NİKÂH BAHSİ. 3

1- Cimaa Karşı Kuvvetli İştiyaki Olup Nikah Masraflarını Bulabilen  Kimseye  Evlenmenin Müstehab Oluşu, Masrafları Bulamayan Kimsenin Oruçla İştiğal Etmesi Babı. 3

2- Bir Kadın Görüp de Onda Gözü Kalan Kimseyi Karısına veya Cariyesine Gelerek Onunla Cima Etmeye Teşvik Babı. 7

3- Nikahı Müt'a ve Bu Nikahın Evvela Mubah Kılınıp Sonra Nesh Edilmesi Bilahere Tekrar Mubah Kılınıp Yine Nesh Edilmesi  ve Haram Kılınmasının Kıyamet Gününe Kadar Devamını Beyan Babı. 7

4- Bir Kadının Halası veya Teyzasiyle Bir Nikah Altında Toplamanın Haram Kılınması Babi  12

5- İhramlının Nikahlanmasının Haram Kılınması, Dünür Yollamasının  Mekruh  Olması  Babı  14

6- Din Kardeşi İzin Vermedikçe Yahud Vaz Geçmedikçe Onun Dünürlüğü Üzerine Dünür  Göndermenin Haram  Kılınması  Babı. 16

7- Nikahı Şiğarın Haram Kılınması ve Batıl Olması Babı. 18

8- Nikahtaki Şartları İfa Babı. 19

9- Nikahda Dul Kadından İzin Almanın Sözle, Kızdan İse Susmak Suretiyle Olacağı Babı  20

10- Babanın  Küçük  Bakireyi  Evlendirmesi  Babı. 22

11- Şevval Ayında Evlenmenin, Evlendirmenin; ve O Ayda Zifafa Girmenin Müstehab Oluşu Babı  23

12- Bir Kadınla Evlenmek İsteyenin Onun Yüzüne ve Ellerine Bakmasının  Mendüp  Olması Babı  23

13- Mehir Babı, Mehrin Kur'an Öğretmek, Demir Yüzük Vesaire Gibi Şeylerin Azından ve Çoğundan Caiz Olabileceği; Kendisine Ağır Gelmeyen Kimsenin Beşyüz Dirhem Mehir Vermesinin Müsthab Oluşu Babı. 24

14- Bir Kimsenin Cariyesini  Âzad  Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Babı  27

15- Zeyneb Binti Cahş'ın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi ve Düğün Davetinin İsbatı  Babı. 32

16- Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Babı. 36

17- Üç Talakla Boşanan Bir Kadının Başka Kocaya Varmadıkça, Kocası Onunla Cinsi Münasebette Bulunarak Ondan Ayrılmadıkça ve İddeti Geçmedikçe Boşayan Kocasına Helal Olmaması Babı. 38

18- Cima Esnasında Okunması Müstehab Olan Dua Babı. 40

19- Bir Kimsenin Dübüre Dokunmaksızın Karısının Fercine Önünden ve Arkasından Cima' Etmesinin Cevazı Babı. 41

20- Kadının Kocasının Döşeğine Girmekten İmtinaının Haram  Kılınması Babı  42

21- Kadının  Sırrını İfşa Etmenin Haram Kılınması Babı. 43

22- Azlin Hükmü Babı. 44

23- Esir Edilen Hamile ile Cinsi Münasebette Bulunmanın Haram Kılınması Babı  47

24- Emzikli Kadınla Cimada Bulunmak Manasına Gelen Gile'nin Cevazı ve Azlin Kerahati Babı  48


NİKÂH BAHSİ

 

Nikâh   lügatte :   Bir   yere   toplamak  ve  katmak   inanlarına   gelir. Arap    şâiri  

«Şüphesiz ki,  kabirler bekârlarla dul kadınları  ve  yetimleri  bir araya toplar»  demiştir.   Araplar   darb-ı mesel'olarak  derler. Yâni yaban eşeği ile ehli dişi eşeği bir araya kattık, bakalım ne Çıkacak demektir. Bunu neticesi malûm olmıyan bir iş yaptıkları vakit söylerler. Evlenmeye nikâh denilmesi karı ile kocayı biraraya topladığı içindir.

Şerîatte nikâh : Münâsebeti cinsiyye ve akit mânâlarında kullanılır. Bu mânâların hangisinde hakikat, hangisinde mecaz olarak kullanıldığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bu hususta dört kavil vardır.

1- Akd ile cinsî münasebet arasında iştirâk-i lafzî ile müşterektir.

2- Akd'de hakikat cinsî münasebet mânâsında mecazdır. Bu kavli îmam Şâfiî'ye nisbet ederler.

3- Cinsî münasebet mânâsında hakikat, Akd'de mecazdır. Hanefîye  ulemâsının kavilleri budur.

4- Zam yâni katmak mânâsında hakikattir. Kelime bu mânâların her birinde kullanılmıştır.

Fukahâ istilâhma göre nikâh : Kadından kasden istifâde mülkiyyeti Tfade eden bir akd'dır.

Nikâhın şer'î, aklî ve tabiî sebepleri, şartlan, rüknü, sıfatı ve hükmü vardır.

Şer'î sebepleri kitab, sünnet ve icmâ-ı ümmettir.

Kitabtan nikâhın meşruiyyeline delil

«Size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder adet nikâh edin.» [1] âyeti kerîmesiyle emsalidir.

Sünnetten  delili : Bahsimizde görülecek hadîslerdir.

Nikâhın meşruiyyet ve. lüzumu hakkında icma-ı ümmet de vardır.

Bundan mâada nikâhın akli ve tabiî sebepleri de vardır.

Nikâhın şartları: Biri has diğeri âmrn olmak üzere iki nevidir. Has olan şartı; ehliyetli bir kişinin şahitliğidir.

Umumî şartları : Velînin âkil baliğ ve ehliyetli olması, kadının ni­kâha mahal bulunmasıdır.

Rüknü: İcab ile kabuldür. 

Sıfatı :    Hanefîler'e göre altıdır. Şöyle ki :

1- Tevekân, yani cinsî münasebete karşı arzu ve şevki son derece fazla olup kadının mehri ile nafakasını te'mine mâlî. kudreti bulunan ve evlenmediği  takdirde  zina  edeceği  muhakkak  görülen  kimselere  nikâh farzdır.

2 - Bu şartlara haiz olup evlenmediği  takdirde zina edeceği  şüp­heli olan kimselere vâcibdir.

3- îtidal halinde evlenmek sünnetdir.                         ...

4- Evlilik hukukuna riâyet edemeyerek karısına zulüm edeceği muhakkak görülenlere haram;

5- Evlilik hukukuna riâyet edemeyip karısına zulmedeceği korku­lanlara mekruhdur.

6- Dâî ve mânı' bulunmadığı takdirde evlenmek mûbahdır. Şâfiîlere göre:  İtidal halinde nikâh  mübahdır.  Binâenaleyh  onlarca

nikâhın sıfatı beş kısımdır.

Dâvûdu Zahirî. İbni Hazm ve bir rivayette İma­mı Ahmed b. Hanbel'e göre cinsî münasebete muktedir olan herkese evlenmek farzdır.

Hükmü: Şer-i şerifin izin verdiği şekilde kan ile kocanın birbirle­rinden istifâde ve istimdâ' etmelerinin helâl olması; hürmet musâhere ve her birinin bazı hususata malik olmaları' gibi şeylerdir.

Nikâh, nev-i şahsına mahsus bir akddir. O bir cihetle ibadet, bir ci­hetle muameledir. Fakat ibadet tarafı galipdir. [2]

 

1- Cimaa Karşı Kuvvetli İştiyaki Olup Nikah Masraflarını Bulabilen  Kimseye  Evlenmenin Müstehab Oluşu, Masrafları Bulamayan Kimsenin Oruçla İştiğal Etmesi Babı

 

1- (1400) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmi ile Ebû Bekir b. Etî Şeybe ve Muhammed b. Alâ' EI-Hemdânî hep birden Ebû Muâviye'den rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'ten, o da İbrahim'den, o da A!kame'den naklen haber verdi. Alka-me şöyle demiş : Abdullah ile birlikte Mina'da yürüyordum. Derken ona Osman rastladz ve onunla konuşmaya başladı. Osman ona :

«Yâ Ebâ Abdirrahman! Seni genç bir hanımla evlendirsek ya. Olur ki sana geçmiş zamanından bir kısmını hatırlatır, dedi. Abdullah şu ce­vâbı verdi:

— Sen  böyle dedinse Resûlüîlah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) de bize:

«Ey gençler cemâati! Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa hemen evlensin. Zira evlilik gözü (haramdan) daha yumdurucu, namusu daha ko­ruyucudur. Kimin gücü yetmiyorsa o da oruç tutmayı iltizam etsin. Çünkü oruç onun İçin hayaların! kesmek (mesabesinde) dîr.» buyurdular.

 

2- (...) Bize Osman b. Eli Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rîr, Â'meş'den, o da İbrahim'den, o da Aîkame'den naklen rivayet etti. Alkame şöyle demiş : Ben Abdullah b. Mesud ile Mina'da yürüyordum birden ona Osman b. Affan rastladı. Ve :

  Beri gel ya Ebâ Abdirrahman! diyerek onu tenhaya çekti. Abdul­lah onıuı bir haceti olmadığını görünce bana

— Gel ya Alkame! dedi. Ben de gittim. Osman ona :

  Seni bakire bir kızla evlendirsek ya ey Ebâ Abdsrrahman!  Olur ki, nefsinden kaybettiğin bazı  şeyleri  sana  döner, dedi. Bunun  üzerine Abdullah :

  Sen böyle dedinse...  diyerek Ebû Muâviye hadîsi gibi anlattı.

 

3- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet etti­ler. (Dediler ki) : Bize Ebû Muaviye, Â'meş'den, o. da Umâratû'bnû Umeyr'den, o da Abdûrrahman b. Yezîd'den, o da Abdûllalvdan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş: Resûlüüah (Sallallahü A levhi ve Sellem) bize: 

«Ey gençler cemâati! Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse hemen evlensin. Zira evlilik gözü (haramdan) daha yumdurucu, namusu daha ko­ruyucudur. Kİmin gücü yetmezse o da oruç tutmayı Üfİzam etsin. Çünkü oruç onun için hayalarını kesmek (mesabesinde) dır.»  buyurdular.

 

4- (...) Bize Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîrr, Â'meş'den, o da Umaratû'bnû Umeyr'den, o da Abdûrrahman b. Yezîd'den naklen rivayet etti. Abdûrrahman şöyle demiş :

Ben, amcam Alkame ve Esved, Abdullah b. Mesûd'un yanına girdik.

Ben o gün   (henüz)   gençdim. İbni Mesûd bir hadîs söyledi ki, zannede­rim onu benîm için rivayet etti.

«ResûlüIIah (Süiialluhü Aleyhi ve Sellcm) şöyle buyurdular dedi.» Râvi Ebû Muâviye hadîsi gibi rivayette buiundu. Şunu da ziyâde etti: «Ab-durrahman: Artık durmayıp evlendim, dedi.»

 

(...) Bana Abdullah b. Saîd El-Eşecc rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Â'meş, Umâretû'bnû Umeyr'den, o da Abdûrrahman h. Yezid'den, o da Abdûllah'daıı naklen rivayet etti. Ab­dullah şöyle demiş : «îbni Mesûd'un yanma girdik. Ben girenlerin en gen­ci idim...» Râvi yukardakilerin hadîsi gibi rivayette buîunmuş. Fakat: «Artık durmayıp  evlendim»  cümlesini söylememiştir.

Bu hadîsi Buharı ile Nesâî «Oruç» ve «Nikâh» bahisle­rinde, Ebû Dâ.vûd ile İbni Mâce «Nikâh» bahsinde muh­telif râvilerden tahric etmişlerdir.   .

Ebû Abdirrahman, Hz. İbni Mes'ûdun künye-sidir. Bâzıları buradaki Ebû Abdirrahman'm «Hz. Ab­dullah b. Ömer olduğunu iddia etmiş ve Ebû Abdırrahman'm onun meşhur olan künyesidir» demişlerse de doğru değil­dir. Bu kıssada Abdullah b. Ömer (Radiyailahu anh) 'm dahli yoktur.

«Olur ki, nefsinden kaybettiğin bazı şeyler sana döner» cümlesinden murad gençliğindeki neşât ve kuvvetidir, Bazıları : «İhtimal ki Hz, Os­man İbni Mesûd (Radiyailahu anh}'m hâlinde pejmürdelik gör­müş; bunu evlenmemiş olmasına hamletmiştir derler.

«Gel yâ Alkameî» diyen Kirmâni'ye göre Hz. Abdullah İbni Mesûd 'dur. Ayni bu sözü Hz. Osman'm söylemiş olmasını muktezâyı hale daha muvafık görmüşse de bizce hadîsin Buhârî'deki ibaresi dahi Kirmâni !nin haklı olduğunu göstermek­tedir. Zira Buhârî'de

«Osman, yâ Ebâ Abdirrahman! Benim sana söyleyecek bir hacetim var, dedi. Ve'bir kenara çekildiler. Osman: Ya Ebâ Abdirrahman! Seni bir kızla evlendirmemize razı mısın? Sana kaybettiğin gençlik kuvvetini hatırlatır,  demiş.  Abdullah (Radiyailahu anh) onun  bundan  başka  söyliyece!c bir haceti olmadığını görünce bana işaret ederek; gel yû Alkame! dedi    »  buyrulmaktadır.

Ma'şer: Bir sıfatın hepsine şâmil olduğu taifedir. Binâenaleyh genç­ler bir ma'şer, ihtiyarlar dahi bir ma'şerdir. Lisânımızda bunlara cemâat denir.

Şebâb: Şâabbm cemidir. Gençler demektir. Şâabb kelimesi Sebebe ve Şubbann şekillerinde de cemilenir. Nevevi Şâfiî1er'e göre otuz yaşım geçmeyen âkil baliğ kimselere «Şâabb» denildiğini söylüyor. Kurtubî ise onaltı yaşma kadar bir çocuğa «hades», onaîtı yaşın­dan otuz iki yaşma kadar «şâabb», otuz ikiden yukarı olanlara «Keh'iİ» denildiğini bildirmiştir. Zemahşerî !nin kavli de budur. Bâzıları otuz ikiden kırk yaşma kadar olanlara Kehil denileceğini söylemişlerdir. Resûlüllah (SallallaJıu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin hassaten gençlere hitab buyurması, kadınlara karşı şehvet daha ziyâde onlardan beklendiği içindir.

Bâae kelimesinden murâd ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bir kavle göre bundan murâd nikâh masrafları, ikinci kavle göre cimâ'dır. Ulemâ ikinci kavli daha sahih bulmuşlardır. Mamafih her iki kavil ne­tice itibariyle aynı mânâya gelirler. Cümlenin takdiri şudur: «Sizden kimin mâlî kudreti bulunmak suretiyle cinsî münasebete gücü yeterse hemen evlensin. Mâlî kudreti bulunmamak suretiyle cimaa gücü yetme­yen de oruç tutsun, bu suretle âdeta hayaları çıkarılmış gibi şehvetini kessin.»

Bâe kelimesi, Bâat, Bâa' ve Bâhe şekillerinde de okunmuştur. Fakat meşhur kıraati Bâae'dir. Bu kelimenin lûgatta asıl mânâsı cinsî müna­sebettir. Sonra nikâh akdine de bâae denilmiştir.

Vicâ': Hayaların çıkarılmasıdır. Bâzılarına göre Vicâ' hayaları bur­maktır Onları çıkarıp atmaya iksâ' denilir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruca teşvik suretiyle bu ismi vermiştir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Bir kimsenin arkadaşına evlenme teklifinde bulunması ve ona genç kadınla evlenmesini tavsiye etmesi müstehabdır.

2- Hattâbî bu hadîsle istidlal ederek şehveti gidermek İçin ilâç  kullanmaya  cevaz vermiştir.  Ancak  ilâcın  şehveti  tamâmiyîe  kes-meyip sadece teskin edecek derecede olmasına dikkat etmelidir. Zira v-lenmediği için ilâçla şehvetini teskin eden bir kimse ileride evlenecek vakit, hâl bulabilir. Bu takdird şehvetini tkmâmiyle kesen ilâç kullan­mışsa pişman olur.

3- Mâ1ikî1er'den bâzıları yine bu hadîsle istidlal ederek istimna bil-yed yâni eliyle meni getirmenin1 haram" olduğunu söylemişlerdir. Hanefî1er'den bâzılarına göre evlenmekten âciz olan bir kimsenin şehvetini teskin için bunu yapması mûbahdır

4- Kurtubî'ye göre'bu hadîs mnln denilen âleti kalkmayaıV-kimselere muhayyerlik  vermenin vucûbuna delildir. 

5- Oruç şehveti kırar. Bâzıları buna itiraz ederek : «Oruç1 hara­retin tehyicini artırır. Bu da şehvetin fazlalaşmasına sebep olur» demiş-lerse de bunlara cevaben: «Şehvetin artması ilk günlerdedir. Oruca "de­vam edildiği takdirde şehvet kesilir. Çünkü1 şehvet' yemeğe tâbidir. Onun kuvvetine göre artar, za'fma göre azalır.» denilmiştir.

6- Hadîs-i şerif, şehveti çok olup evlenmeye iktidarı olanlara ni­kâhı emretmektedir. Icmâ' da budur. Lâkin cumhuru ulemâya göre bu­radaki emir vucûb değil- nedb ifade eder. Ulemânın bu babdâki kaville--rini bahsimizin başında görmüştük.

7- Hadîs-i  şerifte gözü  haramdan koruyacak,  iffet ve  namusun muhafazasına yanyacak şeyleri  yapmaya tergîb ve teşvik vardır.

 

5- (1401) Bana Ebû Bekir b. Nafir El-Abd* rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Beliz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den, o da Enes'den naklen rivayet eyledi ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) 'in ashabından birkaç kişi ' Nebiy yi (Sallallahü Aleyhi \c Sel:em}'in zevcelerine onun gizlice yaptığı ibâdetini sormuşlar. Neticede bunlardan biri : Ben kadınlarla evlenmeyeceğim; diğeri : Ben et yemeyeceğim; öte­ki : Ben döşekte uyumayacağım, demiş. Bunun üzerine Resûlüflah (Sallaüühii Aleyhi ve Sellem)  Allah'a Iıamdû sena ederek:

«Bazı kimselere ne oluyor ki, şöyle şöyle demişler. Ama ben hem na­maz kılar, hem uyurum. Hem oruç tutar, hem tutmam. Kadınlarla da evlenİrim.   imdi   kim   benim   sünnetimden   yüz   çevirirse   benden   değildir.» buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhârî «Nikâh» bahsinde tahriç etmiştir. Onun ri­vayeti buradakinden daha tafsilâtlı olup şöyledir :

«Üç kişi evzâcı tâhirâlın evlerine gelerek Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selİem) in (gizli) ibâdetini sormuşlar. Kendilerine haber verilince her­halde bunu az görerek: Biz nerede, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selİem) nerede! Allah onun gelmiş geçmiş bütün (mütesavver) günahlarını af et­miştir demişler. Bunlardan biri : Bana gelince, ben geceleri ilel ebed na­maz kılacağım; diğeri ben de ömrüm boyunca oruç tutacağım, orucu hiç bırakmayacağım; öteki, ben de kadınlardan uzak kalacağım. Ve ebediy-yen evlenmiyeceğim, demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi  Sellem)  gelerek:

ŞöyIe şöyle diyenler sizler misiniz? Dikkat edin. Vallahi sizin Al-lah'dcrn en ziyade korkan ve sakınanınız benim. Lâkın ben hem oruç tu­tar, hem tutmam. Hem namaz kılar, hem uyurum. Kadınlarla da evleni­rim, imdi her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.» buyurmuşlar.

Buharı 'nin rivayetinde «nefer» yerine «raht» buyrulmuştur. Bu iki kelime arasında mânâ itibariyle cüz'i fark vardır.

Raht: Üçden ona; Nefer: Üçden dokuza kadar kimselere denilir : Bu kelimelerin ikisi de birer ismi cemi olup müfretleri yoktur.

Saîd b. El-Müseyyeb'in rnürsel olarak rivayet ettiği bir hadîse göre Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem) !in ibâdetini sormaya gelenler Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Amr bir. Âsve Osman b. Maz'ûn (Radiyallahu anh) Hazerâtıdır. Bu zevat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Jin evinde gizlice yaptığı ibâ­deti az bulunca Allah'ın affû mağfiretine nail olan bir zâtın fazla ibâ­dete ihtiyacı olmadığı kanâatine varmışlarsa da Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ben sîzin Allah'dan en ziyade korkan ve sakınanizım.» buyura­rak bunu reddetmiş, kendisinin ibâdette son derece dikkat ve şiddet gös­terdiğini ve Allah korkusunun kendisinde herkesten fazla olduğunu bil­dirmiştir.

«Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir» cümle­sinden murâd, sünnetimden yüz çeviren benim yolumda değildir, de­mektir. Yâni buradaki sünnetten murâd tarikat ve yoldur. Bu da farz, nafile bütün amellere ve akaide şâmildir.

 

Bu  Hadisden  Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hadîs-i şerîf ibâdetlerde nefse zarar verecek derecede fazla in­himak değil, orta hâlin meşru olduğuna delildir.    Taberî :  «Bu ha­dîste  yiyecek ve  giyecek hususunda helâl istimalini men edenlere red cevabı vardır.» diyor.    Kaadî Iyâz ise: «Bu cihet selefin ihtilâf ettiği meselelerdendir. Bazıları Taberî 'nin kavline sahib olmuş; bir takımları da aksini iltizam etmişlerdir.» dedikten sonra sözüne şöyle de­vam etmiştir : «Evlâ olan her işte orta yolu tutup helâl şeylere devamda rfrât göstermemektir.  Çünkü  bunun sonu  büyüklerımeye varır.  Şübheli ve hattâ memnu' olan şeyleri irtikâba kadar götürür...» demektedir.

Ulemâdan bâzılarına göre Peygamber (SaUallaîm Aleyhi ve SelIem) Efen­dimizin yoluna rmuhalefet etmekle, kendi yaptığı ibâdetin, onun yaptı­ğından daha üstün ve muvafık olduğunu göstermek isteyen kimse din­den çıkar. Bu takdirde hadîs~i şerifteki «Benden değildir» cümlesi «Be­nim dinimde değildir» mânâsına gelir.

2- Nikâh Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin sünnetîerindendir. El-Mühellebb:  «Nikâh İslâm'ın sünnetlerin-dendir; İslâmiyette ruhbaniyet yoktur. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)m sünnetinden yüz çevirerek nikâhı terk eden kimse bid'at işle­diği için zemolunur. Ama evlenmemek hâline daha muvafık olup ibâde­tine yardım ettiği için nikâhı terk edenler mezmûm değildir,» demiştir.

ZahirîIer'e göre nikâh akdi vâcibdir. Fakat muameleyi cîn-siyye şart değildir. Akd dahi ömürde bir defa farz olur.

İmam-ı Şâfiî'ye göre kendini İbâdete vermek evlenmekten efdaldır. Hz. Şafiî bu babda Yahya (Aleyhisselâır.) kıssasıyle istidlal etmiştir. Teâlâ hazretleri Hz. Yahya 'yi Seyyid ve Hasûr   diye roedhetmiştir.

Hasûr : İktidarı varken kadınlarla evlenmeyen demektir. İmam-ı Şafiî bu kıssaya bakarak : «Nikâh efdal olsa Cenâb-ı Hak Hz. Yahyâ'yi medh etmezdi» demiştir. Halbuki kendisi geçen şeri­atların bizim için şeriat sayılamayacağına kaildir. Binâenaleyh geçmiş bir şeriat ile kendisinin istidlalde bulunması doğru değildir. Kaldı ki Yahyâ (A!eyhi sellem}'m halini medheden bekârlığın evlenmekten efdâl oî-duğu mânâsı da çıkmaz. Çünkü hadd-i zâtında bir sıfatı medh etmek, başka sıfatı zem iktizâ etmez. Bu babda en güzel sözü Hanefîler'-den Kemâl b. Hûmam (788-861) söylemiştir. Ona göre evlili­ğin bekârlıktan efdal olduğuna en büyük delil Fahr-i Kâinat (Sallallahü Aleyhi ve Sellehı) Efendimizin   Ömrünün   sonuna   kadar evli  yaşamasıdır.

Şüphesiz ki, Teâlâ Hazretleri Nebiyyi Ekremi'ne hallerin en güzelini re­va görmüştür. Eğer evlilik bekârlıktan efdal olmasaydı ona evlilik hâlini reva görmezdi.

 

6- (1402) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Mübarek rivayet etti. H.

Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' dahi rivayet etti. .Lâfız onun­dur. (Dedi ki) : Bize İbni Mübarek, Ma'mer'deıı, o da Zûhri'den, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den. o da Sa'd b. Ebî Vakkâas'dan naklen haber ver­di. Sâ'd şöyle demiş : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellenı) Osman b. Maz'û'nun tebettülünü (bekârlığı) kabul etmedi. Şayet ona izin verseydi biz de hayalarımızı çıkarırdık.»

 

7- (...) Bana Ebû Imrân Muhammed b. Câ'fer t. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ibrahim b. Sa'd, İbni Şihâb Zühri'deıı, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den naklen rivayet etti. Sâîd şöyle demiş: Ben Sa'd'ı: «Os­man b. Mazûn'ım bekârlığı kabul edilmedi; şayet ona izin verilseydi biz de hayalarımızı çıkarırdık.» derken işittim.

 

8- (...) Bize Muhammed b. îîâîi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Huceynn h. Müsennâ rivayet elti. (Dedi ki) : Bize Leys, Ukayl'den, o da İbni  Şihabb'dan  naklen  rivayet etti ki. İbni  Şihabb şöyle demiş:  Bana Saîd  b,  El-Müscyyeb haber  verdi.  Kendisi   Sa'rî   b.  Ebî  Vakkâas'ı  şunu söylerken  işitmiş :

«Osman b. Mazûnn bekâr kalmak istedi de Kesûlüllah (Sallailuîıii Aleyhi ve Sellem) kendisini (bundan) nehi buyurdu. Şayet ona bekârlığı tecviz etseydi  biz de hayalarımızı çıkarırdık.»

Bu hadisi Buhârî , Tirmizî, Nesâî ve İbni Mâce  «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Tebettûl esas itibariyle inkıta' mânâsına gelir. Hz, Meryem ile Fâtım (RadiyaU0hüanha)ya «Beiûl» denilir. Bunun vechi dîn, fazilet ve âhirete rağbet hususunda zamanlarındaki kadınlardan mümtaz ve münkatı' olmalarıdır. Ulemânın beyânına göre' bu hadisteki tebettûl'den murâd sırf Allah'ı ibâdet maksadı ile kadınlardan alâkayı keserek bekâr kalmaktır. Taberî : «Tebettûl dünya ile, dünya şehvetlerini terk ederek kendini Alîah Teâlâ'nm ibâdetlerine vermektir.»  diyor.

Hz. Sa'd'm : «Şayet ona izin verseydi biz de hayalarımızı çıka­rırdık sözünden murâd bekârlığa ve .şâir dünya lezzetlerinden alâkayı kesmeye izin verilseydi, biz de şehvetimizi kırmak için hayalarımızı çı­kartır, su suretle bekârlık bize âsân olurdu demektir.

Bekârlık hıristiyanlıkta meşrır idi. ResûlülJah (SaUaüahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz neslin çoğalması ve cihâdın devam edebilmesi için üm-1 metini bundan nehiy buyurmuştur. İnsanın hayalarını çıkarmak ve te­nasül uzvunu kesmek bil-ittifak memnu'dur. Binâenaleyh bugün moda haline getirilmeye çalışılan umûmî doğum kontrolü de dînen memnu'dur. Çünkü bunun neticesi müslümanlar azalacaktır. Halbuki dînen müslü-manların azalması değil, çoğaltılmaya çalışılması emir buyrulmuştur. Ger­çi İslâm hukukunda «az!» denilen bir fiilin meşrûiyyetinden bahsolun-myştur. Fakat bu iş bâzı hallerde karı ile kocanın anlaşmasına bırakıl­mış bir istisnadır. Tamimine müsaade yoktur.

Azl: Çocuk yapmamak için karı-koca anlaşarak erkeğin menisini dı­şarıya atmaktır.

îbni Abdi1berr'in «El-İstîab» nâm eserinde' Aişe binti' Kudâme'den rivayet ettiği bîr hadisde söyle denilmektedir : «Osman b. Mazûnn : Yâ Resûlallah! Bize gazalarda bekârlık güç geliyor. Bana müsaade buyurur musun hayalarımı çıkartayım yâ Resûlaliah? demiş. Rcsûlüllah  (SatlaUaJıü Aleyhi ve Sellem) :

— Hayır îbnİ Mazûnn! Sen oruç tutmalısın. Çünkü oruç şehveti ke­ser; buyurmuş.» Rivayete nazaran Osman b. Mazûnn. Hz. Ali ve Ebû Zer (Radiyallahü anh) hayalarını çıkararak bekâr ya­şamak istemişler. Fakat ResûlülJalı (SallaHchü Aleyhi ve Sellemi kendilerini bundan men etmiştir.                                  

Bütün bunlar gösteriyor ki, dinimiz müslumanların azalmasını he­def tutan hiç bir vasıtayı meşru' görmemiştir.

Gerçi: «İkiyüz tarihinden sonra gizin en hayırlınız hafif ve ailesiy­le çoluk çocuğu olmayan bekârlarımzdır» mealinde bir hadîs rivayet olu­nursa da bu hadîs uydurmadır. Binâenaleyh ona asla iltifat olunamaz. Hz. Huzeyfe'nin üzerinden söylenen : «Sene yüz, yüzellİ oldu mu sizden birinizin bir köpek eniği terbiye etmesi, çocuk terbiye etmesinden daha hayırlıdır.»  sözü de bu kabil uydurmalardandır.

 

2- Bir Kadın Görüp de Onda Gözü Kalan Kimseyi Karısına veya Cariyesine Gelerek Onunla Cima Etmeye Teşvik Babı

 

9- (1403) Bize Amr b. AH rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûl'â'lâ rivâyct.ctti. (Dedi ki) : Bize Hişam b. Ebî Abdillâh, Ebu'z-Züfaeyr'den, o da Câbîrden naklen rivayet eyledi ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir kadın görmüş. Müteakiben zevcesi Zeyneb'e gelmiş. Zeyneb kendine ait bir deri oruyormuş. Resûlüllah (Saİiallakü Aleyhi've Sellem) he­men hacetini bitirmiş. Sonra Ashabının yanına çıkarak:

«Şüphesiz kİ kadın şeytan suretinde gelir, şeylan suretinde gider. Bi­riniz bir kadın gördü mü hemen ailesine gelsin. Çünkü bu onun nefsinde olan şeyi giderir.»   buyurmuşlar.

 

(...) Bize Züheyr b. Harb rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Abdüssanıed Abdilvâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Harb b. Ebi'l-Âliye rivayet eyIedi.  (Dedi ki) : Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir b. AbdiUâh'dan naklen riva­yet etti ki, Peygamber (Sc.UalichU Aleyhi ve Setlenı) bir kadın görmüş.

Râvi yukarda hadîsin mislini rivayet etmiş. Yalmz: «Zevcesi Zey-neb'e gelmiş. Zeyneb bir deri ovuyornıuş» demiş «Şeytan suretinde gider» cümlesini söylememiştir.

 

10- (...) Bana Selemetû'bnü Şebîbb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasan b. Â'yen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kıl, Ebû'z-Zübeyr'den naklen rivayet eyledi.  (Demiş ki) : Câbir şunu söyledi : Ben Peygamber

(Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'i:

«Birinizin bir kadın hoşuna gider de gönlüne girerse, hemen kendi karısına giderek onunla cima' etsin. Çünkü bu nefsindeki şeyi giderir.» buyururken işittim.

Ulemânın beyanına göre kadının şeytan suretinde gidip gelmesin­den murâd, nefsi fitneye davet etmesine işarettir. Çünkü Teâlâ hazret­leri erkeklerin nefislerinde kadınlara karşı bir meyi halk etmiştir. On­lara bakmaktan lezzet duyarlar. Binâenaleyh kadın erkeğe vesvese ve­rerek şerre davet eden bir mahlûk olduğu için şeytana benzetilmiştir.

Menîe': Henüz tabaklanmaya konan deridir. Daha sonra «Efîk», da­ha sonra da «Edîm» nâmını alır. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin bir kadın görerek Hz. Zeyneb'e gelmesi ve onun cinsî münâsebette bulunması ashabına talîm ve irşad içindir. Dışarda bir ka­dın görerek onda gözü kalanların böyle yapmaları îcap eder.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Bir kadın görerek şehveti harekete gelen kimsenin derhal ka­rısı ile cimaa' etmesi ve nefsini yatıştırması müstehabdır.

2- Zaruret yokken kadının erkekler arasına çıkmaması îcab eder.

3- Erkek ecnebi bir kadına, kadının elbisesine ve zînetlerine mut­lak surette bakmamahdır.

4- Kadın öte beri işlerle meşgul olsa bile kocasının onu gece veya gündüz cimâa' davet etmesinde beis yoktur. Çünkü bazen erkeğe şehvet galebe çalar, cimâa' tehir edilirse bedenine, kalbine veya gözüne zarar gelebilir.

 

3- Nikahı Müt'a ve Bu Nikahın Evvela Mubah Kılınıp Sonra Nesh Edilmesi Bilahere Tekrar Mubah Kılınıp Yine Nesh Edilmesi  ve Haram Kılınmasının Kıyamet Gününe Kadar Devamını Beyan Babı

 

11- (1404) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr El-Hemdânî ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ile VeUF ve İbnû Bisr, İsmail'den, o da Kays'dan naklen rivayet ettiler. Kays şöyle demiş : Ben Abdullah'ı şunu söylerken işittim: «Kesûlüllah (Sül'allahü Aleyhi ve Sellem) iîe birlikte gaza ediyorduk. Kadınlarımız yoktu. Bu sebeble hayalarımızı çıkarsak mı ki dedik. Fakat Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) bizi bundan nehyetti. Sonra bize elbise mukabilinde muayyen bir zamaııa kadar bir kadınla ev­lenmemiz için ruhsat verdi. Bundan sonra Abdullah :

«Ey îman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı şeylerin iyi, boş olanla­rım (kendinize) haram kılmayın. Hakka da tecavüz etmeyin. Çünkü Allah mütecavizleri  sevmez.» [3] âyet-i kerîmesini okudu.»

 

(...) Bize Osman bin Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Cerîr, İsmail b. Ebî Hâlid'den bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etti. Ve : «Sonra bize şu âyeti okudu» dedi;  «Abdullah okudu» demedi.

 

12- (...) Bİzc E!îû Bekir b. Ebû Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' İsmail'den bu isnâdla rivayetle bulundu. «Biz genç olduğumuz hal­deydik ve yâ Resûlaîlah! Hayalarımızı çıkaralım mı diye sorduk?» dedi. «Kaza ediyorduk demedi.»

Bu hadîsi Buharı «Nikâh» ve «Tefsir» bahislerinde, Nesâî «Tefsir» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Görülüyor ki. ashâb-ı ldram'dan bâzıları şehvetlerini kırmak ve şeytanın vesvesesinden kurtulmak için hayalarını çıkarmak istemişler. Fakat Resûlüllah {Süllallahü Aleyhi ve Sellem) onları bundan nehi buyurmuştur. Çünkü bu iş Allah'ın halk ettiği şekli değiştirmek, neslin önünü kesmek ve canlıya eziyet gibi bir takım memnu' fiilleri tazammun etmektedir. Kesûiü Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunun yerine ashâb-ı kiram'ma müfa denilen bir nevi muvaffak nikâha ruhsat vermiştir.  Hadîs-i  şerifte :

«Sonra bize elbise mukabilinde bir kadını bir müddet nikâh etmeye ruhsat verdi» cümlesinden murâd budur. Müt'a'nm mutlaka bir elbise mu­kabilinde olması şart değildir. İki tarafın razı olacakları.herhangi bir şey­le müt'a yapılır. Nikâh-ı müt'a : Temettü' lâfzîle yapılan muvakkat ni­kâhtır. Bunda şahit lâzım değildir.

Hadisin râvisi Hz. Abdullah b. Mesud 'dur. Okuduğu âyet-i kerîme İbni Abbâs{RadiyaUahu ar.h)\n beyânına göre as­hâb-ı kir.am'dan üç kişi hakkında nazil olmuştur. Bu zevat kendi arala­rında : «Tenasül âletlerimizi keselim de dünya şehvetlerinden vaz geçe­lim. Biz de Râhibîerin yaptıkları gibi yeryüzünde .seyahat edelim.» diye konuştukları vakit nazil olmuştur. Resûîüllah (Salkillahü Aleyhi ve Sellem). bunu haber aldığı vakit kendilerini çağırtarak böyle bir şey konuşup ko­nuşmadıklarını sormuş; onlar da evet diyerek tasdik etmişlerdi. Bunun üzerine onlara :                    

«Ama ben hem oruç tutarım, hem tutmam. Hem namaz kılarım, hem uyurum; kadınlarla da evİenİrİm. İmdi her kim benim sünnetimle amel ederse bendendir; kim benim sünnetimle amel etmezse o benden değildir.» I uyurdular. Bu hadîsin mislini İbni Merdevey h Hz. İbni Abbâs'dan rivayet etmiştir.

