246)
Yatağa Yatınca Ve Uyanınca Okunacak Dua
247)
Allah Anılan Toplantıların Fazileti
248)
Sabah Ve Akşam Allah’ı Zikretmek
Bu bölümdeki 6 ayet ve 36 hadis-i
şeriften, Allah'ı zikretmenin en büyük bir iş olduğuna, Allah'ı anarsak onun da
bizi anacağını, gafillerden olmayıp sabah akşam yalvararak Rabbimizi anmanın
gerekliliğini, Allah'ı çok zikredersek kurtuluşa erişeceğimizi, Allah'ı çok
hatırlayan kimselerden olursak Allah'ın bize büyük mükafatlar hazırladığını,
dile hafif sevabı fazla olan duaları üzerine güneş doğan herşeyden hayırlı olan
duayı, günde yüz ve on sefer söylenmesi gereken duaları, Allah'ın en çok
hoşlandığı duayı, göklerle yerin arasını sevapla dolduran duayı, kişinin
kendisi için ve Allah için yapması gereken duaları, namazdan sonra yapılacak
duaları, namazda tahiyyattan sonra okunacak duaları, rüku ve secdede okunacak
duaları, Rasulullah'ın secdede okuduğu duaları, yüz defa Sübhanallah demenin
bize bin sevap kazandıracağını, herbir eklem için sadaka verilmesi gerektiğini
ve her türlü zikrin de sadaka olabileceğini, kat kat sevap kazandıran zikrin ne
olduğunu, zikredenle zikretmeyenin farkının ölüyle diri gibi olduğunu,
Rabbimizi nasıl anarsak o da bizi o şekilde anacağını, Allah'ı çok
hatırlayanların öne geçeceklerini, zikrin ve duanın en faziletlisinin ne
olduğunu, cennette bir hurma ağacı diktiren zikrin ne olduğunu, cennetin
ağaçlarının neden ibaret olduğunu, zikrin herşeyden hayırlı olduğunu saymaya
gerek kalmaksızın söylenecek duayı ve cennet hazinelerinden bir hazineyi
öğreneceğiz. [1]
"...Allah'ı anmak ve
devamlı gündemde tutmak şüphesiz en büyük ibadettir..." (Ankebut:
29/45)
"Öyleyse siz, bütün
zamanlarınızda beni anın, beni gündeminizden çıkarmayın ki ben de sizi her an
bağışlamak ve sevap vermekle anayım..." (Bakara: 2/152)
"Rabbini alçak
gönüllülükle, korku ve duyarlılık içinde sesini yükseltmeden, sabah akşam an ve
sakın umursamaz kimselerden olma..." (Araf. 7/205)
"...Allah'ı namaz dışında
da daima hatırlayın ki mutluluğa erişebilesiniz." (Cuma: 62/10)
"Gerçek şu ki Allah'a
teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar,
kendini ibadet ve taata vermiş erkek ve kadınlar, niyet ve davranışlarında
doğru ve samimi olan erkek ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren erkekler ve
kadınlar, gönülden saygıyla Allah'tan korkan erkekler ve kadınlar, sadaka veren
erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol edip herşeyden kaçınarak oruç tutan
erkekler ve kadınlar, iffet ve namuslarını koruyan erkek ve kadınlar, Allah'ı
durmaksızın çokça anan erkek ve kadınlar var ya, işte onlara Allah bağışlanma
ve büyük bir mükafat hazırlamıştır." (Ahzab: 33/35)
"Ey iman edenler, Allah'ı
çokça anın ve gündeminizden hiç çıkarmayın ve sabah akşam onun şanını yüceltin.
O Allah ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize rahmet
etmekte, melekleri de size bağışlanma dilemekte. İşlerinizin düzgün gitmesi
için dua etmektedirler. Allah mü'minlere karşı çok merhametlidir."
(Ahzab: 33/41-43)
1411. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dile hafif, mîzana konduğunda ağır gelen ve Rahmân olan Allah’ı hoşnut
eden iki cümle vardır: Sübhânallahi ve bi–hamdihî sübhânallahi’l–azîm: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan
sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim. Ben Yüce Allah’ı ulûhiyyet makamına
yakışmayan sıfatlardan tekrar tenzih ederim”[2]
1412. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sübhânallâhi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallahü vallâhü ekber demek,
benim için, üzerine güneş doğan her şeyden daha kıymetlidir.”[3]
1413. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in şöyle buyurduğunu söyledi:
“Bir kimse her gün yüz defa, lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh,
lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr, derse, on köle âzâd etmiş kadar sevap
kazanır; ona yüz iyilik sevabı yazılır; yüz günahı bağışlanır; bu zikir o gün
akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar. Bu zikri ondan daha fazla
tekrarlayan kimse dışında hiç kimse daha faziletli bir iş yapmamış olur”.
Resûl–i Ekrem sözüne şöyle devam etti: “Bir
kimse günde yüz defa sübhânallâhi ve bi–hamdihî derse, onun günahları deniz
köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.”[4]
1414. Ebû Eyyûb el–Ensârî radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse on defa, lâ ilâhe
illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli
şey’in kadîr, derse, İsmâil
aleyhisselâm’ın soyundan dört kimseyi hürriyetine kavuşturmuş gibi sevap
kazanır.”[5]
1415. Ebû Zer radıyallahu anh
şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
“Allah’ın en çok hoşlandığı sözü sana bildireyim mi? Allah’ın en çok
hoşlandığı söz, sübhânallahi ve bi–hamdihî
demektir”, buyurdu.[6]
1416. Ebû Mâlik el–Eş’arî radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Temizlik imanın yarısıdır. el–Hamdü lillâh duası mizanı, sübhânallahi
ve’l–hamdü lillâhi zikri ise yer ile göklerin arasını sevap ile doldurur.”[7]
* Elhamdülillah: Tüm
eksiksiz övgüler sadece Allah'a mahsustur.
Sübhanellahi velhamdü lillahi:
Ben Allah'ı noksan sıfatlarda uzak bilir ve tüm eksiksiz övgülerin ona ait
olduğunu kabul ederim. [8]
1417. Sa‘d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu
anh şöyle dedi:
Bir bedevî Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek:
– Bana söyleyeceğim bir zikir öğret, dedi.
Resûl–i Ekrem ona şu zikri
okumasını tavsiye etti:
– “Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, Allâhü ekber kebîran
ve’l–hamdü lillâhi kesîrâ ve sübhânallâhi Rabbi’l–âlemîn, velâ havle velâ
kuvvete illâ billâhi’l–Azîzi’l–Hakîm: Tek
olan Allah’tan başka ilâh ve O’nun bir eşi ve benzeri de yoktur. Kudreti ve
saltanatıyla Allah en büyüktür. Bitip tükenmeyen hamd O’na mahsustur. Âlemlerin
Rabbi olan Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim.
Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Azîz ve Hakîm olan Allah’ın
yardımıyla kazanılabilir.”
Bedevî:
– Bunlar Rabbim için söyleyeceğim
dua ve zikirlerdir. Kendim için ne söylemeliyim? dedi.
Resûl–i Ekrem:
– “Allâhümmağfir lî verhamnî vehdinî verzuknî: Allahım, beni bağışla,
bana merhamet et, rızânı kazandıracak işler yaptır ve bana hayırlı rızık ver,
de” buyurdu.[9]
1418. Sevbân radıyallahu anh şöyle
dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca üç defa
istiğfâr eder ve “Allâhümme ente’s–selâm
ve minke’s–selâm tebârekte yâ ze’l–celâli ve’l–ikrâm: Allahım selâm sensin. Selâmet ve esenlik sendendir. Ey azamet ve kerem
sahibi Allahım, sen hayır ve bereketi çok olansın” derdi.
Hadisin râvilerinden biri olan
Evzâî’ye:
– İstiğfâr nasıl yapılır? diye
sorulunca:
– Estağfirullah, estağfirullah
demektir, dedi.[10]
1419. Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca şu duayı
okurdu:
“Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l–mülkü ve lehü'l–hamdü
ve hüve alâ külli şey'in kadîr. Allâhümme lâ mâni‘a li–mâ a‘tayte ve lâ mu‘tıye
li–mâ mena‘te velâ yenfeu ze’l–ceddi minke’l–ceddü: Allah’tan başka ilâh yoktur, yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı
yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter. Allahım!
Senin verdiğine engel olacak, vermediğini de verecek bir kimse yoktur. Senin
lutfun olmadan hiçbir zengine serveti fayda vermez.”[11]
* Peygamberimiz (s.a.v.)
namazlardan sonra selam verir vermez değişik dualar okurlardı. Bu hadisteki
bunlardan biridir. Yapılacak dualar farz namazdan sonra yapılır. Tesbih çekme
işi de yine farz namazı kılınca yapılır. Bazı rivayetlerde her namazın
arkasında bu sözleri söylerdi şeklinde geçer ki, bir sonraki hadis
bunlardandır. Fakat tesbihat ve genellikle yapılan dualar farzdan sonra
yapılmalıdır. Rasûlullah'ın tatbikatı ve emri böyledir. [12]
1420. Abdullah İbni’z–Zübeyr radıyallahu
anh namazdan sonra selâm verince her defasında şöyle derdi:
“Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l–mülkü ve lehü'l–hamdü
ve hüve alâ külli şey'in kadîr; lâ havle velâ kuvvete illâ billâh; lâ ilâhe
illallahu velâ na‘büdü illâ iyyâh; lehü’n–ni‘metü ve lehü’l–fazlu ve
lehü’s–senâü’l–hasen; lâ ilâhe illallahu muhlisîne lehü’d–dîne velev
kerihe’l–kâfirûn: Allah’tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir,
ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter. Günahtan
kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyla kazanılabilir.
Allah’tan başka ibadete lâyık bir ilâh yoktur. Biz yalnız O’na ibadet ederiz.
Sahip olduğumuz nimet ve lutuf O’nundur. En güzel medh ü senâ O’na yakışır.
Kâfirler hoşlanmasa bile, bütün samimiyetimizle, Allah’tan başka ilâh yoktur,
deriz”.
Abdullah İbni’z–Zübeyr,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in her namazdan sonra bu sözlerle zikrettiğini
söyledi.[13]
1421. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh'den rivayet edildiğine göre Mekke'den Medine'ye hicret eden
müslümanların fakirleri Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem'e gelerek şöyle dediler:
– Varlıklı müslümanlar cennetin
en yüksek derecelerini ve ebedî nimetleri alıp götürdüler. Bizim kıldığımız namazları
onlar da kılıyorlar. Tuttuğumuz oruçları
onlar da tutuyorlar. Fazla malları olduğu için hac ve umre yapıyorlar, cihad
ediyorlar ve sadaka veriyorlar, biz veremiyoruz.
Bunun üzerine Resûl–i Ekrem
onlara:
– "Sizden önde gidenlere yetişebileceğiniz, sizden sonra gelenleri
geçebileceğiniz, sizin yaptığınızı yapanlar dışında herkesten üstün olacağınız
bir şeyi haber vereyim mi?" diye sordu.
– Evet, söyle yâ Resûlallah!
dediler.
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
– "Her namazın ardından otuz üçer defa Allah’ı tesbih eder, O’na
hamdeder ve tekbir getirirsiniz.”
Hadisi Ebû Hüreyre’den rivayet
eden Ebû Sâlih’in söylediğine göre, sahâbîler bu zikirleri nasıl okuyacaklarını
sorunca Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
“Her birinden otuz üçer defa olmak üzere sübhânallah, elhamdülillah,
Allâhü ekber, dersiniz."[14]
Müslim’in bir rivayetinde şu
ilâve vardır:
Birkaç gün sonra fakir muhâcirler
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e
tekrar gelerek:
– Zengin kardeşlerimiz bizim
yaptığımız zikirleri duymuşlar. Aynını onlar da yapıyorlar, dediler.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
– "Ne yapalım! Artık bu Allah'ın bir lutfudur, Allah lutfunu
dilediğine verir."[15]
1422. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her namazdan sonra kim otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa
elhamdülillâh, otuz üç defa Allâhü ekber der, yüze tamamlamak için de lâ ilâhe
illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli
şey’in kadîr: Allah’tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir,
ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter”
derse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir.”[16]
1423. Kâ‘b İbni Ucre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Farz namazların ardından okunan zikirleri okuyan –veya bunları yapan–
kimse hiçbir zaman zarara uğramaz. Bunlar otuz üç defa sübhânallah, otuz üç
defa elhamdülillâh, otuz dört defa Allâhü ekber demektir.”[17]
