasından muradı şudur : Kadının doğurması altı ay gecikebilir.
O zaman doğacak çocuk esir alan adamdan yahut ondan önceki kocasından olabilir.
Esir alandan kaldığı takdirde çocuk adamın kendi oğlu olur. Ve aralarında miras
cereyan etmez. Zira birbirlerine akraba değillerdir. Bu takdirde o adam doğacak
çocuğu kendi hizmetinde kullanabilir. Çünkü onun malıdır. Binâenaleyh hadîs
şöyle takdir edilir : «Bu adam olur ki, bu çocuğun nesebini kendi nesebine
katar da çocuğu kendine oğul ve mirasçı yapar. Halbuki çocuk ondan olmadığı
için mirasçı yapması helâl değildir. İhtimal ki bu çocuğu köle gibi kullanarak
kendisine köle yapar. Halbuki bu da helâl değildir. Zira hami müddeti çocuğu
onun addetmeye müsaittir.
îşte bu mahzurdan
dolayı böyle bir kadın İîe cinsî münasebette bulunmaktan kaçınmak icab eder.
Kaadî'Iyâz'a göre bu
hadîsin mânâsı : Kadının karnındaki çocuğun onu esir alan adamın menisiyle
büyüyeceğine ve çocuğun iki kişi arasında ortak olacağına, bu sebeble istihdam
edilemeyeceğine işarettir. Ona göre bu hadîs :
«Her kim Allah'a ve
aiıireî gününe İnanırsa, kendi menisi başkasının çocuğunu sulamasın!» hadîsi
gibidir. Fakat Nevevî; Kaadî 'nin bu te'vilini zaif hatta bâtıl bulmuş :
«Doğrusu bizim söyîediğimizdir> demiştir.
140- (1442)
Bİse Halef b. Kişam rivayet etti. (Dedi ki : Bize b. Enes rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya
dahi rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Mâlik'e, Muhammed fa. Ab dir
rahman b. Nefel'den dinlediğim, onun da Urve'den, onun da Âişe'den, onun da
Cüdâme binti Vehb El-Esediyye!den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum:
Cüdâme Resûlüllah {SaHaîlahü Aleyhi ve Seüem)fi şöyle buyururken işitmiş:
«Vallahi gsieyi yasak
etmek İçimden geçti. Nihayeî Roma Mada İran-hların bunu yaphkbnm, fakat çocukkırma bir zarar vermediğini hatırladım
Müslim der ki: Haîe£e
gelince, o Cüzâmetü'î-Esedîyye dedi. Ama doğrusu Yahya'nın dediği gibi «de»
iîe Cüssâıne'dir.
141- (...)
Bize UbeyduHah b. Saîd iîe Muhammed b. Ebî Ömer rivayet ettiler. (Dediler ki)
: Bize El-MukrS' rivayet etli. (Dedi ki) : Bise Saîd b. Ebû Eyyûb rivayet etli.
(Dedi ki) : Bana Ebû'l-Esved, Urve'den, o da Âişe'den, o da Ukkâşe'nin kız
kardeşi Cüdâme biııti Vehb'den naklen rivayet eyledi. Cüdâme şunu söylemiş:
KesûIÜUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir takını insanîarm arasındayken
yanına vardım. Şöyîe duyuruyordu :
«Vaüahi gîle'yi yasak
etmek içimden geeîi. Defken Rürnaîıiarİa İranlılara bîr baktrm. Gördüm ki,
onbr çocuktamna gîle yapıyor, fakat bu onların çocuklarına hiç bîr zarur
gefirmiyormuş.» Sonra kendisine azli sordular. Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bu bir kız çocuğunu
gizSice diri diri mezara gömmektir.» buyur-diiîar.
Ubeydullah
El-Muhrî'den rivayet ettiği hadîsinde:
«Ör (diri diriye
mezara gömülen k:z çocuğuna sorulduğu vakît) [9] âyet-î
kerîmesîdir.» cümlesini ziyâde etti.
142- (...)
Bize bu Ebû Bekr b. EM Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. ishâk
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Eyyûb, Muhasnmed b. Abdirrahraan b.
Nevfel EI-Kuraşfden, o da Urve'den, o da Âişerden, o da Cüdâme binti Vehb
Eî-Esediyye'den naklen rivayet eyledi. Cüdame : «Ben Resûîüilah (Saltallahü
Aleyhi ve Seİlemj'âen dinledim...» demiş. Râvi hadîsi Saîd b. Ebî Eyyûb'un
azil ve Gîle hakkmdaki hadîsi gibi nakletmîştir. Yalnız o (Gîle yerine) Giyâl demiştir.