Nevevî diyor ki ; «Babımız hadîsinde Hz. Abdullah b. Mes'ud'un İbni Abbâs (RadiyaUahüanh) gibi nikâhı müt'a'nm mubah olduğunu itikat ettiğine işaret vardır. Herhalde onlar bunun nesh edildiğini, duymamışlardır.»

Kaadî Iyâz müt'a'nm mubah olduğuna dair ashâb-ı kiram'-dan bir cemaatın hadîs rivayet ettiklerini söyler. Nitekim babımızda gö­rülecek. Câbir b. Abdillah ile Selemetü'bnü Ekvâ', Sebratü'bnü Ma'bed ve îbni Abbâs (Radiyallahu anh) hadîslerinden de nikâhı müt'a'ya ruhsat verildiği anla­şılmaktadır. Yalnız bu hadîslerde evlerinde mukim olanlara müt'a'nm mubah kılındığına dair bir kayıt yoktur. Bilâkis müt'a için sefer ve ga­zalarda zaruret icabı ruhsat verildiği bildirilmektedir. Çünkü memleket sıcak, ashabın kadınlara karşı sabırları azdı.

İbni Ömer (Radiyallahu anh) hadîsinde mût'anm muztar kalmak şartıyla îsîâm'm ilk devirlerinde bir ruhsat olmak üzere tecviz edildiği bildirilmektedir. Böyle bir rivayet İbni Abbâs (Radiyallahu anh) dan da nakledilmiştir. Mâziri : «Nikâhı mût'anm İslâm'ın ilk devirlerinde caiz olduğu sabittir. Sonra nesh edildiği dahi sahih hadîslerle sübüt bul­muş; ve haram olduğuna icmâ'ı ümmet inikaad eylemiştir. Bu hususta ehl-i bid'atdan bir taife müstesna olmak üzere muhalefet eden bulun­mamıştır. Ehl-i bid'at, mensuh hadîslerle istidlale teşebbüs etmişlerse de bu hadîslerde onlara bir delil yoktur.» demektedir.

Nikâhı mût'a hakkında gereken izahat aşağıdaki rivayetlerde sırası geldikçe verilecektir.

 

13- (1405) Bize Muhammed b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Şu'be, Amr b. Dinar'dan, rivayet eyledi. (Demiş ki) : Ben Hasan b. Muhammed'i, Câbir b. Abdil­lah ile Selemetü'bnü Ekva'dan naklen rivayet ederken dinledim. Şöyle demişler : «Resûlüllah (Sallallahü A kyhi ve Sellem) 'in dellâh yanımıza çıka­rak : Resûlüllab (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) istimta' yâni kadınlarla mût'a nikâhı yapmamız için size izin vermiştir, dedi.»

 

14- (...)  Bana Ümeyyetû'bnû Bimtâm El-Ayşî rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Yezîd yâni İbni Zûrey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh yâni İbni Kasım, Amr b. Dinar'dan, o da Hasan b. Muhammed'den, o da Sele-metû'bnû Ekvâ' ile Câbîr b. Abdillah'tan naklen rivayet eyledi ki :

«Resûlülah (SaliaUahü Aleyhi ve Sellem) yanımıza geldi de Mut'a için bi­ze izin verdi» demişler.

 

15- (...) Bize Hasan El-Huîvâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Afc-dürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Ata' şunu söyledi: Câbir b. Abdillah Umre yaparak geldi. Biz de evinde onun yanına vardık. Derken cemaat ona bazı şeyler sordular. Son­ra mût'a'dan söz açtılar. Câbir :

«Evet, Resûlüliah (Sallallcüıü Aleyhi ve Seliem) ile Ebû Bekir ve Ömer zamanlarında biz mût'a yaptık.» dedi.

 

16- (...) Bana Mulıammed b. Rafi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dedi* ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (De­di ki) : Bana Ebu'z-Zübeyr haber verdi. (Dedi ki) : Câbir b. Abdillâh'ı şunu söylerken işittim. Biz Resûlüllah (Scllallchü Aleyhi've SeVem) ile Ebû Bekir devirlerinde bir avuç kuru hurma ve un mukabilinde birkaç gün­lüğüne mût'a yapardık. Nihayet Amr b. Hureys hâdisesinde Ömer bun­dan nehyetti.

 

17- (...) Bize Hâmid b. Ömer E!-Bekrâvî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid yâni İbni Ziyâd, Âsım'dan, o da Ebû Nadrâ'dan naklen rivayet eyledi.  (Demiş ki) : Câbİr b. Afcdillah'm yanındaydım. Ona biri gelerek: îbni Abbâs ile İbni Zübeyr iki mût'a hakkında ihtilâf ettiîer, dedi. Bunun üzerine Câbir şunu söyledi : «Biz bunları Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında  yaptık.  Sonra  Ömer  onlardan  bizi  nehyetti.

 

18- (...) Bize Ebû-Bekir b. Ebû Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b* Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûlvâhid b. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Umeys. lyâz b. Seleme'den, o da ba­basından naklen rivayet eyledi. Babası şöyle demiş : «Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Evtâs yılında bize mût'a için üç gece ruhsat verdi. Sonra ondan nehî buyurdu.

Bu hadîsi Buhârî    «Nikâh» bahsinde tahric etmiştir.

îbni Abdilb err nikâhı mût'a hakkında öteden beri hilaf olduğunu kaydettikten sonra : «Sahabeye gelince : Onlar nikâhı mût'a hakkında ihtilâf etmişlerdir. İbni Abbâs bunun caiz ve helâl olduğuna kaaüdir. Bu hususta ondan rivayet edenler arasında hilaf yok­tur. Atâ' b. Ebî Rabah, Saîd b. Cübeyr ve Ta­vus da dahil olmak üzere İbni Abbâs'in ekseri ashabı bu ka­naattedirler, Ebû Saîd, Kudrî ile Câbir b. Abdi11ah (Radiyallahu anh) Hazerâtmin dahi nikâhı mût'a'yı caiz ve helâî gör­dükleri rivayet olunur.» diyor.

Evtâs : Tâif'de bir vadidir. İslâm târihinde feth-i Mekke ile   Evtâs   günü aynı vak'a sayılır.

Hz. Câbir hadîsinin birinci rivayetinde zikri geçen dellâhn Hz. Bilâl-i Habeşî olması muhtemel görülmektedir. Mûteâkib ri­vayette Eesûlüilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bizzat gelerek mût'a için izin verdiği beyân edilmiştir. Mamafih o rivayette de dellâhnın gelmiş olması ihtima] dahilindedir.

Ez. Câbir 'in: «Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) ile Ebû Bekir ve Ömer zamanlarında biz mût'a yaptık. Nihayet Ömer biai bundan »ehyetti» şeklindeki beyanatı Hz. Ömer zamanına ka­dar nikâhı mût'a'mn nesh edildiğini duymadıklarına hamîedilmiştîr.

 

19- (1406) Bize Kutaybetü'bsnî Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize  Kabi' b. Sabrate'l-CühenîMen, o da babası Sebrâ'dan naklen riva­yet etti ki. (Şöyie demiş): Resûiüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mût'a için bize izin verdi. Bunun üzerine bir zat ile ben Benî Âmîr'den bir kadına gittik. Kadın usun boyunlu dişi deve gibi bîr şeydi. Ona kendi­mizi arz ettik. Kadın (bana) : Ne vereceksin? dedi. Ben:

  Kaftammı cevâbını verdim. Arkadaşım da:

  Ka-fianum veririm, dedi. Arkadaşımm kaftanı benimkinden daha güseldi. Ama ben arkadaşımdan daha genç îdim. Kadın arkadaşımın kaf­tanına bakınca oku, bana bakınca da benî beğendi. Sonra :

  Sen ve kaftanın bana kâfidir, dedi. Bunun Üzerine onunla üç gece bîr arada kaldım. Sonra Resûlülİah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :'

«Kimin yanında şu möf'a yaptığı kadınlardan biri varsa, ona hemen yo! versin» buyurdular.

 

20- (...) Bize Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyin El-Cahterî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr yani İbni Mûfaddal rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Umâratû'bnû Gaziyye, Rabi' b. Semra'dan naklen rivayet eyledi ki, ba­bası Mekke'nin fethinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte gaza etmiş. (Demiş ki) : «Orada onbeş gece —yani geceleri de sayılırsa otuz gün— kaldık; Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize kadınlarla mût'a yapmak için izin verdi. Derken ben kavmimden bir zat ile birlikte dışarı çıktım. Güzellik hususunda benim ona üstün­lüğüm vardı. Arkadaşım çirkine yakın bir adamdı. Her birimizin kaftanı vardı. Fakat benim kaftanım eski, amcaoğlunun kaftanı ise yepyeni bir şeydi. Mekke'nin alt tarafına yahut üst tarafına vardığımız vakit Lize uzun boyunlu dişi deve gibi  (endamlı) bir kadın rastladı.  (Kendisine) :

  Bizden birimizle mût'a  yapmaya razı olur musun? dîye sorduk. Kadın:

  Ne verirsiniz? dedi. Biz de her birimiz kaftanımızı yaydık. Kadın her ikimize bakmaya taşladı.     Arkadaşım kadının  yanıbaşma  baktığını görünce :

  Bunun kaftanı eskidir. Benim kaftanım ise yepyenidir, dedi. Ka­dın ise iki veya üç defa :

  Onun kaftanının  zararı  yok mukabelesinde  bulundu.  Sonra  ka­dınla ben mût'a yaptım ve Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Selle/n) mût'a'yı haram edinceye kadar yanından çıkmadım.»

 

(...) Bana Ahmed b. Saîd b. Sahr Ed-Dârimî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû-Nu'man rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (De­di ki) : Bize Umaretü'bnü Gaziyye rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bana Rabi' b. Sebrate'l-Cühenî, babasından rivayet etti. (Şöyle demiş) : «Fetih yı­lında JlesûMillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Mekke'ye mütevec­cihen yola çıktık...»

Râvî Beşir hadîsi giti rivayette bulunmuş. Şunu da ziyâde etmiştir : «Kadın bu işe yarar mı? dedi.» Bu hadisde : «Bunun kaftanı eski püskü-dÜr, dedi» cümlesi de vardır.

 

21- (...) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nûmeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdi! Azız b. Ömer riva­yet etti. (Dedi ki) : Bana Rabi' b. Sebrete'l-Cühenî rivayet etti. Ona da babası anlatmış ki; kendisi Resûlüllah (SaV.aliahü Aleyhi ve SeHem) ile bera-bermiş.  Efendimiz şöyle buyurmuşlar :

«Ey cemâat! Ben size kadınlarla mût'a hususunda izin vermiştim. Ama artık Allah bunu kıyamet gününe kadar haram kılmıştır. İmdi kimin de yanında bu gûnâ kadınlardan biri varsa ondan hemen arınsın. Hem o kadınlara verdiğiniz şeylerden  hiç birini geri almayın.»

 

(...) Bize bu hadisi Ebû Bekr b. Ebû Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdetû'bnû Süleyman, Abdûl Aziz b. Ömer'den naklen bu isnadla rivayette bulundu. Sebra : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi've Sellem) 'i Kabe'­de rükün ile kapının arasında ayakta gördüm.» demiş. İbni Numeyr ha­dîsinde olduğu gibi söylüyormuş.

 

22- (...) Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbrahim b. Sa'd, Abdülmelik b. Rabi' b. Sebrate'l-Cûhenî'den, o da babasından, o da dedesinden naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : «Fetih yılında Mekke'ye girdiğimiz vakit Resûlüllah(Sa/iüfta/ıü Aleyhi ve Sellem) mût'a yapmamızı emi* buyurdu. Ar­tık ondan bizi nehyedinceye kadar mût'a'dan çıkmadık.»

 

23- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etts, (Dedi ki) : Bize Azîz b. Rabi' b. Scbratc'bni Ma'bed haber verdi. (Dedi ki) ; Babam Rabi' h. Sebray*!, babası Sebratü'fonû Ma'bed'den naklen rivayet ederken din­ledim. Mekke'nin fethi yılında Nebiyyuiîah (Sailallahü Aleyhi ve Scllcrr.} ka~ dmlaria ro.ûfo. yapmayı emir 'buyurmuş. Sebra demiş ki:Bunun üzeri­ne ben ve Benî Sûley kabiîesindeii bir arkadaşım dıgan çıktık. Nihayet Benî Âmir kabilesinden bir kadın bufduk. Kadm ui'un boyunlu dişi deve gibi (endamlı) idî. Kadına mût'a teklifinde kuiuiîdısk. Ve kendisine fcaf-tanlanniîzı avı, citik. Kadsn bana bakıyor, benî. arkadaşımdan güzel gö­rüyor; arkadaşnmn kaftanun da beniıa kaftanımdan güzel görüyordu. Bu hususta foir müddet nefsiyle istişareden sonra iteni arkadaşıma tercih et­ti. Bu suretle kadınlar bilimle beraber Üç gece kaldılar. Some Kesûlüllah (Sallalİcıkü Aleyhi ve Sellem)   «Kıkırdan ayulnıayı i>I?.e emir buyurdu.

 

24- (...) Bîsse Amrûn-Nâkiii ile Ibni Nûmeys- Kİvâyeî ettiler. (De-diier ki) : Bise Sülyaîî h. Uyeyne, Zûhrî'den, o da Bafoi' fo. Sebra:dan. s* da babasmdan naklen rivayet elti ks. Peygamber (Saliallahu Aleyhi ve Seüeır.)

nikâhı mııî'a'dan nehl feui

 

25- (...) Bize Ebû Bekir fc. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki} : Bi Uleyye-, Mu'nıer'den. o da ZİıhrVihn, o da babasından naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) kadınlarla mût'a yapmayı fetih gününde nehi buyurmuş.

 

26- (...) Bana bu hadîsi Hasan El-Hulvanî iie Abd b. Humeyd, Ya'kub b. İbrahim b. Sa'd'dan rivayet ettiler. (Demiş ki) : Bana babam, Sâlİh'den naklen rivayet elti. (Demiş ki) : Bize İbni Şihâb, Rabi' b. Seb-rate'l-Cûheni'den, o da babasından naklen haber verdi. Babası Rabi'a, Ee-sûlüllah (Sallallahü A leyhı've Selle/n) 'in fetih zamanında mût'a'dan yani ka­dınlarla mût'a yapmaktan nehi buyurduğunu ve kendisinin iki kırmızı kaîtan mukabilinde mût'a yapmış olduğunu haber vermiş.

 

27- (...) Bana Harmeletû'bnû Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus haber verdi, İbni Şihâb şöyle demiş : Bana Urvetü'bnü Zûbeyr haber verdi ki, Abdullah b. Zü-beyr Mekke'de ayağa kalkmış ve bir zata ta'rizde bulunarak : «Şübhesiz ki, bazı insanların Allah gözlerini kör ettiği gibi, kalblerini de kör etmiş. Nikâhı mût'a'ya fetva veriyorlar.» demiş. Bunun üzerine o zât kendisine nida ederek: «Sen hakikaten kaba saba bir adamsın. Ömrüme yemin ederim ki, mût'a imâmül-müttekin zamanında yapılırdı.» demiş. Bunun­la Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'İ kasdetmiş. İbni Zübeyr ona şu mukabelede bulunmuş

  Öyle ise kendini bir dene. Vallahi sen bunu yaparsan seni taşla­rınla recm ederim.

İbni Şihâb şöyle demiş : Bana Halid b. Muhacir b, Seyfullah haber verdi ki. kendisi bir zâtın yanıcıda otururken o zâta bir adam gelerek mût'a hususunda fetva istemiş. O da mût'a yapmasını emretmiş. Bunun üzerine İbni Ebî Amrate'l-Ensâri ona :

  Ağır ol!  demiş. O zât:

  Ne o? Vallahi mût'a imamûl muttekîn zamanında yapılmıştır. Mu­kabelesinde bulunmuş.

İbni Ebî Amra : «Mût'a İslâm'ın ilk zamanlarında muztar kalanlar için iaşe, kan ve domuz eti (yemek) gibi bir ruhsattı. Sonra Allah dîni muhkem kıldı ve bundan nehi buyurdu.» demiş.

İbni Şîhâb şöyle demiş : Bana Rabi' b. Sebrate'I-Cûheni haber verdi ki, babası şunu söylemiş: «Ben Resûlüllah (Sallaliaîıü Aleyhi ve Selîem) za­manında iki kırmızı kaftan mukabilinde Benî Âmir kabilesinden bir ka­dınla mût'a yapmıştım. Sonra bizi Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) mût'a'dan nehi buyurdu.»

İbni Şîhâb demiş ki : «Ben RaM' b. Sebra'yı, Ömer b. Al: dil Azîz'e bunu anlatırken oturduğum yerden dinledim.»

 

28- (...) Bana Seîemetü'bnü Şefcîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kıl, İbni Ebî Able'den, o da Ömer b. Abdilâzîz'den naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş : Bize Ra~ hî' b. Sebrate'l-Cühenî, babasından naklen rivayet eyledi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mût'a'dan nehyetmiş ve:

«Dikkat edin! Mût'o şu gününüzden k:yâmet gününe kadar haramdır; kim bîr şey verdi ise onu (geri) almasın!»   buyurmuşlar.

Hz. Sebrâ hadîsinin muhtelif rivayetlerinden anlaşılıyor ki, Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) nikâhı mût'a'yı bir 2amamar helâl kıl­mış, sonra onun hükmünü kaldırmıştır. Abdullah b. Zübeyr'-in : «Allah bir takım insanların gözlerini kör ettiği gibi, kalplerini de kör etmiştir.» diyerek ta'rizde bulunduğu zat İbni Abbâs (RadiyaÜahü or.hc] dır. Hz. İbni Abbâs'm âhır ömründe gözleri görmez olmuş­tu. İbni Abbâs (Radiyallahu anh) mût'a'nın Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) devrinde yapıhrdığını söylemesi üzerine Abdullah b. Zübeyr'in : «Bunu yaparsan seni taşlarınla recm ederim» muka­belesinde bulunması mût'a'nm nesh edildiğini kendisine bildirdikten son­ra haram olduğunda asla gübhe kalmayan bu İşi yaparsan zina etmiş olur­sun ve seni taşlarla recm ederim mânâsına hami edilmiştir.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler :

 

1- Nikâhı mût'a'da velî ve şâhid yoktur.

2- Hadîs-i şerifte nâsih ve mensûh bir araya gelmiştir. Bunun bir misâli de :

«Ben sizi kabirlerden   ziyaretten   nehyetmiştim;   artık   onları   ziyaret edin» mealindeki hadistir.

3- Nikâhı mût'a kıyamete kadar haram kılınmıştır.

4- Nikâhı mût'a'da verilen mehir kadının malı olur, müddet bit­meden ayrılsalar bile erkeğin verdiği şeyi veya onun bir kısmını geri almak helâl değildir.

 

29- (1407) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, İbni Şihâb'dan dinlediğim, onun da Muhammed b. Alî'nin oğulları Ab­dullah ile Hasen'den, onların da bahalarından, onun da Ali b. Ebî Ta-lib'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: «Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hay her günü kadınlarla mût'a yapmaktan ve ehli eşek­lerin etlerini yemekten nehi buyurdular.»

 

(...) Bize hu hadîsi Abdullah b. Muhammed b. Esma' Ed-Dubaî dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cüveyriye, Mâlik'den bu isnadla rivayette bulundu. Mâlik: «Ali b. EM Talib'in birine sen gerçekten şaşkın bir adamsın; Besûlüllah (Saîlallchü Aleyhi ve Seîîem) bizi nebiy buyurdu derken işittiğini söylemiş*»

Eâvi hadîsi, Yahya b. Yahya'nın Mâlik'den rivayet ettiği hadîs gibi rivayet etmiştir.

 

30- (...) Bize Ebü Bekir b. Ebî Şeybe ile İbni Nümeyr ve Züheyr b. Harb toptan îbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyoe, Zührî'den, o da Muhammed b. Ali'nin oğulları Hasen ile Abdullah'dan, onlar da babalarından, o da Ali'den nakien rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) Hayber günü hem nikâhı mütV-dan, hem de ehli eşeklerin etlerin  (i yemek)  den nehiy buyurmuş.

 

31- (...) Bize Muhammed b. Abdüîah b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize bafeam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydûîlah, İbni Şihab'-dan, o da Muhammed b. Alî'nin oğulları Hasen ile Abduliah'dan, onlar da babalarından, o da Ali'den naklen rivayet eyledi ki, Hz. Ali îbni Ab-bâs'i kadınlara müt'a yapmak hususunda müsamahakâr konuşurken işi­terek :

— Yavaş ol ey îbnü Abbâs! Çünkü îtesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) : Hayber günü hem müt'a'dan, hem de ehli eşeklerin etlerin (İ ye­mek) den nehiy buyurdu; demiş.

 

32- (...) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeîetû'bnû Yahya rivayet etti- (Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yunus,  Şihâb'dan, o da Muhammed b. Ali b. Ebi Tâîib'in oğulları Hasen ile Abduîiah'dan, onîar da babalarından naklen haber verdi. Muhammed, AH b. Ebi Tâlib'i îbni Abbâs'a şunîan söylerken işitmiş :

«Resûlüîiah (Saliallahü Aleyhi ve Seüem) Hayber günü hem kadınlara miit'a yapmaktan, hem de ehli eşeklerin etlerini yemekden nehiy buyur-dulaî.»

Bu hadîsi Buhâri «Meğâzî», «Zebâyıh» ve «Nikâh» bahisle­rinde; Tirmizî ile İbni Mâce «Nikâh»da; Nesâî «Av» bahsinde muhtelif râviîerden tahric etmişlerdir.

Buraya kadar geçen rivayetlerden anlaşılıyor ki, nikâhı müt'a İs­lâm'ın ilk zamanlarında bir müddet mubah kılınmış, sonra bu hüküm nesh edilerek müt'a'nm kıyamete kadar haram olduğu bildirilmiştir.

Hattâbi diyor ki: «Bu nikâh İslâm'ın ilk devirlerinde mubah idi. Sonra haranı kılındı. Bugün imamlar arasında bu hususta hüâf kal­mamıştır. Yalnız bâzı Râfizî1er'in söylediği bir takım sözler var­dır. İbni Abbâs uzun gurbet ihtiyaç ve fakirlik dolayısiyle muztar kalanlar için bir zamanlar bunun mubah olduğuna kaail bulunuyor­du. Sonra tevakkuf ederek bu hususta fetva vermekten vazgeçti.»

İbni Abdilberr (368-463) «Et~Temhîd» nâm eserinde şun-îarı söylemektedir : «Nikâhı mût'a'da şâhid bulundurmaya lüzum olma­dığına ve bu nikâhın bir müddette sona erdiğine, bu müddet bitince bo­şamadan ayrılma vuku bulduğuna, kan ile kocanın arasında mîras cer-yan etmediğine ulemâ ittifak eylemişlerdir. Mezkûr nikâh Allah'ın kita­bında ve Resulünün sünnetinde beyân buyruîan zevcelerin hükmü de­ğildir.»

Burada şöyle bir suâl hâtıra gelebilir: Mut'a muvakkat nikâh de­mek olduğuna göre kari ile kocanın âdet müktezâsı yaşayamayacakları kadar uzun bir müddet meselâ ikiyüz sene için mût'a yapılsa nikâh yine batıl mıdır?

Cumhuru ulemâ; bâtıl olduğuna kaaildirler. Hanefiler'den   İmamı    Zûfer'e göre şart: bâtıl, nikâh : sahîhdir.

Nikâhı mût'a bâtıl olunca bu nikâhla birleşen karı-kocaya hadd-i şer'i tatbik olunur mu olunmaz mı meselesi ulemâ arasında ihtilaflıdır. Ekseri Mâ1iki1er'e göre hadd-i şer'î tatbik edilmez. Çünkü bu­rada akd şübhesi vardır. Ashâb-ı kiram bu hükmün kaldırı­lıp kaldırılmadığı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bu mesele Kur'ân-ı Kerîm'in haram kıldığı şeylerden değildir. Bununla beraber nikâhı mût'a yapanlar şiddetle cezalandırılırlar.

Rafi'îye göre Hz. İbni Abbâs'in nikâhı mût'a'ya fetva vermekten döndüğü doğru ise bu bâbda icma' hasıl olmuştur. Binâena­leyh mût'a yapanlara hadd-i serî' vurulur. Hz. İbni Abbâs'm döndüğü doğru değilse mesele bir asırda yetişen ulema arasında ihtilaf­lı, onlardan sonra gelenler bu babdaki kavillerin birini tercih etmiş de­mek olur. Ki ona icma' denilip demlemeyeceği hususunda iki kavil var­dır. İcina* diyenlere göre; hadd-i şer-i vacib değildir diyenlere göre had vurmak icab etmez. Nevevî de bu kavli sahih bulmuştur.

- Nikâhı mût'a'nın ne zaman haram kılındığı hususunda rivayetler muhteliftir. Hayber vakıasında, Mekke 'nin fethinde, Evtâs gazasında, Tebûk'de, Haccetû'l-Vedâ'dave Ömre-tû'1 Gazâ'da haram kılındığına dâir hadîsler rivayet olunur. İbni Abdilberr: «Bu babta şiddetli ihtilâflar ve pek çok ha­dîsler vardır. Ama biz onları yazmadık.» demiştir. Rivayetlerin muhtelif şekillerde araları bulunmuştur. Nevevî : «Doğrusu ve muhtar olan kavil şudur ki, mût'a'nın haram ve mubah kılınması iki defa olmuştur. Hayber vak'asmdan önce mût'a helâldi. Sonra Hayber günü haram kılındı. Bilâhare Mekke'nin fethinde yine mubah kılındı. Evtas gününden rourâd da Mekke'nin feth edildiği gündür. Mût'a için orada üç gün müsaade verildikten sonra bu hüküm nesh edil­miş nikâhı mût'a kıyamete kadar haram kılınmıştır.

Üç şeyin ikişer defa nesh edildiği söylenir. Bunlar : Nikâhı mût'a, ehli eşeklerin etini yemek ve namazda Beyt-i Makdîs'e dönmektir.

Ulemâdan bazıları nikâhı mût'a meselesinde nâsiha ihtiyaç olmadı­ğını söylemişler : «Çünkü bu nikâh ancak üç gün mubah kılınmıştı. Bu müddet bitince onun cevâzi da kendiliğinden sona erer.»  demişlerdir.

Nikâhı mût'a mânâsında bir de nikâhı muvakkat vardır. Bu nikâh aynen mût'a gibi batıldır. Aralarındaki fark hemen hemen Iafzîdir. Me­selâ : Nikâhı mût'a temettü' ve istimta' gibi kelimelerle akd edildiği hal­de nikâhı muvakkat nikâh ve tezvic gibi kelimelerle kıyılır; nikâhı mût'a'da şâhid ve müddetin tayini şart değildir. Fakat nikâhı muvakkatte bun­lar şarttır.

Mânâ itibariyle her ikisi de bâtıl olduğu için, Hanefîîer'den Ke­mâl b. Hümâm nikâhı muvakkati mût'a'nm efradından say­mıştır.

Hz. Ali'nin : «Sen gerçekten şaşkın bir adamsın» diyerek sitem ettiği zat Hz. İbni Abbâs 'dır. Bâzıları bu ve bundan sonra ge­len : Ağır ol ey İbni Abbas !..» rivâyetiyle Hz. İbni Abbas'in mût'a hakkındaki fetvasından döndüğüne istidlal ederlerse de bu rivayetlerde onun döndüğüne dair bir sarahat yoktur. Bilâkis az ev­vel geçen İbni Zübeyr rivayeti Hz. İbni Abbâs'm mez­kûr fetvadan henüz dönmediğini gösterir. Çünkü Abdullah b. Zübeyr'in Hz. İbni Abbâs 'a ta'rizde bulunması kendisinin halîfe bulunduğu sıradadır. O zaman Hz. A1i (Radiyallahu ot/z) dünya­dan gitmişti. Anlaşılıyor ki, Hz. Ali vaktiyle İbni Abbâs (Radiyallahu anh)'s. mût'a'nm Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tara­fından nehyedildiğini söylemiş, fakat İbni Abbâs bunu kabul etmiyerek bir müddet nikâhı mût'a için fetva vermeye devam etmiş, ni­hayet fetvasından dönerek mût'a'nm ilelebed haram olduğunu kabul et­miştir. Nitekim Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadîs de bunu teyid eder. Bazıları Hz. İbnİ Abbâs'm mût'a'yı yalnız seferlerde mec­buriyete ıztırâr halinde mubah gördüğünü rivayet ederler. Hattâ Saîd b. Cübeyr'in Hz. İbnİ Abbâs'a: «Senin fetvan aldı yürüdü ve onun hakkında şâirler şiir söyledi» diyerek bir beyit okuduğu; İbni Abbâs bunu dinledikten sonra şaşarak : «SübhanaHah! Ben böyle bir fetva vermedim. Nikâhı mût'a ancak lâşe, kan ve domuz eti gibi bir şey­dir. Muztar kalmayanlara helâl olmaz» dediği söylenir.

 

4- Bir Kadının Halası veya Teyzasiyle Bir Nikah Altında Toplamanın Haram Kılınması Babi

 

33- (1408) Bize Abdullah b. Mesiemete'I-Ka'nebİ rivayet etti. (De­di ki) : Bize Mâlik, Ebu'z-Zinat'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'-den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş : KesûlüIIah (SaUallahü

Aleyhi ve Sellem) ianamaz» buyurdular.

«Bir kadınla haBası ve yine bir kadmİa teyzesi bir nikâh altında top-

 

34- (...) Bize Muhammed b. Rum'h b. EI-Mûhâcir rivayet etti. (De­di ki) : Bize Leys, Yezîd b. Ebî Habîb'den, o da Irak b. ftlâîik'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) dört kadının bir nikâh altında toplanmasını (yâni) bir kadınla onun halasını ve yine bir kadınla onun teyzesini beraberce nikâh etmeyi nehiy buyurmuş.

 

35- (...) Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrahman b. Abdiîazîz rivayet etti. (Müslim der ki, îbni Mesleme, Ebû Umârnete'bni Sehî b. Huneyfin neslinden Medîneli bir Ensârîdir.) o da İbni Şihâb'dan, o da Kabîsatü'bnû Züeyb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş : Ben Resûîüllah (Sallallahli A leyhi ve Selletn) "i:

«Hala kardeş km üzerine, kız kardeş kızı da Seyze üzerine nikâh edt-femez.» buyururken işittim.

 

26- (...) Bana Harmeîetü'bnû Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnİ Vehfo haber verdi.  (Dedi ki) : Bana Yûnus, İfeni Şîhâb'dan naklen habeı verdi. (Demiş ki) : Bana Kabîsatü'bnû Züeyb el-Kâ'bî haber verdi. Kendisi Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş :

«Resûlüilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) erkeğin bir kadınla onun hala­sını ve bîr kadınla onun teyzesini bîr nikâh altında toplamasuu yasak etti.»

îbni Şibah : «Biz kadının babasının teyzesi île babasının halasını d& aynı hükümde olduğunu zannediyoruz.» demiş.

 

37- (...) Bana Ebû Ma'n Er-Rakâşî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâiid b. Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişam? Yahya'dan naklen ri­vayet etti ki, Yahya kendisine Ebû Seîeme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen yazmış. Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resûiülîah     (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bir kadın halasmtn ve teyzesinin üzerine nikah edilemez»     buyur­dular.

 

(...) Bana îshak b. Mensur rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydûllah b. Musa, Seyhan'dan, o da Yahya'dan naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) : Bana Ebû Seleme rivayet etti. Kendisi Ebû Hüreyre'yi : «Resûiülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu» derken işitmiş. Râvî fcu hadîsi yu~ kardaki hadîs gibi rivayet etmiştir.

 

38- (...) Bize Ebû Bekir b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Usâme, Hişam'dan, o da Muhammed b. Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet ey­ledi. Efendimiz :

«Bir adam din kardeşinin dünürlüğünün üzerine dünür göndermez. Dîn kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlığa girişmez; kadın halasının ve teyzesinin üzerine nikâh edilemez. Kadın kız kardeşinin kabını boşaltmak İçin önün boşanmasını isteyemez. Kadın isteyene varmalıdır. Onun nasibi ancak Allah'ın kendisine takdir ettiği şeydir.»  buyurmuşlar.

 

39- (...) Bana Muhriz b. Avn b. Ebî Avn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aüyyü'bnü Müshir, Öavûd b. Ebî Hind'den, o da İbnİ Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet eyledi. Ebû Hüreyre şöyle demiş :

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kadının halası veya teyzesinin üzerine nikâh edilmesini yahud kadının kız kardeşinin kabında olanı bo­şaltmak için onun boşanmasını istemesini yasak etti. Zîra Allah (Azzc ve telle) onun rızkını verir.»

 

40- (...) Bize Msihammed b. el-Müsennâ ile İbni Beşşâr ve Ebû Bekr b. Nâfi' rivayet ettiler. Lâfız İbnî'l-Müsennâ ile İbni Nâfi'indir. (Dediler ki) : Bize İbni Ebû Adiyy, Şu'be'den, o da Amr b. Dinar'dan, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle demiş :

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir kadınla halasının ve bir kadınla teyzesinin bir nikâh altında toplanmasını yasak etti.»

 

( ..) Bana Muhammed b. Hatim rivayet eti. (Dedi ki) : Bize Şebâte rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Verkaa', Amr b. Dinar'dan fcu isnâdla lu hadîsin  mislini  rivayet  eyledi.

Bu hadîsi    Buhâri    ile    Ebû   Davûd,   Tirmizî, Hz. Ebû Hüreyre 'den diğer Kütübü Sitte sahihleri İ bni Abbâs ile Câbir (Rcdiyallahu anh) 'dan rivayet etmişlerdir. Tirmizî onu tahric ettikten sonra : «İbni Abbâs ve Ebû Hü­reyre hadîsi sahîhdir.» demiş. Bu babda İbni Ömer, Ali, Abdullah b. Amr, Ebû Saîd, Ebû Ümâme, Câ-bir, Âişe, Ebû Musa ve Semratû'bnû Cündeb Hazerâtından da hadîsler rivayet edildiğini söylemiştir. Bunların bâzıla­rını İmamı Ahmed, îbni Ebî Şeybe, İbni Mâce ,   Buhârî ve  Taberâni    tahric etmişlerdir.

İbni Abdilberr bazı hadîs ulemâsının bu hadîs hakkında : «Ebû Hüreyre rivayetinden maada müsned olarak bunu kimse nakîetmemiştir.» dediğini nakletmişse de hadîsin Hz. Ebû Hüreyre rivayetinden başka biri İbni Abbâ sdiğeri Câbir (RadiyaÜahu anh)'dan olmak üzere iki müsned rivayeti daha vardır. İbni Ab­bâs rivayetini Tirmizî tahric etmiş ve hasen sahih olduğunu söylemiştir. Hz. Câbir rivayeti Buhâri'dedir. Bu hadîsin di­ğer bir rivayetini de sahih şartıyla Hz. Câbir'den Nesâî tahric et­miştir. Ancak râvileri arasında müdellis bulunduğu için ihticâca elve­rişli görülmemiştir.cümleleri bütün nüshalarda burada olduğu gibi merfuz şekilde rivayet edilmiştir. «Erkek kardeşinin dünür­lüğü üzere dünür göndermez; onun pazarlığı üzerine pazarlığa da giriş­mez.» mânâlarına gelen bu cümlelerin lâfızları her nekadar haberce de maksad bu işlerden nehîdir. Haber cümlesi nehi hususunda daha baliğ­dir. Çünkü yasak edilen bir şeye bâzan fiilen muhalefet edenler olur. Fa­kat şârih hazretlerinin verdiği bir haberin hilafı asla vaki olamaz. Bu cümleler : «Mezkûr nehiy için yüzde yüz vücub ifade eden haber nuıa-meîesi yapın» takdirindedir.

Pazarlık üzerine pazarlıkdan murad tam alış-veriş biterken araya girerek fiatı artırmaktır. Anlaşmayı bozduğu için bu hareket memnu'-dur Fakat satıcı malını müşteriye arz ettikden sonra henüz anlaşmaya yaklaşmadan başka bir müşterinin araya girerek o mala fazla fiat ver­mesinde bir beis yoktur.

«Kadın kız kardeşinin kabım boşaltmak için onun boşanmasını is­teyemez» cümlesinden murâd ecnebi bir kadının bir erkeğe karısını bo­şattırarak onunla kendisi evlenmek ve o kadının nafaka vesaire gibi şey­lerinden kendisi istifade etmek istemektir. Bu mânâ mecazen «kabım boşaltmak»  tabiriyle ifade olunmuştur.

