17- SÜT EMME BAHSİ. 2

1- Doğum İtibariyle Haram Olan Herşeyin Süt İ'tibariyle de Haram Olması Babı  2

2- Hürmet-i Radağın Erkeğin Menisinden İleri  Gelmesi  Babı. 3

3- Süt Kardeş Kızının Haram Kılınması Babı. 5

4- Üvey Kız İle Baldızın Haram Kılınması Babı. 6

5- Bir ve İki Defa Emme Hakkında Bir Bab. 8

6- Tahrimin Beş Defa Emmekle Sübüt Bulması Babı. 9

7- Büyük İnsanın Süt Emmesi Babı. 9

8- Süt Hükmü Ancak Açlıktan Dolayı Sabit Olur» Hadisi Babı. 12

9- Esir Kadınla İstibradan Sonra Cima'ın Caiz Oluşu Kocası Varsa Nikahının Esaretle Bozulması Babı. 12

10- Çocuğun Firaş Sahibine Âid Oluşu ve Şüphelerden Korunma Babı. 14

11- Kaifin Çocuğu İlhak Etmesi ile Amel Babı. 17

12- Zifaftan Sonra Bakire ile Dul Kadının Yanlarında Kocalarının Ne Kadar Kalmasını Hak Ettikleri  Babı. 18

13- Zevceler Arasında Adalet ve Sünnet Vechin Her Zevceye Günü İle Birlikte Bir Gece Tahsis Edilmesi  Olduğunu Beyan  Babı. 19

14- Kadının Nevbetini Ortağına Bağışlamasının Cevazı Babı. 20

15- Dindar Kadınla Evlenmenin Müstehab Oluşu Babı. 22

16- Bakire İle Evlenmenin Müstehab Oluşu Babı. 23

17-  «Dünya Meta'ının En Hayırlısı Salih Kadındır» Hadisi Babı. 26

18- Kadınlar Hakkında Vasiyyet Babı. 26

19- Eğer Havva' Olmasa İdi Hiç Bir Kadın Ebediyyen Kocasına Hıyanet Etmezdi»Hadisi Babı  28


17- SÜT EMME BAHSİ

 

Radâ': Lügatte mutlak surette meme emmektir. Bu kelime : Ridâ', radâa, ve ridâa şekillerinde de okunmuştur. Beşinci bir lügat olmak üze­re *rad'» okuyanlar da olmuştur. Yalnız Esmaî «ridâa» şeklinde okunmasını kabul etmemiştir. Bu kıraatların içinde asıl olan «radâ'sdır.

Şerîatte radâ: Memede olan bir çocuğun vakti mahsusta bir kadın­dan süt emmesidir. Emmekten murâd : Sütün ağız veya burundan mi'-deye inmesidir. Kulağa veya yaraya akıtılan yahud şırınga suretiyle ve­rilen sütün hükmü yoktur.

 

1- Doğum İtibariyle Haram Olan Herşeyin Süt İ'tibariyle de Haram Olması Babı

 

1- (1444)  Bize Yahya b. ¥ahyâ rivayet etti.   (Dedi ki) :

Abdullah b. Ebî Bekriden dinlediğim, onun da Amra'dan naklettiği, ona da Âişe'den haber verdiği şu hadîsi okudum :

Resûlüîlah (Salkıilahü Aleyhi ve Se!'em)Âişe'nhı yatımda bulunuyormuş. Âişe, Hafsa'mn evîne girmek için izin isteyen bîr adamın sesini işitmiş, Âişe demiş ki: Bunun üzerine ben : Yâ Resûlallah! Bu, senin evine gir­mek İçin izin isteyen bîr adam... dedim. Resûlülîah (Sallıallahü Aleyhi ve Sellem) Hafsa'mn süt amcasını kasdederek :

«Zannederim filân olacak!» dedi

Müteakiben Âişe, kendi süt amcasını kasdederek:

— Yâ Resülâllaîî! Filân sağ olsa benim yanıma girebilir mi idi? diye sormuş. Kesûlüllah   (SallallahÜ Aleyhi ve Sellem) :

«Evet, çünkü süî, doğumun horam kılchği her şeyi haram kılar.» buyurmuşlar.

 

2- (...) Bize bu hadîsi Ebû Eüreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. H.

Bana Ebû Ma'mer İsmail b. İbrahim El-Hiizelî dahî rivayet etti. (De­di ki) : Bize Aliy b. Hâşim b. El-Berîd rivayet eyledi. Bunlar hep birden, Hişâm b. Urve'den, o da Abdullah b. Ebî Bekr'den, o da Amra'dan, o da Âişe'den naklen rivayette bulunmuşlardır, Âişe şöyle demiş : Resûlüîlah (SallallahÜ Aleyhi ve Sellem} bana :

«Doğumdan haram olan her şey sütten de haram olur.»    buyurdular.

 

(...) Bu hadîsi bana îshâk b. Mansûr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbnİ Cüreyc haber verdi. (De­di ki) : Bana Abdullah b. EM Bekr bu isnâdla Hişâm b. Urve hadîsi gibi rivayette buhmdu. '

Bu. hadîsi Buharî «Şehâdât», «Hums» ve «Nikâh» bahislerinde; Nesâî «Nîkâh»da muhtelif râviîerden tahrîc etmişlerdir.

Babımız hadîsi ile ondan sonra gelecek Hz. Âişe kıssası süt em­mekle hürmet sabit olduğunu isbât etmektedirler. Emziren kadınla emen çocuk arasında bu hükmün sabit olduğuna icmâ-ı ümmet vardır. Emziren kadın, emen çocuğun annesi olur; birbirleri ile nikâhlanmalan ebe-diyyen haramdır. O çocuk şer'an kendi annesinin hangi uzvuna bakma­ğa me'zun ise. süt annesinin de aynı uzvuna bakabilir; onunla yalnız ba­şına bir yerde kalabilir; beraberce sefere gidebilirler. Yalnız annelik hu­kuku her cihetten sabit olmadığı için aralarında miras, nafaka gibi şey­ler cereyan etmediği gibi, çocuğun süt annesi lehine şâhidîiği kabul olu­nur; süt anne nâmına diyet vermesi icâbetmez; süt oğlunu öldürmekle anneden kısas sakıt olmaz. Bu gibi akam hususunda iki taraf birbirine ecnebi gibidirler.

«Süt doğumun haram kıldığı her şeyi haram kılar.» ifâdesi hakkında Hattâbî şunları söylemiştir : «Bu hadîsin lâfzı ânım, mânâsı hâsstır. Şöylt: ki : Emen çocuğa bizzat süt anne ile zî rahim (yâni yakın) akra­basının nikâhları haram kılınması hususunda süt, neseb gibidir; fakat çocukla onun yakın akrabası hakkında hüküm böyle değildir. Zîra kadın bir çocuğu emzirmekle onun annesi olur; artık gerek kadının kendisi, gerekse yakın akrabası o çocuğa haram olur; ama kadın süt oğlunun ba­basına ve sair yakın akrabasına nikâh edilebilir; yalnız süt oğlunun oğul­larına nikâhı haramdır. Binâenaleyh bu hususta süt meselesi bir taraf­tan umum, bir taraftan husus arzeder.» Bu babda şöyle bir kaide var­dır : Emenin emzirene nefsi haram; emzirenin emene nesli haramdır.»

«EI-Tevdîh» sahibi bu hadisin ânım olduğunu ve neseb cihetiyle ni­kâhları haram olan her sınıf insanın süt ciheti ile de haram olduğunu, .bunun hiç bir müstesnası bulunmadığını söylernişse de bu bâbda neseb ile süt arasında bâzı farklar vardır. Meselâ :

1- Bir kimse bâzı hallerde süt kardeşinin veya süt kız kardeşinin annesi ile evlenebilir. Bu haller üç surette tasavvur olunur ;

a) Neseben kardeşinin veya kız kardeşinin süt annesini nikâhla al­mak caizdir.

b) Süt kardeşinin veya süt kız kardeşinin neseben annesini nikâhla almak caizdir.

c) Süt kardeşinin süt  kız kardeşinin  süt  annesini almak caizdir. (Yâni  beraberce  bir kadından   süt  emen  çocukların   başka   süt  anneleri varsa bu çocuklara nikâhları caizdir.)

Lâkin neseben kardeşinin veya kız kardeşinin annesi ile evlenmek bu suretlerin hiç birinde caiz değildir. Çünkü bir kimsenin neseb ciheti ile kardeşini veya kız kardeşinin annesi yâ öz annesi yahud üvey anne-sidir   Bunların İkisi  de o kimseye haramdır.

2- Süt oğlunun   kız kardeşi  ile  evlenmek caizdir.  Fakat neseben oğlunun  kız  kardeşi   o  kimsenin  ya   kendi  kızı   yahut üvey  kızıdır.  Süt oğlunun  kız kardeşi  böyle değildir.

3- Süt kardeşinin kız kardeşini aümak caizdir. Nitekim bâzı hal­lerde neseben kardeşinin kız kardeşi  ile evlenmek de tasavvur oluna­bilir. Meseİâ : Bir adamın ilk. karısından bir oğlu, ikinci karısının da ilk kocasından bir kızı olsa, bu oğlanla kızın evlenmeleri caizdir. Bu adamın ikinci karısından doğacak çocuğa nisbetle evlenen oğlan, neseben karde­şinin kız kardeşini almış olur. Hâsılı neseb cihetinden haram olmayan bir şey süt cihetinden de haram değildir; fakat bâzan süt cihetinden ha­ram olmayan, neseb itibariyle haram olur.

4- Süt cihetiyle torunun annesini almak caizdir; lâkin neseb iti­bariyle bu caiz değildir.

5- Süt çocuğunun nenesi ile evlenmek caiz; fakat neseben çocu­ğunun nenesini almak haramdır. Zîra neseben çocuğunun nenesi o kim­senin ya Öz yahut üvey annesidir.

6- Bir kadın süt kardeşinin babası ile evlenebilir; ancak neseben kardeşinin babası ile evlenmesine imkân yoktur, çünkü kendi babasıdır.

7- Süt amcasının annesi ile  evlenmek caiz;  öz amcasının annesi ile evlenmek caiz değildir.

8- Süt dayısının annesi ile evlenmek caiz;  öz dayısının annesini almak haramdır.

9- Bir kadın süt kızının kardeşi ile evlenebilir; ama neseb cihe­tinden bu mümkün değildir.

Kadının kocası, o kadından süt emen çocuğun süt babası olur. Bu babda nazar-ı i'tibara alınan koca, kadının sütüne sebep olan kocasidır. Sahabe ve tabiîn devirlerinde bu hususta bir hayli ihtilâf edilmişse de sonraları ittifak hasıl olmuş; muhalefet edenler pek az kalmıştır.

Ashâb-ı kiramdan kocanın süt baba olduğuna yâni emen çocukla em­ziren kadının kocası arasında da hürmet-i radâ'm sübûtuna kaail olanlar: İbni Abbâs ile bir rivayete göre Âişe (Radiyallahü anha) Tabiîn­den : Urvetü'bnû Zübeyr, Tâvûs, İbni Şihâb, Mücâhid, Ebu'ş-Şa'sâ', Câbir b. Zeyd, Hasan-ı Basrî, Şa'bî, Salim, Kaasim b. Muhammed ve bir rivayette Hişâm b. Urve; mezhep imamların­dan: Ebû Hanîfe, Mâlik, Şafiî, Ahrned b. Hanbe1 ile bunların mezheplerinde bulunan diğer ulema, Sevrî , Evzâî, Leys,  İshâk ve Ebû Sevr   hazerâtıdır.

Süt emen çocukla emziren kadının kocası arasında hürmeti radâ' sabit olmadığına kaaiî bulunanlar sahâbe-i kiramdan : İbni Ömer, Câbir b. Abdillâh, Râfi' b. Hadîc, Abdullah b. Zübeyr (Radiyallahû anh) ile Tabiînden : Saîd b. el-Müseyyeb, Ebû    Selemet, e'bnu   Abdirrahman,   Süleyman b. Yesâr ile kardeşi Atâ' b. Yesâr, Mek-hül,   îbrâhîm Nehaî, Ebû   Kılabe  ve îyâs b. Muâviye hazerâtı; mezhep imamlarından da İbrahim b. Uleyye ile Dâvudu Zahirî 'dir. Maamâfih ma'ruf olan ri-vâyete göre bu meselede Dâvudu Zahiri dört mezhebin imam­ları ile beraberdir. Şu halde yalnız İbni Uleyye müstesna ol­mak üzere emziren kadının kocası ile emen çocuk arasında hürmeti ra-dâın sübût bulduğuna bütün ulemâ ittifak etmişler demektir. Onlara göre kadının emzirdiği çocuk, kocasının da süt çocuğu, kocasının çocuk­ları onun kardeş ve kız kardeşleri olduğu gibi, kocasının kardeş ve kız kardeşleri çocuğun süt amca ve süt halaları olur. Süt çocuğunun çocuk­ları da süt babanın torunları hükmüne girer.

Emziren kadının kocası ile emen çocuk arasında süt ahkâmı sabit olmaz diyenler, nikâhı haram olan kadınları beyân eden âyet-i kerîmede süt kız ile süt halanın zikredilmemiş olmaları ile istidlal ederler.

Cumhûr-u ulemâ ise bahsimiz hadîsleri ile istidlal etmiş; ve muha­liflere : «Bu âyette süt kız ile süt hala gibi kimselerin nikâh edilebile­ceğine delâlet eden bir nass yoktur. Zîrâ bir şeyin zikredilmesi, hükmün o şeyden başka hiç bir yerde sabit olamayacağına delâlet etmez. Bu me­sele deliller arasında muâraza bulunmadığı zaman bile böyledir. Kaldı ki bu bâbda sahîh hadîsler vardır.» diye cevâp vermişlerdir.

 

2- Hürmet-i Radağın Erkeğin Menisinden İleri  Gelmesi  Babı

 

3- (1445) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : MâKk'e, İbni Şihab'dan dinlediğim, onun da Urvetü'bnü Züfoeyr'den, naklen riva­yet ettiği, ona da Âişe'nin haber verdiği şu hadîsi okudum : Tesettür âyetleri indirildikten sonra Ebû'i-Kuays'in kardeşi Eflâh gelerek Âişe'­nin yanına girmek için İzin istemiş, Eflâh, Âşe'nin süt amcass imiş. Âişe (Radiyallahü anha)   demiş ki :

«Ben ona izin vermeğe razı olmadım. Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Selleın) gelince bu yaptığımı kendisine haber verdim de; onun yanıma girmesine izin vermemi emir buyurdu.»

 

4- (...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (De­di ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'deıı naklen rivayet eyledi. Âişe (Radîyallahü anfıa) şöyle demiş :

«Bana süt amcam Eflâh b. Ebî Kuays geldi...» Râvi hadîsi, Mâlik hadîsi mânâsında rivayette bulunmuş; şunu da ziyâde eylemiştir :

«Beni emzirdi ise kadın emzirdi; erkek emzirmedi ya! dedim.

Resûlüllah   (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) :

— Ellerin topraklansın! yahud : Sağ elin topraklansın! buyurdu.

 

5- (...) Bana Harmeletü'bnû Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yûnus, tbni Şihâb'dan, o da Ur-ve'den naklen haber verdi. Ona da Âişe haber vermiş ki, tesettür âyet­leri indikten sonra Ebûl-Kuays'in kardeşi Eflâh gelerek onun yanma girmek için izin istemiş. Ebû'l-Kuays, Hz. Âişe'nin süt babası imiş. Âişe demiş ki :

— Ben: Vallahi Resûlüllah (Snîlallahü Aleyhi ve Sellem) sormadıkça Ef-lâh'a izin veremem! Zîra beni emziren Ebû'i-Kuays değil, karışıdır; de­dim. Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) içeri girince ona:

Yâ Resûlâllah! Ebû'I-Kuays'in kardeşi Eflâh gelerek yanıma girmek için izin istedi. Ben de senden izin almadıkça ona izin vermeyi doğru bulmadım; dedim. Bunun üzerme:

— Sen ona izin ver! Buyurdular.»

Urve demiş ki: «Bundan dolayıdır ki, Âişe : Neseben haram gördü­ğünüz şeyleri süt cihetinden de haram sayın! derdi.»

 

6- (...) Bize bu hadîsi Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer' Zührî'den bu İsnâdla rivayette bulundu. Ve yukarıkilerin hadîslerinde olduğu gibi: «Ebû'I-Kuays'in kardeşi Eflâh gelerek yanıma girmek için izin istedi...» dedi.

Bu hadîsde: «Sağ elin topraklansın! O senin amcandır.» cümlesi de vardır.

Ebû'I-Kuays, Âişe'yî emziren kadının kocası idi.

 

7- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet etti­ler. (Dediler ki) : Bize îbni Nümeyr, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş;

Süt amcam gelerek yanıma girmek için izin istedi. Ben de Resul üllalı (Saîlalîahü Aleyhi ve Sellem) den emir almadıkça ona izin vermeğe razı ol­madım. Resul ül I ab (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gelince :

«Süt amcam yanıma girmek için izin istedi; ama ben kendisine izin vermekten çekindim; dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem}: «Amcan senin yanına girsin!»  buyurdu.

— Beni emzirdi ise kadın emzirdi; erkek emzirmedi ya! dedim. «O senîn amcandır; varsın senin yanma girsin!» buyurdular.

 

(...) Bana Ebû'r-Rabi'ez-Zehrânî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ham-mâd yâni İbnİ Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişârn bu isnâdîa ri­vayette bulundu ki, Ebû'l-Kuays'm kardeşi Âişe'nin yanına girmek için izin istemiş. Râvi yukarıki hadîs gibi rivayet etmiştir.

 

(...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâvi-ye, Hişam'dan bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivayet eyledi. Şu kadar var ki, o «Ebû'l-Kuays, Âişe'nin yanma girmek için izin istedi.» demiştir.

 

8- (...) Bana Hasan b. Aliy el-Hulvânî ile Muhammed b. Râfi' ri­vayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdürrezzak haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc, Atâ'dan naklen haber verdi, (Demiş ki) : Bana Urve-tü'bnû Zübeyr haber verdi. Ona da Âİşe haber vermiş. (Demiş ki) :

Süt amcam Ebû'1-Ca'd yanıma girmek için izin istedi. Ben kendisini kabul etmedim. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gelince bunu ona haber verdim.

«Ona izin verseydin ya! Sağ eti topraklanan! yahut: Elin toprakla-naşı!» buyurdular.

Râvi der ki: «Hişam bana : Bu zât olsa olsa Ebû'î-Kuays'dir; dedi.»

 

9- (...) Bize Kuteybetü'bnû Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Rurah dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Yezîd b. Ebî Habîb'den, o da îrâk'dan, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Âişe'nin Eflâh ismi verilen süt amcası onun yanına girmek için izin istemiş de Âişe kendisine izin vermemiş; müteakiben (bunu) Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e haber vermiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeliemJ kendisine :

«Ondan korunma! Çünkü neseben haram olan, süt cihetîle de ha­ramdır.»  buyurmuşlar.

 

10- (...) Bize Ubeydullah b. Muâz el-Anbarî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den, o da Irak b. Mâlik'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş :

Eflâh b. Kuays benim yanıma girmek için izin istedi. Ben ona izin vermekten çekindim. Müteakiben :

— Ben senin amcanım; seni kardeşimin karısı emzirdi, diye haber gönderdi. Ben yine kendisine izin vermekten çekindim. Derken Resûlül­lah (SaUoIlahü Aleyhi ve Sellem) geldi. Bunu ona anlattım da:

«O senin yanına girsin! Zîra amcandır.»  buyurdular.

Bu hadîsi Buhâri «Tefsir», «Nikâh», «Edeb» ve «Şehâdât» ba­hislerinde, Ebû Dâvud «Nikâh»da; Tirmizî «Radâ»da; Nesâî ile İbni Mâce de «Nikâh» bahsinde muhtelif râviler-den tahric etmişlerdir.

Eflâh (Radiyallahu crnh) \n ismi ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazıları İbni Ebi 'LKuays olduğunu söylemiş; bir takımları Ebû'I-Kuays olduğunu iddia etmişlerdir. Ebû'l-Kuays'm kardeşi olduğunu olduğu da söylenmiştir. İbni Abdiîberr'e göre bu babda esah olan kavi İmam Mâ1ik'in sözüdür ki, o da Ebû'l-Kuays'in kardeşi olmasıdır. Bu zâtın Eş'arîîer'den olduğu söylenir.

Ebû'1- Kuaysin ismi de ihtilaflıdır. Bâzılarına Ca'd 'dır. Eflâh 'm Ebû'l-Cuayd künyesini taşıdığını söyleyenler ol­duğu gibi «Ebû'1- Kuays'in adı Vâi1 b. Eflâh 'dır.» di­yenler de vardır.