1424. Sa‘d İbni Ebû Vakkas radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazlardan sonra şu duayı okuyarak
Allah’a sığınırdı:
“Allâhümme innî eûzü bike mine’l–cübni ve’l–buhl, ve eûzü bike min en
uredde ilâ erzeli’l–ömr, ve eûzü bike min fitneti’d–dünyâ, ve eûzü bike min
fitneti’l–kabr: Allahım! Korkaklıktan, cimrilikten sana sığınırım. Erzel–i
ömürden sana sığınırım. Dünya fitnesinden sana sığınırım. Kabir fitnesinden
sana sığınırım.”[18]
1425. Muâz radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem onun elinden tuttu ve:
“Muâz! Vallahi seni gerçekten seviyorum” buyurdu. Sonra sözüne
şöyle devam etti: “Muâz! Her namazdan sonra
şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum: Allâhümme einnî alâ zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik: Allahım! Seni
anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet etmek için bana yardım
eyle!”[19]
* 384 numaralı hadiste
yaptığı tavsiyeyi burada bizzat uyguladığını görmekteyiz. Sıcak ve samimi
dostluğun görüntüleri şunlardır: Elinden tutmak, ismiyle hitap etmek ve yemin
ederek sevdiğini söylemek. Bu samimiyetten sonra Allah Rasulü bir de dua
öğretiyor. Bu duayı her namazdan sonra okumak uygun olur. [20]
1426. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz namazda tahiyyâtı bitirdiği zaman, dört şeyden Allah’a
sığınarak şöyle desin: Allâhümme innî eûzü bike min azâbi cehennem ve min
azâbi’l–kabr ve min fitneti’l–mahyâ ve’l–memât ve min şerri
fitneti’l–mesîhi’d–deccâl: Allahım, cehennem azâbından ve kabir azâbından,
hayat ve ölüm fitnesinden, kör deccâlin fitnesine uğramaktan sana sığınırım.”[21]
1427. Ali radıyallahu anh şöyle
dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazda, teşehhüd ile selâm arasında
yaptığı duayı şöyle diyerek bitirirdi:
“Allâhümmağfirlî mâ kaddemtü vemâ ahhartü, vemâ esrartü vemâ a‘lentü,
vemâ esraftü, vemâ ente a‘lemü bihî minnî, ente’l–mukaddimü ve ente’l–muahhir,
lâ ilâhe illâ ente: Allahım! Şimdiye
kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz
bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne
geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur.”[22]
1428. Âişe radıyallahu anhâ şöyle
dedi:
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve
secdede şu duayı çok okurdu:
“Sübhâneke’llâhümme rabbenâ ve bi–hamdik. Allâhümm’ağfir lî: Allahım! Yüce Rabbimiz! Seni ulûhiyyet makamına
yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve sana hamdederim. Allahım! Beni bağışla.”[23]
1429. Yine Âişe radıyallahu
anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdede iken:
“Sübbûhün kuddûsün Rabbü’l–melâiketi ve’r–rûh: Allahım! Sen ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tamamıyla münezzehsin.
Sen bütün kusurlardan ve noksanlardan tamamıyla arınmışsın, mukaddessin. Sen meleklerin
ve Rûh’un Rabbisin” derdi.[24]
1430. İbni Abbas radıyallahu
anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Rükûda âlemlerin Rabbine tâzim ediniz. Secdede ise dua etmeye
çalışınız; çünkü oradaki duanızın kabul olma şansı daha fazladır.”[25]
1431. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede
çok dua etmeye bakın!”[26]
1432. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem secdede şöyle dua ederdi:
“Allâhümmağfirlî zenbî küllehû, dikkahû ve cillehû, ve evvelehû ve
âhirehû, ve alâniyetehû ve sirrehû: Allahım!
Günahımın hepsini, küçüğünü, büyüğünü, öncesini, sonrasını, açığını, gizlisini
bana bağışla!”[27]
1433. Âişe radıyallahu anhâ
şöyle dedi:
Bir gece Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanımda
olmadığını farkettim, karanlıkta el yordamıyla bakınmaya çalıştım. Bir de
baktım ki, rükûda –veya secde halinde–:
“Sübhâneke ve bi–hamdik, lâ ilâhe illâ ente: Ben seni ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve sana
hamdederim. Senden başka ibadete lâyık ilâh yoktur” diye zikrediyor.[28]
Diğer bir rivayete göre şöyle
dedi:
(Onu araştırırken) elim ayağının
tabanına temas etti. Secde vaziyetinde iki ayağını da dikmiş şöyle diyordu:
“Allâhümme innî eûzü bi–rızâke min sahatik, ve bi–muâfâtike min
ukûbetik, ve eûzü bike minke, lâ uhsî senâen aleyke, ente kemâ esneyte alâ
nefsike: Allahım! Senin gazabından
rızâna, azâbından affına sığınırım. Ben senden sana sığınırım. Ben seni lâyık
olduğun şekilde medh ü senâ edemem. Sen kendini nasıl medh ü senâ etmişsen
öylesin.”[29]
1434. Sa‘d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu
anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bulunuyorduk.
Bize:
– “Sizden biri her gün bin sevap kazanmaktan âciz midir?” diye
sordu. Yanında oturanlardan biri:
– Bir kimse her gün bin sevabı
nasıl kazanır? diye sordu. Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
– “Yüz defa sübhânallah der, ona bin iyilik yazılır veya bin günahı
bağışlanır.”[30]
1435. Ebû Zer radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi
gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl
(lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, iyiliği tavsiye
etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek`at
namaz bunların yerini tutar."[31]
1436. Mü’minlerin annesi Cüveyriye Binti’l–Hâris radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem bir gün sabah namazını kıldıktan sonra, Hazret–i Cüveyriye namaz kıldığı
yerde oturmakta iken erkenden evden çıktı. Kuşluk vakti tekrar eve döndü.