Kız kardeşten murâd; kendinden başka kadınlardır. Neseben kız kardeşi olmakla dînen kız kardeşi yâhud kâfir bir kadın arasında bu hu­susta fark yoktur.

İbni Esîr : «Bu söz kadının ortağını boşatmak istediği vakit onun hakkını kendine verdirmek istemesi hususunda bir temsildir» di­yor. Hâsılı bir kadının kendisi varmak için erkeğe karısını boşama tek­lifinde bulunması memnu'dur.  Nitekim hadîsin  sonunda :

«Kadın kendi isîeyervle evlensin. Çünkü onun nasibi ancak Allah'ın takdir ettiği şeydir.»  buyurulmuştur.

 

Bu  Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hadîs-i şerîf'de zikri geçen kadınlardan birinin diğeri üzerine alınmaması tahsis buyrulmuşsa da bundan  beraberce alınmamaları mâ­nâsı çıkarılmıştır. Çünkü bu gibi kadınlar bir akdle nikâh olunursa her ikisinin nikâhları batıl; ayrı ayrı akdlerle alınırlarsa birincinin nikâhı sa­hih, ikincinin batıl olur.

Hattâbi : Kadının babasının halası ile teyzesinin dahi kendi nalası ve teyzesi hükmünde olduğunu söylemiştir. Bu kıyasa göre bir adamla evlenmek isteyen iki kadından biri erkek farz edildiği vakit Öte­ki ile evlenmesi helâl olmazsa-o kadınlar beraberce o erkeğe varamaz­lar. Bunun hikmeti akraba kadınların bir nikâh altına girmeleri kat-ı rahime sebep olmasıdır. Nitekim İbni Hibbân'm rivayetinde :

«Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) bir kadının halası veya tey­zesi üzerine kocaya varmasını nehyetti ve : Sİz bunu yaparsanız kaî-ı ra­him edersiniz, buyurdular.»  denilmektedir.

Kat-ı rahîm : Akrabalık hukukuna riâyet etmemek akraba ile alâ­kayı kesmektir.

2- Ulemâ kitabın sünnetle tahsis edilebileceğine bu hadîsle istid­lal etmişlerdiv. Ancak mesele ihtilaflıdır.    Hanefi1er'e göre Kitû-bullah ancak meşhur olan hadîslerle tahsis edilebilir. İmam-ı   Şa­fiî ile diğ,er ulemaya göre    Kur'ân-ı  Kerîm'in umumunu ha­beri vahid hadîslerle tahsis etmek caizdir.

3- Bir kadının halası ile teyzesiyle kardeşinin veya kızkardeşinin kızı ile,  birlikte bir nikâh  altına  girmesi  bütün  ulemâya  göre  caiz  de­ğildir.   İbni Mûnzir:  «Ben bu babda hilaf bilmiyorum. Yalnız Hariçiler 'den bir fırka müstesna ise de icma' ve sünnet mukabi­linde onların hilâfına bakılamaz.» demiştir.

4- Bir kadını  süt  halası veya  süt teyzesi  ile  beraber nikâh  altı­na  almak  dahi  haramdır.  Zira  neseben  haram  olanlar  süt  cihetiyle  de haramdırlar.

5- Nikâhla bir araya getirilmesi haram olan kadınlar milki yemin­le de cimaa edilemezler. Milki yeminden murâd; satın alınan cariyeler­dir. Yakın akraba plan cariyeler milki yeminle olduğu gibi, nikâhla dahi bir araya getirilemezler.

6- Buraya kadar zikredilen hüküm akrabalık ve süt" sebebiyledir. Musâheret denilen damatlık sebebiyle teessüs eden akrabalık sahih kav­le göre bu hükümde dâhil değildir. Binaenaleyh bir kadınla o kadının babasının ikinci karısını bir nikâhla almak caizdir. Gerçi bu kadınlardan birini erkek farz edersek Öteki ile evlenmesi haramdır. Fakat bu hür­met  hakikî  akrabalık veya   süt  cihetinden  değil,   müsaheret  sebebiyle meydana geldiği  için, ikisinin  beraberce  bir kocaya  varmaları  caizdir. İmamı    Âzam, İmamı  Şafiî, Evzâî   ve diğer birçok ulemanın mezhebleri budur.

İbni   Abdilberr  selefden bazılarının bunu da tecviz etme­yip haramdır dediklerini nakletmiştir.

7- İmamı Âzam'la   İmam  Ahmed b. Hanbe1e göre bir kimse karısını talâk-ı bâyinle boşarsa iddeti-geçmedikçe o ka­dının halası, teyzesi kardeş veya kız kardeşi- kızıyla evlenemez. İma­mı Mâlik ile İmamı   Şafiî    evlenebileceğine kâaü olmuş­lardır. Çünkü onlara göre talâk-ı bay ini e zevci yet sona Ermiştir. Arada hiç bir alâka kalmadığı için boşadığı kadının akrabasiyla evlenmek iki­sini bir nikâh altına almak sayılmaz.                              

 

5- İhramlının Nikahlanmasının Haram Kılınması, Dünür Yollamasının  Mekruh  Olması  Babı

 

41- (1409) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti, (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da Nûbeyh b. Vehb'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Ömer b. Ubeydillah, Talhatû'bnıü Ömer'e, Şeybetü'-bnü Cüteyr'in kızını nikâh etmek istemiş de o gün hacc emiri bulunan Ebân b. Osman'ın bu nikâhta bulunması için kendisinle haljer göndermiş.

Bunun üzerine Ebân şunu söylemiş : «Be Osman b. Affân'ı: «Resûlülîah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ihrâmlı olan  bir kimse  ne nikâh edebilir; ne nikâh olunur; ne de dünür gönderir.» buyurdu, derken işittim.

 

42- (...) Bize Muhammed b. Ebî Bekr EI-Mukaddemî rivayet etti. etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Zeyd, Eyyûb'dan, o da Nafi'den naklen rivayet eyledi. (Nafi' şöyle demiş) : Bana Nûbeyh b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Beni Ömer b. UbeydiHah b. Ma'mer gönderdi. Kendisi Şeyhe-tü'bnû Osman'ın kızını oğluna istiyordu. ISu sebeble beni hacc emiri bu­lunan Ebân b. Osman'a yolladı. Ebân : «Beri bak. Ben bu adamı bedevi sanıyorum. Çünkü ihrâmîı bir kimse ne nikâh edebilir, ne de nikâh olu­nur. Bunu bize Osman, Resûlüllah (Sailallahü A leyhi ve Sellem) 'den naklen haber verdi.» dedi.

 

43- (...) Bana Ebû Gassân El-Mismaî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdülâ'lâ rivayet etti. H.

Bana Ebu'l-Hattâb, Ziyâd b. Yahya dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze Muhammed b. Sevâ' rivayet etti. Her iki râvi demişler ki: Bize Saîd, Matar ile Ya'lâ b. Hakim'den, onlar da Nafi'den, o da Nûbeyh b. Vehb'-den, o da Eben b. Osman'dan, o da Osman b. Affan'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah   (Sailallahü Aleyhi ve Sellem):

«Ihrâmlı bir kimse ne nikâh edebilir; ne nikah olunur, ne dünür gön­derir»   buyurmuşlar.

 

44- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amrû'n-Nâkıd ve Züheyr b. Harb toptan İbni Uyeyne'den rivayet etliler. Zûheyr (Dedi ki) : B«e Süfyan b. Uyeyne, Eyyûb b. Musa'dan, o da Nûbeyb b. Vehb'den, o da Eban.b. Osman'dan, o da Osman'dan, o da Peygamber (SalkıUahü Aleyhi ve S e tietn) 'e vardırmak suretiyle rivayet etti. Efendimiz :

«İhrâmlı bir kimse nikâh yapamaz; dünür de gönderemez» buyur­muşlar.

 

45- (...) Bize Abdül Melik b. Şuayb b. Leys rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hâli d b. Ye-zîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Saîd b. Ebî Hilâl, Nûfaeyh b. Vehb'­den naklen rivayet eyledi ki, Ömer b. UbeydiIIah b. Ma'mer oğlu Talha'-ya, Şeybetü'bnû Cübeyr'in kızını hacda nikahlamak istemiş. Ebân b. Os­man da o gün hacc cmiri bulunuyormuş. Ebân'a : Ben Talhatû'bnû Ömer'i evlendirmeye niyet ettim; senin de bu cemiyette bulunmanı dilerim, diye haber göndermiş. Ebân ona şu cevâbı vermiş :

— Beri bak! Seni kof bir Iraklı sanıyorum. Ben Osman b. Affân'i şunu söylerken işittim: Besûiüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) :

«İhrâmlı bir kimse nikâh yapamaz» buyurdular.

Bu rivayetlerin birinde Ömer b. Ufaeydi1Iâhim oğlu Talhaya Şeybetü'bnü Osman'm kızını istediği, diğerinde ise Şeybetü'bnü Osman yerine Şeybetü'bnü Cübeyr denildiği göze çarpmaktadır. Ebû Davûd Sünen'in-de doğrusunun Şeybetü'bnü Osman olduğunu söylemiş ve Şeybetü'bnü    diye rivayet eden   İmamı    Mâlik'e vehim

isnâd etmiştir. Cumhuru ulemâ ise İmamı Mâlik'in kavlinin doğru olduğuna kaildirler. Çünkü istenilen kız Şeybetü 'bnü Cübeyr b. Osman El-Hacc bî 'nin kızıdır. Dârekutnî hadîsi ekseriyetle 'ravilerden bu şekilde nakletmiştir. Kaadî Iyâz: «İhtimal Şeybetü'bnü Osman diyenler onu dedesine nisbet etmişlerdir. Binâenaleyh orta hata diye bir şey yok. Rivayetlerin biri hakikat, diğeri mecaz olmak üzere ikisi de şahindir.» diyor.

Hz. Ebân'in : «Beri bak! Ben seni kof bir Iraklı sanıyorum» cüm­lesi Müslim'in birçok- nüshalarında bu şekilde kaydedilmiştir. , Kaadî Iyâz «Iraklı» kelimesinin yerine bazı nüshalarda «A'râbî» şeklinde ri­vayet edildiğin^ doğrusunun da bu olduğunu; söylemiştir.. A'râbî: Çöldn yaşayan ve sünneti bilmeyen bedevidir. Kaadî «Iraklı» kelimesinin burada hatâ olduğunu söylemiş : «Meğer ki Kûfe1i'îerin o zamanki mezhebinin ihrâmhya nikâhlanmayı caiz görmek olduğunu bilmiş, ola. Bu takdirde    Iraklı   diye rivayette sahih olur... demiştir.

 

46- (1410) Bize Ebû b. Ebî Şeyfce ile İbni Nûmeyr. ve İshâk-i Han-zalî hep birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. İbni Nûmeyr (Dedi ki:) Bize Süfyan b. Uyeyne, Amr b. Dinar'dan, o da Ebû'ş-Şah'sâ'dan naklen rivayet etti. Ebû'ş-Şah'sâ'ya da İbni Abbâs haber vermiş ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selletn) kendisi ihrâmh olduğu halde Meymûne ile ev­lenmiş.

İbni Nûmeyr şunu da ziyade etti : «Ben bu hadîsi Zûhri'ye söyledim de: (Bana Yezîd b. Eşam haber yerdi ki, Peygamber (Sallallahü A ley hi'\ -e Selle/n) onu kendisi ihrâmsızken nikâh etmiş) dedi.»

 

47- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dâvud b. Abdirrahman, Amr b. Dinar'dan, o da Ebû'ş-Şah'sa Câbir b. Zeyd'-den, o da tbni Abbâs'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş :

«ResûlüHah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) kendisi ihrâmh olduğu halde Mey-mûne ile  evlendi.»

 

48- (1411) Bİze Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr b. Hâzim riva­yet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Fezâre, Yezid b. Bsam'dan naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) ; Bana Meymûne bintj Haris anlattı ki, Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi re Seilem) kendisi ihrâmsızken onunla evlenmiş.

Yezîd : «Meymûne benim ve İhnî Abbâs'ın teyzemizdi.» demiş.

Eu hadîsi muhtelif râvilerden bütün Kütübü Sitte sahibleri tahric etmişlerdir. Tirmizî : «Bu hadîs Hasen şahindir.» demiştir. Bu babda İbni Hibbân Sahih'inde, Beyhakî Sünen'inde Hz. Âişe'den Tahavî dahi Hz. Ebû Hüreyre !den hadîs ri­vayet etmişlerdir.

îbni Abbâs (Radiyailahü anlı) hadîsiyle İbrahim Nehaî, Sevrî, Ata' b. Ebî Rabâh, Hâkim b. Uteybe, Hammâd b. Ebî Süleyman, İkrime, Mesrûk, Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve İmamı Muhammed istidlal etmiş : «İhrâmh bir kimsenin nikâh yapmasın­da beis yoktur. Lâkin ihramdan çıkmadıkça cinsî münasebette buîuna-maz^ demişlerdir. Sahabe-i kiramdan İbni Abbâs ile İbni Mes'ûd (Radiyailahüanh) Hazerâtının kavilleri de budur.

Saîd b. El-Müseyyeb, Salim, Kaasim, Sü­leyman b. Yesâr, Leys, Evzaî, İmamı Mâlik, İmamı Şafiî, İmamı Ahmed ve îshâk ihrâmh bir kimsenin nikâhlanamıyacağma, başkalarım da nikâh edemeyeceğine kaaii olmuşlardır. Onlara göre ihrâmlmm nikâhı batıldır. Sahabeden Hz. Ömer ile Alî JRadiyailahü anh) 'nın kavilleri de budur.

İhrâmîmm nikâhına cevaz vermeyenler babımızın Ebân b. Os­man hadîsiyle istidlal ederler. Mezkûr hadîsi Ebû Dâvud dâhi tahric etmiştir. Hadîs~i şerîf ihrâmh bir kimsenin kendisine veya baş­kasına nikâh yapamayacağını, dünür bile gönderemeyeceğini ifâde et­mektedir. Zira dünür göndermekte nikâha arzu ve niyet vardır. Saha­beden    Ebû  Rafi'   ile  Ümmül   Mü'minin    Meymûne  (Rcdiyallahü anha) Peygamber (Sallall&ıü Aleyhi ve Seliem) 'in ihrâmsız olduğu halde evlendiğini söylemişler.

Ebû Râfi' hadîsini Tirmizî rivayet etmiştir. Hadîs şudur:

Bize Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, Matar El-Varrâk'dan, o da Rabîatû'bnû Ebi Ahdirrahman'dan, o da Süleyman b. Yesâr'dan, o da Ebü Rafi'rîen naklen rivayet etti. Ebû Kafi' şöyle demiş : «Resûlüllah (Salİallahü Aleyhi ve Seltetr,)Meymûne ile ihrâmsız olduğu halde evlendi. Aralarında elçilik eden ben idim.»

Meymûne hadîsi babımızın sonundaki hadîsdir. Bunu Tirmizîde tahric etmiş, sonunda:

«Bununla ihramla çıktıktan sonra zîfâfa girdi. Meymûne Şerifte ve­fat etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) onu Şerifte yaptığı türbeye defnetti.» demiştir.

İhrâmlmm nikâhma cevaz verenler muhaliflerinin delillerini zayıf bulmuşlardır. Çünkü Ebû Rafi' hadîsinin râvilerinden Matar El-Marrak zayıftır. Hadîsiyle ihticâc edilemez. Bu sebeble aynı hadîsi rivayet eden İmamdı Mâlik onu hadîsin senedinden dü­şürmüş, hadîsi, mürsel olarak rivayet etmiştir. Aynı hadîs Süleyman b. Bi1â1'in rivayetinde dahi mürseldir.

İbni Abdilberr diyor ki: «Bu babda İmam-ı Rabî'a'dan rivayet ettiği hadîs muttasıl değildir. Onu muttasıl olarak Matar rivayet etmiştir. Hadîsi Hammad b. Zeyd, Ma­tar El-Varrâk 'dan, o da Rabiatû'bnü Ebî Abdirrahman'dan; o da Süleyman b. Yesâr 'dan, o da Ebû Rafi'den naklen rivayet etmiştir ki, bence Matar hakkında bu sened yanlıştır. Çünkü Süleyman b. Yesâr otuzdört. tarihin­de doğmuştur. Yirmi dokuz tarihinde doğduğunu söyîiyenîer de vardır. Ebû Rafi' ise Hz. Osman'm şehâdetinden az sonra Medine'de vefat etmiştir. Osman (Radiyallahû anh) 'm şehâdeti otuzbeş tarihindedir. Binâenaleyh Süleyman'm Ebû Rafi 'den hadîs dinlemiş olması caiz ve mümkün değildir. Şu haîde Matar'm riva­yetinin bir mânâsı yoktur. İmam-ı Mâlik rivayeti daha şa­yanı kabuldür. Beyhâki'ye şaşarım. Bu hadîs hakkındaki şu malûmatı bildiği halde ses çıkarmıyor da üstelik : Matar b. Ta'man E1-Verrâk    ile    Müslim,   ihticac etmiştir, diyor.»

Şüphesiz ki, Matar, Hz. İbni Abbâs 'dan rivayet eden­ler derecesinde bir râvi değildir. Onun hakkında Nesaî : «Matar kavi değildir» demiş, İmam-ı Ahmed'in dahi belleyişinde nok­san olduğunu söylediği rivayet olunmuştur.

Hz. Meymûne hadîsine gelince : Amr b. Dinar bu hadîsin senedindeki Yezîd b. Esam'mı zayıf bulmuş. Bu husus­ta Zührî üe aralarında geçen bir konuşmada, Zührî bu id­diayı red edememiştir. Halbuki Hz. Meymûnenin ihram hâlinde nikahlandı ğmı rivayet eden Saîd b. Cübeyr, Ata1, Ta­vus, Mücâhid , İkrime ve Câbir b. Zeyd haze-râü. bunun aksini rivayet edenlerden daha mûtemed ve makbuldürler. Onun ihram dışında nikâhlandığmı rivayet eden Meymûn b. Mih-rân, Habîb b. Şehir ve emsali bunların yanından bile ge­çemez Üstelik İbni Ebî Şeybe'nin, İsâ b. Yûnus'-dan, onun da İbni Cüreyc 'den, onun da Ata 'dan naklen ri­vayet ettiği bir hadîsde dahî:

«Peygamber (Sulkülahü Aleyhi ve Sellem) Meymûne ile ihram halinde evlendi» denildiği gibi, İbni Sa'd'm Tabakât'mda Ebû Nuaym'den, onun da Ca;fer b. Burkan 'dan, onun da Mey-mun b. M ihram 'dan naklen rivayet ettiği bir hadîste Mey­mûn şöyle demektedir ; «Ata 'nm yanında oturuyordum. Bir adam ona ihrâmlının nikâh edip edemeyeceğini sordu. Ata' ona şu ceva­bı verdi: Allah nikâhı helâl kıldıktan sonra bir daha haram etmemiştir. Ben kendisine Yezîb. Esam'm hadisini yâni Peygamber ıSalkillahü Aleyhi ve Sellem)'nin Hz. Meymûne ile ihrâmsızken evlen­diğini söyledim. Atâ :

«Biz   î;ımu   ancak   Meymûne'den    almışızdır. Ve   keza   Kesûlüllah

(Sallallahü Aleyhi ve ScUem)"m ihram halinde evlendiğini işitmîşizdİr. dedi.»

Resûlüllah (ScMallahü Aleyhi ve Sellem)"m Hz. Meymûne ile ihram halinde iken evlendiğini bildiren başka rivayetler de vardır.

Zahiriler 'den İbniHazm ihram halinde nikâhın caiz olmadığım iltizam etmiş; bu babdaki müddeasını isbat için sözü bir hayli uzatmış ise de Buharı sarihi Aynî bütün iddialarına birer bi­rer cevap vererek hepsini çürütmüştür,

Şâfiî1er'den bazıları ihram halinde evlenmenin Peygamber (SallallaJıü Aleyhi ve Sellemje mahsus olduğunu söylemişlerdir. Fakat Ay­nî bunlara da cevap vermiş ve: «Tahsis iddiası delile muhtaçtır.» de­miştir.

 

6- Din Kardeşi İzin Vermedikçe Yahud Vaz Geçmedikçe Onun Dünürlüğü Üzerine Dünür  Göndermenin Haram  Kılınması  Babı

 

49- (1412) Bize Kutaybetü'bnû Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.

Bize İbni Rumh dahi rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Leys, Nafi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'den nak­len haber verdi:

«Biriniz diğerinin satışı üzerine satış yapmasın. Ve biriniz diğerinin dünürlüğü üzerine dünür göndermesin.» buyurmuşlar.

 

50- (...) Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b. El-Müsennâ hep bîrden Yahya EI-Kattân'dan rivayet ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bize Yah­ya, UbeydûHah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi, İbni Ömer'den, o da Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Seilem) ?dcn naklen haber verdi. Efen­dimiz :

«Bir kimse din kardeşinin satış; üzerine satış yapmasın; din kardeşi­nin dünürlüğü üzerine dünür de göndermesin. Ancak kendisine izin verirse o başka»   buyurmuşlar.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize AHyyi'bnû Müshir, TJbeydûllah'dan bu isnadla rivayette bu­lundu.

 

(...) Bana bu hadîsi Ebû Kâmil El-Cahderî dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Biie Hammâd rivayet etyi. (Dedi ki) : Eyyûb. Nâfi'den bu isnadla rivayette bulundu.

Bu hadîsi Buharı «Nikâh» ve «Büyuu'» bahislerinde tahric et­miştir.

Hitfce : Dünür göndermek, evlenmek için bir kimsenin kızını iste­mektir. Cuma, bayram ve haceda. keza nikâh akdinden önce yapılan hamdüsenâ, salâtü selâm-ı mütezammm konuşmalara hutbe denilir.

Hadîs-i şerif de zikredilen kardeşten murâd umumîdir. Neseben kar­deşe olduğu gibi, süt kardeşe ve din kardeşine de şâmildir. Hadîs-İ şerif din kardeşinin satışı üzerine satış yapmanın; dünürlüğü üzerine dünür göndermenin memnu' olduğuna delildir. Satış üzerine satış yapmak, mu­hayyerlik şartı ile bir şey satın alan kimseye : «Bu alış verişi boz, bu malı ben sana daha ucuza satacağım» gibi sözlerle olur.

Ulemâdan bazıları dünür üzerine dünür gönderme hususundaki neh-yin bizzat Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Seliem) tarafından nesh edildi­ğini söylemişlerdir. Filvaki' Muâviye ile Ebû Cehm (RadiyaUo.hu anh) Fâtıma bin ti Kays ile evlenmek istemişler; Resûlüllah (Saltatlahü Aleyhi ve Seliem) de ona Hz. Usâme ile evlenmesini teklif etmişti. Fakat cumhuru fukahâ'ya göre Resûlülîah (Salla'lahü Aleyhi ve Seliem) in bu dünürlüğü nehiden önceye aittir. Binâenaleyh bu babdaki nehi mensûh değildir.

Nevevi diyor ki: «Bu hadîsler, dîn kardeşinin dünürlüğü üze­rine dünür göndermenin haram kılındığını beyân hususunda açık delil­lerdir. Eğer kız tarafı sarahaten kabul etmiş ve kızı isteyen bundan vaz geçmemiş; başkasına da onu istemek için izin vermemişse, başkasının o kıza dünür göndermesi bütün ulemâya göre haramdır. Bu takdirde o kızı İsteyip evlenirse âsî olur. Fakat nikâh sahihtir; fesh edilmez. Bizim mez­hebimiz ve cumhuru ulemânın mezhepleri budur.

Dâvûd-u Zahirî bu nikâhın feshine kaaildir. İmam Mâlik 'den her iki mezhebe uyan iki kavi rivayet olunmuştur. Mâ1ikî1er'den bir cemâate göre zifâfdan Önce ise bu nikâh fesh edilir; zifâfdan sonra feshedilmez.

Kız tarafı evlenme teklifini sarahaten değil de ta'riz suretiyle kabul ederse ikinci dünürlüğün haram olup olmayacağı hususunda İmam Şafiî 'den iki kavi rivayet olunmuştur. Bunların esâh olanına göre ikinci dünürlük haram değildir.»

Ta'rîz suretiyle kabul : «Senden geçilmez», «Sen ayın atacak adam değilsin» gibi sözlerle olur. Bu hususta Hanefîler'leMâlikî1er'de Şâfiîler'Ie beraberdir. Kız tarafından kabul veya red yoksa ikinci dünürlük caizdir.

Bâzıları hadîsdeki nehyi, kadının birinci talibi ile evlenmeye rızâ göstermesi hâline atfetmişlerdir. İmam Mâlik'in «El-Muvattâ»ın-da dahî nehî bu şekilde tefsir edilmiştir. Şu halde iki taraf rızâ gösterip mehir üzerinde anlaşmaya varmadıkça, başkasının o kadını istemesinde beis yoktur. Medîne1i1er'le Iraklılar'm mezhepleri de budur.

Îbni'l-Kaasim hadîsdeki nehiyden dâmad namzedinin fâ-sik olmasını istisna etmiştir. Ona göre birinci namzed fâsik olursa, o ka-dmı başkası isteyebilir, Evzâî'nin mezhebi de budur. Fakat bu kavil cumhurun mezhebine muhaliftir. Bu babdaki hadislerin muklezasma gö­re damad namzedinin salih veya fâsık olması hükmen müsavidir. Nevevî :    «Sahih olan da budur» diyor.

Kız tarafından birinci namzede sarahaten red cevabı verildiği tak-•dirde ikinci namzed bunu bilmese bile dünür göndermesi haram değildir.

Kızı istemek için birkaç yerden aynı zamanda taleb vaki olması da caizdir. Hanbe1i1er'den bu hususta iki rivâvet vardır.

 

51- (1413) Bana Amrû'n-Nâkıd ile Zûhcyr b. Harb ve İhni Efaî Ömer rivayet eltiler. Zübeyr (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Zühri'-den, o da Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki, Peygam­ber (Sallüllahü Aleyhi ve Sellem) şehirlinin köylü nâmına mal satmasını, sa­tıcıların müşteriyi aldatmak için fiat yükseltmelerini, bir kimsenin din kardeşinin dünürlüğü üzerine dünür göndermesini veya onun satışı üze­rine satış yapmasını nehyetmiş ve : Kadın, kız kardeşinin kabindakini yahut tabağındakini boşaltmak için onun boşanmasını istemesin, buyur­muşlar.

Amr kendî rivayetinde: «Bir kimse kardeşinin pazarlığı üzerine pa­zarlık da yapmasın» cümlesini ziyâde etti.

 

52- (...) Bana Harmaletü'bnû Yahya rivayet etli. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, îbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Saîd b. EI-Müseyyeb rivayet etti ki, Ebû Hüreyre şunu söylemiş: Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Fİat yükseltmeyin! Bir kimse kardeşinin satışı üzerine satış yapma­sın. Şehirli köylü namına mal satmasın! Bir kimse kardeşinin dünürlüğü üzerine dünür göndermesin! Kadın da başka bîr kadının kabındakini bo­şaltmak için onun boşanmasını istemesin!» buyurdular.

 

53- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulâ'lâ rivayet etti. H.

Bana Muhammed b. Rafi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-razzâk rivayet eyledi. Her iki râvi Ma'mer'den, o da Zûhri'den bu isnâdla yukarki hadîsin mislini rivayet etmişlerdir. Ancak Mâmer'in hadîsinde :

«Bir kimse kardeşinin satışı üzerine arttırma yapmasın» cümlesi de vardır.

 

54- (...) Bİze Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbni Hucr hep bir­den İsmail b. Ca'fer'den rivayet ettiler. îbni Eyyûb (Dedi ki) : Bize İs­mail rivayet etti.  (Dedi ki) : Bana Alâ', babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sattallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bir müslüman, kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın, onun dünürlüğü üzerine dünür de göndermesin!» buyurmuşlar.

 

55- (...) Bana Ahmed b. İbrahim Ed-Devrakî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûssamed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Alâ* ile Sü­heyl'den babalarından, onîar da Ebû Hüreyre'den. o da Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet eyledi. H,

Bize bu hadisi Muhammed b. El-Müsenna da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûssamed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, A'meş'deıı, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Salîaîlahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayette bulundu.

Şu kadar var ki, bu râviler : «Kardeşinin pazarlığı ve kardeşinin dü­nürlüğü üzerine» tâbirlerini  kullanmışlardır.

 

56- (1414) Bana Ebû't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdul­lah b. Vehb, Leys ile başkasından, onîar da Ebû Habib'den. o da Abdur-rahman b. Şumâse'den naklen haber verdi ki, Abdurrahman Ukbetü'bnû Âmir'i minber üzerinde şunları söylerken işitmiş : Resûlüllah (Salîaîlahü Aleyhi ve Sellem):

«Mü'min mü'minin kardeşidir. Binâenaleyh bîr mü'min için kardeşinin satışı üzerine satış yapması ve o vazgeçmedikçe dünürlüğü üzerine dünür göndermesi helâl değildir.» buyurdular.

Şehirlinin köylü nâmına ma! satması, köylünün geçer fiatia satmak için getirdiği malı ona vekâlet elmek şartiyle elinden alarak yüksek fi-atla tedricen satmasıdır,

Neceş : Taleb olmadığı halde sırf müşteriyi aldatmak ve onu satın almaya teşvik için malın fiatmı yükseltmektir.

Pazarlık üzerine pazarlığın memnu' olan şekli satıcı ile alıcının fiat üzerinde anlaşmaya vararak tam akd yapacakları sırada araya başkasmın girmesi ve o malın fiatıni yükseltmesidir. tâbiri  bütün  nüshalarda  bu  şekilde  rivayet  olunmuştur.

Ve her ikisinin'babası mânâsına gelir. Halbuki A1â' ile Sühey' bir  babanın   oğulları   değildir.   Binâenaleyh   bu  tâbir   yanlış ar.   Doğrusu olacaktır. Fakat  Kaadi Iyâz  ile başkaları şeklinde okumak şartiyle bunun da doğru olacağını söylemişlerdir. Çün­kü Araplardan kelimesinni tesniyesini «Ebânî» şeklinde okuyanlar da olmuştur.

«Bir müslüman,  kardeşinin  pazarlığı  üzerine pazarlık yapmasm»cüm-

lesînden «Ama kâfirin pazarlığı üzerine pazarlık yapabilir" mânâsı çt-Karılmamahdır. Çünkü mefhumu muhalife itibar yoktur. Hadisde müslü­man in zikredilmesi ekseri ahvalde müslüman. müslümandan ahş-veriş yaptığı içindir. Yoksa bu hükümde müslümania kâfir müsavidir. Ve kâ­firin pazarlığı üzerine pazarlık da caiz değildir.

 

7- Nikahı Şiğarın Haram Kılınması ve Batıl Olması Babı

 

57- (1415) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbni Ömer'den naklen rivayet ettiği bu ha­dîsi okudum :

«Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) nikâhı sigardan neîny buyur­dular.»

Şiğâr : Aralarında nıehîr olmamak üzere bir kimsenin kızını başka­sına, o da kızını kendisine vermek şartıyla nikâh etmesidir.»

 

58- (...)  Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b. El-Müsennâ ve Ubeydullah b. Said rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya, Ubeydul lah'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den   yukarki  hadîsin  mislini  rivayet  etti.  Yalnız  Ubey-dullah'ın hadîsinde :

«Dedi ki: Ben Nafi'e şîğar nedir? diye sordum» cümlesi vardır.

 

59- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mâd b. Zeyd, Abdurrahman Es-Serrâc'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'­den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi\ ve Sellem) Şiğar'-dan nehiy buyurmuşlar.

 

60- (...) Bana Muhammed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Eyyûb'dan, o da Nâfi'­den, o da İbni Ömer'den naklen haber verdi ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«İslâm'da şiğar yoktur.»  buyurmuşlar.

 

61- (1416) Bize Ebû Bekir b. Etrî Şeyfce rivayet etli. (Dedi ki) : Bize İbni Nümeyr ile Ebû Usame, Ubeydûllah'dan, o da Ehu'z-Zinad'dan, o da A'rec!den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet eyledi. Ebû Hürey-re : «Resûlüllah (SailaUahü A leyhi ve SeUem) Şiğar'dan nehiy buyurdu.» -de­miş.

İbni Nümeyr şunu da ziyâde etmiş: «Şiğar, bir kimsenin diğerine : Sen bana kızını tezvic et; ben de sana kızımı tezvic edeyim, yahut tana kız kardeşini ver, ben de sana kız kardeşimi vereyim demesidir.»

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Küreyb dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde, Ubeydûllah'dan —ki İbni Ömer'dir.— Bu isnadla rivayette bulun­du. Ama İbni Nümeyr'in ziyadesini zikretmedi.

 

62- (1417) Bana Harun b. Abdillah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Muhammed rivayet etti. Haccâc, İbni Cüreyc (Dedi ki) tâbi­rini kullandı. H.

Bize bu hadîsi îshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Kafi' de, Abdürrezzâk'dan rivayet ettiler. (Demiş ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebu'z-Zübeyr haber verdi ki, Câbir b. Abdillâh'i şunu söylerken işitmiş: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem) Şiğar'dan nehiy buyurdular.

Babımızın İbni Ömer rivayetini bütün Kütübü Sitte sahipleri nikâh bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Hatibin beyânına göre Şiğarm tefsiri Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem) Efendimizin değil İmam-ı Mâlik'm sözüdür. İma­mı Şafiî: «Bu hadîsdeki Şiğar'm tefsiri Peygamber (SailaUahü Aleyhi ve Sellemden midir yoksa İbni Ömer veya Nâfi' ya­hut Mâ1ik'in sözü müdür bilmiyorum.» demiştir. Bâzıları bunun Nâfi'in sözü olduğunu bildirmişlerdir.

Şiğar:   Lügatte kaldırmak mânâsına gelir.

Şeriatta : Bir nevi trampa nikâhıdır. Galiba bu nikâhı yapanlar ara­larından mehri kaldırdıkları için trampa nikâhına «Şiğar» denil­miştir. Bu hususta başka sözler de söylenmiştir. Yasak edilen bu nikâh araya mehir koymaksızm iki kimsenin kızlarını veya kız kardeşlerini trampa etmeleridir. Bu surette kadınlardan her birinin bud'u yâni kendişinden istifade edilen cinsî münâsebet hakkı diğerine mehir olmuş olur.

îmamı Gazali (450-505)'nin «El-Vasît» nâm eserinde nikâhı Şiğar'in kâmil şekli şöyle tarif edilmiştir : «Şiğar; bir kimsenin baş­kasına : Sen de bana kızını vermen şartı ile kızım sana verdim demesi ve kadınlardan her birinin bud'u diğerine mehir olmasıdır.»

Şiğar, câhiliyet devri nîkâhlarmdandır. Dinimizde hükmü ihtilaflı­dır. Hanefîler'e göre bu akd sahihtir; kadınlara mehr-i misi ver­mek îcâbeder. Ata, Amr b. Dinar, Zühri, Mekhûl, Sevrî ile Küfe ulemâsının mezhepleri de budur.

Ulemâdan bir taifeye göre nikâh-ı şiğâr bâtıldır; ve bütün hüküm­leri hususunda nikâh-ı fâsid gibidir. İmam Şafiî, İshâk ve Ebû Sevr'in kavilleri de budur. İmam Mâlik ile Ebû Ubeyd nikâhı Şiğar'm herhalde mensuh olduğuna kaaildirler.

Evzaî : «Zifaf yapılmamışsa nikâh fesh edilir. Ve yeniden mehir tayin edilerek şahitler huzurunda nikâh kıyılır; zifaf yapılmışsa kadın­lar mehri misil alırlar.» demişdir.

 

8- Nikahtaki Şartları İfa Babı

 

63- (1418) Bize Yahya b. Eyyûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü-şeym rivayet etti. H.

Bize İbni Nümeyr de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ve rivayet el­ti. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid El-Ahmer rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. El-Müsennâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yâni El-Kattân, Abdûlhamid b. Ca'fer'den, o da Yezid b. Ebî Habib'den, o da Mersed b. Abdillah El-Yezeni'den, *> da Ukbetü'bnû Âmir'-den naklen rivayet eyledi. TJkbe şöyle demiş: Resûlüllah (Sallaİîahü Aleyhi ve. SeUem) :

«Şübhesiz ki, en ziyade ifâsı gereken şart, kendisi ile kadınları helâl yaptığınız nıehirdiı» buyurdular.

Ebû Bekir ve İbnû'l-Müsennâ hadîsinin lâfzı budur. Yalnız İbnû'J.-Müsennâ (şart yerine) şurut dedi.

Bu hadîsi Buhârî «Nikâh» ve «Şurût» bahislerinde; diğer Kü-tübü Sitte sahiblerİ «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmiş­lerdir.

Ekseri ulemâ: «En ziyade ifası gereken» tâbirim' ilzam, değil evlâ mânâsına almışlardır. Bu takdirde mânâ şöyle olur: «İfası evlâ olan şartlar kendileri ile kadınları helâl yaptığınız mehirlerdir.»