Nevevi diyor ki: «Ulema Hz. Aişe’nin mezkûr amcası hak­kında ihtilâf etmişlerdir. Ebû'l-Hasen el.Kaabîsi Âişe (Radiyallahü anha) mn iki tane süt amcası bulunduğunu, birisi babası Ebû Bekr 'in süt kardeşi Ebû'l-Kuays olduğunu, bu zatın Âişe1-nin süt babası idiğini, kardeşi Eflâh ise süt amcası olduğunu söy­lemiştir. Bâzıları yalnız bir süt amcası olduğunu sö'ylemişlerse de bu id­dia yanlıştır. Zîra birinci hadîsde zikri geçen amcası ölmüş; ikinci ha­dîsteki ise sağdır. Doğrusu Ra adi 'nin sözüdür. Ka adi her iki kavli zikrettikten sonra : Kaabisi'nin sözü daha şayan-ı kabuldür, çünkü amcas. bir olsa hükmünü ilk defada anlar; bir daha ondan örtünmezdi, diyor.»

Hz. Âişe 'nin birinci hadîsinden murâd : Bundan önceki babda ge­çen hadîsidir. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir :

Hz. Âişe 'nin iki tane süt amcası olunca niçin evvelâ ölenin hük­münü sormuş; sağ olsa onun yanma çıkabileceği kendisine bildirildiği halde sonradan yine ikinci amcasının yanma çıkmamıştır? Her ikisi için bir suâl yetmez mi idi?

Cevâp : İhtimâl amcalarının biri bir cihetten, meselâ baba bir, diğeri anne-baba bir amcası olduğundan hükmün yakın olan amcasına mahsus olduğunu zannetmiş de Ötekinin hükmünü ayrıca sormuştur. Kurtubî : «Olabilir, ilk vak'ayı unutmuş da ikinci defa tekrar sormuş yâhud hükmün değiştiğini tahmin etmiştir.» diyor.

«Ellerin yahud sağ elin topraklansın» cümlesinde râvinin şekk ettiği görülüyor. Bu cümle Arapların her zaman dillerine gelen, hakikatini kasdetmedikleri sözlerdendir.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Süt amca hakkında mahremiyet sabittir.

2- Kadın mahremi olmayan erkeğin yanma girmesine izin vere­mez. Ondan örtünmesi lâzımdır. Kadınların erkeklere görünmeleri teset­tür âyeti nâzü olmazdan önce caizdi.

3- Mahrem  olan  bir kadının  yanma  girerken  dahi izni  istemek meşru'dur. Zîra mahremin de bakamayacağı bir halde bulunması müm­kündür.

4- Haram mı, mubah mı olduğunda tereddüt edilen bir şeyin han­gi tarafı tercih edildiği anlaşılmadıkça yapılmaması gerekir,

5- Radâan  mahremi  olan  bir kadınla  bir arada  kalmak  caizdir. Ancak süt cihetinden mahremiyeti nikâhının haram olmasiyîe, bakmanın, bir arada bulunmanın,  beraberce  sefer  etmenin  cevazına  münhasırdır. Sair hususatta birbirlerine ecnebi gibidirler.

 

3- Süt Kardeş Kızının Haram Kılınması Babı

 

11- (1446) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe Ue Züheyr b. Harb ve Muhammed b. Alâ' rivayet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Sa'd b. Ubeyde'den, o da Ebû Ab-dirrahmân'dan, o da Alî'den naklen rivayetle bulundu. Alî (Radiyallahu anh) şöyle demiş:

  Yâ Resulâllah! Neden bizi bırakıp da daima Kureyş'i ihtiyar edi­yorsun? dedim.

  «Sizde bir şey var mı ya?»   buyurdu.

  Evet, Hamza'nm kızı  (var)  dedim.

Bunun üzerine Resulüllah (Sallallahü A îeyhi ve Sellem):

  «O bana  helâl  olamaz; çünkü  o  benim  süt kardeşimin  kızıdır,» buyurdular.

 

(...) Bize Osman b. Ebî Şeybe île İshâk b. İbrâhîm, Cerîr'den riva­yet ettiler. H.

Bize îbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Ebî Bekr el-Mukaddemî dahî rivayet eyledi. (De­di k)i : Bize Abdurrahmân b. Mehdî, Süfyân'dan rivayet etti. Bu râvile--in hepsi A'meş'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

 

12- (1447) Bize Heddâb b. Hâlîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hem-mâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde, Câbir b. Zeyd'den, o da İbni Abbâs'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) 'e Hamza'nın kızmı almak istemişler. Bunun üzerine :

«O bana helâl olmaz; çünkü süt kardeşimin kızıdır. Rahim i'tibarı ile haram olan, süt cihetîle de haram olur.» buyurmuşlar.

 

13- (...) Bizt bu hadîsi Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yâni el-Kattân rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Yahya b. Mihrân el-Kutâî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b. Ömer rivayet etti. Bunlar hep Şu'be'den rivayet etmiş­lerdir. H.

Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahî rivayet elti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnû Miishir, Saîd b. Ebî Arûbe'den rivayet etti. Bunların ikisi de Katâde'den tamamen Hemmam'ın isnadı ile rivayette bulunmuş­lardır. Yalnız Şu'be'nin hadîsi «Süt kardeşimin kızıdır.» cümlesinde biter. Saîdin hadîsinde:

«Neseben haram olan süt cihetîle ele haram olur.» ifâdesi de vardır.

 

14- (1448) Bize Hârûıı b. Saîd El-Eylî ile Ahmed b. îsâ rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Mah-ramatü'bnû Bükeyr, babasından naklen haber verdi. (Demiş ki) : Ben Abdullah b. Müslim'i şunu söylerken işittim : Ben Muhammed b. Müs-Jim'i şöyle derken işittim : Ben Humeyd b. Abdirrahman'ı şöyle derken işittim: Ben Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Ümmü Seleme'yi şunu söylerken işittim

Resûlüllah (Sallalkihü Aleyhi ve Sellem)' :

— Hamza'mn    kızını    bırakıp da nereye    gidiyorsun yâ Resûlâllah?

— Hamzatü'bnû Abdilmuttalib'in  kızını  istemez  misini?  dediler. Resûlüllah   (Saliaîlahü Aleyhi ve Sellem) : «Hamza benîm süt kardeşimdir.» buyurdular.

Hz.    A1î   rivayetinde geçen kelimesinin ash dır.

Bu kelime : Seçmek, beğenmek ve bu hususta mübalağa göstermek mâ­nâsında kullanılır. Kaadî Iyâz ,   bâzılarının mezkûr kelimeyi şeklinde rivayet ettiğini söylemiştir. Bu takdirde mânâsı «meyi ediyorsun» demek olur.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyh: ve Sellem)'in :

«Sizde bir şey var mı ya?» diye sorması : «Sizde bana yaraşacak kadın var mı?» manasınadır.

İbni   Abbâs(Radiyallahuanh) rivayetini   Buhârî «Şehâdât» ve «Nikâh» bahislerinde; Nesâî ile İbni Mâce «Nikâh»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Hamzatü'bnû Abdil-muttalib, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) Efendimizin amca­sı ve süt kardeşidir. İkisini de Ebû Leheb'in âzâdlı cariyesi Süveybe emzirmiştir. Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem)'den iki yaş büyük idi. Hicretin üçüncü yılında Uhud gazasında şehîd edilmiştir.

İmam Müslim'in : «Bişr b. Ömer rivayetinde : Câbir b. Zeyd'den dinledim; ibaresi vardır.» şeklindeki beyânı, râvi­lerden Kat âde müdellis olduğu içindir. Katâde bundan ön­ceki rivayette : «Câbir b. Zeyd 'den» diyerek «an'ane» yapmış­tı. Halbuki müdellisin hadîsi dinlediği sabit olmadıkça an'anesi makbul değildir. İşte Müslim, Katâde 'nin hadîsi bizzat Câbir'den dinlediğini göstermek sureti ile senedinin sahîh ve sabit olduğuna işaret etmiştir.

Babımız rivayetleri süt kardeş kızı ile evlenmenin haram olduğu­na delildirler.

 

4- Üvey Kız İle Baldızın Haram Kılınması Babı

 

15- (1449) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. el-Ala' rivayet etti. (De­di k!.) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm haber ver­di. (Dedi ki) : Bana, babam, Zeyneb binti Ümmi Seleme'den, o da Ümmü Habîbe binti Ebî Süfyân'dan naklen haber verdi. Ümraii Habîbe şu­nu söylemiş :

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhive Sellemi  yanıma   girdi  de  kendisine:

  Kız kardeşimi, Ebû Süfyân'm kızını ister misin? dedim.

  Ne yapacağım? diye sordu.

  Nikâh edersin, dedim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Sen bunu diler misin? dedi.

  Ben senin bir tanen  değilim. Şu halde bana hayırda kız karde­şimin  ortak olmasını  dilerim;  dedim.  Resulü  Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  O bana helal olmaz! buyurdu.

  Ama ben senin Diirre binti Ebî Seleme'yi istemekte olduğunu ha­ber aldım; dedim.

  Um mü  Seleme'nin  kızını  mı? diye sordu.

  Evet, dedim.

  O benim terbiyem altında  bulunan üvey kızım bile olmasa bana yine helâl değildir; çünkü o  benim  süt kardeşimin  kızıdır.  Onun  babası ite benî Süveybe emzİrmişn'r. Artık bana  kızlarınızı  ve  kız  kardeşlerinizi arzetmeyin! buyurdular.

 

(...) Bana bu hadîsi Süveyd b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Zekeriyyâ b. Ebî Zaide rivayet etti. H.

Bize Amrırn-Nâkıd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Esved b. Âmir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr haber verdi. Bu râvilerin ikisi de Hişâm b. Urve'den tamamen bu isnâdla  rivayette bulunmuşlardır.

 

16- (...) Bize Muhammed b, Eumh b. Muhacir rivayet etti. (Dedi ki : Bize Leys, Yezid b. Ebî Habîb'den naklen haber verdi ki, Muham­med b. Şİhâb, kendisine Urve'nin, ona da Ebû Seîeme'nin kızı Zeyneb'in, ona da Peygamber (SallallahÜ Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Ümmü Habîbe'-Kİn anlatmış olduğunu bildirerek mekttıb yazmış. Ümmü Habîbe Resûlül-\ah(SaHüHahU Aleyhi ve Sel'em)fe :

     Besûlâüah!    Kız   kardeşim    Azze'yi    al!    demiş.    Resûlüilah (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem) :

  Sen bunu diler misin? diye sormuş. Ümmü Habibe :

  Evet yâ Resûîâllah, ben senin bir tanen değilim, onun için bana hayırda kız kardeşimin ortak olmasını  dilerim,  demiş.  Bunun üzerine Eesûîüîlah   (SallallahÜ Aleyhi ve Sellem):

  O bana hela! olmaz; buyurmuş. Ümmü H&hîhe(Radiyaliahü anha) demiş ki:

  Ben,  yâ Resûîâllah!  Ama biz  (aramızda)  senin Dürre binti Ebî Seleme'yi almak istediğini konuşuyoruz; dedim.

  Ebû Seîeme'nin ktzıni mı? diye sordu.

  Evet, dedim. Resûlüllah (SallallahÜ Aleyhi ve Sellem):

  O benim terbiyem altrnda bulunan üvey lazım bile olmasa bana yine helâl olmaz; çünkü benim süt kardeşimin kızıdır. Ebû Seleme ile beni Süveybe emzirmıştir. Artık bana kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi arzetme-yin! buyurdular.

 

(...) Bana bu hadîsi Abdülnıelik b. Şuayb b. Leys de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana TJkayl b. Hâlid rivayet eyledi. H.

Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ya'kub b. İb-râhîm ez-Zührî haber verdi. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Abdİllâh b. Müslim rivayet eyledi. Bu râvilerin ikisi de Zührî'den, İbni Ebî Habîb'in isnadı ile onun hadisi gibi rivayette bulunmuşlar; fakat Yezîd b, Ebî Habib'den maada hiç biri hadîsinde Azze'yi adlandırmamıştir.

Bu hadîsi  Buhârî   «Nikâh» ve «Nafakaat» bahislerinde; Nesâî   ile İbni Mâce de «Nikâh»da muhtelif râvilerden tahric et­mişlerdir.

ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'in :

«Sen bunu diler misin?» diye sorması teaccübündendir. Çünkü kadın­lar tabîatleri iktizası kıskanç olurlar.

«Bana hayırda kız kardeşimin ortak olmasını dilerim» cümlesinden murâd : Seninle sohbet ve senden dünya ve âhiret hayırları babında is­tifâde hususunda bana kız kardeşimin ortak olmasını dilerim, demektir.

Hz. Ümmü Habîbe 'nin  bu sözüne karşı Resulü Ekrem

«O bana helâl olmaz.» mukaabelesinde bulunmuştur. Zira iki kız kardeşi bir nikâh altında toplamak dînen haramdır. Herhalde Ümmü Habîbe (Radiyallahü anha) o zaman henüz bu hükmü duymamış; yahut bu işi ResûlüIIah (Sallalîahü Aleyhi ve Seîlem) Efendimize mahsus olmak üzere caiz zannetmiştir.

Rabîbe: Üvey kız; kadının başka kocasından olan kızı demektir. «Terbiyem altında bulunan» ta'bîri bir kayd-i ihtirazı" değil, kayd-ı va kûîdir; yoksa babalığının terbiyesi altında bulunsun, bulunmasın üvey kız mutlak surette babalığına haramdır. Bu husûsda yalnız Davûd-u Zahiri muhaliftir. Ona göre bir kimsenin üvey kızı yanında bulu­nursa onunla evlenmesi haram, yanında değilse caizdir.

«O benim terbiyem altında bulunan üvey kıztm bile olmasa bana yine helâl değildir...» ifâdesinin mânâsı; O bana iki sebeple haramdır; bunlardan biri üvey kızım olması, diğeri süt kardeşimin kızı bulunma­sıdır. Binâenaleyh bu sebeplerden biri bulunmasa, diğeri ile bana yine haram olur; demektir. Zira hüküm muhtelif sebeplerle sabit olur.

Görülüyor ki ümmehat-ı mü'minînden Hz. Ümmü Habîbe binti Ebî Süfyân kız kardeşi Azze 'yi Peygamber (SallaHahü Aleyhi ve Seîlem) Efendimize nikahlamak istemiştir. İki kız kardeşin bir nikâh altında toplanamayacağı kendisine bildirilince : «Ama ben senin Dür1 re binti Ebî Seleme 'yi istemekte olduğunu haber al­dım.» diye mukaabeie etmiştir. Hz. Ümmü Habîbe bu sözü ile : «iki kız kardeşin bir nikâh altında toplanması caiz değil de anne ile kı­zının bir araya gelmesi nasıl helâl oluyor?» demek istemiştir.

Filhakika söylentiye göre Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Stllem) 'in kendisiyle evlenmek istediği Dürre binti Ebî Seleme, ümmehât-ı mü'mininden Hz. Ümmü Selem e(RadiyaIlahii anhaynm kızı idi. Bu itibarla ResûlüIIah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'m üvey kızı oluyordu. Diğer taraftan Dürre 'nin babası Ebû Seleme, Peygamber (SaUallahü AleyhiveSellem)yin süt kardeşi idi. Her ikisini Ebû Leheb'in âzâdh cariyesi Süveybe emzirmişti. ResûlüIIah  (Sallalîahü Aleyhi ve Seİlem) Efendimizin Hz. Halîmetü's-Sa'diyye 'den süt emmesi bundan sonradır.

Yâni Ümmü Seleme (Radiyallahü <mAö)vaktiyle Hz. Ebû Seleme 'nin karısı olup sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile evlenmişti. Ancak kızı ile evlenmek istediği söylentisinin aslı yoktu. Resulü Ekrem (SaUallahü Aleyhi ve Seliem) Hz. Ümmü Seleme 'nin kızı ile iki sebepten evlenemiyeceğini beyândan sonra :

«Artık bana kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi arzeJmeyin!»      cümlesiyle

Hz. Ümmü Habîbe 'nin kız kardeşi ile Ümmü Seleme (Radiyallahü anhn) 'nin kızma işaret buyurmuştur.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- İki kız kardeşi  bir nikâh  altına  almak caiz değildir.  Bu  hu­susta ulemâ müttefik oldukları gibi, iki kız kardeşi milk-i yemin   (yâni satın almak) sureti ile bir araya getirmek de haramdır. Bu babta yalnız Zahirîler    muhalefet etmişlerdir. Bunlar : Hz. Osman'm : «Onları bir âyet haram; bir başka âyet de helâl kılmıştır.» sözü ile istid­lal etmişlerdir. Kız kardeşleri helâl kılan âyet:

«Bunlardan maada kadınlar size helâl kılınmıştır» kavl-i kerîmidir. Ta-havı (238-321) Hz. Ali ile İbni Abbâs (Radiyallahü anh)'nm da buna kaaü olduklarını rivayet etmiştir. Yine Hz. A1i ile Ömer, İbni Mes'ud, İbni Abbâs, Ammâr b. Yâsir, İbni Ömer, Âişe ve İbni Zübeyr ( Radiyallahü arth) 'den iki kız kardeşin bir araya cem edilemiyeceği rivayet olunmuştur.

2- Bir kimsenin üvey kızı ile evlenmesi caiz değildir.

3- Emen ile emziren arasında hürmet-i radâ' sabit olur. Bu bab-dakİ tafsilât az yukarıda görülmüştü.

 

5- Bir ve İki Defa Emme Hakkında Bir Bab

 

17- (1450) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îs-mâîl b. İbrahim rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Abdiltâh b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmâîl rivayet etti. H.

Bize Süveyd b. Saîd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir b. Süleyman rivayet etti. Her iki râvi Eyyûb'dan, o da İbni Ebî Müleyke'den, o da Abdullah b, Zübeyr'den, o da Âişe'den naklen rivayette bulun­muşlardır. Âişe şöyle demiş: Besûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bir ve iki defa emmek hürmet isbât etmez.»  buyurdular.

Süveyd ile Züheyr: «Şüphesiz ki Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem)   buyurdu» tâbirini kullandılar.

 

18- (1451) Bize Yahya b. Yahya ile Amru'n-Nâkıd ve îshâk b. Ib-râhîm hep birden Mu'temir'den rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (De­diler ki) : Bize Mu'temir b. Süleyman, Eyyûb'dan naklen haber verdi. O da Ebû'l-Halîl'den, o da Abdullah b. Hâris'den, o da Ümmü'l-Fadl'dan naklen rivayette bulunmuş. Ümmü'1-Fadl şunu söylemiş :

Bir bedevi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim evimde iken, onun yanına girdi de : Yâ Nebiyyallâh! Benim bir karım vardı; üzerine bir daha evlendim. Derken birinci karım yeni zevcemi bir veya iki defa emzirmiş olduğunu söyledi; dedi. Bunun üzerine Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bir ve iki defa emzirmek hürmet isbât eimez.» buyurdular. Amr ken­di rivayetinde : «Abdullah b. Haris b. Nevfel'den naklen» dedi.

 

19- (...) Bana Ebû Gassân el-Mismaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz rivayet etti. H.

Bize Îbnü'l-Müsennâ ile îbnü Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muâz fo. Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Ebû'I-Halîl Salih b. Ebî Meryem'den, o da Abdullah b. Hâris'den, o da Ümmü'l-Fadî'dan naklen rivayet eyledi ki, Benî Âmir b. Sa'saa'dan bir zât:

  Yâ Nebİyyâllah, bir defa emmek hürmet isbât eder mi? diye sor­muş, Resûlüllah  (SailaUahü Aleyhi ve Sellem):

  «Hayır!»  cevâbını vermiş.

 

20- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bİşr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd b. Ebî Arûbe, Ka­tâde'den, o da Ebû'I-Halü'den, o da Abdullah b. Hâris'den naklen rivayet etti ki, Ümmü'1-Fadl Nebiyyullah (SailaUahü Aleyhi ve Sellem)’in :

— «Bir veya iki rad'a yahud bir veya iki massa hürmet isbât etmez.» buyurduğunu rivayet etmiş.

 

21- (...) Bize bu hadîsi yine Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim hep birden Abdetü'bnû Süleyman'dan, o da İbni Ebî Arûbe'den bu isnâdla rivayette bulundular, tshâk, İbni Bişr rivayeti gibi : «İki rad'a yâhud iki massa» dedi. îbnü Ebî Şeybe ise : «İki rad'a ve İki massa» şek­linde söyledi.

 

22- (...)  Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti.  (Dedi ki) ; Bize Bişr b. Seriy rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Hammâd b. Seleme, Katâde'den, o da Ebû'î-Halîl'den, o da Abdullah b. Haris b. Nevfel'den, o da Ümmü'l-Fadl'dan, o da Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet­te bulundu. Resûlüllah {Sallailahü Aleyhi ve Sellem):

«Bİr ve ikİ imlâca hürmet isbât eîmez»  buyurmuşlar.

 

23- (...) Bana Ahmed b. Saîd ed-Dârimî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Habbâri rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hemmâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde, Ebû'l-HaüFden, o da Abdullah b. Hâris'deo, o da Üm-mü'l-FadlJdan naklen rivayet etti. Bir adam Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem). Bir defa emmek hürmet isbât eder mi? diye sormuş da Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Hayır!»   cevâbını vermiş.