Cüveyriye radıyallahu anhâ’nın hâlâ
yerinde oturmakta olduğunu görünce:
– “Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul
oldun?” diye sordu. O da:
– Evet, diye cevap verdi. Bunun
üzerine Peygamber aleyhisselâm şöyle
buyurdu:
– “Senin yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle,
senin sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından
onlara eşit olur: Sübhânallâhi ve
bi–hamdihî adede halkihî ve rızâ nefsihî ve zinete arşihî ve midâde kelimâtihî:
Yarattıkları sayısınca, kendisinin hoşnut olduğunca, arşının ağırlığınca ve
bitip tükenmeyen kelimeleri adedince ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan
sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim.”[32]
Müslim’in diğer bir rivayeti
şöyledir:
“Sübhânallâhi adede halkıhî, sübhânallâhi rızâ nefsihî, sübhânallâhi
zinete arşihî, sübhânallâhi midâde kelimâtihî[33]
Tirmizî’nin rivayeti ise
şöyledir:
“Sana okuyacağın bir zikir öğreteyim mi? Sübhânallâhi adede halkıhî, sübhânallâhi adede halkıhî, sübhânallâhi
adede halkıhî; sübhânallahi rızâ nefsihî, sübhânallahi rızâ nefsihî,
sübhânallahi rızâ nefsihî; sübhânallahi zinete arşihî, sübhânallahi zinete
arşihî, sübhânallahi zinete arşihî; sübhânallahi midâde kelimâtihî,
sübhânallahi midâde kelimâtihî, sübhânallahi midâde kelimâtihî, dersin.”[34]
1437. Ebû Mûsâ el–Eş‘arî radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.”[35]
Müslim ise bu hadisi şöyle rivayet etmiştir:
“İçinde Allah’ın anıldığı ev ile Allah’ın anılmadığı evin farkı,
diriyle ölünün farkı gibidir.”[36]
1438. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Beni
zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer beni yalnız başına anarsa, ben de onu
yalnız anarım. Şayet beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha
hayırlı bir topluluk içinde anarım.”[37]
1439. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Müferridler öne geçti” buyurdu. Bunun üzerine sahâbîler:
– Müferridler ne demektir, yâ
Resûlallah? diye sordular. Resûl–i Ekrem de:
– “Allah’ı çok anan erkeklerle kadınlardır” buyurdu.[38]
1440. Câbir radıyallahu anh,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i
şöyle buyururken dinledim dedi:
“Zikrin en faziletlisi lâ ilâhe illallah’tır.”[39]
1441. Abdullah İbni Büsr radıyallahu
anh şöyle dedi:
Bir adam Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e hitâben:
– Yâ Resûlallah! İslâmiyet’in
emirleri çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım bir şey söyle, dedi. O da:
– “Dilin hep Allah’ı zikretsin!” buyurdu.[40]
1442. Câbir radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse sübhânallahi ve bi–hamdihî: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına
yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim, derse, cennette onun
için bir hurma ağacı dikilir.”[41]
1443. İbni Mes’ûd radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İsrâ gecesinde İbrâhim aleyhisselâm’a rastladım. Bana şunu söyledi: Yâ
Muhammed! Ümmetine benden selâm söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel,
suyunun tatlı, arazisinin son derece geniş ve dümdüz, ağaçlarının da
sübhânallahi ve’l–hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber’den ibaret
olduğunu haber ver.”[42]
1444. Ebü’d–Derdâ radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına:
– “Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla
yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı,
düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden
daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu.
Onlar da:
– Evet, söyle dediler. Resûl–i
Ekrem de:
– “Allah Teâlâ’yı zikretmektir” buyurdu.[43]
1445. Sa’d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu
anh’in rivayet ettiğine göre, kendisi
bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem ile beraber, önündeki hurma çekirdekleriyle veya çakıl taşlarıyla
tesbih çeken bir kadının yanına girdi. Peygamber aleyhisselâm kadına:
“Bundan daha kolayını –veya daha
faziletlisini– sana haber vereyim mi?” diye sorduktan sonra şöyle buyurdu:
“Sübhânallahi adede mâ halaka fi’s–semâi ve sübhânallahi adede mâ
halaka fi’l–ard ve sübhânallahi adede mâ beyne zâlike ve sübhânallahi adede mâ
hüve hâlik: Ben Allah’ı gökyüzünde
yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben
Allah’ı yeryüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan
tenzîh ederim. Ben Allah’ı yerle gök arasında yarattıkları sayısınca
ulûhiyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah’ı bundan sonra
yaratacakları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim, de.
Allahü ekber’i de böyle, elhamdülillâh’ı da böyle, lâ ilâhe illallah’ı da
böyle, lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ı da böyle söylersin.”[44]
1446. Ebû Mûsâ radıyallahu
anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana hitâben:
– “Cennet hazinelerinden bir
hazineyi sana bildireyim mi?” buyurdu. Ben de:
– Evet, Yâ Resûlallah, bildir,
dedim. Şöyle buyurdu:
– “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh: Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyla
kazanılabilir.”[45]
Bu bölümdeki bir ayet ve iki
hadis-i şeriften müslümanın ayakta, otururken ve yan üstü yatarken Allah'ı
hatırlayıp zikredebileceklerini, Rasulullah'ın her anında Allah'ı
hatırladığını, hatta kişi ailesiyle birlikte yatarken bile Allah'ı anması
gerektiğini öğreneceğiz. [46]
"Şüphesiz göklerin ve
yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde derin kavrayış
sahipleri için alınacak dersler vardır. Onlar ki ayakta, oturarak ve yanları
üzerinde iken hep Allah'ı hatırlayıp anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı
üzerinde inceden inceye düşünürler." (Al-i İmran: 3/190-191)
1447. Âişe radıyallahu anhâ şöyle
dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’yı her halinde zikrederdi.[47]
1448. İbni Abbas radıyallahu
anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz eşiyle birleşeceği zaman, ‘bismillâh, Allâhümme
cennibne’ş–şeytâne ve cennibi’ş–şeytâne mâ razaktenâ: Allahım! Şeytanı bizden
ve bize vereceğin çocuktan uzaklaştır’ derse ve bu beraberlikten çocukları
olursa, şeytan ona zarar veremez.”[48]
Bu bölümde geçen bir hadis ve
hadis kitaplarımızda daha değişik şekillerde geçen dualardan, Rasulullah'ın
hayatının her bölümünde dua ettiğini, duası ve Allah'a sığınmaksızın bir an
geçirmediğini öğreneceğiz. [49]
1449. Huzeyfe ve Ebû Zer radıyallahu
anhümâ şöyle dediler:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatağına yattığı zaman: “Bismike’llâhümme ahyâ ve emût: Allahım! Senin
ismini anarak ölür, dirilirim (uyur, uyanırım)” derdi. Uykudan uyanınca da:
“Elhamdülillâhillezî ahyânâ ba‘de mâ
emâtenâ ve ileyhi’n–nüşûr: Bizi öldükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun.
Yeniden diriltip huzurunda toplayacak olan da O’dur” derdi.[50]
Bu bölümdeki bir ayet ve dört
hadis-i şeriften, dünya hayatının süsüne ve aldatmacasına kapılıp Allah'ı
hatırlamaktan ve hatırlayan kimselerden uzaklaşılmaması gerektiğini, Allah'ın
kendisini ve cennetteki nimetlerini görmedikleri halde kendisine inanıp
cehennemden uzaklaşmaya, cennete yaklaştıracak ameller yapmaya gayret edenlerin
Allah tarafından bağışlanacağını, Allah'ı hatırlamak ve onun prensiplerini
öğrenmek üzere bir araya gelen kimseleri Allah'ın rahmetinin kaplayacağını,
Allah'a sığınan kimseyi Allah'ın barındıracağını, Allah'ın ismi anılan
meclislerden yüz çevirenden Allah'ın da yüz çevireceğini, bu tür toplantılara
katılan kimseleri Allah'ın meleklerine iftihar ederek övündüğünü öğreneceğiz. [51]
"Ve Rabbinin hoşnutluğunu
umarak, sabah akşam O'na yalvarıp yakaranlarla birlikte, sen de sabret. Dünya
hayatının cazibesine kapılarak gözlerini onlardan ayırma, iyi ve güzel olan ne
varsa, hepsini terkedip bencil arzuları peşine düştüğü için, kalbini bizi
hatırlamaya karşı duyarsız kıldığımız kimseye de uyma. Zaten o işinde sınırı
aşmıştır." (Kehf: 18/28)
1450. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ’nın yollarda dolaşıp zikredenleri tesbit eden melekleri
vardır. Bunlar Cenâb–ı Hakk’ı zikreden bir topluluğa rastladıkları zaman
birbirlerine “Gelin! Aradıklarınız burada!” diye seslenirler ve o zikredenleri
dünya semâsına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip kuşatırlar. Bunun üzerine
Allah Teâlâ, meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara:
– “Kullarım ne diyor?” diye sorar. Melekler:
– Sübhânallah diyerek seni ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan
tenzih ediyorlar, Allâhü ekber diye tekbir getiriyorlar, sana hamdediyorlar ve
senin yüceliğini dile getiriyorlar, derler. Konuşma şöyle devam eder:
– “Peki onlar beni gördüler mi ki?”