Bâzıları bu tâbiri ilzam ve vücût mânâsına almışlardır.

îfasi gereken şartlar umûmî midir yoksa mubah olan şartlar mıdır. Yahut nikâha tealluk eden mehir ve iddet gibi şeyler midir yahut sade­ce mehrin vücûbu mudur? Bu hususta ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Şübhe­siz ki caiz olmıyan şartlarla akd'în mucebine zıd olan kadını boşamak veya nafakasını vermemek gibi şartlar bu bahsin haricindedir. Onların ifâsı gerekmez.

İbni Ebî Şeybe *E1-Musannef» adlı eserinde Şa'bi'nin : «Bir adam karışma ev temin edeceğini şart koşarsa bu şart o ka­dını helâl eden şartlardandır.» dediğini rivayet etmiştir.

Nevevî, İmamı Şafiî ile ekseri ulemânın buradaki şart­ları nikâhın mekasıt ve muktezâsma uygun olan iyi geçinmek, nafaka, elbise ve meskenini mâruf vecihîe vermek gibi şartlar mânâsına hamlet­tiklerini söylüyor. Nikâhın müktezasına muhalif düşen nafaka verme­mek, adalete riâyet etmemek, sefere götürmemek gibi şartları ifâ gerek­mez. Bunlar lâğvdır.

Bâzılarına göre kızın velisi kendisi için mehirden maada irşâd der-meyan ederse damadın bu şartı ifâsı gerekir. Tavus, Atâ' ve Z ührî şart koşulan şeyin kadına verileceğine kaail olmuşlardır. Ömer b. Abdilazîz dahi bu şekilde hüküm vermiştir. Sevrî ile   Ebû Ubeyd'in kavilleri de budur.

Ali b. Hüseyin ile Mesrûka göre velinin şart koş­tuğu şey onun hakkıdır. İkrime : «Nikâhı yapan bizzat veli ise şart koştuğu şey onundur.» demiş bir takımları bu hakkın veliler arasın­da yalnız babaya mahsus olduğunu söylemişlerdir.

Saîd b. El-Müseyyeb ile Urvetü'bnû Zübeyr şartın nikâh kıyılmadan önce yapıîmasiyle nikâhtan sonraya bırakılması arasında fark görmüş ve : «Eğer kadın nikâh edilmezden ön­ce mehir veya ailesi için başka bir şey şart koşulmuşsa bunlar kadına ve­rilir. Nikâhtan sonra ailesi için şart koşulan şeyler ailesinin olur.» de­mişlerdir. İmam Mâ1ik'in dahi : «Eğer bu şart akd halinde ya­pılmışsa meşrut olan şey kadının; akd'den sonra yapılmışsa şartta bildi­rilen kimsenin olur.» dediği rivayet edilir. İmam Şafiî 'nin eski mezhebi de budur. Kitâbus'sadâk'da ise «Bu mehir fâsitdir. Kadına mehri misil vermek icâb eder.» demişdir. Şâfiîyye ulemâsının sahîh olarak kabul ettikleri kavi budur.

Tirmizî : «Peygamber (SaUaHahü Aleyhi ve Scllcm) 'nin ashabından bazı ulemâ Hz. Ukbe hadîsi ile amel etmişlerdir. Ömerü'bnûl-Hattâb bunlardandır.» dedikden sonra sözüne şöyle devam etmiş­tir : «-Bir adam bir kadınla evlenir de onu bulunduğu şehirden çıkar­mamayı şart koşarsa kadını şehirden çıkaramaz.» Ulemâdan bazılarının kavilleri budur. İmam Şafiî. İmam Ahmed ve İshâk dahi buna kâail olmuşlardır. Hz. A1i (RadiyaUahu anh) : «Al­lah'ın şartı kadının şartından öncedir.» demiştir ki, bununla her nekadar şart bulunsa da kocası karısını yine bulunduğu şehirden çıkarabilir. De­mek istediği sanılmaktadır. Süfyân-ı Sevrî ile bazı Küfe ulemâsının kavilleri de budur.

 

9- Nikahda Dul Kadından İzin Almanın Sözle, Kızdan İse Susmak Suretiyle Olacağı Babı

 

64- (1419) Bana Ubeydullah b. Ömer b, Meyserete'I-Navârîri riva­yet etti (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hi-şânı. Yahya b. Ebî Kesir'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Ebû Seleme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hüreyrc rivayet eyledi ki. Resûlüllah (SaîlaUahü Aleyhi ve Sellem):

«Dul  kadın   kendisiyle  istişare edilmedikçe  nikâh  edilemez. Kız da kendisinden izin alınmadıkça nikâh olunamaz.» buyurmuşlar. Ashâb :

— Yâ Resûlallah! Onun izni nasıl olur? demişler. Resûlüllah (SaUallchü Aleyhi ve Sellenı) :

«Susmasıdır» buyurmuşlar.

 

( ..) Bana Zühcyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. İb­rahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Ebî Osman rivayet ey­ledi. H.

Bana İbrahim b. Musa da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsâ yâni İbnî Yûnus, Evzâî'den naklen haber verdi. H.

Bana Züheyr b. Harb dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin b. Muhammed rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Şeybân rivayet eyiedi. H.

Bana Amr'ii-Nâlud ile Muhammed b. Rafi1 dahi rivayet ettiler. (De­diler ki) : Bize Abdûrrezzâk, Ma'mer'den rivayet etti. H.

Bize Abdullah b. Abdirrahmaıı Ed-Dârimİ de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Hassan haber verdi. (Dedi ki) : Bize Muâviye rivayet et­ti. Bu râvilerin hepsi Yahya b. Ebî Kesîr'den Hişâm hadîsi mânâsında ve onun isnadı ile rivayette bulunmuşlardır.

Bu hadîsde Hişâm, Şeybân ve Muâviyetû'bnû Sellâm'ın lâfızları bir­birinin aynıdır.

Bu hadîsi Buhârî «Nikâh» ve «Terkü'I-Hiyel» bahislerinde; Nesâî  «Nikâh» bahsinde tahric etmişlerdir.

Eyyim : Lügatte bekar maniasına gelir. Ve erkeğe de, kadına da ey-yim itlak olunur. Burada dul mânâsına kullanılmıştır. Nitekim bakire mukabilinde zikredilmiş olması da bunu gösterir. Kaadî Iyâz'm beyanına göre ulemâ burada ondan murâd ne olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Hicaz  uleması ile bütün fukahaya göre dul kadındır.

Lûgatta büyük veya küçük, bakire veya dul olsun kocasız kadın demek­tir   Fakat ekseriyetle dul kadın mânâsında kullanılır.

Küfe uleması ile İmam Zûfer: «Burada Eyyim'den rnu-rad dul olsun, bakire olsun kocasız kadındır.» demişlerdir.

İsti'mâr: Emr istemektir. Bâzıları bunun müşavere mânâsına geldi­ğini söylerler.

Mevzubahis emr ve izin isteme nikâh hususundadır. Yani dul bir ka­dın nikâh edileceği vakit bizzat nikâh meclisinde bulunamıyacaksa ondan vekâlet alınır. Ve bu vekâleti sözle vermesi meselâ : «Beni filâna nikâh et» >ahut «Beni filâna nikahlamak için seni tevkil ettim» demesi icab eder. Nikâh edilecek kızdan ise izin istenir. Hadîs-i şerifin beyanına gö­re kızın susması da sözle beyan gibi izin sayılır. Meselâ; bir baba kı­zma : «Seni filâna nikahlamak için beni tevkil ettin mi?» diye sorsa da kız hiç bir şey söylemeyib sükût etse. bu hal izin sayılır.

İmam A'zam bu hadîsle istidlal ederek velinin dul kadınla âkil baliğ olmuş bakireyi nikâha icbar edemeyeceğine kaail olmuştur. Ona göre akıl baliğ bir kız velisinin izni olmaksızın kocaya varsa nikâhı sahih ve nafizdir. Hanefîler 'den İmam Ebû Yûsuf ile îmam Muhammed'e göre bu nikâh velinin kabulüne mütevak­kıf d ir,

îmam Şafiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed'e göre kadınların ibaresiyle asla nikâh nafiz olamaz. Delilleri : «Velisiz nikâh olamaz» mealindeki hadîstir. Ancak mezkûr hadîs müttefekun aleyh değildir. Binâenaleyh müttefekun aleyh olan babımız hadîsine mu-âraza edemez. Onun içindir ki, Buhârî ile Yahya b. Maîn : «Yani velinin şart olması hususunda sahih bir hadis yoktur.» demişler­dir. Gerçi Tîrmizî'nin rivayet .ettiği Hz. Âişe hadîsinde : «Her­hangi bir kadın velisinin izni olmaksızın evlenirse onun nikâhı bâtıldır» buyrulmuşsa da Tirmizî bu hadîs üzerinde ulemadan bazılarının söz ettiklerini ve onun zaif saydıklarını bildirmiştir.

 

65- (1420) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze Abdullah b. İdris, İbnî Ciireyc'den rivayet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Rafi' dahi hep birden Abdurrezzak'dan rivayet ettiler. Lâfız ibni Rafi'indir. (Dediler ki) : Bize Abdurrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnî Cüreyc haber verdi. (De­di ki) : İbni Ebî Müleyke'yi şunu söylerken işittim. Âişe'nin âzathsı Zek-vân dedi ki, ben Âişe'yi şöyle derken işittim : Kesülüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Selîern]e, ailesinin evlendirdiği bîr kızdan nikâh hususunda enir alı­nacak mı ahnmıyacak mı? diye sordum.» Resûlüllah (SallaHahiiAleyhi've SeUe*n) Âişe'ye :

«Evef, ondan emîr alınacak.» cevâbım vermiş. Âişe dedi kî: Bunun üzerine ben kendisine:

— Ama kız utanır, dedim. Resûlüilah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) :

«Kız sustu mu işte bu onun iznidir.»     buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî ile Nesâî «Nikâh» bahsinde tahric et­mişlerdir.

Bakire kızın susması nikâh için izin sayılınca gülmesi de delâleten izin sayılmıştır. Çünkü gülmek işittiği şeye sevindiğine alâmettir. Bazı­ları istihzaya benzeyen gülüşü rıza saymamışlardır.

Ağlamak rıza göstermemeye delil sayıldığı için izin sayılmamışsa da sessizce ağlamak yine de izinden ma'duddur.

Bakire kızın utanması seran özür kabul edilerek susması izin sayıl­dığı halde dul kadına bu hakkın tanınmaması onun evvelce kocaya va­rarak erkekle mümâresede bulunmasmdandır.

 

66- (1421) Bize Saîd b. Mensur ile Kutaybe'tifbnü Saîd rivayet ettiler.  (Dediler ki) : Bize Mâlik rivayet etti. H.

Bize Yahya b. Yahya dahî rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Mâlik'e : Sana Abdullah b. Fadl, Nafr b. Cübeyr'den, o da İbni Abbâs'-dan naklen Peygamber (Sailaliakii Aleyhi ve Selkm) 'in :

«Dul kadın kendisi için velisinden daha ziyade hak sahibidir. Kızdan ise nefsi hakkında izin istenir; onun izni de susmasid:r.» buyurduğunu ri­vayet etti mi? diye sordum. Mâlik, evet, cevâbını verdi.

 

67- (...) Bize Kutaybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Ziyâd b. Sad'dan, o da Abdullah b. Fadl'dan naklen rivayet etti. Abdullah Nafi' b. Cübeyr'i, İbni Abbâs'dan naklen haber verirken din­lemiş ki, Peygamber (Sallalichü Aleyhi ve Sel'.em):

«Dul kadın kendisi içîn velisinden daha ziyade hak.sahibidir. Kızdan ise emir istenir; onun izni susmasıdır.»

 

68- (...) Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân bu isnâdla rivayette bulundu ve :

«Dul kadın kendisi İçin velisinden daha ziyade hak sahibidir. Kızdan nefsi hakkında babası izin ister. Onun izni de susmasd:r.» Dedi. Galiba: «Susması ikrard:r.» da dedi.

Dul kadının nefsi için velisinden daha haklı olması İmam A'zam'la Dâvûd-ı Zâhiri'ye göre her hususa şâmildir. Akd'-lar ve şâir hukuk bunda dahildir. Fakat bu ibarenin rızaya mahsus olma­sı da muhtemeldir. Bu takdirde cümlenin mânâsı: «Nikâha rıza göster­mek hususunda dul kadın velisinden daha ziyâde hak sahibidir. İznini söylemek suretiyle ifade eder.» demek olur.

«Kızdan nikâh hususunda emir alınır» cümlesinin mânâsı hakkında ulema ihtilâf etmişlerdir. İbni Ebî Leylâ, İmam Şafiî, İmam Ahmed, İshâk ve başkalarına göre kızdan izin iste­mek lâzımdır. Yalnız veli babası veya dedesi ise İzin istemek mendûp, bunlardan başka biri ise vâcibdir. Baba ile dede kızdan izin almadan nikâhını kıyabilirler. Çünkü onlar bu hususta kemali şefkat sahibidir. Şâir velilerin izin almadan nikâh kıymaları sahîh değildir.

Evzâî, İmam Âzam ve diğer Küfe ulemâsına göre âkil baliğ olan har kızdan nikâh için izin istemek vâcibdir.

Mâ1ikî1er'den bazıları : «Nikâh teklifi karşısında susmanın izin sayılacağını kıza önceden bildirmek şarttır» demişlerdir. Fakat ekseri­yetle Mâliki ulemâsı bunun müstehab olduğuna ittifak etmişler­dir. Nikâhda velinin şart olup olmama meselesi dahi ihtilaflıdır. İmam Mâlik ile Şafiî bunun şart olduğuna kaaildirler. Onlara göre veiisiz nikâh sahih değildir.

Hanefîler 'den İmam Âzam ile İmam Ebû Yû­suf 'a göre âkîl baliğ ve hür olan bir kadının nikâhı için veli şart de­ğildir. Kadının rızası kâfidir. Bu babda kadının dul veya bakire olması hükmen müsavidir. Mamafih İmam Ebû Yûsuf 'dan bir riva­yete göre veli şarttır. İmam Muhammad veiisiz kıyılan ni­kâhın velinin rızasına mevkufen caiz olduğuna kaaildir.

Ebû Sevr 'e göre kadın velisinin izni ile kendini nikâh ede­bilir. Fakat velinin izni yoksa nikâh caiz değildir.

Dâvud-u Zahirî: «Bakirenin nikâhında veli şart. dul ka­dının nikâhında şart değildir.» demiştir. Fakat ulemâ Dâvud'un bu sözde tenakuza düştüğünü söylerler. Çünkü onun sözü ihtilaflı bir me­selede yeni bir kavi sayılır. Halbuki Dâvud'un mezhebine göre ih­tilaflı meselede ortaya yeni bir kavi çıkarmak caiz değildir.

Resûlüllah {Sadallchü Aleyhi ve Sellem) 'in bakire hakkında: «Onun iz­ni susmasıdır» buyurması Nevevi'ye göre her bakire ile her veliye amin ve şâmildir. Bakirenin mutlak surette susması kâfidir. Nevevî «Sahîh olan budur» diyor.

Hanefîler 'le Şâfiîler 'den bazılarına göre bakireden izin isteyen veya baba veya dede olursa sükût kâfi, başkaları izin isterse rı­zasını behâmehal sözle ifade etmesi gerekir. Çünkü kız babası ile dede­sinden daha ziyade utanır.

Dul kadının sözle izin vermesi icab eder. Bu babta ulemâ mütte­fiktir.

 

10- Babanın  Küçük  Bakireyi  Evlendirmesi  Babı

 

69- (1422) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. EI-Alâ rivayet etti. (De­di ki) : Ebû Üsâme rivayet etti. H.

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Kitabımda Ebû Usâme'den naklettiğini, onun da Hişâm'dan, onun da babasından, onun da Âişe'den rivayet eylediği şu hadîsi buldum. Âişe şöyle demiş :

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) beni altı yaşımda iken nikâh etti; dokuz yaşımda iken de benimle zifafa girdi. Müteakiben Medînefye geldik. Ben bir ay sıtmaya tutuldum. (Bu sebeble saçlarım döküldü) ni­hayet saçlarım (tekrar büyüyerek) omuzlarıma indi. Derken bana Ümmü Rumân geldi. Ben kız arkadaşlarımla birlikte tahtaravalli oynuyordum. Bana seslendi. Hemen yanına vardım. Beni ne yapacağını bilmiyordum. Elimden tutarak beni kapıda durdurdu. Nefesim kesilmiş, Iıeh heh diye soluyordum. Nihayet hızlı solumam zail oldu. Ümmü Kuman beni bir odaya aldı. Pir de ne göreyim Ensardan bir takım kadınların huzurun-dayım. Kadınlar : Hayırlı, uğurlu ve mübarek olsun, dediler. Ümmü Ru­mân da beni onlara teslim etti. Kadınlar taşımı yıkadılar. Beni çekip çevirdiler. Bir de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîîeın) kuşluk zamanı an-sizm çıka geldi. Kadınlar beni ona teslim ettiler.

Muâviye, Hişânı b. TJrve'den naklen haber verdi. H.

Bize İbni Nümeyr de rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Abde yâni İbni Süleyman, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleml beni altı yaşımda iken nikâh etti. Dokuz yaşımda iken de zifafa girdi."

 

71- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-rezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Ma'mer, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, PeygamfoerfSallallahü Aleyhi ve Sellem) ken­disini yedi yaşında iken nikâh etmiş dokuz yaşında iken de zifaf yapıl­mış (oyuncak) bebekleri beraberinde imiş. On sekiz yaşında iken de Re-sûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vefat etmiş.

 

72- (...) Bize Yahya b, Yahya ile İshak b. İbrahim, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Kureyb rivayet ettiler. Yahya ile İshak (Bize haber verdi) tâbirini kullandılar. Ötekiler: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti; dedi­ler. Âişe Resûlüllah <Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile altı yaşında iken evlen­diğini; dokuz yaşında iken zifaf edildiğini, onsekiz yaşında iken de Re-sûlüliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in  vefat ettiğini  söylemiş.

Bu hadîsi Buhârî «Menâkıb-ı Ensâr» bahsinde; İbni Mâce  «Nîkâh»da tahric etmişlerdir.

İbni Ebî Şeybe'nin : «Kitabımda buldum» diyerek rivayet etmesi hadîsi Ebû. Usâme'den işitmediğine işarettir, Sahih olan kavle göre bu şekilde hadîs rivayeti caizdir. Cumhuru ulemâ1-nin kavilleri de budur. Mamafih İmamı Müslim yalnız bu ri­vayetle iktifa etmemiş, hadîsin diğer rivayetlerini birer birer sıralamış­tır. O rivayetlerde râvilerin hadîsi birbirlerinden işittikleri tasrih olun­muştur.

Hadîsin «sıtmaya tutuldum» cümlesinden sonra gelen (Bu sebebîe saçlarım döküldü)  cümlesi mahzû: olup zımnen anlaşılmaktadır.

Ümmü Rumân: Hz. Âişe 'nin annesidir. İsmi : Zeyneb binti Âmir 'dir. Ümmü Rumân hicretin altıncı yılında vefat etmiş, kabrine bizzat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) inerek onun için istiğfarda bulunmuş :

«Ycrrabbi! Ummü Rumân'ın senin ve Resulünün yolunda neler çektiği sana meçhul değildir.» demiştir.

Hadîsdeki Taifden murad baht'dır. Bununla ensar kadınları Hz, Âişe 'nin nikahım tebrik etmişlerdir.

Hz. Âişe'nin nikâh ve zifaf edildiği zaman kaç yaşında olduğu ihtilaflı ise de esah olan kavle göre altı yaşında iken nikahlanmış; dokuz yaşında zifaf edilmiştir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seiîem) vefatında Hz. Âişe   on sekiz yaşında bulunuyordu. [4]

Zifafın hangi ayda yapıldığında dahi ihtilâf vardır. Esah olan kavle göre Şevval'dedir. Çünkü İmam Müslim ile, îmam Ahmed, Tirmizî, Nesaî ve İbni Mâce'nin rivayet et­tikleri bir hadîsde Âişe (Radiyalkıhü anket): «Resûlüllah(SaîlaUahü Aleyhi ve Seiîem) beni Şevval'de nikahladı ve Şevval'de zifafa girdi...» demiştir.

İbni îshâk'm beyânına göre Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) evvelâ Hz. Hatice, ondan sonra Hz. Şevde, daha sonra Hz. Âişe ile evlenmiştir. Bâzıları, Hz. Âişe'yi Şevde (RadiyaUahû an ha) dan önce aldığını söylemişlerse de Dimyatı İb­ni  îshâk   kavlinin doğru olduğunu bildirmiştir,

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :

 

1- Yeni evlenenlere hayır ve bereket duasında bulunmak;

2- Gelini damada temiz pâk ve süslü olarak takdim etmek;

3- Bu maksatla kadınların gelinin yanma toplanmaları müstehab-tır. Çünkü geline zifaf âdabını kadınlar Öğretirler.

4- Zifaf gündüz dahî caizdir.

5- Kaadî Iyâz'a göre bu hadîs kız çocuklarının yapma be­beklerle oynayabileceklerine delildir. Hadîsin bir rivayetinde : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellcmfin bu bebek oyununu gördüğü halde ses çıkar­madığı bildirilmiştir. Bunun sebebi, kızları çocuk terbiyesine ve ev iş­lerine  alıştırmaktır.  Maamafih, bu hadîsin,  resim yapmayı  yasak eden hadîslerden tahsis edilmiş olması ve keza Hz. Âişe kıssasının, resim haram edilmezden önce geçmiş bulunması da birer ihtimâldir.

 

11- Şevval Ayında Evlenmenin, Evlendirmenin; ve O Ayda Zifafa Girmenin Müstehab Oluşu Babı

 

73- (1423) Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki) : Bize Vekî' rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Süfyân, İsmail b. Ümeyye'den. ö da Abdullah b. Urve'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) benimle Şevvâl'de nikahlandı ve (yine) ŞevvâVde zifaf oldu. Binâenaleyh Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) in kadınlarından hangisi onun indinde benden daha bahtlı ola­bilirdi?»                                                                                                 .

Trve demiş ki : «Âişe akrabası kadınları Şevvâl'de zifaf etmeyi se­verdi.»

 

(...) Bize bu hadîsi İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) :Bize Süfyân bu isnatla rivayette bulun­du. Ama Âişe'nin fiilini söylemedi.

Hz. Âişe bu hadîsiyle bir câhiliyet devri âdetini yıkmak iste­miştir. Filvaki' câhiliyet devrinde Araplar Şevval ayında evlen­meyi kerih görürlerdi. Bugün dahi bazı câhiller : «İki bayram arasında nikâh caiz olmazmış» diyerek bu âdeti terviç etmektedir. Halbuki dinen böyle bir şeyin aslı esası yoktur. Bilâkis bu hadîs-i şerif Şevval 'de ev­lenmenin ve Şevval'de zifafa girmenin müstehab olduğuna delildir.

 

12- Bir Kadınla Evlenmek İsteyenin Onun Yüzüne ve Ellerine Bakmasının  Mendüp  Olması Babı

 

74- (1424) Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yan, Yezîd b. Keysan'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seİlemyin yanındaydım. Ona bir adam gelerek kendisinin Ensar'dan bir kadınla evlenmek istediğini haber verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selleın) kendisine:

  «O kadına baktın mı?» diye sordu. Gelen zkt:

  «Hayır!» dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «öyle ise git de ona bir bak! Çünkü Ensorın gözlerinde bir şey vardır.»  buyurdular.

 

75- (...) Bana Yahya b. Mam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mervân b. Muâviyete'l-Fezârî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Keysân, Ebû Hâzim'den. o da Eb» Hüreyre'den naklen rivayet eyledi. (Şöyle demiş) : Bir adam Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem i 'e gelerek:

  Ben ensardan bir kadınla evlendim; dedi. Bunun üzerine Peygam­ber (SaüaUahii Aleyhi ve Sellenı) kendisine:

  «O  kadına   bakt:n   mı?  Zira  ensârın   gözlerinde  bir  şey vardır.» di>e sordu. O zât:

  Kadına baktım; dedi. Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) :

  «Onu kaça nikahladın?» dedi. Adam:

  DÖrt okiyye'ye;  cevabını verdi. Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Seliem):

  «Dört okiyye'ye mî? Sİz galiba gümüşü şu dağın cephesinden yon­tuyorsunuz. Bizde sana verecek bir şey yok. Lâkin belki seni bir?orau ile göndeririz de ondan ganimeî alırsın.»  buyurdu. Az sonra Benî Abs kabi­lesine bir ordu gönderdi, Ordu ile beraber bu adamı  da  yolladı.

«Ensârın gözlerinde bir şey vardır» cümlesinden murâd bâzılarına göre gözlerinin küçüklüğüdür. Bâzıları: «Bundan murâd ensârın mavi gözlü olmalarıdır.»  demişlerdir.

 

Hadisi Şerif'den  Şu Hükümler Çıkarılmıştır:

 

1- Nasihat için bu gibi sözleri söylemek caizdir.

2- Bir  kimsenin  evlenmek istediği   bir  kadının yüzüne bakması müstehabdır. Dört mezheb imamı ile cumhur-u   ulemânın   mezheblerİ budur-

Kaadî Iyâz bazılarının bunu mekruh gördüklerini söylemiş­tir. Fakat bu söz hata olup, hem bu hadîsin sarahatine muhaliftir. Zira alıs-veriş ve şehadet gibi yerlerde ihtiyaç olursa kadının yüzüne ve el­lerine bakmak bilicma' caizdir. Ellerle yüze bakmanın caiz olması bu azanın avret sayılmamasındandır. Zira yüze bakmakla kadının güzellik veya çirkinliğine; avuca bakmakla da bedeninin yumuşaklığına veya sertliğine istidlal olunur. Cumhur-u ulemânın mezhebi budur.

Evzâî'ye göre : Erkek, evlenmek istediği kadının etli yerlerine bakar. Dâvûd-u Zahiri bütün bedenine bakabileceğini söyle­miştir ki, hata ettiği meydandadır. Çünkü bu söz sünnetin kaidelerine ve icmâa muhaliftir.

Cumhura göre kadına bakmak için onun rızasını almak da şart de-ği3dir. Kadının haberi yokken onu görmek caizdir. Yalnız İmam Mâ1ik avret mahalli görülür korkusu ile habersizce bakmayı kerih gör­müştür, îmam-i Mâlik 'den diğer bir rivayete göre kadına izin­siz bakmak caiz değildir. Fakat bu kavi zayıftır. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) evlenilmek istenilen kadına bakmaya mutlak surette izin vermiş ve bu hususta kadından müsaade almayı şart koşma-mıştir. Bir de kadın ekseriyetle bu izinden utanır. Bakarı kimsenin o kadını beğenmemek ihtimâli de vardır. İzin şart koşulduğu takdirde beğenilmeyen  kadın  gücenir.  Onun  içindir ki,  ulemâdan  bâzıları :  «Kadına dünür göndermeden önce onu görmek ve bakmak müstehabdır. Tâ ki, beğenmezse güceniklik olmasın. Dünür gönderip de kadını görür ve beğenmezse onunla evlenmediği takdirde kadın gücenir»  demişlerdir.

Ulemâdan bazılarına göre kadını bizzat görmek mümkün olmazsa, onu görmek için itimâda şayan bir kadını göndermek müstehab olur. Fakat bunu dahi dünürlükden önce yapmalıdır.

«Siz galiba gümüşü şu dağın cephesinden yontuyorsunuz?» cümle­sinden murâd evlenecek kimsenin halinen isbetle fazla mehir koymanın doğru olmadığını anîatmakdır.

 

13- Mehir Babı, Mehrin Kur'an Öğretmek, Demir Yüzük Vesaire Gibi Şeylerin Azından ve Çoğundan Caiz Olabileceği; Kendisine Ağır Gelmeyen Kimsenin Beşyüz Dirhem Mehir Vermesinin Müsthab Oluşu Babı

 

76- (1425) Bize Kuteybetü'bnû Saîd Es-Sakafî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yakuta yâni İbni Abdirrahman Eî-Kaarî; Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivayet eyledi. H.

Bize bu hadîsi yine Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûlaziz b. Ebî Hâzim babasından, o da Seni b. Sa'd Es-Sâidî'den naklen rivayet etti. Sehl şöyle demiş : Bir kadın Resulüllah (Sallalicüm Aleyhi ve Sellem'ı'e gfe-lerek :

  Yâ Resûlellah!  Kendimi  sana  hibe etmeye geldim;   dedi. Bunun üzerine  Resûlüjlah (Saiiaüahü Aleyhi ve Sellem) kadına   bakarak  onu  tepe­den tırnağa süzdü. Sonra başını eğdi. Kadın kendi hakkında bir hüküm vermediğini görünce oturdu. Derken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in ashabından bir zât kalkarak :

  Yâ Resûleliah! Eğer senin bu kadına bir ihtiyacın yoksa, onu be­nimle evlendiriver!  dedi. Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Sende (verecek) bir şey var rm?»  diye sordu. O zât:

  Yok vallahi ya Resûleîlah! dedi. Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Sen evine git de bir şey bulabilecek misin bakî»   buyurdu.   Bu­nun üzerine o zât gitti. Sonra  dönerek:

  Yok vallahi! Hiç bir şey bulamadım, dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Demirden bir yüzük olsun (bulmaya) bak!» dedi. O zât yine gitti. Sonra dönerek; yok vallahi yâ Resûleliah! Demirden bir yüzük de bula­madım. Lâkin işte kaftanım  (Râvİ Sehl malı bir kaftandan ibaretti, de­miş). Bunun yarısı kadının olsun, dedi.

Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Senin kaftanını ne yapsın? Onu sen giymiş olsan, kadının üze­rinde bir şey kaimıyacak; kadın giyse senin üzerinde ondan bir şey kal-mıyacak!»  buyurdular. Bunun üzerine o zat oturdu. Bir hayli  oturduk­tan  sonra  kalktı.   Dönüp  giderken   Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem i onu  görerek çağrılmasını  emir  buyurdu.  Adamı  çağırdılar.  Geldiği  va­kit Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Ezberinde Kur'âVdan neler var?» diye sordu. O zât:

  Filân ve filân   sûreler  ezberimdedir; diyerek   (bildiği)   sûreleri saydı. Kesûlüllah   (SallaîlahÜ Aleyhi ve Sellem):

  «Onları ezberden okuyabilir misin?» dedi. O zât:

   Evet! cevâbını verdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Haydi git! Kadın sana ezber bildiğin Kur'ân ile temlik olundu.» buyurdular.

Bu  hadîs İbni  Ebî Hâzim'indir.    Lâfız  itibariyle Yâkub'un  rivayeti dahî buna yakındır.

 

77- (...) Bize bu hadîsi Kalef b. Hişam dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd rivayet eyledi. H.

Bana bu hadîsi Zûheyr b. Harb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yân b. Uyeyne rivayet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim de, Derâverdî'den rivayet etti. H.

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Hü-seyi» b. Aliyy, Zâide'den rivayet eyledi. Bu râvilerin, hepsi Ebû Hâzim'-den, o da Sehl b. Ebî Sa'd'dan naklen birbirlerinden fazla olmak üzere rivayette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki, Zâİde hadîsinde : «Haydi git! Onu sana tezvic ettim. Ona Kur'ân öğret! buyurdu.» ifâdesi vardır.

Bu hadîsi Buhârî «Fedâilrl-Kur'ân» ve «Nikâh» bahislerinde kimi muhtasar, kimi mufassal olmak üzere muhtelif yerlerde tahric et­tiği gibi, diğer Kütüb-ü Sitte sahihleri dahi nikâh bahsinde; ayrıca Nesâî   «Fedâili'l-Kur'ân»da   muhtelif râvilerden  tahric  eylemişlerdir.

Kesûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimize kendini bağışlama­ya gelen kadının kim olduğu ihtilaflıdır. Bâzıları Havle binti Hâkim olduğunu söylemiş, bir takımları : Ümmü Şüreyk'dir» mütalâasında bulunmuşlardır. Meymûne olduğunu söyliyen-ler de vardır. Fakat Ayni 'nin üstadı Şeyh Zeyneddîn'e göre bunla­rın üçü de doğru değildir. Çünkü Havle ile Ümmü Şüreyk evlenmemişlerdir. Hz. Meymûnele Ümmehâiı mirminindendir. Binâenaleyh başkasına nikâh edilmesi imkânsızdır.

Ebû Davud'un rivayetinde evlenecek zâtın : «Ederimde Ba­kara ile ondan sonraki sûre vardır» dediği bildirilmiştir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hibe lâfzıyle nikâh kıyılabilir. Hanefi1er'le, Sevri'nin ve Hasen b. Hayy'in mezhebleri budur. Bunun şekli : «Ba­banın kızımı sana hibe ettim» demesi; damadın da «Kabul ettim» yahud «Tezevvüc eyledim» gibi bir sözle mukabelede bulunmasıdır. Mehir ta­yin edip etmemenin hiç bir tesiri yoktur. Tayin edildi ise mehri müsem-ma verilir. Edilmedi ise mehri misil lâzım gelir.

îmam-i Şâfiî'ye göre hibe lâfzı ile nikâh kıyılamaz. Rabia ile Ebû Sevr, Ebû Ubeyd ve İmam Mâ1ik'in bir kavli budur.

Bir kadının kendini Peygamber (SallaUahii Aleyhi ve Sellemi'e bağışla­ması bilittifak caizdir. Bu Peygamber (Sailaliahu Aleyhi ve Sellem) 'e mah­sustur.

Mâ1ikî1er‘den İbni Kasım'm İmam Mâlik 'den rivayetine göre Peygamber (SaUaUahii Aleyhi ve Sel!em,'m vefatından son­ra nikâhda hibe meselesi caiz değildir.

2- Hadis-İ şerif karı ile kocanın razı olacakları bir şeyden mehir yapılabileceğine delildir.    İmam   Şafiî    ile   Rabîa, Ebu'z -Zinâd , İbni Ebî Zi'b, Yahya b.  Saîd,   Leys b.  Sa'd,  Müslim  b.    Hâlid,    İmam  Ahmed İshâk.    Sevrî,    Evzâî,   Dâvudu   Zahiri ve Mali­ki1er'den    İbni Vehb'in mezhebleri de budur. Bu zevata göre kıymeti bir dirhemden az olan bir şeyden bile mehir yapılabilir.

imam Mâlik hırsızlıktaki el kesmeye kiyasen bir dinarın dörtte birinden az mehir olamıyacağım söylemiştir. İbni Hazm'e göre yarılanmayı kabul eden her şeyden mehir yapmak caizdir. Velevki bir buğday danesi olsun delili hadîs-i şerifte geçen : «Velevki demirden bir yüzük olsun» cümlesidir.

ibrahim Nehaî 'nin : «Ben mehrin fahişe ücreti kadar olma­sını kerih görürüm. Hiç olmazsa on veya yirmi dirhem vermeli.» dediği rivayet olunur. Şa'bi'den bir rivayete göre zamanının uleması bir erkeğin üç okiyye'den az gümüş vererek evlenmesini kerih görürlermiş.

Hanefîîer'e göre mehrin en az mikdarı on dirhem gümüş veya  onun  kıymetidir.   ResûlüIİah (Sollailo.hü A'eyhi ve Sellem)'in :

«Velev demirden bir yüzük olsun!» buyurması mübalağa içindir.

3- Bu hadîs demirden yüzük yapılabileceğine delildir. Mesele ule­mâ arasında ihtilaflıdır. Hanefi1er'e göre caiz değildir.

4- İmam Şafiî ile Zahirî !Iere ve bir rivayette   İmam Ahmed'e göre kadına mehir olarak Kur'ân-ı Kerîm'in bir sûresini öğretmeyi şart koşmak caizdir. Erkeğin bu sûreyi öğretmesi icab eder.

Hanefi1erle İmam Mâlik'e ve bir rivayette îmam-ı Ahmed'e göre Kur'ân-ı Kerîm 'den mehir olmaz. Leys b.    Sa'd  ile İshâk b. Râhuye'nin mezhebîeri de budun

Kur'ân sûresini kadına öğretmeyi mehir tayin ederek kıyılan nikâh sahihdir. Kadına mehri misal vermek icab eder. Nitekim hiç me­hir konmadığı zaman dahi rcehri misil verilir.