Massa, imlâce ve rad'a : Emmek mânâsına gelen müteradif kelime­lerdir Bâzıları massa İle imlâce arasında fark görmüş: «massa» emmek; «imlâce» ise emzirmek mânâsına gelir.»  demişlerdir.

Bu babın bütün rivayetleri çocuğun-bir veya iki defa emmesiyle radâ' hükmünün sabit olmayacağına delâlet ediyor. Maamâfih mesele ulemâ arasında ihtilaflıdır. Hz. Âişe (Radiyailahü anha) ile Şafiî1er'e göre beş defa emmeden süt hükmü sübût bulmaz. Delilleri bu bâbtan sonra gelecek Hz. Âişe hadîsidir. Cumhûr-u ulemâya göre bir defa emmekle hükmü sabit olur. Bu kavli İbni'l-Münzir, Hz. Alî, İbni Mes'ud, İbni Ömer, İbni Abbâs (Radiyallahu anh) ile Atâ , Tâvûs, Saîd b. el.Müseyyeb. Hasan-ı Basri, Mekhûl, Zührî, Katâde, Hakem, Hammâd, İmam Mâlik. Evzâî, Sevrî ve Ebû    Hanîfe   hazerâtmdan rivayet etmiştir.

Ebû Sevr, Ebû Ubeyd, İbni'l-Münzir ve Dâvûd-u Zahirî: «Süt hükmü üç defa emmekle sabit olur; bundan azı hiç bir hüküm ifâde etmez.» demişlerdir.

Nevevî'nin beyanına göre   İmam   Mâlik:

«Sizi emziren anneleriniz de (size haramdır) âyet-i kerîmesiyle  is­tidlal etmiştir. Mezkûr âyette sayı zikredilmemiştir.

Dâvûd-u Zahirî babımız hadîsinin mefhumu muhalifi iîe istidlal etmiş; bu hadîsin âyet-i kerîme'yi beyân ettiğini söylemiştir.

Bu bâbda Mâlikîler'le Şafiîler arasında bir hayli i'tiraz ve cevaplar cereyan etmiştir.

Kaadî Iyâz bâzılarının şâzz olarak «on defadan az emmekle radâ' hükmü sabit olmaz» dediklerini söylemişse de bu kavi bâtıl ve merduddur.

Hanefîler'e göre müddeti içinde emzirilmek şartı ile sütün azı da çoğu da hürmet isbat eder. Delilleri İmam. Mâ1ik'in istid­lal ettiği âyet-i kerîmesiyle :

«Neseben haram olan her şey radâan da haramdır.» hadîs-i şerifi­dir. Mezkûr âyet ve hadiste sütün mikdârı hakkında tafsilât verilme­miştir. Binaenaleyh bu bâbta onun azı çoğu müsavidir.

İmam Ahmed 'den biri Hanefiler !in, diğeri Şafiiler'in gibi olmak üzere iki kavi rivayet olunmuştur.

Süt meselesi cidden dikkat edilmesi lâzım gelen bir meseledir. Ka­dınların zaruret yokken rastgeîe bir çocuğu emzirmemeleri îcâbeder. Em­zirdikleri vakit dahî bunu iyice bellemeli, ihtiyaten yazmalı ve komşu­lara ilân etmelidirler. Aksi takdirde mesele unutulur; ve günün birinde iki süt kardeşin evlenmesi hatâsına düşülebilir.

 

6- Tahrimin Beş Defa Emmekle Sübüt Bulması Babı

 

24- (1452) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Abdullah b. Ebî Bekr'den dinlediğim, onun da Arara'dan, onun da Âişe'-den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum :

Âişe: (Bilinen on defa emzirme hürmet isbât edef.) âyeti, indirilen Kur'ân mey ânın da idi; sonra bu adet beş ma'lum emme ile neshedildi; hattâ Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) bu on sayısı Kur'ân meyâmn-da okunurken vefat etti; demiş.

 

25- (...) Bize Abdullah b. Meslemete'l-Ka'nebî rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Süleyman b. Bilâl, Yahya yâni İbni Saîd'den, o da Amra'dan naklen rivayet etti. Amra Hz. Âişe'yi, haram kılan sütü anlatırken din­lemiş.   (Demiş ki) : Âişe şunu söyledi:

«Ma'lûm on defa emme.» âyeti Kur'ân'da nazil olmuştur. Sonra «Beş ma'lûm emme.» âyeti de nazil oldu.

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammed b. El-Müsennâ da rivayet etti. (De­di ki) : Bize Abdülvehhâb rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Yahya b. Saîd'den dinledim. (Dedi ki) : Bana Amra : Bu hadîsin mislini söylerken Aişe'den dinledim, diye  haber  verdi.

Hz. Âişe'nin bu rivayetlerinden anlaşılan mânâ şudur : Süt hak­kında indirilen ilk âyette süt hükmünün on defa emmekle sabit olacağı bildirilmiştir. Sonra bu âyet süt hükmünün beş defa emmekle sübut bu­lacağını bildiren âyetle neshedilmiştir. Bilâhare (beş defa âyetinin tilâ­veti de neshedilmiş, fakat hükmü kalmıştır. Ancak son nesih o kadar gecikmiş ki. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) 'in vefatında sahabeden bazıları bunu duymadıkları için âyeti hâlâ Kuran diye okurlarmış. Ti­lâvetin neshedildiğini duyunca artık onu okumaz olmuşlar.

İşte Şâfii1er bu hadisle istidlal ederek : «radâ» hükmü çocu­ğu ayrı ayrı zamanlarda doyuncaya kadar beş defa emzirmekle sabit olur.» demişlerdir. Yâni onlara göre beş defa emmenin radâ' hükmünü isbât ettiğini bildiren âyetin tilâveti neshedilmişse de hükmü bâkîdjr. Bu mesele :

«İhtiyar erkekle ihtiyar kadın zİnâ ederlerse onları hemen recmedin!» âyetine benzer. Mezkûr âyetin dahî tilâveti neshedilmiş; fakat hükmü ba­kidir. Hattâ Hz,    Âişe   (Radiyallahü anhd) 'nin :

«Bu hüküm benim yatağımın altında bulunan bir sahîfede vazıh idi. Resûlüllah (SaÜaUalıü Aleyhi ve Sellem) dünyadan gidince biz onu techiz-u yekfîm ile meşgul olurken tavuklar girerek bu sahîfeyi yemişler.» dediği rivayet olunur.

Hanefîler'den Kemâl b. Hümam  (788-861). «Fethû'l-Kadîr- adlı eserinde Şafiî1er'in bu istidlaline cevap vermiş; âye­tin yalnız tilâveti değil, hükmü de nesh edildiğini bildirmiştir.

 

7- Büyük İnsanın Süt Emmesi Babı

 

26- (1453) Bize Amru'n-Nâkıd üe îbni Ebî Ömer rivayet ettiler. İDediler ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, Abdurrahman b. Kaasim'den, o da babasından, o da Âîşe'den naklen rivayet etti. Âişe (Radiyallahü anka) şöyle demiş :

  Sehle binti  Süheyl  Peygamber (Sallallahü-Aleyhi ve Sellem)'e gele­rek : Yâ Resûiâliab! Ben Ebû Huzeyfe'nin âzâdîısı Sâlim'in yanıma gir­mesinden Ebû Huzeyfe'nin yüzünde hoşnudsuzluk görüyorum; dedi.

Resûlüüah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Onu emzİr!»   buyurdu. Sehle

  Koskoca adam olduğu halde onu nasıl emziririm? dedi. Bunun üzerine KesûîülSah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem) gülümsedi ve:

  «Onun koskoca odam olduğunu biliyorum.» cevâbını verdi.

Amr kendi hadîsinde: «Salim Bedir gazasında bulunmuştu.» cümle­sini ziyâde etti. îböi Ebî Ömer'in rivayetinde ise : «Bunun üzerine Ke-sûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) güldü» ibaresi vardır.

 

27- (...) Bize îshâk b. İbrahim El-Hanzalî ile Mubammed b. Ebî Ömer hep birden Sekafî'den rivayet ettiler. İbni Ebî Ömer dedi ki: Bize Abdülvehhâb Es-Sekafî, Eyyûb'dan, o da İbni Ebî Müleyke'den, o da Kaa-sim'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki, Ebû Huzeyfe'nin âzâdlısı Salim, evlerinde Ebû Huzeyfe ile ailesinin yanında bulunuyormuş. Der­ken Sehle bin ti Süheyl, Peygamber (SalUülahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek:

  Salim artık erkeklik çağma geldi; ve erkeklerin akıl ettikleri şey­lere akıl erdirmeye başladı ama hâlâ yanımıza giriyor. Zannediyorum ki, bundan mutlaka  Ebû Huzeyfe'nin  hatırına  bir şey geliyor;  demiş.

Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) ona: «351 im'i emzır; ona haram o! da Ebû Huzeyfe'nin hatırına gelen şey gitsin!» buyurmuş.

(Sehîe bunu yapmış; ve) dönerek:

  Ben onu emzirdim; Ebû Huzeyfe'nin hatırına gelen şey de gitti; demiş.

 

28- (...) Bize îshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' rivayet et­tiler. Lâfsa İbni Râfi'indir. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Mü-leyka haber verdi. Ona da Kaasim b. Muhammed b. Ebî Bekr; ona da Aişe haber vermiş ki, Sehle binti Süheyl b. Amr, Peygamber (Saîlçllahü Aleyhi ve Sellem) 'e gelerek Ebû Huzeyfe'nin âzâdlısı Sâiim için:

    Besûlâllah!   Sâiim  evimizde  bizimle  beraber  bulunmaktadır. Ama artık erkeklik çağına erişti. Erkeklerin bildiğini biliyor; demiş.

ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) .

  «Onu emzİr; kendisine haram ol'.» buyurmuş. İbni Ebî Müleyke demiş ki:

  Bunun üzerine Kaasim'e hürmeten bir sene yâhud bir seneye ya­kın bir müddet bu hadîsten kimseye bahsetmeden  durdum. Sonra Kaa-sim'e rastlayarak :  Sen  bana  bir  hadîs  söylemiştin;   ben  onu  hâlâ  kim­seye rivayet etmedim; dedim. Kaasim :

  Nedir o? diye sordu. Ben de kendisine haber verdim. Kaasim:

  Sen onu bana da Âişe haber vermiş olmak üzere benden rivayet et; dedi.

 

29- (...) Bize Muhammed h. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Muhammed b. Ca'fer rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Humeyd b. Nâfi'den, o da Zeyneb binti Cmnıi Seleme'den naklen rivayette bulun­du. Zeyneb şunu söylemiş:

  tlmmü Seleme Âişe'ye dedi ki : Kendi  yanıma girmesini isteme­diğim o sabî-i murahik [1]  senin yanına giriyor. Âise şu cevabı  verdi:

  Senin    için    Kesûİüllab (Sallallahü Aleyhi ve Sellenı) 'de örnek   yok mudur?

Ebû HuzeyfVnin karısı :

  «Yâ Resûlâllah!  Salim artık adam olduğu halde yanıma girmeye devam ediyor. Ebû Huzeyfe'nin  nefsinde bundan  fcir hoşnudsuzluk var; dedi de, Resûlüllah   (Sallaliakü Aleyhi ve Selleın):

  «Onu emzir kİ, yanına girebilsin!»  buyurdular.

 

30- (...) Bana Ebu't-Tâhir ile Hârûn b. Saîd el-Eylî rivayet etti­ler. Lâfız Harun'undur. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mahramatü'bnü Bükeyr, babasından naklen haber verdi. (De­miş ki) : Ben Humeyd b. Nâfi'i şöyle derken işittim : Ben Zeyneb binti Ebî Seîeme'yi şunu söylerken işittim: Ben Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Ümmü Seîeme'yi Âişe'ye şunu söylerken dinledim:

  Vallahi memeden  ayrılmış çocuğun  beni görmesine gönlüm razı olmuyor. Âişe şu cevabı verdi :

  Neden? Sehle binti Süheyl Resûlüllab (SalUllahü Aleyhi ve Selleml'e geldi de: Yâ Resûlâllah! Vallahi Sâlim'in (yanıma) girmesinden Ebû Hu-zeyfe'nin yüzünde hoşnudsuiluk görüyorum, dedi.

Bunun üzerine Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Seiiem):

  «Onu emzİr!» buyurdu. Sehle :

  Ama o saçlı sakallı  (adam)  dır; dedi. Resûîüllah   (SallaV.ahiı Aleyhi ve Sellem) :

  «Onu emzir ki, Ebû  Huzrçyfe'nin yüzündeki  hoşnudsuzluk gitsin!» buyurdular.

 

31- (1454) Bana Abdülmelik b. Şuayb b. Leys rivayet etti, (Dedi ki) : Bana babam, dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayl b. Hâlid, İbni Şihâb'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû Ubeydetü'bnü AbdiIIâb b. Zem'a haber verdi. Ona da Zeyneb binti Ebî Seleme haber vermiş ki, annesi ve Peygamber (SaUallahü A leyhi ve Sellem) 'in zevcesi Üm­mü Seleme şunu söylüyormuş :

— Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'in diğer zevceleri bu şekilde süt emmek ile bir kimsenin yanlarına girmesine razı olmamış; ve Aişe'ye : Vallahi biz bunu ancak Resûlüîlah fSallallahü Aleyhi ve Seltem)in hassaten Sâlim'e verdiği bir ruhsat addediyoruz; binâenaleyh bu şekilde süt emmekle yanımıza ne bir kimse girebilir, ne de bizi görebilir; de-

Sehle binti Süheyl ensardan olup Hz. Ebû Huzeyfe'nin zevcesîdir. İsminin buradakinden başka olduğunu söyleyen­ler de vardır.

Salim b. Ma'kı1 : Hz. Ebû Huzeyfe 'nin âzâdh kölesidir. Arapların âdeti vecihle Ebû Huzeyfe,, Sâlim'i oğulluk   edinmiş;   karı   koca   onu   kendi   çocukları   gibi   büyütmüşlerdi.

«Evlâdhkİannızı babalarının adları ile çağırın'» âyet-i kerîmesi ine­rek evlâdhk hükmü ibtâl edilince yine yanlarında kalmış; küçük olduğu için Ür müddet daha Hz. Sehle ondan kaçmamıştır. Fakat bulûğa erdiği zaman artık evlerine girip çıkmasını doğru bulmamışlarsa da bunu gücenir endişesiyle kendisine söyleyememişlerdir. Nihayet hadîste beyan buyuruîduğu şekilde Sehle (Raâiyallahu anh) bu meseleyi Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimize arzetmiştir.

Hürmet isbât eden süt emme müddeti ulemâ arasında ihtilaflı bir meseledir. İmam Âzam'a göre iki buçuk sene. İmam Züfer'e göre üç, İmam Mâlik'den bir rivayete göre iki sene bir ay, diğer rivayete göre iki sene iki aydır. Üçüncü bir rivayette İmam Mâlik: «Çocuk süt emmeye muhtaç olduğu müddetçe süt hükmü sabit olur,» demiştir.

İmam Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel, Hanefî1er'den îmam Ebû Yûsuf, İmam Muhammed ve cumhûr-u ulemâ süt müddetinin iki sene olduğuna kaaildirler.

Hz. Âişe (Radiyallahü anha)ile Dâvûd-u Zahiri babımız hadîsi ile istidlal ederek:

«Hürmeti radâ' küçük çocuğun emmesiyle sabit olduğu gibi, âkil bâğ bir kimsenin emmesiyle efe sübût bulur,» demişlerdir.

Bâzıları süt müddetinin on beş yaşına, bir takımları da kırk yaşına kadar devam ettiğini söylemişlerdir. Bittabi bu sözlere i'tibâr yoktur.

İmam    Âzam 'm delili «Çocuğun ana rahminde   kalması ile sütten   ayrılması   müddeti otuz aydsr.» [2] âyet-i kerimesidir. Hz. İmamın istidlali şöyledir : Âyet-i kerîme'de biri hami, diğeri sütten .ayrılma olmak üzere iki şey zikredilmiş; ve her ikisine bir müddet ta'yîn edilmiştir. Bu zaman hem hamlin hem de sütten ayrılmanın ayrı ayrı rniiddetiUir; nitekim bir kimse iki şahısta olan alacağını bir sene te'cü etse ikiskıe de birer yıl mühlet verdiği an­laşılır. Şu halde âyet-i kerîme hamil müddeti ile sütten ayrılmanın otu­zar ay olduğunu ifâde eder. Ancak bir çocuğun ana karnında iki. sene­den fazla kalamayacağı Hz. Âişe (Radiyallahü anha) 'dan rivayet edilen sahîh bir hadisle sabit olmuştur. Binâenaleyh hamil müddetinin otuz aydan az olduğu serî bir delille beyan edilmiştir. Sütten ayrılma .husu­sunda ise böyle bir beyan olmadığı için bu müddet otuz ay, olarak kal­mıştır.                                    

İmam Züfer , iki yaşında sütten ayrılan çocuğun yemeğe alışması için muayyen bir müddeti zarurî görmüş; ve bunu bir sene ile tahdîd etmiştir; çünkü bir sene dört mevsimi ihtiva ettiğinden çocuğun bir halden' başka hâle geçmesine en uygun zamandır.

Cumhûr-u ulemânın delilleri

«Anneler çocuklarını tam iki sene emzîrirler.» [3]    âyet-i  kelimesidir.

Bu âyette süt emme müddetinin iki senede tamam olduğu bildirilmek­tedir; tamam olan bîr şeyin üzerine ise ziyâde yapılamaz. HanefîIer'den bu meselede cumhûr-u ulemâ tarafında bulunan İmam Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed'in kavilleri esah gö­rülmüş; Tahâvî (238-321) dahî bu kavli ihtiyar etmiştir. Tafsilât fıkıh kitaplarmdadır.

Hz. Âişe (Radiyallkıhü anha) ile Dâvûdu Zahiri 'nin istid­lal ettikleri babımız hadîsi men şuhtur. Bu hususta Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Selk'mfden birçok hadîsler ve ashâb-ı kiramdan eserler mevcut­tur. "Ezcümle Dârekutnî (306-385)'nin Hz. İbni A.bbâs'dan merfû' olarak tahric ettiği bir hadîste;

«Süt emmenin hükmü ancak ikî sene içinde muteberdir.» buyurul-muştur. Mezkûr hadîs Hz. İbni Abbas'a mevkuf olarak dahî ri­vayet olunduğu gibi, İbni Ebî Şeybe ( - 234) İbni Mes'ûd ile Aliyü'bnü Ebî Tâlib (Radiyallahü anh) 'dan, ve Dârekutnî, Hz. Ömer'den mevkuf olarak rivayet etmiş­lerdir.

İmam Mâ1ik'in «El-Muvatta'»ı ile Ebû Dâvûd'un «Siinen»înde Yahya b. Saîd 'den naklen şöyle bir hâdiseden bahsedilir: Bir adam Hz. Ebû Mûsâ El-Eş'arfye gelerek;

  Ben karımın memesinden  süt emdim;  süt mideme gitti; demiş. Ebû Musa :

  Karın  sana  haram  olmuştur  fikrindeyim;  cevabını vermiş. Orada bulunan Abdullah !\ Mes'ûd (Radiyallahü anh)   kendisine:

  Bu adama  verdiğin fetvaya  dikkat  el!  diye ihtarda  bulunmuş. Bunun üzerine Hz. Ebû Musa :

  Sen ne buyurrusun? diye sormuş. Abdullah b, Mes'ûd (Radiyallahü anh):

  Süt  emmenin  hükmü ancak iki sen içinde mu'teberdir;  demiş. Ebû Mûsâ (Radiyallahü anh)   yaînndakİîere  dönerek:

  Bu  âlim aranızda  bulundukça  bir  daha  bana  bir  şey  sormayın! diye tenbihde bulunmuş.

«El-Mu vatta »da dahî Hz. Abdullah b. Ömer 'den şöyle bir rivayet vardır. «Bir adam Ömerü'bnü'l-Hattâb'a gelerek şunu söy­ledi :

  Benim  Vîr  cariyem vardı;  ona  yakınlık  ederdim.  Karım  bu  ca­riyeyi  kasden   emzirmiş.     Cariyenin yanına girdiğim zaman  bana :  Dur bakalım! Vallahi ben bu cariyeyi emzirdim, dedi. Ömer:

  Karını te'dîb et! Cariyenle  de  cinsî münasebette  bulun!   Çünkü sütün hükmü yalnız küçük çocuğun emmesine mahsustur, cevabını verdi.»

Nitekim babımızın son hadîsinden de anlaşılacağı vecihîe Hz. Âişe'den maada bütün ezvâc-ı tâhirât da (yaşlı başlı bir insanın em­mesine radâ' hükmü vermemi?; Âise (Radiyallnhû a^hd) 'ya bunun Sâ1im'e mahsus bir ruhsat olduğunu hatırlatmışlardır.