143- (1443)
Bana Muhammed b. AbdîHâh b. Nümeyr ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız
İbni Nümeyr'indir. (Dediler ki) : Bize Abdullah b. Yezîd eî-Makburî rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hay ve rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ayyaş b. Abbâs
rivayet etti. Ona da Ebû'n-Nadr, Âmir b. Sa'd'dan naklen rivayet etmiş kî,
Üsâmetü'bnu Zeyd'in, babası Sa'd b. Ebî Vakkaasa haber verdiğine göre bir adam
KesûlüSİah (Sailaliahü Aleyhi ve Selle m)'e gelerek:
— Ben
karımdan azil yapıyorum;
demiş. Resûîüllah (Sailallahü
Aleyhi ve Sellem) ;
— «Bunu niçin yapıyorsun?» diye sormuş. Adam:
— Kadının
çocuğuna veya çocuklarına zarar
geleceğinden korkuyorum (da onun için) cevâbını vermiş. Bunun üzerine
Resûîüllah (Sailallahü Aleyhi \e Sellem) :
— «Bu zararlı
bir iş olsa idi, İranlılarla
Romalılara zarar verirdi.» buyurmuşlar.
Züheyr kendi
rivayetinde :
«Eğer bunun İçin ise
yapma! Bu îşİ İranlılarla Romalılara zarar vermemiştir.» dedi.
Hadisin râviyesi Cüdame
(Raâiyallahu anh) hakkında ihtilâf edilmiştir Basılan onun Ukkâse (Raâiyallahu
anh) 'dan başka bir zâtın kız kardeşi, bir takımları da Cüda'me b in ti Cendel
olduğunu söylemişlerdir. Fakat muhtar olan kavle göre Hz. Ukkâşet ü'bnû Mihsan'm
anne bir kız kardeşi Cüdâme binti Vehb
el-Esedi yye *dir.
Gîle, gayl ve gıyâl
aynı mânâya gelen kelimelerdir. Lügat ulemasından bir cemaate göre gayle: Bir
defa gîle yapmak .mânâsına masdar bi-na-i merradır. Gîle ise gaylden alınma bir
isimdir. Bâzıları: «Bu kelime ile emzikli kadının cima] kasdediîirse'gîle ve
gayle şeklinde okunabilir.» demişlerdir.
Bu hadîsdeki gileden
murad ne olduğu hususunda İhtilâf etmişlerdir, îmam Mâlik ile Esraaî ve diğer
lügat ulemasına göre emzikli kadınla cinsî münasebette bulunmaktır. îbni
Sikkit: «GayJ» hamile kadının çocuk emzirmesidir.» demiştir.
Ulemânın beyânına göre
Resûlüllah (Sailallahü A leyhi ve Sellem) 'in bunu men' etmelj istemesi-
memed-ekî çocuğa zarar vereceğinden korktuğu içindi. Zira doktorlar bu sütün
hastalık olduğunu söyler; .Araplar da -ondan tiksinir ve çekinirlerdi.
Yerinde de îzâh
edildiği vecihle ve'd : Kız çocuğunu diri diri mezara gömmektir.
Câhiliyet devrinde Araplar bunu a'cjhk ve âr gibi
sebeblerle yaparlardı. Azlin
ve'de benzetilmesi hayatı
yok etmesi cihe-tiyîedir.
«O (diri diriye mezara
gömülen kız çocuğuna sorulduğu vakit) âyeî-i
kerîmesidİr.»
cümlesindeki «o» zamiri mukaddere râci'dir. Yâni : Bu çirkin iş, Teâlâ
Hazretlerinin şu âyetindeki tehdîd de dâhildir; demektir.
1- Gîîe
caizdir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selletn) ondan nehyetmemiş; sebebini de beyan
buyurmuştur.
2-
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem i'in ictihadda bulunması caizdir.
Usûlü fıkıh ulemasının cumhuru buna kaaildirler. Bâzjîarı onun hakkında içtihadı caiz
görmemişlerse de doğrusu birinci kavidir.
[1] Sure-i Nisa,
Âyet : 3
[2] B:ı
hususta selâmet yollan
nummuaki eseri âcizîde
daha geniı> malûmat
verilmiştir
[3] Sııre-i Mâidc,
Âyet: 87
[4] Asr-ı Seâdet.
mütercimi Ömer Riza
Doğrul'un bazı tetkiklerinden Hz.
Âişe'nİo evlendiği zaman 16 - 17
hatta 18 yaaşında olduğu neticesi
çıkarılmaktadır.
[5] Sûrc-i Ahzâb âyet: 53
[6] Sûre-i
Ahzâb. Âyet:
[7] Sûre-ı
Baakara âyet: 223
[8] Döl almak için
ayrılan câriyedir. Bunun
hükmü s;ür cüriyelerden başkadır.
[9] Sûre-i Tekvîn ; 8.