Tahâvî diyor ki : «Kadın sana, ezber bildiğnKur'ân ile temlik olundu; cümlesinden murâd, zahiri mânâsına hamledilirse, Öğret­mek değil sûre anlaşılır. Ve sûrenin hürmeti mânâsına gelir. Bu syzde mehirden bahs yoktur. Nitekim Hz. Enes İn validesi kocasının müs-lüman olması şartı ile evlenmişti; fakat onun müslüman oluşu hakikatte mehir sayılmamıştı. Kur'ân sûresinden bîlicmâ' mehir olmaz. Şu halde bu cümleden murâd : Bu kadın sana ezber bildiğin Kur'ân'm hür­met ve bereketi sebebiyle nikâh olundu; demektir.» Yâni cümledeki (bâ) ta'lîl içindir. Hadisin gerek (bâ). gerekse (me'a) ve (ala) edatları ile vârid olan bütün rivayetleri hep bu mânâyadır. Gerçi asıl i'tibârı ile (bâ) edatı, niukaabele mânâsına gelirse de burada bu mânâya alınması doğru değildir. Çünkü kadının hibe edilmiş olması gerekir. Halbuki hibe yalnız Peygamber (SaÜalkıhii Aleyhi ve Seliem) Efendimize mahsus olmak üzere ca­izdir.

Hadîsde (Kur'ân ile nikâh olundu) buyurulmuş olması kadma me­hir olarak mal vermeye mâni' değildir. Peygamber (Sailclkdıu Aleyh: ve Seliem) o zata kadını nikâh etmîş; ve kadına Kur'ân Öğretmesini teşvik buyurmuştur. Mehirden bahsedilmemiştir. Onu ya Kesıiiüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Seliem) teberru' etmiş; yahud Allah müyesser kıhnca-ya kadar evlenen zâtın zimmetinde kalmıştır.

5- Kadının  evlenmek  için    kendini  sulehâdan   bir  zâta  arzetmesi müstehapür.

6- Bir kimsenin hacetini  göremeyenin, o kimsenin anlayacağı şe­kilde susması müstehabtır. Onu menederek utandırmak doğru değildir.

7- Nikâhı, mehir koyarak kıymak müstehabdır. Zira nizâ'a mahal bırakmaz.

8- İstenmeden ve zaruret yokken yemin etmek caizdir. Fakat ha­cet yokken yemin etmek yine de mekruhtur.

9- Erkek, karısının rızâsı ile onun elbisesini giyebilir.'

 

78- (1426) Bize İshâk b. İbrâhîm rivayet etti. (Dedi ki : Bize Ab-dülâzîz b. Muhammed haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yezîd b. Abdillâh b. Üsâmete'bni'î-Hâd rivayet etti. H.

Bana Muhammed b. Ebî Ömer eî-Mekkî de rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Abdiilâzîz, YezîdMen, o da Muhammed b. İb­rahim'den, o da Ebû Selemete'bnü Ahdirrahmân'dan naklen rivayet ey­ledi, ki şöyle 3emiş :

Peygamber (Sattallahü Aleyhi ve Scllenıj'în zevcesi Aişe'ye : Resûlüllah (Sâİlalîahü Aleyhi ve Seliemj'in mehri ne kadardı? diye sordum. Âişe :

   Onun  zevcelerine   (verdiği)   mehri on iki okiyye i!e bir neşş idi. Neşş nedir bilir inisin? dedi. Ben :

  Hayır, cevâbını verdim.

  Yarın okiyyedir. Bunların mecmû'u beşyüz dirhem eder; işte Re-sâlüHah (Sallüllahü Aleyhi ve Sel!em)"ın zevcelerine  (verdiği)  mehri bundan ibaretti; dedi.

Bu hadîsdeki okiyyeden murâd Hicaz okiyyesidir ki, kırk dir­hem eder. Bir okiyye kırk dirhem olduğuna göre, oniki1 buçuk okiyye tam.beşyüz dirhem eder.

Ulemâdan bâzıları bu hadîsle istidlal ederek mehrin beşyüz dirhem olmafmı müstehab görmüşlerdir. Bittabi bu mikdâr, vakti hâli yerinde olanlara göredir.

Gerçi Ümmülmü'minin Hz. Ümmü Habibe (Radiyallahü anha) nın mehri dörtbin dirherrt gümüşle, dortyüz dînâr altın idi. Fakat bu pa­rayı Habeş hükümdarı Necâşî , Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve SellemTe bir ikram olmak üzere kendi malından teberru' etmişti.

.-Hz. Ömer (Radhalicim anh) mehir hususunda bahacıhğı mekruh görür: «Bu bir ikram olsa Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yap­ması icâbederdi... dermiş.

 

79- (1427) Bize Yahya b. Yahya el-Temîmî ile Ebû;r-Rabî' Süley­man b. Dâvûd el-Atekî ve Kuteyî>etû'bnû Soîd rivayet ettiler. Lâfız Yah­ya'nındır. Yahya (bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Hammâd b. Zeyd Sâbit'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti; dediler.

Peygamber (Sailai'.ahü Aleyhi ve Sellem) Abdurrahmân b. Avf'in üzerin-de sarı renk eseri görerek :

  «Bu ne?»  diye sormuş. Abdurrahmân :

  Yâ Resulâîlah! Ben bir nevât altın mikdarı mehir vererek bir ka­dınla evlendim; demiş. Resûlüllah  (SüllaHahii Aleyhi w Sellemj:

  «Ö'yîe ise Allah sana mübarek eylesin! Bİr koyunla bile olsa da'vet yap!»   buyurmuşlar.

 

80- (...) Bize Muhammed b. Ubeyd el-Guiıerî rivayet etti. (Dedi ki) Bize Ebû Avâne, Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet eyledi ki, Abdurrahmân b. Avf, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dev­rinde bir nevât ağırlığı altın mehir vererek evlenmiş de, Resûlüllah ona :

— «Bîr koyunla bile olsa da'vet yap!» buyurmuşlar.

 

81- (...) Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' haber verdi, (Dedi ki) : Bize ŞıTbe, Katâde iJe Humey'den, onlar da Enes'den nakletmiş olmak üzere rivayet etti ki, Abdurrahmân b. Avf bîr ncvât ağırlığı   allın  mehir vererek bir  kadınla   evlenmiş;     Peygamber

iı Aleyhi ve Seliem) ona : — «Bir koyunla  bile olsa da'veî yap!»  buyurmuşlar.

 

(...) Bİze bu hadîsi Muhammedi b. el-Müsennâ da rivayet etti. (De­di ki) : Bize Ebû Dâvûd rivayet eyledi. H.

Bize Mulıammed b. Kâfi' ile Hârûn b. Abdillâh da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Vehb b. Cerir rivayet eyledi. H.

Bize Ahıned b. Hirâş dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbe riva­yet etti. Bunların hepsi Şu'be'den, o da Humeyd'den bu isnâdla rivayette bulunmuşlardır. Yalnız Vehb hadisinde râvi şöyle demiştir :

«Aîıdurrahman :  Bir kadınla  evlendim;  dedi.»

 

82- (...) Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Kudâme rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Nadr b. Şümeyi haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdüiâzîz b. Suheyb rivayet eyledi. (Dedi ki) : Enes'i şunu söylerken işittim. Ahdurrahnıan b. Avf (Dedi ki): Beni Resûlüllah (SalİaHahü Aleyhi ve Seliem)gördü. Üzerimde dâmadhk se­vinci vardı. Bunun üzerine :

  Ben Ensâr'dan bir kadınla evlendim; dedim. Peygamber (Sallallahü A ieyhi ve Seliem) :

  «Ona ne kadar mehir verdin.»  diye sordu.

  «Bir nevât,» cevâbını verdim.

İshâk'm hadîsinde : «Altından» kaydı vardır.

 

83- (...) Bize İbnû'l-Müscnnâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvud rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ebû Hamza'dan rivayet ey­ledi. (Şubırb : Ebû Hamza'nin ismi Abdurrahmân b. Ebî Abdillâh'dır; de­miş.) Ebû Hamza da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etmiş ki, Abdur-rahmân (b. Avf) bir nevât ağırlığı altm mehir vererek bir kadmla ev­lenmiş.

 

(...) Bana bu hadîsi Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadia haber verdi. Ancak o şöyle dedi : «Bunun üzerine Abdurrahman b. Avfm torunların­dan bir zât : Altından dedi.»

Eu hadîsi Buhârî iîe Nesâi «Nikâh» bahsinde tahric et­mişlerdir.

Hadîsin bâzı rivayetlerinde Hz. Abdurrahman'in elbise­sine' safran, bulaştığı kay d edilmektedir. Bu takdirde safranh elbiseyi gelinin giydiği anlaşılır. Fakat ulemâdan bazıları ferah alâmeti olduğunu ve görenlerin damada düğün daveti hususunda yardımlarını celb etmek için giyildiğini söylemişlerdir.

İbni Abbâs (Radi\allahu anh) : «-Bütün renklerin en güzeli sarı renkdir» demiş, kendisine niçin sakalını sarıya boyadığı sorulduğu za­man: «Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi ve SeÜem) sarıya boyanırdı. Onun için ben de sarıya boyanır ve onu severim» cevabini vermiştir.

İbni Süfyân: «Sarıya boyamak bizim ulemâmıza göre el­bisede caiz, fakat vücûd hakkında caiz değildir.

Hanefî1er'le Şâfiîler'e göre erkeğin elbisesini veya sa­kalını safranla boyaması mekrûhdur. Delilleri ResûUülah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)Efendimizin erkeği safranla boyanmaktan men ettiğini bildiren Enes (RadiyaUahu anh) hadîsidir.

Hz. Abdurrahman 'm Ensardan aldığı kadın Ebû'l-Hasen b. Rafi'in kızıdır.

Nevat; Hattâbinin beyânına göre : Araplarca maruf olan bir miktar ismidir. Bunu altından beş dirhemdir diye tefsir ederler.

Velime : Düğün yemeği demektir. Bazıları alelumum her yemek da­vetine velime denildiğini söylemişlerdir.

Araplar muhtelif sebeplerle yapılan yemek davetlerine ayrı ayrı isim verirler. Meselâ; çocuk doğduğu zaman yapılan davete akika umumî da­vetlere me'dube, bir çocuk Kurân-ı Kerîm hatmettiği vakit yapılan davete   Hazâk  derlerdi.

B.esûliillah{SaüaI!ahü Aleyhi ve Seilem} 'in Hz. Abdûrrahmana: «Bir .koyunla olsun davet yap" buyurması ZahirîIer'e göre far-ziyyet ifade eder. bir emirdir. Onlar her evlenen erkeğin az veya çok bir yemek daveti yapmasını farz saymışlardır. İmam Ma1ik'in meşhur olan kavli ve İmam-ı Şafiî !nin iki kavlinden biri bu­dur, îbni Tin : «îmam Ahmed'in mezhebi de budur.» de­mişse de bu iddia söz götürür. Çünkü Hanbe1iIer ;den İbni Kudâme «El-Mugnî» nam eserinde şöyle demektedir. «Evlenen bir kimsenin velev bir koyun kesmek suretiyle olsun davet yapması müste-habdir. Düğün davetinin meşru' bir sünnet olduğunda ulema arasında ihtilâf yoktur. Yalnız ekseri ulemanın kavline göre vacib değildir. Şâfiîler 'den bazıları bunun vâcib olduğunu söylemişlerdir. Delilleri: Kenûinllah (Salla'dahü Aleyhi ve Sellemf'in Hz. Abdûrrahman'a bu daveti emir duyurmasıdır.»

îbni Kudâme velime'nin yeni hadîs olan bir sevinçten do­layı verilen yemek daveti olduğunu, binâenaleyh sair davetlere benze­diğini söylemiş, babımız hadîsindeki emrin istihbab mânâsına hamlediî-diğini bildirmiştir. Çünkü hadîs-i şerifte :

— «Velevki bir koyun kesmek suretiyle olsun» buyruimuştur. Koyun kesmenin vacib olmadığı ise ittifakı bîr meseledir.

Kaadi Iyâz'm beyanına göre düğün yemeğinin azı ve çoğu için had hudûd yoktur.

Düğün davetinin ne zaman verileceği hususunda selef ihtilâf etmiş­lerdir Bâzıları nikâh akd edilirken, diğer bâzıları akd yapıldıktan sonra; bir takımları zifaf yapılacağı sırada verileceğini söylemişlerdir. Zifaftan sonra verileceğini iddia edenler olduğu gibi, akd'in ihtidasından zifaf oluncaya kadar ne zaman istenirse verilebileceğini söyliyenler .de olmuş­tur. Kaadî Iyâz: «Ma1iki1er'ce esah olan kavle göre da­vet zifaftan sonra müstehabdır» demiştir.

Resûîülîab (ScdlaHahU Aleyhi ve Seilem) Efendimizin Hz, Abdûrrahman'a: «Öyle ise Âîlah sana mübarek eylesin!» buyurması Arap­ların bu husustaki âdetlerim red içindir. Araplar yeni evlileri yâni «Güle güle geçinin, çoluğa çocuğa karışın» sözleri ile tebrik ederlerdi. Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Seilenı) cahiliyet devrinden kalan bu âdeti kaldırmıştır. Tebrikin hadis-i şerifte beyân buyrulduğu şekilde yapılması müşteri ab dır.

Bu hadîs vakti hâli olanların düğün daveti için en az bir koyun kes­melerinin müstehab olduğuna delildir.

Kaadî Iyâz 'in beyânına göre düğün yemeğinin iki günden fazla tekrar edilip edilemeyeceğinde selef ihtilâf etmişler; bir kısmı mek­ruh olduğuna, diğerleri bunda bir kerahet bulunmadığına kail olmuşlar­dır. Ma Makiyye ulemasına güre zengin olan bir kimsenin bir haf­ta düğün yemeği vermesi müstehabdır.

 

14- Bir Kimsenin Cariyesini  Âzad  Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Babı

 

84- (1365) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize is­mail yâni İbni Uleyye, Abdülaziz'den, o da Enes'den naklen rivayet etti ki. Resûlüllah (Sailaliahü Aleyhi've Seilem) Hayfcer gazasını yapmış. Enes demiş ki:

Sabah namazım alaca karanlıkla Hayber'de kıldık. Müteakiben Pey­gamber (Sailaliahü Aleyhi ve SeUem) ile Ebû Talha hayvanlarına bindiler. Ben Ebû Talha'nın terkisinde idim. Derken NebiyyuHah (Sailaliahü Aleyhi ve. Seilem) hayvanını Hayber yoluna doğru sürdü. Benim dizim Nebiy-yullâh (Salialiahü Aleyhi ve Sellem)'in uyluğuna dokunuyordu. Uyluğundun elbisesi açıldı. Ben Nebiyyullah iSallaUahü Aleyhi ve Sellem)'nîn uyluğunun beyazını iyiden iyiye gördüm. Şehre girdiği vakit :

  «Allah her şeyden büyüktür. Hayber harabdır. Biz bir kavmin bel­desine indik mi îehdid  edilenlerin  sabahs  İtöiü  ofur.:> buyurdu.  Bunu üç defa tekrarladı. Ahâli işlerine çıkmışlardı.  (Bizi görünce) :

  Vallahi  Muhammedi., dediler.

Râvi Abdülâziz : «Arkadaşlarımızdan bâzıları da ordu ile Muham-med dediler.» şeklinde rivayet etmiştir. Enes (Radiyailalıu anh) (sözüne de­vamla)  şunları söylemiş:

«Hayber'i kahren aldık. Esirler toplandı, derken Dihye gelerek : Ya Resûîalîah! Bana esirlerden bir carîye ver, dedi.

Eesûlüîlah  (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) :

  «Git bir carîye al!» buyurdu. O da Safiyye b. Huyeyy'i aldı. Bu­nun  üzerine  NebiyyuHah (Sailaliahü Aleyhi ve Seilem} 'e  bir adam gelerek :

    Nebiyyaüah!  Dihye'ye  Kurayza  ile  Nâdîr'in  reisi   Huyeyy'in kızı SafiyyVyi mi verdin? O ancak sana yaraşır; dedi.

ResûIuUah  (Sailaliahü Aleyhi ve SeUem) :

  «Onu Safiye iie birlikte çağırın!» *.uyurdu. Müteakiben Dihye Sa-fiyye'yi getirdi. Peygamber (Sailaliahü Aleyhi ve Sclienıi Safiyye'yi görünce :

  «Sen esİs-lerden bundan  başka  bir cariye   buyurdu.   Ve   Sa-fiyye'yi âzad ederek onunla evlendi.

Sâbİt. Enes'e : Ey Ebû Hamza! Kesûlüllah (Sailaliahü Aleyhi ve Selle»;) ona mehir olarak ne verdi? diye sormuş. Enes (Radiyallahu anh} şu cevâbı vermiş :

   Safiyye'nin nefsini  (verdi)  onu azâd etti. Ve kendisi ile evlendi. Hattâ yolda giderken Safiyye'yi Uesû\üUah(Sailaliahü Aleyhi ve Seilemj'e (an­nem)   Ünımü  Süleym hazırladı  ve geceleyin  ona  zifaf eyledi.     Böylece

Peygamber (Sollalİahü Aleyhi ve Sellem) damad olarak sabahladı. Sonra:

— «Kİmin yanında bir şey varsa onu getirsin!» buyurdu. Ve yere deriden bir yaygı serdi. Artık öieki kuru süt, beriki kuru hurma, kimisi yağ getiriyordu. Derken hurma  karıştırması  yaptılar.  Bu  da  ResûlüIIah

(SallaUanü Aleyhi ve Sellemrin düğün daveti oldu.

 

85- (...) Bana Ebu'r-Rabî'Ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd yâni îbni Zeyd, Sabit ile Abdûlaziz b. Suheyb'den, onlar da Enes'den naklen rivayet etti. H.

Bize tu hadîsi Kuteybetü'bnû Saîd dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd yâni îbni Zeyd, Sabit ile Şuayb b. Hab Hâb'dan, onlar da Enes'den nakîen rivayet eyledi. H.

Bize Kuteybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Katâde ile Abdûlaziz'den, onlar da Enes'den naklen rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Ubeyd El-Guberî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû Osman'dan, o da Enes'den naklen rivayet eyledi. H.

Bana Züheyr b. Harb dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hi-şâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Şuayb Habhâb'dan, o 'da Enes'­den naJklen rivayet eyledi. H.

Bana Muhammed b. Rafi'de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem ile Ömer b. Sa'd ve Abdûrrezzak toptan Süfyaıı'dan, o da Yûnus b. Ubey'den, o da Şuayb b. Habhâb'dan, o da Enes'den naklen rivayet ettiler. Bu râvilerin her biri Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Men naklen onun Safiyye'yi azâd ettiğini ve azâd buyurmasını, ona mehir yaptığını rivayet etmişlerdir.

Muâz'm babasından  rivayet  ettiği  hadîste ;     «Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) Saiiyye ile evlendi de azâd buyurmasını ona mehir yap­tı.» ifâdesi vardır.

Bu hadîsi Buharı «Namaz» ve «Nikâh» bahislerinde, Müs1im «Meğazî»de, Ebû üsvud «Haracda; Nesâî «Nikâh», «Velime» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric .etmişlerdir.

Hayber Medine-i Münevvere 'nin şarkı şimalisinde ona altı-yedi konak mesafede bulunan bir 'erdir. Vaktiyle burası bir yahudi kalesi idi. Hattâ ilk defa orada Benî İsrâii'den Hayber is­minde bir adam yaşadığı için bu ismin verildiği söylenir. Hayber hurmalık bir yerdir. İslâmiyetin zuhurunda orada Benî Kurayza ve Nadir   namlarında iki yahudi kabilesi yaşamakta idi.

Hayber gazası İbni Sa'd'm beyânına göre hicretin ye­dinci senesinde vuku bulmuştur.

Rivayetlerin bazılarında Resûltiîlah (Sailailahü Aleyhi ve Scllem) 'in Haber gazasında 'bir merkebe bindiği bildirilmektedir. Buharı Şârihi Aynî 'ye göre Resûlüllah (Salkdiahü Aleyhi ve Sellemjo gün at üze­rinde gaza etmiştir. Merkebe bindiğin bildiren hadîs sahih ise, muhasara günîerinin bazılarında merkebe bindiğine hamlolunur.   .

Ebû Ta1ha : Zeyd b. Seh E1-Ensari (Radiyallahu an/ı;'dır. Bu zad Resûlüllah {SallaUahü Aleyhi veSellem) ile bütün harblere iştirak etmiştir. Hz. Enes in üvey babasıdır.

Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)''in uyluğu hücum esnasında ka­labalıktan Enes (Radiyallahu anhj'm dizine çarparak açılmıştır. Hayvanı­nın şiddetle koşmasından açılması da mümkündür. Banları Kesûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) in uyluğunu kendisi açtığını söylemişi erse de bu iddia doğru değildir. Çünkü uyluğun avret sayıldığını bizzat Pey­gamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) bildirmiştir. Binâenalehy kasden avret mahallini açmasına ihtimal yoktur. Bazı rivayetlerde H2. Enes 'in : «Uyluğunu açtı» demesi onun zannından ibarettir. Hakikatim uv}u£u:kî Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellemj açmamış, kalabalıktan veya hayva­nın sür'atle koşmasından açılmıştır.

Şehre  girince   Resûlüllah f SallaUahü Aleyhi ve Sellem t'in :

«Hayber harabdtr^ buyurması ya gaibi ihbar yahud bedduadır. İh­bar olduğuna göre o gün ma'mur bulunan şehir ileride harab olacak de­mektir. Beddûâ mânâsına alınırsa; «Allah Bayberlilerin belâsını versin-' mânâsına gelir.          

Anlaşılıyor ki râvi Abdülaziz Hz. Enes 'den yahudilerin: «Vallahi Muhammedi gelmiş» dediklerini işitmiş. Bâzı râvi arkadaşları­nın ise : «Ordu ile birlikte Muhammed» şeklinde rivayet ettiklerini duy­muştur.

Kamîs: Ordu demektir. Ordu sağ. sol, ön, arka ve orta olmak üzere beş kısımdan meydana geldiği için ona bu isim verilmiştir. Kamîs keli­mesi müdrecdir.

Hayber'in cebren mi, sulhan mı. yoksa ahalisi çekilmek sure­tiyle harbsiz olarak mı alındığı ihtilaflıdır. Ebû Ömer İbni Abdilberr'e göre bütün Hayber arazisi cebren alınmıştır. Münzırî bir kısmının cebren, bir kısmının da ahalisi çekilmek su­retiyle harbsiz olarak alındığına kaaildir. Kesûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve SeUemjin ganimeti taksim etmeden Hz. Dihye'ye câriye vermesi bir­kaç vecîhle tevil olunur:

a- Teniil suretiyledir. Yâni nafile olarak izin vermiştir.

b- Ganimetleri taksim ederken beşte bir hesabına dahil almak şar­tıyla vermiş olabilir,

c- Sonradan kıymetini biçmek ve Dihye (Radiyailahu anh) hesa­bına geçirmek şartiyle vermiş olabilir.

Hz. Dihye eshab-i kiramın yüzce en güzeli idi. Cebrail (Aleyhissclami Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Selin m)'e bazan onun sure­tinde gelirdi.

Ümmüî mü'minin Safiyye binti Uyeyn, Harun (Aleyhisselâm) sülâlesindendir. İlk kocası Kinanetû'bnû Ebi'î-Hukayk Hayber vak'asmda öldürülmüştü. Resûlüllah (SailaHahü Aleyhi ve Sellem) onu Hz. Dihye'ye vermişken tekrar geri alması hususunda muhtelif sözler söylenmiştir. Hatta bir rivayete göre ResûlüIIalı {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Yİz. Safiyye 'yi Dihye'den satın almıştır. Ortada satış yokken onu nasıl satın aldığı dahi câyı te'emmül görülmüştür.

Bu bâbda söylenen sözlerin en doğrusu şudur : ResûlüHalı (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) "Hz. Safiyye 'yi —hâşâ— nefsânî şehveti iktizası geri almamıştır. Çünkü kendisi nefsânî şehvetten ma'sumdur. Onu geri alması : Hz. Dihye'ye münasib olmadığı, çünkü Harun (Aİeyhıssehmj neslinden gelen güzel bir reis kızı olduğu kendisine bildirildiği içindir.

Mâzerî'nin beyanına göre Dihye hâdisesi iki veçhe hamle-dilebilir :

1- Hz. Dihye bu cariyeyi kendi rizasiyle iade etmiş; Resûlül­lah {SaUaV.ahü Aleyhi ve Sellem) de başkasını almak için ona izin vermiştir.

2- Peygamber ('SahaHaini Aleyhi ve Sellem) ona  esirler   arasından  bir câriye almak için izin vermişti. Esirlerin en iyisini  seçmesine müsaade etmemişti. Esir kadınların güzellik, şeref ve neseb itibariyle en iyisini seç­tiğini görünce  Dihye'ye bir İltimasda bulunmuş olmamak için Hz. Safiyye'yi geri almıştır. Zira orduda Hz. Dihye'den daha fa­ziletli zevat vardı.

Vâkıdî'nin Siyer'inde Peygamber {SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Dihye'ye Kinânetû'bnû Rabî'in kız kardeşini ver­miş; bu suretle onun gönlünü almıştır.

Hz. Safiyye'nin bu şekilde geri alınmasına bâzı rivayetlerde mecazen satm alma tâbiri kullanılmıştır. Hattâ Müs1im'in az aşa­ğıda göreceğimiz bir rivayetinde: «Resûiüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) onu yedi baş eser mukaabilinde satın aldı.» denilmiştir ki. bundan mu-râd, ikram ve ihsan sureti ile vermiş olmasıdır. Mübadele mânâsında ol­duğu için râvi ona «satın almak» tâbirini kullanmıştır.

Ebû Hamza : Hz. Enes'in künyesi; Ümmü Süleym de annesidir. Sahih rivayetlerden anlaşıldığına göre Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) yolda «Sedd-i Ravhâ» denilen yerde zifafa girmiş. Bu ver    Medine 've kırk mil kadar uzaktır.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hayvan taşıyabilirse birini terkisine almak caizdir. Bu hususda birç-ok hadisler vardır.

2- Harbde zikr ve tekbir getirmek müstehabdır. Hadîs-i şerif: «Ey îmân edenler, bir takım (düşman) ile karşılaştığınız vakit sabit olun; ve AHah'ı çok anın!» mealindeki âyete muvafıktır.

3- Tekbîri üç defa getirmek müstehabtır.

4- Hadîs-i şerif zahiri i'tibârîle uyluğun avret olmadığına delâlet ediyorsa da  «bu açılma Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem) 'in ihtiyarı ile  değil,  kalabalık  sebebiyle  olmuştur.»   şeklinde  te'vîl   edilmiştir.  Maa-mâfih uylukları avret saymayanlar bununla istidlal  etmişlerdir.    Muhammed    b. Cerir-i    Taberî, Davûd-u    Zahirî    ve bir rivayette İmam  Ahmed  b.  Hanbel'in mezhepleri bu­dur. Aynj kavi]  Şafiî1er'den   İstahrî 'ye de nisbet olunur.

İbni Hazm'e göre namazda erkeklerin örtmesi lâzım gelen avret mahalleri yalnız önleri ile arkalarıdır. Uyluk avret değildir. Kadı­nın ise elleri ile yüzünden maada bütün vücûdu avrettir. Bu husûsda hür orVekle köle arasında fark olmadığı gibi, hür kadınla câriye arasında d.-ıM far': yoktur. İbni Hazm'in delili de babımız hadîsidir.

İmam Azam ile esah kavle göre İmam Mâlik. İmam Şafiî, esah rivayete göre İmam Ahmed, İmam Ebû Yûsuf.    İmam  Mu hammed ve  İmam Züfer  uyluğun avret mahalli olduğuna kaaüdîrîer. Hanefîler'e göre avret mahalli açık olarak kılman namaz fâsiddir. Delilleri İbni Abbâs hadisidir. Mezkûr hadîsde : «Uyfuk cvrefrtîr.»    buyurulmuştur.

Evzâî :    «Uyluk avret ise de hamamda avret sayılmaz...» demigtı:\

5- At koşturmak caizdir. Büyüklerin sanma bir nakisa değildir. Bahusus ihtiyâç, hayvana idman ve nefsi harbe talim gibi hallerde asla büyüklerin şan ve mertebesini ihJâl etmez.

6- Bir  kimsenin  cariyesini  âzâd  ederek  onunla  evlenmesi  müste-

habtır. Bu hususta ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Sad b. E1-Müseyyeb, Hasanı Basri  İbrahim Ne hâî, Amiri ŞaHi, Evzâî , Zührî , Ata' b. Ebaî Rabah , Katâde , Tavus, Hasen b. Hay, İmam Ahmed ve İshaka göre kadına mehir yerine kendisini azad etmeyi şart koşmak caizdir. Artık kadın âzâd olmaktan başka bir mehir isteyemez. Süf  yani Sevrî ile Haneliler 'den İmam Ebi Yûsuf dahi buna kaaiîdirler. Tirmizî : «Şafiî 'nin mezhebi de budur.» demiştir. Ashâb-ı Kiram '"dan Ali, Enes ve İbni Mesud (Radiyaliahuanh) hazerâtı dahi bunun cevazına kaailmişier.

İbni Ömer (Radiyallahuanh) cariye âzâd etmenin mehir yerine geçmeyeceğine kaail olmuştur. Ley s, İbni Sa'd, İbni Şub-rüme, Câbir b. Zeyd , îmam-ı Âzam, İmam Muhammed, İmam Züfer ve İmam Mâlik'in mez-hebltri de budur. Onlara göre bu meseie Peygamber (SallallabAi Aleyhi ve Selle m) Efendimize mahsus olmak üzere caizdi. Ümmetine caiz değil­dir Âzâd olunması mehir yerine geçmek şartıyle kıyılan nikâh mehirsiz olarak tamam olmuş sayılır. Bu takdirde kadına mehri misil verilir.

7- Düğün daveti zifaftan sonra yapılır.  Sevrî   zifaftan evvel ve sonra yapılabileceğini söylemiştir.    Hanefiler'e göre bu davet sünnettir. Bâzıları vâcib olduğunu söylemişlerse de   Hanefiler'ce meşhur olan kavle göre herhangi bir davete icabet sünnettir.    İmam Ahmed  ile bir rivayette    İmam    Mâlik !in kavilleri de budur.

İmam Şâfii'ye göre düğün davetine icabet vâcib.-sair davet­lere icabet müstehabdır. Bir rivayette İmam Mâ1ik'in kavli de budur.

8- Damad tarafının ve komşularının düğün daveti hususunda ye­mek getirmek suretiyle ona yardım etmeleri müstehabdır.

9- Düğün daveti her nevi yemekle caizdir. Koyun kesmek ve sof­rada mutlaka et bulundurmak şart değildir.

 

86- (154) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ha-lid b. Abdİllah, Mutarrif'ten, o da Âmirden, o da Ebû Bûrde'den, o da Ebû Musa'dan naklen haber verdi. Ebû Musa şöyle demiş : Resûlüllah 'Sallollahü Aleyhi ve Sellem) cariyesini âzâd edip de sonra onunla evlenen hakkında :

— «O kimse için iki ecir vardır.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî «Itk» ve «İlim» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Nesâî  «Nikâh»da tahric etmişlerdir.

Buhârî'nin rivayetinde :

«Bir kimsenin bir cariyesi bulunur da onu Öğretir ve kendisine hoş muamele yapar : Sonra âzâd ederek onunla evlenirse, o kimseye iki ecir vardır.» buyrulmuştur.

E1- Mühe1Ieb ; iki ecirden birinin ta'lim ve nikâh mukabi­linde verileceğini, bu suretle bu ecrin de âzâd ecri gibi olacağını söyle­miştir.

Hadis-i şerîı âzâd edilen cariye ile evlenmeyi teşvik etmektedir. Bir kimse dünyada büyüklenmekten vaz geçerek Allah için tevazu gösterir ve daha şerefli kadınlarla evlenmeye iktidarı varken âzâd edilmiş bir câriye iîe veya mütevazı1 bir kadınla evlenirse pek büyük sevaba lâyık olur.

Hadis-i şerîf kitabımızın îman bahsinde dahi geçmişti.

 

87- (1365) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affân rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Seleme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sabit, Enes'den naklen rivayet eyledi. Enes şöyle elemiş: Hayber günü ben Ebû Talha'nin terkisinde idim. Ayağım Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selİemiin ayağına dokunuyordu. Hayberliler'in yanına güneş doğarken vardık. Hayvanlarını çıkarmışlar (kendileri de) baltala­rı, zenbilleri ve kürekleriyle dışarı çıkmışlardı. (Bizi görünce : Vay) Mu-hammed ile ordusu!., dedüer. Kesûîülİah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem):

«Hayber harabdır! Biz bir kavmin beldesine indik mİ tehdit edilen­lerin sabahı   kötü  olur»   buyurdular.

Allah Azze vr CcUeı Hayberliler'i hezimete uğrattı. Dihye'nin hisse­sine güzel bir cariye düştü. Müteakiben Resûlüllah (SaUaUchiİ Aleyhi ve Sellem) onu beş kişi mukabilinde satın aldı. Sonra çekip çevirmek ve hazırlamak (Râvi demiş ki : Zannederim Enes şunu da söyledi) ve evin­de istibra yapmak için onu Ümmü Süleym'e verdi. Bu câriye Safîyye bihti Huyeyy idi. Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun düğün dave­tini kuru hurma, kuru süt ve yağ ile yaptı. Yer bir parça kazılarak dü­zeltildi; deri yaygılar getirilerek oraya yayıldı. Ve kuru süt ile yağ ge­tirildi Halkın karnı doydu. Cemaat (birbirlerine) : Bilmiyoruz acaba Re­sûlüllah (SalıaUahü Aleyhi ve Sellem) bu kadınla evlendi mi, yoksa onu Üm­mü veled mi yaptı? Şayet onu örttü ise, bu cariye onun karısı olmuş­tur. Örtmedi ise, cariye Ümmü veleddir;  dediler.

Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) hayvanına binmek isteyince Sa-fiyye'yi örttü. Safiyye devenin arka tarafına oturdu. Cemaat da anladı­lar ki, Resûlüllah 'Scıllallahü Aleyhi ve Sellem i onunla evlenmiş Medine'ye yaklaştıkları vakit Resûlüllah (SaUaUahiı Aleyhi ve Seliem) hayvanını sürdü. Biz de hayvanlarımızı sürdük. Derken yirik kulak deve süredü. Ve hem Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hem  de Safiyye  yere düştüler.  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hemen kalkarak Safiyye'yi Örttü. Ka­dınlar bunu görmüşlerdi Allah yahudi kadınını ırak eylesin, dediler.

Râvi  demiş ki : Ben   (Enes'e)   ya  Ebâ  Hamza!  Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)düştü mü? diye sordum, Enes : — îyvallah! Hakikaten düşdü; cevâbını verdi.

Bu hadîs Enes (Radiyallahu anh) rivayetinin İkinci tarîkidir. Üçün­cüsü de bir hadîs sonra gelecektir.

Murûr : Merrin cemidir. Kürekler mânâsına gelir. Kaadî Iyâz mezkûr kelimenin bundan mâada, ip mânâsına geldiğini kayd etmiştir. Hayberliler bu ipîerîe hurma toplamaya giderlerdi.

si  » kelimesi asıl itibariyle iddet beklemek mânâsına gelirse de

ondan murad istibrâdır. Çünkü Hz. Safiyye esir olarak alınmış bir kadındı. Esir kadınlarla cinsî münasebet helâl olabilmek için bunla­rın istibrâ yapmaları icab eder.

İstibra : Rahmin çocuktan beri ve hâli olduğunu anlamak için birkaç zaman cima' etmeden beklemektir.

Resûîüllah (SaiiaUahü Aleyhi ve Sellem) istibra müddeti geçinceye ka­dar Hz. Safiyye'yi Enes (Radiyallahu anh)'m annesi Ümmü Sü1eyri'e teslim etmişti. Bu müddet geçince Ümmü Sü1eym onu çekip çevirerek zinetîemiş; gelin etmişti.

Adbâ' : Kulağı yırık deve mânâsına gelir. Bu kelime Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi \e Se!lem)''in devesine lâkab olmuştu. Yoksa hakikatte devenin kulağı yırık değildi.

 

87- (1428) Enes demiş ki : Ben Zeyneb'in düğün davetinde de bu­lundum. Resûlüllah (Salİallahii Aleyhi ve SellemJhalkı ekmek ve etle doyur­du. Beni cemâati çağırmak için gönderiyordu. Bu iş bitince Resûlüllah (SaHallahü Aleyhi ve Selle/n) kalktı. Ben de kendisini takib ettim. (Davetli­lerden) iki kişi muhabbete dalmış dışarı çıkmamışlardı. Kesûlüllah (Saliaüahü Aleyhi ve Sellem} kadınlarının yanına uğruyor, her birine selâm vererek :

— «Selâm  sîze!  Nasılsın;z  ey ehl-İ be/t?» diyor, onlar da: ----İyiyiz     Resûhtllah!   Aileni   nasıl   buldun?   di>e  soruyorlardı.