Sehle hadîsi rneşhûr «Sünen» kitaplarında da burada olduğu gibi mutlak rivayet edilmiştir. Yalnız Tin Şafiî ''nin «Müsned» inde : «Sâlim'i beş defa emzir» kaydı varsa da bu kayd mutlak su­rette mensuhtur. Onun mensub olduğunu İbni Abbâs (RadiyaUahû anh} tasrih etmiştir. Hz. İbni Abbâs'a : «Halk bir defa emmenin hürmet isbât etmediğini söylüyorlar» denildiğinde: «Öyle idi, fakat son­ra neshe dil di* cevabını vermiştir. Rivayete nazaran Abdullah b. Mes'ûd (Radivallahü anh):

  «Radâ' meselesi azmin da çoğunun da hürmet isbât etmesinde ka­rar kıldı» demiştir.

Abdullah b. Ömer (Radiyallahü anh i 'dan dahî şöyle bir ri­vayet vardır. Kendisine : İbni Zübeyr bir ve iki defa emmekte beis olmadığın söylüyor; demişler.  İbni Ömer:

  Allah'ın hükmü, İbni Zübeyr'în hükmünden daha hayırlıdır» mu-kaabelesinde bulunmuş.

'Kaadî Iyâz (476-5.44)'m beyanına göre, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliemt'm :«Onu emzir!» emri karşısında Hz. Seh1e ihti­mâl sütünü sağmış da Salim (Radiyallohu anh) memesine dokunmadan onu içmiştir. îmam Nevevî, Ks adî 'nin bu sözünü beğen­miştir. Maamâfîh ihtiyaç dolayisiyie dokunmasının özür sayılması da ih­timâl dahilinde görülmektedir.

 

8- Süt Hükmü Ancak Açlıktan Dolayı Sabit Olur» Hadisi Babı

 

32- (1455) Bize Hennâd b. Seriy rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu'I-Ahvas, Eş'as b. Ebi'ş-Şa'sâ!dan, o da babasından, o da Mesrûk'dan nak­len rivayet etti.  (Demiş ki) : Âİşe şunu söyledi :

— Resûlülİalı iSaliaHahü Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi. Yanımda bir adam oturuyordu. Bu onun gücüne gitti. Ben gadab eserini yüzünde gö­rerek : Yâ Resûlâlîah! Bu zât benim süt kardeşimdir; dedim. Bunun üze­rine Resûlüllah   (Saİiallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Süt kardeşlerinizi iyi düşünün! Zîra süt hükmü ancak açlıktan dolayı sabit oiur.»  buyurdular.

 

(...) Bize  bu  hadîsi   Muhammed   b.  el-Müsennâ  ile  İbni  Beşşâr  da rivayet ettiler.   (Dediler ki) :  Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. H.

Bize Ubeyduüah b. Muâz da rivayet etti. İki râvi hep birden; Bize Şu'be rivayet etti, dediler. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' rivayet etti. H.

Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahnıân b. Mehdî rivayet etti. Bunlar toptan Süfyân'dan rivayette bulunmuşlar­dır. H.

Bize Abd b. Humeyd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn eî-Cu'fi, Zâide'den rivayet etti. Bunların hepsi Ebu'l-Ahvas'm isnadı ile onun hadîsi mânâsında rivayette bulunmuşlardır. Yalnız bunlar (radâa yerine) mecâattan» demişlerdir.

Bu hadîsi Buhârî «Nikâh» ve «Şehâdât» bahislerinde, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn i Mâce «Nikâh»da muhtelif râvî-lerden tahrîc etmişlerdir.

Kesûlüliah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'in :

«Süfî kardeşîerinizi iyi düşünün!» buyurması o şahsın büyük yaşta emmiş olması endîşesindendir.

Mecâa: Açlık demektir. Ancak burada ondan murad küçük çocuğun açlığıdır. Yoksa bir kadından süt emen büyük küçük herkes onun süt çocuğu olacak değildir. Maksad: Küçük çocuğun açlığını gideren sütü emmesidir. Zâten bülûga eren bir kimseyi anne sütü doyurmaz. Onun ekmek ve yemekle beslenmesi îcâbeder.

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir. Bu hadîsi Hz. Âişe riva­yet etmiş; halbuki kendisi ona muhalefette bulunmuştur. Hanefiyye ulemâsına göre râvinin kendi rivayet ettiği bir hadîse muhalif ame­li, rivayet ettiği hadîsin mensûh olduğuna delâlet eder. Binâenaleyh ba­bımız hadîsi mensûh sayılmaz mı?

Cevâb: Evet, râvinin kendi rivayet ettiği bir hadise muhalif ame­linden başka hiç bir hâli bilinmiyorsa o hadîsin neshedildiğine hükmo-lunur ve râvi bunun neshediîdiğini öğrenmiştir.» denilir. Şayet hususî bir meselede râvi kendi hadîsine muhalif hareket ederse, bunun bizce malûm olan hususî bir delile istinaden yapmış olur ki, bu takdirde ri­vayet ettiği hadîs mensûb değil, müetehidin o hadîsle istidlalde hatası zahir olmuş demektir. Ama bir meselede bu söylediğimizin hilafını gö­rürsek bizzarûre o râvinin re'ymi değil, rivayet ettiği hadîsi nazar-ı i'ti-bâra almamız îcâbeder. Babımız hadîsi de bu kabildendir.

Hadîs-i şerîf hüküm i'tibâriyle radâın azının da hüküm isbâtına kâfi geldiğini bildiren rivayetler gibidir.

 

9- Esir Kadınla İstibradan Sonra Cima'ın Caiz Oluşu Kocası Varsa Nikahının Esaretle Bozulması Babı

 

33- (1456) Bize Ubeydullah b. Ömer b. Mey sera te'î-Kavârirî riva­yet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd b. Ebî Arûbe, Katâde'den, o da Ebu'I-Halîl Sâlih'den, o da Ebû AI-kametel-Hâşimî'den, o da Ebü Saîd-i Hudrî'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Huneyn günü Evtâs'a bir ordu gön­dermiş. Bunlar düşmana tesadüf ederek onlarla çarpışmış ve muzaffer olmuşlar. Bir takım esirler de almışlar. Galiba Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SellemYin ashabından bazı kimseler, müşriklerden kocaları bulunmaları hasebiyle esîr kadınlara yakınlık etmekten çekinmişler. Bunun üzerine Allah (Azie ve Ceiie)  bu bâbta şu âyet-i kerîmeyi indirmiş :

«Kadınların evli olanları da (size haramdır), ancak mâlik ofduklannız müstesna...» [4] yâni, îddetîeri geçtikten sonra onlar size hşlâldır.

 

34- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şey be ile Muhammedü'bnü'l-Müsen-nâ ve İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize AbdülVlâ, Saîd'den, o da Katâde'den, o da Ebu'l-Halîl'den naklen rivayet etti ki, Ebû Alka-mete'l-Hâşimî'nin nakline göre Ebû Saîd-i Hudrî kendilerine Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve' Seliem fin Huneyn günü bir seriyye gönderdiğini Yezîd b. Zürey' hadîsi mânâsında rivayet etmiş. Yalnız o :

«Ancak o kadınlardan sizin milkiniz olanlar müstesna! Böyleler! size helâldir.»   demiş;  «Iddetleri  bittiği  vakit...» cümlesini zikrelmemiştir.

 

(...) Bana bu hadîsi Yahya b. Habîb el-Hârisî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid yâni İbni'l-Hâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ka­tâde'den  bu isnâdla bu hadîsin  benzerini rivayet etti.

 

35- (...) Bana bu hadîsi (yine) Yahya b. Habib el-Hârisî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. el-Hâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den, o da Ebu'J-Halil'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet ey­ledi. Ebû Saîd şöyle demiş :

Ashâb, Evtâs günü. kocaları olan Lir takım kadınlar esîr ettiler de endîşeye düştüler. Bunun üzerine şu âyet indirildi:

«Kadınlardan evli olanlar da (size haramdır) ancak mılkiniz olanlar müstesna!»

 

(...) Bana (yine) Yahya b. Habîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bîze Hâ­lid yâni İbni'l-Hâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd, Katâde'den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivayet etti.

Müslim'in birçok nüshalarında bu hadisin üçüncü rivayetinde Ebu'l-Halil ile Hz. Ebû Saîd-i Hudrî- arasında Ebû A1kame zikredilmemiştir. Yalnız İbni'l-Hazzâ' nüsha1 smda arada Ebû Alkame vardır. Bu sebeple Gassâni : «Doğrusunun hangisi olduğunu bilmiyorum» demiştir. Kaadi Iyâz, Gassâni'den başkalarının : «Doğrusu    Ebû    A1kame'yi zikretmektir» dediklerini söylemektedir. İmam Nevevi'ye göre ise her iki rivayetin doğru olması muhtemeldir. Çünkü Ebû'1-Ha1î1'm hadîsi iki vecihle işitmiş olması ve işittiği şekillerde rivayet etmesi mümkündür. 

Evtâs: Tâifde bir yerin ismidir. Hadîsin rivayetlerinden de anla­şılacağı vecihle bu yerde müsiümanlarla müşrikler arasında harb olmuş; neticede müslümanlar gâlib gelerek birçok esirler almışlardır. Ancak alman kadınların kocaları olduğunu düşünen bâzı ashâb günah olur en­dişesi ile onlara yakınlık etmekten çekinmişlerdir. Zira evli bir kadın, kocasından başka kimseye helâl olmaz. Bunun üzerine âyet inerek esîr alman evli kadınların, istibrâ yapılmak şartı ile müslümanlsra helâl ol­dukları bildirilmiştir.

Âyet-i Kerîme'deki «muhsane»lerden murâd, evli kadınlardır. İddet-ten maksad da istibrâdir.

îsiibrâ : Kadının hâmile ise doğurması, değilse cima' olunmadan bir hayız müddeti beklemesidir.

Muhsaneni aslı olan ihsan kelimesi gerek lügatte gerekse Kur'ân-ı Kerîm'de : İslâm, hürriyyet, evlenmek ve iffet mânâlarında kullanılmıştır. Bu mânâlar muvacehesinde âyet-i kerîmedeki «muhsane-]er»den murâd ne olduğunu anlamak Â1ûsî'nin dediği gibi müşkildir. Hattâ   Mücâhid :

«Bu âyeti kimin tefsir ettiğini bilsem ona deve ile giderdim.» de­miştir, îbni Ebî Şeybe 'nin Ebu's-Scvdâ 'dan tahrîc ettiği bir rivayette Ebu's- Sevdâ'm :

«İkrime'ye bu âyetin mânâsını sordum da : bilmiyorum; cevâbım ver­di.» dediği bildiriliyor.

Yine Â1ûsi'nin beyânına göre bu âyet hakkında mütekaddimîn ulemâdan dört kavil rivayet olunmuştur :

1- Muhsanelerden murâd evli kadınlardır. Mılkden murâd ise has­saten esîr almak suretiyle hâsj olan mi.lkt.ir. Zira nikâhın feshini ve ka­dının esir alan kimseye helâl olmasını İktizâ eden budur. Mezkûr kavil Hz. Ömer, Hz. Osman, cumhûr-u sahabe, cumhûr-u tabiîn ve dört mezhebin imamlarından rivayet olunmuştur.

Ancak sebep mücerred esîr almak mıdır yoksa yalnız kadını esîr et­mek midir? meselesinde ihtilâf olunmuştur. İmam Şafiî'ye göre kadının  kocasından  ayrılmasına  sebep mücerred esîr alınmasıdır.

imam Âzam indinde ise sebep, kadının yalnız başına esir edil­mesidir. Şayet kocası ile birlikte esir edilirse kadm esir alana helâl ol­maz. Bu bâbda Hanefi1er'le Şâfiî1er arasında karşılıklı ftiraz ve cevaplar teati edilmiştir.

2- Âyetteki  «muhsanelenden murâd evli kadınlar; milkden mak-sad da mutlak surette milk-i yemindir. Binâenaleyh evli bir câriye: satın almak, esîr etmek veya bağış gibi bir sebeple birinin milkine geçerse kocasından   boş   düşer; ve kendisini   alan   kimseye  helâl   olur. İbni Mes'ûd (Radiyallaku anh) ile ashab-ı kirâm'dan bir cemâatin kavileri budur, İmâmiye taifesinin cumhuru da buna kaaildirler.

3- «Muhsaneler»  tâbiri afife, hür ve evli kadınlara şâmil olduğu gibi, milk dahî milk-i yemîn ve mük-i nikâha âmm ve şâmildir. Binâen­aleyh âyetin mânâsı şöyle olur :

«Zina haramdır. Nikâh akdi veya mitk-i yeminle alınmayan her ec­nebi kadın 6a haramdır.» Saîd b. Cübeyr, Atâ ve Süd-d î 'nin mezhepleri budur. Mezkûr kavil bâzı sahâbe-i kirâm'dan rivayet olunmuş; İmam  Mâlik de «Eî-Muvattâ»da onu ihtiyar etmiştir.

4- «Muhsaneler»den murâd :  Hür kadınlar; milkden maksad da mutlak milktir. Âyet-i kerîme dörtten fazla hür kadınla evlenmeyi ya­sak etmektedir. Milk-i yeminle alman cariyeler bundan müstesnadır.

El-hâsıî evli kadınlar kocalarından başkalarına haramdırlar. Ancak esîr etmek suretiyle alman evli kadınlar bu hükümden müstesnadırlar. Çünkü esîr almakla onların nikâhları münfesih olur. Bunlar istibrâ müd­deti geçtikten sonra kendilerini esîr alan müslümanlara milk-i yeminle; sair müslümanlara nikâhla helâl olurlar.

Yalnız İmam Şafiî ile diğer bir takım ulemâya göre ehl-i kitâb olmayan küffâr kadınları müslüman olmadıkça milk-i yeminle ci-mâ'ları caiz değildir. Evtâs harbinde esîr alman Arap kadınları put­perest idiler. Binâenaleyh hadîs, «Müslümanlığı kabul etmişlerdir» diye te'vîl olunur. Nevevî buna benzer yerlerde bu te'vîlin mutlaka ya­pılması lâzım geldiğine işaret etmiştir.

 

10- Çocuğun Firaş Sahibine Âid Oluşu ve Şüphelerden Korunma Babı

 

36- (1457) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.

Bize Muhammed fa. Rumfa da rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Leys, İbni Şihâb'dan, o da Urve'den, o da Âİşe'den naklen haber verdi ki, şöyle de­miş : Sa'dırbnü Ebî Vakkas ile Abd b. Zem'a bir çocuk hakkında müna­kaşa ettiler. Sa'd :

  Yâ ResûîâHah!  Bu çocuk benim kardeşim Utbetü'bnü Ebî  Vakkaas'm oğludur. Oğlu olduğunu bana vasîyyet etti. Ona benzeyişine bak! dedi. Abd b. Zem'a da:

  Bu  benim kardeşimdir  yâ Resûlâllah!  Babamın  döşeği  Üzerinde onun cariyesinden doğmuştur; iddiasında  bulundu.

Derken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) çocuğun benzerliğine baktı ve Utbe'ye apaçık benzeriik gördü. Bunun üzerine :

  «O senindir yâ Abd S Çocuk firâş sahibinindir. Zânîye de taş vardır. Sen de ondan kaç yâ Şevde btnti Zem'a!»  buyurdular.

Hz. Âişe: «Artık bu çocuk Sevde'yi hiç görmedi» demiş. Muhanı-med b. Rumh : «Yâ Abd!» sözünü zikretmemiştir.

 

(...) Bize Saîd b. Mansûr ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Amru'n-Nâkıd rivayet ettiler.   (Dediler ki) : Bize Süfyân h. Uyeyne rivayet etti. H.

Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer haber verdi. Her İki râvi Zührî'-den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivayet etmişlerdir. Şu kadar var ki, Ma'mer ile İbni Uyeyne kendi rivayetlerinde: «Çocuk firaş sahibi­nindir.» demiş; «Zânîye taş gerekir» cümlesini zikretmemişîerdir.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'I-Buyû»un bir-iki yerinde, «Ah­kâm». «Miras», «Vesayâ» ve «Megâzî» bahislerinde; Nesâî : «Ta­lâk»- bahsinde muhtelif râvilerden  tahric etmişlerdir.

Aynî 'nin beyanına göre hadîste bahsi geçen kıssanın aslı şudur : Cahiliyet devrinde Araplar cariyelerine vergi koyarlardı. Cariyeler bu vergileri ödemek için yolsuzluklarda bulunur, zina ederlerdi. Bu esnada sahipleri de onlarla cima'da bulunurdu. Câriye çocuk doğurursa bâzan sahibi, bâzan da zina ettiği adam «çocuk bendendir» diye iddia eder­lerdi Şayet câriye sahibi çocuğu iddia veya redd etmeden ölür de vere­sesi iddia ederlerse çocuğun nesebi câriye sahibine İlhak olunur; yalnız miras alamazdı. Mirasçı olabilmesi için miras taksim edilmezden önce ilhak edilmiş olması lâzım gelirdi. Câriye sahibi doğan çocuğun kendine âid olduğunu inkâr ederse çocuğun nesebi ona ilhak olunamazdı.

Ezvâc-ı tâhirâttan Hz, Şevde :nin babası Zem'atü'bnü Kays'in da bu neviden bir cariyesi vardı; onunla cinsî münasebette bulunurdu. Bir ara câriye gebe kaldı. Çocuğun Hz. Sa'd b. Ebî Vakkaas ırı kardeşi Utbe'den kaldığı zannediliyordu. Bu adam Uhud gazasında Peygamhev (SallallaJiiı Aleyhi ve Seliem) 'in dişini kır­mış; onun bedduasına uğramıştı. Birkaç zaman sonra kâfir olarak Ölmüş; vefatından önce kardeşi Sa'd (RadiyaUahu anh) 'a vasiyyette buluna­rak : «Zem'a'nın cariyesinden doğacak çocuğu kendine ilhak et» demiş­ti. Hz. Sa'd ilhak iddiasında bulununca Zem'a'nm oğlu Abd ona i'tirâz etti. Sa'd (RadiyaUahu anh): «Bu çocuk benim kardeşimin oğludur» diyerek cahiliyet devrindeki âdetlerine işaret ediyor; Abd de : «Çocuk benini kardeşimdir; babamın firâşinda doğmuştur.» diyerek İslâm'ın hükmüne telmihde bulunuyordu, Resûlüliah ıSailaUdui Aleyhi ve Sellem) câhiliyyet âdetinin hükmünü ibtâl ıçm çocuğun A b d b. Zem'a :ya verilmesine hükmederek :

«O senindir yâ Abd! Çocuk firâş sahibinindir.»  buyurdular.

«O senindir» ifâdesi iki suretle tefsir edilmiştir. Birinci tefsire göre bu sözden murâd: «O senin kardeşindir» demektir; ve bu sözü Pey­gamber (SaHaiic.hu Aleyhi ve Selle/u) Abd 'in ilhak isteğine değil, kendi ilmine istinaden söylemiştir. Çünkü Zem'a Peygamber (Sal'aHaJıü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin kayınpederi idi. Binâenaleyh onun cariyesi ile cinsî münâsebette bulunduğunu bilmiş olabilir. İkinci tefsire göre : «O senindir» cümlesi, «Senin mil kindir» mânâsına gelir. Zira bir cariye­nin gayri meşru surette doğurduğu çocuk köle olur. Zem'a bu ço­cuğun lehinde veya aleyhinde bir şey söylemediğine göre çocuk annesine tebean köledir; ve Abd 'e babasından miras olarak intikal etmiştir. İbni Cerîr'in kavli budur.

Tahâvi'ye göre ; «O senindir» sözünden murad mülkiyet de­ğil, zilyedliktir. Yâni : «Bu çocuğu sen alırsın, ama imik olarak değil, başkasına  vermeyip  kendi  himayende  bulundurmak  için»  demektir. Nitekim Resûlüllah (Sailallcûıü Aleyhi ve Seîlem) kayıp eşya bulan bir kimseye de : «O senindir» buyurmuş; bu sözü ile : «Bulduğun eşyayı sahibi çıkın­caya kadar elinde tut» demek istemiştir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve kelleni) Efendimize izafeten : «Cariyenin çocuğunu Zem'a'nm oğlu olarak kabul etti; ama bu çocuğun kız kardeşine ondan kaçmasını emretti.» demek caiz değildir. Ancak Abd b. Zem'a'nm iddiasında kız kardeşi Şevde (Radiyallahü anha) dahî ortak olacağı için, doğan çocuğu ona kardeş .tanımamış; ondan kaçmasını emir buyurmuştur.