– Hayır, vallahi seni görmediler.
– “Beni görselerdi ne yaparlardı?”
– Şayet seni görselerdi sana daha çok ibadet ederler, şânını daha fazla
yüceltirler, ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni daha çok tenzih
ederlerdi.
– “Kullarım benden ne istiyorlar?”
– Cennet istiyorlar.
– “Cenneti görmüşler mi?”
– Hayır, yâ Rabbi! Vallahi onlar cenneti görmediler.
– “Ya cenneti görseler ne yaparlardı?”
– Şayet cenneti görselerdi onu büyük bir iştiyakla isterlerdi, onu elde
etmek için büyük gayret sarfederlerdi.
– Bunlar Allah’a neden sığınıyorlar?”
– Cehennemden sığınıyorlar.
– “Peki cehennemi gördüler mi?”
– Hayır, vallahi onlar cehennemi görmediler.
– “Ya görseler ne yaparlardı?”
– Şayet cehennemi görselerdi ondan daha çok kaçarlar, ondan pek fazla
korkarlardı.
Bunun üzerine Allah Teâlâ meleklerine:
– “Sizi şahit tutarak söylüyorum ki, ben bu zikreden kullarımı
bağışladım” buyurur. Meleklerden biri:
– Onların arasında bulunan falan kimse esasen onlardan değildir. O
buraya bir iş için gelip oturmuştu, deyince Allah Teâlâ şöyle buyurur:
– “Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan
kötü olmaz.”[52]
Müslim’in bir rivayeti şöyledir:
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ’nın diğer meleklerden ayrı, sadece zikir meclislerini
tesbit etmek üzere dolaşan melekleri vardır. Allah’ın zikredildiği bir meclis
buldular mı, o kimselerin aralarına otururlar ve diğer melekleri oraya
çağırarak cemaatin arasındaki boş yerleri ve oradan dünya semasına kadar olan
mesafeyi kanatlarıyla doldururlar. Zikredenler dağılınca onlar da semâya
çıkarlar. Allah Teâlâ daha iyi bildiği halde onlara:
– “Nereden geldiniz?” diye sorar. Melekler de:
– Yeryüzündeki bazı kullarının yanından geldik. Onlar Sübhânallah
diyerek ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni tenzih ediyorlar, Allâhü ekber
diye tekbir getiriyorlar, lâ ilâhe illallah diyerek seni tehlil ediyorlar,
elhamdülillâh diyerek sana hamdediyorlar ve senden istiyorlar, derler. (Konuşma
şöyle devam eder):
– “Benden ne istiyorlar?”
– Cennetini istiyorlar.
– “Cennetimi gördüler mi?”
– Hayır, yâ Rabbi, görmediler.
– “Ya cenneti görseler ne yaparlardı?”
– Senden güvence isterlerdi.
– Benden neden dolayı güvence isterlerdi?”
– Cehenneminden yâ Rabbi.
– “Peki benim cehennemimi gördüler mi?”
– Hayır, görmediler.
– “Ya görseler ne yaparlardı?”
– Senden kendilerini bağışlamanı dilerlerdi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur:
– “Ben onları affettim. İstediklerini onlara bağışladım. Güvence
istedikleri konuda onlara güvence verdim.
Bunun üzerine melekler:
– Yâ Rabbi, çok günahkâr olan falan kul onların arasında bulunuyor.
Oradan geçerken aralarına girip oturdu, derler. O zaman Allah Teâlâ şöyle
buyurur:
– “Onu da bağışladım. Onlar öyle bir topluluktur ki, onların arasında
bulunan kötü olmaz.”[53]
1451. Yine Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler
onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner
ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över.”[54]
1452. Ebû Vâkıd Hâris İbni Avf radıyallahu
anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mescid–i Nebevî’de oturmuş, sahâbîler
de onun etrafını almışken karşıdan üç kişi çıkageldi. İkisi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e doğru yöneldi,
diğeri gitti. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in yanına gelenlerden biri cemaatin arasında bir boşluk
görüp oraya oturdu. Öteki ise cemaatin arkasına gidip oturdu. Üçüncü adam da
çekip gitti. Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem sözünü bitirince (bunlar hakkında) şöyle buyurdu:
“Size şu üç kişinin durumunu haber vereyim mi? Onlardan biri Allah’a
sığındı, Allah da onu barındırdı. Diğeri (insanları rahatsız etmekten) utandı,
Allah da ondan hayâ etti. Ötekine gelince, o (bu meclisten) yüz çevirdi, Allah
da ondan yüz çevirdi.”[55]
1453. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu
anh şöyle dedi:
Muâviye radıyallahu anh mescidde halka halinde oturan bir cemaatin yanına
geldi ve:
– Burada niçin böyle toplandınız?
diye sordu.
– Allah’ı zikretmek için
toplandık, diye cevap verdiler. O tekrar:
– Allah aşkına doğru söyleyin.
Siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz? diye sordu.
– Evet, sadece bu maksatla
oturduk, dediler. Bunun üzerine Muâviye:
– Ben sizin sözünüze inanmadığım
için yemin vermiş değilim. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e benim kadar yakın olup da benden daha az hadis rivayet
eden yoktur. Bir gün Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem bir ilim halkasında oturan sahâbîlerinin yanına geldi de
onlara:
– “Burada niçin oturuyorsunuz?” diye sordu.
– Bize İslâmiyet’i nasip ederek
büyük bir lutufta bulunması sebebiyle Allah’ı zikretmek ve ona hamdetmek için
oturuyoruz, diye cevap verdiler. Resûl–i Ekrem:
– “Gerçekten siz buraya sadece
Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz?” diye sordu.