ReMiliillnn «İyi buldum!» diynrdu. Bu işi bitirdikten 'timcin. Ben de

onunla beraber döndüm. Kapıya varıma baktı ki, o iki adam hâlâ ora­da... Muhabbete dalmışlar. Onun dön düğ, un u görüm e kalkıp çıktılar. Vallahi bu adamların çıktıklarını ona ten mi haber verdim yoksa bu hususta vahi mi indi bilmiyorum. Hâsılı PeygamVer (SaHallahü Aleyhi ve Salem) döndü. Ben de onunla beraber döndüm. Ayağını kapının eşiğine koyunca benimle kendisi arasına perde çekti. Allah Teâlâ da şu âyeti indirdi :

«Peygamberin evlerine gitmeyin! Meğer ki size izin verilmiş ola!., [5] Nevevî  diyor ki :  «Bu hadîs parçasında şu faydalar vardır :

1- Bir insanın evine geldiği vakit karısına ve ailesi efradına se­lâm vermesi miistehabdır. Ama kendini büyük gören birçok câhiller ki­birlerinden dolayı buna riâyet etmezler.

2- Bir kişiye dahî cemi  sığası  ile se]âm vermeli.  Selâmün  aley-küm demelidir. Bu suretle verilen selâm hem o kimseye, hem de yanın­daki meleklere şâmil olur.

3- Erkek aile efradının hallerini sormalıdır. Olabilir ki kadının bir ihtiyâcı vardır da doğrudan doğruya söylemekten utanır. Hâli soru­lunca bunu rahatla ifade eder.

4- Bir kimsenin yanma girilince; nasılsın,- diyerek hâlini sormak miistehabdır.»

 

88- (1365) Bize EbÛ Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbe rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Süleyman, Sâbit'ten, o da Enes'-âen naklen rivayet eyledi. H.

Bana bu hadîsi Abdullah b. Hâşim b. Hayyân da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Muğira, Sâbit'ten rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Enes rivayet eyledi. (Dedi ki) :

Safiyye taksimde Dihye'ye düştü. Cemaat onu Resûlüllah (Sailaliahü Aleyhive Selle m J'in yanında medh etmeye ve: Esirler içinde onun gibisini görmedik, demeye başladılar. Bunun üzerine Peygamber (Sailaliahü Aleyhi ve Se/teffîJDİhye'ye haber gönderdi. Ve Safiyye'ye bedel ne isterse verdi. Sonra Safiyye'yi anneme teslim ederek :

«Bunu çek çevir!» buyurdu. Bilâhare Resûlüllah (Sailaliahü Aleyhi ve Sellem) Hayber'den çıktı. Hayber'i arkasında bıraktığı vakit konakladı. (Sailaliahü Aleyhi ve Sellem):

Sonra    Safiyye'nin    üzerine   çadır   kurdu.    Sabaha    çıkınca    Resûlüllah (Sailaliahü Aleyhi ve Sellem):

«Kimin yanında fazla yiyecek varsa onu bize getirsin!» buyurdular. Artık kimi hurmanın, kimi kavrulmuş unun fazlasını getirmeye başladı­lar. Hattâ bundan bir karıştırma yığını yaptılar. Ve bu karıştırmadan yemeğe, yanıbaşlarındaki yağmur suyundan birikmiş havuzlardan da su içmeye başladılar.

Sabit demiş ki: Müteakiben Enes şunu söyledi : İşte bu Resûlüllah

(Sallailahu Aleyhi ve Sellemfın Safiyye için düğün daveti oldu. Sonra yola revan olduk. Medine'nin duvarlarını görünce ona olan iştiyakımız arttı da hayvanlarımızı sürdük. Resulüîlah (SailaUahü Aleyhi ve Sellem) de hay­vanını sürdü. Safiyye arkasindaydı. ResûlüHah (Sallailahu Aleyhi ve Sellem) onu terkisine almıştı. Derken Resû\ü\\ah(SailaUahü Aleyhi ve Sellem)'in hay­vanı sürçtü. Ve hem kendisi hem Safiyye yere düştüler. Halkdan ne Pey­gamber (Sallailahu Aleyhi ve Sellem)'e, ne de Safıyye'ye bakan hiç bir kim­se yoktu. Nihayet Resûiüilah (Sallailahu Aleyhi ve Sellem) kalkdı da Safiy-ye'yi örttü. Müteakiben biz yanma geldik. (Bize) :

«Bîr şeyimiz yok!» dedi. Az sonra Medine'ye girdik. Hemen Medine'­nin genç kadınları dışarı çıktılar. Safiyye'yi birbirlerine gösteriyor. Onun yere düşmesine seviniyorlardı.

Sevâd : Karaltı, şahıs mânâsına gelir. Burada ondan murad yüksek yığındır.

Medîne1i genç kadınların Hz. Safiyye 'nin düşmesine sevinmeleri yahudileri sevmediklerinden ve ihtimal onu Resûlüllah iSallûllahü Aleyhi ve Sellem)  yanında  görünce  kıskandıklarındanchr.

Mâîikiyye ulemâsı Hz. Safiyye rivâyetleriyle istidlal ederek ilân edilmek şartiyle nikâhın şahidsiz de akd edilebileceğine kaail olmuşlardır. Sahabe ve Tabiin 'den bir cemaatın kavilleri bu olduğu gibi, Zührî, İmam Mâlik ve MedîneIi1er'in mezbebleri de budur. Onlara göre nikâhda şâhid değil, ilân şarttır.

Hadîs-i şerifin  â1ikiier'e delil olan yeri ashabın : «Eğer örttüyse artık Safiyye onun karısı olmuştur.» sözleridir.

Ashabı kiram 'dan bir cemâat ile tabiinin birçoklarına göre nikâhta ilân değil şehâdet şarttır. Evzâî, Sevrî, İmam Âzam, İmam Şafiî, İmam Ahmed ve diğer birçok ulema nikâhta iki âdil kimsenin şâhid olarak bulunmalarını şart koşmuş­lardır. Yalnız İmam Âzam 'a göre nikâhta fasik kimselerin de şe-hâdeti kabul olunur.

Bir kimse şahidsiz olarak gizlice bir kadınla evlense, nikâhı bütün ulemâya göre münakd değildir. Fakat nikâhı gizlice iki âdil şâhid huzu­runda akd etse cumhûr-u u1emâ'ya göre sahih olur. İmam Mâlik: *Bu nikâh sahih değildir.» demiştir.

 

15- Zeyneb Binti Cahş'ın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi ve Düğün Davetinin İsbatı  Babı

 

89- (1428) Bize Muhammed b. Hatim b. Meyraun rivayet etti. (De­di ki) : Bize Behz rivayet etti. H.

Bana Muhammed b. Kafi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Efoû'n-Nadr Hâşim b. Kasım rivayet eyledi. Behz ile Hâşim ikisi birden demiş­ler ki : Bize Süleyman b. Muğira, Sabit'ten, o da Enes'den naklen riva­yet eyledi.

Bu hadîs Behz'indir. (Demiş ki) : Zeyneb'in iddeti bitince Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) Zeyd'e :

«Onu bana İste!» buyurmuş. Zeyd gitmiş. Zeyneb'e vardığında onu hamurunu mayalarken bulmuş. Zeyd şöyle demiş : Zeyneb'i görünce kalbimde büyüdü. Hattâ Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) kendisini is­tedi diye yüzüne bile bakamadım da ona sırtımı çevirdim. Ve ters dön­düm   Sonra :

  Yâ Zeynebî   (Beni)   Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem)  seni is­temeye gönderdi, dedim. Zeyneb :

  Rabbimden emir almadıkça ben hir şey yapamam, diyerek kalktı namazgahına  gitti  ve  Kur'ân indi.  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gelerek Zeyneb'in yanma izinsiz girdi. Vallahi öyle halimizi gördüm ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) güneş yükseldiği zaman bîze ekmek ve et yedirdi. Müteakiben halk dışarı çıktı. Yemekten sonra evde birkaç kişi kalmış konuşuyorlardı. Derken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de çıktı. Ben kendisini takib ettim. Kadınlarının hücrelerini dolaşarak on­lara selâm veriyor, onlar da kendisine :

  Yâ Resûlallah!  Aileni nasıl  buldun? diye soruyorlardı.  Bilmiyo­rum cemâatin evden çıktıklarını ben mi ona haber verdim; yoksa o mu bana haher verdi. Bunun üzerine giderek eve girdi. Ben de onunla be­raber girmek üzere gittim. Ama  benimle kendi arasına  perde çekti ve tesettür âyeti indi. Halka   (bu âyetlerde)  alabildiğine vaz edildi.

İbni  Râfi' kendi  hadîsinde :  «Allah  hakkı   söylemekten   utanmaz» âyet-i kerîmesine kadar şu âyeti ziyade etti:

«Peygamberin  hanelerine  girmeyin!  Meğer  ki  size  pişmesini   bekle-mpmek şarHyle yemeğe kalmaya izin verilmiş ola.»

 

90- (...) Bize Ebû'r-Ram' Ez-Zehrâni ile Ebû Kâmil Fudayl b. Hü­seyin ve Kuteybetü'bnû Saîd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd yâni İbni Zeyd, Sabit'ten, o da Enes'den naklen rivayet eyledi. (Ebû Kâ-mil'in rivayetinde : Enes'den işittim ifadesi vardır.) Enes şöyle demiş: •Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in kadınlarından hiç birine Zeyneb için yaptığı kadar düğün daveti yaptığını görmedim. Çünkü (o davette) bir koyun kesmişti.*

Ebû Kâmil : (Kadınlarından hiç birine) ifâdesinin yerine (hiç bir şeye)  tâbirini kullanmıştır.

 

91- (...) Bize Muhammed b. Amr b. Abbâd b. Cebele b. Ebt Rev-vâd ile Muhammed b. Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muham­med yâni İbni Cafer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şube, Abdülaziz b. Suhayb'den rivayet eyledi. (Demiş ki) : Ben Enes b. Mâlik'i şunu söy­lerken işittim: «Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kadınlarından hiç biri için, Zeyneb'e yaptığı düğün davetinden daha çok yahut daha üstün davet yapmamıştır.»

Sâhit-i Bünânî, Enes'e : «Ney ile davet yaptı?» diye sormuş. Enes (Radiyallahu arifi):

Davetlilere ekmek ve et yedirdi. Hatta (bitiremediler de) bıraktılar bile demiş.

 

92- (...) Bize Yahya b. Habîb El-Hârisi ile Âsim b. Nadr El-Teymî ve Muhammed b. Abdilâlâ hep birden Mu'temird'en rivayet ettiler. Lâ­fız İbni Habib'indir. (Dedi ki) : Bize Mu'temir b. Süleyman rivayet etti.

(Dedi ki) : Ben babamdan işittim.  (Dedi ki) : Bize Ebû Rîiclez, Enes b. Mâlik'den naklen rivayet eyledi. Enes şöyle demiş :

«Peygamber [Sallûllahü Aleyhi ve Sellem), Zeyneb binti Cahş ile evlen­diği vakit cemaatı davet etti de yemek yediler. Sonra oturup sohbet et­tiler. Resûlüllah (SaîlaHahü Aleyhi ve Sellem) sanki kalkmağa hazırlanırmış gibi yaptı, fakat cemaat kalkmadılar, Bımu görünce Resûlüllah (SaîlaHahü Aleyhi ve Sellem) kalktı  O kalkınca cemaatdan bazıları da kalktılar.»

Âsim ile İbni Abdilâlâ kendi hadîslerinde «Üç kişi oturup kaldılar.» demişlerdir. «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) içeriye girmek için geldi. Bir de baktı ki, cemaat oturuyorlar. Sonra onlar da kalkıp gitti­ler. Ben Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'e gelerek cemaatın gittik­lerini haber verdim. Bunun üzerine geldi ve içeri girdi. Ben de içeriye girmeye hazırlandım ama Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisi ile benim arama perdeyi çekti. Allah (Azz.e ve- Celle)   hazretleri de;

(Ey îman edenler! Peygamberin hanelerine girmeyin. Meğer ki size pişmesini beklememek şarfıyle yemeğe kalmaya izin verilmiş ola!) âyet-i kerîmesini (Şüphesiz ki, böyle yGpmamz Allah indinde büyük günahdır.) kavli kerimine kadar inzal buyurdu.

 

93- (...) Bana Amr'n-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yâkub b. İbrahim b. Sâd rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize babam, Salih'ten riva­yet etti. İbni Şihâb demiş ki, Enes b. Mâlik şunu söyledi : «Ben tesettür âyetinin sebebi nüzulünü en İyi bilen bir insanım. Ubeyyü'bnü Ka'b onu bana soruyordu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Zeyneb binti Cahş'a zifafa girerek sabahladı. Onıinîa Medine'de evlenmişti. Güneş yükseldik­ten sonra halkı yemeğe davet etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oturmuştu. Cemaat kalkıp gittikten sonra bir takım adamlar onunla beraber oturup kaldılar. Nihayet Resûlüllalı fSaHallahü Aleyhi ve SeHem) kal­karak yürüdü. Onunla beraber ben de yürüdüm. Hattâ Aişe'nin hücresi kapısına kadar vardı. Sonra katan cemaatın çıktıklarını tahmin ederek geri döndü. Onunla birlikte ben de döndüm. Bir de baktı ki cemaat hâlâ yerlerinde oturuyorlar. Bunun üzerine tekrar döndü. Ben de döndüm. Aişe'nin hücresine kadar vardı. Ve yine geri döndü. Ben de döndüm. Bir de baktık cemaat kalkıp gitmişler. Müteakiben ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve SeHem) benimle kendisi arasına perde çekti. Allah Teâlâ da te­settür âyetini indirdi.»

 

94- (...) Bize Kuteybetû'bnû Saîd rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ca'fer yâni îbni Süleyman, Ebû Osman Ca'd'dan, o da Enes b. Mâlik'ten naklen rivayet eyledi, Enes şöyle demiş :

«ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem} evlenerek ailesinin yanma gir­di. Bu münasebetle annem Ümraü Süleym hurma karıştırması yaparak onu bir çanağa koydu ve  (bana) :

  Ya Enes!   Bunu   ResûlÜllah (SdUaîlahii Aleyhi ve Sellem)1^ götür de de ki : Bunu sana annem gönderdi. Sana selâm ediyor ve : Bu hediyye bizden sana azdır ya ResûlÜllah! diyor.

  Ben   karıştırmayı    ResûîüIIah (Salial'.ahü Aleyhi ve Sellem)i'e  götüre­rek : Annem sana selâm ediyor ve : Bu hediyye bizden sana azdır ya Re-sûlâllah! diyor, dedim. ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;

  «Bırak onu!»  buyurdu, sonra:

  «Git bana filânı, filânı, filânı ve rastladıklarını çağır!»   diyerek bir takım adamların isimlerini verdi. Ben de isimlerini verdiği zevat ile rastladıklarımı çağırdım.»

Ebû Osman demiş ki :  «Adediniz kaç idi?» diye sordu.

  Üçyüz kadardı, cevabını verdi. Enes (Radiyallahu anlı) sözüne de­vamla şunları söylemiş)  «Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Ya Enes! Şu tası ge;îr!» buyurdu. Derken davetliler içeriye girdiler. Hattâ sofa ile oda doldu. Bunun üzerine ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Onar onar herkes halka olsun ve herkes önüne konan yemekten yesin!» buyurdular. Bu minval üzere cemaat yemek yediler ve doydular. Bir taife çıktı başka taife girdi. Bu suretle herkes yemek yedi. ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bana :

«Kaldır (sofrayı) ya Enes!»dedi, ben de kaldırdım. Ama (tastaki ye­mek) sofraya koyarken mi daha çoktu yoksa kaldırırken mi? bilemiyo­rum. Davetlilerden bazıları ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in evin­de oturup muhabbete daldılar. ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) otur­muş zevcesi ise yüzünü duvara dönmüştü. Bu zevat ResûlÜllah .(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) e sakülik etmişlerdi, Bu sebeble ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dışarıya çıkarak kadınlarına selâm verdi. Sonra döndü. Oturanlar ResûlÜllah (Saiiallahü Aleyhi ve Sellem) 'in döndüğünü görünce ona sakillik ettiklerini anladılar. Ve hemen kapıya koşarak hepsi birden çık­tılar. ResûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)geldi ve perdeyi indirerek içeri girdi. Odada ben oturuyordum. Az sonra beni de çıkardı. Ve şu âyet na­zil oldu:

«Ey îman edenler! Peygamberin hanelerine girmeyin. Meğer ki size pişmesini beklememek şarhyle yemeğe kalmaya izin verilmiş ola! Ama çağrıhrsanız içeriye girin! Yemeği yediniz mi hemen dağılın. Muhabbete dalıp kalmayın. Şübhesiz ki, böyle yapmanız Peygamber'e eza veriyordu, ilah...» Bunun üzerine Resûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) dışarıya çı­karak bu âyetleri halka okudu.

Ca'd demiş ki : «Enes b. Mâlik : Bu âyetleri en evvel gören benim; Peygamber (Sailaiiahü Aleyhi ve Sellem }"ın  kadınları   da  örtündüler  dedi.»

 

95- (...) Bana Muhammed b. Rafi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Ebû Osman'dan, o da Enes'den naklen rivayet eyledi. Enes şöyle demiş : Peygamber (Sallalluhü Aleyhi ve Sellem) Zeyneb ile evlendiği vakit Ümmü Süleym ona tastan bir çanak içinde hurma karıştırması hediye etti. Bunun üzerine Resûlüllah {Sü'IüU'Jiii Aleyhi ve SeHeml (Bana) :                                               ...     :

— «Git de bana müslümanlardan rastladıklarını çağ;r!;> dedi. Ben de rastladığımı ona davet ettim. Davetliler yanına girmeye ve yemek yi­yip çıkmaya başladılar. Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) elini yeme­ğin üzerine koyarak oıa dua etti. Ve yemek hakkında Allah ne söyle­mesini diledi ise onları söyledi. Ben rastladığım hiç bir kimseyi bırak­mamış; davet etmiştim. Hâsılı davetliler doyuncaya kadar yediler. Ve çıkıp gittiler. Ama içlerinden bir taife kalarak Peygamber [SalialUihü Aleyhi ve Sellem)'m  yanında  sözü  uzattılar. Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) onlara bir şey demekten sıkılıyordu. Bu sebeple onları evde bıra­karak  (kendisi) dışarı çıktı. Bunun üzerine Allah (Azze ve Ceve) :

«Ey îman edenler! Peygamberin hanelerine girmeyin! Meğer ki size pişmesini beklememek şarîiyle yemeğe kalmaya izin verilmiş ola. Lâkin çağrılırsanız içeriye girin!» âyet-i kerimesini:

«Böyle yapmanız hem sîzin kalbleriniz, hem de kadınların kalbleri için daha nezih bir hareket olur.» kavli kerimine kadar inzaJ buyurdu.

Kaatâde (bu âyeti tefsir ederken) : «Yemek zamanını kollamamak şartiyle» demiş.

Bu hadîsin muhtelif rivayetlerini Buhârî «Tefsir», «İstizan», «Ef-mıe» ve «Nikâh» bahislerinde; Tirmizi «Tefsir»de; Nesâî «Nikâh» ve «Tefsir»de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Selkm) Hz. Zeyneb ile bir riva­yette hicretin üçüncü, başka bir rivayete göre beşinci yılında evlenmiş­tir. Daha önce Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem' Efendimizin âzâdlı kölesi ve oğulluğu  Zeyd b.  Harise   ile evli idi.

Hz. Zeyneb Peygamber (SalfaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in halası Ümeyme binti Abdilmuttalib'in kızıdır. İlk müslünıan-iardan ve muhacirlerdendir.

Hz. Zeyd aslen Medîne1i'dir. Câhiliyet devrinde henüz çocuk İken annesi ile birlikte akraba ziyaretine gittikleri bir sırada esir edilmiş ve Mekke 'ye gönderilerek Ukâz panayırında satılmıştı. Bir rivayete göre onu Hâkim b. Hızâm, teyzesi Hz. Hadi-ce binti Huveylid nâmına satın almıştır. Başka bir rivayete göre satın alan bizzat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'dir; Hz. Hatîce'nin malından satın almış, sonra Halîce (Radiyaîlahu anhaj onu kendisine hibe etmiştir.

Zeyd (Radiyaîlahu anh) o zaman sekiz yaşlarında idi. Babası onun Mekke'de satıldığını duyunca fidye vererek geri almak için bâzı ya­kınları ile Mekke 'ye geldi; ve ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem'l'e müracaat etti. EesûliiHah (Sallallahü Aleyhi \-e Sellem) Zeyd 'i babasına dönüp dönmemek hususunda muhayyer biraktj. Hattâ babasını tercih ederse fidye de istemiyeceğini söyledi. Fakat, buna rağmen Zeyd (Radiyaîlahu anh) onu babasına tercih etti; çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona hakikî bir babadan daha ziyade şefkat Gösteriyordu. O zaman Peygamber fSallallahü Aleyhi ve Sellem) babasının ve birçok kim­selerin huzurunda Hz. Zeyd'i oğulluğa kabul buyurduğunu ilân etti. Babası da memnun olarak geri döndü.

Hz. Zeyd ilk imân edenlerdendir. Evvelâ Resûlüllah 'Sallallahü Aleyhi ve Sellerij onu âzâdhsı Ümmü  Eymen    iıe evlendirmişti. Ondan Üsâme namında bir oğlu dünyaya geldi. Bilâhare Hz. Zey-neb (Radiyaüahu anh} ile evlendirmiştir. Kur'ân-ı Kerîm 'de ismi zikredilen yegâne sahâbi  Zeyd (Radiyallahu anh^dır.

Hz. Zeyneb'i istemeye bizzat Peygamber < SallaUahu Aleyhi ve Sellem) gitmişti ; Zeyneb (RadiyaUahü anha) ile kardeşi Abdullah b. Cahş onu görünce kendisi için dünürlüğe geldiğini zannederek sevinmişler; fakat Zeyd (Radiyallahu anh) için geldiğini anlayınca can­ları sıkılmıştı. Maamâfih bu bâbda âyet nazil olduğu için sonradan mu­vafakat göstermişlerdi.

Zeyd ile Zeyneb (Radiyallahu anhûma) ancak bir sene geçinebil­diler. Çünkü ilmî ilâhîde Hz. Zeyneb'in Resulü Ekrem (SallaUahu Aleyhi ve Sellem) ile evlenmesi mukadder idi. Geçinememelerinin hakikî sebebi bu idi. Zahirde Zeynebf'RadiyaUahü anha) Hz. Zeyd'e sert muamele ediyor; onu kendine küf yâni denk saymıyordu.

Zeyneb (RadiyaUahü anha)V>e evlenecekleri KesûlüHah 'SallaUahu Aleyhi ve Sellem) Efendimize vahi sureti ile bildirilmişti. Fakat halkın dili durmayacağını «oğulluğunun karısı ile evlendi» diyeceklerini bildiği için bunu gizliyor; kimseye açarmyordu. Bu hususta dahî âyetler nazil olarak mesele bütün sarahati ile ortaya atıldı. Nihayet Hz. Zeyneb bo­şandı, îddetini bitirdikten sonra Fahr-i Kâinat (SallaUahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizle evlendiler. Meğer İslâmiyet oğulluk diye bir müessese tanı-mıyacak, cahiîiyet devrinden kalma bu köklü âdeti irâde-i İlâhiyye biz­zat Resûl-i Ekremine yıktıracakmış... Nitekim öyle de oldu.

Fâide : Zeyd ile Zeyneb (Radiyallahu anhûma) hâdisesi bundan ibarettir. Lâkin İslâm düşmanları' buna türlü türlü uydurmalar katarak tanınmayacak hâle getirmişlerdir. Maalesef düşmanlara ip ucu verenler de müslümanlardır. Taberî'nin rivayetine göre : Resulü Ekrem 'ScıllaUahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bir gün Hz. Zeyd’i görmek için evine gitmiş. Onu bulamamış; fakat o sırada giyinmekte olan Zeyneb'i görünce güzelliğine meftun olarak «Gönülleri çeviren Allah'ı ten-zîh ederim* demiş. Az sonra güya Zeyd (Radiyallahu anh) bunu haber alarak Resûlüllah (SallaUahu Aleyhi ve Sellem) müracaat etmiş; ve şayet Zeyneb'i beğendi ise onu boşamağa hazır olduğunu bildirmiş.

İşte Avrupa muharrirlerinin dört elle sarılarak dillere destan ettik­leri rivayet budur. Halbuki bu rivayet. Vâkıdî'den nakledilmiştir. Vâkıdî ise yalancılık ve sahtekârlıkla meşhur bir adamdır. O Ab­basî1er'in ahlâka uymayan hareketlerini haklı göstermek için bu gibi rivayetleri uydurmuştur. Bu esassız rivayeti Taberi'den baş­kaları da nakletmışlerse de hadis uleması onları tenkide bile lâyık gör­memişlerdir.   Meselâ; rivayetleri   kabulde   ihtiyatsız   davranan  İbni Hacer-i Askalânî bile Ahzâb sûresini tefsir ederken şunları söylemiştir: «İbni Ebî Hatim ile Taberî 'nin naklettikleri bâzı rivayetler vardır ki, müfessirlerin birçoğu onları nak-Jetmiş iseler de onlarla meşgul olmaya değmez.»

Hafız İbni Kesir de şöyle demektedir: «İbni Ebî Hatim ile îbni Cerir burada seîefden bâzı eserler zikret-mişlerse de bunlar doğru olmadıkları için biz kaale almadık. Buhâri ile Müslim gibi büyük imamlar bu rivayetleri kitablanna bile al­mamışlardır.

Görülüyor ki, bu rivayetlerin naklen aslı esası yoktur. Akü da on­ların uydurma olduğuna hükmeder. Çünkü bir kimsenin beraber büyü­yüp yetiştiği bir akraba kızını tâ evlenip de üzerinden seneler geçtikten sonra görmüş olmasına âdeten imkân yoktur. Bekârlığında gördüğü farz edildiği takdirde dahî bütün tazelik ve güzelliği üzerinde iken beğenmeyip de seneler sonra evlendiği zaman bir görüşte âşık olacak derecede sevmesi yine âdeten mümkün değildir.

Hakikatte bu aşk hikâyesi münafıkların uydurduğu bir yalandır. On­lar Hz. Âişe'ye de aynı sene zarfında bühtanda bulunmuşlardı. Bu gibi iftiralarla müslümanları kandırmağa çalışıyorlardı. Hattâ bâzı saf müslümanlar inanır gibi olmuşlardı.

Babımız rivayetlerinden anlaşılıyor ki, Hz. Zeyneb boşanıp iddeti geçtikten sonra bu sefer de Resûlüjlah (SallaUahÜ Aleyhi ve Sellem) onu kendine istemek için sabık kocası Zeyd'i dünür göndermiştir. Hz. Zeyd eski zevcesini görünce Peygamber (SallaV.ahü Aleyhi ve Sellem)onunla evlenmek istiyor diye kalbinde Zeyneb (Radiyallahu an!ıa)'ya karşı bir heybet ve ta'zim hissederek Ümmehâtı mü'minindenmiş gibi muamele yapmış, onunla konuşurken arkasını dönmüştür. Halbuki tesettür âyeti inmezden önce ashab-ı kiram'm âdetleri dünürlüğe gittik­leri kadını görmek idi.

Zeyneb (Radiyallchü aı:hc] bu dünürlüğe birdenbire cevap vere­memiş, istihare namazı kılmak için namaz kıldığı yere gitmiştir. Hz. Zeyneb'in istiharesi ihtimal Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellern) hakkında bir kusur işlerim korkusu iledir. Bu arada Kur'ân inmiş­tir. Bundan murad

«Zeyd'in   onunla   bir   alâkası   kalmayınca   onu   sana   nikahladık» [6]

âyet-i kerîmesidir. Bunun üzerine ResûliÜlah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) gelerek izin almadan Hz. Zeyneb'in yanma girmiştir. Çünkü Teâhl hazretleri bu âyetle Zeyneb (Radiyallahu anha) , kendisine nikahla­mıştır.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu münasebetle tertib ettiği da­vette- misafirlerine ekmekle et ikram etmiş, sofraya oturanlar doyduktan sonra bir hajrli yemek artmıştır.

Yemekten sonra cemaat dağılmış, yalnız iki-üç kişi muhabbete da­larak oturdukları yerde kalmışlardır. Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem)in buna canı sıkılmışsa da bir şey diyememiş, ancak onlara hatırlatmak için yanlarından çıkarak Ümmehâtı mü'minin odaları önünden geçmiş, onlara selâm vermiştir. Nihayet oturanlar da kalkıp gitmiş ve Resûlüllah (SallaHahU Aleyhi ve Selienıj zifafa girmiştir. Bu arada tesettür âyeti nazil olmuştur.

Anlaşılıyor ki, Peygamber (Sallallahii Aleyhi re Sellenı) Hz. Zeyneb için, diğer kadınları için yapmadığı mümtaz bir düğün daveti tertip et­miş bu davete üeyüz kadar sahabe-i ikram iştirak eylemişlerdir. Nevevî diyor ki : «İhtimal bunun sebebi Hz. Zeyneb'i kendisine velisiz şahitsiz Allah Teâlâ hazretleri nikâh ettiğinden dolayı şükranda bulunmaktır...»

 

Bu  Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Mühim bir iş karşısında istihare namazı kılmak müstehabdır.

2- Evlenen bir kimseye dostlarının yemek göndermesi ve gönde­rilen yemek az olursa Hz. Ümmü Süleym'in yaptığı gibi istizarda bulun­ması müstehabtır.

3- Davette muayyen zevatı çağırmak ve gayri muayyen zevata ye­mek için müsaade vermek caizdir.

4- Hadîs-i şerif büyük bir mucizedir. Zira az yemeğe pek çok in­sanlar davet olunmuş, üçyüz kişi doyuncaya kadar yediği halde yemek yine de artmıştır.

5- Hadîs-i şerif Peygamber (SaUaUahü Aleyhi've Sellemi'İn son dere­ce lütuf kâr, haya sahibi ve sabırlı olduğuna delildir.

 

16- Bir Davete Çağıran Kimseye İcabette Bulunmayı Emir Babı

 

96-  (1429)  Bize Yahya b. Yahya rivayet etti.  (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İlmi Ömer'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi  okudum.   İbni  Ömer    (Demiş  ki):   Resul üllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)

«Bİrinİz davete çağırılırsa hemen ona gitsin!»  buyurdular.

 

97- (...) Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Halid b. Haris, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallalİahü A ieyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti kî:

«Biriniz davete çağırılırca hemen icabet etsin!»   buyurmuşlar.

Hâlid demiş ki: «Bir de baktım Ubeydûllah bu icabeti düğün dâ­vetine hamlediyor.»

 

98- (...) Bize îbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki : Bize Ubeydûîlah, Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet eyledi ki, Peygamber  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Biriniz bir düğün davetine çağrılırsa hemen icabet etsin!» buyur­muşlar.

 

99- (...) Bana Ebu'r-Kabi' ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammad rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Eyyûb rivayet etti. H.

Bize Kuteybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd, Eyyûb'dan. o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş : Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

Çağrıldığınız zaman davete gidin!»  buyurmuşlar.

 

100- (...)  Bana Muhammed b. Rafr rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Abdûrrezzak rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Eyyub'dan, o da Nâfi'den, naklen haber verdi ki, İbni Ömer, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel:em)'ûen naklen şunu söylüyormuş:

«Bîriniz düğün davetine olsun veya benzeri bir davet için olsun din kardeşini davet ederse hemen İcabet eylesin!»

 

101- (...) Bana îshak b. Mensur rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İsâ b. Mûnzir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bakiyye rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize Zübeydî, Nafi'den, o da İbnİ Ömer'den naklen rivayette bu­lundu. İbni Ömer şöyle demiş: ResûUiIiah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bir kimse düğün davetine veya benzerî bir şeye çağrılırsa hemen ica­bet etsin!»   buyurdular.

 

102- (...) Bana Humeyd b. Mes'adete'I-Bâhilî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Bişr b. Mufaddal rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize İsmail b. Ümey-ye, Nafi/den, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivayet eyledi. İbni Ömer şoyîe demiş: Resûîüîiah  (SaUallahü Aleyhi ve Sellem):

«Çağrıldığınız zaman davete gidin!»   buyurdular.

 

103- (...) Bana Harun b. Abdillah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Muhammed, İbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Musa b. Ukbe, Nafi'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Ben Abdullah b. Ömer'i şunu söylerken işittim: Kesûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem j :

«Çağrıldığınız taktirde bu davete icabet edin!»  buyurdular.

Nafi' demiş ki : «Abdullah b. Ömer düğünde olsun, düğünden başka bir hususta olsun davete gelirdi. Oruçlu iken dahi davete gelirdi.»

fi'den, naklen haber verdi ki, İbni Ömer, Peygamber ^Sallallahü Aleyhi ve Seîiem^den naklen şunu söylüyormuş:

«Bîriniz düğün davetine olsun veya benzeri bir davet için olsun din kardeşini davet ederse hemen icabet eylesin!»

 

104- (...) Bana Harmeletü'bnû Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ömer h. Muhammed, Nafi'den, o da İbni Ömer den naklen rivayette bulundu ki, Peygamber (SalîalUıhii Aleyhi ve Sellem)                   

«Paça yemeğe çağnîırsanız hemen icabet edin!»   buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhâri «Nikâh» bahsinin bir-iki yerinde; Ebû Davûd «Etime» bahsinde; Nesâi  «Ve]ime»de tahric etmişlerdir.

Velime : Bazılarına göre düğün daveti demektir. Fakat lügat ulemâ­sından birçokları her davette verilen yemeğe velime denildiğini söyle­mişlerdir.

Davet, dahi yemek vermek mânâsına gelir. kelime «Dı'vet» şek­linde okunursa neseb demek olur. Cumhurun kavli budur. Bâzıları ak­sini iddia etmiş, davetin neseb, di'vetin ise yemek mânâsına1 geldiğini söylemişlerdir. .

Kûrâ : Cumhûr-u ulemaya göre koyun veya sığjr paçasıdır. Bazıları : «Bundan murâd Kurâ'ı Gamîm denilen yerdir.» demişlerdir.

Kurâ'ı Gamîm: Mekke ile Medine arasında bulunmak­tadır. Bu takdirde hadisin mânâsı: «Kurâ' Gamîm denilen yere bile çağnlsanız davete icabet edin!» demek olur, ki mübalağa su­retiyle davete icabet gerektiğim  anlatmaktır.     

İmam Gazâlî «İhyaü'I-Ulûm» nâm eserinde bu hadisdekı Kura 'dan murad, Kurâ-ı Gam im olduğunu söylemiştir. Fa­kat bu zivadenin aslı voktur.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Davete icabet Şâri; hazretlerinin emridir. Ancak bu emrin vu-cub mu yoksa nedib mi ifade ettiği ulema arasında ihtilaflıdır. Nevevî'nin beyânına göre Şâfii1er'den bu hususta üç kavi rivayet olunmuştur. Bunların esah olanına göre davete icabet etmek farzdır. Yalnız bazı özürler doîayısîyle bu farz sakıt olur. İkinci kavle göre da­vete icabet etmek farz-ı kifâye; üçüncü kavle göre ise mendûbdur. Bu hüküm düğün davetine mahsustur. Şâir davetler hususunda dahi Şâfiller'den iki kavil rivayet olunmuştur. Birinci kavle göre bütün da­vetler düğün daveti hükmündedir. Yâni hepsine icabet vâcibdir. İkinci kavle göre şâir davetlere icabet menduptur.

Kaadî lyâz düğün davetine icabetin bütün ulemaya göre vacib olduğunu söylemiş; sair davetler hakkında ihtilâf edildiğini;   İmam Mâlik ile cumhûr-u ulemâya göre onlara İcabet vacib olmadığını bil­dirmiştir.

Zahirîler   her nevi davete icabet vacib olduğuna kaaildirler.

Hanefiye imamları : «Bir kimsenin velîme davetine icabet et­mesi gerekir; gitmezse günahkâr olur. Şayet oruçlu bulunursa davete gi­der de dûâ eder; oruçsuz olursa yemek de yer» demişlerdir. Maamafih onlara-göre düğün davetine icabet vacib değil, sünnettir.

Nevevî'nin beyanına göre davete icabeti ıskat eden Özürler : Yemeğin şüpheli olması, yalnız zenginlere tahsis edilmesi, davet yerinde huzurundan eziyet duyulacak bir kimsenin bulunması, şerrinden kor­kulduğu veya makamına tamaan davet edilmesi, içki. çalgı vesaire gibi münkerâtm bulunması, -gibi şeylerdir. Bu taktirde davet sahibinden özür dilemek caizdir.

2- Oruçlu bulunmak davete icabet hususunda özür değildir. Böy­le bir kimsenin o davete iştiraki duasını almak ve kendisiyle teberrûk içindir. Fakat nafile oruca niyyetlenmişse Şâfii1er1e bazı Hanbelî1er'ce davet sahibinin haline göre hareket edilir. Güceneceği anlaşılırsa orucu bozmak; gücenmiyecekse oruca devam etmek efdal olur. Ruyânî    mutlak surette orucu bozmanın müstehab olduğuna kaaildir.