Ulmadan bâzıları Tahâvi'nin sözüne i'tirâzla bu hadîsi Buhâri'nin «Meğâzî» bahsinde:

«O senindir; o senin kardeşindir ya Abd b. Zem'a» şeklinde rivayet ettiğini soylemişlerse de Aynî bunlara cevap vermiş; ve İmam Ahmed'in «Müsned»i ile Nesâî'nin. «Sünen»inde hadîsin :

«O senin kardeşin değildir» tarzında rivayet edildiğin bildirmiştir. Gerçi bu ziyadeyi Beyhakî , Münzirî ve Mâzerî ma'lûl bulmuşlardır; fakat Hâkim ziyâde isnadının sahih olduğunu beyân etmiştir.

'«O senindir yâ Abd» cümlesinin  «O senin köîendir» şeklinde de rivayet olunduğu söylenir. Hattâ Kurtubî bu rivayeti Hanefîler'den bâzılarına nisbet etmiş; sonra : «Riva­yet nida harfi olan (yâ) iledir. Burada Abd kelimesi ismi alem olup münâdâdır. Kesûlüllah (Sallai.lahü Aleyhi ve Sellem)onunla Zem'a 'nin oğlu Abd'i kasdetmiştir. (Yâ) sız rivayeti kabul etsek bile muhâtab yine Abd b. Zem'a 'dır. Kelime şüphesiz ki. münâdâdır; şu ka­dar var ki, Araplar ismi alemlerden nida harfini hazf ederler...» diyerek mezkûr kavli reddetmiştir.

Cariyenin doğurduğu çocuğun ismi Abdurrahmân b. Zem'a 'dır.

Firâş : Döşek demektir. Burada ondan kinaye yolu ile koca mânâsı kasdediimiştir. Bâzıları kinaye tarîki ile kan ile kocadan her birine firâş denilebileceğini söylemişlerdir. Fukaha bu kelimeyi umumiyetle helâl cima1 ve nesil elde etmek için yapılan meşru' cima' mânâlarında kulla­nırlar. Firâşm kavı, zaif ve orta olmak üzere üç mertebesi vardır.

1- Kavî mertebesi, nikâhlı kadının firâşıdir. Böyle bir kadının do­ğurduğu çocuğun nesebi doğrudan doğruya sabit olur. Kocasının «Bu çocuk bendendir» diye iddiasına hacet yoktur. Bir de mücerred «Bu ço­cuk benden değildir» demekle neseb nefi edilmiş olmaz; behemehal liân lâzım gelir.

2- Zaîf firaş, cariyenin firâşidır. Bunun hükmü : İddia edilmedikçe nesebin sabit olmaması  «Benden değildir»  demekle müntefî olmasıdır.

3- Orta firâş ümmülveled yâni döl almak için ayrılan cariyenin firaşıdır. Bu firâş iddiaya lüzum kalmadan nesebin sübûtu, «Çocuk ben­den değildir» demekle müntefî olmasıdır.

Nikâh akdinden sonra hemen boşanan ve altı ay sonra çocuk doğu­ran bir kadının hükmü fukahâ arasında ihtilaflıdır. İmam Mâlik ile Şafiî 'ye göre doğan çocuğun nesebi sabit olmaz. Çünkü meşru' surette münasebeti cinsiyye imkân bulunmamıştır; binâenaleyh bu me­sele küçük çocuğun nikâhlanması kabilindendİr.

Hanefîler'ce çocuğun nesebi sabit olur; zîra bu kadın koca­sının firâşı olmuştur. Câriye meselesi de ihtilaflıdır. İmam Mâlik ile Şafiî'ye göre sahibi istibrâ iddia etmeden cariyesi ile cinsî mü­nâsebette bulunur veya bulunduğuna ikrar ederse, çocuğun nesebi sabit olur. Hz. Ömer bu suretle hükmetmiştir. îbn i Ömer (Radiyallahû anhfva. kavli de budur. Artık o câriye ümmü veled olur: Ancak sahibi istibrâ iddia ederse «Çocuk benden değildir» diyebilir. Cima' bulunma­dan mücerred mâlik olmakla câriye firâş sayılamaz.

Hanefiler ise cariyenin cima' ile firâş olamayacağına kaail-dirler. Onlara göre cariyenin firâş olması için sahibin «Çocuk benden­dir» diye iddia etmesi şarttır. Çocuğu nefi ettiği takdirde ise cimâı ik­rar etsin etmesin ve keza istibrâ yapsın yapmasın mutlak surette ne­sebi ondan sabit olmaz.

Âhir : Zina eden mânâsına gelir. «Zânîye de taş vardır.» cümlesin­den murâd: Zina edene haybet ve husrârı vardır; doğacak çocuk üze­rinde onun bir hakkı yoktur, demektir. Araplar bu cümleyi haybet ve hüsran mânâsında darb-ı mesel olarak kullanırlar.

Bâzıları bu cümleyi : «Çocuk firâş sahibine âiddir; zina edene de haybet ve mahrumiyet vardır.» mânâsına almışlardır.

Bir takımları bu hadîsdeki (taş) dan recim kasdedildiğini iddia et­mişlerse de doğru değildir; çünkü her zina mutlaka recim iktizâ etmez. Recim ancak muhsan olduğu halde zina edene tatbik olunur.

«Sen de ondan kaç, ya Şevde!..» cümlesinden ne kasdedildiği eski­den ulema arasında müşkil sayılmış bir meseledir. «Haram olan bir şey helâli haram kılamaz; zinanın haram kılmakta te'sîri yoktur.» diyenlerin ekserisine göre bu söz tenezzühen söylenmiştir. Erkek karısını, kadının kardeşine görünmekten men' edebilir. İmam Şafiî ile Abdülmelik   b. Mâceşûn'un kavilleri budur.

Ulemâdan bir cemaat Resûlüllah (SaMlahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu sö­zünü sedd-i zerîa yâni kötülüklerin yolunu kesmek- için söylediğine kaildirler. Burada sanki iki hüküm vardır. Bunların biri zahire göre veril­miştir ki, çocuğun firâş sahibine verilmesidir. İkinci hüküm bâtınîdir. O da şüphe dolayısı ile kaçmaktır. Şöyle denilmiş gibidir : «Bu çocuk senin kardeşin değildir Şevde!  Ancak Allah'ın hükmünde kardeşin sayılır.»

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- İmam Âzam 'a göre bir adamla zina eden kadın, o ada­mın oğullarına haranı olur. Hz. İmam Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in :

«Ondan kaç yâ Şevde!» emriyle istidlal etmiştir. Buradaki emir vü-cup içindir. İmam Ahmed ile Evzâî ve Sevrî 'nin mezhepleri de budur.

İmam Mâlik, Şafiî ve Ebû Sevr haram olma­dığına kaildirler. Onlarca kaç-göç emri tenzih içindir.

2- Ebû Ömer İbni Abdilberr'in beyanına göre hüküm zahire göre verilir. Çünkü Peygamber {Sallallahü Aleyhi \e Sellem} çocuğun firâşa aid olduğuna hüküm buyurmuş; benzerliğe itibâr etme­miştir. Fakat hâkimin hükmü bâtınen o meseleyi helâl kılmaz. Nitekim Resûlüllah (SaUalloJvJ Aleyhi ve Sellem) Hz. Sevde'ye o çocuktan kaç­masını emir buyurmuştur.

3- İmam Şafiî, Abd b. Zem'a 'nın : «Bu çocuk benim kardeşimdir» sözü ile istidlal ederek, kardeşin bazı şartlarla bir mirasçıyı murisinin nesebine ilhak edebileceğine kail olmuştur. Bu şart­lar : O kimsenin miras hakkını hâiz olması, ilhakı bütün mirasçıların yapması, ilhak edilen şahsın murisin çocuğu olması imkân dahilinde bu­lunması, nesebi başkasından sabit olmaması ve akıl baliğ ise ilhak eden kimseyi tasdik etmesidir.

Nevevî (631-676): «Peygamber (Saltallahü Aleyhi ve Sellem)'in : Zem'a'ya ilhak ettiği çocukta bu şartların hepsi mevcut idi.» dedik­ten sonra sözüne şöyle devam ediyor : «Ulemâmız bunu iki vecihle te'vil etmişlerdir: Birinci te'vüe göre çocuğu Hz. Şevde dahî ilhak et­miş; bu hususta o da kardeşi Abd'e uyarak bütün mirasçılar ilhakı toptan yapmışlardır.

İkinci te'vîle göre Hz. Şevde müslüman olduğu için, küfür hâ­linde ölen babsı Zem'a'ya mirasçı olamamış; bütün mirası Abd'e kalmıştır.

İmam Mâlik, babadan başka kimsenin ilhak hakkı olmadı­ğına kaildir. Zîra bu meselede başkaları onun kadar isabetli davrana­mazlar.

4- Şa'bî, Muhammed b. Ebî Zi'b ve Medine ulemâsından bâzıları «Çocuk firâş sahibinindir» cümlesi ile istidlal ede­rek mücerred nefî (yâni çocuk benden değildir iddiası) ile nesebin mün-tefî olamayacağım söylemişlerdir. Çünkü firâş, doğacak çocuğun anne ve babasından nesebini isbât için ona bir hak îcâb eder. Anne-baba liân [5] veya başka bir yolla onu kendi çocukları olmaktan çıkaramazlar.

Tabiîn ve onlardan sonra gelen fukahânm cumhuru ile dört mezhebin imamlarına göre bir adam karısının doğurduğu çocuk için «Bu çocuk benden değildir» derse lîân yapılmak suretiyle çocuğun nesebi on­dan alınarak karısına iîhâk edilir. Bu bâblaki tafsilât inşaallah liân bah­sinde görülecektir.

 

37- (1458) Bana Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. İbni Râfi' (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da İbni'l-Miiseyyeb ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki. Resûlüllah (SalialialıÜ Aleyhi ve Sellem) :

«Çocuk firâş sahibinindir; Zânîye de taş vardır.»   buyurmuşlar.

 

(...) Bize Saîd b. Mansur ile Züheyr b. Harb, Abdülâlâ b. Hammâd ve Amru'n-Nâkıd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyâıı, Zührî'den rivayet etti. İbni Mansûr : Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen dedi. Abdülâlâ : Ebû Seieme'den yâhud Saîd'den. o da Ebû Hüreyre'den naklen dedi. Züheyr : Saîd'den yâhud Ebû Seleme'den bîri yâhud her ikisi Ebû Hüreyre'den naklen ifâdesini kullandı. Amr ise: Bize Süfyân bir defa. Zührî'den, o da Saîd ile Ebû Seleme'den diyerek; bir defa, Saîd'­den yâhud Ebû Seleme'den ifadesiyle; başka bir defa da : Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'den, ibaresi ile rivayet etti; dedi. Bunlar Ma'mer'in hadîsi gibi rivayette bulunmuş­lardır.

Bu hadîsi Buhârî «Ferâiz» bahsinde tahrîc etmiştir. Yukanki hadiste bu cümle geçtiği halde burada müstakil bir hadis olarak zikre­dilmesi merakı mûcib olabilir. Tahâvî diyor ki: «Çocuk firâş sa­hibinindir; zânîye de taş vardır; cümlesini yukanki hadîse eklemenin mânâsı nedir? diye bir suâl vârid olursa cevâbı şudur : Resûlüîlah (Sallollalûi Aleyhi ve Seke m) bu cümleyi orada Hz. Sa'd'a ta'lîm için söylemiştir. Yâni : Sen bu çocuğun kardeşine âid olduğunu söylüyorsun ama onun firâşı yoktur; şayet firâşı olsa idi çocuğun nesebi ona izafe edilr; sübut bulurdu. Senin kardeşin zânîdir; zânîye ise taş vardır: de­mek istemiştir.»             

îbni Abdi1berr (368-463) : «Çocuk firâş sahibinindir, hadîsi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''den rivayet olunan hadislerin en sahihlerinden biridir. Bu hadîs yirmiden fazla sahabe tarafından riva­yet edilmiştir.» demektedir.

Tirmizî bu bâbta Ömer, Osman, Abdullah b. Mes'ûd , Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Amr, Ebû Ümâme Amr b. Hârice, Berâ b. Âzib ve Zeyd b. Erkam (Radiyallahu anh) hazerâtmdan hadîsler rivayet olunduğunu kaydetmiştir.

Hz. Ömer hadîsini İmam Şafiî «Müsned»inde. Tbni Mâce    de «Sünen»inde tahrîc ettikleri gibi.

Osman (Radiyallahu anh) .hadîsini Ebû Dâvud; Abdullah b. Mes'ud hadîsini Nesâî . Abdullah b. Zü­beyr hadîsini yine Nesâî ; Abdullah b. Amr hadîsini Ebû Dâvûd; Ebû Ümâme hadîsini Ebû Dâvûd ile Ibni Mâce: Amr b. Hârice hadîsini Tirmizî Nesaî ve îbni Mâce; Berâ ' hadîsini Tâberânî ; Zeyd b. Erkâm hadîsini dahî Tâberânî «EJ-Kebîr» adlı eserinde tahrîc etmişlerdir.

Bunlardan maada Ebû Ya'lâ e1- Mavsî Hz. Muâviye'den; Bezzâr da tbni Ömer (Radiyallahu ann) 'dan ha­dîsler rivayet etmişlerdir,

Bu rivayetlerin hepsi babımız hadîsi gibidir. Yalnız bâzılarında  «zânîye de taş vardır» cümlesi zikredilmemiştir. Hüküm i'tibârı ile bu ha­dîs de yukanki hadîs gibidir.

 

11- Kaifin Çocuğu İlhak Etmesi ile Amel Babı

 

38-(1459) Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi. H.

Bize Kuteybetü'bnü SaîJ de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, İbni Şihâb'dan, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivayet eyledi. Âişe (Radiyallahü anha) şöyle demiş :

ResülüUah (SallaHahü Aleyhi ve Selle m) sevinçli, yüzünün hatları parlar bir halde yanıma girdi ve :

«Baksan a! Demin Mücezziz Zeyd b. Hârisa ile Usâmetü'bnü Zeyd'e baktı da : Şüphesiz bu ayaklar birbirinden (meydana gelmiş) dir; dedi.» buyurdular.

 

39- (...) Bana Amru'n-Nâkid ile Züheyr b. Harb ve Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet ettiler. Lâfız Amr'mdir.   (Dediler ki) : Bize Süfyân, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş:

Bir giin KesûMillah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sevinçle yanıma girdi ve: «Ya Âişe! Baksan a! Mücezziz el-Müdlicî yanıma girdi de Usâme ile Zeyd'i gördü. Üzerlerinde bir kadife vardı. Onunla başlarını örtmüşler; ayakları açık kalmıştı. Mücezziz : Şüphesiz bu ayaklar birbirinden  (mey­dana gelmiş) dır, dedi.»  buyurdular.

 

40- (...) Bize bu hadîsi Mansûr b. Ebî Müzâhim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrahim b. Sa'd, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'-den naklen rivayet etti, Âişe (Radiyallahû anha) şöyle demiş:

Üsâmetü'bnü Zeyd ile Zeyd b. Harise yatarlarken içeri bir kâif gir­miş. Resûlüllah (SaHaUahü Aleyhi've Sellem) de orada imiş. Kâif: Şüphesiz bu ayaklar birbirinden olmadır; demiş. Peygamber (SaîlaJlaJıü Aleyhi ve Sellem) buna sevinerek hoşnûd kalmış da; Âişe'ye (bana) haber verdi.

 

(...) Bana Harmeletirbnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.  (Dedi ki) : Bana Yûnus haber verdi. H.

Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer ile îbnü Cüreyc haber verdiler.

Bu râvilerin' hepsi Zührî'den bu isnâdla yukarıkilerin hadîsi mâna­sında rivayette bulunmuşlardır. Yûnus hadîsinde : «Mücezziz kâif idi» ziyâdesi vardır.

Bu hadîsi Buharı «Ferâiz» bahsinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Talâk»da; Tirmizî «Velâ'»da tahrîc etmişlerdir.

Kâif: Kıyafet ve eserden anlayan demektir. Fukaha bu kelimeyi ben­zerliği bilen, eserleri birbirinden ayıran kimse mânâsında kullanmışlardır.

Câhiliyyet devrinde Araplar Hz. Üsame'nin nesebine ta'n eder­lerdi. Çünkü babası Zeyd (RadryaJIahu anh) beyaz tenli olduğu halde Üsâme son derece siyah idi. Renk itibariyle o babasına değil, annesi Ümmü Eymen'e benziyordu. İşte kâif Hz. Zeyd ile Üsâme'nin baba-oğuî olduklarım söylemekle âdeta ta'nedenlere cevap ver­miş, onları susturmuş olduğu için Resûlüîîah (SaUaliahii Aleyhi ve Sellem) buna sevinmiştir. Çünkü Araplar kâiflerin sözüne inanırlardı.

Hz. Müceziz   b. A'ver , Benî VüdIic kabilesine mensub bir sahâbîdir. Mısır'm fethine iştirak ettiği söylenir. Arap­lar Benî Müdlic ile Benî Esed kabilelerinin kıyafet ilmindeki maharetlerini i'tirâf ederlerdi. Maamafih bu san'at onlara mah­sus değildi. Kureyş kabilesine mensûb olan Hz. Ömer'in de kıyafet ilmini bildiği rivayet edilmiştir.

cümlesinin asıl mânâsı «Görmedin mi?» demek ise de bu­rada ondan murâd bir şeyi haber vermek veya bildirmek olduğu için biz onu «Baksan a!» diye terceme ettik.

Hadîs-i şerîf kâifin sözü ile bir hüküm isbât edilebileceğine delildir. Ashâb-ı kiramdan Enes b. Mâlik ile esah rivayete göre Ömer (Radiyallahû anhûmafmn kavilleri budur. Cumhûr-u ulemâ ile Atâ' , Evzâî, Leys, İmam Şafiî, İmam Ahmed ve Ebû Sevr'in mezhepleri de budur. İmam Mâlik 'den meş­hur olan rivayete göre cariyeler hakkında kâifin sözü delil ise de, hür kadınlar hakkında delil olamaz. Bir rivayette o da cumhurla beraberdir.

Küfe ulemâsı ile İshâk . Sevri ve Hanefî'ler kı­yafetle verile» hükmün bâtıl olduğuna kaildirler. Çünkü bu bir zan ve tahminden ibarettir: şerîatte onunla amel câız değildir,

Babımız hadîsinde kıyafetle hüküm İsbât ediîdiğne delil yoktur. Zi­ra Üsâme (Rculiyailaku ankı'm daha önceden nesebi sabit bulunuyor­du. ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) de kâifin sözü ile istidlal etmiş değil, sadece Mücezziz'in hakka isabetine şaşmıştır. Bununla hü­küm vâcib olmaz.

Kıyafetle ameli caiz gö'renlerce kâifin âdil. tecrübeli ve anlayışlı ol­ması şarttır. Aded meselesinde ihtilâf etmişlerdi:. Şâfiî1erin esah kavline göre bir kâifin sözü ile amel olunur. İmam Mâlik ile bâzı Şâfiî1er kâifin iki olmasını şart koşmuşlardır.

Kâif kavli ile ancak iki muhterem d mâ'dan doğan çocuk hakkında amel edilir. Meselâ; bir kimse cariyesi ile cinsî münasebette bulunduk­tan sonra onu satar; müşteri de istibrâ yapmadan cimâ'da bulunur da câ­riye müşterinin cimâ'mdan altı ay sonra, sahibinin cimâ'mdan ise dört sene geçmeden doğurursa çocuğun nesebi hakkında kâife müracaat edi­lir. Kâif çocuğun nesebini hangisine ilhak ederse çocuk onun olur. Hiç birine ilhak edemez ve çocuğun bunların ikisinden de olmadığını söy­lerse, çocuk büyüyünceye kadar bırakılır. O zaman hangisine meyi eder­se ona verilir. Şayet kâif çocuğu ikisine birden ilhak ederse Hz. Ömer (Radiyallahû anh) ile İmam Şafiî ve Mâ1ik'e göre çocuk yine büyüyünceye kadar bırakılır; sonra hangisine meyi ederse ona ve­rilir.    Ebû Sevr ile Suhnun'a göre çocuk ikisinin müşterek evlâdı olur. Mâ1ikîIer'den Maceşû ile Muhammed b. Mes1eme çocuğun daha fazla kime benzerse ona verileceğine kail olmuşlardır.

Kâifi delil kabul etmeyenler arasında dahî münâzealı çocuk hakkın­da ihtilâf vardır. îrnam Âzam'a göre münâzea edenler erkek olsun kadın olsun çocuğun nesebi her ikisine müştereken ilhak olunur. İmam Ebû Yûsuf 'la İmam Muhammed münâzea edenlerin kadın oldukları takdirde çocuğun onlardan yalnız birine ilhak edilebileceğine; İshâk ise aralarında kur'a çekileceğine kail olmuş­lardır.