– Evet, vallahi sadece bu
maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Allah'ın Resûlü:
– “Ben size inanmadığım için yemin vermiş değilim. Fakat bana Cebrâil
gelerek Allah Teâlâ’nın meleklere sizinle iftihar ettiğini haber verdi de onun
için böyle söyledim” buyurdu.[56]
Bu bölümdeki 5 ayet ve 7
hadis-i şeriften gafillerden olmamak için sabah akşam Allah'ı zikretmenin
gerekliliğini, ticaret ve alışverişin bile gerçek Mü'minleri Allah'ı
hatırlamaktan alıkoyamayacağını, yaratılan her yaratığın devamlı Allah'ı anıp
onun çizdiği yolda hareket ettiğini, sabah akşam yüzer sefer okunacak duayı,
zarar ve sıkıntılara karşı okunacak dualarla yatarken ve kalkarken okunacak
duaları ve korunma sureleri dediğimiz surelerin ne zaman okunacaklarını
öğreneceğiz. [57]
"Alçak gönüllülükle,
korku ve duyarlılık içinde, sesini yükseltmeden sabah akşam Rabbini an ve sakın
umursamaz kimselerden olma." (A'raf: 7/205)
"Güneşin doğmasından ve
batmasından önce, Rabbinin sınırsız kudret ve yüceliğini, tüm eksiksiz
övgüleriyle an." (Taha: 20/130)
"Ve Rabbini tüm eksiksiz
övgülerle sabah akşam yücelt." (Mü'min: 40/55)
"Bu ışık, bu nur o
evlerdedir ki, Allah oralarda adının yüceltilmesine ve anılmasına izin
vermiştir. O evlerde, sabah akşam Allah'ın yüceliğini ve kudretini dile getiren
öyle kimseler vardır ki, bunları ne ticaret, ne de kazanma hırsı, Allah'ı
anmaktan ve namaza devamlı ve duyarlı olmaktan ve zekat vermekten
alıkoyabilir." (Nur: 24/36-37)
"...Ve bunun için her
sabah ve akşam sınırsız kudret ve egemenliğimizi anarken, dağları ona eşlik
etmeye zorladık." (Sa'd: 38/18)
1454. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim sabah akşam yüz defa sübhânallâhi ve bi–hamdihî: Ben Allah’ı
ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim”
derse, onun söylediklerinin bir mislini veya daha fazlasını söyleyen kimse
dışında hiçbir şahıs, kıyâmet gününde onun söylediğinden daha faziletli bir
zikirle gelemez.”[58]
1455. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh şöyle dedi:
Bir adam Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek:
– Dün gece beni sokan akrep
yüzünden ne büyük acılar çektim, dedi. Resûl–i Ekrem de:
– “Eğer akşamleyin eûzü bi–kelimâtillâhi’t–tâmmâti min şerri mâ halak:
Yarattıklarının şerrinden Allah’ın mükemmel kelimelerine sığınırım, deseydin o
sana zarar vermezdi” buyurdu.[59]
1456. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem sabahleyin
şöyle dua ederdi:
“Allâhümme bike asbahnâ ve bike emseynâ ve bike nahyâ ve bike nemût ve
ileyke’n–nüşûr: Allahım! Senin lutfunla sabaha ulaştık, senin lutfunla akşama
erdik. Sen isteyince dirilir, sen isteyince ölürüz. Yeniden diriltip huzurunda
toplayacak olan da sensin.”
Akşamleyin şöyle dua ederdi:
“Allâhümme bike emseynâ ve bike nahyâ ve bike nemût ve ileyke’l–masîr:
Allahım! Senin lutfunla akşama erdik. Sen isteyince dirilir, sen isteyince
ölürüz. Huzuruna varılacak olan da sensin.”[60]
1457. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Ebû Bekir es–Sıddîk radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâm’a:
– Yâ Resûlallah! Bana sabahleyin
ve akşamleyin okuyacağım mübarek kelimeleri belletseniz de okusam, dedi. O da:
– “Allâhümme fâtıre’s–semâvâti ve’l–ardı âlime’l–gaybi ve’ş–şehâdeti,
rabbe külli şey’in ve melîkehû. Eşhedü enlâ ilâhe illâ ente. Eûzü bike min
şerri nefsî ve şerri’ş–şeytâni ve şirkihî: Gökleri ve yeri, görünen ve görünmeyen
âlemleri yaratan Allahım! Ey her şeyin Rabbi ve sâhibi! Senden başka ilâh
bulunmadığını kesinlikle söylerim. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden, onun
Allah’a şirk koşmaya davet etmesinden sana sığınırım” diye dua et ve bunu
sabahleyin, akşamleyin ve yatağa yattığın zaman söyle!” buyurdu.[61]
1458. İbni Mes’ûd radıyallahu
anh şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem akşamleyin
şöyle dua ederdi:
“Emseynâ ve emse’l–mülkü lillâh, vel–hamdü lillâh, lâ ilâhe illallahü
vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli şey’in
kadîr, rabbi es’elüke hayra mâ fî hâzihi’l–leyleti ve hayra mâ ba‘dehâ ve eûzü
bike min şerri mâ fi hâzihi’l–leyleti ve şerri mâ ba‘dehâ, rabbi eûzü bike
mine’l–keseli ve sûi’l–kiber, eûzü bike min azâbi’n–nâr ve azâbi’l–kabr: Akşama
girdik. Bütün mülk Allah’ındır. Hamdü senâ da O’na mahsustur. Allah’tan başka
ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd
O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter. Allahım! Bu gecenin ve bundan
sonrakilerin hayrını senden dilerim. Bu gecenin ve bundan sonrakilerin
şerrinden sana sığınırım. Rabbim! Tembellikten, insanı perişan eden yaşlılıktan
sana sığınırım. Cehennem azâbından ve kabir azâbından sana sığınırım. ”
Sabahleyin de “asbahnâ ve asbaha’l–mülkü lillâh: Sabaha
girdik. Bütün mülk Allah’ındır” diye başlayarak aynı duayı okurdu.[62]
1459. Abdullah İbni Hubeyb radıyallahu
anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:
“Akşam ve sabah vakitlerinde Kulhüvallâhü ahad ile Muavvizeteyn
sûrelerini üçer defa oku. Her türlü kötülükten korunman için bunlar sana
yeter.”[63]
1460. Osman İbni Affân radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim her sabah ve her akşam üç defa bismillâhillezî lâ yedurru
mea’smihî şey’ün fi’l–ardı velâ fi’s–semâ’ ve hüve’s–semîu’l–alîm: İsmi
sayesinde yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adıyla. O
herşeyi duyar ve bilir” derse, ona hiçbir şey zarar vermez.”[64]
Bu bölümdeki bir ayet ve 7
hadisten, müslümanların otururken, ayaktayken ve yanları üstüne yatmış
oldukları vaziyetlerinde, Allah'ı anabileceklerini, yatağa abdestli girmenin
uygun olacağını ve yatakta hangi dua ve surelerin okunacağını öğreneceğiz. [65]