 

105- (1430) Bize Muhammed b. Ei-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrahman b. Mehdi rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Biiee babam rivayet etti. Abdûrrahman ile İhni Nümeyr demişler ki : Bize Süfyan, Ebu'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den nakieıı rivayet eyledi. Câbir şöyle demiş: Resûîüllah (SatiaUahü Aleyhi ve Sellem) :

«Biriniz bir yemeğe davet olunursa hemen icabet eylesin! Artık isterse yer, isterse yemez.» buyurdular.

İbnûl Müsennâ : «Yemeğe»  kaydını zikretmedi.

 

(...) Bize İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âsim, îbni Cüreyc'den, o da Ebu'z-Zübeyr'den bu isnatla bu hadîsin mislini rivayet eyledi.

 

106- (1431) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs b. Ğiyâs, Hişâm'dan, o da İbni Şîrîn'den, o da Ebû Hüreyre'-den naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):                                                    

«Biriniz çağrılırsa hemen davete icabet etsin. Şayet oruçlu bulunursa salât eylesin. Oruçsuz ise yesin!»   buyurdular.

 

107- (1432) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, İbni Şihab'dan dinlediğim, onun da A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre'deıı naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Ebû Hüreyre : «Kendisine zen­ginler çağrılıp fakirler çağrılmayan davet yemeği ne kötü yemektir. Da­vete geîmiyen muhakkak Allah ve Kesûlüne isyan etmiştir.» Dermiş.

 

108- (...) Bize îbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti. (Dedi ki) : Zührî'ye :

— Ey Ebû Bekir! Şu hadîs nasiîdır? (Yemeğin en kötüsü zenginle­rin yemeğidir.) dedim. Zührî güldü de:

— Bu hadîs (yemeğin en kötüsü zenginlerin yemeğidir) şeklinde de­ğildir, cevabını verdi.

Süfyân demiş ki, babam zengindi. Bu < hadis, işittiğim zaman beni ürküttü de onu Zührî'ye sordum. Zührî şunu söyledi : Bana Abdurrahman'ı A'rac rivayet etti. O da Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş : «Ye­meğin en kötüsü davet yemeğidir...» sonra râvi hadîsi, Mâlik hadîsi tar­zında zikretmiştir.    

zak'dan rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den, bir de A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen ha­ber verdi. Ebû Hüreyre şöyle demiş; «Yemeğin en kötüsü davet yeme­ğidir...» Râvi bu hadîsi Mâlik hadîsi gibi  rivayet etmiştir.

 

(...) Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Ebu'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den yukarki hadîs gibi ri­vayette bulundu.

 

110- (...) Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Ziyad b. Sa'd-ı şunu söylerken işittim : Ben Sâbit-i, A'rac'ı Ebû Hüreyre'den naklen rivayet ederken dinledim. Pey­gamber fSalloUahii Aleyhi ve Seîlem) :

«Yemeğin en kötüsü gelene verilmeyen, gelmeyecek kimsenin çağrıl­dığı davet yemeğidir. Her kim davete icabet etmezse Allah ve Resulüne İsyon etmiştir.» buyurmuşlar.

Ebû Hüreyre hadisini Buharî ile İbni Mâce «Nikâh» bahsinde; Ebû Dâvûd «Et'ime»de; Nesâî de «Ve-lîme»de muhtelif, râvüerden tahric etmişlerdir;.

Hadîs-i şerîf   İmam   Müslim  hem mevkuf, hem de merfû' oİarak rivayet etmiştir. Yerinde de görüldüğü vecihle bu gibi hadîslere merfû' hükmü verilir. Sahih olan mezheb budur. Zira mevsuk râvinin ziyadesi makbuldür.

Görülüyor ki, Câbir (RadiyaUah.it anh) hadisinde, da'vete icabet eden oruçsuz yemek hususunda muhayyer bırakılmakta; Hz, Ebû Hüreyre hadîsinde ise yemesi emir buyuruîmaktadır. Bu sebeble ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Câbir (Radiyallahu anh) rivayetine i'timad edenlere göre yemek vâcib değildir. Da'vete iştirak eden kimse yeyip yememekte muhayyerdir. Onlara göre Ebû Hüre y re (Radiyallahu anhjh&dî-sindeki emir nedb içindir.

Hz. Ebû Hüreyre rivayetine rtimad edenler da'vette bir şey yemenin vâcib olduğuna kaaiîdirîer. Bunlar da Hz. Câbir ha­dîsini te'vil ederek da'vete iştirak edenin oruçlu olduğu surete hamley-lerler :

Yemeyi vâcib sayanlara göre en az bir lokma yemek îcâbeder. Zira bir lokmaya yemek denilebilir. Onun içindir ki, yemek yememeye yemin eden bir kimse, bir lokma yemekle yemininden dönmüş olur. Bir de da'-vetli hiç bir şey yemezse, da'vet sahibinin hatırına yemekteki bir şüp­heden dolayı yemediği şüphesi gelebilir. Bir lokma alınca bu şüphe zail olur.

Oruçluya gelince: Orucu bozması bilittifâk lâzım değildir. Niyet edi­len oruç farz ise onu bozmak caiz değildir. Nafile İse bozmak caizdir. Maamâfih da'vet sahibi gücenmeyecekse yine de orucu tamamlamak ef-daldır.

Ebû Hüreyre (Radiyallahu anh) rivâyetindeki «Salâudan rnu-râd duadır. Çünkü bu kelimenin lügat mânâsı duadır. Yâni oruçlu bulu­nan da'vetli yemek yemeyip hâne sahibine bereket ve mağfiret duâsm-da bulunacaktır. Bâzıları buradaki «Salât»ı namaz mânâsına almışlardır. Onlara göre oruçlu olan da'vetli namaz kılacak; bu suretle hem kendisi, hem de oradakiler fazilet ve berekete nail olacaklardır.

«Yemeğin kötüsü» cümlesinden murâd : Da'vet yemeğinin en kötü­sü, yalnız zenginler çağırılarak fakirlerin katılmadığı yemektir. Eskiden Arapların âdeti bu idi. Onun için Hz. İbni Mes'ûd: «Biz, yal­nız zenginleri da'vet ederek fakirleri bırakan kimsenin da'vetine icabet­ten nehyolunduk.» demiştir. Abdullah b. Öme rf'Radiyallahu anh > da'vet yaparak bütün zengin ve fakirleri çağırmış: eşraf ile birlikte fa­kirler de gelince,    İbni    Ömer    onlara :

«Siz şuraya oturun da bu zevatın elbiselerini batırmayın; size de onların yediğinden yedireceğiz.» demiş; ve besmele çekerek cemâate : «Buyurun yeyİn!» dedikten sonra kendisinin oruçlu olduğunu söylemiştir.

Rivayete nazaran Hz.. Ebû Hüreyre da'vet sahiplerine : «Siz da'vet hususunda âsilersiniz; gelmeyeni çağırır; size gelecek ola­nı bırakırsınız!» Dermiş.

Ebû Hüreyre (Radiyaliahu anh) hadîsinden murâd : Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Se!lem)âen sonra yapılacak da'vetlere zenginlerin ça­ğırılacağını, yalnız onlara rağbet ve i'tibâr gösterileceğini haber ver­mektir.

 

17- Üç Talakla Boşanan Bir Kadının Başka Kocaya Varmadıkça, Kocası Onunla Cinsi Münasebette Bulunarak Ondan Ayrılmadıkça ve İddeti Geçmedikçe Boşayan Kocasına Helal Olmaması Babı

 

111- (1433) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile'Amr b. Nâkıd rivayet ettiler. Lâfız Amr'mdır. (Dediler ki) : Bize Süfyân, Zührî'den, o da Ur-ve'den, o da Âişe'den naklen rivayet etiî. Âişe (Radiyaliahu anim) şöyle demiş :

Rifâa'nm karısı Feygamhet (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek: Ben Rifâa'nın nikâhında idim. Beni üç talâkla boşadı da Abdurrahman b. Ze-bîr'le evlendim. Ama ondakİni elbisenin saçağı gibi buldum; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (SallaV.ahü Aleyhi v e Sellem) gülümseyerek;

«Rifâa'ya dönmek mi İstiyorsun? Hayır, sen onun balcağızınt, o da senin balcağızını tatmadıkça dönemezsin»  buyurdu.

Âişe (Radiyaliahii a/ıha) (Demiş ki) : Ebû Bekir de ResûlüIIah (Saİlaliahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında idi. Hâlid ise kapıda kendisine izin verilme­sini bekliyordu. Derken : Yâ Ebâ Bekr! Bu kadının Resûlüllah '(Satlallahü Aleyhi ve Sellem) in huzurunda alenen ne konuştuğunu işitmiyor musun? dedi.

 

112- (...) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeletü'fcnû Yahya rivayet et-tiler. Lâfız Harmele'nindir. Ebû't-Tâhir (Bize rivayet etti.) Harmele ise (Bize îbnî Vehb haber verdi) tâbirlerini kullandılar. (İbni Vehb demiş ki): Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Urvetü'bnû Zübeyr rivayet etti. Ona da Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem/'in zevcesi Âişe haber vermiş ki, Rifâatü'I-Kurazî karısını Üç ta­lâkla boşamiş da, kadın ondan sonra Abdurrahman b. Zebîr ile evlenmiş. Bilâhare kadın Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek: Yâ Re-sâîâllah, ben Rifâa'nm nikâhı altında idim. Sonunda beni üç talâkla bo­şadı; ben de ondan sonra Abdurrahman b. Zebîr ile evlendim. Ama ha­kikatte vallahi ondakini ancak elbisenin saçağı gibi buldum: demiş; ve çarşafından bir saçak koparmış. Bunun üzerine ResûlüIIah fSallâÜahü Aleyhi ve Sellem) gülerek tebessüm buyurmuş ve :

«Galîbâ sen Rifâa'ya dönmek istiyorsun! Kayır, o senin baicağızını, sen de onun bakağızını tatmadikça (dönemezsin)» buyurmuşlar,

Ebû Bekir de ResûlüIIah (Sallallahû Aleyhi ve Sellem;'ih yanında oturuyormuş. Hâîİrî b. Saîd b. Âs ise hücrenin kapısında oturmakta imiş : (içerî girmek için) kendisine izin verilmemiş imiş. Bunun üzerine Hâ-lid Ebû Bekr'e: Bu kadını Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeV.em)'in huzu­runda aşikâre konuşmaktan men'etsen a! diye seslenmeğe başlamış.

 

113- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Ab-dürrazzak haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o d;i Urve'-den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Rifâatü'I-Kurazî kansan bo-şamış da kadını Abdurrahmân b. Zebîr almış. Bilâhare kadın Peygamber (Sallaüahii Aleyhi ve Sellem) e gelerek: Yâ Resülallah! Rifâa beni üç talâ­kın sonuna kadar boşadı... demiş. Kavi hadîsi Yûnus, hadîsi gibi rivayet etmiştir.

 

114- (...) Bize Muhammed b. A'lâ' El-Hamdânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Usame, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki, Kesûlüllah 'Sallallahü Aleyhi ve Selletn)'e bir adamın evle­nip de boşadığı bir kadın başka kocaya varır da o kocası cinsî münase­betten evvel onu boşarsa, birinci kocasına delâl olur mu? diye sorul­muş da :

«Hayır, ikinci kocası onun balcağızını tutmadıkça helâl olmaz.» buyurmuşlar.

 

(...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Fudayl rivayet etti. H.

Bize Ebû Kureyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muaviye ri­vayet eyledi. Bu râviîer hep birden Hişam'dan bu isnatla rivayette bu­lunmuşlardır.

 

115- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyi;e rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyû'bnû Müshir, UbcydûIIah b. Ömer'den, o da Kaasım b. Muhammedi'­den, o da Âişe'den naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş : Bir adam karısını üç defa boşadı da kadmı başka bir adam aidi. Sonra onu cinsî münasebette bulunmadan boşadı. Bunun üzerine İlk kocası onunîa tek­rar evlenmek istedi. Ve mesele HesnlüMah (Sallalîûhü Aleyhi ve Sellem) 'e so­ruldu. O:

«Hayır! İkinci kocası onun baîcağızından, birincinin tatdığı gibi fat-madikça onunla evienemez.»   buyurdular.

 

(...) Bize hu hadîsi Muhammed b. AbdiIIah b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet eyledi. H.

Bize bu hadisi Muhammed b. El-Müsennâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yâni İbni Saîd rivayet etti. Bunlar hep birden Ubeydûllah'dan  bu isnadla  yukarki  haJisiıı  mislini  rivayet etmişlerdir.

Yahya'nın Ubeydûilah'dan rivayet ettiği hadîste : «Bize Kasım, Âişe'­den rivayet etti.» cümlesi vardır.

Bu hadîsi Buhârî «Kitabû'ş-Şehâdât» ile «Kitabû't-Taîâk»da Tirmizî «Nikâh» bahsinde. Nesaî «Nikâh» ve «Talâk»da; İbni Mâce dahi «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric et­mişlerdir.

Rifâanın karası  Temime binti Vehb 'dir.

Anlaşılıyor ki Temime ikinci kocası Abdûrrahman'ı cimaa karşı gevşek bulmuş, onun metâmı elbisenin saçağına benzetmiştir.

Useyle : Asele'nin ismi tasgiri olup balçağız mânâsına gelir. Bu ke­lime cinsî münasebetten kinayedir. Yâni cimanın lezzeti bala benzetil­miştir.

Konuşmayı dışardan işiten HâIid fa. Said , Hz. Ebû B'ekr'den sonra üçüncü veya dördüncü olarak İslâmiyeli kabul eden zâttır. Bazıları Ebû Bekr {Radiyallahu anh) ile beraber müslüman olduğunu söylerler. Kadını sesinden tanıyarak açık saçık konuşmasını ayıplamış, onu susturması için Hz.  Ebû  Bekr’e müracaat etmiştir.

Rivayetlerin umumundan anlaşıldığına göre Hz. Rifâa karısını üç defa boşamıştır. Bir rivayette : «Derken İbni Zübeyr beraberinde baş­ka kadından iki oğlu ile geldi. Kadm :

  Vallahi onun  bir kabahatinden  bir  şikâyetim  yok;     ancak onun metâi bana şundan daha fpydah değildir, diyerek elbisesinden bir saçak teli kopardı. Bunun üzerine İbni Zübeyr :

  Yalan söyledi yâ Resûlallah! Ben onu tabaklanmış deri silker gibi silkiyorunı. Ama  o itaatsizlik ediyor, Riiâa'yı istiyor,  dedi. Bunun üze­rine Resûlüllah (Sollallahü Aleyhi ve Sellem) kadına :

  «Eğer dediğin gibi ise İbni Zübeyr senin balcağızından tatmadikça Rifâa'ya heîâ! olamazsın yahut ona yaramazsm, buyurdular.»    denilmek-mektedir.

Bu babda Nesâi ile îbni Mâce Abdullah b. Ömer :den; Beyhakî , Hz. Enes'ten Taberâni , Hz. Aişeden hadîsler rivayet etmişlerdir.

 

Bu Rivayetlerden  Çıkarılan Hükümler :

 

1- Üç talâkla boşanan  bir kadın  başka bir kocaya gitmedikçe ilk kocasına dönemez.

2- Böyle bir kadının  ilk kocasına helâl olabilmesi için ikinci ko­cası ile cimada bulunmuş olması şarttır. Bu hususta bütün ulema müt­tefiktirler. Yalnız Saîd b. E1-Müseyyeb:  «İkinci kocası ile cima şart değildir. Akd-ı nikâh kâfidir.» diyerek cumhura muhalefet etmiştir. Hz. Saîd'in bu hadisi duymadığı tahmin edilmektedir.   Kaadi Iyâz'm beyanına göre Haricî1er'le   Şiîler ve Dâvudu  Zahiri, Said b. E1 Müseyyeb!in kavliyle amel etmişlerdir. Fakat bu babda delilleri olmadığı için onların sözlerine ehem­miyet verilmez. Hattâ bir hâkim onların kavliyle hükmetse hükmü nafiz olmaz.

3- Birinci kocaya dönebilmek için  inzal değil  îlâc şarttır. Bu hu­susta  Hasan -i Basrî şuzûz göstererek inzali şart koşmuştur.

4- Mühe11eb'in beyanına göre hadis-i şerif kapı veya perde arkasından  sesini  işitmek suretiyle şahadette  bulunmanın  caiz olduğuna delildir. Çünkü Hz. Hâ1id  kadının sesini kapı arkasından işitmişti.

5- Müstehcen ve utanç verici sözleri büyükler huzurunda konuş­mamak;  konuşanları  men etmek gerekir. Ancak icâbında hâkim huzu­runda bu gibi sözler de söylenebilir,

6- İbni Battal diyor ki : «Ulemâ muhalliîin nikâh akdi hakkında ihtilâf etmişlerdir. İmam Mâlik   akd hâlis nikâh kasdıyle yapılmazsa kadının ilk kocasına helâl olamiyacağma kaaildir. Yâni akd'den sırf tahlil kast edilirse o kadın ilk kocasına helâl olamaz. Karı ile kocanın bunu bilip bilmemeleri hükmen müsavidir. Bu niyyetle ya­pılan bir nikâh   cima'dan evvel de  olsa,   sonra  da yapılsa fesh edilir. Leys   ile   Süfyân  b. Saîd. , Evzâî    ve   İmam   Ahmed'in kavilleri de budur.

Kasım, Salim, Urve ve Şa'bi'ye göre ikinci ko­cası kadını sırf tahlil niyeti ile nikâh edebilir. Yalnız bu niyyeti ka­dınla ilk kocası bilmemek icab eder. Bu takdirde muhallil sevap bile ka­zanır. Rabîa ile Yahya b. Saîdin kavilleri de budur.

İmam Şafiî ile Ebû Sevr 'e göre fasit olan nikâh tah­lil için evlenip sonra boşamak şartiyle kıyılan nikâhtır. Böyle bir şart koşulmadan akd edilen nikâh sahihdir. Bu kavil İmam Âzam 'dan da rivayet olunmuştur. İmam Âzam 'dan diğer bir rivayete göre ikinci kocanın akdettiği nikâh ile o kadını ilk kocasına helâl etmeyi niy-yetlenmesi doğru değildir. İmam-ı Ebû Yûsuf'la İmam Muhammed'in kavilleri de budur. İmam Âzam 'dan üçüncü bir rivayete göre akd esnasında kadını sırf birinci kocasına heîâl etmek için nikâhlandığı şart koşulursa nikâh sahih, şart batıldır. İkinci kocası o kadını boşamayabilir. Fakat boşarsa kadın birinci kocasına helâl olur.

Usûlü fıkıh ulemâsı muhalîil meselesinde bu hadîsle istidlal etmiş­lerdir.

 

18- Cima Esnasında Okunması Müstehab Olan Dua Babı

 

116- (1434) Bize Yahya b. Yahya ile İshâk b. İbrahim rivayet et­tiler. Lâftz Yahya'nındır. (Dediler ki) : Bize Cerîr, ftlensûr'dan, o da Sâ-lim'den, o da Küreyh'den, o da İbnİ Abbas'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş: Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellern):

«Ümmetimden biri ehline yakınlık etmek istediği vakit : Bismillah, Ya-rabbi! Bizi şeytandan ırak eyle! Bize ihsan edeceğin (zürriyef)'den de şey­tanı ırak eyle! demiş olsa aralarındaki o cimadan çocuk mukadderse o çocuğa şeytan ebediyyen zarar veremez.»  buyurdular.                    .

 

(...) Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbni Beşşar rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.

Bize İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet eyledi. H.

Bize Abd b. Humeyr dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrezzâk haber verdi. Bunlar toptan Seyrî'den ve her ikisi Mansur'dan, Cerîr ha­dîsi mânâsında rivayette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki, Şu'be'nin ha­dîsinde Bismillah zikredilmemiştir. Abdûrrezzak'm Sevrî'den rivayetinde Bismillah kaydı vardır. İbni Nümeyr rivayetinde ise : «Mansur, zanne­derim Bismillah dedi.» cümlesi vardır.

Bu hadîsi Buharı «Taharet», «Bed-i halk», «Nikâh», «Tevhîd» ve «Deavât» bahislerinde; Ebû Davûd ile Tirmizi ve İbnİ Mâce «Nikâh»ta; Nesâî «Işretû'n-Nisâ» ile «Yevm» ve «Leyle» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Şeytanın doğacak çocuğa ebediyyen zarar verememesinden murad ne olduğu ihtilaflı bir meseledir. Kaadî lyâz: «Bu hadîsi hiç bir kimse bütün zararlara âm ve şâmil mânâsına hamletmemiştir.» diyor. Ule­mâdan bazılarına göre mezkûr cümleden murad doğacak çocuğa şeytan carparnaz demektir. Bir takımları Besmele bereketine o çocuğa musallat olamıyacağı mânâsını vermiş, diğerleri çocuğun bedenine zarar vereme­yeceği mânâsına geldiğini, daha başkaları çocuk doğarken şeytanın ona dokunamıyacağı mânâsını ifâde ettiğini söylemişlerdir. Hattâ : «Bu cüm­leden  murad şeytan cima' esnasında babası ile beraber olmak suretiyle çocuğa zarar veremez demektir.» mütalâasında bulunanlar da vardır. Bu babda   Mücâhid'den rivayet olunan bir haberde ;

«Besmelesiz cima'da bulunan kimsenin îenasül uzvuna şeytan sarılır da onunla beraber cima' eder.»  denilmiştir.

Hâsılı besmele ile başlanan cirna'dan doğacak çocuğa şeytan musal­lat olamaz. O çocuk Allah'ın mahfuz kullarından olur. Şeytanın ona za­ra verememesi umumî mânâya da hususî mânâya da hamledilebilir. An­cak umumî mânâya alınırsa çocuğa din ve dünyası hususunda asla bir zarar verememesi ve binnetice çocuğun bütün günahlardan masum kal­ması icab eder ki, bazan bunun aksi zuhur edebilir. Yâni çocuk âsi ola­bilir Halbuki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin haber verdiği her şey dediği gibi zuhur eder. Bundan dolayıdır ki, buradaki zararı hususi mânâsına alarak bedenine veya aklına zarar veremez demek daha mimâsib görülmüştür.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler :

 

1- Cima'a başlarken besmele çekerek hadîste mezkûr dûâyı oku­mak müstehabdır. İmam Gazali  besmeleden sonra  îh1âs sûresini okuyarak tekbir ve tehlil getirmenin de müstehab olduğunu söy­lemiştir.

2- Şeytanın şerrinden Allah'a  sığınarak  ona  duâ  etmek ve  ismi gerîfiyle teberrük eylemek, yapılan her işi Allah Teâlâ'nın müyesser kıl­dığını hatırlamak gerekir.

3- Şer-i şerifin men etmediği her halükarda besmeleye devam et­mek ve Allah'a duada bulunmak kulun vazifeleri cümlesindendir. İbni Battal: «Bu hadîste abdestli veya abdestsiz her zaman Allah'ı zik­re teşvik vardır*   demiş.     Yine  bu hadisin :  «Allah  ancak temiz  olarak zikredilebilir.»   diyenlerin kavlini red ettiğini söylemiştir. Fakat   İbni Battâ1'm bu  sözüne Aynî itiraz etmiş; İbni Ömer (Radiyaltahu anh)'nin yalnız temiz bulunduğu zaman Allah'ı zikrederdiği-ni, böyle bir haberin  Ebû'1 . Âli'ye ile Hasen'den de rivayet olunduğunu söylemiştir.

İbni Abbâs (Radiyallahu anhi'nın iki halde yâni helada ve ci­ma' halinde Allah'ı zikretmeyi kerih gördüğü rivayet olunur. Ata' ile Mücâhid'in kavilleri de budur. Hattâ Mücâhid meleğin bu hallerde insandan kaçındığını söylemiştir. İbni Battal, ha­dîsi bu zevatın kavillerine muhalif bulmuşsa da hakikatte muhalefet yok­tur. Çünkü ehline yakınlık etmekten murad cima'a hazırlanmaktır. Bu takdirde hadîs-i şerif mezkûr zevatın kavillerine muhalif değildir.

4- Yine   İbni   Battal:    «Bu hadîsde her halükârda besme­leye teşvik bulunduğu için   İmam   Mâlik   abdest alırken besmele çekmeyi müstehab saymıştır» diyor.

Bu hususta birkaç mezheb vardır. Şöyle ki:

a- İmam Âzam, İmam Mâlik, İmam Şafiî ve cumhûr-u ulemâya göre abdest alırken besmele çekmek vâcib değil sünnettir. Binâenaleyh bir kimse kasden besmeleyi terk etse abdesti sa­hih olur. İmam Ahmed 'den nakledilen iki rivayetin esah olanı da budur.

b- İmam Ahmed 'den bir rivayete göre abdest alırken bes­mele çekmek vâcibdir.  Zâhirî1er'in kavli de budur.

c- İshak b. Râhuye'ye göre besmele vâcibdir. Kasden terk edilirse taharet bâtıl olur. Fakat unutarak yahud vâcib olmadığını itikat ederek bırakılırsa taharet batıl olmaz.

d- İmam Âzam 'dan bir rivayete göre abdestte besmele müs­tehab değildir. Hattâ bir rivayette İmam Mâlik onun bid'at ol­duğunu söylemiştir.

5- Hadîs-i şerîf şeytanın insana ana rahminden başlayarak ölün­ceye kadar musallat olduğuna işaret etmektedir. Şeytan insanın kanma işler. Uyuduğu zaman burnuna oturur. Uyandığında kalbine nüfuz eder. Gafil avlarsa vesvese verir. Allah'ı zikreden insandan kaçar.

 

19- Bir Kimsenin Dübüre Dokunmaksızın Karısının Fercine Önünden ve Arkasından Cima' Etmesinin Cevazı Babı

 

117- (1435) Bize Kuteybetü'bnû Saîd, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Amru'n-Nâkıd rivayet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân, İbnı'l-Münkedir'den rivayet etti. O da Câbir'i şunu söylerken işitmiş: Yahudiler: Bir adam karısının fercine arkasından cima' ederse çocuk şaşı gözlü olur; derlerdi. Sonra :

«Kadınlarınız sizin tarlanızdır.   İmdİ tarlanıza   nereden isterseniz gi­din) [7]  âyet-i kerîmesi indi.

 

118- (...) Bize Muhammed b. Rumfa rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, İbni'I-Hâd'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Muhammed b. Münke-dir'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen haber verdi ki, yahûdiler : Ka­dının fercine arkasından cima' edilir de sonra gebe kalırsa çocuğu şaşı gözlü olur; derlermiş. Nihayet:

(Kadınlarınız sizin tarlanızdır; imdi tarlanıza nereden isterseniz gidin) âyet-i kerîmesi indirilmiş.

 

119- (...) Bize bu hadîsi Kuteybetü'bnû Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne rivayet etti. H.

Bize Abdülvâris b. Abdissamed dahî rivayet eyledi. (Dedi kî) : Bana babam, dedemden, o da Eyyûb'dan naklen rivayet etti. H.

Bize Muhammed b, El-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Vehb b. Cerîr rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet eyledi. H.

Bize yine Muhammed b. el-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân rivayet etti.   (Dedi ki) : Bize  Siifyân  rivayet etti. H.

Bana Ubeydullah b. Saîd ile Hârûn b. Abdillâh ve Ebû Ma'ner-Ra-kaaşî dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Vehb b. Cerir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Nu'mân b. Râşid'i, Züh-rî'den naklen rivayet ederken dinledim. H.

Bana Süleyman b. Ma'bed'de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muallâ b. Esed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülazîz yâni İbni'I-Muhtâr, Sü­heyl b. Ebî Salih'den rivayet etti. Bu râvilerin hepsi Muhammed b. Mün-kedir'den, o da Câbir'den bu hadîsi rivayet etmişlerdir.

Nu'man'ın Zührî'den rivayet ettiği hadîsde: «İsterse yüzükoyun, is­terse daha başka şekilde yalnız bir deliğe olmak şartı ile...» ifâdesini zi­yade etmiştir.

Bu hadîsi Buhârî ile Tirmizî «KitâbÜ't-Tefsîr»de, Nesâî «Işretü'n-Nisâ»da, İbni Mâce de «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Bu mânâda birçok hadîsler rivayet olunmuştur.

Âyet-i kerîmedeki «Hars»den murâd : Kadınların fercleridir. Esasen bu kelime ekilecek tarla mânâsına gelir. Kadınların rahimlerine atılan nutfeler ekin tanelerine benzetilmek suretiyle onlara da hars denilmiştir.

İmam Ahmed'in Hz. İbni Abbâs'a isnâden rivayet ettiği bir hadîsde beyân buyurulduğuna göre bu âyet-i kerîme Ensâr'dan bâzı kimseler hakkında nazil olmuştur. Bunlar Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)'e kadınlarla cimâm usûlünü sormuşlar; o da :

«Ferce cima' etmek sortiyle ne şekilde olursa olsun yakınlık et!» buyurmuşlardır.

îbni Avn'm rivayetine göre âyet-i kerîme Ensar'dan bir adam hakkında nazil olmuştur. Bu zat karısına dübüründen yakınlık et­miş. Bu mesele halk üzerinde pek büyük bir aksi tesir icra' etmişti.

Kadına dübüründen cima' etmenin hükmü ulemâ arasında ihtilaflı­dır. Muhammed b. Ka'b El-Kurazî, Saîd b. Yesâr İmam Mâlik'e göre mubahdır. Delilleri Ebû Saîd hadîsidir. Mezkûr hadîse göre bir adam karısına dübüründen yakınlık etmiş, halk bunu nefretle karşılayınca Allah Teâlâ hazretleri:

«Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Imdİ tarlanıza nereden isterseniz gidin» âyet-i kerîmesini inzal buyurmuş. Bu zevat âyetteki «nereden isterseniz» ifadesini, «isterseniz fercden, dilerseniz dübürden cima' edebilirsiniz» mâ­nâsına almışlardır. Fakat Mâ1ikiye ulemâsı İmam Mâ1ik'in bu şeni fiili mubah kabul etmediğini söylemişlerdir.

İmam Şafiî !nin : «Dübürden cimâm helâl veya haram kılın­dığı hususunda Resûlüllah (Sallallafıii Aleyhi ve Sellem) 'den sahih hadîs ri­vayet edilmemiştir...» dediği rivayet oîunmuşsa da  Hâkim'in beyânına göre Hz. Şafiî bu sözü ihtimal eski mezhebinde iken söylemiş­tir. Yeni mezhebinde dübürden cimâ'ın haram olduğunu tasrih etmiştir. Şâfiîler 'den İmam Nevevî bu mesele hakkmda şunu söy­lemektedir : «Sözlerine îtimad olunan ulemâ kadma gerek temiz gerekse hayızlı halinde dübüründen cima' etmenin haram olduğuna ittifak ey­lemişlerdir. Delilleri birçok meşhur hadîslerdir :

(Karısına dübüründen cima' eden melundur)  hadîsi gibi.

Ulemâmız hiç bir hâlü şanda gerek insan gerekse hayvan dübürüne cima' etmenin helâl olmadığını söylemişlerdir.»

Filhakika Sahabe ve Tabiîn 'in cumhuru bu işin haram olduğuna kaaildirler. Sahabeden Ali b. Ebî Tâ1ib , Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Mesûd, Abdul­lah b. Amr, Câbir b. Abdillah, Ebû'd-Derdâ, Huzemetü'bnû Sabit, Ebû Hüreyre, AZi b. Talk ve Ümmü Seleme (Radiyailahu anh) hazerâtiyle Ta­biin 'den Saîd b. El-Müseyyeb, Mücâhid, İb­rahim Nehaî, Ebû Selemetû'bnü Abdirrahmaa ve Atâ' b. Ebî Rabah'm kavilleri bu olduğu gibi, imamlar­dan Süiyân.ı Sevrî, îmam Âzam, İmamEbî Yûsuf, İma.m Muhammed, İmam Ahmed, İs-hâk, sahih kavle göre İmam Şafiî ve diğer birçoklarının mezhebleri de budur. Bu zevat birçok hadîslerle istidlal etmişlerdir. Ez­cümle Tahâvî ile Taberânî 'nin sahih isnâdla tahric ettikleri İbni Huzeyme (Radiyailahu anh) hadîsinde Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve Sellern):

«Allah hakikati beyandan istihya etmez. Kadınlara dübürlerinden ci-ma'da bulunmayın»   buyurmuşlardır.

Tahâvî, Tayâlisî ve Beyhakî 'nin sahih bir isnadla tahric ettikleri    Amr b.  Şuayb    hadisinde :

«Kadınlara dübürlerinden cima'da bulunmak küçük livâtadır.» buyrul-muştur. Yine Tahâvî ile İbni Ebî Şeybe, İbni Mâce ve İmam Ahmed 'in Hz. Ebû Hüreyre 'den tahric ettikleri bir hadîsde :

«Karısına dübüründen cima'da bulunan kimseye Allah (Azze ve Cellc) bakmaz» buyrulmaktadır. Bu babda Câbir b. Abdillah, Talk b. Ali (Radiyailahu anh) hazerâtından da hadîsler rivayet olun­muştur.

Dübürden cima'm haram olduğunu söyleyenler âyet-i kerîmedeki (Nereden isterseniz gidin) ifadesini : «Önden ve arkadan kadının fercine cima'da bulunabilirsiniz» şeklinde tevil etmişlerdir.

Gerçi Hanefîler'e göre itibar sebebin hususiyyetine değil, lâfzın umumunadır. Lâkin bu babda vârid olan hadîslerin pek çok olup âyet-i kerîmeyi umumundan çıkararak önden ve arkadan ferce cima'da bulunmak mânâsına tahsis etmişlerdir.

 

20- Kadının Kocasının Döşeğine Girmekten İmtinaının Haram  Kılınması Babı

 

120- (1436) Bize Muhammed "b. El-Müsennâ ile İbni Beşşâr riva­yet ettiler. Lâfız îbni Müsenna'nmdır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Kata-de'yi, Zurâratü'bnû Evfâ'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve SellemVâen naklen rivayet ederken dinledim. Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:

«Kadın, kocasının döşeğini terle ederek sabahlarsa, ona melekler sa­baha kadar lanet ederler.»  buyurmuşlar.

 

(...) Bu hadîsi bana Yahya b. Habîb dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid yâni İbnil Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadla rivayette bulundu. O : «Yatağına dönünceye kadar» cümlesini de söyledi.

 

121- (...) Bize îbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mervân, Yezid'den yâni îbni Keysan'dan, o da Ebû Hâzım'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayette bulundu. Ebû Hüreyre şöyle demiş : Re-sûlüllah ftSallaUahü Aleyhi ve Sellem):

«Nefsim yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer bir adam karısını  yatağına  davet eder de  kadın  razı  olmazsa, kocası  ondan  razı oluncaya kadar Yüce Altah ona gazâb eder.»  buyurdular.

 

122- (...) Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet et­tiler.  (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye rivayet etti. H.

Bana Ebû Saîd-i Eşecc dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' ri­vayet eyledi. H,

Bana Zübeyr b. Harb da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Cerîr rivayet etti. Bu râvilerin hepsi A'meş'den, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayette bulunmuşlardır. Ebû Hüreyre şöyle demiş:  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bir adam karısını döşeğine davet eder de döşeğe gelmez; bu se­bebi e ona dargın olarak yatarsa, sabahlayıncaya kadar melekler o ka­dına lanet ederler.»

Bu hadîsi Buhârî  «ikâh» bahsinde tahric etmiştir.

Yatağa çağırmaktan murad cimâ'dır. Hadîsin zahirine bakılırsa sa-bahîaymcaya kadar kaydından bunun geceye mahsus olduğu zannedi-lirse de maksad gece veya gündüz her ne zaman cima'a davet ederse demektir. Nitekim rivayetlerin birinde «sabahlayıncaya kadar» ibaresi­nin yerine «dönünceye kadar» denilmiş, diğerinde de «kocası razı olun­caya kadar» buyrulmuştur.

Müslim sarihlerinden Übbî'nin beyânına göre bu hadîsin bir rivayetinde geçen «Semâ» lâfzından murâd yükseklik ve celâldir. Zi­ra Allah Teâlâ Hazretlerini zaman ve mekân ihata edemez. Bâzıları bu­rada «semadaki» tâbirinden Allah ile melekler kasdedilmiştir.

Bu babda tbni Huzeyme ile îbni Hibbân, Hz. Câbir'den şu hadîsi .tahric etmişlerdir : «Üç kişi vardır ki, bunların ne namazları kabul olunur, ne de bir hayırları semaya çıkar. Bunlar evine dönmedikçe kaçak köle, ayılmadığı müddetçe sarhoş ve kocası razı olmadıkça kocası kendisine dargın olan kadındır.»

Burada kocasının dâvetine icabet ve ona itaat etmeyen kadına hangi meleklerin lanet edecekleri suâli hâtıra gelebilir. Bunların ya Hafaza melekleri yâhud başkaları olmaları ihtimal dahilindedir. Çünkü Allah Teâlâ Hazretleri pek çok melek nevileri yaratmıştır. Bunlardan bazıları yağmurlara, rüzgârlara, bulutlara; diğerleri kabirde suâle, bir takımları zikir meclislerini teftişe; bir kısmı da muhtelif işlere vekâlet ederler.