 

12- Zifaftan Sonra Bakire ile Dul Kadının Yanlarında Kocalarının Ne Kadar Kalmasını Hak Ettikleri  Babı

 

41- .(1460) Bize Ebû Bekr h. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Hatim ve Yâkub b. İbrahim rivayet etliler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki) : Bize Yahya b. Saîrî, Süfyân'daıı. o da Muhammed b. Ebî Bekr'den, o da Abdülnıelİk b. Ebî Bekr b. Abdirrahmân b. Haris b. Hişâm'dan-, o da ba­basından, o da Ümmü Seleme'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallafcahü Aleyhi ve SelIemj'İJmmii Seîeme ile evlendiği vakit yanında üç gece kalmış ve :

«Şüphesiz kİ sana ehlinden bîr hakaret yoktur, istersen sana yedi ge­ceyi tamamlarım. Ama sana yediyi tamamlarsam (diğer) kadınlarıma da tamamlarım.»  buyurmuşlar.

 

42- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Ab­dullah b. Ebî Bekr'den, onun da Abdülmelik b. Ebî Bekr b. Abdirrahman'-dan naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (SaîküJahü Aleyhi ve Sellem) Ümmü Seleme ile evlenerek Hz. Ümmü Seleme yanında sa­bahladığı vakit ona şöyle buyurmuşlar:

«Sana ehlinden bir hakaret yoktur, istersen senin yanında yedi ge-ceyİ iamamlarım. Dilersen üç gece kalır, sonra (diğer kadınlarımı] dola­şırım.»

Ümmü Seleme : «Üç gece kal!» demiş.

 

(...) Bize Abdullah b. Meslemete'l-Ka'nebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman yâni İbni Bilâl, Abdurrahmân b. Humeyd'den, o da Ab­dülmelik b. Ebî Bekr'den, o da Ebû Bekr b. Abdirrahmân'dan naklen ri­vayet etti ki, Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ümmü Seleme ile ev­lenerek zifafa girdiği zaman yanından çıkmak istediğinde Ümmü Seleme elbisesinden tutmuş. Bunun üzerine Resûlüllah   (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)

«İstersen senin yanında daha fazla kalayım ve bunu senin nevbetine sayayım. Bakireye yedi, dula üç gece (zifaf hakkı) vardır.»    buyurmuşlar.

 

(...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi*ki) : Bize Ebû Damre, Abdurrahmân b. Humeyd'den bu isnâdla bu hadîsin mislini haber verdi.

 

43- (...) Bana Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs yâni İbni Gıyâs, Abdülvâhid b. Eymen'den, o da Ebû Bekr b. Abdirrahmân b. Haris b. Hişâm'dan, o da Ümmü Seleme'den naklen rivayette bulundu. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in Ümmü Seleme ile evlendiğini ve daha bazı şeyler anlattı. Şu da anlattıkları meyamndadır. Peygamber  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«İstersen sana dar diğer kadınlarıma da yedi geceyi tamamlarım. Sa­na yediyi tamamlarsam öteki kadınlarıma da tamamlarım.» buyurmuşlar

Darekutnî (306-385) bu hadîsin senedi hakkında söz ederek: «Onu Abdullah b. Ebî Bekr ile Abdurrahmân b. Humeyd mürsel olarak rivayet etmişlerdir. Nitekim bunu Müs­lim de söylemiştir» demişse de Nevevî kendisine cevap vermiş; ve: «Darekutnî 'nin Müs1im'e yaptığı istidrâk fâsiddir; çünkü Müslim (Rahimehullah) râvilerin hadîsi mevsû] ve mürsel ola­rak muhtelif şekillerde rivayet ettiklerini göstermiştir. Gerek Müs1im'in gerekse fukaha ve usûlü fıkıh uleması ile muhakkik hadîs imam­larının mezheplerine göre bir hadîs hem muttasıl hem mürsel olarak ri­vayet edilirse ona muttasıl hükmü verilir; ve o hadîsle amel vâcib olur. Zîra mürsel rivayet mevsuk râvinin ziyadesidir. Cumhûr-u ulemâya göre böyle bir rivayet makbuldür. Binâenaleyh Darekutnî 'nin istid-râki sahih değildir» demiştir.

Bu hadîsi İmam Ahmed, Taberânî, Ebû Ya'lâ ve    Beyhakî   buradakinden daha uzun olarak tahrîc etmişlerdir.

Hadîs-i şerîfdeki: «Sana ehlinden bir hakaret yoktur» cümlesinden murâd : «Sana benim tarafımdan bir tahkir ve aşağılama yoktur. Hakkı­nı hiç bir noksansız alırsın» demektir. Bundan sonra Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Selem) Hz. Ümmü Seleme 'nin hakkını beyan etmiş; onun üç yahud yedi geceyi seçmekte muhayyer olduğunu bildirmiştir. Ümmü Seleme (Radiyallahû anha) da yanında üç gece kalmasını istemiştir. Bittabi bunda günler de dâhildir.

 

44- (1461) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü-şeym, Hâlid'den, o da Ebû Kılâbe'den, o da Enes h. Mâlik'den naklen haber verdi. Enes şöyle demiş :

«Bir adam bakire kızı dul kadının üzerine alırsa onun yanında yedi gece kalır. Dulu bakirenin üzerine alırsa yanında üç gece kalır.»

Hâlid demiş ki :  «Enes bu hadîsi merfu' olarak rivayet etmiştir de­sem doğru söylemiş olurum. Lâkin o : Sünnet böyledir, dedi.»

 

45- (...) Bana Muhammed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân. Eyyûb ile Hâlid-i Hazzâ'dan, onlar da Ebû Kılâbe'den. o da Enes'den naklen haber verdi. Enes (Radiyallahu anh):

«Evlenen bir kimsenin bakire olan karısının yanında yedi gece kal­ması sünnettendir.» demiş.

Hâlid: «İstesem: Enes bu hadîsi Peygamber (SallaîuUıü Aleyhi ve Seller») 'e ref  etti,  derdim.»  demiş.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'n-Nîkâh»da iki tarîkden tahrîc et­tiği gibi, Tirmizi ile İbni Mâce dahi aynı bahisde muh­telif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Tahâvi onu hepsi sahîh olan on tarîkten rivayet etmiştir.

Hz. Enes 'in «-Sünnet böyledir» sözü ictihâd yoiu ile hadisin mer-fû' olmasını iktizâ eyler. Nevevî diyor ki : «Bu söz hadîsin Pey­gamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'e ref ini iktizâ eder. Sah âbî : Sün­net böyledir; yahud şu iş sünnettendir, derse hüküm i'tibâri ile : Pey-gamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellcmj şöyle buyurdu, demek gibidir.» Maama-fih İbni Mace , îsmâîlî, İbni Huzeyme ve İbni Hibbân onu Hz. Enes 'den me-rfû' olarak da rivayet etmişlerdir.

Hadîste zikri geçen gecelerde günler de dahildir. Yâni bakirenin ya­nında yedi gün yedi gece. dulun yanında üç gün üç gece kalınır; ve bu müddet o kadının nevbetine katılmaz. Diğer kadınlar arasındaki nevbet bundan sonra başlar. Hattâbî 'nin beyanına göre Allah'ın kadınlar hakkında emrettiği ma'rûf işte budur. Zira bakire utandığı için daha fazla mehil ve sabra, rifku te'enniye muhtaçtır. Dul kadın ise evvelce erkeği tecrübe etmiştir; ancak burada hayât arkadaşı yenilendiği için kendisine üç gecelik bir vuslatla ikram edilmiştir.

 

Bu Babın Hadislerinden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Bir kimsenin gerek ailesi efradına gerekse başkalarına lütufkâr ve nezaketli davranması, hak ve hakikati onların anlayabilecekleri şekilde ifâde etmesi müstehabtır.

2- Zevceler arasında adalete riâyet gerekir.

3- Yeni evlenen kadına bakire ise yedi gün yedi gece; dul ise üç gün üç gece zifaf hakkı vardır. Dul kadın dilerse kocası onun yanında da yedi gece kalabilir; fakat sonra bu yedi geceyi şâir kadınlarına kaza eder. İmam Mâlik, Şafiî, Ahmed b. Hanbel, İshâk Ebû  Sevr ve diğer birçok ulemânın kavilleri budur.

Hanefiyye imamları ile Hakem ve Hammâd b. Ebî Sü1eymana göre yeni evlendiği kadının yanında kaç gece kalırsa öteki kadınlarının yanında da okadar kalmak îcâbeder. Bu hu-sûsda Hanefî1er babımızın Ümmü Seleme (Radiyalfahu anha) hadîsi ile; muhalifleri de Hz. Enes rivayeti ile istidlal etmiş­lerdir.

4- Zifaf hakkına kail olanlar bu hakkın kadına mı yoksa kocasına mı âid olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Şâfii1er'îe diğer birçok ule­mâya göre kadının hakkıdır. Mâ1ikî1er'den bâzıları bunun diğer kadınlarına karşı kocanın hakkı olduğunu söylemişlerdir.

Bu hakkın birkaç kadınla evlenenlere mahsus olup olmadığı dahî ihtilaflıdır. İbni Abdi1berr'in beyânına göre cumhur bu hak­kın zifaf dolay isiyle yeni kadına mahsus olduğunu söylemişlerdir. Bu hususta o kimsenin başka karısı bulunsun bulunmasın müsavidir. Zira hadîs umûmîdir. Bakire ile evlenen onun yanında yedi gece. dul ile ev­lenen üç gece kalacaktır.

Bir taifeye göre bu hadîs birkaç karısı olanlara âiddir. Çünkü yeni evlendiğinden başka karısj olmayan kimse Ömrü boyunca onun yanında kalır. Fakat başka kadınları bulunan kimseye nisbetle bu günler yeni kadını alıştırmak için ona bir ikramdır. Kaadî Iyâz  bu kavli tercih etmiş; Şâfiî1er'den Begavî cezmen ona kail olmuş­tur. Ancak Nevevî'nin beyanına göre birinci kavi daha kuvvetli görüidüğü için ekseri ulemâ, onu ihtiyar etmişlerdir.

Evlenen kimsenin başka kadınları da varsa yeni zevcesinin yanında birkaç gün kalması vâcib mi yoksa müstehab mıdır? meselesi de ihtilaf­lıdır. Şâfiî1er'e göre vâcibtir. İbnİ Kaasim bu kavli İmam Mâ1ik'den de rivayet etmiştir. İbn i Abi1hakem'in rivayetine göre ise İmam Mâlik bunun müstehab olduğuna kaildir.

 

13- Zevceler Arasında Adalet ve Sünnet Vechin Her Zevceye Günü İle Birlikte Bir Gece Tahsis Edilmesi  Olduğunu Beyan  Babı

 

46- (1462) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbetü'bnü Sevvâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Mu-ğîre, Sâbit'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş :

Peygamber (SallallahÜ Aleyhi ve Sellen) 'in dokuz zevcesi vardı. Bunlar arasında kasim yaptığı zaman ilk kadına ancak dokuzuncudan sonra va­rırdı. Zevceleri her gece onun geleceği evde toplanırlardı. Bir defa Aişe'-nin evinde bulunuyormuş. Derken Zeyneb gelmiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona elini uzatmış. Aîşe (Radiyallahû anha): O ZeyneVÜr, demiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de elini çekmiş. Müteakiben iki kadın atışmaya başlamışlar, o derece ki sesleri birbirine karışmış. Bu sırada ezan okunmuş. Ebû Bekr bu gürültünün yanından geçerek kadın­ların seslerim işitmiş ve :

— Yâ Resûlâllah namaza çık! Onların da ağızlarına toprak saç! de­miş. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) çıkmış. Arka­sından Âişe:

Şimdi Peygamber (SallallahÜ Aleyhi ve Sellem) namazım bitirir. Ve Ebû Bekr gelerek bana yapacağım yapar; demiş. (Filhakika) Peygamber (SallallahÜ Aleyhi ve Sellem) namazını bitirdiği vakit Ebû Bekr Âişe'nin ya­nma gelerek kendisine ağır lâf söylemiş : «Sen böyle mi yapıyorsun?» demiş.

Kasm: Lügatte herkesin nasibini ayırmak yâni taksim etmek mânâ­sına gelir. Bunda ondan murâd kadınlar arasında adalet ve müsavata ri­âyet etmektir. Bâzan kasme adalet de denilir.

Kasmin mutlak suretle hakikati imkânsızdır. Nitekim Allah Teâlâ Hazretleri:

«Siz ne kadar özenseniz kadınlar arasında müsavat gösteremezsi­niz..»[6] buyurarak bunu haber vermiştir. Halbuki evlenen erkeklere zevceleri arasında adalete riâyet emredilmiştir. Demek oluyor ki, bu adalet mutlak değil, muayyen şeylerdedir. Evet, bir adam birden fazla kadın ile evlenirse yanlarında gecelemek hususunda adalete riâyet etme­si vâcib olur. Bu hususta kadının yenisi eskisi, bakiresi seyyibesi, müs-limesi kitâbiyyesi müsavidir. Yalnız hür kadının hakkı câriye kadının iki mislidir. Cariyeler evli değillerse aralarında kasme riâyet vâcib de­ğildir.

Aşk ve cinsî münâsebet gibî şeylerde adalet vâcib değildir; çünkü bunlar kulun elinde olmayan şeylerdir. Ebû Dâvûd, Tirmizî , Nesâî ve İbni Mâce 'nin Hz. Âişe'den rivayet et­tikleri bir hadîste :

«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kadınları arasında adalete ri­âyet eder ve : Yâ Rabbî! Benim elimde olan adaletim budur; senin mâlik olduğun, benimse mâlik olamadığım adalet İçin beni muaheze buyurma! derdi.» Ve yine aynı zevatın Hz. Ebû Hüreyre 'den rivayet et­tikleri bir hadîste :

--Bir adamın iki karısı olur da aralarında adalete riâyet etmezse kı­yamet gününde bir yanı düşmüş olarak gelecektir.»  Başka bir rivayette :

«Bir yanı yamuk olarak gelecektir.»buyurulmuştur. Yâni oradaki ce­za dünyadaki ameli cinsinden olacak; haktan meyi ettiği için çarpık haş-redilecektir.

Şâfiîler'e göre kadınlar arasında adalete riâyet vâcib değildir. Ancak fitneye düşeceklerinden korkulduğu için hepsini birden ihmâl et­mek mekruhtur.

Eesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in dokuz zevcesinden murâd ve­fatı anındaki zevceleridir. Bunlar: Âişe, Hafsa, Şevde, Zeyneb, Ümmü Seleme, Ümmü Habîbe, Mey-mûne,    Cüveyriye  ve Safiyye (Ra:liyalla,';û anha) hazerâtıdır.

 

Bu Hadisten  Çıkarılan Hükümler :

 

1- Kasnıi birer geceden fazla yapmamak müstehabtır.

2- Erkeğin  her karısının  evine  bizzat  kendisinin  gitmesi,  kadım kendi evine çağırmaması müstehabtır.

3- Erkek nevbeti gelmeyen karısının evine geceleyin zaruret yok­ken gidemez. Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)"m Hz. Zeyneb'e el uzatması bâzılarına göre kasden değil, onu nevbet sahibi olan   Âişe (Radiyallahû aııhcı) zannettiği içindir.  Zira vakit gece idi; evlerde .şimdiki gibi lâmba yoktu. Bâzıları bu gibi hareketlerin kadınların rızâları ile ya-pıhrdiğım söylemişlerdir.

4- Hadîs-i şerif Peygamber (SaiiaUahü Aleyhi ve Seilem) Efendimizin güzel ahlâkına ve  herkese  karşı lütûîkâr davrandığına ve Hz. Ebû Bekr'in faziletine delildir.

«Onların   ağızlarına   toprak  saç»   cümlesinden   murâd :  Kendilerini susturmak için mübalağa göstermek ve münakaşalarını kesmektir.

 

14- Kadının Nevbetini Ortağına Bağışlamasının Cevazı Babı

 

47- (1463) Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Hişâm b. Urve;den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş :

Ben Şevde binti ZemVdan daha ziyâde kendi teninde olmak İste­diğim bir kadın görmedim. Kendisinde saİâbet bulunan bîr kadın : Yaş­lanınca Resûlüllah (Sallallühil Aleyhi ve Si 'ileni i 'den olan nevbet gününü Âişe'ye verdi

Yâ Resûlâllah. senden olan günümü Aişe'ye verdim; dedi. Bundan sonra Resûİüllah {Scûlaliahü Aleyhi ve Seilem) Âişe'ye bîri kendinin biri de Sevde'nİn günü olmak üzere iki gün ayırıyordu.

 

48- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ukbetü'bnü Hâlid rivayet ettî. H.

Bize Amru'n-Nâkıd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Esved b. Âmir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet eyledi. H.

Bize Mücâhid b. Müsâ daîıî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhamıned rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şerik rivayet etti. Bu râvile-rin hepsi Hişâm'dan bu isnâdla «Şevde yaşlandığı vakit...» diyerek Ce-rîr hadîsi mânâsında rivayette bulunmuşlardır. Şerîk'in hadîsinde: «Âişe dedi ki: Şevde Hesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in benden sonra al­dığı ilk kadındı.» cümlesini ziyâde etmiştir.

Mislâh: Deriten manasınadır. Hz. Âişenin bu sözünden mu-râd : «Ben Şevde gibi olmak isterdim» demektir. Maksadı Şevde (Radiyallahu anh) 'yi kötülemek değil, bilâkis salâbet sahibi ve iyi kalpli olduğunu anlatmaktır. Zâten hiddet bu mânâları ifâde eden bir kelimedir.

Hz. Şevde nevbetini Âişe (Radiyallahu anha)ya bağışladıktan sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) 'in ona iki gün ayırması ar­ka arkaya değil, her ikisinin evbetlerine tesadüf eden günlerdi. Ekseri ulemâya göre kendisine nevbet günü bağışlanan kadının yanmda peşi peşine iki gün kalmak ancak diğer kadınların rızâları ile caiz olur.

Şerîk'in rivayeti Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in Hz. Âişe 'yi Şevde 'den evvel aldığını gösteriyorsa da Zührî , Katâde, Ebû Ubeyde, Muhammed b. İshâk ve Muhammed b. Sa'd gibi birçok râviler Şevde (Radiyallahu anh)    ile Hz. Âişe sden önce evlendiğini rivayet etmişlerdir.

Hadîs-i şerîf kadının nevbetini ortağına bağışlayabileceğine delildir. Ancak buna kocasının da rızâsı şarttır. Zîra bağışlayan üzerinde onun hakkı vardır. Bu bağış için ivez almak caiz değildir.

Nevbetini bağışlayan kadın dilediği vakit hibesinden dönebilir.

 

49- (1464) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivayet etti. (De­di ki) : Bize Ebû Üsâme Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den nak­len rivayet etti. Âişe şöyle demiş :

«Ben kendilerini Resul üllah (Sallallahü Aleyhi ve Selleml'e bağışlayan kadınları ayıplar da : Hiç kadın kendini hibe eder mi! derdim, Allah (Azze ve Celle) :

(O kadınlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini kendine alırsın. Boşadiklarından arzu ettiğini almanda sana bir mes'ûliyet yoktur.) [7] âyet-i kerimemin i indirince : Vallahi Babbinin senin arzunu hemen ye­rine getirdiğini görüyorum,  dedim.»

 

50- (...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdetâ'bnü Süleyman, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe şöyle dermiş : «Ben : Hiç kadın kendini bir erkeğe hibe etmekten utanmıyor mu? diyordum. Nihayet Allah    (Azzc ve Çelkii

(O kadınlardan dilediğini geriye bırakır; dilediğini kendine alırsın!..) âyet-i kerîmesini indirince : Hakikaten Rabbin senin arzunu hemen ye­rine getiriyor, dedim.»

Bu hadîsi Buhârî «Tefsir» bahsinde; Nesâi «Nikâh», «İş-retü'n-Nisâ'» ve Tefsîr»de tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin zahirinden anlaşılıyor ki, kendilerini hibe eden kadınlar Çokmuş. Filhakika İbni Ebî Hatim'in rivayetine göre Havle binti Hakîm; Şa'bî'nin rivayetine göre Ümmü Şüreyk;   Ebû   Ubeyde 'nin rivayetine nazaran   Fâtıme   binti

Şureyh bunlardandır. Bâzıları Leylâ binti Hatîm ile Meymûne binti Haris 'i de kendilerini hibe eden kadınlar­dan saymışlardır.

Bahsi geçen âyet-i kerîme'yi «Keşşaf» sahibi Zemahşerî (467-538) : «Dilediklerinle yatmayı terk eder; dilediklerinle yatarsın; yahud dilediklerini boşar; dilediklerini nikâhında tutarsın; veya istediklerine kasim yapmaz; istediklerine yaparsın yâhud ümmetinin kadınlarından arzu ettiğini almaz; istediğini alırsın...» şeklinde tefsir etmiştir.