"Şüphesiz yerlerin
ve göklerin yaratılışında gece ve gündüzün birbirini izlemesinde derin kavrayış
sahipleri için alınacak dersler vardır. Onlar ki, ayakta, oturarak ve yanları
üzerinde iken hep Allah'ı hatırlayıp anarlar. Göklerin ve yerin yaradılışı
üzerinde inceden inceye düşünürler ve şöyle derler: Ey Rabbimiz, sen bunların
hiçbirini anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın, bizi ateş
azabından koru." (Al-i İmran: 3/190-191)
1461. Huzeyfe ve Ebû Zer radıyallahu
anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatağına yattığı zaman şöyle dua
ederdi: “Bismike’llâhümme ahyâ ve emût:
Allahım! Senin ismini anarak ölür, dirilirim (uyur, uyanırım)”[66]
1462. Ali radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ona ve Fâtıma radıyallahu
anhâ’ya:
“Yatağınıza girdiğiniz zaman –veya istirahate çekildiğiniz zaman– otuz
üç defa Allahü ekber, otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa da elhamdülillâh
deyiniz” buyurdu.[67]
Diğer bir rivayete göre “Otuz dört defa sübhânallah deyiniz”
buyurmuştur.[68]
Başka bir rivayete göre ise “Otuz dört
defa Allahü ekber deyiniz” buyurmuştur.[69]
1463. Ebû Hüreyre radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz yatağına yatacağı zaman elbisesinin bir ucuyla yatağını
silksin. Çünkü yatağından ayrıldıktan sonra oraya hangi zararlının girdiğini
bilemez. Sonra da şöyle desin: Bismike
Rabbî, vaza‘tü cenbî ve bike erfauhû, in–emsekte nefsî ferhamhâ ve in erseltehâ
fahfazhâ bimâ tahfazu bihî
ibâdeke’s–sâlihîn: Rabbim senin
isminle yatağıma yattım, yine senin isminle yatağımdan kalkarım. Eğer uykuda
canımı alacaksan, bana merhamet edip bağışla! Şayet hayatta bırakacaksan, iyi
kullarını muhafaza ettiğin gibi beni de fenalıklardan koru!”[70]
1464. Âişe radıyallahu anhâ şöyle
dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatağına yatacağı zaman, Kul hüvallâhü
ahad, Kul eûzü bi–rabbi’l–felak ve Kul eûzü bi–rabbi’n–nâs’ı (Muavvizât’ı)
okuyarak ellerine üfler, onları vücuduna sürerdi.[71]
Buhârî ve Müslim’in diğer bir
rivayetine göre:
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem her gece
yatağına yattığı zaman avuçlarını birleştirerek onlara Kul hüvallâhü ahad, Kul
eûzü bi–rabbi’l–felak ve Kul eûzü bi–rabbi’n–nâs’ı okuyup üfler, başından, yüzünden ve vücudunun ön tarafından
başlayarak ulaşabildiği yerlere kadar ellerini sürer ve bunu üç defa yapardı.[72]
1465. Berâ İbni Âzib radıyallahu
anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:
“Yatağına yatmak istediğin zaman namaz abdesti gibi abdest al. Sonra
sağ yanına yat ve: Allâhümme eslemtü nefsî ileyke ve veccehtü vechî ileyke ve
fevvaztü emrî ileyke ve elce’tü zahrî ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, lâ
melcee velâ mencâ minke illâ ileyke. Âmentü bi–kitâbikellezî enzelte ve
bi–nebiyyikellezî erselte: Allahım! Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim.
İşimi sana ısmarladım. Sırtımı sana dayadım. Ümit bağladığım sen, korktuğum
yine sensin. Senden kaçıp sığınacak ve senin elinden kurtulacak bir yer varsa
yine sensin. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğin peygamberine iman ettim, de!
Eğer ölürsen iman üzere ölürsün. Bu dua senin o geceki son sözlerin olsun.”[73]
1466. Enes radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem
yatağa yattığı zaman
şöyle dua ederdi:
“el–Hamdü lillâhillezî et‘amenâ ve sekânâ ve kefânâ ve âvânâ, fe–kem
mimmen lâ kâfiye lehû velâ mu’vî: Bize yedirip içiren, koruyup barındıran
Allah’a hamd olsun. Koruyup barındıranı bulunmayan nice kimseler var.”[74]
1467. Huzeyfe radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem uyumak istediği zaman sağ elini yanağının altına koyarak
şöyle derdi:
“Allâhümme kınî azâbeke yevme teb‘asü ibâdek: Allahım! Kullarını
yeniden dirilttiğin gün beni azâbından koru!”[75]
[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 404.
[2] Buhârî, Daavât 65, Eymân 19, Tevhîd 58; Müslim, Zikir
31. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 60; İbni Mâce, Edeb 56.
Benzeri bir fazilet 1442'de gelecektir.
[3] Müslim, Zikir 32. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 128.
[4] Buhârî, Bed’ü’l–halk 11; Daavât 64, 65; Müslim, Zikir
28. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 59, 62; İbni Mâce, Duâ 14.
[5] Buhârî, Daavât 64; Müslim, Zikir 30. Ayrıca bk.
Tirmizî, Daavât 103.
[6] Müslim, Zikir 85.
[7] Müslim, Tahâret 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 86.
Bu hadis 25 ve 1031 numaralarda geçmişti.
[8] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 406.
[9] Müslim, Zikir 33–36.
114'de benzeri geçmişti, 1879'da benzeri gelecek.
[10] Müslim, Mesâcid 135, 136. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir
25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Sehv 81, 82; İbni Mâce, İkame 32.
[11] Buhârî, Ezân 155, İ‘tisâm 3, Kader 12, Daavât 18;
Müslim, Mesâcid 137, 138. Ayrıca bk. Müslim, Salât 194, 205, 206; Ebû Dâvûd,
Salât 140, Vitir 25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Tatbîk 25, Sehv 85, 89.
1784'de tekrar gelecek.
[12] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 407.
[13] Müslim, Mesâcid 139, 140. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir
25; Nesâî, Sehv 34.
[14] Buhârî, Ezân 155; Daavât 18; Müslim, Mesâcid 142.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24.
[15] Müslim, Mesâcid 142.
[16] Müslim, Mesâcid 146. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 96.
[17] Müslim, Mesâcid 144, 145. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât
25; Nesâî, Sehv 92.
[18] Buhârî, Cihâd 25, Daavât 37, 41, 44. Ayrıca bk.