Meleklerin laneti kadının Özürsüz cima'dan imtina' edemiyeceğine delildir. Bu babda kadının hayızlı olması bile şer'an Özür değildir. Çünkü kocası cima'dan başka bir suretle ondan istifade edebilir. Hadîsten mu-râd : Lanetin sabaha kadar devam etmesi, fecrin doğmasiyle yahud ka­dının yaptığına pişman olarak kocasının yatağına dönmesiyle zeval bul­masıdır.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hadîs-i şerîf kocasına yardım ve onun rızasını elde etmeye ça­lışması hususunda kadına irşad'dır.

2- Erkeğin cinsî münâsebete karşı sabrı kadının  sabrından  daha azdır.

 

21- Kadının  Sırrını İfşa Etmenin Haram Kılınması Babı

 

123- (1437) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki: Bize Mervân b. Muâviye, Ömer b. Hamzete'l-Ömerî'den rivayet etti. (Demiş ki) ; Bize Abdûrrahman b. Sad rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Saîd-i Kud-rî'yi şunu söylerken işittim: Resûlüllah (Saltaîlahü Aleyhi ve Selîem) :

«Şübhesİz ki kıyamet gününde Allah İndinde mevkii en kötü olacak insanlardan biri, karısı İle haşır neşir olup da sonra onun sırrını yayandır.» buyurdular.

 

124- (...) Bize Muhammed b. Abdülah b. Numeyr ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Üsâme, Ömer b. Hamza'dan, o da Abdurrahman b. Sad'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ebû Saîdi Hudrî'yi şunu söylerken işittim: Kesûlüllah (SalîaüahÜ Aleyhi ve Sellem) :

«Şübhesiz ki kıyamet gününde Allah indinde emanete hiyanetin en büyüklerinden biri, kan ile koca beraberce haşır neşir olduktan sonra, ko­casının kadının sırrını yaymasıdir.»  buyurdular.

îbni Nûmeyr : «Emaneti hiyanetin  en büyüğü»  demiştir.

NaMr ulemâsı hayır ve şer kelimelerinin ismi tafdıl hallerinde «Ay-yer» ve «Eşer» okunmalarını tecviz etmemişlerse de birçok hadîslerde bu kelimeler burada olduğu gibi, «Ahyer» ve «Eşer» diye rivayet olun­muşlardır. Bu da gösteri ki, mezkûr kelimeleri ismi tefdıl hallerinde iki verinle okumak caizdir.    

Karı ile kocanın haşir neşir olması cinsî münâsebetten kinayedir.

Hadîsin ikinci rivâyetindeki : «Emaneti hiyanetin en büyüklerinden biri» ifadesinden muzaf hazf edilmiştir. Hazfedilen muzaf «Hıyanet» ke­limesidir.

Hadîs-i şerîf erkeğin karısı ile aralarında geçen cinsî münasebet hu-susâtını tavsif etmesinin ve bu babda tafsilât vererek kadının neler ko­nuştuğunu ve neler yaptığını anlatmasının haram kılındığına delildir. Fa­kat mücerred cinsî münasebet lâfı etmek haram değilse de ihtiyaç yok­ken konuşulması yine de mekruhdur. Çünkü mürüvvet ve ahlâka muga­yirdir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem} Efendimiz:

«Her kim Allah'a ve âhiret gününe îman ederse, ya hayr söylesin, ya sussun» buyurmuşlardır.

Cinsî münasebet lâfı etmek için ihtiyaç olur veya bundan bir fayda umulursa o zaman bu hususta lâf etmenin bir keraheti yoktur. Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Ebû Ta1ha'ya : «Bu gece gelin gü­vey oldunuz mu?» diye sormuş; «Bunu şu zevcemle biz de yapıyoruz» buyurmuştur.

 

22- Azlin Hükmü Babı

 

125- (1438) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetü'bnü Saîd ve Aliy-yü'bnü Hucr rivayet ettiier. (Dediler ki) : Bize îsmaîl b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Rabîa, Muhammed b. Yahya b. Habbân'dan, o da İbni Muhayrîz'den naklen haber verdi. İbni Muhayrîz şöyle demiş: Ebû Sirme ile ben Ebû Saîd-i Hudrî'nin yanma girdik. Ebû Sırme ona suâl sorarak:                                  .

 Yâ Ebâ Saîd! Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Sette>n)'i hiç azilden bahsederken işittin mi? dedi. Ebû Saîd şu cevâbı verdi:

— Evet, Resûlüllah (SaUalİahü Aleyhi ve Seilem) ile  birlikte  Belmusta-lik gazasında bulunduk; ve Arapların güzel kızlarını esir aldık. Perken bekârlığımız uzun sürdü de fidyeye razı olduk. Bunun üzerine cinsî mü­nasebette bulunarak azil  yapmak istedik.     Arkacığından  da  şöyle ko­nuştuk :

  Biz bu işi Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Seîlem) aramızda iken ya­pacak da ona sormayacak mıyız?

Sonra Resûlüllah (Saliallahü A leyhi ve Seîîem) 'e sorduk:

  «Bunu yapmamanızda size bir zarar yoktur. Allah  kıyamet günü­ne kadar kaç can   yaratmayı  takdir   buyurdu ise, o mutlaka   olacaktır.» buyurdu.

 

126- (...) Bana Benî Hâşim'in âzâdhsı Muhammed b. el-Ferec ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Zibrikaan rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mûsâ b. Ukbe, Muhammed b, Yahya b. Habbân'dan şu isnâdla Rabîa hadîsi mânâsında rivayette bulundu. Şu kadar var ki, o :

«Çünkü Atlah kıyamet gününe kadar kimleri yaratacağını takdir bu­yurmuştur.»  dedi.

 

127- (...) Bize Abdullah b. Muhammed b. Esmâ'ed-Dubaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cüveyriye, Mâlik'den, o da Zührî'den, o da İbni Muhayrîz'den, ona da Ebû Saîd-i Hudrî hafcer vermiş olmak üzere riva­yet eyledi. Ebû Saîd şöyle demiş :

  Bir takım esîr kadınlar ele geçirdik. Artık  (onlarla cima' eder­ken) azil yapıyorduk. Sonra Resûlüllah(Sallallahü AleyhiveSellemy^ bunun hükmünü sorduk da, bize:

  «Siz bunu hakîkaten yapıyor musunuz? Siz bunu hakikaten yapı­yor musunuz? Siz bunu hakikaten yapıyor musunuz? Kıyamet gününe ka­dar yaratılması mukadder hiç bir can yoktur ki, dünyaya gelmiş olmasın.» buyurdular.

 

128- (...) Bize Nasr b. Aliy el-Cahdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b, Mufaddal rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Enes b. Sîrîn'-den, o da Ma'bed b. Sîrîn'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet eyledi. Enes demiş ki:   (Ma'bede)  sen  bu hadîsi Ebû Saîd'den mi

işittin? diye sordum:

— Evet, o da Peygamber (Scdlallahü Aleyhi ye Selkm) 'den nakletti: «Bunu yapmamanızda size bir zarar yoktur. Çünkü bu ancak kadere bağlı bir şeydir.»   buyurmuşlar, cevâbın verdi.

 

129- (...) Bize Muhammed b. el-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler.  (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. H.

Bize Yahya b. Habîb de rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Hâlid yâni tbni'l Haris rivayet etti. H.

Bana Muhammed b. Hatim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân b. Mehdi ile Behz rivayet ettiler. Bu râvilerin hepsi: Bize Şu'be, Enes b. Sîrîn'den bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet eyledi; de­mişlerdir. Yalnız bunların hadîsinde: «Peygamber (Sallallahü A leyhıve Sellem) 'den rivayet olunmuştur. Azil hakkında :

"Bunu yapmamanızda size bîr zarar yoktur; çünkü bu ancak kader (e bağh  bİr şey) dir;" buyurmuşlar.»  denilmiştir.

Behz'in rivayetinde: «Şu'be dedi ki : Enes'e :

  Sen bu hadîsi Ebû Saîd'den mi işittin? diye sordum.

  Evet, cevâbını verdi.» ifâdesi de vardır.

 

130- (...) Bana Ebû'r-Kabî'ez-Zehrânî Üe Ebû Kâmil el-Cahderî ri­vayet ettiler. Lâfız Ebû Kâmil'indir. (Dediler ki) : Bize Hammâd yâni îbni Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb, Muhammed'den. o da Abhurrahman b. Bişr b. Mes'ûd'dan. o da Ebû Saîd-i Hudrî'ye isnâd etmek suretiyle rivayette bulundu. Ebû Saîd şöyle demiş :

Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'e azlin hükmünü sordular da: «Bunu   yapmamalısınız;   çünkü   bu   ancak   bir   kaderden   ibarettir.» buyurdular.

Râvi Muhammed : «Yapmamalısınız» sözü nehye daha yakındır; de­miş.

 

131- (...) Bize Muhammed bel-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Avn, Muhammed'­den, o da Abdurrahman b. Bişr el-Ensârî'den naklen rivayet eyledi. Mu­hammed demiş ki: Abdurrahman hadîsi geriye isnâd ede ede tâ Ebû Saîd-i Hudrî'ye vardırdı. Ebû  Saîd şunları söylemiş:

Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında azlin lâfı oldu da: «Ne konuşuyorsunuz?» diye sordu. Ashâb:

  Bir adamın karısı emzikli olur da onunla cinsî münâsebette bu­lunur; ve gebe kalmasını istemezse; yine bir adamın cariyesi olur; onun­la cima' ederek gebe kalmamasını isterse ne  yapması  lâzım geldiğini

(konuşuyoruz)  dediler. Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bunu yapmamalısınız; çünkü bu ancak bir kaderden ibarettir.» buyurdular.

tbni Avn demiş ki: «Ben bu hadîsi Hasen'e söyledim de :

  Vallahi bu söz tıpkı nehye benziyor; dedi.»

 

(...) Bana Haccâc b. Şaîr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, İbni Avn'dan riva­yet etti. (Demiş ki) : Muhammed'e, İbrahim'den dinlediğim Abdurrahmân b. Bişr hadîsini  (yâni azil hadîsini) anlattım da:

Abdurrahmân b. Bişr onu ancak bana rivayet etti; dedi.

 

(...) Bize Muhammed b. el-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülâ'lâ rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize Hişâm, Muhammed'den, o da Mâ'bed b. Sîrîn'den naklen rivayette bulundu. Ma'bed şöyle demiş :

Ebû Saîd'e : Sen Resûlüllah (Saltaltahü Aleyhi veSeîlem)'i azil hakkın­da bir şey söylerken işittin mi? diye sorduk.

— Evet, cevâbını verdi.

Râvi bu hadîsi «kader» kelimesine kadar, İbni Avn hadîsi mânâsın­da rivayet eylemiştir.

 

132- (...) Bize Ubeydullah b. Ömer el-Kavârîrî ile Ahmed b. Abde rivayet ettiler. İbni Abde «Bize haber verdi» tâbirini kullandı. Ubeydul­lah ise: Bize Süfyân b. Uyeyne, İbni Ebî Necîh'den, o da Mücâhid'den, o da Kaza'a'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivayet eyledi; dedi. Ebû Saîd şunları söylemiş :

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında azil lâfı oldu da: «Sizden bîriniz bunu niçin yapıyor? Çünkü yaratılmış hiç bir nefs yoktur ki, yaratanı Allah olmasın!» buyurdu. «Bunu sizden hiç biriniz yapma­sın»   demedi.

 

133- (...) Bana Harun b. Saîd el-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Muâviye yâni İbni Salih, Aliy b. Ebî Talha'dan, o da Ebû'l-Veddâk'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'deıı naklen haber verdi. Veddâk Ebû Saîd'i şunu söylerken işitmiş :

Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi've $eHem)'e  azlin  hükmü  soruldu  da: «Her meniden çocuk olmaz; Allah bir nesneyi yaratmak isterse onu hiç bir şey men'edemez.»   buyurdular.

 

(...) Bana Ahmed b. el-Münzir el-Basri rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Zeyd b. Hubâb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâviye rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Aliy b. Ebî Talhate'l-Hâşimî, Ebû'l-Veddâk'dan, o da Ebû Ebû Saîd-i Hudrî'den, o da Peygamber (Sallallahü'Aleyhi've Sellem) 'den bu hadîsin mislini haber verdi.

 

334- (1439) Bize Ahmed b. Abdillâh b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize EbûVZübeyr, Câbir'den naklen haber verdi ki, bir adanı Resûlisüllah(Sü!ia!iaht< Aleyhi ve Setlem)'e ge­lerek :

Benim bir cariyem var ki, hizmetçimiz ve su taşıyan devemiz hep odur. Ben onula cinsî münâsebette de bulunuyorum; ama gebe kalmasını istemiyorum; demiş. Bunun üzerine Resulü Ekrem (SaUallahü Aleyhi ve Sellem):

«İstersen ondan azil yap; çünkü ona mukadder otan başına gele­cektir.» buyurmuşlar. Adam bir müddet durmuş; sonra tekrar Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)''e gelerek:

— Câriye gerıe kaldı; demiş. O zaman Resûlüilah ('iallaüahü Aleyhi ve Sellem);

«Ben ona mukadder olanın başına geleceğini sana haber vermiştim.» buyurmuşlar.

 

135- (...) Bize Saîd b. Amr EI-Eş'asî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Saîd b. Hassân'dan, o da Urvetü'bnû Iyâz'dan, o da Câbir b. Abdiliâlrdan naklen  rivayet etti. Câbir şöyle demiş :

Bir adam Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve ScUem)'e suâl sordu; ve: Ya­nımda bir cariyem var; ondan azil yapıyorum; dedi. Bunun üzerine Re­sûlüilah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Şüphesiz kî, bu hareket Allah'ın irâde ettiği bir şeye mâni' olamaz.» buyurdu. Bilâhare o adam tekrar gelerek:

— Yâ Resûlâllah! Sana anlattığım câriye gebe kaldı; dedi. O zaman Resûlüilah  (Sallallahiı Aleyhi ve Sellem) :

«Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm!» buyurdular.

 

(...) Bize Haccâc b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Ahmed Ez-Zübeyrî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mekkeliler'in hikayecisi Saîd b. Hassan rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Urvetübnu lyâz b. Adiy b. Hıyar Eıı-Nevfelî, Câbir b. AbdiDâh'dan naklen haber verdi. Câbir: «Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellemje bir adam geldi...» demiş. Râvi, Süfyân hadîsi mânâsında  rivayette  bulunmuştur.

 

136- (1440) Bize Ebû Bekr.b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İhrâhîm riva­yet ettiler. İshâk (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ebû Bekr ise: Bize Süfyâu, Amr'dan, o da Atâ'dan, o da Câbir'den naklen rivayet etti; dedi. Câbir : «Bir Kur'ân inerken azil yapardık.» demiş.

İshâk şunu da ziyâde etti: «Süfyân : Azil yasak edilecek bir şey olsa İdi, bizi ondan Kur'ân nehyederdi; dedi.»

 

137- (...) Bana Selemetü'bnü Şebîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kıl, Atâ'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Câbiri şunu söylerken işittim :

«Biz Resûlüllah (Sallaîîahü Aleyhi ve Sellem) zamanında hakîkaten azil yapardık.»

 

138- (...) Bana Ebû Gassân el-Mismaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz yâni İbni Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Ebû'z-Zü-beyr'den, o da Câbir'den naklen rivayette bulundu. Câbir:

«Biz Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında azil yapardık. Derken Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu duydu; ama bizi neh-yetmedi.»

Ebû Saîd hadîsini Buhâri : «Alış veriş», «Nikâh», «Ka­der», «Meğâzî», «Itk» ve «Tevhîd» bahislerinde muhtelif râvilerden tah-rîc ettiği gibi Ebû Dâvûd: «Nikâh».da; Nesâî : «Itk», «Iş-retü'n-Nisâ» ve «Nu'ût» bahislerinde rivayet etmişlerdir.

İbni Ebî Şeybe 'nin Hz. Ebû Saîd-i Hudrî'-den rivayet ettiği bir hadîsde şöyle deniliyor :

«Benî Mustalik esirlerini alınca kadınlardan istimtâ' ettik; ve azil yaptık. Sonra ben Benî Kaynukaa' pazarına bir câriye çıkardım. Az son­ra  yahudilerden bir adam geçti; ve :

  Bu câriye ne yâ Ebâ Saîrî? dedi.

  Benim bir câriyemdir; onu satıyorum; dedim. Yahudi:

  Onunla  cinsî münâsebette bulunuyor  muydun? diye  sordu.

  Evet, dedim. Yahudi:

  İhtimal sen onu, karnında kuzu kadar  çocuk olduğu halde  satı­yorsun, dedi,

  Ben  ondan azil yapardım; cevâbım  verdi. Yahudi :

  İşte bu küçük mevüde (yâni kızı diri diriye mezara gömme) dir; dedi. Bunun üzerine ben  Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi've Sellem} 'e gelerek bu meseleyi anlattım da :

«Yahudiler yalan söylemişler; yahudİIer yalan söylemişler..,» bu­yurdu.»

Hz. Câbir hadîsini Buhârî. Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî , «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Tirmizî'nin rivayetinde Hz. Câbir şöyle demek­tedir :

«Yâ Resûlâllah! Biz azil yapıyorduk. Yahudiler bunun küçük mev'û-de olduğunu söylediler; dedik. Bunun üzerine Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)

  Yahudiler yalan  söylemişler. Şüphesiz  ki,  Allah  onu  halk  etmek isterse insan  mânir olamaz; buyurdular.»

Bâzı kelime ve cümlelerin îzâhı:

Azl: Çocuk olmasın diye münasebet-i cinsiyye esnasında erkeğin me­nisini dışarı çıkarmasıdır.

Belmustalik; Benî Mustalik 'dir. Nitekim Benî Anber'e de Bel Anber derler. Benî Mustalik gazası hicretin al­tıncı veya beşinci yılında yapılmıştır. Dördüncü yılında olduğunu söyle­yenler de vardır. Buna Müreysî' gazası da denilir. Kaadî lyâz. hadîs ulemasının : «Bu rivayet, hâdisenin Evtâs gazasında geçtiğini bildiren Mûsâ b. Ukbe rivayetinden daha makbuldür.» dedik­lerini söyler. Bu gazada Benî Mustalik kabilesinden yedi yüz­den fazla esîr alındığı rivayet olunur. Hz. Cüveyriye binti1 -Haris de bunlar meyanında imiş. Sonra Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Seliem) onu âzâd ederek kendisi ile evlenmiştir. Esirlerin ehl-i kitâb olmadıkları ihtilaflıdır.

«Bekârlığımız uzuri sürdü de fidyeye razı olduk» cümlesinden mu-râd : Cinsî münasebete ihtiyacımız çoğaldı. Aldığımız cariyelerin gebe kalmalarından da korkuyorduk; zira gebe kalırlarsa üramü veled [8] olacaklanndan satmamız; ve onlara mukaabil fidye almamız mümkün ola­mazdı, demektir.

cümlesinin mânâsı bâzılarına göre: «Azli terk etmekde size bir zarar yoktur. Çünkü Allah yaratmasını takdir buyurduğu her nefsi mutlaka yaratacaktır. Sizin azil yapıp yapmamanız bu hususta müsavidir.> demektir. Bu mânâya göre azil yapmakta bir beis yoktur. Bir takım ulemâ : «Bu cümleden murâd. azli yasak etmektir.» demişler­dir. Bu takdirde cümlenin mânâsı: «Hayır, bunu yapmamalısınız,» de­mek olur.

Resûîüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selleni) 'in :

«Siz bunu hakîkaten yapıyor musunuz?» diye sorması İbni Hacer'e göre o ana kadar ashabının bunu yaptıklarını bilmediğini gös­terir.

«Ben Allah'ın kulu ve resulüyüm.» cümlesinden murâd: Benim sözle­rim baktır; onlara ftimâd ederek inanın, zîra söylediklerim güneş, gibi zuhur edecektir; demektir.

Azil meselesi hakkında birbirine muhalif hadisler rivayet olunmuştur.

Meselâ : Hz, Âişe'den rivayet olunan bir hadisde ; «Sonra ken­disine azli sordular. Resûlüîlah (Saiiallahü Aleyhi ve Sellem):

— O gizli ve'ddir; buyurdu, denilmektedir. Halbuki aynı şeyi söyle­yen yahudiler hakkında :

«Yahudiler yalan söylemişler;» buyurduğunu az yukarıda görmüştük. Birbirlerine muhalif görülen bu rivayetlerin arasım bulmak İçin iki ih­timâl üzerinde durulmaktadır.

Birinci ihtimâle göre : ResûlülJah (Saiiallahü Aleyhi ve Scllemj'in Ya­hudiler hakkında : «Yalan söylemişler.» buyurması, azlin hakîkaten yahudilerin dediği gibi, küçük ve'd hükmünde olduğunu henüz bilmediği zamana tesadüf etmiştir. Nitekim kabir azabı meselesinde de Öyle olmuş­tu. Yahudiler Ölünün kabirde azâb gördüğünü söyledikleri va­kit Peygamber (Saiiallahü Aleyhi ve Seilem) onları tekzîb etmiş; sonra Allah Teâlâ kabir azabının hak olduğunu bildirince bunu tasdik buyurmuş; ve ondan Allah'a sığınmıştı.

İkinci ihtimale göre Hz. Âişe hadisi diğer hadîslerle neshedilmistir  Tahâvi'nin kanaati budur.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler :

 

1- Azil meselesi ulema arasında ihtilaflıdır. Ashab-ı kiramdan Sâ'd b. Ebî Vakkâv, Ebû Eyyûbu  Ensâri, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Abbâs (Raâiy&llahû anh) azlin cevazına kaailmişler. İbni Ebî Şeybe 'nin rivayetine göre Ubeyn b. Kaab, Rafi1 b. Hadic, Enes b. Mâlik (Radiyallahû anh) da buna kaaiîdirler. Diğer birçok ashab-ı kirama göre cariyeden azil caizdir. Hz. Ömer b. Hattâb ile Habbât b.  Erat   bunlardandır.

Yine Ashâb-ı kiramdan Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, İbni Ömer ve Ebû Ümâm e(Radiyaliahüanh) Haze* ratı ile tabiinden Salim ve Esved'e göre azil mekruhdur. Şafiîlerin mezhebi de budur. Nevevî diyor ki : «Azil bize göre her­halde ve razı olsun olmasın her kadında mekruhtur. Çünkü nesli kesme­ye yol açar. Onun içindir ki, başka bir hadîste buna ve'di hafi denilmiş­tir. Çünkü çocuk diri diri mezara gömmekle nasıl- öldürülürse, azii de doğumun yolunu önler.» Rafiinin beyânına göre Cariye'den azil mutlak surette caizdir, Şafiî1er'den bazılarına göre bir adamın karısından azil yapması caiz olabilmesi için kadının izni lâzımdır. İzin vermezse azil caiz değildir. Zevce hakkında Hanefi1er'in mezhebi de budur. Ca­riyeden azil hususunda onlara göre izin şart değildir.

Ashâb-ı kiramdan birçoklarının bu hususti Hürre ile Câriye arasını ayırdıkları rivayet olunur. Abdullah b, Mes'ud, Abdullah b. Abbâs ve Abdullah b. Ömer fRadiyallahû anh) bunlardandır. Tabiînden Saîd b. Cübeyr, Muhara-med b. Şîrîn, İbrahîmi Teymî, Arnr b. Murra, Câbir b. Zeyd, Hasan-ı Basrî, Atâ ' ve Ta­vus ile İmam Ahmed b. Hanbel'in mezhebleri de bu­dur. Mezkûr zevata göre kadın hürre ise izni şarttır. Kadın cariye ise azil için sahibinden izin istemek gerekir. Fakat bu hususta ihtilâf var­dır. İbni Abdil Berr'in rivayetine göre Hanefiler'le İmam Mâlik azil için sahibinden izin almak lâzımdır, demişler­dir.    İmam    Şafiîye göre sahibinin izni şart değildir.

Yine İbni Abdilberr cariyeden azil için izni lâzım gel­mediği bütün ulemanın müttefik olduğunu söylemişse de bazıları bu it­tifak davasını doğru bulmamışlardır. Çünkü Şâfiî1er çocuk do­ğurmak için ayrılan carîye ile sair cariyeler arasında fark görmüşlerdir.

Hâsılı azli mutlak surette tecviz edenler olduğu gibi, mutlak suret­te covâz vermeyenler de vardır. Tecviz edenlerin delili babımızın Hz. Câbir rivayetidir. Caiz görmiyenler Resülüllah (SallaÛahü Aleyhi ve Seliem)in: «Azil gizli ve'd (yânı çocuğu gizlice mezara gömmek) dir.» hadîs-i şerifi ile istidlal etmişlerdir.   

2- Azil yapıldığı halde çocuk dünyaya gelmesi caizdir. «Et-Tevdı'» nâm eserde şöyle deniliyor : «Bundan dolayıdır ki, bir adam ; Cinsî mü­nâsebette bulundum ama azil yaptım dese ulemamızın esah kavline göre Çocuğun nesebi ondan sabit olur.»

3- Ümmü veled cariyeler satılamazlar. Ulemâdan bazıları ile Dâvudu   Zahirî    satılabileceğine kaail olmuşlardır.

4- Cumhur-u ulemâya göre sair milletler gibi müşrik Arapları da esir almak caizdir. Çünkü    Benî    M ustalık   kabilesi Arapdırlar. İmam Mâlik ile   İmam   Şafiî 'nîn yeni mezhebindeki esah kavli budur.    İmam    Âzam'la    İmam    Şafiî 'niıı eski mezhe­bindeki kavline göre şereflerinden dolayı Arapları esir almak, caiz de­ğildir.

 

23- Esir Edilen Hamile ile Cinsi Münasebette Bulunmanın Haram Kılınması Babı

 

139- (1441) Bana Muhammed b. EI-Müseıına rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şû'be, Ye-zîd b. Humeyr'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Abdurrahman b. Cübeyri babasından, o da Ebû'd-Derdâ'dan, o da Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet ederken dinledim. Resûlüîîah (SaüaHalıii Aleyhi xc Sellem) bir çadır kapısında hemen hemen doğurmak üzere bulunan  bir kadının  yanına uğramış da :

  «Galiba bu adam bu kadınla cima' etmek istiyor» demiş. Asiıâb;

  Evet,  cevabını   vermişler.     Bunun   üzerine   Resûlüllah   (Sallallııhii Aleyhi ve Sellem) :

  «Vallahi  içimden  geldi,  bu  adama  Öyle  bir  lanet edeyim    (bu lanet)  onunla  beraber  kabrine  girsin!     Acaba   bu adam  çocuğu  mirasçı yapmak kendisine helâl olmadığf halde, onu nasıl mİrasçt yapar. Çocuğu köfe gibi  kullanmak  kendisine  helâl  olmadığı   halde  onu  naşı!  hizmetçi olarak kullanır?» buyurmuşlar.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şey be de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b. Harun rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Beşşar dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvud rivayet eyledi. Bu râviler toptan Şu'be'den bu îsnadda rivayette bulundular.                                                     

Nevevî'nin beyanına göre kadın esir ve hâmile imiş. Böylesi çocuğunu doğur maçlıkça kendisiyle cima'da bulunmak helâl değildir.

ResûlüIIah (SalIaUahü Aleyhi ve Sellem)in :

«Acaba bu adam çocuğu mirasa yapmak kendisine heiâf olmadığı halde onu nasıl mirasçı yapar. Çocuğu köle gibi kullanmak kendisine he-Sâ! olmadığı halde onu nasıl hizmetçi olarak kullanır?» buyurmasından muradı şudur : Kadının doğurması altı ay gecikebilir. O zaman doğacak çocuk esir alan adamdan yahut ondan önceki kocasından olabilir. Esir alandan kaldığı takdirde çocuk adamın kendi oğlu olur. Ve aralarında miras cereyan etmez. Zira birbirlerine akraba değillerdir. Bu takdirde o adam doğacak çocuğu kendi hizmetinde kullanabilir. Çünkü onun ma­lıdır. Binâenaleyh hadîs şöyle takdir edilir : «Bu adam olur ki, bu ço­cuğun nesebini kendi nesebine katar da çocuğu kendine oğul ve miras­çı yapar. Halbuki çocuk ondan olmadığı için mirasçı yapması helâl de­ğildir. İhtimal ki bu çocuğu köle gibi kullanarak kendisine köle yapar. Halbuki bu da helâl değildir. Zira hami müddeti çocuğu onun addetmeye müsaittir.

îşte bu mahzurdan dolayı böyle bir kadın İîe cinsî münasebette bu­lunmaktan kaçınmak icab eder.

Kaadî'Iyâz'a göre bu hadîsin mânâsı : Kadının karnındaki çocuğun onu esir alan adamın menisiyle büyüyeceğine ve çocuğun iki kişi arasında ortak olacağına, bu sebeble istihdam edilemeyeceğine işa­rettir. Ona göre bu hadîs :

«Her kim Allah'a ve aiıireî gününe İnanırsa, kendi menisi başkasının çocuğunu sulamasın!» hadîsi gibidir. Fakat Nevevî; Kaadî 'nin bu te'vilini zaif hatta bâtıl bulmuş : «Doğrusu bizim söyîediğimizdir> de­miştir.

 

24- Emzikli Kadınla Cimada Bulunmak Manasına Gelen Gile'nin Cevazı ve Azlin Kerahati Babı

 

140- (1442) Bİse Halef b. Kişam rivayet etti. (Dedi ki : Bize b. Enes rivayet etti. H.

Bize Yahya b. Yahya dahi rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Mâlik'e, Muhammed fa. Ab dir rahman b. Nefel'den dinlediğim, onun da Urve'den, onun da Âişe'den, onun da Cüdâme binti Vehb El-Esediyye!den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Cüdâme Resûlüllah {SaHaîlahü Aleyhi ve Seüem)fi şöyle buyururken işitmiş:

«Vallahi gsieyi yasak etmek İçimden geçti. Nihayeî Roma Mada İran-hların  bunu yaphkbnm, fakat çocukkırma  bir zarar vermediğini hatırladım

Müslim der ki: Haîe£e gelince, o  Cüzâmetü'î-Esedîyye  dedi. Ama doğrusu Yahya'nın dediği gibi «de» iîe Cüssâıne'dir.

 

141- (...) Bize UbeyduHah b. Saîd iîe Muhammed b. Ebî Ömer ri­vayet ettiler. (Dediler ki) : Bize El-MukrS' rivayet etli. (Dedi ki) : Bise Saîd b. Ebû Eyyûb rivayet etli. (Dedi ki) : Bana Ebû'l-Esved, Urve'den, o da Âişe'den, o da Ukkâşe'nin kız kardeşi Cüdâme biııti Vehb'den nak­len rivayet eyledi. Cüdâme şunu söylemiş: KesûIÜUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir takını insanîarm arasındayken yanına vardım. Şöyîe du­yuruyordu :

«Vaüahi gîle'yi yasak etmek içimden geeîi. Defken Rürnaîıiarİa İran­lılara bîr baktrm. Gördüm ki, onbr çocuktamna gîle yapıyor, fakat bu on­ların çocuklarına hiç bîr zarur gefirmiyormuş.» Sonra kendisine azli sor­dular. Resûlüîlah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bu bir kız çocuğunu gizSice diri diri mezara gömmektir.» buyur-diiîar.

Ubeydullah El-Muhrî'den rivayet ettiği hadîsinde:

«Ör (diri diriye mezara gömülen k:z çocuğuna sorulduğu vakît) [9] âyet-î kerîmesîdir.»  cümlesini ziyâde etti.

 

142- (...) Bize bu Ebû Bekr b. EM Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. ishâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Eyyûb, Muhasnmed b. Abdirrahraan b. Nevfel EI-Kuraşfden, o da Urve'den, o da Âişerden, o da Cüdâme binti Vehb Eî-Esediyye'den naklen rivayet eyledi. Cüdame : «Ben Resûîüilah (Saltallahü Aleyhi ve Seİlemj'âen dinle­dim...» demiş. Râvi hadîsi Saîd b. Ebî Eyyûb'un azil ve Gîle hakkmdaki hadîsi gibi nakletmîştir. Yalnız o (Gîle yerine)  Giyâl demiştir.

 

143- (1443) Bana Muhammed b. AbdîHâh b. Nümeyr ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız İbni Nümeyr'indir. (Dediler ki) : Bize Abdul­lah b. Yezîd eî-Makburî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hay ve rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ayyaş b. Abbâs rivayet etti. Ona da Ebû'n-Nadr, Âmir b. Sa'd'dan naklen rivayet etmiş kî, Üsâmetü'bnu Zeyd'in, babası Sa'd b. Ebî Vakkaasa haber verdiğine göre bir adam KesûlüSİah (Sailaliahü Aleyhi ve Selle m)'e gelerek:

  Ben  karımdan  azil  yapıyorum;  demiş.    Resûîüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) ;

 «Bunu niçin yapıyorsun?» diye sormuş. Adam:

  Kadının  çocuğuna  veya çocuklarına zarar geleceğinden korkuyo­rum (da onun için) cevâbını vermiş. Bunun üzerine Resûîüllah (Sailallahü Aleyhi \e Sellem) :

  «Bu zararlı  bir iş olsa idi,   İranlılarla Romalılara   zarar verirdi.» buyurmuşlar.

Züheyr kendi rivayetinde :

«Eğer bunun İçin ise yapma! Bu îşİ İranlılarla Romalılara zarar ver­memiştir.»   dedi.

Hadisin râviyesi Cüdame (Raâiyallahu anh) hakkında ihtilâf edil­miştir Basılan onun Ukkâse (Raâiyallahu anh) 'dan başka bir zâtın kız kardeşi, bir takımları da Cüda'me b in ti Cendel ol­duğunu söylemişlerdir. Fakat muhtar olan kavle göre Hz. Ukkâşet ü'bnû Mihsan'm anne bir kız kardeşi Cüdâme binti Vehb    el-Esedi yye *dir.

Gîle, gayl ve gıyâl aynı mânâya gelen kelimelerdir. Lügat ulemasın­dan bir cemaate göre gayle: Bir defa gîle yapmak .mânâsına masdar bi-na-i merradır. Gîle ise gaylden alınma bir isimdir. Bâzıları: «Bu kelime ile emzikli kadının cima] kasdediîirse'gîle ve gayle şeklinde okunabilir.» demişlerdir.

Bu hadîsdeki gileden murad ne olduğu hususunda İhtilâf etmişler­dir, îmam Mâlik ile Esraaî ve diğer lügat ulemasına göre emzikli kadınla cinsî münasebette bulunmaktır. îbni Sikkit: «GayJ» ha­mile kadının çocuk emzirmesidir.»  demiştir.

Ulemânın beyânına göre Resûlüllah (Sailallahü A leyhi ve Sellem) 'in bu­nu men' etmelj istemesi- memed-ekî çocuğa zarar vereceğinden korktuğu içindi. Zira doktorlar bu sütün hastalık olduğunu söyler; .Araplar da -on­dan tiksinir ve çekinirlerdi.

Yerinde de îzâh edildiği vecihle ve'd : Kız çocuğunu diri diri me­zara  gömmektir.  Câhiliyet devrinde Araplar bunu a'cjhk ve  âr gibi  sebeblerle  yaparlardı.  Azlin  ve'de   benzetilmesi  hayatı  yok  etmesi   cihe-tiyîedir.

«O (diri diriye mezara gömülen kız çocuğuna sorulduğu vakit) âyeî-i

kerîmesidİr.» cümlesindeki «o» zamiri mukaddere râci'dir. Yâni : Bu çir­kin iş, Teâlâ Hazretlerinin şu âyetindeki tehdîd de dâhildir; demektir.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Gîîe caizdir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selletn)   on­dan nehyetmemiş; sebebini de beyan buyurmuştur.

2- Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem i'in ictihadda bulunması ca­izdir. Usûlü fıkıh ulemasının cumhuru buna kaaildirler.    Bâzjîarı onun hakkında içtihadı caiz görmemişlerse de doğrusu birinci kavidir.

 



[1] Sure-i  Nisa, Âyet :   3

[2] B:ı   hususta   selâmet   yollan   nummuaki   eseri   âcizîde   daha   geniı>   malûmat  veril­miştir

[3] Sııre-i  Mâidc, Âyet:  87

[4] Asr-ı  Seâdet. mütercimi  Ömer  Riza  Doğrul'un   bazı   tetkiklerinden   Hz.  Âişe'nİo evlendiği   zaman   16 - 17   hatta   18   yaaşında olduğu   neticesi   çıkarılmaktadır.

[5] Sûrc-i Ahzâb âyet: 53

[6] Sûre-i  Ahzâb.   Âyet:

[7] Sûre-ı   Baakara   âyet:   223

[8] Döl   almak  için  ayrılan  câriyedir.   Bunun   hükmü   s;ür  cüriyelerden başkadır.

[9] Sûre-i Tekvîn ; 8.