Kendini   hibe   eden   bir   kadınla   mehirsiz   evlenmek   Peygamber

(Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) Efendimize mahsûstur. Ulemâ âyet-i kerîme'sinin

«Bundan sonra sana kadınlar helâl değildir.» [8] âyetinı nesh edip et­mediğinde ihtilâfa düşmüşlerdir. Bazıları neshe kail olmuş ve: «Bu âyet Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Seîlem):e dilediği kadınlarla evlenmeyi mu­bah kılmaktadır.» demiş; bir takımları kadınları haram kılan âyetin sün­netle neshedildiğini söylemişlerdir. Zeyd b. Erkâm (Radiyailahu anh) : *Bu âyet indikten sonra Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) Müleyke, Safiyye ve Cüveyriye (Radiyailahu anha)İle evlendi.» demiş; Hz. Âişe dahî Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Selletn) in kendisine ümmetin bütün kadınları helâl edilmeden dünyâdan gitme­diğini söylemiştir.

Bunun tamamiyle zıddına kail olanlar da vardır. Onlara göre âyet-i kerimesi âyetini neshetmiştir. Nevevî birinci kavlin esah olduğunu söylemiş ve Şâfiîyye ulemâsı­nın: «Esahh kavil. Peygamber (Sallallaiıü A leyhi ve Sellem) 'in kendisine zev­celeri ile birlikte ümmetinin bütün kadınları mubah kılınmadan dünyâ­dan gitmemiş olmasıdır.» dediklerini nakletmiştir.

 

51- (1465) Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Hatim rivayet ettiler. Muhammed b. Hatim (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr riva­yet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Atâ' haber verdi. (Dedi ki) : İbni Abbâs ile birlikte Serif'de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliemjm zevcesi Meymûne'nin cenazesinde bulunduk, îbni Abbâs: «Bu kadın Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve Sellemy\n zevcesi-dir. İmdi tabutunu kaldırdığımız zaman sarsmayın, sallamayın, hoş tu­tun! Filhakika ResûKiIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem^'m nikâhında dokuz kadın vardı. (Bunların) sekizine kasm yapar; birine yapmazdı.» dedi.

Atâ': «Kendisine kasim yapmadığı zevcesi Safîyye binti Huyey b. Âhtab idi» demiş.

 

52- (...) Bize Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd hep birden Abdürrezazk'dan, o da İbni Cüreyc'den bu isnâdia rivayette bulundular. İbnî Cüreyc şunu da ziyade etmiş: «Atâ' dedi ki : Ezvâc-ı tâhirâtın en son vefat edeni bu kadın idi; Medine'de vefat etmiştir.»

Bu hadîsi Buhârî «Nikâh» bahsinde; Nesâi «Nikâh» ve «İşretÜ'n-Nisâ!»da  muhtelif râvilerden  tahric  etmişlerdir.

Dokuz kadınla evlenmek ~Peygamher(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'e mah­sustur. Ümmeti hakkında son adet dörttür.

Eesül-ü Ekrem (Sollatlahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Meymûne hinti el-Hilâliyye ile hicretin altıncı yılında evlenmiş; Serif'de zifaf olmuştu. Şerif Mekke'ye on iki mil mesafede bulunan bir yerdir, Meymûne (Radiyallahü anha) hicretin elli bir veya elli üçüncü yılında burada vefat etmiş; cenaze namazını Hz. İbni Abbâs kıl­mıştır.

İbni Abbâs (Radiyallahü an/j/nm buradaki tavsiyesinden mak-sad : Mü'mine vefatından sonra dahî hürmet gösterilmesidir. Çünkü mü'-min hürmeti bakîdir. Bu hürmet ezvâc-ı tahirât hakkında daha da mü-ekkeddir.

EesûIÜÎlah (Sallallahü Aleyhi veSellemj'in vefatında hayâtta olan zevce­lerinin isimlerini az yukarıda görmüştük. Bunlardan yalnız Şevde binti Zem'a'ya kasim yapmazdı. Hz. Şevde yaşlanmış hatta Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisini boşamayı düşünmüştü. Şevde (Radiyallahü anha);

«Beni boşama da ne yaparsan yap! Zira fcen senin zevcelerin ara­sında hasrolunmak isterim. Nevbet günümü Âişe'ye bağışladan. Ben artık kadınların arzu ettiği şeyi istemez oldum.» demişti.  Bunun üzerine Hesulüliah (Salhllahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz onu boşamaktan vaz geçti.

Babımız rivayetinde Atâ' : «Kendisine kasim yapmadığı zev­cesi Safiyye binti Huyey'dir.» demişse de bu rivayet hatâdır. Kaadî Iyâz, Tahâvî 'nin : «Bu söz vehimdir; doğrusu Şevde 'dir. Burada hadîsi Atâ'dan rivayet eden îbnü Cüreyc hatâ etmiştir.» dediğini naklediyor. Nevevî de ulemânın: «Bu söz Atâ'dan rivayet eden İbni Cüreyc 'in bir vehmidir.» dedikle­rini söylemektedir.

Hz. Safiyye 'nin diğer ezvâc-ı tâhirât gibi nevbete dâhiî oldu­ğun    İbni  Sa'd  üç tarikten rivayet etmiştir.

Atânm : «Ezvâc-ı tâhirâtm en son vefat edeni bu kadın idi» sözü hakkında Kaadî lyâz şu mutâleada bulunmuştur : «Zahire bakı­lırsa Atâ' son vefat edenden Meymûne'yi kasdetmiştir. Ama hadîsde onun Serif'de vefat ettiğini söylemişti. Şerif,  Mekke'nin yakınındadır. Şu halde    (Medine 'de) sözü vehimdir...».

Nevevî'ye göre  «Medine 'de vefat etmiştir» sözünün Hz. Safiyye'ye âid olması ihtimâli vardır; yâhud bu mânâda zahirdir.

 

15- Dindar Kadınla Evlenmenin Müstehab Oluşu Babı

 

53- (1466) Bize Züheyr b. Harb ile Muhammedü'bnü'l-Miisennâ ve Ubeydullah b. Saîd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya b. Saîd, UbeyduUah'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Saîd b. Ebî Saîd babasından, o da Ebû Hüreyre'den. o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen haber verdi,

«Kadın dört şey için nikâh edilir : Malı, asaleti, güzelliği ve dîni için. Sen dindarına zaferyâb ol ellerin topraklansın!»   buyurmuşlar.

 

54- (715) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivayet etti. (De­ki ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülmelik b. Ebî Sü­leyman, Atâ'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Câbir b. Abdil­lâh haber verdi.  (Dedi ki) :

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi'veSelîem)zamanında bir kadınla evlendim. Sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seltemi'e tesadüf ettim.  (Bana):

«Yâ Câbir, evlendin mi?» diye sordu.

  Evet, cevâbını verdim. «Bakire mi, dul mu?»  dedi.

  Dul, dedim.

«Bakire olsaydın ya! Onunla oynaşırdın!»   buyurdu. Ben:

  Yâ Kesû] âl la h. benim kız kardeşlerim vardır; onlarla aramıza gi­rer diye korktum, dedim.

«O hâlde Öyle olsun. Zira kadın ya dîni, ya malı, yahud güzelliği için alınır. Sen dindarını almağa bak, ellerin topraklansın!» buyurdular.

Hz. Ebû Hüreyre hadîsini Buharı, Ebû Dâvûd, Nesâî ve îbni Mâce «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Resûlüllah (SallatlahüA leyhi ve Sellem) bu hadîslerle insanların âdetini haber vermiştir. Maksadı: Siz de böyle yapın demek değildir. Çünkü halk arasında evlenmek için bu dört şeye bakılır. Bunların içinde en az rağ­bet gören haslet de dindarlıktır. Fahr-i kâinat (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bu hususta irşâd isteyenleri:

«Sen dindarını almana bak!:> sözü ile irşâd buyurmuştur.

Filvaki birçok insanlar alacakları kadının zengin olmasına dikkat ederler. Zira zengin kadın kocasına mâlî husûsâtta ağır tekliflerde bu­lunmaz. Hattâ ekseriya kocası onun malından istifâde eder. El-Mühe11eb diyor ki: «Bu hadîs erkeğin karısının malından istifâde ede­bileceğine delildir. Kadın gönül rızâsı iîe müsaade ederse, malı kocasına

helâldir. Etmezse kocası ancak ona verdiği mehir mikdârı malını sarf ede­bilir.»

Kadın mehrini cihazı için harcamak istemezse mecbur edilir mi, edilmez mi? meselesi ulemâ arasında ihtilaflıdır. İmam Mâlik 'e göre mehir çok ise kadın onun az bir miktarını kendi borcuna sarf ede­bilir.

İmam Âzam 'la Sevrî ve İmam Şafiî kadının mehrini harcamağa mecbur edilemeyeceğine kaildirler. Onlara göre me­hir kadının hakkıdır; onu nereye İsterse oraya sarfeder.

Haseb: Asalet, soy-sop ve güzel fiiller mânâlarında kullanılır. Bu kelime esas itibariyle ecdâd ve akrabanın şereflerini sayıp dökerek Öğün-mektir ve hesabdan alınmıştır. Çünkü Araplar öğünürken babalarının menkabelerini sayarlar; kimin menkabesi sayı itibariyle fazla çıkarsa onun lehine hüküm verilirdi.

Güzellik her şeyde matlûb olan bir haslettir. Bahusus hayat arkadaşı olacak kadında bana daha ziyade ehemmiyet verilir.

Dine gelince: Dünya ve âhiret seâdeti ancak onunla kaimdir. Dindar ve mürüvvet sahibi bir erkeğin her şeyde bilhassa evlilik gibi devam edip gidecek husûsâtta dikkatini buna teksif etmesi gerekir. Onun için­dir ki Resûlüllah. (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz dindarı tavsiye et­miş; hem de bu bâbta en kuvvetli ve en belîğ kelimeyi kullanarak :

«Dindarına zaferyâb ol!» buyurmuştur.

«Ellerin topraklansın!» cümlesi hakkında «Gusül» bah­sinde izâhât verilmişti. Hülâsası şudur ki u-Bu cümle aslında bed duâ ifâ­de ederse de Araplar onu inkâr, teaccup, ta'zîzn ve bir şeye teşvik mâ­nâlarında kullanırlar. Burada da teşvik mânâsında kullanılmıştır. Yâni emrimi yerine getirmezsen ellerin fakir olsun! demektir.

Babımız rivayetleri her işde dindarlarla beraber olmaya teşvik et­mektedirler. Zira dindar bir kimse ile düşüp kalkanlar, onun güzel ah­lâkından ve bereketinden müstefid olurlar. Kendilerine ondan hiç bir zarar ve kötülük gelmez.

Hz. Câbir hadîsini bütün «Kütüb-ü Sitte» sahipleri muhtelif şe­killerde tahrîc etmişlerdir. Müs1im'in bu hadîs hakkındaki rivayet­leri aşağıdaki bâbta devam edecektir.

 

16- Bakire İle Evlenmenin Müstehab Oluşu Babı

 

55- (...) Bize Übeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Mubârib'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş :

  Ben bir kadınla evlendim. Derken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Se/temjbana :

«Evlendin mi?» diye sordu. Ben:

  Evet, cevâbın verdim. «Bakire mi, dul mu?»   dedi,

  Dul, dedim.                                                             .

«Bakireler ve onların cilveleri varken sen nerede geziyorsun?» buyur­dular.

Şu'be demiş ki : «Ben bu hadîsi Amr b. Dinar'a söyledim de bana şu cevâbı verdi : Onu Câbir'den ben de işittim; ancak o :

«Kız olsaydın ya! Sen onunla, o seninle oynaşırdınız» dedi.

 

56- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Ebu'r-Rabî'ez-Zebrânî rivayet ettiler. Yahya dedi ki : Bize Hammâd b. Zeyd, Amr b. Dinar'dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Babam Abdullah vefat ederek dokuz kız bıraktı —yâhud yedi kız demiş—. Derken ben dul bir kadınla evlendim. Resûlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) bana;

«Yâ Câbir, evlendin mi?» diye sordu.

— Evet, cevâbını verdim.

«Bâkîre mi aldın, dul mu?»  dedi.

  Hayır, dul aldım yâ Resûlâîlah!  dedim.'

«Bakire olsaydın ya! Sen onunla, o seninle oynaşırdınız!» buyurdu­lar. —Yahud birbirinizi güldürürdünüz— buyurdu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e dedim ki:

  Gerçekten  Abdullah vefat etti ve dokuz —yahud yedi— kız bı­raktı. Ben de onlara kendileri gibi bir kız getirmeyi yahud bîr kızla gel­meyi doğru bulmadım.    Onlara bakış görüş  edecek bir kadın  getirmek istedim. Resûîüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«öyle İse Allah sana mübarek eylesin!» buyurdu; yahud bana hayır duada bulundu.

Ebu'r-Rabî'in rivayetinde : «Sen onunla, o seninle oynaşır; ve birbi­rinizi güldürürdünüz.» cümlesi vardır.

 

(...) Bu hadîsi bize Kuteybetü'bnü Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Amr'dan, o da Câbİr b. Abdillâh'dan naklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bana:

«Evlendin mi yâ Câbir?»  dedi.

Râvi hadîsi: «Onlara bakacak ve saçlarını tarayacak bîr kadın...» cümlesine kadar rivayet etmiş; Resûlüllah (SallallaJıü Aleyhi ve Sellem) 'in : «isabet etmişsin!»   buyurduğunu söylemiş; sonrasını zikretmemiştir.

Bu hadîsi Buhar i «Nafakaat» ve «Deavât» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî «Nikâh»da taline etmişlerdir.

Liâb: Lâ'abe fiilinin masdarı olup oynaşmak, cilve yapmak mânâ­sına gelir. Buhârî 'nin bâzı râvileri bu kelimeyi şeklinde ri­vayet etmişlerdir; lüâb : tükürük demektir. Bâzıları bu mânâyı da ihti­mal dahilinde görmüşlerse de Kaadî Iy âz Müs1im'in kita­bında kelimenin yalnız «Liâb» şeklinde rivayet edildiğini söyledikten sonra: «Kelâm ulemâsının cumhuru, bu hadîsin şerhinde mülâ'abeyi ma'ruf olan oyun mânâsına hamletmişlerdir. (Birbirinizi güldürürdünüz) buyu-rulmuş olması da bu mânâyı te'yîd eder.» demiştir.

Hz. Câbir'in «Helak oldu» ta'bîri ile ölümünden bahsettiği Ab­dullah kendi babasıdır. Abdullah (Radiyallahu anh) Uhud gazasında şehîd olmuştu.

Helak olmak ta'bîri bâzan zemm için yâni «gebermek» yerinde kul­lanılırsa da birçok yerlerde zemm kasdedilmeksizin vefat mânâsını ifâde eder. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de Yûsuf (Aleyhisselam) in vefatı bu kelime ile ifâde buyurulmuştur. Burada da öyledir.

Bu rivayetler : Bakirelerle evlenmenin fazilet ve sevabına, erkeğin karısı ile oynaşıp şakalaşabileceğme, iyi geçinmeye, büyüklerin, maiyyet-lerinde bulunanları teftiş ve irşad etmelerine, Hz. Câbir'in kız kar­deşlerini kendi nefsine tercih edecek derecede fazîlet sahibi olduğuna, kadının kendi rızâsı ile kocasına ve onun çocuklarına hizmet edebile­ceğine ve hayırlı bir iş yapan kimseye duâ edileceğine delâlet ederler.

Rivayetlerde «yâhud» ta'bîriyle ifâde edilen cümleler, râvinin şekk ettiğini gösterirler.

 

57- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüşeym, Seyyar'dan, o da Şa'bî'den, o da Câbir b. AbdiIIâh'dan naklen haber verdi. Câbir şöyle demiş:

Bir gazada Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem)ile beraber idik. Dön­düğümüz vakit ben yavaş giden bir deveme binerek (herkesten) acele davrandım. Derken arkamdan bana bir suvâri yetişerek elindeki sopa ile dürttü. Bunun üzerine hayvanım görmüş olduğun en iyi develer gibi koşmağa başladı. Bir de baktım Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem)'in hu­zurunda değil miyim!  (Bana) :

«Neye acele ediyorsun yâ Câbİr?» dedi,

  Yâ Resûlallah, ben yeni evliyim, dedim.

vBâkİre ile mi evlendin, dul ile mi?»  dîye sordu,

  Dul aldım, dedim.

«Bakire alsadyın ya! Sen onunla, o seninle oynaşırdınız!» buyurdu.

Medine'ye geldiğimizde şehre girmeye hazırlandık. Resûlüllah iSallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ağır olun! Tâ ki dağınık saçlı kadının taranması; kocası evde olma­yanın kasıklarını tıraş edebilmesi için şehre geceleyin yâni yatsı zamanı girelim!» buyurdular ve şunu ilâve ettiler:

«Medine'ye vardığın zaman cima' etmeye bak, cima' etmeye!»

 

(...) Bize Muhammedu'bnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvehhâb yâni İbni Abdümecîd es-Sekafî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize UbeyduIIah, Vehb b. Keysân'dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş :

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte   bir gazaya   çıktım.

Devem beni geri bıraktı. Derken  yanıma Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) gelerek bana :

«Yâ Câbİr!»   diye seslendi.

  Efendim, dedim.

«Ne hâldesin?»  dedi.

  Devem beni geri bıraktı ve bîtâb düştü de arkada kaldım; cevâ­bım verdim. Bunun üzerine hayvanından inerek bastonu ile devemi çekti. Sonra  (bana) :

«Bin!» dedi. Ben de bindim, Yemin olsun hayvanım Resûlüllah (Saîlaîîahü Aleyhi ve Sellem) in devesini geçmesin diye onu durdurmağa ça­lıştığımı bilirim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;

«Evlendin mi?» diye sordu.

  Evet, cevâbını verdim.

«Bakire mi aldın, dul mu?» dedi.

  Bu! aldıran, dedim.

«Bakire olsaydın ya! Sen onunla, o seninle oynaşird:nız!» buyur­dular.

  Benim kız kardeşlerim vardır. Bu sebeple onları  toplayıp başla­rını tarayacak, kendilerine bakacak bir kadınla evlenmek istedim; dedim.

«Dikkat et! işte geliyorsun! Evine vardığında cima' etmeye bak, ci­ma' etmeye!» buyurdu. Sonra :

«Deveni satıyor musun?»  diye sordu.

  Evet, dedim. Onu bir okıyye mukabilinde benden satın aldı. Son­ra Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (Medine'ye) geldi. Ben ertesi gün geldim.   Az sonra mescide geldim; ve onu mescidin   kapısında buldum.

(Bana) :

«Şimdİ mİ geldin?» dîye sordu.

  Evet, dedim.

«Dyle ise deveni bırak da gir iki rek'at namaz kıl!» buyurdular. He­men içeri girerek namaz kıldım. Sonra döndüm. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Bilâl'a benim için bir okıyye tartmasını emir buyurdu. Bilâl de dolu dolu tarttı. Ben oradan çekildim. Uzaklaştığım vakit:

«Bana Câbir'İ çağır!» emrini vermiş. Beni çağırdılar. (İçimden) şim­di deveyi bana iade edecek, dedim. Bu hayvan kadar kendisinden hoş­lanmadığım hiç bir şey yoktu.

«Al deveni! Parası da senîn olsun!» buyurdular.

 

58- (...) Bize Muhammed b. Abdilâ'lâ rivayet etti. (Dedi ki.) : Bize Mu'temir rivayet etti. (Dedi ki) : Ben babamdan işittim. (Dedi ki) : Bize Ebû Nadra, Câbir b. Abdilîah'dan naklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş:

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte bir seferde idik. Ben su taşıyan bir devenin üzerinde idim, O da ordunun gerisinde bulunu­yordu...

(Bâvi diyor ki) :

Câbir, Eesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in kendisine çarptığını yahud dürttüğünü söyledi. Zannederim: elindeki fok şeyle dedi. (Ve sö­züne devamla) şunları anlattı : Bundan sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem, herkesi geçmeğe başladı. Beni çekiştiriyor hatta kendisine mâ­ni' oluyordum. Derken Kesûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bu deveyi bana şu kadara satar m:sın? Allah da seni mağfiret bu­yursun!» diye sordu.

  O senindir yâ Nebiyyalîah! dedim. (Tekrar) :

«Bu deveyi bana şu kadara satar mısın? Allah da seni mağfiret bu­yursun!»  dedi.

  O senindir yâ Nebiyyalîah! dedim. Bana : «Baban öldükten sonra evlendin mi?» diye sordu.

  Evet, dedim.

«Dul mu «Eden, bakire mi?» buyurdu.

«Bakire olsaydın  ya!  Birbirinizi  güldürür; o  senimle sen  onunla  oy-taşırdınız!»   buyurdular.

Ebû Nadra demiş ki : Artık bu söz müslümanların diline teşbih oldu: Şöyle şöyle yap! Allah da seni mağfiret buyursun! demeye başladılar.