Müslim, Zikir 50, 52; Nesâî, İstiâze 5, 6, 27, 39; İbni Mâce, Duâ 3.
[19] Ebû Dâvûd, Vitir 26. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 60.
385'de geçmişti.
[20] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 408.
[21] Müslim, Mesâcid 128. Ayrıca bk. Müslim, Mesâcid
130–134; Ebû Dâvûd, Salât 149, 179; Nesâî, Sehv 64.
Deccalle alakalı 1812 numaralı hadis okunmalıdır.
[22] Müslim, Müsâfirîn 201, Zikir 70. Ayrıca bk. Buhârî,
Teheccüd 1, Daavât 10, Tevhîd 8, 24; Ebû Dâvûd, Salât 119, Vitir 25; Tirmizî,
Daavât 32.
Bir benzeri için bkz 1477 nolu hadis.
[23] Buhârî, Ezân 123, 139; Megâzî 5, Tefsîru sûre (110),
1; Müslim, Salât 217. Ayrıca bk. Müslim, Salât 218–220; Ebû Dâvûd, Salât 148,
151; Nesâî, Tatbîk, 64, 65.
[24] Müslim, Salât 223. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 147;
Nesâî, Tatbîk 11, 75.
[25] Müslim, Salât 207. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148;
Nesâî, Tatbîk 8, 62.
[26] Müslim, Salât 215. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148;
Nesâî, Tatbîk 78.
1499'da tekrar gelecek.
[27] Müslim, Salât 219. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148.
[28] Müslim, Salât 221.
[29] Müslim, Salât 222. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148;
Nesâî, Tatbîk 71, İsti‘âze 62.
[30] Müslim, Zikir 37. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 58.
[31] Müslim, Müsâfirîn 84, Zekât 56. Ayrıca bk. Buhârî,
Sulh 11, Cihâd 72, 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu` 12, Edeb 160.
Bu hadis 118 ve 1141 numaralarda geçmişti.
[32] Müslim, Zikir 79. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24.
[33] Müslim, Zikir 79. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 56.
[34] Tirmizî, Daavât 104. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 9.
[35] Buhârî, Daavât 66.
[36] Müslim, Müsâfirîn 211.
[37] Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2, 19, 50; Tevbe 1.
Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58.
15, 414, 441'de geçmişti.
[38] Müslim, Zikir 4. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 128.
[39] Tirmizî, Daavât 9. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 55.
[40] Tirmizî, Daavât 4. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53.
[41] Tirmizî, Daavât 60. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 56.
[42] Tirmizî, Daavât 59.
[43] Tirmizî, Daavât 6. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53.
Benzer bir fazilet 1409'da geçmişti.
[44] Tirmizî, Daavât 113. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24.
[45] Buhârî, Megâzî 38, Daavât 50, Kader 7, Tevhîd 9;
Müslim, Zikir 44–46. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Daavât 3, 58;
İbni Mâce, Edeb 59.
[46] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 413.
[47] Müslim, Hayz 117. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 9;
Tirmizî, Daavât 9; İbni Mâce, Tahâret 11.
[48] Buhârî, Vudû’ 8, Bed’ü’l–halk 11, Nikâh 66, Daavât 54,
Tevhîd 13; Müslim, Nikâh 116. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 45; Tirmizî, Nikâh 8.
[49] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 414.
[50] Tirmizî, Daavât 28. Ayrıca bk. Buhârî, Daavât 7, 8,
16, Tevhîd 13; Müslim, Zikir 59; Ebû Dâvûd, Edeb 98; İbni Mâce, Duâ 17.
Benzeri 817'de geçti, 1459'da gelecek.
[51] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 414.
[52] Buhârî, Daavât 66. Ayrıca bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned,
II, 251–252, 358–359.
[53] Müslim, Zikir 25. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 129.
[54] Müslim, Zikr 39, 38. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 14;
Tirmizî, Daavât 7; İbni Mâce, Mukaddime 17.
[55] Buhârî, İlim 8, Salât 84; Müslim, Selâm 10. Ayrıca bk.
Tirmizî, İsti’zân 29.
[56] Müslim, Zikir 40. Ayrıca bk. Nesâî, Kudât 37.
[57] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 417.
[58] Müslim, Zikir 26. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 101;
Tirmizî, Daavât 61.
[59] Müslim, Zikir 55. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tıb 19; İbni
Mâce, Tıb 35.
[60] Ebû Dâvûd, Edeb 101; Tirmizî, Daavât 13. Ayrıca bk.
İbni Mâce, Duâ 14.
[61] Ebû Dâvûd, Edeb 101; Tirmizî, Daavât 14, 95.
[62] Müslim, Zikir 74–76. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 101;
Tirmizî, Daavât 13.
[63] Ebû Dâvûd, Edeb 101; Tirmizî, Daavât 116. Ayrıca bk.
Nesâî, İstiâze 1.
[64] Ebû Dâvûd Edeb 101; Tirmizî, Daavât 13.
[65] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi:
419.
[66] Buhârî, Daavât 7, 8, 16, Tevhîd 13. Ayrıca bk. Müslim,
Zikir 59; Ebû Dâvûd, Edeb 98; Tirmizî, Daavât 28; İbni Mâce, Duâ 17.
817 ve 1447 'de geçmişti.
[67] Buhârî, Farzu’l–humüs 6, Fezâilü ashâbi’n–nebî 9,
Nefekât 6, 7, Daavât 11; Müslim, Zikr 80. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 100.
[68] Buhârî, Daavât 11.
[69] Buhârî, Farzu’l–humüs 6, Fezâilü ashâbi’n–nebî 9;
Müslim, Zikir 80.
[70] Buhârî, Daavât 13, Tevhîd 13; Müslim, Zikir 64. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Edeb 98; Tirmizî, Daavât 20.
[71] Buhârî, Daavât 12; Müslim (bu şekliyle yoktur). Ayrıca
bk. İbni Mâce, Duâ 15.
[72] Buhârî, Fezâilü'l–Kur'ân 14, Tıb 39; Müslim, (bu
şekliyle yoktur). Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 98; Tirmizî, Daavât 21.
[73] Buhârî, Vudû 75, Daavât 6; Müslim, Zikir 56. Ayrıca
bk. Buhârî, Daavât 7, 9, Tevhîd 34; Müslim, Zikir 57–58; Ebû Dâvûd, Edeb 98.
80'de geçmişti. 814 ve 815'de benzerleri geçmişti.
[74] Müslim, Zikir 64. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 98;
Tirmizî, Daavât 16.
Bu hadis 80 numarada geçmiş olup, bir benzeri 814'de
geçmişti.
[75] Tirmizî, Daavât 18; Ebû Dâvûd, Edeb 98. Ayrıca bk.
Müslim, Müsâfirîn 62; İbni Mâce, Duâ 15