Bu rivayeti Buhârî «Nikâh», «Büyü'» ve «Şurût» bahislerin­de; Ebû Dâvud «Cihâd»da, Nesâî «İşretü'n-Nisâ'»da muh­telif lâfız ve isnadlarla tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin bâzı rivayetlerinden Hz. Câbir kıssasının Tebûk seferinde geçtiği anlaşılıyor. Râvüerin birçokları bu ciheti mübhem bı­rakmış; İbni İshâk ise Vehb b. Keysân rivayetine kat'iyetle kail olmuştur. Bu rivayete göre vak'a Zâtü'r-Rikaa' gazasında geçmiştir. Aynı rivayeti Vâkıdi dahî tahrîc etmiştir. Tahâvî 'nin rivayeti de bunu te'yîd etmektedir. Zîrâ vak'anın Mek­ke yolundan Medine'ye dönerken cereyan ettiğini gösterir. Halbuki Tebûk yolu Mekke yolu ile birleşmez. Onunla birleşen yol Zâtü'r-Rikaa'   yoludur.   Sühey lî   de buna kaildir.

Keys : Cima' ve akıl mânâlarına gelir. Kelime iki defa tekrar edi­lerek mansûb okunduğuna göre burada ondan murâd : Yâ igrâ' yahudu tahzîrdir. İgrâ olunca mânâsı: «Cima' etmelisin!» tahzîr kabul .edilirse : «Sakın cimâ'dan aciz gösterme!» demek olur; ve her iki veçhe göre ço­cuk istemeye teşvik sayılır.

Keyse akıl mânâsı verenlerce bu cümleden murâd : Çocuk doğurmak için akıllı davranmaktır.

Hz. Câbir'in devesi kızıl renkli bir hayvanmış. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemyin onu hakîkaten mi yoksa yalnız şeklen mi satın aldığı ihtilaflı olduğu gibi, kıymeti hakkındaki rivayetler de pek muhteliftir. Müs1im'in rivayetinde bir okıyye mukabilinde denil­miş; Buhârî'nin muhtelif rivayetlerinde : Bir okıyye, dört dînâr, bir okıyye altın, dört okıyye, beş okıyye, iki yüz dirhem, on dînâr gibi çe­şitli kıymetler zikredilmiştir.

İmam Ahmed'le Bezzâr'm rivayetlerinde ise on üç di­nara satın aldığı bildiriliyor. Halbuki nefselemirde fiyat bir olduğu gibi, hadîsin bütün râvileri de sika ve mu'temed zevattır.

Bu ihtilâfların sebebi hadîsin mânâ itibariyle rivayet edilmiş olma­sıdır. Mânâ hep birdir.

İsmâî1î diyor ki: «Râvilerin fiyat mikdârı hususundaki ihtilâf­ları zarar etmez. Çünkü hadîsin siyakından murâd, Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve ScltemVin kerem ve tevâzu'unu, ashabına karşı gösterdiği şefkati ve duasının bereketini beyândır. Binâenaleyh bâzı râvilerin fiyat hak­kındaki vehminden hadîsin asîmi çürütmek lâzım gelmez.»

Aynî muhtelif rivayetlerin arasını şöyle bulmuştur: Hadîste okıyye mutlak olarak zikredilmiş, fakat bir rivayette «bir okıyye altın» denilerek bundan, murâd ne olduğu bildirilmiştir. Başka bir rivayette beş okıyye gümüşe sattım denilmiştir. Şu halde satış altınla olmuş; öde­me gümüşle yapılmış demektir. Râvi de hadîsi bir defa satış anındaki fiyatla, başka defa Ödeme zamanındaki fiyatla rivayet etmiştir. İki yüz dirhem rivayeti beş okıyyeye uygundur. Çünkü bir okıyye kırk dirhem gümüştür. [9] Dört dînâr da okıyyeye uygundur. O zamanın dirhem ve dinarları muhtelif idi. İhtimal bir okıyye altın dört dînâr ederdi. İki okıyye rivayetine gelince: Bunların biri hayvanın kıymeti, diğeri Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in sonradan ihsan ettiği okıyye olabi­lir. Nitekim bâzı rivayetlerde : «Bana bir okiyye de fazla verdi» denil­miştir. Bu hadîs «Büyü'» bahsinde görülecektir.

 

Bu Rivayetler Yukarıkilerden Fazla Olarak Şu Hükümleri İhtiva Ederler :

 

1- Resulü İlah (Sallailakü Aleyhi ve Selle m)'in dürtmesiyle tembel de­venin en hızlı develerden daha sür'atli koşmağa başlaması bir mu'cizedir.

2- Seferden dönüşte iki rek'at namaz kılmak müstehaptır.

3- Bir şey satın alırken veya borç öderken tartıyı ağır basacak derecede doldurmak müstehaptır.

4- Bir şeyi tartmak için birini tevkil etmek caizdir. Ancak mü­vekkilin izni olmadıkça vekil tartıyı fazla dolduramaz.

5- Bir kimseden malını satmasını istemek caizdir.

 

17-  «Dünya Meta'ının En Hayırlısı Salih Kadındır» Hadisi Babı

 

64- (1467) Bana Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr el-Hemdânî rivâyet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Yezîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hayve rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Şurahbîl b. Şerîk haber verdi; o da Ebû Abdirrahmân el-Hubulî'yi, Abdullah b. Amr'dan naklen riva­yette bulunurken işitmiş ki, îtesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);

«Dünya bir meta'd ir; dünya metâ'ınm en hayırlısı ise sâtiha kadındır.» buyurmuşlar.

Bu hadîsle  ondan sonra gelen babın birinci hadîsi     «Sahîh-i Müslim»'in bâzı nüshalarında yoktur.

Meta': Altınla gümüşten maada dünya malı, giyilen ve yere yayılan eşya, kendisiyle biraz faydalanıldıktan sonra çabucak bitip tükenen şey mânâlarına gelir. Burada ondan bu son mânâ kasdedilmiştir. Nitekim bir

âyet-i kerîme'de: [10]

«Dünya hayatı bir aldatma metâından başka bir şey değildir.» buyurularak onun değersizliğine işaret olunmuştur.

«Dünya bir metâ'dir» cümlesi bir teşbîh-i beliğdir. Bu vecize ile Fahr-i Kâinat (Sallallahü A leyhi ve Sellem) Efendimiz, hayâtı dünyâya mah­sus zanneden düşüncesiz materyalistlere ihtarda bulunmakta ve ebedî hüsranlarına işaret buyurmaktadır. Bittabi dünyâlarını âhiretin ebedî ha­yâtını kazanmak için vesile ittihâz eden bahtiyarlar bundan müstesna­dır. Çünkü dünya onlar için aldatıcı değil, bilâkis doğrudan doğruya he­defe götüren bir metâ-ı belâğdır. Nitekim bir hadîs-i şerif de :

«Salih bîr kimse için sâTıh mal ne güzel şeydir.» buyuruîmuştur. Sâ-liha kadından murâd : Namuslu, dindar ve terbiyeli olan kadınlardır.

Böyle bir kadının, hayatı müddetince kocasını ne derece mes'ûd ede­ceği îzâha muhtaç olmayan bir hakikattir. Evinde huzur ve dirlik bu­lunmayan bir erkek ne kadar zengin olursa olsun bedbahttır. İşte «dünya metâ'mın en hayırlısı sâliha kadındır» cümlesi bu hakikati nâtıktır.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir hadîs-i şerif'de : «Uç şey vardır kir bunlar Âdem oğlunun seâdeîİnden ma'dûttur : Sâ­liha kadın, elverişli mesken ve iyi hayvan. Yine üç şey vardır ki, bunlar da Âdem oğlunun şekaaveti cümlesindendir : KÖtü kadın, kötü mesken ve kötü hayvan!»   buyurmuşlardır.

 

18- Kadınlar Hakkında Vasiyyet Babı

 

65- (1468) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana İbni'l-Müseyyeb, Ebû Hüreyre'den nak-!en rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş : Kesûlüllah (Sallaİlahü Aleyhi vi Seilem) :

«Gerçekten kadın kaburga kemiği gibidir. Onu doğrultmağa kalkar­san kırarsın. Hâli üzere bırakırsan kendisinden, eğrilik bulunduğu halde istifâde edersin.» buyurdular.

 

(...) Bana Züheyr b. Harb üe Ahd b. Humeyd ikisi birden Ya'kub b, İbrâhîm b. Sa'd'dan, o da Zührî'niıı kardeşi oğlundan, o da amcasından bu isnâdla bu hadîsin tamamiyle mislini rivayet ettiler.

 

59- (...) Bize Amru'n-Nâkıd ile İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız İbni Ebî Ömer'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân, Ebu'z-Zinâd'dan, o da A'rec'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş: Kesûlüllah  (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem) :

«Şüphesiz ki, kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Senin İçin yek-nasak bir şekilde doğrulmaz. Ondan istifade etmek İstersen kendisinde eğrilik olduğu halde istifâde edersin; doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Ka­dının kırılması boşanmasıdır.»  buyurdular.

 

60- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn b. Alî, Zâide'den, o da Meysera'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (SaHatlahü Aleyhi ve Se!lem)'den naklen rivayette bulundu;

«Her kim Allah'a ve âhiret gününe îmân ederse bir şey gördüğü za­man yâ hayır söylesin; yahud sussun! Kadınlar hakkındaki vasiyyeti (mi) tutun! Çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratslmışihr. Kaburganın en eğri yeri de üst kısmıdır; doğrultmağa kalkarsan kırarsın; (hâli üzere) bırakır­san eğri kalmakta devam eder. Kadınlar hakkında birbirinize hayır tav­siye  edin!»   buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhârî «Bed'üi-Halk» ve «Nikâh» bahislerinde tah-rîc etmiştir.

Dıla': Kaburga kemiği demektir; cem'i: adla' gelir. Bu kelimeyi dil' şeklinde okuyanlar da vardır. Küennes bir kelimedir.

Avec veya Ivec : Eğrilik mânâsına gelir. Bu kelimeyi bâzı râviler ivec, birçokları da avec şeklinde zaptetmişlerdir. Hafız Ebu'l-Kasim b. Asâkir ile diğer bir takım ulemâ «Ivec» okumuşlardır. Burada müreccah olan da budur. Çünkü lisân âlimleri iki okunuş ara­sında fark görmüş, avec'in duvar ve ağaç gibi dik duran şeyler hakkın­da, ivec'in ise yaygı, yer, maaş, borç ve sâirede kullanıldığını söylemiş­lerdir. Bir takımları avec'in görünen şeylerde, ivec'in ise fikir ve söz gibi görünmeyen şeyler hakkında kullanıldığını bildirmişlerdir.

Dâvûdî'nin beyanına göre bu hadîste kadının kaburga kemiğine benzetilmesi Hz. Havva kaburgadan yaratıldığı içindir. Sultânü'l-müfessirîn İbni Abbâs (RadiyaiUılıü arh, Hz. Havva 'nın, Adem  Aleyhîssekım) uyurken onun sağ kaburgalarının en kısasından yaratıldığını rivayet etmiştir. Âdem (Aleykissclam) uyandığı zaman Hz. Havvâ'yi yanında otururken görmüş ve kucaklamış. Teâlâ Haz­retleri de :

«Sizt bîr nefisden yaratan, zevcesini de ondan halk eden (AMah'dan sakının.» [11] buyurarak buna işaret etmiştir.

cümlesini Kaadî Beyzâvî: «Ka­dınlar hakkında size vasiyyette bulunuyorum; bu vasıyyetimi tutun!» şek­linde tefsir etmiştir. Bu tefsire göre kaburga eğrilik mânâsına İstiare edilmiştir. Yâni kadınlar eğri bir asıldan yaratılmışlardır. Binâenaleyh onlardan istifâde ancak kendilerini idare etmek ve eğriliklerine sabru tehammül göstermekle mümkün olur.

Tîbî'ye göre bu cümle : «Kadınlar hakkında nefislerinizden hayır tavsiyesi isteyin!» manasınadır ve mübalağa ifâde eder. Mezkûr cümle ile umûmî hitâb kabilinden : «Birbirlerinize kadınlar hakkında hayır tav­siye edin!» mânâsı kasdedilroiş de olabilir. Kadınların hassaten tavsiye edilmesi zayıf ve işlerine bakacak bir kimseye muhtâc oldukları içindir.

Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayetinde: «Her kim Allah'a ve âhir et gününe îmân ederse bir şey gördüğü za­man yâ hayır söylesin yâhud sussun!» buyuruluyor. Bu cümlenin mef­humu muhalifine bakılırsa hayır söylemeyen yâhud susmayan bir kim­senin mü'min olamayacağı anlaşılırsa da hadîsden kasdedilen mânâ bu değil, böyle bir kimsenin kâmil mü'min sayılamayacağını beyândır.

 

Bu  Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hz. Havva', Âdem  (Aleyhisselam)'m kaburga kemi­ğinden yaratılmıştır. Birçok fukahânın  kavilleri bir .

2- Müslümana yakışan hareket daima hayfaydalı şeyler ko­nuşmaktır. Haram veya mekruha  vardım: korkuş.  faydasız mubah sözden bile kaçınmalıdır.

3- Kadınlara rifk-u mülâyerneüe muamele etmeli, onların eğrilik ve hırçınlıklarına sabr-u tehammül göstermelidir.

İmam Gazali: «Kocanın karısı ile iyi geçinmesi, ona karşı güzel ahlâkla muamelede bulunması kadının hakkıdır. Güzel ahlâkdan murâd : Kadına ezâ-cefa etmemek değil, onun ezasına tehammü! göster­mek, Resûlülluh (Sallattahu Aleyhi ve Sellemj'in yolundan giderek kadının taşkınlık ve gazabına karşı hulîm selim davranmaktır.» diyor.

4- Kadınların eğriliğini doğrultmaya imkân yoktur. Kaaını ne bahasına olursa olsun doğrultmaya çalışan onu mutlaka kırar. Bundan mu-râd onun boşanmasıdır.

Kadının eğriliği, ahlaken hırçın, aklen zaif olması, sebepsiz olarak boşanmak istemesi, kocasının tahammül edemeyeceği tekliflerde bulun­ması, aile sırrını ifşa etmesi, dedikodu yapması gibi şeylerdir.

Erkek hiç bir zaman kadından müstağni kalamayacağı cihetle geçin­menin çaresini bulmak, metîn ve sabırlı olmak ona düşen bir vazifedir.

 

61- (1469) Bana İbrahim b. Musa er-Râzî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ yâni İbni Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülhamid b. Ca'fer, İmrân b. Ebî Enes'den, o da, Ömer b. Hakenvden, o,da Ebû Hü-reyre'den naklen rivayette bulundu. Ebû Hüreyre şöyle demiş; Resûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bîr mü'min bir mü'mineye buğzefrmesin; (çünkü) onun bir huyunu be­ğenmezse başka bîr huyunu beğenir.» Yahud «Başkasını beğenir.» buyur­dular.

 

(...) Bize Muhammed b. el-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âsim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülhamid b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İmrân b, Ebî Enes, Ömer b. Hakem'den, o da Ebû Hü-reyre'den, o da Peygamber (SaliaHahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu ha­dîsin mislini rivayet eyledi.

Bu hadîs hakkında Kaadî lyâz şunları söylemiştir : «Bu ha­dîs nehî değil, haberdir. Yâni mü'min mü'mineye tamamen küsmez de­mektir. Erkeklerin kadınlara dargınlığı, kadınların erkeklere buğzetmesi gibi değildir. Bundan dolayıdır ki, Resûlüllah     (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)

«Onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu freğenir» buyur­muştur.

Fakat Nevevî, Kaadî !nin bu sözünü kabul etmemiş; onur, zaif hattâ hatâ olduğunu söyledikten sonra sözüne şöyle.devam etmiştir: «Doğrusu hadîs nehîdir. Yâni erkek kadına buğzetmesin; çünkü kadında beğenmediği bir huy bulsa bile-beğenilecek başka huy da bulur demek­tir. Meselâ kadın hırçın ahlâklı olur fakat dindardır;  yâhud güzel veya namusludur. Benim söylediğim nehi olması hususu iki vecihle teayyün eder.' Birinci vecih : Hadisin rna'ruf ve meşhur rivayetlerinin (lâ yefrek) şeklinde meczûm nakledilmesidir. Bu şekil nehyin kendisidir. Merfû' ola­rak rivayet edilse bile mânâ haber lâfziyle nehî olur.

İkinci vecih bu beyanın aksinin vâki' olmasıdır; zira bazı kimseler kanlarına şiddetle buğz etmektedirler. Eğer hadis haber olsaydı bu ha­berin aksi zuhur edemezdi. Halbuki buğz vâkidir. Kaadî'nin bu şe­kildeki tefsirine sebep nedir bilmiyorum.»

Ferk : Buğzetmek, küsmek demektir.

Hadîs-i şerif bundan önceki rivayetlerde olduğu gibi erkekleri sabr-u tahammüle teşvik etmektedir. 

 

19- Eğer Havva' Olmasa İdi Hiç Bir Kadın Ebediyyen Kocasına Hıyanet Etmezdi»Hadisi Babı

 

62- (1470) Bize Hârûıı b. Ma'ruf rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab­dullah b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amr b. Hârİs haber verdi. Ona da Ebû Hüreyre'nin âzâdlısı Ebû Yûnus, Ebû Hüreyre'den, o da Re-sûlüllah (SaliüUahü Aleyhi ve SelienO'dçn naklen rivayet etmiş ki. Peygam­ber (SüUaHahü Aleyhi ve Selle m) Efendimiz :

«Eğer Havva' olmasa idi, hiç bir kadın ebediyyen kocasına hıyânel etmezdi.»  buyurmuşlar.                                                                 

 

63- (...) Bize Muhammet) b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmam b. Müneb-bih'den naklen haber verdi. Hemmam : Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlemyûen rivayeti budur, diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur :

Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellern) :

«Eğer Benî İsrail olmasa idi yemek bozulmayacak, et de kokmaya-caktı. Havva olmasa hiç bir kadın ebediyyen kocasına hıyanet etmezdi.» buyurdular.

Bu hadîsi   Buharı    «Ehâdîsü'l-Enbiyâ» bahsinde tahrîc etmiştir.

Ulemânın beyânına göre Hz. Havva' hadîsinden murâd : Cen­nette Âdem tAlleyhis$elam)'ı memnu' olan ağaçtan yemeğe da'vet et­mesidir. Bu suretle Havva' (Aleyhisselam) kocasının hatasına se­bep olmuş; sair kadınların kocalarına hıyanetleri de ondan kalmıştır. Hz. Havvâ'ya neden bu isim verildiği ve nerede yaratıldığı ulemâ ara­sında ihtilaflıdır. İbni Abbâs (Raâiyallahu anh) 'ya göre Hz. Havvâ' her canlının anası olduğu için kendisine bu isim verilmiştir. Bâzı­ları canlı olan Hz. Âdem 'den yaratıldığı için kendisine Havva' denildiğini söylerler. Her iki kavle göre de kelimenin dirilik mânâsına gelen (hayât) dan alındığına işaret vardır.

Havva' (Aleyhisselam) bâzılarına göre Hz. Âdem cennete girmezden evvel yaratılmıştır. Cennette yaratıldığını söyleyenler de vardır.                                                                                          

Mârûdî cennetteki memnu' ağacın buğday olduğunu söylemiştir. Bir takımları bunun incir, daha başkaları kâfur hattâ üzüm olduğunu bildirmişlerdir. «Bu ağaç huld ağacı idi; meyvesinden melekler yerdi.» diyenler bile olmuştur.

Benî İsrail meselesine gelince : Onlara her gün sabahtan akşama kadar gökten bıldırcın kuşu ve kudret helvası yağardı. Kendile­rine verilen emir mucibince bunlardan yalnız günlük ihtiyaçlarını alır, cuma ile cumartesi günlerinin nafakasını da biriktirirlerdi; fazla bir şey biriktirirlerse bozulur, kokardı. İşte yiyeeeklern bozulup kokması bun­dan kalmıştır. Bu rivayet   Katâde'den nakledilmiştir.

Ebû Nuaym «EI-HıIye» nâm eserinde Vehb b. Münebbih 'den şunları nakleder : «Bâzı kitaplarda Allah Teâîâ'nm şöyle buyurduğunu gördüm : Eğer ölenin çürüyüp bitmesine hüküm etmese idim onu ailesi evlerinde hapsederler; yiyeceğe bozulmayı takdir etme-sem onu da zenginler fakirlerden gizlerlerdi.»



[1] Sübi-i  mürailik,   bu I û iz ç;ığ:u'.!   \;>klas"i  çocuk

[2] Ayet-İ Kerîme.

[3] Âyet-i Kerîme.

[4] Sure-î Nisa,' âyet: 24

[5] Liâan: Hâkim  huzurundu yeminlerle  tc'Kîd  edilerek   yapılan  lânetleşmedir. İleride l^ahsi gelecektir.

[6] Sure-i Nisa, âyet:   129

[7] Sure-i  Ahzâb  âyet:  51

[8] Âyet-i Kerîme

[9] Fakal .muhtelif örflere göre bu m?.kdar değişmiş; yerine göre 10, 12, 50, 60, 100, 150 hatta   1000 dirhem olmuştur. Altının okıyyesi için muayyen vezin yoktur.

[10] Sure-i Âl-i  îmrân. âyet:   185

[11] Sûıt-i   Nİsâ.   âyel :   1.